C-DİZİM
Saussure ve onu izleyen dilbilimciler göstergeler arasında iki yapısal ilişkinin varlığını sürmektedir; seçmeye dayanan dizisel ve birleştirmeye dayalı olan dizimsel ilişki. Çeşitli dizilerden seçilen birimler bir araya getirilerek anlamlı yapısal bir bütün oluşturmak için birleştirilmektedir. Bu birleşime dizim denilmektedir. Televizyonda bir an için görünen bir çekim, belli bir anlam oluşturmak için özenle seçilen birimlerin birleştirilmesinden oluşmaktadır. Filmlerin kurgusu dizimdir. Bir evin döşenmesinde kullanılan koltuklar, masa ve sandalyeler, tablolar, duvar kağıdı vs gibi öğelerin seçimi dizime örnektir.
Örnek:
Özel bir gece için dışarı çıkacak bir hanım, giyinirken; elbiseler dizisinden abiye bir gece elbisesi, ayakkabı dizisinden gece ayakkabısı, çantalar dizisi içerisinden dore bir çanta, aksesuar dizisi içinden kolye seçerek uygun bir giyinme tarzı oluşturulur.
Bir gardırobun içindeki giysiler=dizi
Seçilerek giyilenler=dizim
Dizimlerin kuruluşu toplumdaki uzlaşmalara göredir. Sofra kurmanın bir dizim olduğu düşünüldüğünde Japon sofrasının, Hint sofrasına ya da Batılı bir sofraya göre farklı olmasının sebebi o toplumdaki uzlaşımların farklı olmasından kaynaklanmaktadır. Kurallar ve uzlaşımlar dizimlerin önemli yanlarıdır. Dizilerden alınan birimler bu kurallar ve uzlaşımlar yolu ile birleştirilmektedir. Bu kurallara, dilde sözdizimi, giyimde moda veya zevk, müzikte melodi, filmde başarılı kurgu adı verilmektedir. Sonuç olarak göstergeler iki yolla, diziler ya da dizimler oluşturarark kodların içerisinden örgütlenir.
D-ARTZAMANLILIK/EŞZAMANLILIK
Bir dizimde seçilen birimler zaman akışı içerisinde ardı ardına dizilebilirler. Örneğin sözcüklerin yan yana gelerek cümle kurması, bir filmin kurgusunda çekimlerin ardı ardına dizilerek sahneleri, sahnelerin sekansları, sekansların bölümleri getirmesi, melodilerde notaların ardı ardına dizilerek anlamlı bir yapı oluşturması verilebilir. Bu düzene dizimin artzamanlı boyutu denilmektedir. Bu birimlerin aynı zaman dilimi içerisinde bir arada bulunmalarına dizimin eş zamanlı boyutu adı verilmektedir.
Sinema filmleri ya da TV programları her ikisinin de yan yana kullanıldığı dizimlere çok iyi bir örnek oluşturmaktadır. Çekim aşamasında hazırlık yaparak çerçevesini düzenlemekle uğraşan bir yönetmen, çeşitli dizilerden seçtiği birimlerle çekime hazır hale getirdiği planında aslında eş zamanlı bir dizim yapmaktadır. Aynı zaman diliminde bir arada görünecek birimleri (oyuncu çekim ölçeği, aydınlatma türü, kamera hareketi, mercek çeşidi, dekor, kostüm, renklerin seçimi, replikler vb.) eşzamanlı olarak çerçeve içinde dizilmektedir. Filmin kurgusu ise bu enstantanelerin filmsel zaman içerisinde art arda dizilmesi ile anlam kazanmaktadır.
Bir metnin eşzamanlı çözümlemesinde, onun parçaları arasında var olan ilişkilere bakılmakta, artzamanlı çözümlemede ise anlatının geliştiği yol incelenmektedir. Başka bir deyişle bir metnin eş zamanlı çözümlemesi, metnin içinde bulunan karşıtlıkların araştırılmasıdır. Buna karşılık artzamanlı çözümlemede, anlatının öyküsünü biçimlendiren “olaylar dizisi” üzerine odaklanılır. Eş zamanlı çözümleme DİZİSEL, artzamanlı çözümleme DİZİMSEL çözümlemedir.
