Sınıflı Toplumlarda Statü Göstergesi Olarak Giyim
İnsanlığın gelişmesi giyimi de yakından etkilemiştir. Giyim toplumsal bir nitelik kazanmış ve kişiler sınıfsal durumlarına göre kıyafetler kullanmaya başlamışlardır. Böylece giyim insanların toplumsal durumlarını sembolize eder biçime dönüşmüştür.27 Derecelerin egemen olduğu geleneksel toplumlarda giyim; kişinin içinde bulunduğu sosyal sınıfın özelliklerini taşımıştır. Adet’e dayalı giyimde toplumsal statü önem kazanmıştır. 28
Statü, insanların giyinme biçimlerinden oluşan izlenimlerle, kim olduğunun, ne iş yaptığının, ekonomik durumunun anlaşılabilmesi durumunu içermektedir. Giysilerin etiketleri ve marka, statü anlamında belirleyicilik içeren, aynı zamanda gösterişi de içinde barındıran semboller olarak hem moda endüstrisi hem de tüketiciler tarafından kullanılmaktadır.29 Giyimin içinde yer aldığı moda, ekonomik açıdan servetin gösterişi açısından tüketimidir aynı zamanda hiyerarşik açıdan, kişinin içinde bulunduğu toplumsal konumu saptama, belirli bir tabakanın üyesi olduğunu gösterme aracıdır.30
13. yüzyılın sonlarına doğru elbiseler aracılığı ile varlığın gösterimi Avrupa’da geleneksel hale gelmiştir. Böylece bireyin bir sınıfla bağlantısı kolaylıkla ortaya konabilmiştir.31 Haçlı seferlerinden sonra Doğu’dan Batı’ya gelen zengin kumaş ve mücevherler, soylular arasında ve soylular ile ortaya çıkan şehir burjuvazisi arasında kıskançlığa dayalı bir statü rekabetinin simgesel araçları olmuştur. 14. yüzyılda kıyafet gerçek ya da sahte statü iddiası ile yakından ilişkili hale gelmiş ve Avrupa’da kişisel harcamaları düzenleyen tutumluluk yasaları çıkartılarak alt tabakanın aristokrasiye özgü kumaşları ve modelleri kullanması yasaklanmıştır. Bu yasalar pratikte pek uygulanmasa da 18. yüzyıla kadar geçerliliğini korumuştur. Avrupa’da kıyafetler yüzyıllar boyunca sınıf ayrımını belirleyen bir gösterge olmuştur.32 Hem Paris hem de Londra’da yayınlanan tüzükler ile, toplumsal hiyerarşideki her mevki için, kılık kıyafet kanununa “uygun” bir takım giysi belirlenmiş ve bu mevkiye ait olanların başka bir mevkiden kıyafet giymeleri yasaklanmıştır.33 Toplumsal hiyerarşi ve düzenin sağlanmasında giysiler rol oynamıştır.34 Geleneksel yapıya sahip toplumlarda, kıyafet statüyü belirleyici bir fonksiyon üstlenmiştir. Alt tabaka üst tabakanın kıyafetini taklit edememiştir.35 Geleneksel toplumda, şehir hayatındaki giyim çeşitliliği ast-üst ilişkisine dayanan tabakalaşmış hiyerarşik yapıdan etkilenmiştir. Her sınıfın sahip olduğu giyim tarzı bellidir ve değişim çok yavaş gerçekleşmiştir.36
Kıyafet, kültürün, görgü kurallarının, ahlaki değerin, ekonomik durumun ve sosyal gücün belirtisi olmuştur ve böylece sosyal ilişkilerin yapısında ve müzakere edilmesinde bunların yanı sıra sınıf farklılıklarının uygulanmasında güçlü bir araç niteliği taşımıştır. Giysi türleri, elbisenin uzunluğu ve genişliği, belirli malzemelerin kullanılması, renkler ve dekoratif unsurlar, elbisede kullanılan katman sayısı belli bir sınıfsal kategori ile sınırlandırılmıştır. Örneklerle çoğaltmak gerekirse Japonya’da giyilen kimononun rengi, dokuması, giyiliş yolu, kuşağın boyutu ve sertliği ve teçhizatı onu giyenin sosyal rütbesini ve soyluluğunu göstermiştir.37 Osmanlı’da da başa takılan farklı kavuklar ile değişik görev ve dereceler ortaya konmuştur.38
