Oradan Abaza ile Çerkez Vilâyeti arasında Habirkarhıh Dağı'nı geçip nice yüz bin temaşalar etik. Oradan Sub Nehri, oradan Yedikütük Nehri, oradan Küçük Peşekops Nehri,
628
bunları atlar ile geçtik. Bunlar Obur dağlarından gelip Kuban Nehri'ne gider. Ama Peşekops Nehri'ni taşkın akmasından geçemedik. Han askeri yardımına gelen Çerkez askerleri bu nehir kenarında çalaşlardan kaleler yaptı, o gece azap çekerek orada yatıp kebaplar çevirip sabah ettik. Bu nehre Nogay kavmi Kızlar Kitgen der, zira bir kere Tatar düğünü olup gelinleri arabalarıyla bu su götürüp boğuldukları için bu nehre Nogaylar Kızlar Kitgen derler. Gerçekten de melun sudur, ama abıhayattır. Sabahleyin bu nehrin taşkınlığı dinip karşı tarafa geçildi.
Ademî kavmi vilâyeti: Ademî sınırının başlangıcıdır.
Oradan 8 saatte ormanlar içinde gidip sonunda bir küçük dere kenarında o gece konuk olup sabahleyin 3 saat kıbleye gidip,
Ademî köyünün tanımı: Abaza dağları dibinde Kızlar Al-gan Suyu kenarında 500 evli köydür. Ademî beyi burada oturup beyinin ismi Dikozi Bey'dir. Toplam 3 seçkin askere maliktir. [153a] Ama o kadar cesur, yiğit ve namlı kavim değillerdir. Ancak mallan, yani hayvanları gayet çoktur. Hepsi Kureyş Arabi kavminden Çerâkeys evlâtlarındandır.
Bu kavmi, Abaza ve Çerkez kavimleri asla incitmeyip riayet ederler, ama Tatar kavmi fırsat bulursa incitir.
Bütün hayvanlarının boğazlarında demirden ve tunçtan çıngırakları vardır. Bu köyün bütün halkı sanat ehlidir.
Daha henüz han olan Çoban Giray oğullarından Azamet Giray Sultan ve (—) Sultan burada emanettirler. Hatta bizim hanı mazül görüp dünyalar kadar sevindiler. Ama bu Ademî kavmi hep ağaca taparlar. (—) (—) (—)
Görülmeye değer, ibret verici büyük ağacın anlatılması: Bu kavmin taptıkları çok uzun ağaç, Ademî Köyü'nün güneyinde bir hayli uzak yerde ve geniş yeşillik vadide göklere doğru baş uzatmış bir ağaçtır. Kavak gibi yaprakları var, ancak kavak ağacı değildir. Yaprakları sarıdır, misk, amber ve safran gibi kokar, yuvarlaktan uzunlamasına yapraktır. Bir adam elinde bu yapraktan ovalasa bir hafta elinden güzel kokusu gitmez. Hatta bazı sanat sahibi Çerkezler bu yapraklardan giysileri içine koyup giysileri safran gibi kokar. Hatta bu yapraklardan diyar diyar hediye götürürler. Yüz yıl dursa rengi değismeyip güzel kokusu daha da fazlalaşır.
629
Bu büyük ağacın aşağıdan gövdesi, 22 adam el ele verip kucakladık, güçlükle el ele kavuştuk. Ta bu derece kalın ağaçtır. Toplam 170 adet dalları var ki bu dalların da her birini onar adam ancak kucaklar. 170 adet dalların her birinde olan beşer altışar adam kucaklar dalların ve budakların hesabını Cenâb-ı Allah bilir. Nice bin dalı göklere doğru uzanmıştır, ama büyük dalları 40-50 adam boyu yükseğinden sonra etrafına doğru yayılmış 170 büyük daldır ki bu ağacın gölgesinde Osmanlı karargâhı kurulsa gölgesinde kalır. Bu ağacın gölgesinde tahminen bin sürü koyun avlağılanır.