E-KODLAR
İnsanların anlamlı mesajları değiş tokuş etmeleri için, sistemle aşina olmalarına olanak verecek şekilde düzenlenmiş bir göstergeler sistemi olarak tanımlanmaktadır. Kod, belli bir toplum içinde belli bir kültürel uzlaşmaya dayanan anlam sistemidir. John Berger’e göre de, kültür içinde öğrenilmesi gereken, oldukça karmaşık çağrışım kalıplarıdır. John Fiske, “anlamlandırma sistemi” olarak tanımlandığı kodlarda bir takım temel özellikler belirlemektedir. Bunlar:
1-Kodlar, içlerinden seçim yapılan bir çok birimden oluşurlar. Bu birimler kurallar ya da uzlaşımlar aracılığı ile birleştirilirler. Bu dizimsel bir boyuttur.
2-Tüm kodlar anlam taşırlar. Kendilerinden başka bir şeye göndermede bulunan göstergelerdir.
3-Tüm kodlar kullanıcıları arasındaki bir anlaşmaya ve paylaşılan ortak kültüre dayanırlar.
4-Tüm kodlar, toplumsal ya da iletişimsel bir işlevi yerine getirirler.
5-Tüm kodlar, uygun medya ve/veya iletişim kanalı ile aktarılabilirler.
Gizli yapılar olarak da adlandırılan kodlar, iletişim araçlarında bulunan göstergeler, ve simgeleri yorumlama tarzını ve yaşam biçimini etkilemektedir. Tüm kültürel ve toplumsal etkinlikler veya ürünler kodlanmıştır. Kodlar bir kültürde üyelerin paylaştığı anlam sistemleridir. Kod ve aktarıldığı kanal arasında önemli bir ilişki söz konusudur, kanalın fiziksel niteliği aktarılacak kodun da doğasını belirlemektedir. Örnek vermek gerekirse, telefon, sözel dil ve dilötesi (tonlama, vurgulama vb) kodlama ile sınırlıdır ama televizyon görüntü ve ses kanallarını kullanan bir iletişim aracıdır. Televizyonda yayınlanan bir ana haber bülteninde hem görsel kanala özgü olarak canlı yayın, stüdyo çekim, dış çekim, grafik ve animasyon gibi teknik kodlar kullanılırken aynı anda sesli kanala özgü konuşma, müzik, dış efekt sesle kullanılmaktadır.
Kod Türleri
Herhangi bir metnin veya uygulamanın göstergebilimsel analizi sırasında birçok farklı kod ve onların birbirleriyle ilişkileri iç içe girmiş durumdadır. Daniel Chandler göstergebilim literatüründe, medya, iletişim ve kültürel çalışmaların içeriğinde en fazla rastlanan kodları aşağıdaki gibi sınıflandırmaktadır:
Sosyal Kodlar: Tüm göstergebilimsel kodlar “sosyal kodlar”dır)
-
Konuşulan dil kodları (sesbilimsel, sözdizimsel vb.)
-
Beden kodları (bedensel ilişki, yakınlık, dış görünüş, jest ve mimikler)
-
Ticari kodlar (moda, giyim, otomobiller)
-
Davranış kodları (protokoller, rütüeller, oyunlar ve rol yapma)
Metinsel Kodlar: Sunulan kodlardır.
-
Bilimsel kodlar
-
Estetik kodlar (Şiir, drama, resim, heykel gibi çeşitli sanat dalları içindeki kodlar)
-
Tür, retorik ve biçem kodları (anlatı öğeleri-olaylar dizisi, karakter, aksiyon, diyalaog, dekor vb-yorum, fikir vb.)
-
Kitle iletişim kodları (fotoğrafa, televizyona, sinemaya vb. özgü kodlar)
Yorumlama Kodları
-
Algısal kodlar: görsel algılama gibi
-
İdeolojik kodlar: Liberalizm, sosyalizm, feminizm, kapitalizm vb.
