Hazırlayanlar: Av. Gülden SÖnmez



Yüklə 0,76 Mb.
səhifə1/11
tarix07.01.2019
ölçüsü0,76 Mb.
#91258
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




GAZZE

RAPORU

15.03.2009





Hazırlayanlar:

Av. Gülden SÖNMEZ (MAZLUMDER Genel Başkan Yardımcısı)

Av. Meryem Sarı (MAZLUMDER İstanbul Şube Yönetim Kurulu Üyesi)

Av. M.Kübra Bakırcı (MAZLUMDER İstanbul Şube Hukuk Komitesi Üyesi)

Av. Betül Avcı (MAZLUMDER İstanbul Şube Hukuk Komitesi Üyesi)



Kalenderhane Mah. C.Y.Tosyalı Cd. No:124-B Vefa/ İstanbul
Telefon: 0212 526 2438–526 2439–526 2440 Faks:0212 526 2441

Web: www.mazlumder.org E-mail: contact@mazlumder.org info@mazlumder.org

İÇİNDEKİLER

Giriş


  1. ARKAPLAN




  1. Filistin Meselesine Tarihi Süreçle Genel Bir Bakış

  2. Gazze Hakkında Genel Bilgi

  3. Filistin’de Yaşanan Sistematik İnsan Hakları İhlallerine Dair Veriler

    1. Katliamlar

    2. Mülteciler

    3. Sivil ve Çocuk Hedefler

    4. Suikast Politikası

    5. İşkence ve Hukuksuz Hapsedilmeler

    6. Dolaşım Özgürlüğünün Engellenmesi

    7. Utanç Duvarı




  1. 27 ARALIK GAZZE SALDIRISI: OLAYLAR VE İHLALLER

I. Palestinian Monitoring Group (Filistin İzleme Örgütü)’nün Aralık Sonu 2008-Ocak 2009 Tespitleri

    1. 27 Aralık 2008 ve Ocak 2009 Döneminde İsrail Ordusu Saldırıları

    2. Olayların İncelenmesi

      1. Ölümler

      2. Yaralılar

      3. Tutuklamalar

      4. Kapatma

      5. Saldırılar

      6. Baskınlar

      7. Filistinli Asker ve Güvenlik Görevlilerinin Provokasyonları

      8. Kamu ve Özel Eşyalara Saldırılar

      9. Yerleşme Çalışmaları

      10. Yerleşimcilerin Saldırıları

      11. Tıbbi engellemeler

      12. Okulların Yıkılması

      13. Dini Mekanlara Saldırılar

      14. Geçiş Noktalarının Kapatılması

II. MAZLUMDER’in Tespit Ettiği İhlaller



  1. Gazze Saldırısında Hayatını Kaybedenler

  2. Kullanılması Yasak Silahlar ve Fosfor Bombası Kullanılmasına Dair Tespitler

  3. Evleri Bombalanan/Yıkılanlar

  4. Çalışma Alanında Tespit Edilen Zararlar

  5. Dini Mekan ve Okullara Verilen Zararlar

  6. Gazze Saldırısında Sorumlu Olan İsrailli Yetkililerden İsim ve Görevi Tespit Edilenler

III.BİRLEŞMİŞ MİLLETLER KURULUŞLARININ TESPİT VE DEĞERLENDİRMELERİ



        1. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği

        2. Dünya Sağlık Örgütü

        3. UNICEF

        4. UNRWA

        5. BM Çocuk Hakları Komitesi

        6. UNESCO

        7. BM Genel Sekreterliği

        8. BM Güvenlik Konseyi

        9. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği






  1. GAZZE SALDIRISINA TÜRKİYE’DEN VE DÜNYADAN TEPKİLER

  2. HUKUKİ DEĞERLENDİRME

        1. Türkiye Hukuku Açısından Değerlendirme

a) Türkiye Dışında İşlenmiş Uluslar arası Suçların Türkiye’de Kovuşturulması

b) Evrensel Yargı Yetkisi

2. Uluslar arası Hukuk Açısından

a) Uluslar arası Ceza Mahkemesi ve Roma Statüsü

b) Uluslar arası Sözleşmeler Açısından


  1. SONUÇ VE ÖNERİLER

  2. EKLER


Giriş

27 Aralık 2008 tarihinde başlayıp 17 Ocak 2009 tarihinde sona eren 1500’e yakın insanın hayatını kaybettiği 5500’den fazla insanın yaralandığı hava, kara ve deniz operasyonu ile gerçekleşen İsrail’in Gazze işgali sırasında meydana gelen olaylar üzerine İnsan Hakları ve Mazlumlar İçin Dayanışma Derneği (MAZLUMDER) olarak yerinde inceleme ve tespitler yapmak üzere İstanbul Şube Başkanı Ayhan Küçük başkanlığında bir heyet oluşturulmuştur.


