Ortadaki dağ üzerinde eski bir gemi tahtası var. Uzunluğu 300 adım ve genişliği 2 adım 2 meşe tahtasıdır. Bazı yerlerinde çivi ve burgu delikleri vardır. Bu diyar kavminin inançlarınca bu uzun levha Hazret-i Nuh'un gemisi tahtası ola, ama Nahşe-van demiri gibi sağlam tahtadır. 200 yaşında kart Kalmık kefereleri,
"300 yaşında dedelerimizden şolay tavuşladık ki, yani şöyle işittik ki Penç Hasan ziyareti kubbesinin kapısı bu Nuh tah-tasındandır" diye Kalmıklar anlattılar.
Yunan Rum kefereleri tarihlerinde "Ayasofya Camii'nin toplam 101 adet kapılarının tahtaları Hazret-i Nuh gemisi lev-hasıdır ki Musul şehri yakınında Cude Dağı'nda Nuh'un gemi-
652
si oturduğunda oradan tahtaları getirip İstanbul'da Ayasofya Kilisesi'nin kapılarını gemi tahtalarından inşâ etmişlerdir" diye Rum tarihlerinde yazmışlardır.
Nuh Nebî gemisi Cude Dağı'na Aşura Güııü'nde inip kurtuldukları âyette yazılıdır. Âyet: "Ey arz suyunu yut ve ey gök tut denildi. Su azaldı, iş bitirildi, gemi Cudi'ye oturdu" [Kıır'ân, Hud 44] âyeti yorumunda bilginler Cude Dağı'nda Nuh'un gemisi karar edip deniz dalgaları ile parçaları bu Kabartay diyarına gelip Beş Dağ'daki gemi tahtası ondan ola, demişlerdir. Sözün kısası, bu hakir o levha üzerinde iki rekat namaz kıldım. Bu Beş Dağları seyredip oradan yine doğu tarafına 5 saat gidip nice ibretlikler görüp,
Büyük Kümü Nehri: Elburz Dağı'ndan gelip Kabartay sınırından aşağı Küçük Kümü Nehri'ne karışır. Oradan bir saatte,
Zeluk Nehri: Bu da Elburz Dağı'nın kıble tarafından çıkıp bu Kabartay ülkesi içinden geçer. Büyük Kümü, Küçük Kümü ve Zeluk Nehri, bu üç nehir kuzey tarafına üç konak gidip Bebirdikaç Vilâyeti yakınından geçip Moskov'un Ejderhan Kalesi'yle Terek Kalesi arasında Hazar Denizi'ne varmadan iki saat beri bir ovada kaybolur sulardır.
Bu Kabartay Vilâyeti'ne kadar Karadeniz kıyısında Şağake Vilâyeti'nden bu Kabartay'a tam 40 konak hep baş yukarı doğuya doğru giderken bütün suları atlayıp geçersin, hepsi Kuban Nehri'ne karışıp Kuban Nehri derya olur. Ancak bu Kabartay'ın Beş Tav'ından Ejderhan Vilâyeti'ne, Dağıstan ve Terek Kalesi'ne kadar kuzey tarafa bütün sular baş aşağı gidip tüm sular Elburz Dağı'dan gelip kuzeye doğru akarak kimi Moskov'un Terek Kalesi'nde ve kimi yakın ve ırağında Hazar Denizi'ne karışırlar.
Oradan yine hakir doğu tarafa 5 saat gidip Kabartay dağlarını aşıp,
Yeluk Nehri: Elburz Dağı'ndan gelip Terek Nehri'ne karışır. Bu mahal,
Büyük Tavustan Vilâyeti: Acayip büyük vilâyettir. Bir ucu kuzey tarafına Moskov Vilâyeti ile komşudur ve bir ucu doğu tarafına Dağıstan padişahı ülkesiyle hem-huduttur. Bir ucu güney tarafa Elburz Dağı eteğinde Dadyan mülküyle sınırdır. Ta-
653
vustan sınırında konduğumuz konağın ensesinde,
Dağlar babası ibretlik Elburz Dağı'nın özellikleri
Arapça'da ismi Ebü'l-cibâl'dir [dağların babası], ama Bürzî kavmi bu yüksek dağın eteklerinde oturduklarından Acem tarihçileri bu büyük dağa kûh-ı Elbürzî [Elburz Dağı] dediler.
Rum dilinde Petre Açan derler.