Ders 3_____________________________________________________________________________
SOSYAL KODLAR
Sosyal kodların en başında konuşulan ve yazılan dile ilişkin kodlar gelmektedir. Dile ilişkin kodlar dilbilimin inceleme alanına girmektedir. Konuşulan dil dışında akalan sözsüz iletişim kodları konuşma ve yazılı dile göre daha evrensel sayılmaktadır. Anlamları açsısından bu kodların benzerlikleri bulunsa da hepsi kültüre göre biçimlenmektedir. Örnek Amerikan filmlerinde gösterilen masanın üstüne ayak uzatmak onlarda rahatlık göstergesi olabilirken biz de saygısızlık olarak yorumlanmaktadır. Başka bir deyişle her toplumun kültürel yaşamında sözsüz iletişim öğeleri dağarcığı ve bunların kullanılma biçimleri kendine özgüdür. Yüz ifadeleri, sözcükleri söyleyiş tarzı, ses tonları, vurgulama, bedenin duruşu, giyim-kuşam, el-kol hareketleri gibi çeşitli kodlar kişilerin arasındaki iletişimde çeşitli mesajlar aktarmakta ve kişiler arası iletişimin inceleme alanına girmektedir.
Örnek: Hangi çalışanına zam yaparsın?
Sözsüz İletişim Kodları:
1-Bedensel Temas ve Yakınlık Kodları:
Kime, ne zaman nerede dokunduğumuz ve ne kadar mesafe içinde bulunduğumuz, ilişkilerimizin tanımlanmasında bilinçli ya da farkında olmadan ileti alışverişi sağlayan sözsüz bir koddur. Bu kod değişik kültürden insanlar arasında en çok farklılaşandır. Her kültürde kişisel mesafenin sınırları değişik ölçeklerde olmaktadır. İnsan bulunduğu her yerde, evde, işte, gezmede, eğlencede, konserde, maçta, tiyatroda, taşıma araçlarında kişisel alan elde etmek, bu alanı korumak, kollamak, savunmak çabası içinde davranırlar. Mesafe, insanlararası ilişkilerde kişilerin birbirlerine verdikleri değeri, önemi gösteren ve kendilerini ilişki içine koydukları yer konusunda bize bilgi veren en temel belirleyicidir.
Mesafe, öneminin farkında olanlar tarafından kontrol edilebilir bir iletişim öğesidir. Kişinin diğer insanlarla arasına koyduğu uzaklık, onlara karşı olan duygularını ifade eder. Kendimizi çok yakın hissettiğimiz kişilere yaklaşır, hatta onlara temas ederiz. Ama pek de hoşnut olmadığımız kişiler söz konusu olunca onlardan uzaklaşamaya ve aramıza mesafe koymaya çalışırız.
Çok genel bir ifadeyle söylemek gerekirse, batı ve kuzey toplumlarında mesafe, doğu ve güney toplumlarına kıyasla daha uzaktır.
İnsanlar birbirleriyle ilişkilerini esas olarak dört bölgede düzenler. Özel bölge (mahrem alan), kişisel bölge, sosyal bölge ve ortak bölge. Çeşitli kaynaklarda bu bölgelere farklı mesafeler verilerse de aşağı yukarı özel bölge 0-50 cm. Kişisel bölge, 50-120 cm, sosyal bölge 120-360 cm., genel alan 3.6 metreden daha fazla olan bir uzaklıktır. Tüm bu alanlar ülkeden ülkeye be ülke içindeki yörelere göre değişebilir. Metrekare başına az sayıda insan düşen yerlerde bu alanlar otomatikman genişlemektedir. Kırsal alanda yetişmiş insanların bu özel bölgeleri, şehirde büyüyenlere göre çok daha geniştir.
Özel Alan
Özel alan sadece anne babamız, sevgilimiz, eşimiz ya da çok yakınlarımızın girebildiği bölgedir. Bu alana başka biri girerse kalp daha hızlı atmaya ve stres yükselmeye başlar. Kaçma isteği veya saldırganlık hissi duyulur. Anakara metrosunda da Londra metrosunda da çok az insanı gülerken görebiliriz çünkü herkesin özel alanı rahatsız edilmektedir. Asansörde de yaşadığımız aynı duygudur. Bir de bu alan sorgularda hiçe sayılmaktadır. Batıda etrafı açık bir sandalyeye oturtulan sanık sorgulanırken, polis hep yandan yanaşarak ve yanına iyice yaklaşarak özel alanını taciz edip dokunarak soruları sorar. Erkan Yolaç, evet-hayır programını sunarken yarışmacının hep yakınında durur ve özellikle sık sık yakınına çekme bahanesiyle dokunurdu. Mahrem bölgesi rahatsız edilen bu insanlar konsantrasyonlarını kaybedip rahatlıkla evet-hayır diyerek yarışmayı kaybederlerdi. Statlarda izlenen maçlarda, konserlerde de bu alan olmadığı için arbede ve holiganlık daha kolay yaşanmaktadır.
