İnsana dirilik veren güzel hava O kadar güzeldir ki nesim rüzgârı ve seher yeli bu şehirde esip tüm halkı sağlıklıdırlar. Erkekleri son derece perhiz ile geçindiklerinden gerçi zayıftırlar, ama gayet sağlıklıdırlar ve gayet uzun yaşarlar. Bütün keferesi siyah rokla, Frenk pabucu giyip başlarındaki türlü türlü şapka üzerine devekuşu telleri takarlar. [71a] Ama,
Genç ve yaşlılarının yüz renkleri Havasının güzelliğinden bütün halkı kâfurî beyazdır ve uzuvları gayetle düzgün, birbirlerine uygun ve kulakmemesi gibi yumuşak olup gümüş tenli bir alay Alman mahbûbları var ki aşırı beyazlıklarından çoğu sarı benizlidirler, ama bir pislikleri var ki anlatılmaz. Gerçi kabahattir, ama başımızdan geçmiş olay olduğu için birazcık olsun yazalım. Okuyup dinleyen
dostlar affetsinler.
Bir gün baş komiser oğlu Meykel adlı oğlanı al kızıl tebe-kani yanaklar ve kiraz gibi al dudaklar ile görünce hataen ham tamaha düşüp seher vaktinde al yanağından öpünce hakirin dudağına bir tuzlu ter gelip çok terlemiş sandım.
Sonra gördüm bu güneş parçası oğlancık kendi sidiğiyle yüzünü ve gözünü yıkar. Bildim ki bu oğlanı öptüğümde dudaklarıma tuzlu tadı gelen sidik imiş. Diğer güzel kız ve oğlanlarını aşüftelik sebebiyle öpmekten vazgeçtim. Onun için bu diyar kefereleri ve gençleri sarıya yakın beyazsı sarı benizlidirler, ama sidikle yüzlerini yıkadıklarından vücutları gayet yumuşak olur. Bir zaman Nemse çasarmın beş altı yüz adet seçkin, benzersiz güneş ve ay parçası gibi genç, taze oğlancıkla-
rı utanmaz, çekinmez Alman civanları ile gönül eğleyip gönlümüz teselli bulurdu.
Kadınlarının giysilerini bildirir
Bunlar da erkekleri gibi üzerlerine siyah ve renk renk çuka-^aıı yensiz işlemeli rokla giyerler, ama içlerine dîbâ, şîb, zerbâf, reşit ÇeŞİt değerli kumaşlardan altın işlemeli ve çerkâb fistan giyerler- Ancak diğer kâfiristan kadınlarının fistanları gibi daracık ve kısa değildir. Bütün etekleri yere birer arşın sürünüp Mevlevi dervişlerinin eteklik fistanları gibi boldur ve asla don giymezler. Hepsi renkli kubadî pabuç giyerler. Genellikle kuşakları cevahir ve murassadır. Ancak bakire şekilli olan kızlardan başka dul olan kadınlarının göğüsleri tamamen çıplaktır ki beyaz kar gibi berrak göğüsleri var. Bu anılan olan fistanlarını Macar, Eflâk ve Boğdan kadınları gibi kuşanmayıp bellerinde birer kalbur çemberi gibi kalın kuşakları bütün bu kadınları kambur gösterip çirkin görünüşlüdürler.
Ve başlarında beyaz tülbentten örme hayal işi çatma örme nakışlı takkeler üzerine cevahir ve incili istifanlı takke giyerler. Ama Tanrı'nm hikmeti bu diyar kadınlarının memeleri Rum kadınları emcekleri gibi tulum kadar değildir. Hepsinin turunç kadar küçük emcekleri var. Ama yine çocuklarını fazlasıyla süt ile beslerler. Bütün kızları başı açık siyah saçları dağılmasın için misk kokulu beliklerinin üzerine her güzel bahtlı kızları gücüne göre saçları üzerine inci ile yahut Alman boncuğu ile bir çeşit sanatlı örülmüş halkaları saçlarının üzerinde altında kulaklarını kuşatır cevahirli halkalardır. Bu kızların kadınlar gibi göğüsleri açık değildir ve üzerlerine rokla çekman giymeyip hemen sade zerdûz, rengârenk fistan giyerler.
