Sultanın Rektörleri
“Tek oy”la “Sultanın” seçtiği rektör
“Yazısız, turasız” paraya benzer
Bunlar ki, ne yandan baksan çürüktür
İltihap bağlamış yaraya benzer
* * * *
Böyle olur, “Sultanların Rektörü”
“Sultan Kusurunu” görmez renkkörü
“Arz-ı endamcı” da olmaz öngörü
Bunlar ak kirleten karaya benzer
* * * *
“Şaibeye” batmış ise bir sektör
“Şüphe” çağrıştırır olanca faktör
“Sultan” nın “tek oy” la seçtiği rektör
Karasinek konmuş şıraya benzer
* * * *
“Sultan’ın Seçtiği Rektörüm” derse
Hiç inanma “iltifatlar” ederse
“Şarlatan” dilinde dökülen herze
Tatsız, tuzsuz, yağsız çorbaya benzer
* * * *
AKIL VE ŞUUR TUTULMASI YAŞAYANLARIN AKIBETİNE NE SEN ÜZÜL ÜSTAT; NE DE BEN !!!...)))
Sevgili Okurlar;
Can dost Murtaza Demir Bey’in; “DİNDAR DEĞİL, DİNCİSİNİZ” başlıklı manidar yazısını “Anadolulular.de” paylaşım sitesinde okuduğumda; içimde mırıldandığım ilk cümle : “Murtaza Bey; yine hassasiyetimin bam teline dokunan can alıcı bir konuya temas etmiş” oldu…
Oldu da; can dostum Murtaza Bey; Urfa’nın; defalarca siyasi tercihini %90 oranında “Taksim’e, Çamlıca’ya ve Göztepe’ye Türkiye’nin en büyük camisini yapacağııııız!; din, mezhep, cami, mescit, günah-sevap” hamasetiyle koyunu, kuzuyu buduyla; deveyi havuduyla götüren AKP lehine kullandığını dikkatlerden kaçırmışa benziyor… Aynı kişi veya gruba ikinci ve üçüncü kez aldananların; kusuru kendilerinde aramaları gerektiğini telkin eyleyen Hazreti Ali’nin; on dört asır önce zikrettiği bu cümlenin; erişilmez öngörünün isabetli yansımasını ve manidarlığını izanlardan uzak tutmayarak, günümüz anormalliklerine bakıldığında; “Eliyle yapanın başıyla çekmesi” kadar doğal bir şey olamaz demek geliyor insanın içinden…
Olaya böyle bakarken; ayazda, karda-buzda hem de 22 km. terlikle yürüyerek okula gidip gelen Siverekli Melek’in bu çarpık gidişattan payını almasını içime sindirememekle birlikte; Melek’i dünyaya getiren ebeveynlerinin; çocuklarının ve kendilerinin geleceklerini din tacirlerinin “ Riya Ambalajlı Sadakalarına” ipotek edercesine basiret bağlanması içinde olmalarını da dikkatlerden uzak tutmamak gerekir…
AKP’nin; yanlış strateji izlemeleri sonucu iç ve dış politikada çuvallamalarına, etrafımızda savaş tamtamlarının çalınmasına, en büyük fukara kitlesini yaratmasına ve kapatılan iş yerleri nedeniyle işsizliğin hat safhaya ulaşmasının baş aktörü olmalarına rağmen; yapılan kamu oyu araştırmalarında halen oy oranının %50 civarında çıkmasının mantığını; “Çok şükürcülük, kadercilik ve alın yazısı” gibi teslimiyet çağrıştıran sözlerle izah etmeye kalkışanlara, kafayı kuma sokmakta ısrarlı olanlara “muhakemesiz Güruh” denmez de ne denebilir ki?!..
Sevgili Murtaza Bey;
Harun gibi yola çıkıp; “Taksim’e, Çamlıca’ya ve Göztepe’ye Türkiye’nin en büyük camisini yapacağııııız!!.. Her caddeye, her köşeye mescit tesis edeceğiz!!.. 4+4+4 sistemini üç aylık çocuktan başlatacağız!!.. Din, iman, mezhep, meşrep, cami, mescit, günah-sevap gibi hususlarda dini bütün Müslümanlar için İmam Hatip Liseleri ve İmam Hatip Ortaokullarının sayısını mevcutlarının beş katına çıkaracağız!!..” diyerek Karun gibi zengin olanları görebilecek gözler; idrak edecek izanlar; Hakkın savunulmasında duruş sergileyebilecek omurgalı insan sayısında çoğunluk sağlanılmadığı sürece; sayısı her gün katlanan Siverekli Melekler; karda, kışta, yağmurda ve çamurda terliklerle daha çook çile çekerler… Netice olarak; aynı inanç simsarlarınca aldatılma alışkanlığını yaşam tarzı olarak kanıksayanlara Allah akıl, izan, idrak versin…Versin de Siverekli Melekler de biraz soluk alabilsinler…Sağlık ve başarılar dileğiyle….Esen kalınız…Derken, her zaman olduğu gibi sözü dizelerle noktalıyorum…
* * * * * *
OLMAK VE GÖRÜNMEK
“Müzmin Ahlâksızı” dindardan sayan
“Dinsiz İmam” ile cennet sayıklar
Aldanmayı “kazıklanma” sanmayan
Her dem külfet çeker, nimet sayıklar
* * * *
Aynı şey değildir tam ile çeyrek
Salim niyetlere “Sağduyu” gerek
Kim gitmezse baktığını görerek
İş işten geçince ibret sayıklar
* * * *
Bir vücuttur haysiyetle hürriyet
“Üç paraya” satar bunları “zillet”
“Kula kulluk eden” kalamaz millet
“İkbâli” yitiren izzet sayıklar
* * * *
“Aynı şey değildir” taneyle saman
“Cami çoğaltmakla” pekişmez iman
Kimseyi aldatmaz “gerçek” Müslüman
“Dinciler” sanmam ki rahmet sayıklar
Ali DAL
04.01.2013-ANTAKYA/HATAY
******************************************
DİNDAR DEĞİL, DİNCİSİNİZ--31.12.2012- Murtaza DEMİR
Ahlakı olmayanın dini olur mu?
Akşam üzeri gördüm; Siverekli Melek’in memleketi olan Urfa meydanında bağırıyordu… “Göztepe’ye Türkiye’nin en büyük camisini yapacağııııız!” Melek bu ayazda, karda-buzda hem de 22 km. terlikle yürüyormuş, insanlar İstanbul sokaklarında soğuktan donuyormuş, açlıktan ölüyormuş, hayat boyu çöplükten besleniyormuş, Doğu-Güneydoğumuzda on binlerce gencimiz okula gidemiyormuş, kızlarımızın okuması-yazması yokmuş, umurunda mı? Ahlak yok ama “din, mezhep, cami, mescit, günah-sevap” bol, istemediğin kadar.
En büyük ve VİP salonlu camiyi, En büyük imam okulunu, En uzun minareyi sen yaptın,
En büyük Diyanet bütçesini sen verdin…EN BÜYÜK FUKARA KİTLESİNİ DE SEN YARATTIN!
……………………..
OLANLARI NEDEN SATTIK?
İşçinin karnı doyarsa, bilinçlenir ve diğer sosyal haklarının peşine düşer. O halde kamu mallarını satıp, işçi sınıfını köleleştireceksin. Kıpırdamaya mecali kalkmayacak ki, sendikaya değil, camiye, tekkeye, üfürükçüye yönlensin. Bunu sağlamak için Diyanet ve cami gerek. Zira en rahat ve en “bereketli” siyasi hasat camilerden elde edilir. Eğitimsiz ve örgütsüz işçinin, “çok şükür, kader, alın yazısı” gibi gerçek dışı olgulara inanmalarını sağlamak, uyuşturmak ve koyun gibi gütmenin yolu camiden geçer.
*****************
SAYIN BAŞBAKANI KİMLERİN DİNLEDİĞİNİ “VATANDAŞ ALİ” BİLİYOR DA SİZ HALEN NASIL BİLEMEZSİNİZ SAYIN MİLLETVEKİLİM ??!!..:)))
Sevgili okurlar; CHP Balıkesir Milletvekili ve İçişleri Komisyonu Üyesi Namık Havutça; “Sayın Başbakanın dinlenmesi ile ilgili olarak “havada uçuşan ve suni gündem yaratma ‘kıvraklığı’ kokan bu ” sansasyonel haber üzerine; Sayın Erdoğan tarafından cevaplandırılmak üzere TBMM Başkanlığına sunduğu soru önergesi” ni bilgi mahiyetinde bana da göndermişler…Sağolsunlar…
Tatminkâr cevap alacağına ihtimal vermediğim, bahse konu soru önergesini, daha net olarak ben cevaplandırmaya çalışacağım…
Öncelikle Sayın Başbakan tarafından “dinlenilme” adı altında ortaya atılan “Geyik muhabbeti” nden sonra; “dinlenme veya dinlenilme” kavramını iki kategoride ele alma lüzumunun hasıl olduğunu ifade etmek isterim…
-
Başbakanın “dinlenmesi veya dinlenilmesi” meselesi…
-
“Ötekilerin” dinlenmesi veya dinlenilmesi meselesi…
Bir kere; Sayın Başbakanı şimdiye kadar kimin veya kimlerin dinlediğini hatırlayamadığınızı veya Sayın Başbakanın bizzat ağzından duymak istemiş olup olmadığınızı bilemem ama; başbakanı 11 yıldır kimlerin dinlediğini “Vatandaş Ali” olarak çok iyi bildiğimi size açık etmek isterim…
Başbakanı 11 yıldır inadına dinleyenler, yani söylemini “inandırıcılığına bakmaksızın” hap gibi yutanlardan:
-
Allah’la kullarının arasına kimsenin giremeyeceğini ayırtedemeyecek derecede cehalet içinde olanların ve akıl tutulması yaşayanların tamamı…
-
Allah’la kullarının arasına kimsenin giremeyeceğini bilip de; şahsi ikballeri ve çıkarları uğruna inancını ipotek ettirenlerin tamamı…
-
Kur’an emirlerini; din tacirlerinin safsatalarına feda edenlerin tamamı…
-
“Vatandaş” olma bilincini “Kula Kul Olma Aymazlığı” İle karıştıran “Körkörüne Kaderci” lerin tamamı…
-
Asgari ücreti kendilerine çok görmesine rağmen; Başbakanın 11 yılda dünyanın en zengin 10 devlet adamı arasına girdiğini ve 21 gün Burdur’da “Vali Konağı’nda” askerlik görevini yapan oğluna “ikinci gemiciği” aldığı ile ilgili acı hakikati gözardı edecek kadar basiret bağlanması yaşayanların tamamı…İşte bunlar tarafından “dinlendiğinden” şikayet etmiş olamaz… Başbakanın evinin altındaki çalışma ofisinde bulunduğu iddia edilen “Böcek veya böceklerin” mevcudiyeti, olsa olsa önceki günlerde “Bir Şekilde” bulaşık bırakılmış tas ve tabakların mevcudiyeti ile ilintili olmalı… Bu böceklerin bertaraf edilmesi işine gelince; Tarımı ve hayvancılığı bitme noktasına gelmesi için gayretkeş davranan Sayın Tarım Bakanı Mehdi EKER; “Böceklerin” de pekala işini bitirebilir… İftiraya uğrayacaklarını ve bu gidişle “ERGENEKON DAVASINA DAHİL EDİLEBİLECEKLERİ” korkusuyla firar etmiş olmalılar ki; kaç gündür bizim mutfağa da uğramaz oldular…:)))
“Ötekilerin” dinlenmesine veya dinlenilmesi meselesine gelince; “Ötekileri” dinlese dinlese, Ülkeyi 11 yıldır “yönetmekte” görünen Sayın Başbakan’ın çok iyi bilmişçesine işaret ettiği; “Derin Devlet” denen dipsiz kuyunun köstebekleri dinliyordur…Yani “Ötekileri” kim veya kimlerin dinlediği meselesini; Sayın Başbakanı dinleyenleri bildiğim kadar ne yazık ki bilemiyorum…
“Ötekileri” kimlerin dinlediği meselesini “Birçok Şey Bilenlere” bırakalım diyor, naçizane yorumlarımı dizelerle noktalamak istiyorum…
* * * * * *
Başbakan Erdoğan “Dinleniyormuş”
“Dinlenmese” bu saltanat sürer mi
“Beni dahi dinleyen var” diyormuş
“Dinlenmese” bu saltanat sürer mi
************
On bir yıldır “ hiç dinlemez” dinletir
“Aykırı ses” duysa; vurur, inletir
“Yetmez” deyip “Silivri” de mimletir
“Mimletmese” bu saltanat sürer mi
************
Makas değiştiren trenler gibi
Gündem değiştirir; “meçhuldür” dibi
Bir gün “Sultanım” der; öbür gün “nebi”
“Dinlenmese” bu saltanat sürer mi
************
“Ötekiysen” eğer “Hukuk Var” demez
“Dinlemeye” hiç tahammül edemez
“Hamasette” kimse O’na yetemez
“Dinlenmese” bu saltanat sürer mi
Ali DAL- 29.12.2012-ANTAKYA/HATAY
BASIN BÜLTENİ - 25.12.2012
CHP Balıkesir Milletvekili ve İçişleri Komisyonu Üyesi Namık Havutça Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a “Sizi kim dinliyor?” diye sordu.
1-Sizi kim dinliyor Sayın Başbakan?
2- “Devletteki derin yapı tamamen temizlendi diye bir iddia içinde olmadık. O kadar büyük bir iddiada bulunamam. Derin yapının sıfırlandığı bir ülke yoktur. Her ülkede bu tür yapılanmalar vardır… Önemli olan bu tür yapılanmaların darbelere neden olup olmadığıdır. Biz bu yapıların zararını en aza indirdik” ifadelerinizde sözünü ettiğiniz “Derin devlet” kim ya da kimlerdir?
3- Derin devlet kavramı, en basit anlatımıyla “Anayasa'da hüküm altına alınmış devlet yapısı dışında oluşturulan devlet yapısını anlatan bir terim” olarak bilinmektedir. Adına “Ergenekon” denilen davanın iddianamesinde "Yasal dayanağı bulunmayan, esasen bir hukuk devletinde yasal olarak bulunması da mümkün olmayan bu örgütlü yapının, anayasal kurumların yetki ve sorumluluklarını hiçe sayarak sözde devlet adına, devlet ve millet yararına hareket ediyormuş görüntüsü vermeye çalıştığı" ifadeleri yer almaktadır. Sizin “derin devlet” diye sözünü ettiğiniz, adına “Ergenekon” denilen davanın iddianamesinde yazanlara göre yargılanan milletvekilleri midir, gazeteciler midir, TSK mensupları mıdır?
4- Açıklamalarınızda “Derin devlet” in bitmediğini söylediniz. Bu açıklamanızdan, adına “Ergenekon” denilen davanın benzeri davaların, iddianamelerin, gözaltıların, sabaha karşı yapılan operasyonların, tutuklamaların bitmediğini mi anlamak gerekiyor?
5- Telefon dinlemeleri ve teknik takip nedeniyle gözaltına alınan, soruşturma açılan belediye başkanları ya da hakim ve savcılar mı sizi dinliyor Sayın Başbakan? Yoksa, haklarında iddianameler hazırlanarak uzun süredir tutuklu yargılanan milletvekili, gazeteci, sendikacı, öğrenci ya da hapis cezası alan TSK mensupları mı sizi dinliyor Sayın Başbakan?
6- Sizin dinleniyor olduğunuzu açıklamanız, kamuoyunda “Başbakan dinleniyorsa, biz de dinleniyoruz” endişesi yaratırken, bu açıklamanız hangi somut kaynaklara dayanmaktadır?
7- İsrail ve Almanya da bir başka ülkenin istihbaratının sizi dinlettiği iddiaları araştırdınız mı? Araştırdıysanız bu iddiaların doğruluğu nedir?
8- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın, evinizin altındaki ofiste bulunan dinleme cihazı "böcek" lerle ilgili yürüttüğü soruşturma hangi aşamadadır? Sonuçlandıysa nasıl sonuçlanmıştır?
9- Ankara Emniyet Müdürlüğü Bilişim Şubesi'nce dinleme cihazı "böcek" lerin incelendiği ve bu incelemeye ilişkin kapsamlı bir rapor hazırlanmaktadır? Bu raporda hangi bilgilere yer verilmiştir? Raporun sonuçları nelerdir?
10- AKP hükümetinin görev süresince kaç hakim ve savcı dinlendi? Bu dinlemelerin ve teknik takiplerin kaçı mevzuata uygun kaçı yasa dışıdır?
11- AKP hükümetinin görev süresince kaç gazeteci dinlendi? Bu dinlemelerin ve teknik takiplerin kaçı mevzuata uygun kaçı yasa dışıdır?”
ATA’NIN HUZURU YÜREK, YÜZ İSTER…:)))
Ata’nın huzuru yürek, yüz ister
Yanlış yol tutana gel demez Ata’m
Ahde vefa bilen halis öz ister
Ruhunu satana gel demez Ata’m
* * *
Habersizse Ata’mızın izinde
Riya varsa hecesinde, sözünde
Türkiye’me göz koyanın dizinde
Uykuya yatana gel demez Ata’m
* * *
Milletin gücüyle güçlenmek varken
Milli mes’uliyet üstlenmek varken
Akıl, ilim, fenle yükselmek varken
Ufku karartana gel demez Ata’m
* * *
Kapılmışsa hırsın iktidarına
Ne verebilir ki gelen yarına
Zincirleme süren hatalarına
Battıkça batana gel demez Ata’m
* * *
“Yüzü olmayanlar” gelemez beri
“Huzura“ yetirmez cesaretleri
Haçlı güruhundan hakaretleri
Hap gibi yutana gel demez Ata’m
* * *
Hangi dinde vardır satmak cenneti
Yalnız “yandaşlara” sunmak nimeti
Irk, mezhep diyerek bölüp milleti
Nifak yaratana gel demez Ata’m
Ali DAL
12.11.2012-ANTAKYA/HATAY
* * * *
MANAS HATIRASI
Tarihi İpek Yolu kültür araştırmaları için 1992 yılı içerisinde Kırgızistan’da, Kültür Bakanlığı heyeti olarak bulunduğumuz sırada, Kırgız tarihi ve kültürünün bütün yönleriyle binlerce dizeyle anlatan ünlü Kırgız Destanı Manas’ın 1995 yılında 1000.yılının kutlanması için yetkililerin girişimde bulunacaklarını öğendik. Gerekli görüşmeler sonunda işbirliği yapılarak bu konunun UNESCO’ya iletilmesine ve gerekli girişimlerin yapılmasına karar verdik.
Türkiye’ye döner dönmez ilk iş olarak,1995 yılının MANAS YILI olarak bütün dünyada kutlanması için UNESCO’ya ilk önerimizi yaptık ve konuyu yakından takip ettik. Kırgızistan Cumhuriyeti ve Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimleri sonucunda UNESCO’ dan gerekli karar çıktı ve ülkelere duyuruldu. Türkiye’de ve Kırgızistan’da yapılan kutlamalar ve etkinliklerle MANAS DESTANI yaygın ve etkin bir şekilde tanıtıldı. Bu konuda , kongre ve diğer etkinlikleri uygulamaya koymanın heyecanını ve onurunu duyarak mutlu olmaktayım. Bu gayretlerimizi yakından bilen ve gören Kırgızistan Cumhuriyeti , “MANAS 1000 ÖDÜLÜ’ne şahsımı layık görmüş ve 1995 yılında BİŞKEK’te yapılan törenlerde bu ödülü almış bulunmaktayım. Bu törenlerde çok sayıda araştırmacı, bilim adamı, yazar, âşık-halk ozanı da hazır bulunmuştu. MANAS 1000 YILI törenlerine katılan Araştırmacı-Şair-Yazar ALİ DAL tarafından yüreğinin sesi olarak yazılan “MANAS’I YAŞAMAK” şiirini okuyucularla paylaşmak üzere sunuyorum: “ Genel müdürüm Sayın Yahya AKSOY ‘a” ithaftır sözüyle biten bu anlamlı şiiri yazarak büyük bir vefa örneği gösteren ve ozanlık geleneği sergileyen sevgili ozan ALİ DAL’ın yüreğine ve kalemine, en içten sevgilerim ve teşekkürlerimle sağlık ve başarılar diliyorum… YAHYA AKSOY
* * *
MANAS’I YAŞAMAK
Gün Manas günüdür, an dostluk anı
El verdi dünyaya MANAS’ın şanı
Nere baksam “MANAS 1000’in” nişanı
Ezgimizde, çizgimizde MANAS var.
***
Letafet sofrası MANAS’lı özler
Manasla doyuma erişen sözler
ÜÇ beş günlük değil, bin yıllık izler
Daha dersen ilmimizde MANAS var.
***
Ünü vardı alemlere ulaştı
Resim resim, bayrak bayrak dolaştı
MANAS, ülkesiyle dosttu, gardaştı
Mihmanıyız ezgimizde MANAS var.
***
***
Nasıl unuturum tarihimi ben !
Yaşaran gözlerim inan sevinçten!
Atalar yurduna koşup gelirken
Özlem dolu özümüzde MANAS var.
Ali DAL- ŞAİR-YAZAR ARAŞTIRMACI- MANAS 1995- TALAS-KIRGIZİSTAN
|
|
3. ULUSLARARASI CENGİZ AYTMATOV ŞİİR ETKİNLİĞİ
Ünlü Kırgız yazar, çevirmen, gazeteci, şair ve politikacı CENGİZ AYTMATOV anısına düzenlenen ‘’3. Uluslararası Cengiz Aytmatov Şiir Yarışması 2012 Etkinliği’’ tüm şiir severlerin katılımın açıktır.
Tüm katılımcıların şiirleri antoloji kitabı olarak basılarak 1 adet gönderilecektir. Türkiye’de uluslararası bir jüriye sahip olan ilk şiir yarışmasıdır.Geçen yıl ikincisi gerçekleştirilen ve 200 den fazla şairimizin katıldığı etkinliğimiz siz değerli sanatseverlerin ve şairlerin desteği ile büyümeye devam ediyor.
YARIŞMANIN AMACI;
FIRSAT EŞİTLİĞİ SAĞLAYARAK DAHA ÖNCE KENDİNİ GÖSTEREMEMİŞ OLAN ŞAİRLERİMİZİN
TOPLUM İÇİNDE HAK ETTİĞİ YERE ULAŞMASINA VESİLE OLMAK. DÜNYA ŞİİR SANATINA YENİ ESERLER VE ŞAİRLER KAZANDIRMAK
TÜRKÇENİN ULUSLARARASI ALANDA KULLANIRLIĞINI VE ETKİNLİĞİNİ ARTTIRMAK
* * *
BANA SORARSANIZ AYTMATOV’U
Aytmatov, milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini eserlerine yansıtmış, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerleri, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini yazıya döküp ölümsüzleştirmiş, halkının içinde düştüğü zor durumları eserlerinde en güzel şekilde anlatmış, onların çözümlerine dair ipuçları göstermiş, eserlerinde kendi ifadesi ile ‘tipik insan’ı ortaya koymaya çalışmış olmakla birlikte eserleri Türkçe'nin yanı sıra 150'den fazla dile tercüme edilerek milyonlarca baskıya ulaşan ve 10 Haziran 2008 günü cismen aramızdan ayrılmış olmakla birlikte ölümsüz ismi bütün Dünya’nın zihnine kazınan üstatlar üstadı Merhum Cengiz Aytmatov’u resmi davetli olduğum Kırgızistan’da “Manas’ın 1000’inci yılı kutlamaları” etkinliklerinde görmek, elini sıkmak ve kısacık da olsa kendileriyle söyleşi yapmak onuruna nail olduğum için kendimi hep şanslı saydım.
Hikayelerinde milletinin temel zenginliği olan milli hafızaya ait efsane, destan, masal, hikaye ve türküleri ve bunların meydana geldiği şartları, ardındaki hikayeleri, insanları kullanırken, Kırgız Türk kültürünü, psikolojisiyle, duyuş ve anlayış tarzıyla, maddi manevi zenginliğiyle o kültürü bina edenlerin evlatlarına yeniden hatırlatmayı fevkalade başaran ve böylesine edebi derinliği olan Cengiz AYTMAYOVadına3. Yapılan“Uluslararası Cengiz Aytmatov Şiir Yarışması Etkinliği’’ ni düzenleyen ve bu uluslararası etkinliğin organizasyonunda katkısı olan herkesi saygıyla ve hürmetle yadediyor, en derin teşekkürlerimi arzediyorum.
..Ve düzenlenmiş olan bu yarışmaya naçizane kaleme aldığım dörtlüklerimle iştirak etmek ve katkı yapmak istiyorum. Bu anlamlı yarışmanın hayırlı olması dileğiyle hedefine ulaşacağına inanıyor, en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.09.11.2012
BANA SORARSANIZ AYTMATOV’U
Cengiz Aytmatov sorulsa bana
Talas’ta boy vermiş fidandır derim
Kültürden, tarihten, çözümden yana
İlim kadar mürşit insandır derim
* * *
Bir başkadır öngörüsü, duyuşu
Bir tutmaz, ayırır doluyu, boşu
En güzel olaydır O’nun doğuşu
O dostlar gönlünde mihmandır derim
* * *
Kahramanlık destanında nakıştır
Kopuzda ahenktir, yarda bakıştır
Geleceğe nehir nehir akıştır
Anlamla anılan zamandır derim
* * *
Bence Aytmatov, yaşam iksiri
Bıraktığı izle kalacak diri
Yani Aytmatov ölümsüz biri
Sorsan, baki kalan cihandır derim
* * *
Talas’ta Manas’tır, ISIK’da göldür
Edeptir, erkândır, rehberdir, yoldur
Aytmatov bence, kutsal bir kuldur
Yoldaştır, yarendir, canandır derim
* * *
Hülasa anlatmak ne mümkün O’nu
Kitaplara sığmaz manidar konu
Kırk pare bölünsem söylerim bunu
Aytmatov, uçsuz ummandır derim
Ali DAL 09.11.2012-ANTAKYA/HATAY
* * *
ÖZ BİYOGRAFİM
05.07.1950 yılında Kahramanmaraş-Elbistan’da dünyaya geldim. İlk, Orta, liseyi Elbistan’da; Üniversiteyi Eskişehir’ de bitirdim. Devletin çeşitli kurumlarında ve muhtelif görevlerde yöneticilik yaptım. İş yaşamımın yanısıra birçok yerel ve genel gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yaptım. 1995 yılında “Sevginin Avucunda, Sevginin İzdüşümü, Noktası Noktasına” adlı üç kitabım yayınlandı. Üç yıllık bir sürede eğitim, kültür, sağlık, sanat, gelenek, görenek, örf ve adetler gibi konularda yazılmış şiir, makale, deneme, araştırma eserler veren şair ve yazarları, araştırmacı ve bilim adamlarını imtiyaz sahipliğini yaptığım “Ülkem” adlı dergide buluşturdum. Daha sonra finansal yetersizliklerden dolayı bu derginin yayınına ara verdim. Halen internet ortamında yayınlanan eserlerimin yanısıra (Sözcü, Vatan, Cumhuriyet, Yeniçağ, Güneş, Kıbrıs Postası, Aydınlık” gibi ulusal gazetelerde konuk yazar-şair olarak yer almaktayım.
İçerik bakımından; üstatlar üstadı Cengiz Aytmatov gibi, Ömer Hayyam, Fuzuli, Nefi, Namık Kemal, Nazım Hikmet, Pir Sultan Abdal, gibi milletinin tarih boyunca kazandığı sosyal, kültürel, ahlaki, edebi, askeri yani bütün maddi ve manevi zenginliğini, yaşadığı coğrafyanın insanının tarih içinde kazandığı değerlerini, acılarını, kahramanlıklarını, tecrübelerini, dik duruşlarını, hürriyetin vazgeçilmezliğini, haksızlığa başkaldırıyı, dizelere ve makalelerine tema olarak almaya çalıştım ve çalışmaktayım. Binlerle ifade edilen ve basıma hazır halde bekleyen dizelerimin çoğunluğunu hece vezni ile kaleme aldım. Davet üzerine, katılımcı olarak birçok edebi, kültürel, eğitimsel ve sosyal etkinliklere iştirak edip sunumlar yaptım. Halen de davetler söz konusu olduğunda katılım göstermeye çalışmaktayım.
Hatay/ Antakya’da ikamet etmekle birlikte, özel bir eğitim kuruluşunda yönetici eğitimci olarak hizmet vermekteyim.
Bilhassa ifade etmem gerekirse; yaşamış olduğum nice sürgünler başta olmak üzere ödediğim ağır bedeller, ne beni hakikatlerden koparabilmiştir…Ne de dik duruşuma etki yapmıştır…”Keşkeleri” olmamış insan profilini, hep kendime düstur edinmeye özen gösterdim…İyi de yaptım…Derken; abartıya yer vermediğimi bizzat ifade etmek isterim…İnsanlığı merkezine alan herkese esenlikler diliyor, saygılar sunuyorum…
Ali DAL
AÇIK ADRES:
----------------------------------------------------
Ekin Akademi, Hürriyet Saray Caddesi 1. Noter Üstü
Kat: 2-3 ANTAKYA/ HATAY
Tel: 0536 569 9019- 0326 214 7837
* *
|
Bir Rus TV kanalının yorumu.
