İkinci düzeltmede, etnik ve dinsel çatışmaların kaynağına işaret eden bir ilave yapılmış ve bu yolla kışkırtılacak iç savaş ya da(294)savaşların gerici niteliği vurgulanmış (eklenen ifadeleri siyah olarak veriyoruz): “...faşist diktatörlüğün kışkırtıp örgütleyeceği Türk-Kürt, sünni-alevi, laik-şeriatçı gibi somut biçimler üzerinde yükselen gerici bir iç savaş va da savaşlar serisi...”
“Türk-Kürt, sünni-alevi, laik-şeriatçı” çatışmasının gerici kaynağına ve bundan doğabilecek iç savaşların kesin gerici, karşı-devrimci niteliğine yapılan bu vurgular kuşkusuz yerinde olmuştur. Fakat işte tam da bu sayede, stratejik plan ve “devrimimizin gelişme çizgisi” tanımı içinde bunlara yer vermenin tüm akıldışı saçmalığı da böylece açığa çıkmıştır. Zira hiçbir devrim, hele de onun zaferine giden yol, “faşist diktatörlüğün kışkırtıp örgütleyeceği Türk-Kürt, sünni-alevi, laik-şeriatçı gibi somut biçimler üzerinde yükselen gerici bir iç savaş ya da savaşlar serisinden geçerek” gelişmez. Bu tamı tamına karşı-devrimin yoludur. Emekçilerin etnik ve dinsel temellerde birbirine kırdırtılması ve onyıllarca giderilemeyecek düşmanlıklar içine itilmesi sayesinde, devrimin belki de uzun onyıllar için imkansızlaştırılması yoludur. Bunun ne demek olduğunu anlamak istiyorsak, basitçe eski Yugoslavya cumhuriyetlerinde olup bitenlere bakmamız yeterlidir.