Sanayi öncesi toplumlarda, giyim davranışları kişinin toplumsal yapıdaki konumunu açıkça göstermiştir. Giyim toplumsal sınıf ve cinsiyet kadar mesleği, dini ve bölgesel kökeni de göstermiştir. Batılı toplumlar sanayileştikçe toplumsal katmanlaşmanın giyim davranışlarındaki etkisi de dönüşmüştür. Sınıf ve cinsiyetin ifade edilmesi diğer toplumsal bilgi türlerinin iletilmesinden önce gelmeye başlamıştır. 19. yüzyıl sanayileşen toplumlarında, sınıf bağları kimliğin en belirgin yönlerinden bir olmuştur. Toplumsal sınıfların giyim davranışları arasındaki farklar, sanayileşen toplumlardaki farklı sınıflara üye bireyler arasındaki ilişinin niteliğini yansıtmıştır.39
Günümüzde ise giyim yolu ile bir kişinin sosyal duruşunu belirlemek, daha incelikli, seçmece ve kuralsız hale gelmiştir. Değerlendirmenin anahtarı 2000’li yılların başında genelde detaylardadır. Yüksek statü, mükemmel kesilmiş ve tam oturan giysiler, doğal ve pahalı kumaş kullanımı ve marka giyim tarafından gösterilmektedir. Kişinin sınıf eğilimlerini genellikle gözlük, saat ya da ayakkabı gibi aksesuar seçimleri göstermektedir.40 Özellikle günümüzde lüks tüketimin en önemli harcama alanlarından bir olan giyim bu bağlamda statü belirleyici özelliğini de korumaktadır.
Demokratik Toplum, Eşitlik ve Giyim
Demokratik toplum, kendi ihtiyaç ve durumlarını anlayan, onları toplumsal grupların ihtiyaç ve durumları ile bağdaştıran ve kendi kişisel çıkarlarını ve düşüncelerini kamusal alanda dile getiren kişilerden oluşmaktadır. Giysinin buradaki fonksiyonu kimliği gözler önüne seren ve liberal bireycilikle ve de bireysel siyasi kararlardan ortaya çıkan toplumsal biçimler ile ilişkilendiren fikirler destesinin bir parçası olmasıdır. Bağımsız düşünceye ve seçim hakkına sahip liberal birey fikri, demokratik toplum için bir dayanak noktasıdır.41
Avrupa’da toplumun demokratikleşme yönünde adım attığı bir zaman dilimi olarak kabul edilen 1789 yılına kadar, daha çok saray etrafında devam eden giyim zevki Fransız İhtilalin eşitlik ve hürriyet ortamından istifade ederek toplumun bütün katmanlarında etkili bir duruma gelmiştir. İhtilalden sonra ortaya çıkan hürriyet ortamı sınıf farklılıklarının kıyafet yoluyla kesin çizgilerle birbirinden ayrılması kuralının ortadan kalkmasını sağlamıştır.42 Kostüm tarihçileri, 19. yüzyılda giyimin bütün toplumsal sınıflarda benzer giysileri benimsedikleri için demokratikleştiği sonucuna varmışlardır.43 Devrimden sonra ortaya çıkan insan haklarının getirdiği en önemli hak önceleri kanunlarla kısıtlanan ve katı kurallarla belirlenen taklit edebilme hakkıdır. Bütün baskıcı tutumların ardından ihtilal sonrası giyim kuşam ve moda alanında liberal ekonominin de etkisiyle büyük bir canlılık dönemine geçilmiştir.4419. yüzyılın sonlarında, giysiler büyük kitlelerin ulaşabilecekleri ilk tüketim malları olarak bir anlam taşımıştır.45
