Yusuf, Mümin Pehlivan'ın arkasından baka kaldı. Az önce kendisine zor anlar yaşatan yiğit zorlanarak yürüyordu. Yusuf, nasıl davranacağını bilemedi. Resmen mağlup ilân edilmişti. Şimdi, mağlup bir pehlivandı. Aliço niçin böyle davranmıştı, acaba nefsinin kırılması, hiçbir pehlivanın yenilmez olmadığını göstermek için mi?
İstanbul'da günlerce Koca Yusuf ile Mümin Hoca arasındaki güreş konuşuldu. Güreşi seyredenler, Mümin Pehlivan'ın Yusuf u açık düşüremediğini, Aliço'nun Yusuf tan intikam almak için mağlup ettiğini söylüyorlardı.
Yusuf, pek ortalıklarda gözükmedi. İstanbul'a inmedi. 93 Harbi'nde Lofça'dan İstanbul'a göç eden, İbrahim Pehlivan ve oğlu Said Beşir'in Eyüp'teki evinde kaldı. Çok karışık duygular içindeydi. Aliço'nun kendisini yenik ilân etmesi nefsine çok ağır gelmiş, kabullenmekte zorlanmıştı.
Rami güreşinden bir hafta sonra beklediği haber geldi. Mümin Pehlivan, Cuma günü, ikindi namazı sonrası Ihlamurda Hacı Hüseyin Bağı'nda güreşmek üzere haber göndermişti.
KOCA YUSUF
Yusuf, yanma İbrahim Pehlivan ve oğlu Said Beşir'i alarak bir talikaya bindi. İkindi sonrası Hacı Hüseyin Ba-ğı'nda hazır oldu. Mümin Pehlivan ve ustası Suyolcu Mehmet Pehlivan daha önce gelmişlerdi. Nereden haber almışlarsa, tanımadıkları on beş kadar kişi de güreş seyretmeye gelmişti. Mümin Pehlivan, Koca Yusuf un kendisini nasıl yendiğini görmeleri için seyirci olmasını istemiş, ancak Yusuf Pehlivan kabul etmemişti. Mümin Pehlivan, "Koca usta Yusuf, her zaman beni rahatlıkla yener" diyordu.
Hacı Hüseyin çayırı, içinde çeşmesi olan çok hoş bir alandı. İstanbul pehlivanları genelde güreş çalışmalarını burada yaparlardı. Taraflar selamlaştılar, özellikle de Yusuf ile Mümin Pehlivan'in muhabbeti çabucak koyulaştı, birbirlerine rakip değil de en can dost gibiydiler. Kispetlerini giyip yağlandıktan sonra el bağladılar. Yusuf un bir şey dikkatini çekti, Mümin Pehlivan yürürken zorlanıyordu, Yusuf sorduğunda, "Önemli bir şey yok" dedi.
Suyolcu Mehmet Pehlivan hem cazgırlık hem de hakemlik yapıyordu. Mümin Pehlivan, peşrev çıkarırken de aksıyordu. Ense enseye geldiklerinde, Yusuf şöyle bir el ense çekti, Mümin'in, yüzünün acıyla gölgelendiği gördü. Bacaklarına dalar gibi yaptı, Mümin Pehlivan eğilemedi. Bunun üzerine Yusuf, güreşi bıraktı. "Bu böyle olmaz Mümin Pehlivan, zaman gerçekleri konuşma zamanı" diyerek Mümin Pehlivan ve Suyolcu Mehmet Pehlivan'ı ellerinden tuttu, diğerlerinin olduğu yere götürüp Suyolcu Mehmet Pehlivan'a sordu:
"Mehmet Pelvan, anlat bakalım. Mümin'e ne oldu. Ona sorsam söylemez."
Mehmet boynunu büktü ve gerçeği açıkladı:
"Yusuf Pelvan, sana künde atarken, Mümin Pelvan sakatlandı. Kasıkları çıktı. Sırf senin hatırın için buraya gü-leşmeye, daha doğrusu sana yenilmeye geldi, bana da sıkı sıkı tembihledi, bir şey sülememem için. Ama sen farket-
264
HATİCE
tin. Durum, inşallah korktuğumuz gibi değildir de Mümin Pelvan'm güreş hayatı bitmez."