Hatta bu hakir görüp tam olarak öğrenmek için bu yüksek ağacın bir dalının gölgesini öğle vakti adımladım. 3.045 adım yere bu ağacın gölgesi düşmüştü. Her tarafındaki dallarının gölgeleri de yine böyledir.
Bu ağaç öyle acayip bir şekilde yaratılmıştır ki sanki her dalı birer ayrı çeşit ruha sahip ışık saçar ağaçtır. Dikkatlice bakan bu ağacı ruh sahibi sanır.
Bu ulu ağacın gölgesinde hayır sahipleri nice bir çeşit sofalar, sedirler, küçük köşkler, mutfaklar, akarsular kenarlarında çeşitli sofalar ve savmaalar yapmışlar ki görülmeye değer. Zira her sene Temmuz'da kiraz mevsiminde bu ulu ağacın altında 5-6 yüz bin çeşitli milletlerden ve çeşitli dillerden insanlar toplanıp bu Ademî Çerkezi kabilesi ile 40 gün 40 gece alışveriş ve pazarlıklar olur ki görülmeye değer, bu ağacın altı insan denizi olur.
Sözün kısası, Hint, Sind, Çin, Maçin, Hıtâ, Hoten, Fağfur, Moskov, kısacası yedi iklim tüccarları gelip burada bütün kıymetli mallarını satarlar. Ağaca tapanlar hâşâ bu ağacın nurlu yüzünü ve rengini görüp mabut edinip bu ağaca taparlar. Bir alay ağaca iman eden kâfirler toplanır.
Büyük ibret verici seyirlik: Her sene bu ağacın altına gelip alışveriş edip gidilir. Bu ağacın çevresinde elbette nice kere yüz bin balmumları ve yel mumları yakıp her gece aydınlatıp sapık inançları üzere ağaca tapınırlar. Her Çerkez gideceği sırada bu ağacın gövdesine sayısız hesapsız o kadar savaş âletlerinden demir parçaları, çiviler, nal, mıh, kısacası dünyada ne tür demir parçaları varsa çakmışlardır. Binlerce yıldan
630
beri bu demirler çakıldığından ağacın gövdesi Nahçıvaıı demirine dönüp demir deryasına gömülmüştür. O yanlış inançlarına göre bu ağaca demirleri çakarlar ki her kimin bu ağaca bir alâmeti olursa, ağaç bu adamı unutmayıp cehennem azabından kurtara veya şefaat edip kurtara.
Hatta bu ağacın etrafında bir adam boyu yerde bir iğne ve bir çuvaldız mıhlanacak yerler kalmayıp insanlar develer üzerinde ayağa kalkıp bir çivi çakacak yer ararlar. Sonunda kementlerle ve ağaç merdivenlerle ağaca tırmanıp çiviler ve kırık [153b] silâh parçaları mıhlarlar.
Bu hakir Ademî kavmi ve ihtiyar Nogay kavimlerinden bu ağacın aslını sordum. Öyle cevap verdiler ki,
"Kaçan İskender-i Zülkarneyn Yecuc Seddi'ni yapıp buraya gelip konduğunda cennetten bu ağacı Cebrail İskender'e getirip,
'Ey iskender! Allah sana selâm eyledi. Bu ağacı sana hediye gönderdi ki Tuba Ağacı'nın bir dalıdır, buraya dik. Kıyamet gününe kadar durup sen de ve senden sonra gelenler de bu güzel ağaç altında ibadet etsinler' der. Cebrail bu ağacı cennetten Allah emriyle İskender'e getirmiştir. İskender peygamber de yeri kazmış, Hazret-i Hızır bu ağacı dikmiştir. İşte onun için bu ağaç altında balmumları yakıp ibadet ederiz" diye cevap verdiler. Hakir,
"Ya Allah bu ağaca tapın dedi mi?"
"Onu bilmeziz, ama dedelerimizden beri böylece gördük, böylece ederiz" dediler, yani ata dinimiz diyenlerden dinsiz bir alay kavimdirler.