1930’larda yaşanan ekonomik kriz ve depresyon yıllarının ardından, moda tüm sosyal sınıflara yayılmaya başlamış ve demokratikleşmiştir. Giyim, ısmarlama terzi ürünü olmaktan çıkmış ve ucuz bir çözüm olan hazır giyim yerleşmeye başlamıştır.46 Kitlesel boyutta, tek bir kişi için değil "herkes için" giysi üretilmesi, diğer bir ifadeyle hazır giyimin doğuşu, moda demokrasisinin de doğuşunu hazırlamış ve gündelik moda olgusuna zemin hazırlamıştır.47 Seri üretim ile orta kalite giyim gelişmiş ve kitlelerin ulaşması sağlanmıştır. Amerika Birleşik Devletleri’nde kıyafet devrimi iki yönlü olmuştur. Bunlardan ilki giyimi ev yapımı ve ısmarlama olmaktan çıkararak hazır giyim veya fabrika yapımı haline getirmiştir. İkincisi ise kıyafetin giyilmesi ile ilgili olmuştur. Sınıfsal gösterge olarak kullanılan giysiden herkesin benzer kıyafetleri giydiği demokratik bir giyime geçilmiştir. Moda, her zaman kişinin kimliği özelliğini taşımıştır ve seri üretim ile birlikte her bireyin tanımlanması için eşitlik sağlanmıştır.48 İkinci dünya savaşı sonunda Batı Avrupa’da kadın ve erkek giyiminin belirgin özelliği toplumsal farklılığın giysi üzerinde ortadan kalkması olmuştur.49 Hollywood sineması 1950’lerde giyimde demokratikleşmeyi kot pantolon ve tişört giymeyi popülerleştirme vasıtasıyla resmi olarak başlatmıştır. 1960’lar, yaş, sınıf ve cinsiyete dair sınıfsal kalıpların yeniden belirlendiği bir dönem olmuştur.50
Statünün belirlenmesi dışında giyim cinsiyetler arası farkları da ortaya koyan bir gösterge olmuştur. Her toplum kendi yapısı içerisinde kadına ve erkeğe yüklediği anlamlar doğrultusunda giyim kalıplarını da çizmiştir. Ortaçağ döneminde dişilik ve erkekliğin ortaya konması sınıf, yaş, cinsiyet ve milliyete göre farklılık göstermiştir. Erkek ideali, oran, güç, asalet ve zarafet üzerine odaklanmıştır, kadınlık ideali de küçük bedenleri, inceliği ve abartılı renkleri kapsamıştır. 51 Geçmişten itibaren erkek ve kadın arasındaki bu ayrım kesin hatlarla belirlenmiştir. Özellikle 20. yüzyılın başında etkili olmaya başlayan feminist hareketler ile vurgulanmaya başlayan kadın erkek eşitliğine dair tutumlar kıyafet alışkanlıklarında da kendini göstermiştir. Giyimde cinsiyete dair öğeler ortadan kaldırılmış daha önceki bölümlerde bahsedildiği gibi ortak giyim modası başlayarak cinsler arasındaki giyim farkı ortadan kaldırılmaya ve eşitlik vurgulanmaya çalışılmıştır.
Katı kurallar ile hatları belirlenmiş olan giyim yapıları gün geçtikçe toplumla beraber demokratikleşmeye başlamıştır. Çağdaş toplumlarda, sınıflara bağlı ne giyilmesi gerektiğini gösteren kurallar bütünü bulunmamaktadır. Fakat yazılı olmayan kurallar bütünü ile toplumsal yapı içerisinde yer alan bireylerin giyimleri bir şekilde biçimlendirilmektedir.
Başkaldırı Sembolü Olarak Giyimin Kullanılması
Toplumun oluşturduğu giyim kalıpları ile insanlar bir standartta tutulmakta ve yaratılan moda ile de buna hizmet edilmektedir. Yaratılan moda ile davranışlarımızı düzenleyici yaptırım gücü olarak kuralları ortaya koymakta ve bizlerden de bunlara uymamız beklenmektedir. Moda ile yaratılan yaşam tarzı ile insanları kendinden geçiren bir tür meydan okuma değeri ortaya konarak, belli bir şekilde hareket edilmesi sağlanmaktadır.52 Toplum özgürlük alanı olarak sunulan moda ile ne kadar özgürleşeceğimizi belirlemektedir. Yani genel kalıpları belirleyen toplum, bunların dışına çıkmadan seçimlerimiz konusunda bizi özgür bırakmıştır. Geleneksel yapılara ve toplumsal baskıya karşı çıkan genç kuşak çeşitli zaman dilimlerinde başkaldırının bir göstergesi olarak giyimi aktif olarak kullanmıştır.