Yusuf, endişeyle sordu:
"Mehmet Pelvan, durum o kadar ciddi mi?"
Mehmet Pehlivan üzgün üzgün başını salladı:
"Ciddi Yusuf Pelvan ciddi."
Yusuf, onun gibi sert, duygularım gizleyen bir kimseden beklenmeyen bir şeyi yaptı, Müminin boynuna sarıldı, "Kardeşim benim" diye hüngür hüngür ağladı. Çünkü, bir pehlivan için güreşememenin ne demek olduğunu en iyi o bilirdi. Orada hazır bulunanlar da iki yiğit, mert pehlivanın omuz omuza ağlamasına dayanamadılar, gözyaşlarını serbest bıraktılar.
* * *
Yusuf, çok heyecanlıydı. Yolu, Said Beşir ve İbrahim Pehlivanla birlikte Bolayır'a düşmüştü. Hedef, Bolayır'm karşı sahili Çardak'tı. Ama ilk önce, Kırkpmar'ın doğmasına vesile olan kırk alperenin komutanı Şehzade Süleyman'ın kabrine uğramışlardı. Çardak'taki Mevlevi şeyhi, oğlunun düğününde güreş tertip etmiş, Koca Yusuf u da
davet etmişti.
1894'ün Ekim gününde, güreş yolundaki Yusuf, çok durgundu. Bir hafta, kadar önce Mümin Pehlivan ile görüşmüşlerdi. Mümin Pehlivan gözleri nemli bir halde, "Koca ustam, hakkını helal et, benim güleş hayatım bitti. Hekimler artık güleş yapamayacağımı sülediler. Memleketim Kavala'ya dönüyorum. Seninle ermeydanmda karşılaşmak, şöyle kıran kırana, mertçe bir daha güreş yapmak, yarım kalan güleşimizi neticelendirmek için inan ki ömrümün geri kalan günlerini severek verirdim. Sanki bana, 'Bre haddim bilmez, sen kimsin de Yusuf Pelvan gibi birine künde ile atmaya kalkarsın, bak neticesi büle oluf dendi. Fakat asıl verilen mesaj, 'Büyüklük, noksan
¦ : 265 ¦,?, ,•
KOCA YUSUF
olmamak yalnızca Yüce Allah içindir, kul, kibre düştüğü, en güçlüyüm dediği anda işin biter' olmalı. Kader, kısmet, elden ne gelir. Senin Aliço tarafından mağlup ilân edilmen sebebiyle inan ki çok üzgünüm. Sen de şahit oldun, hadise tamamen benim dışımda gelişti. Ne olur hakkını helal et de, gönül huzuruyla memleketime döneyim" demişti.
Yusuf, dünya ahiret bütün haklarını helal ettiğini söyleyip, "Üzülme, vaki olanda mutlaka bir hayır vardır" diyerek Mümin Pehlivan'ı teselli etmeye çalışmıştı. Ama o da biliyordu ki, Mümin için güreşten kopmak, diri diri mezara gömülmekle aynı şeydi. Ve gözyaşı içinde helalleşip ayrılmışlardı.
Yusuf, mutlaka Kavala'ya gelip Mümin Pehlivan'ı ziyaret edeceğini söylemiş, Mümin de, eğer gelirse bütün dünyayı kendisine vermişler gibi sevineceğini belirtmişti. İşte bu duygular içindeki Koca Yusuf, güreşmek için Çardak yolunda, Mümin Pehlivan da bir daha güreşe dönmemek üzere Kavala'daydı.
Çardak'ta, iskeleden kasabaya giden yolun solunda yüksek ağaçların bulunduğu büyük bir bahçe, bahçenin içinde üç katlı 20 odalı bir konak vardı. Rengi sebebiyle "Kırmızı Konak" diye anılan bu hoş yapı, Gelibolu Mevlevi Dergahı şeyhi Mustafa Daniş Efendi'nindi. Mustafa Daniş Efendi, oğlu Burhaneddin Efendi'yi saraylı Nev-riyye Hanım'la evlendirirken düğününü bu bahçede yaptırıyordu.
Güreşler, Alyanak Çeşmesi'nin gerisindeki yüksek çam ağaçları altında yapılacaktı. Düğüne gelen, misafir ve pehlivanları yatırmak ve yedirip içirmek için her türlü düzen kurulmuş, yiyecekler hazırlanmış, bu konuda bütün Gelibolulular ve Çardaklılar seferber olmuştu.