YOK BÖYLE BİR LİDER, YOK BÖYLE DEHA
Malum “Et kafalar” alamasa da
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
“Et kafalar” müdrik olamasa da
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Üç asır öteyi önceden gören
Ulusal bakışla kararlar veren
Cumhurun gönlüne bu denli giren
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Yurduna taparca aşık olacak
Hasma korku, dosta güven salacak
On yılda yüz yıllık menzil alacak
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Manalar katarak doğan her güne
Bin yılı sığdırıp kısa ömrüne
İtibar etmeyen, makama, üne
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Hiç “keşke” demeyen, hep akil kalan
Aldığı menzili bilerek alan
Bayrak bayrak, sancak sancak anılan
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
Ali DAL- 19.11.2012-ANTAKYA/HATAY
* * *
|
“BAKAN DEĞİL, GÖREN İNSAN; İNSANLIĞA EREN İNSAN HAKLININ HAKKINI HAKLIYA
SAĞDUYUYLA VEREN İNSAN” Sayın Yrd.Doç.Dr. Aykan ERDEMİR Hocam’ın Sayın Tayfun TALİPOĞLU’nun “FORUM” Programında yaptığı tarihi ve manidar söylemlerinden dolayı En Derin Şükran Duygularımı sunuyor; kaleme almış olduğum bu dizeleri samimi ve sevgili hocama ithaf ediyorum… 29.11.2012
İTİRAF
On dört asır zulüm gördük, yine de
“Zalimlere” alkış tutan olmadık
Haysiyeti hakim kıldık sinede
İnsanlığı yanlış tartan olmadık
* * *
Aşikâr söyledik; etmedik ima
Kırk renge girmedi bizdeki sima
Bir lokmayı kırk can paylaştık ama
Haram yüklenerek artan olmadık
* * *
Alfabeden önce insan okuduk
Her mecliste hoşgörüyü dokuduk
Ne incittik, ne harama dokunduk
Doğru yazılanı yırtan olmadık
* * *
Talibim, rehberim, zakirim, dedem
Hak ve hakikati biliriz erdem
İyiyi kötüden ayırdık her dem
Mercimeğe taşı katan olmadık
* * *
Sözü söylemeden süzer, eleriz
Hecemizi dahi kırka böleriz
Özrümüz olursa özür dileriz
Söylemde kusura batan olmadık
* * *
Secdeye durmadık niyet bozarak
“Hakikat” gömmeye mezar kazarak
İnanç sömürerek, muska yazarak
Ayeti, hadisi satan olmadık
* * *
Varsın “Cemevi” me “cümbüş” desinler
“Rızasız Lokmayı” varsın yesinler
İftira atsa da hinoğlu hinler
Can olduk; çamura batan olmadık
* * *
Softalarca görülsek de “Hiç” gibi
El yakarız hararetli sac gibi
Vebal gibi, bühtan gibi, suç gibi
Demir leblebiyi yutan olmadık
Ali DAL
29.11.2012-ANTAKYA/HATAY - 0536 569 9010
* * *
ALEVİYİZ BİZ
Eli ele, eli Hakk’a veririz
Hem iriyiz, hem diriyiz, hem biriz
İlimsiz yolları zindan biliriz
Aleviyiz; mürşit bizde, pir bizde
“Ötekimiz” yoktur; herkes bir bizde
* * *
Lanetimiz Ebu Süfyan soyuna
Bu soy ihanetle koyun koyuna
Lanet Muaviye, Yezit yoluna
Aleviyiz; Ali bizde, pir bizde
Mazlumlardan yana olmak var bizde
* * *
Dört kapı anlatan ikrarımız var
Kırklar sofrasında ikramımız var
Özü dara çeken mihrabımız var
Aleviyiz; Hacı Bektaş pir bizde
Anlayana arif sözü var bizde
* * *
Din alıp satmayız, “Hak hak” diyerek
Hac tavaf etmeyiz haram yiyerek
“Riya” kapatmayız ihram giyerek
Aleviyiz ; oniki İmam, pir bizde
Kim ne ise öyle olmak var bizde
* * *
Can veririz, zulme boyun eğmeyiz
Harama dil değmez, dudak değmeyiz
Tevhitten yanayız, nifak sevmeyiz
Aleviyiz; Ehlibeyt, pir bizde
Edep, erkân, musahiplik var bizde
* * *
Yolumuz Muhammed Ali Yoludur
İrşad olmak isteyene yol budur
Çünkü istikamet, niyet doğrudur
Aleviyiz; sırra vakıf pir bizde
Aşk-ı muhabette canlar var bizde
Ali DAL
27.11.2012-ANTAKYA/HATAY-0536 569 9010
* * *
Bir Rus TV kanalının yorumu.
YOK BÖYLE BİR LİDER, YOK BÖYLE DEHA
Malum “Et kafalar” alamasa da
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
“Et kafalar” müdrik olamasa da
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Üç asır öteyi önceden gören
Ulusal bakışla kararlar veren
Cumhurun gönlüne bu denli giren
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Yurduna taparca aşık olacak
Hasma korku, dosta güven salacak
On yılda yüz yıllık menzil alacak
Yok böyle bir lider, yok böyle deh
* * *
Manalar katarak doğan her güne
Bin yılı sığdırıp kısa ömrüne
İtibar etmeyen, makama, üne
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
* * *
Hiç “keşke” demeyen, hep akil kalan
Aldığı menzili bilerek alan
Bayrak bayrak, sancak sancak anılan
Yok böyle bir lider, yok böyle deha
Ali DAL- 19.11.2012-ANTAKYA/HATAY
* * * *
HEVES EDER İDİ
Dostlarım bugünkü yazıyı YORUMSUZ AKTARIYORUM...
Agop ölümünün birinci yılında mezarı başında anılıyormuş. Eşi Surpik iki gözü iki çeşme; “Ahh Agobum, ne güzel Fransızca bilir idi. Ne güzel İngilizce bilir idi. Ne güzel Almanca bilir idi” diye söyleniyormuş. Orada bulunanlardan biri ‘Allah aşkına Surpik, bunları da nereden çıkardın, Agop Türkçeyi bile doğru dürüst bilmez idi’ deyince Surpik; ‘Olsun, garibim çok heves eder idi!” demiş.
Erdoğan da, tüm ömrü boyunca “Demokrat” olmak için çok heves etti ama hem geçmişi hem de yetişme tarzı sebebiyle bindiği tren makas değiştirince, onu demokrasi istasyonu yerine Firavun Mursi’nin- Barzani’nin- Halid Meşal’ın yanına götürdü. Uluslararası basını takip edenler şu gerçeği üzülerek izliyorlar;
T.C Başbakanı bugün dünyanın gözünde, “Ülkesinin hür dünyadan ve demokrasiden yana olan yönünü, Ortadoğu’ya ve İslam Cumhuriyetine çevirme gayretinde olan tek adam” olarak görünmekte ve kendisi şüpheyle izlenmektedir. Erdoğan, “Devlet Adamı” olmak için de çok heves etti. Ama olamadı. Kişiliğinin gelişmesinin mümkün olmadığı bir ortamda geçen sevgiden yoksun bir çocukluk, hırs ve özenti ile yaşanan gençlik yılları, yetersiz ve yarım-yamalak bir eğitim ile “Devlet Adamı” olunamıyor. Ne kadar gayret edilirse edilsin, ne kadar parlatılırsa parlatılsın, ancak basit bir “kasaba particisi” olunabiliyor. En ufak bir darbe alınca da üzerine yapılan cilalar dökülüyor ve acı gerçek maalesef ortaya çıkıyor. Bazı olaylar karşısında verilen tepkiler, kişinin gerçek karakterini ortaya çıkarır.
Değerli Gazeteci Fatma Sibel Yüksek, onlarca gazetecinin önünde tanık olduğu bir olayı “Açık İstihbarat” adlı sitede şöyle anlatıyor. Aynen aktarıyorum;
“Mart 2005. Tayyip Erdoğan ile birlikte Fas’ın başkenti Rabat’tayız. Yanlış hatırlamıyorsam, o dönem Yeni Şafak gazetesinde yazan Nazlı Ilıcak, geziye davet edilmediği için pek bozuk çalıyor, Erdoğan’ın danışmanlarını sürekli telefonla arayarak “Ben neden davet edilmedim, sorun Başbakan’a” şeklinde taciz ediyor.
Nazlı Hanımın ısrarlarına dayanamayan genç ve deneyimsiz danışmanlardan birisi, Ilıcak’ın bu sitemlerini Tayyip Erdoğan’a iletmeye cüret etti. Hilton Otelinin Lobisinde kahve içen Başbakan’a yanaştı ve “Efendim, Nazlı Hanım geziye davet edilmediği için size sitem ediyor, bizden açıklama istiyor” demiş bulundu. Tayyip Bey’in yüzünden kapkara bir öfke bulutu geçti. Sarı bıyıkları aşağıya düştü, genç danışmana öldürecekmiş gibi baktıktan sonra şöyle dedi; “Sen Nazlı’nın p…vengi misin?!..” Evet, hepimizin ortasında aynen böyle dedi. Genç danışman alı al, moru mor bir şekilde huzurdan çekildi ve gezi boyunca Erdoğan’ın gözüne bir daha görünmedi…”
Bu korkunç cümleyi kullanan kişi T.C Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’dır. Ağzından çıkan sözün, danışmanını p…venk yaptığı gibi, Nazlı Ilıcak’a da yani bir bayan gazeteciye de hangi sıfatı layık gördüğünün farkında olmayan kaba-ilkel bir anlayışın sahibi.
Daha başka ne söylenebilir ki? Burası sözün gerçekten bittiği andır. Bizlerin benzeri çok sayıda ki olayı, terbiyemiz izin vermediği için anlatmadığımız iyi bilinmelidir. Yabancı devletlerin, yabancı istihbarat örgütlerinin bildiklerinin, Türkiye’ye baskı-şantaj olarak kullanılmadığından emin olmak ise, o kadar zor ki…
Heves etmekle, “Devlet Adamı” olunmuyor. Bilgi-görgü-terbiye-uzmanlığa saygı- danışma kültürü-tarihi ve dünyayı bilmek gerek. Her şeyden önce insanın mayasında olması lazım…Sağlık ve başarı dileklerimle 05 Aralık 2012 - RİFAR SERDAROĞLU
DEVLET ADAMLIĞI HEVESLE OLMAZ
Sevgili okurlar;
Bilgiyle, görgüyle, terbiyeyle, uzmanlıkla, saygıyla, sevgiyle, danışma kâmilliği ile, kültürle, tarihle ve çağdaş yüzle dünyalı olmayı düstur edinen; devlet adamlığını da bu çizgide gösteren Eski Bakanlardan Sayın Rıfat Serdaroğlu’nun “HEVES EDER İDİ” başlıklı oldukça manidar yazısını okumakla yetinmeyip; vurgulanan tema üzerine düşüncelerimi dizelere dökmek durumunda kaldım…Dilerim temanın dışına çıkmamışımdır…Okumanız ve paylaşmanız temennisi ile esen kalınız…
“Heves etmek” başka; “olmak” başkadır
“Dikenli çalıdan” narı sormayız
Ezel-ebed ilim, irfan baştadır
Öteyi görmeze beri sormayız
* * * *
“Heves” para etmez yoldan şaşmışa
İnsanlık neylesin haddin aşmışa
“Tepeden tırnağa” kir bulaşmışa
“Lekeli alında” teri sormayız
* * * *
Mazi tertemizdir alnı aklarda
Hiç fire vermezler, hukuk, haklarda
Pis kokular saçan bataklıklarda
Sinek güruhuna arı sormayız
* * * *
“Devlet adamlığı” hırsla, “heves”le
Olacak iş midir sarıkla, fesle
Secdeye varılmaz çürümüş özle
Yüzü kızarmaza deri sormayız
* * * *
Kişiyi anlatan tepkileridir
“İrilik” bu değil; fil de iridir
İnsan kâmil sözü ile diridir
Dünden ölmüşlere diri sormayız
* * * *
Kültürü, tarihi bilmez yerlere
Bilgisiz, görgüsüz “çakma” beylere
Öfke alıp satan ucubelere
“Nafile” diyerek soru sormayız
* * * *
“Heves” ten öteyi görmeyen kişi
Hesap eyleyemez akilce işi
Özü çürük olan andırır leşi
Bulanık niyete duru sormayız
Ali DAL 08.12.2012-ANTAKYA/HATAY
* * *
Bekir Coşkun: Kanuni Süleyman ile Kanunsuz Recep… 09 Aralık 2012
Kanuni Sultan Süleyman ile çok benziyorlar zaten… Bu, vezirini Bağdat’a gönderdi…Havadan dahi geçirmediler…O da Kayseri’ye indi…Sucuk ikram ettiler…Diline doladığına göre, şu sıralar senaryo yazarları dizinin gidişatını değiştiriyorlardır, emin olabilirsiniz… Şöyle ki: Kanuni devamlı atın üzerindedir…30 sene inmez…Toprakta iki adım atma hasreti ile atın üzerinde oturup yazar:
“Peym-i şevkim, nur-u kutbum, kalbi niğarım…
İndirsun attan felek, açılsın ayağım…”
İnip iki adım atmadan, kırmızı külahlı saray habercisi, yerlere kadar eğilerek ve iki büklüm olarak yetişir: “Sultanım tez atın üzerine binse…” der demez; Kanuni hiddetle: “Daha yeni indük… Kim ola bu haddini bilmez?..”
Yanıtlarlar: “Ferit Şahenk sultanım…”
Diziyi ekrandan kaldırsa reklam parası gidecek… Kaldırmasa kelle gidecek…
Muhteşem 10 yılın sultanı “Kanuni 30 sene atın üzerindeydi” diye televizyon dizisine kızınca, çare aranıyor… Bu durumda Zigetvar seferi öne alınabilir, araya birkaç tane sefer daha konur, ki atın üzerinde olsun…Kanuni geceleri de gidip ata biniyor diyelim, o kadar cariye varken…
Yine de atın üzerinde “30 yıl” dolmuyor… Çünkü tüm saltanatı 46 yıl, tarih kitaplarında seferlerinin toplamı ise 10 yıl… O Kanuni…Bu kanunsuz…Dolayısıyla; 600 sene önceki tarihi değiştiriyor… Sefer süresi 10 yıldan 30 yıla uzatılırken… Cariyeler ile halvet kaldırılıyor… Kanuni attan inemiyor…
Silivri hapishanesindeki tutuklular da “gerçekler saptırılıyor” diye yırtınıyorlar…Aralarına Kanuni Sultan Süleyman da katıldı, iyi mi?..Kanunsuzun “Muhteşem 10 yıl” dizisine gelince: Oturmuş seyrediyor millet…10 yıl sürdü…Sonuna gelindi… Bitti…Bitiyor…
* * * *
ATTAN İNEMEYEN “KANUNİ SÜLEYMAN” MI;
ATA BİNEMEYEN “EŞ-BOP RECEP” Mİ ?!
Sevgili Okurlar;
Sizleri bilemem ama; Bekir COŞKUN Üstadın; 09 Aralık 2012 tarihli “Kanuni Süleyman ile Kanunsuz Recep…” başlıklı yazısından anladığımı ben “eksik-fazla” dizelerle şöyle ifadeye çalıştım… Okumanız ve paylaşmaya değer bulmanız halinde dostlarla paylaşmanız temennisiyle esen kalınız….