Çok büyük ibretlik: Gerçekten de bu ağacın nice bin yıl yaşamasının alâmeti odur ki nice kere yüz bin dalları Tuba ağacı gibi baş aşağı bitmiştir. Bu kadar bin yıldan beri içi çürüdü mü yahut öyle mi yaratıldı? Kısacası içi boş olup bir hayli geniş meydandır. Nice köşelerinde postlar döşelidir. Hatta bu ağacın kıble tarafında yer hizasında l kulaç genişlikte ve 2 kulaç yükseklikte bir kapısı var, ama kapı yerinde çürüklük alâmeti yok, dikkatlice bakıp gördüm. Hatta gelen geçenlerin nice şeytanları "Bu ağacın kapısı etrafını balta ile kesmesinler" diye bir hayır sahibi kapının etrafına kalın demir kaplamış, ama kapının kanatlan yoktur. Hemen şöyle açık durur.
631
Hatta Nogay Tatarları ve Dağıstan müslimleri bu ağaç içine bir kıble yapısı mihrap etmişler. Ağaç içinde 100-150 kadar ümmet-i Muhammed sığıp Hakk'a ibadet ederler.
Hatta Memi Can adlı bir Kırımlı dost,
"Bir kere bu mahalle geldiğimizde büyük bir sağanak yağmura rast gelip 77 adet atlı bu ağaç içine girip yağmurdan kurtulduk" dedi.
Gerçekten bir büyük meydan, kubbe kubbe yaratılmış, ibretlik büyük bir ağaçtır. Gerçi Akdeniz içinde İstan-köy Adasının kale kapısı önündeki meydandaki çınar ağacı ve Mora'da Ballıbadra Kalesi bahçeleri içindeki servi ağacı, Bosna Eyaleti'nde Ravna Dağı içindeki gürgen ağacı ve nice bin türlü ağaçlar gördüm ama bu adı geçen büyük ağaçlar bu Ademî Vilâyeti'nde bulunan güzel ağacın bir dalı bile olamazlar.
Garip ve acayip Tanrı işi, seyirlik büyük ağaçtır. Allah bilir ya yeryüzünde bu boyda ve bu gövdede böyle büyük bir ağaç olmaya. Hele bu hakir 30 yıldır dünyayı gezerim böyle büyük bir ağaç görmedim.
Ademî kavminin isimlenme sebebi ve kâhinlerinin tılsımlarını bildirir
Bu Çerkez kavmine Ademî denmesinin aslı odur ki yukarıda anlatılan büyük ağacın kıblesi karşısındaki kayaların eteğinde Kızlar Kitgen ve Kızlar Algan adlı suyun basında büyük bir mağara var. Kızlar Algan Suyu bu büyük mağaradan dışarı çıkar. Bu mağaranın iç yüzünde tunçtan bir adam heykeli var. Boyu bizim adamların iki katı kadar vardır. Onun sağ elinde kubbe kadar tunçtan ağır bir gürz var, daima gürzü o tunç adam sallayıp kâhîce omuzuna kor, ama yine gürz omuzunda hareket etmededir. Her kim o mağaraya girmek isterse o mağaradan çıkan Kızlar Algan Suyu'nun kenarıyla yürüyüp o tunç adamın önünden geçer. Tunç adamın iç yüzünde bir kapı daha var. Bu kapıdan içeri girince yığınlarla Efrasi-yab hazinesi, Karun mallan ne varsa hepsi görünür. Bu hakir kul sorup,
"Acaba daha ileri gidip seyretmek mümkün müdür?" deyince kılavuzlarımız olan Ademî Çerkezleri,
"Biz çok girdik. Eğer siz de girip seyredip sağ salim geriye
632
çıkayım derseniz, içeride yığılı olan mallardan bir şey almazsanız seyredip selâmetle çıkarsınız. Yoksa zerre kadar bir şey alırsanız kapılar kapanıp Kızlar Algan suyu taşıp topuz ile duran tunç adam sizi vura vura hurdahaş edip hamur eder" deyince 9 kişi yemin billah ettik ki,
"Bir hardal tanesi almayıp bir sanat ile bir şey almayak" 'diye yemin edip 70 bin eûzii-besmele ile dış kapıdan içre cür'et edip "Yfl Hafız" ismiyle girdik. Bu anılan dev gibi tunç adamın önünden geçerken gözleri saat rakkası gibi oynayıp omuzunda-ki gürzü kütür kütür harekete başladı. Ademî Çerkez kılavuzlarımız,
"Şimdi korkman, [154a] zarar yoktur, ama dışarı çıkarken altınızda ve üzerinizde bir şey bulunursa o zaman korkun" diye hepimize serinlik verdiler.