İsrail’in 27 Aralık 2008 tarihinden itibaren Gazze’ye yönelik başlatmış olduğu saldırılar sonucunda yaşanan insanlık dramı karşısında, özellikle sivillerin katledilmesi, evlerin, okulların, hastanelerin, ambulansların bombalanması, kullanılması yasak silahların kullanılması vb. hususların bölgede bizzat yapılan araştırma, inceleme ve görüşmelerle delillendirilerek yapılan tespitlerin raporlanması amaçlanmıştır.
Bu çerçevede MAZLUMDER heyeti 13 Ocak 2009 tarihinde öncelikle Mısır’a ulaşmış daha sonra 15 Ocak 2009 tarihinde de Gazze’ye girmişlerdir. Gazze içerisinde Refah ve Gazze şehirlerinde tespitlerde bulunmuşlardır.

Heyet, Mısır Refah kapısında ve Gazze’de resmi makamlar, doktorlar, farklı sivil kuruluşların temsilcileri, mağdur ve mağdur yakınları, avukatlar vb birçok kişi ve kuruluşla görüşmeler yapmış ve ulaşılabilen her türlü delili incelemiştir. Bu tespit ve değerlendirmeler ışığında öncelikle bir ön çalışma raporu kamuoyuna sunulmuş ve arkasından da bu detaylı ve son rapor hazırlanmıştır.


Rapor hazırlanırken elde edilen tüm veriler tercüme edilmiş, tetkiki gerekli materyaller yetkin ve yetkili mercilere incelettirilmiş, tüm bu veriler insan hakları açısından ve insancıl hukuk açısından değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

A. ARKAPLAN
I. Filistin Meselesine Tarihi Süreçle Genel Bir Bakış 1

Binlerce yıllık tarihi geçmişe sahip olan Filistin toprakları, geçtiğimiz yüzyıl içerisinde dünya gündeminden düşmeyerek uluslararası hareketliliğin merkezini oluşturdu. Dini, siyasi ve kültürel açıdan taşıdığı anlamı ve Doğu Akdeniz’i tutan tarifsiz jeopolitik önemi, Filistin’i değerli kılmaya fazlasıyla yetmektedir.

Filistin, Hz. İbrahim’in kendisi gibi peygamber olan iki oğlu Hz. İsmail ve Hz. İshak’ın soyundan gelen Müslüman ve Yahudiler (İsrailoğulları) ile ve Hz. İsa’nın doğum ve mücadele yeri olması özelliği ile kutsal yerlerin bulunduğu, dini boyutu yüksek olan bir coğrafyadır.

İsrailoğulları MÖ 2000’lerde ulaştıkları Filistin topraklarından Babil Krallığı ve Roma İmparatorluğu dönemleri ile Haçlı işgalinde büyük katliamlara uğrayarak sürülmüşlerdir. Halbuki Yahudiler, Hz. Ömer döneminde Kudüs kapılarının Müslümanlara açılmasıyla başlayan dönemde ve ardından Selahaddin Eyyubi ve dört asır sürecek olan Osmanlı döneminde bu topraklarda barış ve esenlik içerisinde yaşadılar. Hatta Endülüs’te batı çılgınlığına kurban olmak üzere olanlar, Rusya’da ve Avrupa’da bulunan Yahudiler de yine Müslüman topraklarına kabul edilmişler ve burada emniyet içerisinde yaşamışlardır.

19. yüzyıl, Avusturya-Macaristan, İngiltere ve Rusya gibi güçlerin dünya siyaset arenasına damgasını vurduğu Osmanlı Devleti’nin ise zayıflamaya başladığı bir dönem oldu. İmparatorluğun geniş sınırları artık dış güçlerin müdahale alanları haline geldi. Bu dönemde Avrupa’da bir Yahudi devletinin varlığına hayır diyen Avrupalı güçler, 1897 yılında yapılan I. Siyonist Kongresi ile başlayan ve “Halkı olmayan bir ülkeyi, ülkesi olmayan bir halka devredin...” sloganı ile Filistin topraklarında bir Yahudi devlet kurma fikrini öngören süreci hararetle desteklediler.