Moğol dilinde Tell-i Tav derler.
Kahtân dilinde Püşte-i Dadyan derler.
Lezgi dilinde Zehonda derler.
Kaytak dilinde Tavban derler.
Çerkezcede Arı Tav derler.
Tatar dilinde Cıldırak Tak derler.
Çağataycada Kûh-ı Meyan derler.
Diğer tarihçiler de Elburz Dağı derler.
Eski hekimler, âlimler, tarihçiler, tefsirciler ve hadisçile-re göre Allah bu yeryüzünde "kün/ol" sözü ile 140 adet büyük dağ yaratmıştır ki bu dağlar olmasa yeryüzüne titreme vaki olurdu, demişler.
O dağlar hakkında "Göklerin ve yerin anahtarları O'nıındıır" [Kıtr'ân, Zümer 63] âyetini yazmışlar ki âlemleri yaratan Allah bu dağlan kilit diye yaratmıştır. Yani tefsirciler âyetteki "mekâlîd" kelimesini kilit ile yorumlamışlardır. Yani "Habibim Muhammedi Ben bu dağları yer yüzüne kilit yaratmışım" buyururlar.
Bir âyet-i şerifte de Amme, yani Nebe suresinde: "Dağlan birer kazık" [Kur'ân, Nebe 7] âyetleri bu manayı verir.
Bütün eski gezginler ve bilginler öyle derler ki birinci iklimde 19 dağ vardır.
İkinci iklimde 27 dağ vardır.
Üçüncü iklimde 31 dağ vardır.
Dördüncü iklimde 24 dağ vardır.
Beşinci iklimde 29 dağ vardır.
Altıncı iklimde 36 dağ vardır.
Yedinci iklimde 32 dağ vardır.
Ancak bunların en büyüğü Kâf Dağı'dır ki, onun hakkında Cenâb-ı Allah Kur'ân-ı aziminde Kâf suresinde: "Kâf, şerefli Kur'ân'a and olsun. İçlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar da"
654
[Kıır'ân, Kâf 1-2] [159a] tefsirinde görüş biıiiğindedirler. Kâf Dağı yeryüzünü çevresini kuşatıp Bahr-i Muhit, Bahr-i Umman, Bahr-i Muğaylan, Bahr-i Okyanus, Bahr-i Girdab, Bahr-i Zulu-mat, kısacası bu dünya çevresinde olan 7 denizi kuşatmış Kâf Dağı'dır. Hatta bu hakirin ve Nogay kavminin malumlarıdır ki tyloskov Vilâyeti tarafına yakın Kur'ân ile sabit olan Bahr-i Zu-lumat [Karanlık Deniz] buz olduğu sırada İskender-i Kübrâ'nın Yecuc Seddi'ne gittiği buz denizi karanlığı üzere Kalmık kavminin 70 gün 70 gece, yani gündüzünde Şafiî vakti gibi olan buz denizini geçip yine bu dünyanın tabanında olan aydınlık yerlerin otlu ve sulu yerlerinde 7 gün 7 gece daha Kalmıklar at ile seğirtip Kâf Dağı eteklerinde bilâ-teşbih kâbelerine vardıklarını ve yine buz denizi uzun gündüzlerde çözülmeden beri Helar vilâyetlerine gelirler, Nogay içinde bu bilgiler meşhurdur.
Kalmık kavminin İskender gibi Yecuc Seddi'ne ve Kâf Dağı'na 70-80 yılda bir gittikleri kesindir. Hatta Mehmed Giray Han'da bu şehrimizde rehin olan Buloş adlı koca Kalmık "Ben üç kere Cıldırak Tav'da atamızın kâbesine varanının" yani "Kâf Dağı'nda kâbemize vardım" diye anlatırlar. Kalmıklar ne kâfir ne muslini bir alay Mecusî kavimdirler, ama onlarda yalan dolan olmazdır.
Bu yeryüzünde Kâf Dağı'ndan sonra yüksek dağ Mısır bölgesinde ekvatordan güneye doğru 27 merhale içeri Kamer Dağı'dır ki Nil'in kaynağı olan yüksek dağdır.