Güreşler 23 Ağustos 1894 Perşembe günü sabah saatlerinde başladı. Baş hakem Aliço, cazgır da Çardaklı Çubuk-çuoğlu Mehmet Pehlivan'di. Güreşleri saraydan, gelinle
266
HATİCE
beraber gelen kadınların da seyretmeleri için ağaçların üzerine çardaklar yapılmış, etrafı da kafeslerle kapatılmıştı.
Küçük boy pehlivanlar güreştikten sonra, orta boyu Tophaneli Yusuf kazandı, ikinciliği ise Sebeblili Hüseyin
aldı.
Sıra başaltına gelince, baş hakem Aliço, hepsi de yerine göre başa güreşmiş ve Çardak'ta da niyeti başa güreşmek olan başpehlivanlardan Koca Yusuf u, Adalı Halil, Katrancı Mehmet ve Şumnulu Kuru Rüstem'i ayırarak diğerlerinin başaltına güreşmesini uygun gördü.
Bu karar, başpehlivanlarının hepsinin aynı seviyede olmadığını ve ayrılanların diğerlerinden bir gömlek üstün olduğunu göstermekteydi.
Aliço'nun bu kararma Kurtdereli Mehmet Pehlivan karşı çıkıp, "Ben başta güleşeceğim, Katrancı Mehmet'i daha önce yendim, Adalı Halil ile de berabere kaldım" diyerek itiraz etti. Bunun üzerine Aliço, Balıkesirli ağaların da araya girip, pehlivanlarını başta görmek istediklerini söylemeleri üzerine, Şumnulu Rüstem'in başaltında güreşmesini istedi. Rüstem de çaresiz bu karara boyun eğdi.
Başaltında Koca Yusuf un çırağı Küçük Yusuf birinci oldu. Bu güreşten sonra Koca Yusuf un çırağı Küçük Yusuf, her yerde Küçük Yusuf namıyla bilindi ve tam bir başpehlivan olduğunu gösterdi.
Cazgır'm, başpelvanları çağırmasıyla dört pehlivan yağ kazanı başına geldiler, selamlaştılar. Yusuf, Kurtdereli ile üç sene önce karşılaşmış, yenerken onu ezmemiş, güreşle ilgili tavsiyelerde bulunmuştu. Birbirlerinin yağlanmasına yardım ettiler. Yusuf, Kurtdereli'ye takıldı:
"Bre Mehmet Pelvan, görmeyeli çok gelişmişsin, görelim bakalım pelvanlığm da aynı şekilde gelişmiş mi?" Kurtdereli şakaya şakayla karşılık verdi: "Te be Yusuf ustam pelvanlığım öyle gelişti ki karşıma
çıkarsan yandın."
"O zaman bugün ben hiç soyunmayayım bari."
KOCA YUSUF
Pehlivanlar hep birlikte güldüler.
Aliço, Koca Yusuf ile Kurtdereli Mehmet'i, Adalı Halil ile Katrancı'yı eşleştirdi, normal olanı da buydu. Bu eşleştirmeyle Adalı Halil ile Koca Yusuf un son güreşi yapmasını düşünmüştü.
Cazgır güzel bir dua ile pehlivanları meydana saldı, dört pehlivan da çok güzel peşrev çıkardılar, ama en kıvrak ve göz alıcı peşrevi, Kurtdereli Mehmet Pehlivan çıkarıyordu. Bıraksalar, kanatlanıp dağlar bayırlar aşacak, kaf dağının ardındaki peri güzelini tutup getirecekti.
Kurtdereli güreşin başlamasıyla birlikte, sağlı sollu el enselerle Koca Yusuf a saldırdı. Koca Yusuf, fırtınanın geçmesini bekledi. Ancak, geçecek gibi değildi. Her pehlivan, Koca Yusuf u yenmenin rüyasını görüyordu. Anlaşılan Kurtdereli'nin yalnızca rüyaları değil, her anı Koca Yusuf u yenmekle doluydu. Katrancı gibi bir devi devirdikten sonra, Koca Yusuf gibi devler devine mağlubiyeti tattırma gayretindeydi.