Suyunun ve havasının tatlılığından bükün kadınları güzel yüzlü, hoş görünüşlü, peri yüzlü, haddinden fazla, güneş gibi parlak güzellik, hoşluk, tatlılık sahipleridir ki her davranışları, yürüyüşleri, duruşları, hareketleri konuşmaları insanı hayran eder. Ve her bir açılmamış çiçek gibi kızların çim çim, dalga dalga olmuş saçlarını her beliği şeb-târdır. Benlerinin her birine Hâşimî beni gibi bin kez Tatar müşkü değer. Ta bu kadar güzel kızları var. Ama,
Gariplik ve acayiplik: Bu diyarda bir garip şey gördüm.
276
277
Yolda bir kadın giderken kral o kadına rast gelse, eğer at ile is kral at başı çekip ondan kadın geçer, eğer çasar yaya ise vjn kral bir kadına rast gelirse el kavuşturup durur. Kadın kral selâmlar, kral da başından şapkasını çıkarıp kadına saygı gos terip kadın geçtikten sonra kral geçer. Garip seyirliktir. Bu Hi yarda ve diğer kâfir memleketlerinde söz kadının olup fyler yem Ana aşkına kadına saygı gösterirler. Erkeklerinin isimleri:
(1.2 satır boş)
Kadınlarının isimleri:
(3/4 satır boş)
Hayat suyu nehirleri:
(3/4 satır boş)
Evlerdeki su kuyuları:
(3/4 satır boş)
Kâhinlere göre beldenin iklimi:
(3/4 satır boş) [71b]
Müneccimlere göre imaristanının talii:
(2 satır boş)
Sebzeleri, otları, tahılları Bu şehrin zemini bir geniş verimli ve bitek bir memlekettir. Asla bu vilâyetlerde benzeri yoktur. Zira bütün dağ, tepe, bağ, ırak ve yakınlarında türlü türlü bitkiler yetişir. Bir kilesi elli kile ürün verir, ama halkı ziraat edici değildir. Hepsi çerçi, boncukçu, bıçakçı ve kuyumcudur. Çoğu işsiz güçsüz Horasan tembelleri gibi elleri eldivenden çıkmayıp içip eğlenmekle meşgul olduklarından vilâyetlerinde çoğu zaman kıtlık olur. Zira şehri devamlı olarak insan deryasıdır. Bütün zamanda buğday ve arpası Macaristan ve Totlukistan vilâyetlerinden gelip şehirleri biraz bolluk olur.
Büyük nimet yiyecekleri:
(1,5 satır boş)
Seçkin meyveleri:
(1,5 satır boş)
Cana can katan içecekleri:
(1,5 satır boş)
İhtiyaç sahiplerinin gezinti yerleri:
(1,5 satır boş)
İrem Bağlarının sayısı:
(1,5 satır boş)
Beç Kalesi'nin külliyatı övgüsünün tamamlanması
Kralın sarayı yakınında Temaşa Sokağı derler, yolun iki tarafındaki duvar öyle parlaktır ki sanki Hıtâyî kâğıt gibi cilâlıdır.
Bu yolun iki tarafı yüzer arşın cilâlı duvardır ve 10 arşın yüksektir. Bu duvarda bütün Beç'te, Prag'da ve başka şehirlerde her ne kadar usta nakkaşlar var ise gelip büyüleyici küçük resimler yapmışlar ki görenler parmaklarını ağızlarına götürürler.