Her an Nil'in başına öte Bahr-i Muhit'ten tarafa Portakal Frengi varırlar. Beri tarafında Kakan meliki ve Daho Kara Arapları ticaret için 90 günde Nil başına varırlar ki Nil'in ilk kaynağı Mısır bölgesindedir,
"10 yılda ve 7 yılda gitmişler, başına varamamışlar" dedikleri sözler, tüm kahvehanede pinekleyen haşhaşçı, afyon, esrar ve içki içici tiryakiler sözüdür. Zira bu dünyanın Tilimsan Vilâyeti'nden Moskov'un karanlığı kenarında Helar Vilâyeti'ne kadar uzunluğu 11 aylık yoldur, nasıl 10 yılda gidip Nil'in başına varılmaya, bu çok büyük yalandır. Hatta bu hakir Funcis-tan, Kakanistan, İsvan ve Sudan vilâyetlerine gittiğimde "Nil'in başına 27 konak yer kaldı" dediler, ama gayet tehlikeli ve korkunç, yılan ve çıyanlı yerlerdir.
655
"Eğer 7 ay beklersen mevsimiyle cellâbe (bezirgan) kavimleriyle Nil Nehri gemilerine binip Nil'in başında Kamer Dağı'na var" dediler. Hakir şiddetli sıcaklara tahammül edemeyip Hazret-i İdris'in vilâyeti olan Rümeyletü'l-Himal şehrinden dönüp ekvatora gelip oradan 70 günde Funcistan Vilâyeti'ne gelin rahat ettim, ama Nil'in başını göremedim.
Bir büyük dağ da Alman Dağı'dır ki Tuna Nehri'nin başıdır. Bir yüksek dağ da Leh diyarıyla Erdelistan arasında Sıçan Samur Dağı'dır, bu da Tise Nehri ve Turla Nehri başıdır.
Sözün kısacası, bu yeryüzünde yüz binlerce dağlar ve yaylalar olduğu yukarıdaki ciltlerimizde seyahat edip gördüğümüzde yazmıştık. Ancak Batlimus, Bokrat, Sokrat, Fisagores-i Tevhidi görüşlerine göre 148 adet büyük dağların ulularından biri de bu Elburz Dağı'dır ki anlatılır.
Bu Elburz Dağı Bâbülebvab'a, yani Demirkapı'ya yakındır. Gezip görenlerin sözlerine göre 148 adet dağın bu benzersiz dağ ortasıdır. Belki dünyanın ortasıdır.
Yeryüzünde bundan yüksek dağ görmedim, zira usturlâb ilmi hükmü üzere bu yüksek dağın aslında zemini de yüksektir, zira arz-ı beledi (—) ve uzun günü (—) derece ve dakikadır. (—) (—) Her yönden onar günlük yoldan görünür. Bunda olan çeşitli yaratıkların hesabını ancak Yaratıcı Allah bilir.
Özellikle gûlyabaniler gayet çoktur. Gök gürültüsü gibi seslerini duydum, kendilerini görmedim, ancak kar üzerinde ayak izlerini gördüm. Bu gûlyabanilerin ayak izleri üzerine 5 adam otururdu. Allah bilir dünyanın ortasında olan Kâf Dağı budur. Bahr-i Muhit dışında olan dünya Kâf Dağı'dır. İskender-i Zülkarneyn, Hazar Denizi'nden bu dağa gelinceye kadar 6 merhale yerdir. Ve zirvesi 6 menzildir.
Bu dağdan güneye yokuş aşağı Karadeniz kıyısında Faşa Nehri 6 konak yerdir. 6 konak da Karadeniz'in Faşa Boğazı'dır. Bu dağdan Karadeniz'e kadar 12 konak yerdir. Büyük İskender bu 12 konak yeri Hazar Denizi'nden Karadeniz'e kadar bu Elburz Dağı üstünden tehlikeli bir sed çekmiş. Hâlâ yapı kalıntıları ve cehennem çukuru gibi hendekleri bellidir. Gürcistan tarafında Lezgi Dağı bu İskender Seddi'ne yakın ve Elburz Dağı'na bitişik, o da yüksek bir dağdır.
656
Bu Elburz Dağı'nin etrafında 11 adet ülke sahibi padişahlar sakinlerdir. 70 çeşit özel lehçelerle konuşur, değişik dilli insanla1' vardır ki birbirlerinin [159b] konuşmalarını tercümanlar aracılığıyla güçlükle anlarlar.