Oradan içeri Kızlar Algan Suyu kenarıyla gürleyip akarken selâmetle geçip daha içeri ikinci mağara kapısına varıp besmele çekerek içeri girip gördük. Bir hayli geniş meydandır ki anlatılmaz. Her köşede yığılı olan cevahirlerin parıltısından mağaranın içi o kadar aydınlıktır ki sanki 100 bin yerde şeb-çerağ taşları yanar.
Kısacası, Âlemlerin Rabbi Allah yerde, denizde ve gökte her ne kadar canlı yaratık yarattı ise bu geniş mağara içinde her yaratığın bedeniyle burada altından, gümüşten, bakırdan, kısacası 12 çeşit madenden yapılmış canlıların her çeşitinden bu mağara içinde dolu dururlar.
Birbiri üzere her yaratık heykelleri kat kat ayak üzere dururlar. Ve her suretin ayakları altlarında la'l, yakut, elmas, zümrüt, zebercet, seylân, firuze, aynülhur, aynülhir [kedi gözü], ay-nüssemek [balık gözü], kehribar, kerpiç kerpiç altınlar ve gümüşler yerlerde yatarlar.
Mağaranın sağ tarafında altından ve gümüşten kazanlar ve tencereler, sayısız gayet süslemeli altın ve gümüş sahanlar var, her bir kazan ve tencerelerin içlerine onar camız sığar. Diğer altın ve gümüş tepsi, sahan, kebap şişleri, peşkinler ve altın iskemlelerin hesabını Allah bilir.
Bu garip ve acayip seyirleri ederken birbirlerimize bakıp "Bir tek şeye bile el uzatmayın" diye tembih ederek yine kıla-
633
vuzlarımızla bir saatten sonra esenlikle yine tunç adamın yanından yüz bin eûzü-besmele ile şuursuz ve cansız dışarı çıkıp rahat ettik.
Ama yine hepimizin yürekleri ve dizleri güz yaprağı gibi titrerdi. Eğer oradan bir altın veyahut bir cevahir alsak idi göz açıp kapayıncaya kadar anılan su deniz olup tunç adamın gürzünün darbelerinden insanları helak olup pelte olmamız işten bile değildi. Ve büyük gürzü yiyen adam İnegöl kurbağası gibi yamyassı olur, ama bizler gibi seyredip bir şey almayan kolaylıkla dışarı çıkar. Garip ve acayip seyirlik tılsımdır ve gayet meşhurdur.
Bu Ademî kavmine Ademî demenin aslı bu tunç adamdır, onun yüzünden Ademî aşireti derler.
Bu kavmin inançlarmca "İskender-i Zülkarneyn Yecuc Seddi'ni bütün madenlerden yapıp buraya geldiğinde bu tılsımı bu mağarada edip tüm hazine ve pahalı eşyalarla gümüş kapları ve ve cevahirlerini buraya gömdükten sonra Karadeniz Boğazı'nı kesip Karadeniz'i Akdeniz'e akıtmaya gitmiştir" diye anlattılar ve gerçektir.
Bu mağaranın kapısı önünde akan Kızlar Algaıı Suyu'nun sağında ve solunda o kadar gömülmüş define bulma heveslisi Hintli, Mağripli, Özbek ve Rumelili mezarları var ki sayısı hesabı yoktur.
Bu Çerkezistan'da bunun gibi binlerce acayip ve garip tılsımlar ve defineler var ki sayısı yoktur. Ancak Çerkez kavmi gibi ebleh adamların içinde bulunmuştur. Ne sanat idiğini ve dağlarında olan madenlerin ne olduğunu asla bilmezler bir alay dağlı ve asi behaim cinsi oğuz adamlardır.