Bu yolun sağ tarafında 1073 tarihinde Üstürgon çenginde Osmanlı'nın kılıcıyla kendilerinden 37 bin kâfirin kırıldığını, olduğu şekilde öyle yapmışlar ki diller ile anlatılmaz. Hatta Sadrazam Köprülüzâde otağı önünde cellâtların kâfiri kırıp kelleleri ve leşleri dağlar gibi yığıldığı resimlerini yapmışlar ki başka usta ressamlar kalemini çekmede acizdirler. Yolun sol duvarında bizim Raba Nehri çenginde abartıp saklamadan önce kendilerinin yiğitlik meydanında Osmanlı kılıcından kırıldıklarını, daha sonra bizim Raba Nehri'nde tedbirsizlikle boğulduğumuzun resmini yapıp su içinden karşı selâmete çıkıp kurtulayım diyenleri kurşunla vurduklarını öyle yapmışlar ki yazılmaz.
Gerçekten de bütün tarihlerinde bütün bozma ve bozulmalarını olduğu gibi doğru olarak yazarlar. Hatta yine bu duvarda kralın boyu poşuyla, deve dudaklı çirkin suratıyla bir kral resmi yapmışlardır. Gören onu canlı sanır. Bu resmi nakış ustası gerçekte olduğu gibi yaptığı için kral bu adamı nakkaş başı edip birer kralıçka guruş maaş bağlamıştır. (—) (—) (—)
(6 satır boş) [72a]
Eski Nemse dilini bildirir
Bazıları Nemçe derler, bazılar Ungur derler, zira Ungurus Vilâyeti, Alman Vilâyeti ve (—) Vilâyeti derler. Eski Hıristiyan memleketlerindendir ki,
"Devletimiz 2.600 yıllık eski devlettir" diye övünürler. Gerçekten de Osmanoğlu ile ve Moskov kralıyla denklik iddiasını eder bir kalın devlettir.
278
279
7 kral eli altında olup bir kral öldüğünde bu Nemse ças rının imparatoruyla buluşup ondan izin alıp 7 kralın birisi tali ta geçer.
Evvelâ Donkarkız kralı, Danimarka kralı, Felemenk kralı Çek kralı, Leh kralı, (—) kralı ve (—) kralı, hepsi Nemse çasar' imparatoruna tabilerdir. Savaş sırasında her kral yüzer bin asker ile çasarm yardımına gelirler. Yine böyle iken Bahr-i Mu_ hit kenarında Yenidünya'da karşı İsveç kralı Nemse çasarının 7 kere yüz bin askeriyle ödlerini koparıp cihanı kralın başına dar etmiştir. Zira İsveç kralı hemen 12 kere 100 bin (1.200.00) göçer evli Tatar askerine sahiptir. Diğer kefere askerlerinin sayısını ve hesabını Allah bilir. 127 yıldır Nemse çasarıyla devamlı cengi vardır. Hatta Nemse çasarından yakın zamanda 7 pare kalesini almıştır ki "Her biri yedi iklime denk sağlam kaleler idi" diye Nemseler feryat ederlerdi.
"Hatta biz Türk ile bu sulhu İsveç derdinden ettik. Yoksa Raba Suyu çenginden sonra biz Türk ile barışır mıydık" derlerdi. Ama İsveç kralı Mesih milletinden geçinip İncil kitabı okurlar, ama dilleri başkadır. İnşaallah yeri geldiğinde onların da dilleri yazılır. Ancak Luteryan mezhebinde bir alay mecu-si kavimlerdir. Nemse ise doğru dürüst Mesih milletinden olup İncil'e tabilerdir. Mezhepleri Papişte mezhebi, yani İrim Papa mezhebindedirler. Fakat dilleri papanın İspanya (Latin) dili gibi değildir. Nemse dili gayet ağır dildir. Genellikle bazı kelimeleri Farsça bulunmuştur. Zira bunlar da Acem diyarından Menûçehr evlâtlarıyla gelmişlerdir. Ancak yukarıda yazıldığı üzere Hazret-i Davud erganun sazı çalıp Zebur âyeti okuduğu için Davud Nebî'ye indirilen suhufları Nemse diline çevirip erganun ile Zebur âyeti okurlar.
