Ardından, 1995 Mart’ında, devletin Gazi provokasyonu yaşandı ve bu geri teperek devlete karşı büyük bir halk direnişine yolaçtı. Atılım o bildiğimiz ataklığı ile, konuya ilişkin yazılarının birinde, doğrudan devlete karşıtlık çizgisinde gelişen bu halk hareketini tutup tartışmakta olduğumuz orijinal saçmalığın bir doğrulanması saydı (sayı: 27, 8-15 Nisan ‘95). Tam da, MLKP’nin hala sıkıntısını çektiği ve 3. Kongresinde revizyona tabi tuttuğu o tartışmakta olduğumuz pasaja dayandırılan bu yorum, tepeden tırnağa saçma ve gerçek dışıydı. Gazi’de bir Alevi-Sünni çatışması değil, bunu kışkırtmaya yönelik bir kontrgerilla provokasyonu yaşanmıştı. Fakat provokasyon ters tepmiş, Gazi Mahallesi halkı öfke ve tepkisini faşist katillere ve devlete yöneltmişti. Yani Gazi’de, “Strateji belgesi”nde “özgün karşıtlıklar” adı altında (s.91) pek bilimsel tanımlamalara da konu edilen türden bir çatışmayla değil, tipik bir halk-devlet çatışmasıyla, tam da “açık sınıfsal ve siyasal karşıtlığa” dayalı bir çatışma ile yüzyüzeydik.