Burada Ademî kavmi Han'a bin kadar tüfenkli asker yardım verip Han doğu tarafa gitti. Bu hakir güney tarafa dağlar içinde (--) gidip,
Kureyş Urbanı Serakesyi oğlu Takaku vilâyeninin anlatılması
Bu kavim de Mekke'den kaçan Serakeys Arabi'nin soyun-dandır. Bunlar hiçbir zaman asker kavim olmamışlardır. Hepsi 8 bin kadar bir oymaktır. Bunlarda çoklukla silâh yoktur, ancak dağlarında avlanmak için silâh saklayalar. Zira bunları ne
634
Abaza, ne Çerkez ve ne Nogay Tatarı asla incitmezler. Onun için bunlar da kimseye incinmezler.
Bu kavmin tüm hayvanları dağlarda gece ve gündüz yatıp kalkıp çobansız gezer, koyun ve kuzularını kurtlar yemez ve haramîiler bir hayvanlarına el vurmazlar. Her hayvanlarının boğazlarında birer çıngırakları vardır. Bunlar da aynı Çerkez gibi esvap giyip siyah arakıyeli ve başlarının iki yanları saçlı kavimdirler, ama sakalları diğer Çerkezler gibi tıraşlı değildir, hepsi sakallılardır. Hakk'a secde ederler, ama haşr ü neşr (diriliş), mizan ve terazi bilmezler.
Bu Takaku kavminde asla domuz ve tavuk yoktur. "Domuz ve tavuk pislik yerler" diye bunlar asla domuz ve tavuk yemezler, haram şey giymezler, şarap ve boza içmezler. Ancak maksi-ma boza ve bal suyu içerler.
Bu kavmin diğer Çerkezlere aykırı mezhepleri olduğundan Çerkez kavmi bu Takaku aşiretine "Çufut kavmidir" derler. Onun için bunların mallarına ve rızıklarma bir Çerkez kavmi yapışmazlar ve köylerini vurup esir etmezler. O kadar hayvan ve evlâtları çoktur ki malları dağları ve taşları tutmuştur. Hatta dağlarının güney tarafı ardı tüm Abaza'nın Sadşe kavmi vilâyetidir. Bunlar [154b] zanaat ehli kavimlerdir. Terzileri nazik sıkma sık nakışlı ve yakalı hil'atler dikerler ki insanın vücuduna uygun diker usta ve becerikli terzileri ve demircileri var. Beylerinin ismi (—) (—)ndir. Hakire 50 çift zerdeva derisi ve 50 çift yaban kedisi derisi verdi.
Oradan kalkıp kuzey tarafa ormanlar içinde bir gün gidip,
Kureyş Urbanı Serakesyi oğlu Bolatkay aşireti büyük vilâyetinin övülmesi
Bu kavim de Mekke ve Medine'den kaçan Serkeys Arab'ın soyundandırlar. Bunların topraklarına girip 5 saat yıldız tarafına dağlar geçip melun beller ve yolların kışlarını çekerek,
Matı Nehri, oradan Piçaz Nehri: Bu iki nehir Abaza'nın Habeş dağlarından gelip Kuban Nehri'ne gider. Bunları atlar ile geçip bir viran köyde Han'a rast gelip Takaku beyinin verdiği zerdeva ve kedi derilerini Han'a hediye verdim. O gece o harap köyde çok kar yağdı, nice atlar ve adamlar tipi ve borandan helak oldular.
635
Oradan seher vakti kalkıp yine yıldız rüzgârı yönünde 7 saat gidip,
Pişiş Nehri, oradan bir at menzili uzakta Sihakoşa Nehri: Bu iki büyük nehir her zaman taşkın akar, Abaza'dan gelip Ku-ban Nehri'ne katılırlar. Bu nehrin biri kenarında,
Bazruk Bey Köyü: Tam 100 adet yine saz örtülü çitten evlerdir. Bu köyde kalmayıp Sihakoşa Nehri'ni yüz bin sıkıntılarla karşı geçip bin adım kadar gidip,
Bolatkay Köyü: Sihakoşa Nehri kenarında 300 evli kale gibi etrafı avlu duvarlı pişkövdür, yani bey tahtıdır. Bu vilâyet sahibine Bolatok oğulları derler 7 kardeşlerdir. En büyüğünün adı Çerkez dilinde Sihadok'tur, ondan küçüğü Elbozdı'dır, sonra El-mirza'dır, ondan küçüğü Bazruk'tur, ondan sonraki de Batok'tur.