Demokratik toplumlarda, marjinaller, azınlıklar ve diğer ayrı grupların simgesel olarak kendilerini toplumdaki diğerlerinden farklılaştırma isteği anti-modanın oluşmasına zemin hazırlamaktadır.53 Bu gruplar modanın dayatmalarına karşı çıkarak kendilerini ifade etmek için kendi modalarını yaratmışlardır. Bireyler ait oldukları alt grubu (eşcinseller, siyahi olanlar vb.), kültürel olarak egemen toplum kesimlerinden kıyafet ve başka davranışlar yoluyla farklı kılmaya çalışırlar. Toplumun küçük gördüğü niteliklerine vurgu yaparak bunu gerçekleştirmişlerdir.54
Yakın dönem tarih içerisinde 1940’larda savaş ekonomisi, yokluk zamanları ve depresyon anti-modanın doğmasını sağlamış ve alternatif giyim biçimleri ortaya çıkmıştır. Gençler arasında yaygın olan “swing” modası ile yetişkin giyim kalıplarına bir başkaldırı söz konusu olmuştur. Aynı şekilde 1960 ve 1970’lerde de gençler giyim sanayinin kendilerine benimsetmeye çalıştıkları moda çizgilerini küçümseyerek bunun dışına çıkma eğilimi göstermişlerdir. Hippiler de toplumsal düzeni reddeden bir gençlik kitlesi olarak toplumsal baskılara karşı çıkmışlardır. Bu dönemde bluejeanler popülerleşmiş uzatılan saçlar ve sakallar da protestonun simgesi olmuştur. Geleneksel saygı kurallarının dışına çıkılmıştır.55 Bu dönemde moda, özgürlüğün ifade biçimi ve gençliğin protest tavrını belirleyen “karşı moda” olarak yeni bir açılım kazanmıştır.56
1960’ların hippi’leri, 1980’lerin punk’ları karşı kültürün elemanları olarak, her gün işe giden orta sınıf dünyasının değerleri karşısında duyduğu sıkıntıyı ifade etmeye çalışmıştır. Anti-moda biçimleri arasında en güçlü simgeselliği taşıyan bu karşı kültürlerin oluşturdukları olmuştur.57
1950’lerin ortalarına doğru yetişkin kültürüne yani uyum ve düzene karşı bir gençlik hareketi gelişmeye başlamıştır. Bu dönemde, gençler kendi ayırt edici stillerini yaratmışlardır. Fransa’da kendini “varoluşçular” olarak nitelendiren gençler, eski giysiler giyerek modayı hor gördüklerini göstermeye çalışmışlardır. Amerika’daki benzer bir grup da kendisini “asi” olarak nitelendirmiştir. Her iki grubun kadın ve erkekleri blue jean tercih etmişler ve deri ceket giymişlerdir. 1950’lerin ortalarında gençlik stili daha etkili olmaya başlamıştır. Rock’n Roll müziğin tüm dünyada yayılması ile birlikte gençler ebeveynlerinin değerlerine karşı çıkmanın ana yollarından birisi olarak giyimi kullanmışlardır. Asi rock severin üniforması, blue jean, tişört, deri ceket ve siyah botlardan oluşmuştur.58 Siyah deri ceketin içinde barındırdığı anlamı Crane kitabında şu şekilde açıklamıştır:
“İster siyasi, ister toplumsal isterse sanatsal olsun her tür isyankar siyah giyer. Siyah deri ceket, estetik ya da politik olarak isyancı bir duruşu ifade etmek isteyenlerce kullanılmakla beraber blue jean’nin popülaritesine ulaşamamıştır.”59