Nemse dili üzere Zebur kitabı âyetleri
Fin son der bares arı daştiges gebet cuder ali'r-heyligsten unt si-ligten yugunt firav Marya hilf avef den kapuçinar ber kopa yani kala so son.
Bu yazılanların tamamı Hazret-i İsa aleyhisselâmm ve Meryem Ana'nın övgüsüdür. Hatta bütün rahipler haçlı sancağı, bayrağı ve erganunlarla kiliseden kiliseye giderken bu İsa övgüsünü yüksek sesle okuyup yollardan geçerler. Ama bir aca-
280
viP ve §ar*P tarz ue bu övgüyü rehavî makamında okuduklarında dinleyen insan mest olur.
Zebur kitabında Hazret-i İsa duasının Nemse diline çevirisidir
VaUr furüreflihste golor virdiyaste Ali'rheyligste ale çeyt un bef-lekste yugunt firav Marya an matre un servis herres Yezu kirişti in renizi'1 der velt unt hersir in ali'rkıra ahiren melke dimiye mant verlest «/ı/e mant verehst avih niye mant ver cu dir mit ray nin irt nirştend unt bus fertigen. Kot Allah'tır Marya Firav Meryem Ana'dır.
Zebur'un bu inci gibi sözleri erganun ile yahut hoş sesle, yanık sesle rahipler veya çocuklar okuduğunda insanın aşkından mest olacağı gelir. Zira bu âyetler musikâr ilmi üzere sofya-ne usulüyle okunduğunda insan iç rahatlığı, zevk ve gönül sa-fası bulur, vesselam.
Nemçe dilini bildirir
Nemçe; Macar dilinde "nem" değilim manasınadır, yani "Çek değilim, Nemseyim" derler. Ama Nemse fasihlerine sorsan "Nemeş kavmiyiz" derler, yani "Nemçe değiliz" demek olur, her kavmin bir inançları vardır.
Nemse'nin alışverişlerinde hesapları bu şekilde yapılır ki doğru dilleri budur: Evvelâ,
ans isçpa tiray ininle fir finf
12 '3 4 5
sekes siben ahet nayin çen
6 7 8 9 10
çiyançet tiraysik firçik fufçik siyilıçik
20 30 40 50 60
bürot bosır vayin
ekmektir su şarap
likit lılıter ıneser
mum şamdan bıçak
feâer fin tirıiid tinte
kalem divit kalem mürekkep
papir Kot Marya
kâğıt Allah Meryem Ana
281
Kostıtin opol çnsar
İstanbul padişahı kraldır
İııpimtor .. ., . , „ ..
,. , , ,. , . Lıuolde nmırator tııvur
padişahlar padişahı, yanı şe- ,, r , , ,. . ,
r i . ı Nemse nın Ungurus kralı
nmşah
pampd [72b] kum her seçilide
pamuk gel beri otur
niksi uskut na mayin hurbu
yoktur iyidir yok ağam
may firav yıtgfirnv furta imâle
benim kadınım benim kızım bre kaç
mayufodir mnyıı püluda geher küam
benim babam benim kardeşim gel küçük
geher may itene por pisli
Gel benim canım dur bir parça
kol t duka!
iş altını, yani alçak altın sikkeli altın
taler kıralıçka engörleş
dökme riyal guruş iki penez penez
(2 satır boş)
Ama sikkelerinin tertemiz, sağlam ve halis ayarlı olduğuna, kalp ve eksik olmayıp saf gümüş olduğuna aşk olsun.