I. Dünya Savaşı sırasında Ortadoğu’da İngiltere ve Fransa arasındaki Sykes-Picot paylaşımı ve bir sene sonra 1917 Balfour Deklarasyonu, Yahudilere bu toprakları resmen açarken, aynı zamanda İngiliz mandası ile birlikte bölge yavaş yavaş anarşinin kucağına bırakılıyordu. II. Abdülhamid’i aşmayı başaramayan Yahudiler, padişahın büyük önlemler aldığı bu topraklarda artık Hagana, Stern ve Irgun gibi çetelerle Müslümanlara karşı her türlü saldırıyı sistematik bir biçimde devam ettirir olmuşlardı.

II. Dünya Savaşı sonrası bölgede İngiltere’nin yerini ABD aldı. 1948 Mayısında ise Filistin topraklarında Batı desteği ile İsrail devleti kuruldu. Bu devlet daha kurulmadan gerçekleştirilen Deir Yasin gibi katliamlar, aslında Ortadoğu’da yeni ve daha büyük bir istikrarsızlığın habercisiydi.

1948’den itibaren gerçekleşen Arap-İsrail savaşları, Yahudilerin almaya devam ettiği güçlü Batı desteğinin yanı sıra Arap ülkelerinin Filistin konusundaki tutarsızlıklarını ve samimiyetsizliklerini de ortaya koymaktaydı. 1967 savaşında İsrail’e topraklarını kaptıran Mısır, Ürdün ve Suriye’nin soruna daha çok bir iç politik malzeme olarak yaklaşmaları ve kendi kayıplarının peşine düşmeleri, ortak bir hareket planı ortaya koyamamaları ile birleşince sürecin Filistin aleyhine işlemesi kaçınılmaz bir hal alıyordu.

Soğuk Savaş döneminin çift kutuplu ekseninde Filistin’de dengeler çok fazla değişmedi. İsrail, 1967 savaşı ile Kudüs dahil tüm Filistin’i ele geçirerek topraklarını üç misli artırdı. 1973 savaşı ise İsrail’in elini büsbütün güçlendirdi. Her savaş ve katliam sayıları milyonlarla ifade edilen yeni Filistinli mültecileri çıkardı. BM’de alınan 200’ün üzerinde karar ya BM Güvenlik Konseyi’nden ABD vetosuyla döndü ya da herhangi bir yaptırımı olmayan bu kararlar İsrail’in keyfi uygulamaları ile su üzerine yazılmış maddeler olarak kaldı.

1970 yılındaki Kara Eylül olaylarında Ürdün Kralı Hüseyin’in İsrail desteği ile binlerce Filistinliyi katletmesi, İsrail’in 1982 Lübnan işgali ve Sabra-Şatilla Katliamları ile baskılar Filistin topraklarının dışında da devam etti. İsrail’in en gelişmiş silahlarla yürüttüğü bu sınırsız ve dayanılmaz baskılar, Filistinlilerin kadın-erkek, yaşlı-genç bir bütün olarak taş ve sopalarla bayrak açtıkları İntifada’yı başlattı.

Soğuk Savaş sonrası dönem Ortadoğu’da yeni kırılmalar meydana getirdi. Irak’ın Kuveyt’e girmesi ve ABD’nin 1991 Irak müdahalesi bu döneme kadar bölgede devam eden güçlü Sovyet etkisini ortadan kaldırırken tek kutuplu düzeni başlatıyordu. Bu dönemde İntifada’nın güçlü etkisi ve ABD’nin küresel aktör olma çabaları birleşince İsrail masaya oturtuldu ve Ortadoğu Barış Süreci başladı.