Kişisel Alan
Bu alana uzun sürekli çalıştığımız iş arkadaşlarımız, dostlarımız girebilir ve iletişim için iyi bir alandır. Ama çalıştığımız şirkete kargo getirmek için giren adam 1.20’den daha yakına girerse rahatsızlık hissederiz. Bu mesafenin aşılması bizde rahatsızlık yaratır ve geri çekilerek veya uzaklaşarak mesafeyi korumaya çalışırız.
Sosyal Alan
Bir yabancının bulunması gereken alandır. Bu mesafe toplantılarda, davetlerde, birbirlerini az tanıyan insanlar arasında konur. İş ortamında ise bu mesafenin korunmasında büro araçları, masalar, koltuklar, sehpalar, çiçek veya çeşitli aksesuarlar yardımcı olur. Üstünlük kurmak ve kontrol etmek istediklerinizle yaklaşabilir, sizi kontrol etmek isteyenlerden uzak durabilirsiniz.
Ortak Alan
3.60 ve sonrası ortak alandır ve bu bölgeye herkes girebilir. Otobüs durakları, tren istasyonları, büyük otellerin lobileri gibi topluma açık yerlerde birbirlerini hiç tanımayan insanların korumaya özen gösterdikleri mesafe en az 3.60’dır.
http://visual-memory.co.uk/daniel/Documents/S4B/sem08.html
Aşağıdaki şekilde Barnlud’un 1975 yılında şemalaştırdığı kültürden kültüre değişen “Dokunma Kodları”nı görmekteyiz. Amerikalı ve Japonları’ın anne ve babaları ile hem cinsleri (same-sex frisends) ve karşı cinslere (opposite-sex friends) ne ölçüde dokunabildiğiniz gösteren bu şemada büyük farklılıklar hemen göze çarpmaktadır. Yine Amerikan kültüründe iki erkeğin yolda karşılaştıklarında birbirlerini selamlarken yanak yanağa öpüşmeleri hoş karşılanmazken, bizim kültürümüzde bu durumun hiç yadırganmadığı söylenebilir.
2-Jest ve Mimik Kodları:
Daha önce birbirlerini hiç görmemiş insanlar, ilk kez karşılaştıklarında, kısa sürede birbirleri hakkında bir izlenim oluştururlar. Kişinin güvenilir veya güvenilmez, hoş veya nahoş, önemsenecek veya önemsenmeyecek, uyumlu veya uyumsuz olduğu gibi algılamaları içeren bu ilk izlenimler, 30-35 saniye gibi kısa bir sürede oluşur. Yapılan araştırmalarda, “gözle” alınan mesaj ilk izlenimin yüzde altmışını, “kulakla” alınan mesajın ise yüzde otuzunu oluşturduğu belirlenmiştir. Kişinin “ne söylediğini” belirten içerik ise ilk izlenimin ancak yüzde onunu oluşturmaktadır.
Bu sonuçlardan şunu anlıyoruz ki, ilk karşılaştığımız zaman nasıl göründüğümüz, nasıl bir yüz ifadesine sahip olduğumuz ve nasıl konuştuğumuz, ne konuştuğumuzdan daha önemlidir.
Sözsüz iletişim mesajları çoğu durumda, sözlü iletişim mesajlarından daha güvenilirdir. Çünkü insanların gerçek duygu ve düşüncelerini rahatlıkla yansıtabilir. Bunun yanında tek bir sözsüz iletişim işaretini de iletişimin gerçekleştiği ortam ve koşullardan ayırarak değerlendirmek hatalı olur. Örneğin, kolların kenetlenmesi; değişik ortam ve durumlarda korkma, savunma ve üşüme gibi farklı duyguları içerebilir.