Gençlerin müzik alt kültürleri, sınırlı sayıda sembolik giysiden oluşan görsel bir dil kullanmaktadır. Bu giysiler, egemen kültüre karşı çıkmak ya da olumlamak ya da bunlar yerine cinsiyetle ilgili öğelerin sembolik yıkımını ifade etmek için kullanılmıştır. Müzik tarzlarındaki her yeni çeşitlilik beraberinde yeni giyim tarzlarını getirmiştir. Gençler için bu akımlar evrensel giyim kalıplarının sonunu ifade etmektedir.60
Bir Başkaldırı Sembolü Blue Jean
Bazı kıyafetler başkaldırıyı sembolize etmede önemli bir rol oynamıştır. Bunlardan bir tanesi de blue jean’dir. Blue jeanler 1930’lu ve 1960’lı yıllar arasında orta sınıf, işçi sınıfı kadınları, hippiler, solcular, sanatçılar ve marjinal gruplar tarafından giyilmeye başlanmış ve bundan dolayı da blue jean’lere yeni anlamlar yüklenmiştir. Kullanılmaya ilk başlandığı zamanlarda, “iş, güç, fiziksel emek” anlamını ifade eden bluejeanler, zamanla “boş zaman”ı vurgular hale gelmiştir. Daha sonra, devrimciler için “özgürlük, eşitlik ve sınıfsızlık” gibi yan anlamlar kazanmıştır.61 II. Dünya Savaşı’ndan sonra, jeanler artık demode olmaktan çıkmış ve anti-modanın yaygın farkındalığı halini almıştır. Unisex kot pantolonlar, gençlik, özgürlük ve asilik ile ilişkilendirilmeye başlamıştır.62 Her iki cinsiyetin kot giymesi Amerika’da lisedeki giysi sınırlamalarının dışına çıkılması anlamına gelmiş ve gençlerin davranışları konusunda endişeleri olan yetişkinlere karşı başkaldırıyı simgelemiştir.63 1980’lerde blue jean belli bir sınıf, cinsiyet, yaş, şehir veya ülkeyi temsil etmekten uzaklaşmıştır.
Deri ceket ve tişörte yüklenen isyan anlamı blue jean’i de etkilemiş ve bundan sonra o da isyan sembollerinden biri olarak kullanılmıştır. Amerikan filmlerinin de etkisiyle isyanı simgeleyen blucin-tişört-siyah deri ceket üçlemesi genç kuşağı fazlasıyla etkilemiştir. Marlon Brando ve James Dean’in başrol oynadığı filmlerde giydikleri bu üçlü kombinasyon asi gençliğin giyim tarzını belirlemesinde etkili olmuştur. Blue jean ile geç tanışan Türkiye’de ise, 70’li ve 80’li yıllarda siyasî olayların yoğun yaşandığı dönemlerde, Amerika’ya karşı olan sol görüşlü öğrenci grupları, başta Amerikan malı olması sebebiyle tepkiyle karşıladığı blue jean’e, zamanla başka anlamlar yükleyerek (işçi sınıfının giysisi olması nedeniyle kabullenme) ve değişiklikler yaparak (parka ya da postallarla giyme) kullanmışlardır. Sağ görüşlü öğrenci grupları ise bu dönemlerde blue jean giymemişler ve daha muhafazakâr olarak kabul edilen takım elbise, kumaş ya da kadife pantolon giymişlerdir.64 1980’ler ve 1990’larda reklamcılar, blue jean’e egemen kültüre karşı direnme göstergesi anlamı kazandırmış 50’lerin filmlerine göndermeler yapmışlardır.65 Günümüzde ise blue jean’e yüklenen anlam asilik veya siyasi görüş ifadesinden çıkarak, rahatlığı ve kullanışlılığından dolayı herkesin, her yaşta giymeyi tercih ettiği bir giysi halini almıştır.
Kıyafet parçalarına toplumsal yapılar tarafından yüklenen sembolik anlamlar giysinin başkaldırı göstergelerinden biri olmasını sağlamıştır. Toplumun daha az hak sahibi olan kesimleri kendini ifade etmek için kalıpların dışına çıkma yolunu seçmiştir. Bunu da görsel olarak en iyi şekilde kıyafet ile gerçekleştirmiştir.