* * *
Atının sırtında kaldı otuz yıl
Ne indi Süleyman; ne harem gördü
Gürültüye gitti “Muhteşem Yüzyıl”
Ne bir halvet oldu; ne Hürrem gördü
* * * *
At üstünde ceket attı hareme
Böyle oldu “Süleyman’lı üreme”
“Mektupla” kocalık yaptı Hürrem’e
Ne huri tanıdı; ne irem gördü
* * * *
“Kanunsuza” Kanuni’yi soranlar
Kafasından oldu kafa yoranlar
“BOP RECEP” le bir arada duranlar
Fikren fire verdi; ve gören gördü
* * * *
Attan indi dense Süleyman bazan
Üstüne devrilir kaynayan kazan
“BOP RECEP’ ce Osmanlı’ya bakarsan
Süleyman ne çıkan, ne giren gördü
* * * *
Sakın ha demeyin, “Çelişki Yaman”
At üstünde geçti olanca zaman
“BOP RECEP” e göre Sultan Süleyman
Ne hamama girdi; ne tören gördü
* * * *
“BOP RECEP” gözüyle baksan geriye
Halen bakir haremdeki cariye
Süleyman “at üstü” geçti tarihe
Ne yavuklu gördü; ne yaren gördü
Ali DAL
11.12.2012-ANTAKYA/HATAY
Bekir Coşkun-Hukuk Öldü, Gömün…14 Aralık 2012
Adı üzerinde: “Özel mahkeme…” Mahkeme “özel” olur mu?..İktidar dahi baktı ki bu mahkemeler cemaatin fazla “özel”i oldu, kendi ayrı mahkemelerini kurdu sağlamından…Bu mahkemeler ellerindeki “özel” işleri bitirince kapanacak…Yani siz “kapanması gereken” özel durumdan adalet beklediniz dün…
Özel mahkeme şöyle: “Silahlı terör örgütü” kurmaktan yargılananların silahları bulunamadı mesela… O zaman “Kimde silah vardır?” dediler…Birisinin elinde vardı; 2 milyon tüfek, 3 bin top, 1700 gemi, 600 uçak, 1600 tank…
Genelkurmay Başkanı’nı aldılar içeri “silahlı terör örgütü” kurmaktan… O, Başbakan tarafından atanmış, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış yeryüzünün ilk silahlı terör örgütü üyesi idi…Bu sefer bir sorun çıktı: Örgüt üyeleri birbirlerini tanımıyorlar… İyi mi?.. Mübaşir tanıştırdı… Selamlaştılar…Duruşmalar başladı… Diyelim ki birisi hem eleman, hem sanık hem tanık…Bir tek savcı olamamış…Yine misal; bu davanın başlama noktası olarak “Ergenekon şeması” nın hazırlanmasına Tuncay Güney yardımcı oldu…Nerede derseniz…Kanada’da haham…Bizim Utku Çakırözer güzel toparladı:
“- 5 yıldır sürüyor dava… 60 bin telefon dinlendi… 21 iddianame… 44 gizli tanık… Dosyanın tümü 120 milyon sayfa… (214 bin kitap eder.) 7 sanık ifade veremeden öldü…” Bu arada iki ölüyü mahkemeye çağırdılar, gelen olmadı…Yurtdışındaki sanık asker hakkında da “Yurtdışına kaçmasın sonra” diye tutuklama kararı verdiler…Çıkıp geldi… Dün mahkemenin önü kalabalıktı…Karar beklendi…Ben size vicdanlardaki kararı açıklayayım: “Hukuk öldü…” Gömün…
* * * *
HUKUK ÖLDÜ; GÖMÜN….
“Sen Özel Savcısın” denen bir yerde
“Meçhul Mezarlığa” gömülür HUKUK
“Zifiri karanlık” mahkemelerde
Büsbütün kalamaz; bölünür HUKUK
* * * *
“Adaletten “ vazgeçmişse adliye
Çoktan süprülmüştür “Hukuk” deliğe
Yargıç göz yumdukça kepazeliğe
“Zulümhanelerle” övünür HUKUK
* * * *
“Şüphe” bıraktıkça mahkeme bende
“Güç Bende” diyerek haltlar yenende
“Senin yargıç” , “Benim savcım” denende
Elbette yerlerde sürünür HUKUK
* * * *
Korkuları “Balyoz” gibi indiren
“Ötekine” dijital suç bindiren
Nerde varsa, korkutarak sindiren
Orada “ucube” görünür HUKUK
* * * *
Maraz kaplamışsa “yargısal doku”
Merhem kâr eylemez (?!); ruhuna oku
Gömün gitsin “tuz kokutan” hukuku
Bu haldeki hukuk; “sövülür HUKUK”
* * * *
Bugünden belliyse “Hukuksuz Yarın”
Sorma sebebini kokan tuzların
Eline kaldı ki “Hukuksuzların”
Diyardan diyara sürülür HUKUK
* * * *
Dijital suç, komplo, hile, desise
Aydınlık Ordumuz sokuldu sise
Hakim, kürsüsünden sindirilmişse
“Molla” kılığına bürünür “HUKUK”
Ali DAL
17.12.2012-ANTAKYA/HATAY
Bekir Coşkun-Hukuk Öldü, Gömün…14 Aralık 2012
Adı üzerinde: “Özel mahkeme…” Mahkeme “özel” olur mu?..
İktidar dahi baktı ki bu mahkemeler cemaatin fazla “özel”i oldu, kendi ayrı mahkemelerini kurdu sağlamından…Bu mahkemeler ellerindeki “özel” işleri bitirince kapanacak…Yani siz “kapanması gereken” özel durumdan adalet beklediniz dün…
Özel mahkeme şöyle: “Silahlı terör örgütü” kurmaktan yargılananların silahları bulunamadı mesela… O zaman “Kimde silah vardır?” dediler…Birisinin elinde vardı; 2 milyon tüfek, 3 bin top, 1700 gemi, 600 uçak, 1600 tank…
Genelkurmay Başkanı’nı aldılar içeri “silahlı terör örgütü” kurmaktan… O, Başbakan tarafından atanmış, Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmış yeryüzünün ilk silahlı terör örgütü üyesi idi…Bu sefer bir sorun çıktı: Örgüt üyeleri birbirlerini tanımıyorlar… İyi mi?.. Mübaşir tanıştırdı… Selamlaştılar…Duruşmalar başladı… Diyelim ki birisi hem eleman, hem sanık hem tanık…Bir tek savcı olamamış…Yine misal; bu davanın başlama noktası olarak “Ergenekon şeması” nın hazırlanmasına Tuncay Güney yardımcı oldu…Nerede derseniz…
Kanada’da haham…Bizim Utku Çakırözer güzel toparladı:
“- 5 yıldır sürüyor dava… 60 bin telefon dinlendi… 21 iddianame… 44 gizli tanık… Dosyanın tümü 120 milyon sayfa… (214 bin kitap eder.) 7 sanık ifade veremeden öldü…” Bu arada iki ölüyü mahkemeye çağırdılar, gelen olmadı…Yurtdışındaki sanık asker hakkında da “Yurtdışına kaçmasın sonra” diye tutuklama kararı verdiler…Çıkıp geldi… Dün mahkemenin önü kalabalıktı…Karar beklendi…Ben size vicdanlardaki kararı açıklayayım: “Hukuk öldü…” Gömün…
* * * *
HUKUK ÖLDÜ; GÖMÜN….
“Sen Özel Savcısın” denen bir yerde
“Meçhul Mezarlığa” gömülür HUKUK
“Zifiri karanlık” mahkemelerde
Büsbütün kalamaz; bölünür HUKUK
* * * *
“Adaletten “ vazgeçmişse adliye
Çoktan süprülmüştür “Hukuk” deliğe
Yargıç göz yumdukça kepazeliğe
“Zulümhanelerle” övünür HUKUK
* * * *
“Şüphe” bıraktıkça mahkeme bende
“Güç Bende” diyerek haltlar yenende
“Senin yargıç” , “Benim savcım” denende
Elbette yerlerde sürünür HUKUK
* * * *
Korkuları “Balyoz” gibi indiren
“Ötekine” dijital suç bindiren
Nerde varsa, korkutarak sindiren
Orada “ucube” görünür HUKUK
* * * *
Maraz kaplamışsa “yargısal doku”
Merhem kâr eylemez (?!); ruhuna oku
Gömün gitsin “tuz kokutan” hukuku
Bu haldeki hukuk; “sövülür HUKUK”
* * * *
Bugünden belliyse “Hukuksuz Yarın”
Sorma sebebini kokan tuzların
Eline kaldı ki “Hukuksuzların”
Diyardan diyara sürülür HUKUK
* * * *
Dijital suç, komplo, hile, desise
Aydınlık Ordumuz sokuldu sise
Hakim, kürsüsünden sindirilmişse
“Molla” kılığına bürünür “HUKUK”
Ali DAL
17.12.2012-ANTAKYA/HATAY
“ARKASINI YIKARKEN ÖNÜNÜ BOKLATMAK!” Türk Atasözü!