İnsan iletilerini aktarmada en temel araç olan konuşulan dil, çoğu zaman kişinin yaşadığı duygu ve coşkuları anlatmakta yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, sözel iletişimin tamamlayıcısı olan jest ve mimik kodlarını sıklıkla kullanır, karşımızdakine sinyaller yollarız. Yüz kaslarının anlatım amaçlı kullanımı mimikleri; baş, eli kol, ayak, bacak ve bedenin kullanımı da jestleri oluşturmaktadır. Jestler esas jest ve ikincil jest diye ikiye ayrılamaktadır.
Esas Jest
Esas jest ve mimikler duygularımızı destekleyen, onları somutlaştıran hareketlerimizdir. Örneğin sohbet sırasında göz kırpma, başı sallama, kolları açma gibi işaret ve hareketler iletmek istediğimiz ve programladığımız bir mesajı içeren jestlerdir. Baş ile selam vermek veya el sallamak gibi hareketlere esas jestler denir. Esas jestler başlangıçlarından bitişlerine kadar iletişimin bir parçasıdır.
İkincil Jest
Esas olarak anlatıma katkıda bulunmayan ve kendiliğinden refleks olarak ortaya çıkan bu hareketlere ikincil jest ve mimik denmektedir. Örneğin kendiliğinden gelen ve hiç beklemediğimiz bir anda bizi bulan esneme ve hapşırma. Bu iç tepkilere bağlı olan ikincil jestler, ortamın özelliklerine göre giydirilmeye ve şekillendirilmeye başlarsa esas jeste dönüşmüş olabilir. İkincil jestlerin esas jestlere dönüşmesi ortama, kişinin içinde bulunduğu ve birlikte olduğu kişilere takınmak istediği tavra bağlıdır. Örnek vermek gerekirse bir tiyatro seyri esnasında kişi hapşırığını tutmaya çalışır ve özür diler bir ifade takınır. Ama istemediği halde eşi camları açmışsa ve bundan rahatsız oluyorsa hapşırması çok daha farklı olur.
İkincil jestlerin pek çoğu sosyal değildir. Çünkü bunlar bedenin kendiliğinden olan ihtiyaçları ile harekete geçerler. Rahat bir beden duruşu sağlamak için kollarımızı birleştiririz, bacak bacak üstüne atarız, dik veya yan otururuz. Bütün bunları kendimiz için yaparız. Örneğin bir arkadaşımız veya patronumuzla aramızda ayak üstü başlayan bir konuşma pek hoşlanmadığımız ve ilgilenmediğimiz bir konu üzerinde gelişerek uzarsa, bedenimizi dinlendirmek için elimizle bir masaya veya duvara yaslanırız. Ayaklarımızın üzerinde ağırlığımızı dengeli olarak dağıtmamız türünden hareketlerin hepsi ikincil jestlerdir ve karşımızdaki kişi olsa da olmasa da uzunca bir süre ayakta durunca yapacağımız hareketlerdir. Ancak aynı zamanda ayağımızı değiştirme ve kollarımızı kullanma biçimimiz, göğsümüz ve ayak uçlarımızın baktığı yön konuşma ile ilgili düşünce ve duygumuzu yansıtır.
Esas jest ile ikincil jesti ayırmak için kendi kendimize şu soruyu sorabiliriz. “Eğer ben yalnız olsaydım bu hareketi yapacak mıydım?” Cevap “hayır” ise bu hareket esas jesttir. Cevap “evet” ise bu hareket kendiliğindendir ve ikincil jest grubuna girmektedir.
Yüz kaslarının kullanımıyla oluşan mimikler ve özellikle ruhun aynası olarak adlandırılan göz ifadeleri önemli anlamlar taşıyabilmektedir. Konuşurken karşısındakinin gözlerinin içine bakan, kısık değil açık tutan, bakışlarını yere değil kişiye yönelten kişiler olumlu; aksini yapanlar ise olumsuz olarak değerlendirilmektedir. Birisinin gözlerinin içine dik dil bakma eylemi, egemenliğe karşı bir meydan okuma tavrı olarak görülür. Bununla birlikte mutluluk, korku, kızgınlık, üzüntü ve tiksinti gibi altı temel duyguyu aktaran ve diğer sosyal kodlara göre kültürler arasında daha az farklılaşan yüz ifadelerinin bulunduğu bilinmektedir.