Oslo Barış Anlaşmaları ile önemli bir ivme kazandığı sürekli olarak tekrarlanan Ortadoğu Barış Süreci’nde Filistin tarafı çok önemli tavizler vermeye zorlandı. Likud ve İşçi Partilerinin liderleri dahi Oslo sürecinin Filistinlilerin aleyhine olduğunu gizleme gereği duymadılar. Dikkatlice bakıldığında Oslo sürecinin, Filistinlileri kuşatma altındaki bölgelere ayırmak ve bu bölgeler arasına Yahudi yerleşimciler yerleştirmek suretiyle muhtemel Filistin devletinin toprak bütünlüğünü engellemek üzere dizayn edildiği görülür. Örneğin Gazze ve Eriha, İsrail denetimindeki kilometrelerce toprak ile birbirinden ayrılmıştır. Ayrıca Oslo’dan önce Gazze ve Batı Şeria’da yasadışı 110.000 Yahudi yerleşimci varken, Oslo’dan sonra bu sayı 195.000’e çıkmıştır. Yahudi yerleşimcilerin sayısı bu şekilde Filistin bölgelerinde çığ gibi artarken, beş milyon Filistinli mülteci çok zor şartlar altında her türlü mahrumiyet içerisinde yaşam mücadelesi vermektedir.

Filistinlilerin II. İntifada’yı başlatmalarına sebep olan en önemli nedenlerden biri hiç kuşkusuz Oslo Barış Anlaşmalarının getirdiği söz konusu adaletsiz ve tatminsiz ortamdı. Oslo anlaşmalarında, kolay konular gündeme alınırken, çözümü zor konular (Kudüs, yerleşimciler, mülteciler ve Filistin devletinin kurulması) nihai statü görüşmelerine bırakılmıştı. Nihayet 2000 yılının Temmuz ayında taraflar çözümü zor olan temel meseleleri görüşmek üzere Camp David’de biraraya geldiler. Ancak Amerikan Başkanı Clinton’un İsrail’in tezlerini destekleyen önerileri Filistin lideri Arafat tarafından kabul edilmedi.

2002 yılının Mart ayında İsrail, Filistin otoritesinin tüm kurumlarını hedef alan yoğun saldırılarına başladı. İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Filistin Lideri Yaser Arafat’ı uzun süre Ramallah’taki karargahında kuşatma altında tutması, Filistin Otoritesine ait karakolları ve tüm binaları saldırıların hedefi haline getirmesi, İsrail’in Ortadoğu Barış Süreci’nde Filistinlilere “lütfedilen” her şeyi geri alma hevesinde olduğunun göstergesiydi.

Şaron, Ortadoğu’daki şiddeti durdurmaya yönelik olarak gerçekleştirilen tüm inisiyatifleri Amerika’nın da ses çıkarmamasını fırsat bilerek boşa çıkardı. Kasım 2000’de ABD Senatörü George Mitchell Başkanlığında oluşturulan Mitchell Komisyonu’nun hazırladığı raporda İsrail’den yerleşim bölgesi inşasını bir an önce durdurması istendi. İsrail tarafı, “Filistin’in şiddeti durdurmasına” yönelik çağrıyı dile getirirken, Filistin tarafı da raporun “İsrail’in yeni yerleşim yerleri inşa etme faaliyetlerini durdurması” noktasından raporu değerlendirdi. İsrail yerleşimciler sorununun, iki tarafın da daha önce anlaştığı üzere, Kudüs, mülteciler ve sınırlar sorunuyla birlikte nihai görüşmelerin bir parçası olduğunu belirterek, bu sorunun diğerlerinden ayrılması gerektiğini söyleyen bir anlaşma bulunmadığını belirtti. Amerikalı diplomat Tenet’in planı ise yedi günlük bir sükûnet döneminden sonra barış masasına oturulması çağrısında bulunarak İsrail’in ekmeğine yağ sürdü.

İsrail o gün bugündür bazen esnek açıklamalar yapmakla birlikte, “Filistinliler şiddete son vermeden barış masasına oturulamayacağı” ifadesini tekrarlamaktadır. 11 Eylül saldırılarının oluşturduğu uluslararası ortam da hiç şüphesiz Şaron’un bu kadar pervasızca davranmasında önemli rol oynamaktadır.

İsrail II. İntifada sürecinde baskı ve katliam politikalarında geri adım atmayı hiç düşünmedi. Bilakis ABD’nin sözde “teröre karşı savaş” ittifakının en güçlü destekçisi olan İsrail, Filistin kentlerine en gelişmiş silahlarla girdi. Refah, Cenin, Nablus, El-Halil ve daha birçok yerde gerçekleştirilen katliamlar karşısında BM soruşturma açmayı bile beceremedi; çünkü İsrail BM’nin gözlemcilerini kabul etmeyeceğini söylüyordu.