Gerçekten de yeryüzünde olan küçük büyük dağların aslı budur ki Arap tarihçileri bu dağa Ebü'l-cibâl [dağların babası] adını koymuşlar. Zira bütün dağlar, ta Çin, Maçin, Hıtâ, Hoten, Fağfur ve Hindistan'a kadar bütün dağlar bu Elburz Dağı'na bitişiktir. Bu dağın doğu tarafı İran ülkesidir, yani Acem Vilâyeti'dir ki Azerbaycan, Tiflis, Tomanis ve Serirüllân ve Gîlân'dır.
Bu dağda olan otların, bitkilerin ve ağaçların çeşitleri meğer Hindistan'ın Hazret-i Âdem'in indiği Serendil Dağı'nda ola.
Bu dağın eteğinde Demirkapı dedikleri kaleyi kisralardan Enûşirvân yapmıştır. Sınırını Elburz Dağı'na kadar taş set yapmıştır ki hâlâ İskender'in bu Elburz Dağı üzerine yaptığı şedde varıp son bulur. Gerçekten de koca Kisra Enûşirvân, İskender'e denk sağlam duvar yapmıştır. Hatta Enûşirvân-ı Âdil bu Demirkapı'yı yapıp Irak-ı Arab'dart nice bin adam sürüp Demirkapı Kalesi'ne koyup imar etmiştir. Hâlâ o taife Demirkapı'da Arap diline yakın bir çeşit lehçeyle konuşurlar zarif kavimlerdir, dillerine Kahtâniye dili derler. Molla Câmî, Kitâb-ı Câmî'sinde bazı Kahtâniye kelimeleri kullanır, bir çeşit düzgün ve fasih kelimelerdir.
Bu Demirkapı şehrinin doğu tarafında Hazar ülkesi, Terek Vilâyeti ve Lan ülkesi şehirleri var. Hâlâ Moskov kralı hükmündedir ki ta bu Elburz Dağı eteklerinde Terek Kalesi'nde son bulur çok büyük vilâyettir. Demirkapı 985 [1577] tarihinde Acem elinde iken 986 tarihinde Özdemirzâde Çerkez Osman Paşa fethedip sonra 1033 [1624] tarihinde Acem Bağdad'a, Gence, Şirvan ve Şamahı'ya ve bu Demirkapı'ya girip içinden Handan Ağazâdeler vere ile çıkıp Kırım hanına oradan Sultan IV. Murad Han'a gelirler.
"Niçün Demirkapı Kalesi'ııi Acem'e verdiniz?" diye bile so-rulmayıp bu Demirkapı Acem elinde kaldı.
Yine Elburz Dağı'nin kuzeyinde Kaytak kavmi, 50 bin askere malik kişilerdir, ama Moskov kralına tabilerdir.
657
Yine Elburz Dağı'nin güney tarafında Lezgi ve Legzi derler bir Hıristiyan kavimdirler, Acem'e tabi 50 bin askerdir.
Bu yüksek dağın doğu tarafında Tiflis ve Tomaııis kaleleri var. Sultan Mustafa Han'ın ikinci cülusunda, 1031 [1622] tarihinde Acem Tiflis ve Tomanis kalelerine malik olmuştur. Hatta Abaza Paşa Erzurum'da kapanıp celâli iken bu iki kaleyi Acem elinden almaya hareket etmişken Âsitâne tarafından Vezir Mahmud Paşa Abaza üstüne serdar olduğunu Abaza Paşa duyup Tiflis ve Tomanis kalelerini Acem elinden kurtarmaktan vazgeçip canı başı derdine düşüp Erzurum Kalesi'ne kapandı O zamandan beri o iki kale Acem elinde kaldı.
Hâlâ Acem Vilâyeti ile bu Elburz Dağı arasında Dağıstan Vilâyeti padişahı var ki Elburz Dağı eteklerinde 7 sancak bir Dağıstan ülkesidir. Padişahlarına Şamhal Han derler. Başka hutbe sahibi padişahtır, ama sikke sahibi değildir, Şafiî mezhebinde mümin ve muvahhid kavimlerdir. Bu Dağıstan kavmi de 7 kavimdir ki dilleri birbirlerine aykırı kavimlerdir. İnşaal-lah yeri gelince yazılır.
Bu Elburz Dağı'nin kıblesi ardı Dadyan Vilâyeti'dir. Ve dahi kıbleden güneye meyilli Abaza Vilâyeti'dir ki tamamen Karadeniz kenarına yayılmışlardır. Batı tarafı şimdi gelirken yazdığımız Çerkezistan Vilâyeti'dir ki bitişiğinde Kabartay Çerkezi'yle Tavustan Çerkezi'dir.
