İşbirlikçi düzen cephesinde patlak veren “ulusal güvenlik” tartışması, ilk günlerin hararetini kaybetmiş olsa da, hala sürüyor ve Eylül’e verilen randevulara bakılırsa daha da sürecek gibi görünüyor.
Tartışma, soldaki yedeklerini de içine alarak, işbirlikçi düzen cephesini iki ana gruba ayırmış durumda. Genelkurmay’ın temsil ettiği tarafta, faşist MHP’den kemalist milliyetçi İP’e kadar farklı konum ve kimlikteki güçler var. Mesut Yılmaz’ın sözcüsü olarak ortaya çıktığı tarafta ise, ANAP’tan Saadet Partisi’ne, TÜSİAD’dan ÖDP’ye ve teslimiyetçi Kürt cephesine kadar, yine farklı konum ve kimlikteki başka güçler var. Bu bileşim bile başlı başına, doğan tartışmanın ve yaşanan çatışmanın işbirlikçi düzen cephesinin kendi iç sorunu olduğunu göstermeye yeter. Ordunun düzen adına gerçekleştirdiği her türlü kanlı ve kirli icraatta her zaman ona borazanlık yapan ve toz kondurmayan tekelci medya bu kez büyük bir bölümüyle “sahibinin sesi” olarak hareket etti, TÜSİAD’ın içinde yeraldığı kesimi destekledi. Bu tutum çatışmanın önemine ve ciddiyetine de bir gösterge sayılmalıdır.(335)