3-Duruş Kodları:
Kişinin duruş pozisyonu, görünümü bir koddur ve bazı iletiler taşımaktadır. Bedensel duruş büyük ölçüde istenç dışı olan ama önemli toplumsal sinyaller iletebilen bir koddur. Duruş aynı zamanda endişe, gerilim ve rahatlama gibi duygusal durumların bir göstergesi olabilir.
Merkezlerini ölçülü bir şekilde dünyaya açan insanlar büyük çoğunlukla diğer insanlarla sağlıklı ilişkiler içindedir. Bu tür insanlar kendi haklarını korudukları gibi karşısındaki kişinin haklarına da saygı duyarlar.
Göğüs açıklığı kapalı olan kişiler Resim’deki gibi genel olarak hayat enerjileri düşük ve yaptıkları işten, bulundukları durumdan memnun olmayan, kendilerini güven içinde hissetmeyen kişilerdir. Bu çekingen ve kapalı bir beden duruşudur. Böyle bir görünüşe sahip olan kişilerin genelde ses tonları zayıf ve tereddütlüdür. Haklarını aramakta zorluk çekerler.
Merkezin çok fazla açılması, omuzların geriye doğru gitmesi ve kolların genişleyerek yana doğru uzanması ile olur. Kişinin sınırlarını genişlettiği bu görünüş onun dışarıdan gelen her türlü uyarana daha şiddetli karşılık vereceğini düşündürür. Bu görünüşteki kişi genelde diğer insanların hak ve duygularına da duyarsızdır.
ÜSTÜNLÜK BELİRTEN HAREKETLER
İşaret parmağını kağıt üzerine uzatarak, yapılan bir hatayı sekreterine işaret eden bir yönetici hiçbir mazereti kabul etmeyeceğini açıkça ortaya koymaktır. Sekreterin elinin tersini göstererek yöneticisine verdiği karşılık nezaket ölçülerini zorlamaktadır.
Aynı şekilde kendisine bir şey söylemeye çalışan astını elinin tersiyle kendisinden uzaklaştıran yönetici ona değer vermediğini göstermektedir ve bu hakarettir.
Başını geri atarak kendini yükseğe ve uzağa alan, elleriyle sınırını çizen ve durumu bütünüyle kontrol ederek şartları dikte eden bir hakimiyet jesti, karşı tarafta gerginlik ve direnç yaratır.
Ellerini bedeniyle bütünleştirilmiş, başı geride ve yukarıda bir jest de, “Buranın sahibi benim, benim dediğim olur” mesajını vermektedir.
Masasında arkaya yaslanarak, elleri ensede kenetlemek, kesin sahiplik ve üstünlük jestidir. Bu kişi, kendi alanındaki üstünlüğünü ve hiçbir konuda tartışma kabul etmeyeceğini karşı tarafa göstermek istemektedir.
Resimlerdeki, jestler üstünlük belirten jestlerdir. İnsanlar bazen bunları elinde olmadan yaparlar. Ancak bu tür davranışlar çoğunlukla karşı tarafta düşmanca ve saldırganca duygular uyanmasına yol açarak direnç oluşturur. Büyük çoğunlukla bu işaretler alıcı tarafından bilinçli olarak yorumlanmaz, ancak kaynağını insanın doğasından aldığı için yine de tepki doğurur. Bu sebeple bu tür üstünlük belirten davranışlardan kaçınmakta yarar vardır. Yapılan davranışlar üzerinde küçük değişikliklerin çok olumlu sonuçları olabilir. Birinin omzunu yukarıdan tutmak yerine Resim 45, sırtını veya kolunu tutarak ve diğer elini açarak, dostça bir gülümsemeyle yaklaşmak çok farklı sonuçlar verir. Böyle bir yaklaşım kucaklamanın yerini tutacak bir izlenim yaratır. Resim46
Dinleme Değerlendirme ve Eleştiri Jestleri
Bir dinleyicinin konuya duyduğu ilgiyi bedenin üst bölümünün, kolların, elin ve başın kullanışı ortaya koyar. Dinledikleri konuya ilgi duyanların çoğunlukla bir ellerinin kapalı olarak yanakta durduğu ve işaretparmağının da şakak boyunca yukarı baktığı görülmüştür.