Ben, bu sözü yaşlı bir Kadınımızdan duymuştum. Bir yakınımıza onun beğendiğimiz kızı anlatırken, ol Yaşlı Teyze:
“Çok iyi kızdır emme, arkasını yıkarken boklatır önünü!” Demişti! Akademik geçmişi fikir hırsızlığına ve Cumhuriyet düşmanlığına dayalı Milli Eğitim Bakanımız Bay Ömer Dincer, okullarımızda kıyafet serbestisine de soyunmuştu. Devrimlerin birer sembolle gelmiş olduğunu bilmekteyiz. Kuvvay-ı Milli Hareketi kalpaklarla sembolleşmişti. Hatta bu konuda Sayın Samim Kocagöz’ün Kalpaklılar adlı bir özgün eseri de vardır. Atatürk’ten Korkanlar Hareketi de Türban ile iktidar olmuştu. Gerillacılık ta Dr.Che Guavera’nın/Çe Gavera/ünlü komando beresine bağlanmıştı. Okullarda Kıyafet serbestisi PKK’nın Peşmerge kıyafetine gelip te dayandı. Kendi okullarımızda bölücü yetiştirmeye soyunmak buna denir! İlahi Nine Sen ne büyük insanmışsın! OSMAN TÜRKOĞUZ İzmir;05 Aralık 2012
* * * *
OSMAN TÜRKOĞUZ ÜSTADIN “CUK” OTURAN TESPİTİNE “DESTEKLİ” NAZİREMDİR…
Sevgili okurlar;
İntihalci Ömer’in; “milli eğitimi”; “mimli eğitim” yapmaya dönük; “ ilk ve orta okullarda giyimi serbest bırakan” ucube kararına gönderme yapan değerli Osman Türkoğuz Üstadın; milli eğitimi getirdiği noktaya bakıp “ARKASINI YIKARKEN ÖNÜNÜ BOKLATMAK!” şeklinde vücut bulmuş olan Türk Atasözünü hatırlamış olmasının; bir karşılığı olmalı diye düşündüm ve; bu Türk Atasözünü;
“Kendi yuvasını boklayan baykuş
Sonra geri dönüp koklayan baykuş”
beyitiyle pekiştirmek istedim… Bir beyitle de hızımı alamadım; ve gerisini getirmeye çalıştım…Konuyu dağıtmadığım düşüncesinden hareketle, aşağıdaki dizeleri siz değerli okurlarla paylaşmaya karar verdim… Okumanız ve paylaşmanız temennisiyle…
ARKALARINI YIKARKEN ÖNLERİNİ BOKLAYAN VE
ÖNLERİNİ GÖREMEYEN LİDERLERE “KAPAK” OLSUN….
Önlerini göremeyen liderler
Arkalarda bombok iz bırakırlar
Nereyi tutsalar berbat ederler
Etten önce kokmuş tuz bırakırlar
* * * *
Taharet ederken boklarlar önü
Lağımı andırır yöresi, yönü
Farketmez bunların bugünü, dünü
Şaibeye batmış öz bırakırlar
* * * *
Ar-namus sararlar bir metre beze
Kırk riya katarlar, tek hece söze
Muskayla cenneti pazarlar size
Sonra tükürecek yüz bırakırlar
* * * *
Görenin gözüne çekerler perde
Olmadık herzeyi yerler her yerde
Yüklü develeri götürseler de
Bir türlü doymayan göz bırakırlar
* * * *
Bunlar değil usta; olamaz çırak
Çünkü ilim, irfan bunlardan ırak
Örümcek kafalar miras olarak
Yobaz bırakırlar, yoz bırakırlar
* * * *
Ali DAL
13.12.2012-ANTAKYA/HATAY
18 Aralık 2012 - TBMM Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Sn.R.Tayyip Erdoğan tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa’nın 98 ve İçtüzüğün 96. maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.
Atilla Kart - CHP Konya Milletvekili
Şeb-i Arus törenlerini İstanbul’a nakletmeye çalışan zihniyet, Şeb-i Arus Törenlerinde yapılan protokol konuşmalarını da yasaklamıştır. Mevlana değerlerine ve kültürüne ancak husumet anlayışıyla izah edilebilecek her 2 uygulamanın da kabul edilebilir bir yönü yoktur. Mevlana Celaleddin-i Rumi ; kültürüyle, felsefesiyle, inancıyla , hoşgörüsüyle Konya’ya mal olan ve Dünyanın ortak değeri olarak kabul edilen bir Düşünürdür. Konya Kent olarak da , Konyalı olarak da Mevlana’yı içselleştirmiş ve sahiplenmiştir. Mevlana etkinlikleri ve Mevlana kültürü UNESCO tarafından da korumaya alınmıştır.
Hal böyle iken; her yıl 17 Aralık’ta yapılan Şeb-i Arus Törenlerinin bu yıldan itibaren ve her yıl 15 Aralık tarihinde , Kültür Bakanlığı ile İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin iştirakiyle İstanbul’da yapılması yönünde karar alındığı öğrenilmiştir. Konya’daki Şeb-i Arus törenlerine alternatif yaratırcasına İstanbul’da törenlerin yapılması; Mevlana’yla ilgili tüm değer ve kazanımların heba edilmesine, içinin boşaltılmasına yol açacaktır. Unutulmamalıdır ki, Mevlana ; felsefesiyle, insancıl anlayışıyla , eserleriyle , eserlerinin oluşmasına yol açan coğrafyasıyla bir bütündür. Tüm bu dinamiklerin yer aldığı, vücut bulduğu yer Konya’dır…Diktatörlerin anlayamadıkları ve kabul edemedikleri tarihi gerçek şudur; Mevlana değerleri, emir ve talimatlarla yönetilemez, yönlendirilemez, nakledilemez.
Öte yandan, Şeb-i Arus törenlerinde yıllar boyunca yapılan protokol konuşmalarının iptal edilmesinin de hiçbir inandırıcı açıklaması olamaz. Her ortamda yeterince konuşan, konuşma zeminini nüfuz yoluyla yaratan Başbakan’ın, Ana Muhalefet Liderinin böyle bir ortamda ve tamamen sosyal amaçlı mesajlar vermeye yönelik konuşmalarından rahatsız olduğu anlaşılmaktadır. Hoşgörüden uzak, demokrasiyle bağdaşmayan siyaset anlayışının tezahürü olarak verilen bir karar söz konusudur. Esasen, “… Sen ne söylersen söyle, söylediğin, karşındakinin anladığı kadardır….” söylemini dile getiren Mevlana’nın, 7-8 asır önce bugünleri bir anlamda işaret ettiği anlaşılmaktadır.
Mevcut bilgi ve değerlendirmeler ışığında soruyoruz;
(1) Hükümet olarak, Şeb-i Arus törenlerinin Konya dışında İstanbul’da da yapılmasına neden ve hangi gerekçeyle karar verdiniz? Yukarıdaki anlatımlarımız karşısında, bu uygulama , Mevlana değerlerinin içinin boşaltılmasına, ticarileştirilmesine ve alternatif yaratılmasına yol açmaz mı?
(2) Her yıl politik gündemden uzak , sosyal amaçlı konuşmaların yapıldığı protokol konuşmaları hangi gerekçeyle yasaklanmıştır?
| | | |
Dostları ilə paylaş: |