Buradan batı tarafına 47 germe konak Kırım Vilâyeti'dir. Yine bu Elburz Dağı'nin kuzey tarafına Hazar Denizi kenarında Moskov Vilâyeti'dir ki o sınır Terek Kalesi'dir.
Sözün özü, bu yazdığımız üzere bu Elburz Dağı'un etrafında 11 adet padişah sakindir. Ta bu derece yüksek dağdır. Öyle bir yüksek dağdır ki en tepesi yaz ve kış mavi bulutlar içindedir. Asla normal havada bile görmüş insan yoktur. O kadar yüksektedir, bulutlardan aşağı görünen yerlerinde ağaç cinsinden bir şey yoktur, sert rüzgâr ağaçları kökünden söker. Oralarda kar bile yoktur, ama iki üç günde ortasına çıkılır yerlerinde Nuh Tufanı'ndan beri kat kat sararmış karları vardır ki, Âb-ı zülâl lezzeti ve şeklini bildirir
içinde tazı kadar âb-ı zülâlleri, yani canlı kar kurtları olur. Bir türü de insan uyluğu kalınlıkta kara başlı ve kara göz-
658
İÜ buzdan canlı kurtları olur, ona hukemâ âb-ı zülâl derler. Tavustan hanları Mehmed Giray Han'a hediye getirmişlerdi. Aynı Osmanlı'nın ev saçaklarında buzdan diş diş olup sarkmış dut vaprağ1 tırtıl kurdu şeklinde kol kalınlığı canlı buzdan kurtlar idi. Baslarını kırıp içinde pelte [160a] gibi suyunu emip içtik. Gerçekten de yeniden hayat bulup erkeklik damarlarımız harekete gelip çevrede olan Tavustan mahbûbelerine bakmaya başladık. Bu âb-ı zülâliıı hareketi hep kar içinde ikendir. Dışarı çılanca hareketten kalıyor. Hemen tüm vücudu buzdur, ama içi [coyuca âb-ı zülâldir. Hiçbir zaman suda koku yaratılmamıştır ama bu zülâl ezilmiş badem kokusundadır. Daha büyüğü olurmuş, ama hakir görmedim.
Bu dağın iki günlük yerlerinde Tavustan sultanı kavminin çobanları yaz aylarında çıkıp nice yüz bin sürü koyunlarıy-la yaylarlar, oradan yukarı çıkmaya gûlyabanilerden korkarlar. Zira ondan yukarı bulutlar içinde dağlardan bir heybetli, korkutucu, dehşetli sesler gelip bütün hayvan ve çobanlar o şiddetli sesten kaçıp yukarı çıkmaya cesaret edemezler diye anlattılar.
Bu dağın çevresinde olan 11 adet ülke vilâyetlere akan büyük nehirler tüm bu büyük dağdan doğar. Kısacası, doğrustı odur ki cihanın göbeğidir.
..................(2 satır boş)....................
Hamd olsun seyredip nice Tanrı eserlerinden ibret alıp oradan doğuya doğru 5 saat gidip,
Kulkocan Nehri: Tatar kavmi buna Kulkaşkan Suyu derler. Yani bu suyu içen kul yemek yemeye doymayıp kaçtığı için Tatar bu suya Kulkaşkan Suyu der. Bu nehir Dağıstan padişahı ülkesinden doğup doğu tarafına iki konak akıp Balk Nehri'ne karışır. Bu nehir kenarından kalkıp 4 saat yine doğuya gidip,
Adim Köyü: Tavustan sultanı hükmündedir. Oradan 9 saatte,
Balk Nehri: Bu da Elburz Dağı'ndan gelip Terek Nehri'ne gider. Terek de Hazar Denizi'ne dökülür.
Oradan 5 saatte doğu tarafına sarp yollarda ve sık ormanlarda sarıklarımızı ve kalpaklarımızı çalılara takıp aldırarak ve esvaplarımızı yırttırarak gidip,
Küçübek Nehri: Geçip karşı kenarında bir yeşillik yer-
659
de konakladık. O gece soğuk acısı çektik, ama ateşler kenarında kebaplar çevirip yine biraz zevk ettik. Bu nehir de Elburz Dağı'dan gelip gider. Bu mahal de Tavustan sınırıdır.