Fikirleri Yansıtma ve Meşrulaştırma Aracı Olarak Giyim
Demokratik toplumlarda siyasal yaşamda yer alan aktörler, iktidara gelebilmek için seçmenlerinden yeterli sayıda oy almak zorundadır. Siyasal aktörlerin, bunu gerçekleştirebilmek için fikirlerini karşı tarafa düzgün şekilde aktarması ve onların kararını kendileri lehine etkilemesi gerekmektedir. Bu aşamada pek çok siyasal iletişim faaliyetinin yanında etkili lider imajının oluşturulması da önemlidir. Oluşturulan imaj içerisinde görünüm önemli bir yer tutmaktadır. Bireyler görünümleri (giysi, saç stilleri, bıyık-sakal, aksesuar vb. kodlar) ile karşı tarafa sözlü olmayan iletiler göndermektedirler. Giyim, başkaları üzerinde olumlu etkiyi gerçekleştirmede ve fikirlerin yayılmasında bir araç görev olarak yapmaktadır. Özellikle siyasal bağlamda, seçmen kendisine gelen siyasal iletiyi sahip olduğu sosyokültürel kodlarına göre anlamlandırmakta, değerlendirmekte, bir değer yargısı oluşturup ve yeni bir kodlama yapmaktadır. Ürettiği yeni kod üzerinden yaptığı yeni siyasal değerlendirme neticesinde siyasal davranış kararına varmaktadır. Siyasal iletişim mecralarında kullanılan görseller, renkler, figürler, sloganlar, kelimeler, kavramlar, sesler, müzikler, hatta siyasal grubun seçmene yansıyan beden dili ve giyimi gibi tüm göstergeler seçmenin algısına sunulduktan sonra seçmenin siyasal algı düzeyince yeni bir siyasal iletişim koduna dönüştürülmektedirler.66
Etnik ve dinsel kimlikler, politik ve ideolojik düşünceler ve kişisel özellikler giydiğimiz giysilerde rol oynamaktadır.67 Giysi anlam taşıyıcı bir öğedir. Crane’e göre, özellikle giysiler ve giyim tarzları, bir dizi ideolojik anlamın taşıyıcıları ya da “toplumsal gündemleri”dir.68 Giysiyi bir araç olarak kullanan siyasi aktörlerden bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olmuştur. Çağdaş bir ülke oluşturmak isteyen Atatürk, seçtiği kıyafetlerde Batılı tarzı topluma benimsetmeye ve onlara örnek olmaya çalışmıştır. Nebil Özgentürk kitabında bu konu ile ilgili olarak şu diyoluğu aktarmıştır; “Altemur Kılıç babası Ali Kılıç’a neden Atatürk’ün frak giydiğini sormuştur. Babası da devlete bir nizam ve şekil vermek için diye yanıtlamıştır.”69 Atatürk, giyimine ve de görünümüne de çok özen gösteren bir lider olmuştur. Coşkun Kırca, yapılan röportajda Atatürk’ün şu sözlerini aktarmıştır; “Ben benden beklenen şekli yaratmalıyım, yani toplum benden nasıl bir görüntü bekliyorsa o görüntü içinde olmalıyım ki, görüntü, mevkiimin ağırlığı gibi vermek istediğim mesajı da nakletsin.”70 Atatürk Kıyafetleri Kültür Araştırma Merkezi kurucusu Hüseyin Özkan ise, Atatürk’ün giyimi ile ilgili şu bilgiyi aktarmıştır; “Parlamentodaki kıyafetiyle, halkın içindeki kıyafeti tamamen farklıdır.”71 Bu bilgi doğrultusunda Atatürk, nerede nasıl giyineceğini saptayarak halka nasıl ulaşacağını nasıl bir etki bırakıp ne tür bir mesaj vereceğini düşünen ve planlayan bir lider olmuştur. Görünüme ve giyimine verdiği önem ile hem yeni kurulan ülkenin imajını inşa etmiş hem de halkın çağdaş görünümü benimsemesi adına örnek olmaya çalışmıştır.