Tayfun olup çılgınca esen Kurtdereli, beklemediği bir anda çapraz toplayıp Yusuf u sürmeye başladı. Yusuf, şöyle bir direneyim dedi baktı ki, fırtına çok zorlu, kendini fırtınanın esiş istikametine bıraktı. O da hızlandı, bir taraftan da, sağ elle rakibinin beline sarılıp kalçasını hareket ettirerek, yanbaş oyunu aldı ve onu hızla savurdu. Başka bir pehlivanın açık düşüp yenileceği bu durumda, Kurtdereli büyük çeviklik göstererek elleri üzerine düştü, hemen toparlanıp kalktı. Dikkatli bir göz, Yusuf un bastırmak için çalışmadığını görebilirdi, ancak Kurtdereli bunu görecek halde değildi.
Ayağa kalkar kalkmaz, bir yanardağ gibi kükredi:
"Haydi bre Koca Yusuf!!!"
Yusuf, Kurtdereli'nin heyecanına gülümsedi o da karşılık verdi:
"Maşallah be kızanım, hepten de zorlu olmuşsun."
968
HATİCE
I
Kurtdereli fırtınası durmak bilmiyordu, bu sefer paçalara dalmak istedi, ama Yusuf, geri kaçarak paçalarını vermedi. Ancak, Kurtdereli pes edecek gibi değildi. Yusuf un beklemediği bir anda tekrar paçalara indi, iki paçayı birden ele geçirdi. Fakat Yusuf da, boyunduruğu yetiştirmişti. Kurtdereli, akıllılık yapıp, paçaları çekip yüklenerek, Yusuf u devirmek için zorlamadı. Yusuf un boyunduruğunun, bir mandayı dahi bayılttığını işitmiş olmalıydı. Paçaları bıraktı, Yusuf da hemen boyunduruğu boşalttı. Güreş
tekrar ayakta başladı.
Bu dakikaya kadar hep Kurtdereli saldırmış, Yusuf, bu saldırıları boşa çıkarmakla yetinmiş, oyun almak için teşebbüse geçmemişti. Kurtdereli bunu, Yusuf un kendisinden çekindiğine vermiş, saldırılarını sıklaştırmıştı. Yusuf ise, rakibinin bir anlık gafletini bekliyordu. Bu kadar üst üste hücum yapan bir kimsenin açık vermesi kaçınılmazdı. Nitekim Yusuf, el ense çekecekmiş gibi uzun kollarım Kurtdereli'nin ensesine uzattığında, Kurtdereli'nin dikildiği an paçalara indi ve arslan pençesi kuvvetindeki parmaklarını paçalardan içeri geçirip çekmeye başladı. Herkesi şaşırtan bir şey oldu, bu şimşek gibi dalışa karşılık Kurtdereli gafil avlanmamıştı. Kurtdereli de inanılmaz bir çabukluk gösterip boyunduruğu vurmuş, ayaklarını gerip, geriye doğru uzatmıştı.
Yusuf, paçaları çekti, Kurtdereli, boyunduruğu sıktı. Yusuf, Kurtdereli'nin boyunduruğunun çok zorlu olduğunu anladı, ama dayanabileceği kadar gidecekti. İki eşsiz kuvvetin boğuşması müthiş oldu. Her iki kuvvet, birbirine üstünlük sağlayamadı, ne Yusuf Kurtdereli'yi paçalardan çekerek düşürebildi ne de Kurtdereli boyundurukla Yusuf a pes dedirtebildi. Bu eşsiz iki kvıvvet karşısında biri haddini bilerek pes dedi.
Kurtdereli'nin kispeti, haddini bilerek benden buraya kadar demişti. Dana derisinden dikilen kispet, dize kadara yırtılmış ve bir parçası Yusuf un elinde kalmıştı.
' • .:¦" ¦ v'; 269 ¦•;. ; - . : .¦ '¦
KOCA YUSUF
Ayağa kalkan Kurtdereli, 'Kuvvetimle paçalarımı Yusuf un demir pençelerinde kurtardım' diye sevinip "Hayda bre Yusuf Aga'm!" diye nara atıp çırpınırken, Yusuf, Kurtdereli'ye bir şey uzattı:
"Mehmet, gülüm. Kispetinin bi parçası bende kalmış, buyur, yamamak içim lazım olur."
Mehmet'in aklı başından gider gibi oldu. Kispetinin parçası Yusuf un elinde ne arıyordu? Şaşkınlıkla paçasına baktı, dizine kadar yırtılmıştı. Yusuf un demir pençesine Balıkesir Telaşeli Mehmet Usta'nın özenerek diktiği kispet bu kadar dayanabilmişti.
Bu Yusuf un ikinci kispet yırtışıydı. Seneler önce, Deli İsmail Pehlivan'ın kispeti de Yusuf un acı kuvvetine dayanamamıştı.
Kispetin, yırtılması, güreş meydanlarında çok ender görülen bir hadiseydi. Kispet paçasının yırtılması, yağlı güreş kurallarına göre yenik sayılmak için yeterli değildi. Yenik sayılması için dizden yukarıya yırtılması gerekiyordu.
Hemen Kurtdereli'ye başka bir kispet bulundu ve güreşe devam edildi. Kurtdereli, Koca Yusuf un dillere destan kuvvetini görünce, daha dikkat etmesi gerektiğini anladı ve daha ihtiyatlı güreşmeye başladı. Ama yine de, Yusuf u fazla ciddiye almıyor, duruşuyla, güreş tarzıyla, sanki "Yusuf Aga'm, yaşın artık kırka yaklaşıyor, ermaydanları-nı biz gençlere bırak" der gibiydi. Koca Yusuf ise, Kurtde- ' reli'ye ezmeden, güreş hayatına zarar vermeden bir ders vermek istedi. Yavaş yavaş güreşi hızlandırdı, hücuma geçti. Paçalara inmek istedi. Kurtdereli, Yusuf u alnından iterek kurtuldu. Yusuf tan uzaklaşmak için bir an ona arkasını dönünce olanlar oldu. Bunu fırsat bilen Yusuf, arkadan yetişip Kurtdeli'nin beline o kuvvetli kollarıyla sıkıca sarıldı, Kurtdereli kurtulmak istedi, ama çelik mengene gibi kollardan kurtulmayı başaramadı. Kurtdereli zorluyor, Yusuf bırakmıyordu. Kurtdereli'nin aklı gidecek gibi oldu. Can havliyle Yusuf un ayak bileklerinden yakalamak iste-
HATİCE
di ancak başaramadı. Yusuf, Kurtdereliyi iyice kavradı, kucaklayıp ayaklarını yerden kesti ve on adım kadar yürüdü. Üç adım yürümek yeterliyken Yusuf, bilerek on adım yürümüş, Kurtdereli'ye adamakıllı bir ders vermek
istemişti.
Davul zurnalar, sustu, Yusuf, rakibini yavaşça yere bıraktı. Mehmet, olduğu yerde çöktü kaldı, sapsarı olmuştu. Kıpırdayamadı başına gelenlere inanamadı. Yağlı güreş kurallarına göre, ayaklan yerden kesilip, yarım daire şeklinde döndürülen veya üç adım ileri taşınılan pehlivan yenik sayılıyordu.
Kurtdereli, su götürmez bir şekilde mağlup olmuş, çocuk gibi kucakta taşınarak yenilmişti. Böyle bir yeniliş, pehlivanlıkta üzücü, utanç verici bir yeniliş sayılırdı. 1.95 boyunda, 110 kilo ağırlığındaki Kurtdereli çok mahcup ve üzgündü. Koca Yusuf, Mehmet'i teselli etti:
"Üzülme Mehmet, böyle şeyler gençlikte, her pelvanın başına gelebilir. Sen daha çok gençsin. Yetişip büyük pel-van olacaksın."
Mehmet, böyle bir yenilginin başına niçin geldiğini anlar gibi oldu, gençliğine, kuvvetine güvenip, Koca Yusuf u yeneceğini zannetmiş, tedbirsiz güreşmişti. Doğruldu, Yusuf Pehlivan'ın elinden,Yusuf da, onun alnından öptü.
Seyirciler, iki pehlivanı da alkışladılar. • Yusuf, Kurtdereli Mehmet'i kolundan tuttu, birlikte gü-; reşçiler için ayrılan çadıra doğru giderlerken, güreş esnasında nerelerde, nasıl hata yaptığını, çok hızlı ve dikkatsizce güreştiğini, atalarımızın, "Acele işe şeytan karışır" sözünü boşuna söylemediklerini anlatarak tavsiyelerde bu-¦ lundu, kendisini kucakta taşıyarak yendiği için de hak he-1' lalliği istedi, ders vermek için böyle yaptığını söyledi.
Kurtdereli Mehmet'i, Yusuf un mertliği duygulandırdı, "Sağ ol ustam, bu söylediklerini bir ömür boyu unutmayacağım. Haklısın, bir an seni çok rahat yeneceğimi düşündüm, gençliğim ve kuvvetimle mağrur oldum" dedi.
HATİCE
KOCA YUSUF
Diğer taraftan, Adalı Halil ile Katrana Mehmet arasındaki güreş, bir itiş kakış şekline dönmüştü. İkisi de ağır pehlivanlardı, oyundan ziyade, kuvvetle sonuca gitme yolunu tercih ediyorlardı. Güreşleri yaklaşık beş saat el ense ve tırpanla devam edip, tam da herkese bıkkınlık gelmişken, Adalı Halil, Katrana Mehmet'i bel kündesiyle, belinden kaldırıp çevirerek yendi. Güreşin bitmesiyle, bütün ' seyirciler işkenceden kurtulmuş gibi sevindiler.
Cazgır, Adalı Halil ile Koca Yusuf un on beş dakika sonra, son güreşi yapacaklarını duyurdu. Fakat Adalı, dinlenmek için pehlivanlar çadırına gitmedi, doğrudan düğün sahibinin ve başhakem Aliço'nun bulunduğu çadıra gitti. Aliço'nun elini öptü:
"Ustam, akşam oldu, müsaade et, Yusuf ile güreşimizi yarın ayıralım."
Aliço, düğün sahibi Mustafa Daniş Efendi'nin, güreşlerin mutlaka bu akşam bitmesini istediğini söyledi. Ancak Adalı ikna olmamıştı:
"Ustam, ben beş saattir güleşiyorum, Yusuf ise dinlendi, bu bana haksızlık değil mi?"
Aliço kızmaya başlamıştı:
"Kim dedi güreşi beş saat uzat diye. Eğer güreşmezsen, Yusuf u birinci ilân eder, ödülü ona veririz."
Aliço'nun ödülü Yusuf a veririz sözü Adalı Halil'i sinirlendirdi:
"Ödül kime verirseniz verin. Ben para için değil, şan, şeref için güleşirim. Yusuf u yenersem, anam müjdeyi götürene sizin vereceğiniz beş beşibirlikten daha fazlasını bahşiş olarak verir."
Aliço, yerinden fırladı, tokadı patlatmak için Adalı'ya doğru hücum etti. Düğün sahibi Mustafa Daniş Efendi müdahale etti:
"Bırak koca usta. Bu düğünde tatsızlık çıkmasını istemiyorum, sarayda gelen misafirler var, onlara karşı ayıp olmasın."
Aliço, yerine oturdu, ama sakinleşmemişti, kel başı kızarmış, bıyıkları dikilmiş, Adalı Halil'e bağırıyordu:
"Bre terbiyesiz, haddini bil. Verilen ödülü sen nasıl küçük görürsün, ödüle değil, ödülü verene bakılır."
Mustafa Daniş Efendi'nin adamları da, Adalı Halil'i dövmeye yürüyünce Daniş Efendi, araya girdi. Adalı Halil'in hemen Çardak'tan götürülmesini istedi. Adalı Halil, düğün yerinden uzaklaştırıldı ve beş beşibirlik ödül Yusuf a verildi. Ödülü alan Yusuf, Kurtdereli Mehmet'i buldu, kimsenin bulunmadığı bir yere götürdü, iki beşibirliği
ona hediye etti:
"Mehmet'im, bu iki beşibirlik senin hakkındır, çok güzel
güreş çıkardın. Tavsiyelerimi unutma."
Kurtdereli Mehmet, iki beşibirliği almak istemese de Yusuf un ısrarlarıyla hediyeyi kabul etti. Mehmet, Koca Yusuf a sordu:
"Koca ustam, üç gün sonra Kara Biga'da güreş var, haberin var mı? Ödül olarak da tüylü deve varmış." Yusuf, tebessüm etti:
"Var bre Mehmet'im. Davet geldi. Ama gidemeyeceğim. Memleketi, küçük Hatice'mi, İsmail ve Osman'ımı çok özledim. Memleketten ayrılalı, hemen hemen beş ay oldu. Yarın kısmetse yola çıkacağım."
Yusuf, Kurtdereli Mehmet Pehlivan ile helalleşti ve ayrıldı. Kurtdereli Mehmet, Yusuf un ardından baka kaldı. "Hey bre Koca Yusuf! Demek ki bu millet sana lâkabını boşuna vermemiş. Öyle kolayca Koca Yusuf olunmuyormuş. } Çocuklarına kavuşmak için beş ay bekledin de güreşler için üç gün daha bekleyemez misin? Ödülü benim almam : için gelmiyorsun değil mi?" şeklinde mırıldandı.
f
* * *
272
273
KOCA YUSUF
"Koca Yusuf... Demek ki artık bana müsaade diyorsun?"
"Öyle be İbram Aga'm. Evlatları çok özledim, gözümde tütüyorlar."
İstanbul ve Çanakkale'de Filiz Nurullah ve Küçük Yusuf ile güreş kovalayan Koca Yusuf, 5 aylık bir ayrılıktan sonra eve dönmeye niyetlendi. Hem artık eskiden olduğu gibi sadece Gülçehre'si yoktu; Gülçehre'yle beraber bir veya iki değil, gözünde tütmekte olan üç evladı vardı.
İbrahim Pehlivan'm Eyüp'teki evindeydi. Cuma günü bir ikindi sonrası, Yusuf, İbrahim Pehlivan ve oğlu Said Beşir, oturmuşlar sohbet ediyorlardı. Konu tabii ki güreşti. Bu sırada dışarıdan, "Yusuf Ağa'm, Yusuf Ağa'm" diye seslenildi. Yusuf, dışarı çıktı, gelen Filiz Nurullah'tı. Yanında da daha önce görmediği ve giyimlerinden yabancı olduğu anlaşılan iki kişi vardı. İbrahim Pehlivan, gelenleri, misafir odasına aldı. Hoş beşten sonra kahveler geldi. Filiz gelenleri tanıştırdı. Birisi Bulgar Petrof, diğeriyse Fransız Doublier'di. Her ikisi de Yusuf a aha gözüyle bakıyorlardı, Yusuf, bu bakışlardan rahatsız oldu, olanı biteni anlatması için Filiz'e döndü:
"Eee Filiz anlat bakalım. Bre koca İstanbul'da adam kalmadı da, bula bula bu gavurcukları mı buldun? Hayır olsun, ne işin var bunlarla?"
Filiz güldü:
"Te be Yusuf Aga'm, sen de seveceksin bu iki gavurcu-ğu, işin içinde san sarı altıncıklar var."
Yusuf, kızdı:
"Bana bak Filiz ne altını? Benim bu gavurcuklarla ne işim olur, şunu doğru düzgün anlat, yoksa, yaşına, başına, kilona, başpehlivan olduğuna bakmadan bir güzel mariz-licem seni."
Yusuf un kızması Filiz Nurullah'ı daha da neşelendirdi:
"Ya Yusuf Aga'm, sen kızınca daha bir yakışıklı oluyorsun. Sıkı dur, çil çil altınların hikayesini anlatıyorum:"
.;-¦¦¦¦ ';¦¦ '""¦"¦--,¦.':' 274 ,//¦ ' ::; S'/'. ;¦¦ : :, ¦
''HATİCE
"Bu Fransız, Doublier, eski bir güreşçi, hanımıyla birlikte sirklerde gösteri yaparak hayatini kazanıyormuş. Yolu hanımıyla birlikte bizim Filipe'nin bir kasabasına düşmüş. Bir gece Bulgarlardan biri, Doublier'in hanımına sataşınca hanım tokadı patlatmış, ortalık karışmış. Petrof bunları saklamış böylelikle canlarını kurtarmışlar. Ancak, bütün iş aletleri, varlıkları, kavgacılar tarafından kırılıp dökülmüş Petrofla birlikte binbir güçlük içinde istanbul a gelmişler. Tesadüfen, yolları İstanbul'da Rami'de yapılan güreşlere düşmüş. Burada beni gördüler ve bana hayran kaldılar Fransa denilen ülkede, kışm kapalı mekanlarda güleşler yapılıyormuş ve güleşçiler çok para kazamyormuş Senin beni yendiğini süleyince inanmadılar, sem görmeye ve sana teklifte bulunmaya geldiler. İkimizi ve bizim münasip göreceğimiz iki kişiyi daha Fransa denilen memlekete götürmek isterler. Madridli bir tüccar yol masrafını çekecekmiş- İşte Yusuf Aga'm, ziyaret sebebimiz bu." Filiz'in sözlerine Yusuf un canı sıkıldı: "Te be Filiz sen hepten de delirdin mi? Benim, gavur altınları için «avur memleketine gideceğimi nasıl düşünürsün? İşte şimdi marizi tam hak ettin. Güleşi, para ıçm yapmadığımı gayemin, alperenlerin hatırasını yaşatmak olduğunu bilmez misin? Bre sen beni sirk maymunu sanır-
sın?