2002 Eylülüne gelindiğinde Ortadoğu Dörtlüsü adı verilen ABD, Rusya, AB ve BM tarafından iki devletli bir çözüm önerisi sunan Ortadoğu Yol Haritası ortaya kondu. Diğerleri gibi mevcut durumu yasallaştırmaya çalışan ve Filistin’in elini kolunu tamamen bağlayan bu anlaşma pratikte Filistin tarafına yönelik her türlü yaptırımdan bahsederken, İsrail’in ise 28 Eylül 2000’den itibaren işgal ettiği topraklardan çekilmesini öngörmekteydi. Fakat İsrail, yeni imzaladığı bu anlaşmaya ve daha öncekilere rağmen Yahudi yerleşim birimi inşasına devam ettiği gibi, daha da insanlık dışı olan ve eşi benzeri görülmemiş bir duvar projesini uygulamaya koydu. Sekiz metre yüksekliğinde ve 730 km. uzunluğunda olması planlanan duvar Batı Şeria’yı tamamen dünyadan tecrit ederken İsrail, bu yolla Filistinli intihar eylemcilerini durdurmayı hedeflediğini söylüyordu. Tamamlandığında 200.000 Filistinliyi mağdur bırakacak olan duvar, aynı zamanda Batı Şeria’nın %45’ini daha İsrail kontrolüne sokacaktır.

İsrail’in utanç abidesi olan duvar tartışmaları henüz devam ederken, Mart 2004’te bizzat İsrail başbakanı Ariel Şaron tarafından yürütülen ahlaksız bir operasyon ile Filistin’in manevi önderi Şeyh Ahmet Yasin şehit edildi. Bu füzeli saldırı tüm dünyada İsrail’e olan nefreti bir kez daha tazeledi ve Ortadoğu Yol Haritası adlı son barış planı (!) da tarihteki yerini aldı. ABD’nin vetosuyla BM’nin olayı kınamasına bile müsaade etmemesi, bölge dengelerinin nasıl yürütüldüğü konusunda bilgileri de pekiştirdi. Bu hunhar katliamın üzerinden bir ay geçmeden bu kez Addülaziz el-Rantisi yine aynı şekilde şehit edildi. Ayrıca uluslararası arenada tanınmış bir yönetimin başkanı olan Arafat’ın da suikast düzenlenecek liderler arasında gösterilmesi, İsrail’in hukuk tanımayan tavırlarının geldiği boyutun görülmesi açısından manidardır. İsrail çılgınlığının nereye kadar varacağı ve terörün asıl kaynağı olan İsrail’e kimin dur diyeceği ise asıl merak edilen sorular arasında.

Takvimler 2006 yılı Ocak ayını gösterirken, Filistin tarihinde bir dönüm noktası ya­şanmıştı. Tarihinde ilk kez demokratik seçimlere sahne olan Filistin’de seçim sonuçları umut ve istikrar umutlarının yeşerdiği bir sırada, tüm dünyanın dikkatlerini bölgeye çek­mekle kalmamış, aynı zamanda uluslararası hukuku ayaklar altında alan sürecin de baş­langıcı olmuştu.

Filistinliler, direnişine şahit oldukları Hamas’ı iktidara taşıyıp siya­sal bir liderlik rolü verirken, düşman gördüğü bir grubun iktidara gelmesi İsrail’i, Batılı destekçilerini ve bazı Arap ülkelerini oldukça sarsmıştı. Reform ve Değişim Cephesi adıyla seçimlere giren Hamas’ın tüm işbirliği teklifleri, başta siyasi rakibi Fetih hareketi olmak üzere tüm yerel ve uluslararası aktörlerce reddedilmişti. Böylece tarihi bir fırsatı kaçıran ülkeler, inanılmaz bir çifte standart uygulamaya başladılar.

Uzlaşma arayışı yerine, ilk andan itibaren Hamas hükümeti ile ilişkilerini kesen söz konusu taraflar, bununla yetinmeyerek iktidardaki hükümete fırsat verme, politikalarını bekleyip görme ve Filistin halkının iradesine saygı duyma yerine, muhalefete açık destek vererek, Filistin toplumundaki siyasi farklılığı, bir çatlağa dönüştürme politikasını, çıkarla­rına daha uygun buldular. 2006 yılından itibaren iktidardaki Hamas’ı kabul etmeme politi­kasında ısrar eden uluslararası aktörler, 1,5 yıl boyunca ilişkileri askıya alma, ekonomik ambargo, askeri saldırılar ve el-Fetih’in kontrolündeki Cumhurbaşkanlığı makamını ikinci bir hükümet gibi muhatap alma siyasetinden sonuç almaya çalıştılar. Dışarıdan güçlerin çift başlı bir Filistin seçeneğini pekiştirici yaklaşımları, Filistinli gruplar arasında iç savaşa varan gerilimde katalizör rolü oynadı.