Oradan Elburz Dağı'nı biraz kıble tarafına koyup 7 saat doğuya gidip,
Tavustan Pişkövü'nü bildirir
Tavsultan da derler. Gayet mamur eski şehirdir ki Enûşirvân'ın oğlu Hürmüz-i Tâcdâr yapısıdır, derler ve gerçektir. Zira nice yapı kalıntıları eski zamandan işaret verir. Bahsan Nehri kenarında bin adet tahta örtülü haneler kalmış, gerisini Timur Leng harap etmiş. Bütün Çerkezistan ülkelerinin evleri baştanbaşa saz ve kamış örtülüdür, ama bu pişkövün yapıları tahta örtülü ve kârgir yapılı hanelerdir. Bu şehir, yerinden başka yurda kalkmadığından bazı meyve ağaçları bulunur, ama Elburz Dağı eteği olmak ile bağları ve bahçeleri yoktur.
Tavsultan dedikleri asıl Dağıstan padişahlığı ülke budur, ama sarp olmak ile beyine Şamgal Şah demezler, ancak Dağıstan'ın eski taht merkezi budur. Hâlâ beylerinin isimleri Kocur Bay Sekban ve Cohan Bay Sekban'dır. Padişah denilse soyları Tavsultan'dır, oradan Enûşirvân'a ulaşırlar. Dilleri Gürcüce ve Çerkezcedir.
Toplam 12 bin aznavur, 2 bin tüfenkli askere maliktir. Hepsi Şafiî mezheplilerdir. Yine Çerkez taifesi sayılırlar ama tüm zamanda görüşmeleri ve ilişkileri Gürcü kavmiyle olduğundan özel lehçeleri Gürcü, Acem ve Kumuk diliyle karışıktır. Tüccarları ve reayaları Moskov dilini de bilirler.
Tavustan halkının giyecekleri: Hepsinin giysileri Acem kapaması gibi işlemeli ve peşli, koltukları altı bağlı ve yakası yüksek kapama giyerler. Başlarında beyaz aba kalpakları giyip ayaklarında Acem pabuçları giyerler. Başları tıraşlıdır, yine sakalları kırkıktır.
Tavustan kadınlarının giysileri: Bütün kadınları ve kızları beyaz abadan tilki derisi kalpak giyip saçlarını sarkıtmayıp yüzü açık gezerler ve çeşit çeşit sıkma daracık renkli Acem bezi kaftan giyerler. Hemen Çerkez karıları gibi elbise giyerler.
Mahbûb ve mahbûbeleri gayet seçkin ve müstesna olur. Bu diyarda da diğer Çerkez vilâyetleri gibi akçe pul, hamam, çar-
660
«ı pazar, bağ ve bahçe yoktur. Bu pişkövde 2 cami ve 7 mescit vardır. Hutbelerini Dağıstan padişahına, sonra kendilerinin Ko-cur Sultan'ı adına hutbe okurlar. Geçinmeleri sahâbe-i kiram gibidirler. Müslümanları azdır, reayaları tüm Çerkez kâfirleridir. Burada akan, [160b]
Bahsan Nehri: Gürcistan'ın Dadyan Vilâyeti dağlarından gelip Terek Nehri'ne gider. Bu şehir içinde Bahsan Nehri'nde jrgı balığı derler bir balık çıkar, asla bir diyar balığına benzemez. Bir yuvarlak şekilli balıktır ki sanki zer-nişânlı bir altınlı balıktır, ama lezzeti meğer İngiliz Adası vilâyetinin sardal-va balığı lezzeti ola. Ortasında elif gibi bir kılçığı olup başka yerinde asla kılçığı yoktur. Misk gibi bir çeşit güzel kokusu vardır, ama Allah affetsin garip bekâr adam bu balığın birini yese o gece 4-5 kere düşü azar. Yahut çok yiyenin nefsi burnundan akar. Gayet besleyici ve hazmı kolay Bahsan Nehri balığıdır. Beşer altışar yüz dirhemden irisi nadirdir.
Tavustan abıhayatının övülmesi: Havası gayet mutedil olduğundan asla hastalık, sıtma, sara zahmeti, cüzam, beras, be-hak ve hunam, hunâk ve frengi gibi hastalıklara yakalanmış insan yoktur ve bu gibi dertleri asla duymamışlardır. Halkı sağlam bünyeli ve sağlıklı adamlardır ki çoğu 100 ve 150 yaşına kadar yaşarlar. Orada Han ile üç gün zevk edip 5 saatte,
Balkbay Nehri: Atlar ile geçtik. Bu nehir Gürcistan'ın ta Açıkbaş dağlarından doğup Terek Nehri'nde batar. Bu nehirden sonra 3 saat yolumuzdan uzak kıble tarafına gidip,
Eski belde, büyük Dağıstan şehri yani Dadyan Irak'ı beldesinin özelliklen
Mirhand, Şeref Han ve Tatarhaniye'ye göre eski zamanlarda Dağıstan padişahlarının tahtgâhları bu idi.
Bu yeryüzünde 4 adet Irak şehri vardır.
Biri Irak-ı Arab (Arap Irak'ı) ki eski kale Haleb'dir.
Biri Kisralar Irak'ı ki Bağdad'dır.
Biri de Irak-ı Acem (Acem Irak'ı) ki Nihavend şehridir. İlk yapıcısı Tufan'dan sonra Hazret-i Nuh Nebî'dir, Nuh-âvînd'den bozma Nihavend derler.
Dördüncü Irak bu Irak-ı Dadyan'dır. İlk yapıcısı Tufan'dan sonra Menûçehr Şah'tır. 120 yıl padişah olup Musa Nebî zama-
661
nında bu Irak-ı Dadyan'ı yapıp hükmünde olan padişah askerlerini toplayıp bu Irak-ı Dadyan'a büyük bir çukur, hendek kaz-mıştır ki sanki cehennem çukurudur.
Ondan sonra taşralardan Âdil Enûşirvâıı'ın oğlu Hürmüz yapmıştır ki kisraların taht merkezi idi. Daha sonra Tatar kavminden Hülâgu Han tahtı oldu.
Sözün kısası, bu büyük şehir nice melikten melike kalıp sonunda Dağıstan padişahlarının tahtgâhı olup öyle mamur olmuş ki hâlâ iki merhale yerlerde yapı kalıntıları açıkta bellidir. Timur Han Mâverâünnehir'den hareket edip Kırım Vilâyeti'nde Tohtamış Han üzerine gelirken bu Irak-ı Dadyan'rn Gürcü asıllı Dadyan kavmi güçlü ve yiğit adamlar olmak ile Timur Han'a itaat etmediler. Bu yüzden bu Irak-ı Dadyan şehrini kuşatıp 7 gün 7 gecede bu şehrin 7 adet kalesiyle şehri harap edip padişahları olan Bahsan Sultan'ı katleder.
Hâlâ Tavustan sultanı hükmündedir. Denizde damla ve güneşte zerre kadar mamur değildir. Ama eski zamanda kisralar devrinde 200 bin mamur hanesi var imiş. 200 bin dükkân, 100 bin çeşme, sebil, cami, medrese, dârülhadis, mektep, dârülkurrâ, tekke, ayan konağı, kervansaray, tüccar hanları, bekâr hanları, hamamlar, kiliseler, aşevi imaretleri ve bedesten eserleri var ki bir günde bu anlatılan imaretler geçilmez.
Nice yüz bin yapıların kapıları üzerinde Yâkût-ı Mustasıınî tarzı hatlar ile çeşit çeşit sanatlı tarihleri var, sanki Van deryası kenarında Ahlat şehri, Eski Kırım, Medâyin, Küfe, Musul ve Mısır diyarında İsvan şehri gibi, bu Dadyan Irak'ı da yerde yatar. İçinde baykuş ve yarasalar yuva yapmış, insanoğlundan ise eser yoktur. Ancak bir kösesinde bir cemaat kadar Tavustan halkı sakinlerdir.
Bu hakir, bu dünya harabelerinin bu mahallesini seyredip görmek için 12 kölemle pür-silâh olup harap şehrin kıblesinde iki saat uzak Tavse adlı yüksek bir dağa çıkıp bu harap şehri seyrettim. Yapıları cihanı tutmuş, hemen hizmetçilerimle 800 minare saydık, meydanlarda dikilip kalmışlar. Yeşil, sarı, kırmızı ve mavi sırçalı çeşit çeşit sivri kubbeleri hâlâ durur. Ve nice yüz bin Kisra kemerine benzer göklere baş uzatmış gösterişli kemerler döşenmiş durur.