Her ideolojik düşünce diğerlerinden farklılaşabilmek ve kendi düşünce yapısını kitlelere aktarabilmek adına çeşitli sembolik göstergeleri kullanmaktadır. Dini, felsefi ve siyasi ideolojiler, toplumsal hayattaki yapılarda yani, düşüncede, giyimde, bıyık ve sakalda, selamlaşmada, ev ve aile yaşamında, tavır ve hareketlerde kendilerine özgü modalar oluştururlar ve zaman içerisinde bunları bir değer haline getirerek yerleştirmek isterler.72 Örneklendirmek gerekirse, 1920’lerde, popülaritesini arttıran Nazi partisinin askeri üniforması ile deri ilişkilendirilmiştir. Nazi fırtına birlikleri, parti amblemi olan gamalı haç taşıyan kahverengi üniformaları ile dizin üstüne kadar uzanan deri çizmeler giymişlerdir. 1922 yılında İtalya’nın başbakanı ve Avrupa’nın ilk faşist diktatörü olan Mussolini, “şapka devrimi” olarak adlandırılan olayda, Roma’ya 22.000 siyah gömlekli taraftarı ile yürümüştür. Gücü ele geçirdikten sonra da siyah giymeye devam etmiş fakat siyah ipek silindir şapka ile kendini ayrı göstermede ısrar etmiştir. İngiliz’lere karşı mücadele eden Gandhi’ye göre de, ısmarlama İngiliz kıyafetleri ve Manchester fabrikalarında üretilip ithal edilen pamuklar, ülkesi üzerinde kurulmuş siyasal baskıyı simgelemiştir73 ve o nedenle gösterişsiz bir pamuklu olan “khadi” giymiştir.
Kıyafet dili ve politika dili arasında doğrudan ve kaçınılmaz bir ilişki kurulmuştur. Artık politika dili, günümüzde esas olarak bir politikacının ne diyeceğini duymadan önce bile giydirilmiş bedenini ekranda gördüğümüz televizyon dili olduğu gerçeği ile güçlendirilmiştir. John Grisham’ın casus romanı Pelican Brief’deki (1992) bir pasaj bu durumu gayet güzel açıklamaktadır. Hayal ürünü bir Amerikan başkanının danışmanı kendisinin Yüksek Mahkeme’nin iki üyesinin öldürülmesi ile ilgili yapacağı yorumda televizyonda görünürken bir hırka giymesinde ısrar ediyor. Burada güdülen amaç güven uyandıran bir büyükbaba figürü yaratmaktır.74 Politikacıların saç stilleri ve giyim tarzları politikacının kim olduğuna dair önemli mesajlar iletmektedir. Ecevit’in giydiği mavi gömlek ve taktığı kasket onun “halkçı ve barışçıl” imajını destekleyen öğeler olmuştur. Süleyman Demirel’in kullandığı fötr şapka ile de “demokrasi” kavramı özdeşleştirilmiştir. Turgut Özal’ın şortla askeri kıta denetlemesi ve sivil giysiler giymesi onun “statüko karşıtı büyük bir devrimci” olarak algılanmasını kolaylaştırmıştır. Tansu Çiller’in de beyaz döpiyesleri tercih etmesi çağdaşlığa ve temiz siyasete yönelik oluşturmak istediği imaj ile uyum göstermiştir. Cem Uzan da beyaz ve kolları sıvanmış tarzda gömlek giyerek genç, enerjik ve çalışkan olduğunu vurgulamaya çalışmıştır.75 Benzer örneklerden biri de CHP lideri, Kemal Kılıçdaroğlu’nun parti genel başkanlığına aday olduğu kurultaya kravatsız katılması olmuş ve o dönem içerisinde basının çok ilgisini çekmiştir. “Halka yakın olmak”76 adına böyle bir tercih yaptığını vurgulayan Kılıçdaroğlu, kurultayda kendisine sunulan Ecevit kasketi ile poz vererek onun siyasal fikirlerini de önemsediği doğrultusunda görüntüsel bir gösterge sunmuştur. Bu bağlamda kıyafetler ve aksesuarlar, düşünceleri simgeleştiren göstergeler bütünüdür. Retorikte, oratio togata olarak adlandırılan hitabet tarzı, Antik Roma’da senatörlük togası giyenlerin hitabet tarzını hatırlatmaktadır. Burada da görüldüğü üzere, dil, politika ve giyim arasındaki ilişki üst seviyededir.77 Siyasal aktörler, söylemlerini destekleyecek görünümleri tercih etmekte ve kitlelere sunmak istedikleri mesajları giyim kodları aracılığı ile de aktarmaktadırlar.
Ders 5__________________________________________________________________________
5-Renk Kodları:
-
Renklerin insan ruhu üzerine etkileri yadsınamaz. Yapılan bir takım psikolojik araştırmalar sonucunda renklerin beden ve fikir üzerinde bazı etkilerinin olduğu ortaya konmuştur.
-
Renk, ürün ile tüketici arasında dikkat çeken bir duygusal bağ oluşturur.