Bu Çerkez vilâyetlerinin âdetleri odur ki oğlu doğsa misafirinin ismini oğluna kor, misafiri ister Müslüman, ister kâfir olsun. Bu anılan 7 adet kardeş 100 adet mamur köye sahip bin silâhlı seçkin askere maliktir.
Bütün Çerkez boyları içinde bunlar cesur ve yiğitlerdir. Düşmanları gayet çoktur, ama yine hep galiplerdir, zira yerleri sarptır. Burada Han, El-mirza'nm evinde konuk olup hepimizi kıran kıran (ev ev) konuk verdiler. Ertesi gün bütün bu Bolatkay kavmi silâhlanıp Han üzerine baskın şeklinde gelip bir saksağan kuşu şamatası edip sanki rica yollu Mehmed Giray Han'ın üçüncü oğlu Canbek Giray Sultan'ı Han'ın elinden ça-ğırta çağırta alıp,
"Biz besleriz, biraz bizde dursun, efendimizdir. Belki zamanla han olup bize iyiliği dokuna" diye şehzadeyi alıp dağlara götürdüler.
Ne çare, Han da tacı tahtı, rahtı bahtı elinden alındığına üzülürken bir oğlu da gidip Han ağlayarak kaldı. Çerkez kavmi şehzadeyi aldıklarına dünya kadar sevinip bir yaylım tü-fenk kurşunu atıp şenlikler edip,
Yarada varada vas varada, Tine tiye ata hırı vas varadn.
636
türkülerini çığırarak izzet ikram ile sultanın yoluna 120 koyun kurban edip sultanı götürdüler. Zira "Ademî kavminde Çoban Giray oğulları var, bizde de Mehmed Giray Han oğlu olsun" düşüncesiyle sultanı isteyip aldılar kim dostluğa sebep olup "Belkim giderek han ola" ümidiyle şehzadeyi aldılar.
Selim Giray Sultan burada Han'dan izin alıp Der-i Devlet tarafına dönüp saadetli padişaha gitti.
Bütün Şirin beylerinin geri kalanları Şeremet taburunda alınan Moskov vezirlerini ve kaptanlarını Han elinden zorla alıp Kırım'a dönüp gittiler. Fakir Han da bunlara el kaldırıp,
"İlâhî sen Yaratıcı Padişah'tan dilerim ki yakın zamanda benim gibi bunlar de evsiz barksız kalıp..." beddualar etti. Hakir yine teselli verdim, ama bu kere Han 100 adamla kaldı.
Bu Çerkez'de de akçe pul yoktur. Tüm mallarını değiş tokuş ile geçinirler. Araları da bir çeşit bölme adıyla bir hesap vardır. 400 akçe değer bir şeye bir bölme derler. Bir guruşluk şeye üç bölme der, bu hesabı ederler. Bir ata, bir sığıra ve diğer hayvanlara bir baş, iki baş derler, ama bir esir oğlana ve kıza yüz baş ve yüz iki yüz bölme hesap ederler. Alışverişlerinde altın ve guruş akçe olmadan bir acayip pazar ederler. Gayet ucuz ve bolluk yerdir.
Üç gün burada büyük ateşler yakıp eğlendik, Han'a çok hediyeler verip ziyafetler ettiler, ama ekmekleri yine pastadır, yani darı lapasıdır.
Yine koyunu ve kuzuları başıyla ve paçasıyla pişirirler. İçecekleri bal suyu ve maksima adlı boza ve göndürme keskin boza içerler.
At etini de yerler. Çoğu Müslümamz diye namaz kılar şekilli olup semiz domuz yerler.