Bunların bir darphanesi vardır ki bir kral ve bir padişah sahip olmamıştır, ancak Venedik kralı sahiptir. Hele Venedik kimyaya maliktir. Ama bu Ungurus tibir getirtir, bütün bezirganları her metamı sikkeli ve sikkesiz altınını getirip tekrar eritip bir çeşit saf Ungurus altını keserler ki bir kralın altınına benzemez. Hatta Venedik'in yaldız altınına yan başı gelir gayet saftır.
Ungurus altınının şekli
Bir yanında başı miğferli, telli ve gövdesi demir giyimli, beli ince, elinde bir deste ok ile ayak üzere durur bir resim vardır. Yanlış inançlarınca (—) (—) (—) ola. Etrafında Nemse yazısıyla özellikleri yazılmıştır. Ardında dört köşe hazinesi içinde 5 satır yazı vardır. (—) (—) (—) özellikleridir. Kenarında başka yazılar vardır.
Alman dökme guruşunun şekli
Bir yuvarlak şekilli tam 9 dirhem gelir saf beyaz gümüşü vardır. Rumeli diyarında 100 dirhemine 30 dirhem bakır korlar, «ine damgaya geldi derler. Bir tarafında krallarının başı kaba helme dek resmi var, kenarında tahta çıkış tarihi var. Öbür tarafında iki başlı, iki ayaklı ve iki kanatlarını açmış karakuş resmi vardır. Bütün sancak, bayrak ve sikkelerinde bu karakuş resmi var, zira yanlış zanlarınca bütün kuşların en yırtıcısıdır, yani kendileri de bütün krallardan yırtıcı ve keskin kral ola. Ve toplam 7 yerde sikkesi kesilir, bu vilâyetler bunlardır ki yazılır.
(1 satır boş)
Ama Beç'teki darphanesi görmeye muhtaçtır. Guruşun bir çeşidini zımba ile yuvarlak kesip sikke de vurulur ve bir tür yassı guruş gibi sebüke tahtadır. Bir yanından adamlar dolapları çevirdikçe çarkları çevirip hem yuvarlak guruş kesilir hem sikke vurulur. Bir günde kolaylıkla 50 bin guruş kesilmesi mümkündür, ama darphanesine baş komiser ve darphane emininden başka bir kimse girip göremez, vesselam.
Sözün kısası, bu seyirleri ve nice yüz binlerce yazılması mümkün olmayan acayip ve gariplikleri görüp seyrettik. Bundan sonra 2 ay 17 gün Beç şehrinden zevk ü safâlar edip ve ibret gözüyle dünyanın acayipliklerinden nice bin şeyler görüp bütün olayları ve bütün dilberleriyle ettiğimiz has sohbetleri yazsak hemen Beç şehri özellikleri bir ciltli kitap olur. Ama gördüğümüz, yüce devlet ve bereketli belde olduğundan vakarlı çasa-rm her ne kadar güvenilir musahip nedimleri ve ne kadar vezir ve vekilleri var ise onların hepsiyle tanışıp dost olup onlardan haber aldım ki bizim elçi paşa ta İstanbul'dan Nemse'nin elçisi 2 yılda Beç'e gelinceye kadar bizim elçi Beç'te 2,5 yıl, en az 1 yıl, 1,5 yıl otururmuş. Bu hakirin aklı başından gidip,
"Ayâ bu kâfir memleketinde seyahat, ticaret ve ziyaret yoktur. Bir yıl ve bir buçuk yıl nasıl mahpus gibi durulur" diye düşünürken "Allah bir nesneyi yaratmak isterse sebebini de yaratır" söz uyarınca Allah'ın hikmeti yârî kılıp İspanya, Kızkral, Danimarka, Donkarkız kısacası 7 kralların vezirleri sulhtan sonra hizmetleri tamam olunca gitmek için izin aldıklarında hemen bu hakir de,
282
283
"iyi fırsattır, bu Beç'te bir yıl durmaktan ise başka diyarları gezip yine elçi paşa gidinceye dek gelip yetişirim" dedim. Kralın Zoza Vezir'i Erdel diyarından beri gayet [73a] dostumuz idi ona vardım, Mantikukula Vezir'e, başvezir olan Rudolfoş'a, baş-komisere, başpapaza vardım, nice iş erleriyle ve kral musahip-leriyle buluşup birer adet işlemeli Kaya Sultan yağlıkları hediye verdim, 7 krallık yeri gezmek isteğimi söyledim. Ertesi gün başvezir hakiri çasarla buluşturduğunda çasara da 2 adet çok güzel bukalemun nakışlı Kaya Sultan yağlığı, 2 adet Keşmir şalı, bir büyüleyici güzellikte Frenk Mânı kalemiyle yapılmış Hazret-i İsa ve Meryem Ana resmi hediye verdiğimde nice bin hazine mal peşkeş vermekten fazla hoşlandı. Bu hakiri yine bol bol konuşturup tam 2 saat can sohbetleri edip dostluk ederdik.
Sözün kısası 3 ay kadar sohbetleri şerefiyle şereflendik. Bütün sohbetlerimizin özü, ana konusu genellikle seyahate dair olup Trablusşam, Cübeyle, Sayda, Beyrut, Akka, Yafa, Askalan, Remle, Gazze ve Kudüs-i Şerif hâlleri ve bu anılan iskeleleri sorardı ve elbette her an Kudüs-i Şerif sorulurdu.
Hakir ise Kudüs-i Şerifin tüm hâllerine öyle vâkıf idim ki başka bir seyyahın o kadarını bilmesi ihtimali yoktur. Hatta kral huzurunda çasar hakiri Kudüs-i Şerif ahvâli için nice papazlar öyle imtihana çekti. Kudüs-i Şerif'de nice yıl ömür tüketmiş papazlar Kudüs-i Şerifteki Kamâme Kilisesi'ni, Sahratullah'ı, Mescid-i Aksâ'yi/ Tûr-ı Zîtâ'yı ve Bi'r-i Selvân'ı hakir kadar bilmediler. Hakir nice papazları yalan çıkarıp başpapaz yalan çıkan papazlara kırbaçlar vurup papazlıktan çıkarıp kral huzurundan değil ülkeden sürdüler.
Kudüs-i Şerifi böyle sıhhati dosdoğru şekilde anlatıp adamakıllı seyahat ettiğimden kral hoşlanıp hakire bir kese guruş, 10 çuka, 10 kumaş ve 13 adet Alman saati bağışladı. Hemen hakir orada,
"7 kral vilâyetine gidip seyahat edeyim" diye icazet istediğimde "Baş üstüne" deyip eline divit ve kalemini alıp,
"7 krallık vilâyetlerimde olan kaleler, şehirler, benderler, köyler ve kasabalarımı izzet ikramla gezip seyri temaşa etsin" diye bir papinte hat verip hemen hakir kralın gözü önünde hattını öpüp başıma koyup bir dîbâ kese içine hattını koydum.
Kral hattına tazim ettiğimden hoşlanıp kral hattını geri istedi. Her konakta günde bir koyun, 50 çift sipov ekmek, 10 tavuk, 20 at yemi, 10 kadın ve 10 nefer oğlan hizmetçiler verip her konaktan konağa yüzer atlı ve yüzer yayan kefere kılavuzlar verdi. Her şehir hâkimleri, kaptanları ve beyleri karşılamaya çıkıp alay ile şehirlerine getirip canımın istediği kadar o şehirde oturup gideceğim vakit her şehrin hâkimleri ve ileri gelenleri riayet edeler diye kral tekrar hat yazıp hakiri başvezire baş komiser ile gönderip,
"Beni sevenler dostumuz Evliya Çelebi'ye riayet etsinler" diye sıkı sıkı tembih ettiklerinde başvezire varıp kralın ferma-nıyla 300 altın ve bu kadar değerli hediyeler aldım. Bütün vezir ve iş erlerinden de sayısız kıyassız hediyeler aldım. Başvezir de kralın hattı gereğince tekitli fermanlar verip bizi kendi kethü-dasıyla İspanya vezirine, Danimarka, Donkarkız ve diğer 7 kral vezirlerine gönderip,
"Yedi krallık yeri seyahat etsin" diye çasarın hattını ve baş-vezirin fermanını gösterdiğimde İspanya, Fransa ve diğer 7 kral vezirleri hoşlanıp,
"Safa geldin ve hoş geldin, bizimle bile gidip
vilâyetlerimizi görüp zevk ü safâlar edersin. Hemen hazır ol,
bu pazartesi gün bu Beç'ten kalkarız" dediler. Hemen tüm Beç
ileri gelenleri ile ve bütün vezirler, vekiller ile, kral ve annesi ile
vedalaşıp yine ihsanlar aldım. Bizim elçi paşadan da izin alıp
bir kese harcırah ve saba gibi süratli bir küheylân at bağışladı.
Kölelerime ve hakire birer kat esvaplar da verdi. Oradan,
1075 yılı Zilhicce'sinin 15. gün Pazartesi Beç tahtından
Ungurus-i Alman diyarlarından ta Bahr-i Muhit
kenarlarında İspanya Vilâyeti, Donkarkız Vilâyeti,
Danimarka Vilâyeti ve Felemenk Vilâyeti'nde Amsterdam
şehri, Lonçat Vilâyeti'ne, Kalevine Vilâyeti'ne, Ruye
Vilâyeti'ne, Holandiye Vilâyeti'ne, Prandaporosk Vilâyeti
ve Prag şehrine, İsizinye şehrine kısacası yedi krallık yerde
ta Vo Nehri kenarına kadar gittiğimiz konakları açık seçik
bildirir [73b] Evvelâ Beç Kalesi'nden 12 atımla, 4 nefer kölemle, dostum, sırdaşım, eski arkadaşım Hindî Baba Mansur ile, Baba Ahmed
284
285
Bektaşî ile, Baba Türabı Selmanî ile ve ispanya veziri (—) (...) ile 7 bin asker ile Beç'den kalkıp Allah'a tevekkül ettik deyip Yüce Yaratıcı yine esenlikle ve doyumla dönmek nasip ede, deyip Beç'ten batı tarafına bizim konaklarımız olan ada içinde Tuna kenarmca baş yukarı 3 saat gidip, (—) Köyü menzili
Tuna kenarında bir ormanlı ağaçlık içinde bir kiliseli, 500 haneli, bağlı ve bahçeli mamur Nemse köyüdür. Bu köyden kılavuzlarımızla bir kayığa binip Tuna Nehri ile karşı tarafa geçip Yeni Beç toprağında,
Eski Beç Kalesi'nin özellikleri
Hazret-i İsa zamanında yapılan Beç, bu eski kaledir. Tuna Nehri kenarında Küçük Alman Dağı burnunda göklere doğru yükselmiş bir kaledir, ama içinde insan ve insan evladı yoktur. Bütün cebehanesi ve gömülü mallarıyla, cinler bu kaleyi zapt etti, bütün kâfirler bu kaleyi bırakıp hâli üzere durur, ama ne mamur, iri ve sağlam kaledir. Biz de korkumuzdan tepesine çıkarak Eski Beç'i seyretmeye cesaret edemedik.
Eski Beç Varoşu
Tuna Nehri kenarında bir büyük şehirdir. Kale ile bu şehir arasında bir manastırı var. Bunda da kimse yoktur, ama şehrinde insanı çoktur.
Toplam 3 bin kadar renk renk sırçalı kiremit örtülü, bağ ve bahçeli, çarşı pazarlı süslü şehirdir. Burada kralın bir kale gibi duvarlı İrem Bağı var ki diller ile anlatılmaz ve kalemler ile yazılmaz.