-
Renk bir insanın kıyafeti almasını etkileyen birincil nedenlerden bir tanesidir ve izleyicinin ilgisini çekerek ayırt etmeyi sağlar
-
Renkler, görsel, duyusal, bilgisel, estetik, sembolik ve psikolojik etkileri içlerinde barındırmaktadırlar.
-
Renklerin insan ruhu üzerinde yaptığı ilk tesirin soğukluk ve sıcaklık etkisi olduğu kanıtlanmıştır.
-
Sarıya yakın renkler “sıcak”, maviye yakın renkler ise “soğuk” etkisi yapmaktadır. Sıcak etkisi yapan renkler insana yaklaşır, soğuk renkler ise uzaklaşır.
-
Renklerin kodu göstergebilimsel çözümleme açısından son derece önemlidir.
-
Renkler bazen duyguların, bazen belli düşünce ve ideolojilerin bazen bireylerin toplum hiyerarşisindeki konumlarının simgeleri olarak iletişimde belli bir rol oynarlar.
-
Örnek olarak kırmızı duygusal olarak tutkunun ifadesi iken ideolojide “sol” görüşün metaforudur.
-
Modern psikoloji, renklerin insan psikolojisi ve davranışları üzerinde önemli etkileri olduğunu kabul etmektedir .
-
Sarı ve turuncu renkler dalga boylarındaki fark dolayısı ile önce görülebilen renklerdendir. Saf ya da birincil renkler olarak tanımlanan renkler, renk çarkında kullanılan temel renklerdendir.
-
Saf renklerin kolay algılandığı, temizlik, arınmışlık ve huzur etkisi oluşturduğu deneylerle kanıtlanmıştır.
-
Renkler ayrıca kişisel seçimlere, kültüre, sosyal şartlara, zevklere ve de pek çok değişkene bağlı olarak farklı anlamlar ifade edebilir.
-
Her rengin insan üzerinde çeşitli etkiler bıraktığı söylenebilir; biri siyah için karamsar tanımlamasını, bir başkası asalet tanımlamasını yapabilir.
-
Renklerin anlamları kültürden kültüre göre değişim göstermektedir. Örnek vermek gerekirse Batı’da turuncu, enerjik, mutluluk, heyecan kavramları ile özdeşleştirilirken Hindistan’da kutsal bir renk olarak konumlandırılmaktadır. Bu nedenle de reklamcılıkta kullanımı Batı’daki kadar yaygın değildir.
-
Renkler ve anlamları, o rengi kullananın kişiliği ve karakteri hakkında karşısındakilere ipuçları sunmaktadır.
-
İnsanlar farkında olmasalar bile içinde bulundukları durumu, iç dünyalarını, o sıradaki duygularını seçtikleri ve üzerlerinde bulundurdukları renklerle ortaya koyarlar. Her rengin kendine özgü psikolojik bir özelliği vardır, bu yüzden de belirli mesajları iletmede etkin biçimde kullanılırlar.
-
Kansas Üniversitesi Sanat Müzesi’nde araştırma için halının altını elektronik bir sistemle döşeyerek, duvar rengini beyaz ve kahverengi olarak değişebilir hale getirmişler ve müze ziyaretçilerini gözlemlemişler. Fon beyaz kullanıldığında, insanlar yavaş hareketlerle daha uzun süre kalıp daha fazla alanda dolaştıklarını tespit etmişlerdir. Fon kahverengiye döndüğünde ise insanların müzede çok daha hızlı hareket edip, daha az alanda dolaşıp müzeyi çok daha kısa sürede terk ettikleri belirlenmiştir. Bu nedenle dünyadaki fast food restoranlarının hemen hemen hepsinin sandalyeleri ve masaları kahverengi, duvar boyaları da kahverengi-şampanya-pembe karışımıdır. Renklerin insanlar üzerindeki etkisini fark eden Batılı şirketler iş yaşamında sıklıkla kullanmaya başlamışlardır.
-
Görsel algılama kodları arasında en önemlilerinden biri renk kodudur.
-
Renk kodlarının psikolojik etkileri anlam üretmede anlamın algılanmasında bilinçaltını etkilemede önemli rol oynamaktadır.
-
Dostları ilə paylaş: |