Kısacası, bütün Çerkez [155a] boylarının durumları böyledir, ama bu kavmin güzelleri yeryüzünde meşhurdur. Hatta mahbûbe kızları dizine oturup sena iltifatlar ederler, ama öyle bir çirkin fiil olamaz.
Deveyeli Nogayı kabilesi
Bu kavim de Moskov diyarından kaçıp Edil Nehri'ni geçip beri yakada Heyhat Ovası'nda Kalmık Tatarı derdinden duramayıp Kuban Nehri'ni beri Çerkez tarafına geçmiştir. Hâlâ bu
637
Bolatkay ve Ademî dağları içinde bulunan 8 bin adet Şafiî mezhepli mümin ve muvahhid, sadaklı ve savatlı zor batır, cesur Nogay kavmidir. Bunlar da Han'a gelip yorga atlar ve iyi esirler hediye verdiler.
Ardından Bolatkay oğullan Han'a bin adet pür-silâh tü-fenkli yardım verip ve beyleri bile atlanıp kıble tarafına, sarp dağlar içinde 6 saat gidip nice abıhayat sular içip ve nice ismi bilinmeyen dereler geçip,
Serâkeys Mamaluka amcasının oğlu Bozoduka Vilâyeti'ni
bildirir
Bu kavim de Serkeys Kureyşi evlâtlarından olup Arnavut-luk'a giden Cebel-i Elheme'nin kardeşi Serkeys oğullarındandır ki ilk defa Çerkez Vilâyeti'ne ayak basan bu Bozoduk kavmi ve Mamaluk kavmidir. Bu Bozoduk Vilâyeti Abaza kavmi ile gayet yakındır. Daima alışverişleri Arit ve Canbe Abazalarıyla-dır. Hemen Abaza ile bunların aralarında bir küçük dağ vardır. Oradan bu ülkede 2 saatte,
Pedis Köyü: Yüz evli köydür. Oradan kıbleye 3 saat gidip,
Bozoduk Pişkövü menzili: Bozoduk Beyi Azamet Giray burada oturur. Toplam 3 bin askere maliktir. Abaza'nın sarp dağlan içinde olmak ile kaplan, vaşak, yaban kedisi, zerdeva, tilki, fil kadar sığınları, kara, tablalı ve yağmurca adlı hayvanları gayet çoktur.
Bu kavim diğer Çerkezler gibi ölülerini yere gömüp toprağı yığın yığın etmezler. İri meşe ve pelit ağaçlarını sandık gibi içlerini oyup ölülerim koyup ağzım sağlam kapatırlar, sandukanın başı ve ayağı ucuna birer delik delip ulu ağaçların dalları arasına bu sandukayı ağaca sarıp sarmalayıp mıhlayıp korlar. Sonra o deliklerden bal arıları girip bal yaparlar. Bilirler ki, ölüleri cennetliktir. Eğer arılar bal yapmazsa "Vay ölümüz cehennemliktir" diye ağlaşırlar. Çok üzülüp o ölünün ruhu için 5-10 domuz boğazlayıp köylere üleştirirler. Sapık inançlarınca ölüleri başı ucundaki delikten cenneti seyrede ve ayağı ucundaki delikten cehennemi seyredip azabı öylece def ola. Başımdan geçen acayip gülünç hikâye
Allah bilir ki böyle olmuştur. Bir gün bu diyarda bir köyde konuk olup konak sahibimiz olan Çerkez adamlık edip he-
638
men dışarı çıkıp biraz eğlenip geldi. Meydana sığın derisinden sofra getirdi. Bir ağaç tekne ince yaprak gibi bal, bir tekne peynir ve bir tekne pasta getirip "Aşan konaklar halâl bolsun. Benim babası canı savasın" yani "Balı yiyin helâl olsun. Atam canına değsin" dedi.
Biz de Maanoğlu hapsinden çıkmış gibi açlığımızı gidermek için bala öyle giriştik ki ellerimizin varıp gelmesine göz ermez. Ama pek acayip, kılları çok, bal kıllarım ağzımızdan çıkarıp sofraya kılları kodukça Çerkez,
"Aşan bu bal benim babası baldır" der.