662
Kısacası, bu harabeler 40 günde anlatılsa zerre kadar yazıl-jyuş olmaz, övgüsü de lazım değildir.
Bu harabeleri bütün olanıyla yazmanın faydası olmayıp nesnelerin övgüsü uzayınca da sıkıntı verir.
Ancak ibretlik mezarlıkları var, acayip ve gariptir. Hatta iki fersah yeri mezarlıkları tutmuştur. Bazı mezar taşlarında güzel yazı ile böyle yazmışlar ki:
"Ey sual etgen sol merkadni sahibini Boğabay kişi men iki yüz yaşka yetken nâ-murad yiğit men idim. Ekmek yeyüp yüreğime ekmek yapısup ölgen men. Sebeb-i mevtim şolkaydır." "Btı mezarın sahibini soran kişi, ben Boğabay 200 yaşma ulaşmış muradını almamış yiğit kişi idim. Ekmek yiyince yüreğime ekmek yapışıp öldüm. Ölüm sebebim budur."
Bu mezar taşında da böyle yazılmış:
"Ey sual etgen bu merkadni eyesin, iki yüz kırk beş yaşka nâ-murad hurme Bige hanım hatun idim. Yüz beş yaşında kız olan iken kocaya barup bir uşak doğururken su içüp öldüm. Sebeb-i mevtim şudur." "Bu mezarın sahibini soran kişi, 245 yaşına gelmiş, muradını almamış asil Bige hanım idim. 105 yaşında kız iken kocaya varıp bir çocuk doğururken su içip öldüm. Ölüm sebebim budur."
Diğer mezar yazısı:
"Ey sual etgen sol meşhetni yani mezar sahibini üç yüz yaşına yetken Koba Alp zor batır yiğitken Ejderhan su savaşında ok pasağı poşuğalanda ok temreni dokunanda özümü beni ok sokup ölgen men. Sebeb-i ölgenim şolaydır. Özüm içün pâtiha, yani fatiha." "Şu mezar sahibini soran kişi, 300 yaşına ulaşmış Koba Alp güçlü yiğitken Ejderhan su savaşında ok temreni dokunup beni ok yaralayıp öldüm. Ölüm sebebim budur. Kendim için fatiha." demiş. ..................(1,5 satır boş)....................
Çoğunlukla bu diyarlarda Moğol, Boğol, Kaytak, Kumuk, Legzi, Lezgi, Çağatay, Kahtâniye ve Lavî dilleri gibi diller vardır. Genellikle bütün yazılar anılan dillerin yazılarıdır. Daha pek çok tarihler var, ama yazılmasında kusurumuz olduğu için yazamadık.
Sam, Neriman, Zâl ve Köstehem mezarları
Bunlar Hazret-i Musa aleyhisselâına Menûçehr ile birlikte
663
iman getirmişlerdir, zira bunlar hem-asır idiler. Hâlâ bu Irak Dadyan'ın kıblesi dışında İrem bahçesi içinde dördü bir türbe içinde gömülüdürler. Bütün silâhları ve savaş âletleri ayak uçla rında dikili olan sütunlar üzerinde asılı durur. Bu diyar kavim lerinin zanlarınca Sam, Neriman, Zâl ve Köstehem peygamber olalar. Onun için silâhlarına el vurmayıp ziyaret edip giderler Türbelerinde Kumuk kavminden bir nice türbedarları var. Hülâgu Han oğlu Abakay Han mezarını bildirir
Nice tarihçilere göre Hülâgu Han küfür ve sapıklıkla öldü ama Abakay Han'ın İslâm ile şereflenip vefat ettiği sabittir Hülâgu Han'ın 14 oğlu var idi. En ulusu Abakay Han'dır ki on beşinci uluca oğludur. Cem haşmetli cihanı süsleyen bir padişah olup İran'ı, Hint, Sind, Laristan, Moltan, Çin, Maçin, Hıtâ Hoten'e kadar elinde idi. 14 adet Hülâgu Han oğullarının kimi padişah oldu ve kimi olmadı. Bu 15 kardeş bu Irak-ı Dadyan'da Abakay Han ile Enûşirâan oğlu Hürmüz-i Tâcdâr yanında büyük bir ardıç ağacının gölgesinde başları ve ayakları uçlarındaki mezar taşlarının tarihleri ve isimleriyle 15 adet Hülâgu Han oğulları sıralı olarak gömülüdürler.
Dostları ilə paylaş: |