Konuya ilgi duyan kişi ilgisini en belirgin olarak bedenini öne eğerek gösterir Resim61. Bu şekilde kişi bedeniyle beraber bütün duyu organlarını gelen mesaja açmış olur.
Benzer şekilde başın hafif yana yatması da dinleyicinin konuya ilgi duyduğunun işaretidir. Resim62 Darwin bu jestin insan ve hayvanlarda ortak olduğunu, hayvanların da çevrelerine ilgi duydukları zaman başlarını yana eğdiklerini söylemiştir.
İster bir ürünü tanıtır veya satarken, ister toplulukta konuşma yaparken dinleyicilerin bu jestleri yapmaları ve hafif öne eğilerek sizi dinlemeleri doğru yolda olduğunuzu gösterir. Siz eğer konuşan birini dinleme durumundaysanız bu iki jeste ilave olarak, arada başınızı hafifçe öne doğru eğerseniz konuşmacının kendini daha rahat hissetmesini sağlarsınız.
Eğer el yanağa değmekten çıkıp, avuç başa destek olmaya başlamışsa dinleyicinin ilgisi kaybolmuş, bunun yerini sıkıntı almış demektir.
Bir topluluk karşısında konuşurken karşınızdakilerin bir bölümünün bu durumda olduğunu görürseniz, dinleyicilere yönelteceğiniz birkaç soruyla konuşmanıza kısa bir ara vererek, onların zihinsel olarak tazelenmesini sağlayın.
Buna karşılık işaretparmağı dik olarak yanak boyunca uzanır, avuç içi çeneye destek olur ve ortaparmak da yatay olarak dudağın çevresinde durursa, bu durum genellikle dinleyicinin, konuşmacının kendisi veya söyledikleri konusunda olumsuz düşüncelere sahip olduğunun işaretidir.
Bu konuşma sırasında bu jestle karşılaşıldığında uygun olan, ya dinleyiciyi de konuya katmak veya konuşmayı sürdürmemektir. Dinleyicinin eline bir şey vermek, onun bir hareket yapmasını sağlamak, bu jestin-dolayısıyla da olumsuz tavrın- değişmesine yol açabilir.
Birçok kişi bu jestin ilgi işareti olduğunu düşünür. Ancak elin çeneye destek vermesi açık bir eleştiri işaretidir Resim66-67. Bacak bacak üstüne atmak, geri çekilmek ve merkezin kapanması kişinin konuşmacı veya konu ile ilgili eleştiri dozunun arttığının işaretidir.
İster bir konferans şeklinde olsun, ister bir grup önünde tanıtım biçiminde olsun, konuşmacı konuşurken dinleyicileri izleyin; birçoğunun değerlendirme ve eleştirme jestleri yaptıklarını göreceksiniz. Eğer konuşmacı sözünü keser veya bitirir ve karşısındakilere fikirlerini sorarsa bu jestler derhal kaybolur. Dinleyicilerin bir elleri kalkarak çenelerini tutmaya, okşamaya, kaşımaya başlarlar.
Dinleyicinin elini çenesine götürmesi, onun bir karar noktasında olduğunu gösterir. Kararın konuşmacı adına olumlu veya olumsuz olduğunu anlamak için, daha sonraki jestleri dikkatle izlemek gerekir. Eğer çene tutma (sıkma, okşama, kaşıma) hareketini, kolları kavuşturma, geri yaslanma davranışı izlerse, karar olumsuzdur. Bu takdirde konuşmacının, dinleyicilerdeki olumsuz kararın söze dökülerek ifade edilmesini beklemeden, savunduğu fikrin ana hatlarını ve temel dayanaklarını kısaca tekrarlanmasında yarar olabilir.
Çene tutma hareketini öne eğilme ve sandalyenin ucuna oturma davranışı izlerse, konuşmacının savunduğu fikrin dinleyici tarafından olumlu karşılandığını düşünmek yerinde olur.
Dostları ilə paylaş: |