Biz de biraz doyup yavaş yavaş kılları ayırtlayıp yine bal yerken yemek üstüne Tamanlı Ali Can Bey gelip,
"Ne yersiz Evliya Efendi?" deyince,
"Buyurun siz de" diye Ali Çan'ı yemeye buyur ettik.
"Bir kıllı baldır, ama acaba keçi tulumundan mıdır? Yohsa koyun tulumundan mıdır?" dediğimde hemen Ali Can ev sahibimize Çerkezce,
"Bu bal neredendir?" dedi. Hemen Çerkez ağlamaya başladı ve,
"Benim babası mezarından çıkardım" dediğini hakir anladım, ama sözün inceliğini bir türlü anlayamadım. Hemen Ali Can:
"Geçen aylarda babası ölmüş. İşte dış avlusundaki büyük ağacın dalma babasının leşini sandık ile komuş. Bal arıları babasının s..i, taşağı ve butu arasında bal yapmış. Size sevgisinden babasının taşağı kıllarıyla balı getirmiş. Kıllarını çıkarıp balını yersiniz. Arı boku yiyeceğinize karı boku yeyin" deyip Ali Can dışarı çıkınca hemen hakir kusa kusa ciğerim dışarı çıkacaktı, hemen dışarı çıkıp,
"Bre medet, kâfir gidi, bize ne iş etti" deyip söverken onu gördüm.
Ev sahibimiz Çerkez de dışarı çıkıp babasının olduğu ağaca çıkıp ağlayarak babası sandukasının kapağını yine kapatırken kendi de bir hayli bal boku yiyip ağaçtan aşağı inip:
"Hacı haçan bal ister ben seni babası cam bal çok getirirdir. Hemen dua eyle" dedi. [155b] Bir acayip ve garip iş etti.
Sonra bu köyde bütün Çerkezler Han'ın ayağına düşüp lütf
639
ile rica edip Hacı Giray Sultan'ı bu kabilede alıkodular. Hacı Giray hacı değildir, ama hacılar bayramında dünyaya gelmekle Hacı Giray derler. Kırım Giray Sultan'm oğludur, ama bir ke-remli candır. Ağlayarak o da bu ülkede kaldı.
Bunlar da Han'a ziyafet verip ve peşkeşler ile bin adet seçkin tüfenkli yardım verdiler. Oradan doğu tarafa 6 saatte,
Yarkoy Köyü: Bu da Bolatkay aşireti köyüdür ki 300 sazlı evlerdir. Bu köy Lab Nehri kenarındadır. Lab Nehri Bozoduk dağlarından gelir bir küçük sudur. Kuban Nehri'ne katılmadan Sehavkoşa Nehri suyuna karışıp ikisi bir olup Kuban Nehri'ne girer. Oradan yine doğu tarafa (—) saatte,
Serâkeys-i Kureyşî oğlu Mamşuh Vilâyeti'ni bildirir
Bu kabile de Mekke ve Medine'den gelen Serakeys'm evlâtlarmdandırlar. Bunlar da Abaza dağları dibinde gayetle sarp dağlar ve sık ağaçlık ormanlar içinde sakin olur, 10 binden az, başsız ve buğsuz adamlardır ki cengâver asker değil bir alay zanaat ehli kavimlerdir. Ancak her köylerinde birer ikişer soylu Takaku adamları vardır, yani papazları var hâkimleridir, ama yine kitabî olmayıp bir mezhepten değiller.
Bunlar bir kavim ile asla alışveriş etmezler ve karışıp bir kabileden oğul kız alıp vermezler. Başka aşiret adamlarıyla asla yemek yemezler. Ve bir taife bunların bir şeylerine yapışmazlar. Bunların da hayvanlarının boğazlarında çanları celacülle-ri olup hayvanları dağlarda çobansız gezerler. Bunlar da tavuk ve domuz yemezler, bir kimsenin malları ve rızıklarını alıp yemeğini yemezler. Ama konuklarına gayet iyi davranıp bir şeyini çalmazlar. Ve kan edip sefer etmezler.
Dostları ilə paylaş: |