Bütün yüksek köşkleri ve bütün yapıları baştanbaşa yeşil sırça ile örtülü bir mamur cennet bahçesidir. Bütün Beç halkı ikindiden sonra Beç'ten yaya olarak buraya gelip has sohbetler edip yine Beç Kalesi'ne giderler, gayet yakındır.
Beç Kalesi'ne gelen Tuna'yı bu mahalde ana Tuna'dan ayırıp dağları ve bayırları uçurum yarlar eyleyip tam 3 saat yol ile Tuna'yı zorlukla Beç Kalesi altına getirmişler, ama yine bu mahalde yollarını kapatıp Tuna'yı Beç Kalesi önünden kesmek kabildir.
Bu Eski Beç'i ve taşra varoşu da seyredip yine bir kayığa binip beri tarafta konağımız olan köye geldik. Oradan sabah-
leyin yine kâfir ispanya vezirinin luturyan boruları çalınıp oradan kalkıp Tuna Nehri'ni 4 yerden çam direkleri üzerinde büyük köprülerden geçtik. Her köprü beşer gözdür, ama Tuna'nm bir büyük iki kolu üzerinde olan köprü 11 göz büyük köprüdür. Bundan aşağı ta Üstürgon'a ve Budin'e kadar Tuna üzerinde ağaçtan böyle köprülerin olması imkânsızdır. Hep gemi üzerine köprü yapılır. Zira bu mahallerde Tuna'nm çıktığı Alman Dağı yakın olmak ile Tuna az olup direkler üzere köprüler yapmak mümkündür. Ve bu köprülerin karşı tarafında Uyvar toprağında yeni yapılan,
(—) (—) yeni kalesinin özellikleri
Daha önce Nemse çasarmm köprü başında 500 haneli bir günırükhanesi imiş ki her sene İsveç, Leh, Çek, İspanya, Fransa, Korol, Tot ve Felemenk vilâyetinden gelen bezirganlardan iki kere yüz bin milyon (200.000.000.000) altın gümrük alınır köy imiş.
Daha sonra 1073 [1663] tarihinde Köprülüzâde Vezir Fâzıl Ahmed Paşa Uyvar Kalesi'ni fethettiğinde kâfirler korkuya kapılıp/
"Beç varoşlarını Türk vurmasın" diye bu kaleyi Uyvar toprağıyla Pojon toprağında geçit başında henüz yapmaya başlayıp iri merdiven gibi pergeller ve gönyeler ile usta mühendis inşaatçıların hepsi bir yere gelip bütün savaşçıları da bu kale yapımı için toplayıp,
"Düşman bu kaleyi kuşatırsa bu kale şu şekilde gerek, böyle gerek, şöyle gerek" diye görüşmeler, danışmalar sonunda yedigen şekilli, yani 7 köşeli bir kale yapmaya karar verilir. Temel kazmak için 50 bin reaya toplanır. Öncelikle ipler ile kalenin zeminini belirleyip ardından dış hendekleri, tabyaları ve kapılarını belirlerken büyük temaşalar edip temelleri kazdıklarının tozu ve toprağı göklere yükselip çukurlar kazarlardı. İçinde henüz daha imaret cinsinden bir ev yok idi. Ancak Tuna kenarında 5 bin kadar soltat olacak sazdan ve kamıştan odalar, büyük toprak tabyaları ufak tefek yapıp 40-50 adet top koydular. Daha önce mamur olan gümrükhane köy bu kaleye varoş kalmış olur. Ama eğer bu kale tamamlanırsa gayetle sağlam kale olur. 200 yerde hemen dağlar gibi kırmızı tuğla pişirip hazır durur-
286
287
du. Bu kale tamamen tuğladan olsa gerek. Bu kalenin üssü çukurlarım seyredip yine kuzey tarafına sahralar, bakımlı, canlı ve şenlikli köyler içinde 3 saatte gidip, [74a]
Dostları ilə paylaş: |