Halkın %65’den fazlasının destek verdiği hükümet iş yapamaz hale gelirken, uygula­nan ekonomik ambargo Filistin’de fakirlik ve işsizlik oranını arttırırken, içteki sosyal den­geleri bozmaya başladı.

Dünyanın en kalabalık yerleşimine sahip küçük bir coğrafyada sıkışıp kalmış, 1,5 milyon Gazzeli’nin 900 bini mültecilerden oluştuğundan, bu durum siyasi ve sosyal çalkantılar için de uygun bir toplumsal alt yapı sağlamaktaydı. Nitekim 2007 yılı ortalarına gelindi­ğinde, bir yanda iç kışkırtmalar, bir yanda İsrail’in operasyonları hedeflenen sonucu ge­tirdi ve Gazze’de, Hamas ile Fetih arasında ciddi bir iç çatışma yaşandı ve Gazze’deki yönetimi tamamen Hamas devraldı. O tarihten itibaren tüm çabasını, bu fiili (de facto) durumu yasal (de jure) duruma dönüştürme çabalarına yoğunlaştırdıysa da, Gazze bölgesi bu kez kap­samlı bir kuşatma ile karşılaştı. Uluslararası toplum tarafından tüm ekonomik ve siyasi baskı mekanizmaları harekete geçirildi ve Gazze için zorlu bir dönem başladı.

Yaşanan ambargo sürecinde işsizlik %80, fakirlik %75, enflasyon %200 oranında ar­tış gösterirken, arada Yemen, Katar ve İslam Konferansı Örgütü tarafından girişilmiş tüm uzlaşma arayışları başarısızlıkla sonuçlandı. Üstelik ekonomik ambargo sıkılaştırılarak Gazze’nin dünya ile bağlantısını sağlayan tüm sınır kapıları kapatılıp, Gazze açık hava hapishanesine dönüştürüldü.

Tüm insani yaşam imkânlarının yok edildiği Gazze’de, İsrail ve Amerika’da seçim sü­reçlerine girilmiş olmasının da etkisiyle direniş grupları, 6 aylık bir süre ateşkes ilan edil­mesini, sınır kapılarının açılması için bir fırsat olarak görüyordu. Ancak ne ambargo hafif­letildi, ne kapılar açıldı ne de İsrail’in saldırıları durdu. Ateşkes sürecinde dahî 40’ı aşkın Filistinli İsrail saldırılarıyla hayatını kaybetti.

Ateşkesin sona ermesiyle saldırılarını yoğunlaştıran İsrail, 27 Aralık 2008’de başlayıp 17 Ocak 2009 tarihinde sona eren, 1500 in­sanın hayatını kaybettiği hava ve kara operasyonu ile Gazze’deki insanlık dışı politika­sını daha da acımasız hale getirmiştir.
II. Gazze Hakkında Genel Bilgi

Filistin, bilinen tarihe göre en az beş bin yıldan bu yana bu isimle adlandırılan bir bölgedir. Tarihi kaynaklarda Bilad-ı Şam olarak zikredilen bölgenin güneybatı kesimini oluşturmaktadır.

Bugünkü şekliyle doğudan Ürdün ırmağı ve Lut Gölü, batıdan Akdeniz ve Sina çölü, kuzeyden Lübnan, güneyden ise Kızıldeniz ile çevrili bölgedir. Tarihte Ürdün ırmağının doğusunda kalan Doğu Yaka da Filistin’den sayılırdı. Yani Ürdün ırmağının doğu ve batı yakalarından oluşan Ürdün bölgesinin tamamı Filistin’in bir parçasıydı.