Filiz Nurullah, Yusuf un tepkisine şaşırdı, böyle bir şey beklemiyordu. O Yusuf Ağa'smm bu teklife çok sevineceğini zannediyordu. İbrahim Pehlivan, Yusuf un, konuştukça kızdığım farkedince araya girmek ihtiyacını hissetti:
"Yusuf evladım. Karar vermekte acele etme. Meseleyi, yalnızca p^a, sirk gösterisi şeklinde görme. Asrımızın silahlan değişti- Şimdi en önemli silah propaganda diyorlar. Propaganda, Frenkçe bir kelime. Bir düşünceyi, bir görüşü yaymak için söz, yazı. resim dahil olmak üzere her turlu araçla yap'lan ikna çabası demekmiş. Spor adı altında, güreş, koşu gibi çeşitli alanlarda yarışmalar yapıyorlar ve bu-
¦¦¦:' i:;;.,. . ' " '¦'¦¦¦. ¦ 275 : ..: , ¦ , ; : .¦•
KOCA YUSUF
ralarda kazandıkları madalyalarla kendi ülkelerini övüyorlar. Yani Yusuf um, Avrupa'da güreşmen Osmanlı'yı, yiğitlik ve mertliğimizi, insanlık anlayışımızı Batılılara anlatmak için bir fırsat olabilir. Bu bakımdan, hayır demekte acele etme!"
İbrahim Pehlivan'm anlattıkları Yusuf u hayretler içinde bıraktı, güreş ile İbrahim Pehlivan'm anlattıkları arasındaki ilgiyi anlamakta zorlandı. Ama İbrahim Pehlivan söylüyorsa, anlattıkları doğru olmalıydı:
"Peki İbram Aga'm, dediğin gibi olsun."
Yusuf, Filiz Nurullah'a döndü:
"Filiz, benden habersiz bir daha böyle bir iş yapma. Söyle keferelere, cevabımı üç gün sonra vereceğim."
Padişah Fermanıyla Fransa'ya
Yusuf, büyük bir heyecan içindeydi. İkinci defadır bu yokuşu çıkıyordu. Kendisini almak için hususi fayton gönderilmişti. Doublier'in kendisine Fransa'da güreş teklifi yapmasının ikinci günü, evin önüne çok süslü bir fayton yanaşmış, içinden çıkan yüksek rütbeli, göğsü nişanlarla dolu yaver, Sultan Abdülhamit'in Yusuf u beklediğini haber vermişti. İşte şimdi, tam on yedi yıl sonra, ikinci defadır, Yıldız Yokuşu'nun tırmanıyordu, fakat bu tırmanışı farklıydı. İlkinde yürüyerek tırmanmıştı; şimdiyse saraya ait bir faytonla gidiyordu. İlkinde 18 yaşında bir delikanlıydı, şimdiyse Osmanlı ülkesinin başpehlivanıydı, on yedi sene içinde nice şeyler yaşamıştı, pek az sevinmiş, çokça üzülmüştü. Güle iki defa yenilmişti, üçüncü yenilgiyi arıyordu. Gülçehre'yle evlenmiş, üç evlat sahibi olmuş, sevdiklerinden ayrılmış, sevdiklerine
Dostları ilə paylaş: |