Uluslararası emperyalizmin özel planları ile kurdurulan İsrail işgal devletine 1947 BM kararlarıyla toprak verilmesi sebebiyle günümüzdeki resmi siyasi paylaştırmada Filistin’in önemli bir kısmı İsrail olarak gösterilmektedir. İsrail olarak gösterilen bölge Filistin’in 20 bin km2 den fazla bir bölümünü oluşturmaktadır. Bu bölge Filistin halkı arasında 1948’de işgal edilmiş bölge olarak bilinir. Dolayısıyla Filistinlilere ait kaynaklarda “1948 bölgesi” dendiğinde işte bu bölgenin anlaşılması gerekir. BM kararlarında “İsrail” olarak tanınan bölgenin dışında kalan Filistin toprakları Gazze, Batı Yaka ve Doğu Kudüs’ten oluşur. Doğu Kudüs işgal güçlerinin aldığı tek taraflı kararlarla “İsrail” olarak gösterilen bölgeye ilhak edilmiş ancak bu ilhak kararı uluslar arası kararlarda onaylanmamıştır. Normalde Filistin’in doğusunda yer alan ancak Ürdün ırmağının batısında yer alması sebebiyle Batı Yaka (Batı Şeria) olarak adlandırılan bölgenin önemli bir bölümünü buraya yerleştirilen Yahudi yerleşimciler için gasp edilmiştir. Filistin’in batısında Akdeniz kıyısında bulunan Gazze’deki Yahudi yerleşim merkezleri ise 2005’deki çekilmede tahliye edilmiştir.

1948 yılındaki Arap-İsrail savaşı ardından yapılan 1950 ateşkes anlaşması ile BM tarafından sınırları çizilmiş olan Gazze, 1967 yılına kadar (17 yıl) Mısır’ın kontrolünde kaldı. Ortadoğu’da sınır değişikliklerini getiren 67 savaşından sonra doğrudan İsrail işgaline giren bölge, (38 yıl sonra) 2005 yılında kısmi bağımsızlığa kavuştu.

Her ne kadar görünüşte İsrail işgali sona ermiş olsa da, fiili olarak uluslar arası sahada bu bağımsızlık tanınmadığı gibi, Gazze’nin tüm sınırları, kara suları ve hava sahası dahil olmak üzere bu güne kadar İsrail’in kontrolünde olmaya devam etti.

1 milyon 500 bin kişilik nüfusun yaklaşık 900 bini 8 mülteci kampına dağılmış vaziyette yaşamaktadır. Bu mültecilerin sağlık, eğitim ve diğer insani ihtiyaçları BM, Uluslar arası yardım kuruluşları ve Arap ülkelerinden gönderilen yardımlarla karşılanmaktadır.

1990’larda çalışan bir havaalanı bulunuyordu ise de, 2000 yılındaki intifada sırasında İsrail’in bombardımanı ve hava sahasını kullandırmaması sebebiyle artık işletilemeyecek durumdadır. Denizden de İsrail kuşatması altındaki Gazze’nin dünyaya açılabileceği tek çıkış Mısır ve İsrail olmaya devam etmektedir.



Gazze, katlanmak zorunda kaldığı fiziki koşulların ağırlığı nedeniyle potansiyel olarak İsrail’e karşı muhalefetin en güçlü ve silahlı direniş gruplarının en yoğun bulunduğu bölge olduğundan, İsrail ve destekçileri gözünde tüm sorunların da kaynağını oluşturuyor. Amerika’nın uluslar arası çapta başlattığı “terörle mücadele” söylemiyle kastettiği bölgeler arasında Gazze de bulunmaktadır.
III.Filistin’de Yaşanan Sistematik İnsan Hakları İhlallerine Dair Veriler

  1. Katliamlar :

İsrail tarafından Filistin’de yapılan insan hakları ihlallerine bakıldığında en vahim veri olarak karşımıza toplu katliamlar çıkmaktadır. Aşağıda ulaşılabilen veriler ışığında yapılan katliamların tablosu sunulmaktadır.


İSRAİL’İN YAPTIĞI KATLİAMLAR


Kral Davut Katliamı

22 Temmuz 1946

İsrail terör örgütü Irgun’un Kral Davud Oteli’ne düzenlediği saldırıda, aralarında İngilizler, Araplar ve Yahudilerin bulunduğu 96 kişi hayatını kaybetti

Deir Yasin Katliamı

9 Nisan 1948

Irgun terör örgütüne bağlı militanlar tarafından Deir Yasin Köyü’nde gerçekleştirilen katliamda 254 Filistinli sivil hayatını kaybetti

Yüklə 0,76 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   10   11




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin