GİRİŞ
Kapitalizmin tarihsel gelişiminin bir sonucu olan ulus devletin, merkezileşmesi ve bütünlüğünü sağlaması için gerekli olan kültürü üretmek için kurulan ‘’okul’’, tarihsel olarak bu amacı gerçekleştirmeye çalışan bir kurumdur. Bu haliyle okul, iktidarın ve piyasanın istediğini üretmek için çalışması genelde eğitim, özelde okul ile özgürlük arasında olumlu bir ilişki kurulamamaktadır. Acaba okulu iktidarın istediği gibi değil de, halkın ihtiyaç ve talepleri temelinde yeniden yapılandırarak eğitim ile özgürleşme arasında olumlu bir ilişki kurulabilir mi?
Bu çalışma Brezilya’nın Porto Alegre şehrinde belediyeye bağlı okul öncesi ve ilköğretimleri içine alan ve Yurttaş Okulu olarak adlandırılan deneyim özelinde eğitim ve özgürlük ilişkisini tartışmayı amaçlamaktadır. Bu amaçla bu önce deneyim ile çözülmesi beklenen sorunların anlaşılması için tarihsel arka plan, deneyimin çözmesi beklenen sorunlar ya da çatışmalar, Yurttaş Okulu Projesini hayata geçiren siyasi irade olan Brezilya İşçi Partisi ve yerel yönetimlerde uyguladığı Katılımcı Bütçe uygulaması, Latin Amerika ve dünyada eğitim ve özgürlük arasında kurduğu ilişki ve geliştirdiği eğitsel yöntemlerle bilinen Brezilyalı eğitimci Paulo Freire’nin eğitim anlayışı ve Yurttaş Okulu deneyimi tanıtılacaktır.
Son olarak bu deneyimin ışığında eğitim ve özgürlük ilişkisi kurulmaya çalışılacak, geleneksel okulun özgürlük üreten bir kuruma dönüşmesini sağlayacak değişikler ve Türkiye’nin toplumsal ve siyasi çatışmalarının çözümüne katkısı konusu incelenmeye çalışılacaktır.
TARİHSEL ARKAPLAN
Brezilya farklı tarihsel süreçlerden geçmiş, iç dinamikler ve dış müdahalelerle şekillenmiş Latin Amerika’nın büyük ülkelerinden biridir. Bölgeye ilk olarak yerleşmiş “Tupi ya da Tupi-Guarani, Je, Arawaklar, Caraibalar olarak isimlendirilen Kızılderililer yaşamaktaydı. 1530’da Brezilya, Portekizlilerin tarafından sömürgeleştirilmiş, uzun sömürgecilik döneminden sürekli çalkantılar yaşayan Brezilya, en sonunda 1822 yılında Portekiz’den ayrılıp kendi imparatorluğunu kurmuş. Sömürge dönemi Brezilya’nın toplumsal yapısında bozucu değişiklikler yaratmıştır. Sömürgecilik döneminde üretiminde yerli halk köle olarak çalışmaya zorlanmış ancak ağır yaşam koşulları nedeniyle büyük direnişlerle karşılaşan sömürgeci Portekizliler, Afrika’dan köle olarak çalıştırılmak üzere insanlar getirmeye başlamıştır. Zaman içinde de karma bir ırk oluşmaya başlamış, böylece çok ırklı melez bir toplum oluşmaya başlamıştır. 18. yüzyılda altın ve elmas gibi değerli madenlerin bulunması yeniden bir canlanmayı getirmiş, bu dönemde değerli maden aramak için, Avrupa göçleri ile İtalyan ve Almanlar gelmiş, Bu dönemde, sömürgecilere bağlılık biraz olsun azalmış, ancak Portekiz krallığı, sömürgesi Brezilya’ya zarar vermeye devam etmiş. Ağır vergiler uygulanmış ve altın üretiminde düşüş yaşanmış. 1822–1889 arası kahve çekirdeği ile kahve üretimi gelişmeye ve ekonominin temelini oluşturmaya başlar. Kahve ihracatı yoluyla tüm dünya, Brezilya kahvesi ile tanışır böylece. İlk kahve çiftliklerinde köleler işçi olarak kullanılmış fakat 1888’de köleliğin kaldırılmasıyla binlerce Avrupalı özellikle İtalyan göçmenler çalışmak için kahve arazilerine akın ettiler. (turkiyebrezilya, 2007)
1889–1930 yılları arasında, cumhuriyet dönemi yaşanır. Anayasal demokrasi çok küçük bir kesim için geçerli bir yönetimdir 1929’daki küresel ekonomik kriz kahve üreticilerinin hükümetteki gücünü zayıflatmış ve muhalefet parti Liberal Alliance milliyetçi askerlerin desteği ile şekillenmiştir. Liberal Alliance 1930 da seçimleri kaybedince ordu gücü ele geçirip Getúlio Vargas’ı başkan olarak seçilmiş politik yaşamına 1954’e kadar 24 yıl boyunca egemen olmuştur. Yerine Juscelino Kubitschek gelmiştir. Brezilya’nın zayıf demokrasisi 1964’de yine askeri darbeyle yıkılmıştır. Ordu yöneticileri projeler geliştirmiş ve mali durumu düzeltmiştir. 1980’lerin ortasında Brezilya’nın uluslararası bankaların verdiği ödünç paralarla desteklenen ekonomik mucizesi yavaş yavaş tükenmiş ve ordu yönetimi sivil hükümete geri vermiştir. 1989 Kasımında Brezilyalılar başkanları Fernando Collor de Mello eleme şansına ilk kez sahip olmuşlardır. (turkiyebrezilya, 2007)
Brezilya nüfusunun büyük bir çoğunluğu; Portekizliler, Afrikalılar ve melezlerden oluşmaktadır. Lübnan ve Suriye’den göçen Arapların yanı sıra, farklı zamanlarda Avrupa’dan gelen göçlerle oluşan Alman, İtalyan ve İsviçrelilerden oluşan bir Avrupalı topluluk da yaşıyor. Sömürgecilik ve göç hareketleri etnik, ırksal ve dini bir çeşitliliği ve dönüşümü de beraberinde getiriyor. Portekizce resmi ve en yaygın olarak konuşulan dil olan Portekizce Hint ve Afrika dillerinden Brezilyalılarca konuşulan birçok kelime almıştır. Arawak, Tupi, Cariblilerin konuştuğu dillerin yanı sıra Afrikalıların konuştuğu diller de var. İspanyolca ise; Peru, Kolombiya ve Arjantin gibi ülkelerin buraya yakın olması nedeniyle konuşulan dillerden. Brezilya resmi olarak Katolik bir ülkedir, bunun yanında Protestanlık, ilk Afrikalı köleler ve Arap göçmenlerin taşıdığı İslam, Budist, spiritüalizm, Afrikalı geleneksel dini inanışlardan Candomble dini gibi inançlar var. Dini inanışı olmayan insanlar nüfusun %7,4’ünü oluşturuyor. (turkiyebrezilya, 2007)
Mücadeleler tarihindeki yerini, köle isyanları, krallık karşıtı ve askeri diktatörlük karşıtı savaşımlar, şehir gerillaları mücadeleleri ile almış. İşçi hareketleri, komünist parti ayaklanmaları da bu ülke tarihi içinde önemli bir yere sahip olaylardan. Latin Amerika ve Küba devrimleri, Moskova'nın siyasi gücü, çeşitli yönlerden buradaki siyasi hareketliliği de etkilemiş. Ancak tarihinde üç askeri darbe yaşamış, bir dönem de askeri diktatörlükle yönetilmiş. Şu anda ülkede, Federal Cumhuriyet olarak nitelendirilen bir yönetim bulunuyor.
TARİHİN MİRASI
Çelişkiler-Çatışmalar
Brezilya’nın tarihsel serüveni birçok çelişki ve çatışmayı da miras bırakmıştır. Etnik, ırk ve sınıfsal çelişkiler bugünkü Brezilya’yı tanımlayan en önemli tanımlayıcı unsurdur. Uzun yıllar süren sömürge geçmişi, toplumsal yapıyı sömüren ve sömürülen temelde şekillendirmiş, sömürenler diğerlerini köleleştirmiş, toplum bu çelişkiler ile yapılanmıştır. Bu sadece halkları değil onların dil ve kültürlerini de hiyerarşik olarak kategorize etmiştir. Bu süreç zaman içinde etkileşimle beraber yeni ve melez bir tolum yaratmakla birlikte sömürgeci toplumun ağırlığı her zaman hissedilmiştir. Nitekim Portekizce diğer dillerden etkilenmekle birlikte resmi ve en yaygın dil haline gelmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi Brezilya’da birçok dil konuşulmakla birlikte, resmi dil ve eğitim dili olarak sadece Portekizce kabul edilmekte, ülkenin asıl sahipleri olan Kızılderililerin dilleri bile bu kapsam içinde yer almamaktadır.
Sömürge yönetiminin köleleştirme ve dışarıdan getirilen köleler ile sosyal sınıfların oluşturduğu ve sınıflar arasında derin uçurumların oluşmasına neden olduğu söylenebilir. Köleliğin kaldırılması sonrasında oluşan uçurumların kapatılmasını sağlayacak politika ve uygulamaların olmaması, askeri yöntemlerle ırklar, etnik gruplar ve sosyal sınıflar arasında uçurumların artmasına neden olmuştur. Bu çelişkiler o kadar açık yaşanmış ki; askeri diktatörlük döneminde, yerel hükümet ne kadar yoksul ve toplum dışına itilmiş insan varsa Porto Alegre’nin merkezine toplar ve uzak bir yere atmaya karar verir ve bunu uygular. Bu insanlar, Restina denilen evin, suyun, elektriğin hatta hiçbir şeyin olmadığı bir yere atılır. (Zavala,2006:101)
Tarihsel olarak oluşan bu tabakalaşma toplumsal kurumlar ve gelenekler yoluyla Modern Brezilya da varlığını, zenginlikleri ve yoksullukları taşıyarak devam etmektedirler. Örneğin. 19.y.y. da kurulmuş kayırmacılığa dayalı bir yeniden dağıtım sistemi bugün de yaşamaktadır. Kırsalda albaylar olarak bilinen yerel liderler oy karşılığında, merkezi ve ulusal hükümet liderlerine destek olmalarından dolayı almış oldukları güç ile kamusal kaynakların kendileri üzerinden dağıtılmasını sağlamışlardır. Kayırmacılık en yoğun baskıyı uygulayabilecek konumda olanların-bir diğer deyişle güç odaklarına en yakın olanların-lehine işlemektedir, bu da bir şekilde refah dağılımında görülmemiş bir eşitsizliğe, yoksul insanların ve işçi sınıfının siyasal sistemin kenarında tutulmasına neden olmuştur. Yine de bu sistem, kamu çıkarları karar alıcıların müşterilerine bu çıkarların ikinci planda eklenmesine dayandığı ölçüde, toplumun en yoksul unsurlarını da içerir. Bu sistemin temel işleyişi, yerel lider, bölgeye yapılacak bir takım yatırımlara ilişkin vaatlerde bulunarak ya da ayrıcalıklı sosyal yardımdan yararlanma fırsatı karşılığında, bölgenin desteğini ve oylarını alır. Yardım edilen yerel lider, aracı rolünün karşılığı olarak oldukça büyük bir miktar ödeme alır.(Gret ve Sintomer, 2004:18,19) Bu yeniden dağıtım sürecinin tarihsel olarak oluşan etnik, ırksal ve sınıfsal eşitsizlikler temelinde işlediğini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Dünyanın en büyük on ekonomisinden biri olan Brezilya ekonomisi, bu tarihsel geçmişi dolayısıyla yine dünyanın gelir dağılımının en eşitsiz olduğu ülkelerinden biridir. Nüfusun yüzde 10’u neredeyse nüfusun geri kalanının kadar kazanmaktadır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programına göre Brezilya, insani kalkınma göstergesi 175 ülke arasında 68.sırada olduğunu göstermektedir. Brezilya ekonomik gücüne rağmen dağıtım mekanizmasının adaletsizliği dolaysıyla yoksulluk, eşitsizlik ve iç çalkantılarla birlikte anılmaktadır.
Bu durum özgürlük mücadeleleriyle ünlü Brezilya da yeni arayışları beraberinde getirmiştir. Mücadeleler tarihinde, köle isyanları, krallık karşıtı ve askeri diktatörlük karşıtı savaşımlar, şehir gerillaları mücadeleleri olan ve sürekli özgürlük talebiyle savaşan grupların olması bu çelişkilerin giderilmesi için süreci tersine çevirecek, Brezilya’nın kaynaklarını öncelik sırasına göre yeniden dağıtacak hareketlerin oluşmasını sağlamıştır.
BREZİLYA İŞÇİ PARTİSİ VE KATILIMCI BÜTÇE
İşçi Partisi (PT) 1980’ de kuruldu, 1982’de yasallaştı, bugün yüz binlerce üyesi olduğu ifade edilmektedir. İşçi Partisi (PT) yoksulluk ve eşitsizlikle mücadele konusunda yoğunlaşan üç sosyal harekete dayanmaktadır. İlki, sendikal hareket ki partinin çekim gücü niteliğinde olan ve çok sayıda akademisyen ve devlet memurunu kendine çeken bir harekettir. İkincisi, Hıristiyan Kurtuluş Teolojisini benimsemiş insanlardan oluşan bir akım. Üçüncüsü ise Sosyalist sol gruplardan oluşan bir koalisyon. (Gret ve Sintomer, 2004:21,22,23)
İşçi Partisi (Partido dos Trahalbadores-PT) 1989’da seçimleri kazandı ve üç seçim döneminde de üst üste iktidarı aldı ve bu nedenle hem kendisi hem de politikaları giderek meşru hale geldi. Dayandığı yoksul ve dışlanmış insanlara yönelik politikaları hem ulusal hem de yerel yönetimlerinde uygulamaya başladı. Bunlardan en önemlisi Brezilya’nın güneyinde, Rio Grande do Soul eyaletinin, nüfusu 1,3 milyon olan, en büyük kenti başkenti, Porto Allegre’de. İşçi Partisi tarafından yürürlüğe konulan “Katılımcı Bütçe’’ uygulamasıdır. Katılıcı Bütçe uygulaması, bu uygulama ile bugüne kadar hiç kale alınmayan insanların katılımıyla belediye bütçesi yapılmaya başlandı. Bu yolla kaynakların yoksul semtlere yeniden dağıtımı ve yatırım kararlarının alınması sürecine halkın aktif katılımı sağlandı. İşçi Partisi, halkın en fakir kesimlerinin kendi gelecekleri ve bütçenin nereye aktarılacağı hakkında tartışmalara katılım sağlayabilme olanağını vaat ettiği için muhafazakâr eğitim ve sosyal programlara sahip olan partilere oy veren kesimler arasında da oyların büyük bir kısmını elde etmiştir (Apple:2004:203)
Katılımcı Bütçe sürecine halk önce bizzat daha sonraki düzeylere temsilcileri aracılığıyla katılarak süreci etkilemeye çalışırlar. Kısaca özetlemek gerekirse, Katılımcı Bütçe, yerel ve konu odaklı genel kurullar, temsilciler meclisi ve Katılımcı Bütçe Konseyini bünyesinde barındırır. Genel Meclis, on altı bölgenin her birinde ve beş konu başlığı üzerine iki kez toplanır. Daha küçük bölgelerde bu iki genel meclis toplantısı arasına, belirlenen beş konu:1.trafik ve ulaşım 2.sağlık ve sosyal yardım 3.kültür, eğitim ve boş zaman 4.ekonomik kalkınma ve vergi 5.şehir planlaması, kentsel ve sosyal kalkınma. (Gret ve Sintomer, 2004:53,54) başlığı üzerine hazırlık toplantıları yapılır.
Bu kongrelerin ve toplantıların üç temel hedefi vardır: bölgesel ve konu bazlı talepleri ve öncelikleri belirlemek ve önem sırasına koymak; temsilciler meclisinin ve Katılımcı Bütçe konseyinin üyelerini seçmek; yönetim kadrosunun performansını değerlendirmek. Delegeler, Katılımcı Bütçe Konseyini ile yurttaşlar arasında aracı görevini görürler ya da toplumda veya konu bazlı örgütlenmelerde katılımcılar olarak söz sahibi olurlar. Bu kişiler aynı zamanda bütçe konusunda alınan kararların yürütülmesini de denetlerler. Konsey üyeleri, ihtiyaçların öncelik sıralamasını ve kaynak tahsisini belirleyen kriterleri oluşturup tanımlarlar ve yönetim tarafından sunulan Yatırım Planı teklifini oylarlar.( Apple, 2004:205)
Katılımcı Bütçe, Porto Allegre kentinin dönüşümü ve tarihsel olarak dışlanmış olan yoksul nüfusun karar alma süreçlerine katılımı planının özünü oluşturmaktadır. Diğer bir önemli konu ise sadece yoksullaşan halkın maddi durumunun değişmesi değil, aynı zamanda katılımcı bütçe sayesinde semtlerde yeni örgüt ve birliklerin oluşmasına önayak olan bir eğitim sürecinin de yaratılmasıdır. Tüm kent sakinleri “kendilerini güçlendirme” sürecine katılmakla, yaygın bir pedagojik projeye dâhil oldular. Katılımcı Bütçe’ye tam katılımı sağlayan örgütlerin kurulması yoluyla bir politik öğrenme süreci başlamış oldu. Özü itibariyle Katılımcı Bütçe, “demokrasi okulu” olarak nitelendirilebilir. Katılımcı Bütçe içinde gerçekleşen öğrenme, toplumsal yaşamın diğer alanlarına da aktarılmaktadır. Katılımcı Bütçe içinde daha önemli bir şey vardır ki bu da hükümet temsilcilerinin de yeniden eğitilmeleridir.(Apple, 2004:205)
Katılımcı Bütçe’nin Başarısı
- Kanalizasyon oranı % 46 iken 1997 de % 85’e çıktı,
-
65 000 ev içme suyu şebekesine bağlandı; temiz içme suyu kullanma oranı % 80’de
% 98’e yükseldi,
-
En fakir semtlerde asfaltlanan yol uzunluğu yıllık 4 km. den 25–30 km.ye yükseldi,
-
Verilen sağlık hizmetleri ikiye katlandı,
-
10 yılda okula giden çocuk sayısı ikiye katlandı,
-
Kirli suyun açıktan aktığı 30 km.lik yolun altına kanalizasyon yapıldı,
-
Belediyenin kaynakları arttı,
-
Kamu ve özel sektör hastaneleriyle anlaşma yapılarak kamuya hizmet veren tek bir sağlık sistemi oluşturuldu ve sağlık politikalarının düzenlenmesi ve yürütülmesi Belediye Sağlık Komisyonu’na bırakıldı,
-
Tartışmalar orta vadeli planlama ve bölgesel planlama üzerine kaymaya başladı,
-
Poto Alegre yaşam kalitesi en iyi kentlerden biri haline geldi,
-
Buradaki başarı üzerine PT 1999 da Rio Grande Do Sul eyaletinde yapılan eyalet valiliği seçimini kazandı ve KB eyalet çapında uygulanmaya başlandı,
-
2000 yılı Ekiminde yapılan belediye seçimlerinde PT %63 oyla Porto Alegre belediye seçimini tekrar kazandı. Bu seçimlerde toplam 6 başkentte (diğerleri: Belem, Sao Paulo, Goiania, Recife, Aracaju ) belediye başkanlığını aldı ,PT 1996 da kazandığı 105 belediyeyi son seçimlerde % 78 artışla 187’ye çıkardı,
-
KB uygulamasının da önemli katkısıyla PT 27 Ekim 2002 tarihinde % 61,7 (52,7 milyon) oyla Brezilya’da iktidara geldi ve PT Başkanı eski metal işçisi Silvia De LULA Cumhurbaşkanı oldu, rakibi Serra ise %38,7 (33,3 milyon) oy alabildi,
-
Lula’nın Cumhurbaşkanı olması Latin Amerika’da ve Dünya’daki anti-emperyalist dayanışmanın güçlenmesine yol açtı,
-
Porto Alegre, küreselleşme karşıtlarının en üst organı olan Dünya Sosyal Formu’nun kurulduğu yerdir. Her yıl Davos Toplantıları’na denk gelen tarihlerde küreselleşme karşıtları “başka bir dünya mümkündür” sloganı altında burada toplantılar yapmakta ve kapitalizme alternatif politikalar üretmektedirler.
-
KB 1996 yılında İstanbul’da yapılan 2.Habitat Kongresi’nde “En İyi Uygulama Ödülü” aldı (sol.org, 2007)
EĞİTİM VE ÖZGÜRLÜK
Katılımcı Bütçe sürecinde halkın en çok yararlandığı alanların başında eğitim gelmekteydi, yukarıda da ifade edildiği gibi okul sayısı iki katına çıkarılmıştı. Yurttaş Okulları olarak adlandırılan bu okulları incelemeden önce başta Latin Amerika olmak üzere tüm dünyada eğitimin özgürleşme aracı olması için çalışmalar yapmış bu konuda etkili olmuş olan Brezilyalı Eğitimci Paulo Freire’nin Ezilenlerin Pedagojisi olarak tanımladığı eğitim anlayışını bakmakta yarar var. Çünkü Yurttaş Okulu uygulamasında Paulo Freire’nin eğitim anlayışının izleri kolayca görülebilmektedir.
Brezilaya’nın Recife kentinde doğan Freire, yoksullukla geçen çocukluğu, ağır yaşam koşulları ve toplumsal çelişkiler Freire’nin eğitim konusunda arayışlara itmiştir.(Freire,2006:161) Yaşadığı toplumsal gerçekliğin sınıflaştırıcı, kısıtlayıcı ve onur kırıcı koşulları, onu eğitim ve özgürlük arasında ilişkiler kurmaya yöneltmiştir. Eğitimin özgürleşmek için kendini fark etmek, kendisini ezen koşulları değiştirmek için eyleme geçmek olduğunu ifade ile eğitimin amacının “conscientization”, sosyal, siyasal ve ekonomik çelişkileri kavramak ve gerçekliğin insanı ezen koşullarına karşı harekete geçmek için öğrenme sürecini olarak ifade eder.( Freire, 2006:15)
Fereira,ezme-ezilme şeklinde açıkladığı toplumsal çelişkinin giderilmesi için eğitisel etkinliklerin bu temelde yapılması gereğinde bahseder.(Fereire, 2006:23-26) Eğitim etkinliklerinin bireylerin kendi gerçekliklerinden hareket edilmesini aksi durumda, ezilenler, durumlarının nedenlerinin farkına varamayacaklarından, sömürülmelerini kaderci bir şekilde kabul ederler (Freire, 2006, s. 42). Ezilenler ancak ezenleri keşfettikleri ve özgürleşme için örgütlü mücadeleye girdikleri zaman kendilerine inanmaya başlarlar. Bu keşif sadece düşünce düzeyinde olamaz, eylemi içermelidir. Öte yandan da salt eylemcilikle sınırlı kalamaz, ciddi şekilde düşünme etkinliğini gerektirir (Freire, 2006, s. 43). İnsanın eğitimin nesnesi olmaktan çıkarak özne haline gelmesi için eğitimin bireyin eylemliliğini içerecek etkinlikler olarak düzenlenmesini önerir.
Paulo Freire esas olarak iki eğitim modelinden söz etmektedir. Bunlardan birincisi Bankacı Eğitim Modeli, diğeri ise Problem Tanımlayıcı Modeldir. Freire(2006:49) bankacı eğitim modelinde eğitimi; tasarruf yatırımına, öğrencileri; yatırım nesnelerine, öğretmenleri ise, yatırımcılara benzetmektedir. Öğretmen iletişim kurmak yerine, tahvilleri çıkarır ve öğrencilerin sabırla aldığı, ezberlediği ve tekrarladığı yatırımları yapar. Bu, öğrencilere tanınan hareket alanının, yatırılanı kabul ve tasnif edip yığmaktan ibaret olduğu “bankacı” eğitim modelidir. Freire, bankacı modelin özelliklerini aşağıdaki gibi sıralar (Freire, 2006, s. 50);
-
Öğretmen öğretir ve öğrenciler ders alır.
-
Öğretmen her şeyi bilir, öğrenciler hiçbir şey bilmez.
-
Öğretmen düşünür, öğrenciler hakkında düşünülür.
-
Öğretmen konuşur, öğrenciler uslu uslu dinler.
-
Öğretmenler disipline eder, öğrenciler disipline sokulurlar.
-
Öğretmen seçer ve seçimini uygular, öğrenciler buna uyarlar.
-
Öğretmen yapar, öğrenciler öğretmenin eylemi yoluyla yapma yanılsamasındadırlar.
-
Öğretmen müfredatı seçer ve ( kendilerine danışılmayan) öğrenciler buna uyarlar.
-
Öğretmen bilginin otoritesini, kendi mesleki otoritesiyle karıştırır ve bu otoriteyi öğrencilerin özgürlüğünün karşıtı olarak öne sürer.
-
Öğretmen öğrenme sürecinin öznesidir, öğrenciler ise sadece nesnedirler
Bankacı eğitim modeli, bu özellikleri ile özgürleşme önünde engel olduğunu, özgürlük için eğitim etkinliklerinde bulunması gereken, başta öğrenci-öğretmen çelişkisi olmak üzere diğer çelişkileri de taşır ve derinleştirir.(Freire, 2006:50) Eğitimin kendilerine verdiği aynı bilgilerle dolu, aynı şeyi söyleyen, aynı şeyi düşünen ve aynı şekilde davranan insan topluluğu yaratıyor. Yani, bir bakıma sessiz kültür oluşmasını sağlıyor. Bu eğitim sisteminin kendilerine verdiği pasiflikle insanlar, eleştirmiyor, araştırmıyor ve tartışmıyor. Öğrenci iken kendine sunulanı doğrudan aldığı için sosyal yaşamında da aynı yola başvuruyor. İktidarın yani ezenlerin kendine sunduğu olumlu ya da olumsuz her şeyi alıyor ve kabulleniyor, ona uymaya çalışıyor. Bir bakıma bu eğitim modeli ezenlere hizmet ediyor. Ezilenlerin kendi kabuğundan sıyrılıp, dünyayı gerçeklemelerini, kendi varlığının anlamını çözmelerini engelliyor. (Pala, 2005)
Problem tanımlayıcı modelde eğitim, eğitimcinin ve eğitilenin bilgiyi birlikte araştırdıkları bir süreç olarak tanımladığı diyalog (Aksoy 2007:6) üzerine kurulmuştur. Diyalog, problem tanımlayıcı modelde her şeyden önce öğretmen ve öğrenci rolleri farklıdır. Öğretmen aynı zamanda öğrenci, öğrenci de aynı zaman da öğretmendir. Karşılıklı bir iletişim ve etkileşim söz konusudur. Öğretmen bir bilgiyi verdiğinde, öğrenci önce o bilgiyi alır, yorumlama, ölçme ve değerlendirme işlemlerinden geçirir, kendi yorumunu öğretmene sunar. Böylece hem öğrenciler öğretmenin bilgi ve yorumlarından yararlanır, hem de öğretmen öğrencilerin yorumları ışığında yeni bakış açıları kazanır. (Pala, 2005) Eğitim karşılıklı olarak geliştiren ve özgürleştiren bir süreç haline gelir. Öğretmen otoritesinin ortadan kalkması öğrenci üzerinde öğretmen üzerinden kurulan, tüm otoriteler -devlet, toplum ve gelenek vb.- öğrencide zayıflar öğrenci hiçbir yönlendirme olmaksızın kendi ürettiği bilgiyi öğrenir , yine öğretmenin otoriteler yerine öğrenciyi esas almasıyla rol yapmaktan kurtularak gerçek bir eğitimci olmasını sağlar.
Sonuç olarak eğitim sadece belirli vasıfların kazanılması demek değildir; eğitim insanın bağımsız ve eleştirel düşünme kapasitesini gerçekleştiren bütünsel bir gelişimdir. Bu tanımlama insanların egemen sınıflar tarafından tanımlanmasını ret ederek her şeyin yeniden bizzat insan tarafından anlamlandırılıp tanımlanmasını sağlar. Freire Ezilenlerin Pedegojisi ile eğitimin geleneksel rolünün tersine çevrilmesini amaçlar. Çünkü geleneksel eğitim ve kurumları var olan düzene uymayı ve uyum sağlayacak nitelikleri kazandırır. Oysa Freire’nın anlayışında eleştirel olmak esastır. Eğitim bir ‘’özgürlük pratiğidir.’’
YURTTAŞ OKULU
İşçi Partisi Porto Alegre’de seçimi kazanmasının sebeplerinden biri temel kurumların, belediyenin sorumluluğunda olan ve Yurttaş Okulu olarak tanımlanan okul öncesi ve ilköğretim okullarının yönetimini ve iktidarı favela’larda (gecekondularda) barınanlarla, çalışan ve orta sınıfla, profesyonellerle ve öğretmenlerle paylaşmaya ilişkin önermesiydi. Aplle, 2007)
Son yıllarda yapılan bir yasal düzenlemeyle Brezilya’da devletin sağladığı eğitim, hem federal devletin, hem eyaletin, hem de belediyelerin sorumluluğunda paylaşılmıştır. Federal devlet üniversiteler, eyalet yönetimi ortaöğretim, belediye yönetimi ise okul öncesi ve ilköğretim ilgilenmektedir. Tarihsel olarak Brezilya’da okulların özerkliği azdır. Eyaletlerin ve kentlerin çoğunluğunda bırakın okul müdürlerini, geleneksel olarak, üye ve yöneticilerin atama yoluyla belirlendiği bürokratik bir yapı olan kent ya da eyalet eğitim konseyleri dahi seçim ile belirlenmemektedir. Eğitim programı genellikle kent ve eyaletlerin eğitim sekreterlikleri tarafından belirlenir. Kaynaklar merkezileştirilmiş eyalet temsilciliklerinden yönetilir; okulların finansal özerkliği ya çok azdır ya da hiç yoktur. (Aplle, 2004:213)
Katılımcı bütçe ile bu sürece halk katılmasıyla belediye yönetimi ve okullar halkın görüş ve önerileriyle yeniden şekillenmiştir. Okul yönetimi, finansal tercihler ve eğitim programı bu katılımla yeniden yapılandırılmıştır. Örneğin, belediyelere bağlı okullar kentin en yoksul semtlerinde (favelalarda) kurulmuştur. Bunun nedeni, Halk Yönetimi’nin görevi devraldığı 1989’dan bu yana ortaya çıkan sistemin son yıllarda gelişmesi ve okulların özellikle eğitim kurum ve programları açısından ciddi ihtiyacı olan yerlere kurulmasıdır. Aslında okullardan bazıları, Katımcı Bütçe Konseyi’nin somut kararıyla inşa edilmiştir. Bu proje, ülkenin demokratikleşmesi için yapılan mücadelelerden beslenmiş; toplumun dışlanmış kesimleriyle ilgilenmiş, ülkenin demokratik yönde dönüştürülmesi için çalışmış birçok aydın, akademisyen, sendikacı gibi aktörlerin katkılarıyla şekillenmiştir. ( Aplle, 2004:213,214)
Yurttaş Okulları Projesi toplumsal dönüşümü sağlayacak değişiklikleri okul üzerinden yaparak, Brezilya’nın tarihsel çelişkilerinden kaynaklanan eşitsizlikleri gidermeyi amaçlamıştır. Yurttaş Okulları Projesi geleneksel okulda üç temel değişikliğe giderek okulu yeniden yapılandırmıştır. Bu şekilde okulun geleneksel işlevlerini de tersine dönüştürmeye çalışmıştır. Bu temel değişiklik alanları; okulun yapısında yapılan değişiklikler, yönetsel yapıdaki değişikliler ve programa ilişkin değişikliklerdir.
Okulun Yeniden Yapılandırılması
Okulun yeniden yapılandırılmasında yapılan en önemli değişiklik, birden sekize kadar temel eğitim olarak adlandırılan, geleneksel yapılanma yerine Eğitim Kademeleri olarak adlandırılan düşünceye geçirilmesidir. Yurttaş Okullarında eğitim kademeleri, temel eğitime okul içerisinde bir yıl okul öncesi eğitim ekleyen ve her biri üç yıl süren üç kademeden oluşmaktadır. Söz konusu üç kademe, üç temel gelişim aşaması olan çocukluk, ergenlik öncesi ve ergenlik aşamasına denk düşmektedir. Bu şekilde her üç kademenin yılları içerisinde, aynı yaş grubundan öğrencileri bir araya getirecek şekilde yerleştirmek amaçlanmıştır. Sınıf içerisinde çok yönlü başarısızlığı olan öğrencilerin yaşça kendilerinden çok daha küçük olanlarla eğitimlerine devam etmeye zorlanması durumu ortadan kaldırılmıştır. Burada eğitim planlaması yaşa göre yapılmış, aynı yaştaki öğrenciler aynı yaş grubuna yerleştirilmiş, çok yönlü başarısızlığı olan öğrenciler yeniden motive edilmiştir. (Aplle, 2006:217)
Eğitim Kademeleri sistemi ile yapılan diğer önemli bir değişiklik geleneksel eğitim-öğretim dönemi yerine, çocukluk ve ergenlik çağı gelişiminin eğitim-öğretim göre yönlendirilmemesi gereken ve sürekli olmasından, gelişimi dikkate alan bir zaman kavramı getirmesidir. Yurttaş Okulu öğrenciyi, öğrenmediği için cezalandırmak yerine, hali hazırda elde ettiği bilgiyi değerlendirir. Öğrenciler, bir yıldan diğer bir yıla, bir kademe içerisinde ilerlerler. Burada başarısızlık kavramı ortadan kaldırılmıştır. Öğrendikleri şeylerle yaşları arasında uyumsuzluk olan öğrenciler için gelişim grupları oluşturulmuştur. Buradaki düşünce, geçmişte çok yönlü başarısızlığı olan öğrencilerin bu deneyimleri yüzünden var olan eğitim açıklarını telafi etmeleri ve motivasyon sağlayan bir ortamda kendi öğrenme hızlarında bir öğrenme gerçekleştirebilmeleri için uygun bir ortam sağlamaktır. (Aplle, 2006:218,219)
Kademelerin uygulanması yoluyla, kademeleri, her bir öğrencinin kendi ritmine, zamanlamasına, deneyimlerine saygı göstererek okullarda dışlanmayı, başarısızlığı ve okul bırakma olaylarını ve bunlara maruz kalan kişiyi suçlamayı süreklileştiren mekanizmaların ortadan kaldırılmasını amaçlamıştır. Yurttaş Okulu farklı öğrenme ve zaman kavramını kullanarak öğrenciyi, öğrenme süreci içerisinde öğrenemediği için cezalandırmıyor bunun için geleneksel okul yılı anlayışını değiştirmiştir. Öğrencilerin gelişimi için düzenlenmiş bir başka bir yerde Öğrenme Laboratuarı’dır. Özellikle özel ihtiyacı olan öğrencilerle birebir ilgilenen ve ayrıca öğretmenlerin de derslerinin niteliğini yükseltebilmek için araştırma yaptıkları bir yerdir. (Aplle, 2006:219, 219)
Eğitim Programı
Yurttaş Okulunun yaptığı ikinci önemli değişiklik, Brezilya’nın tarihsel olarak ezilmiş ve dışlanmış olan etnik, ırk ve sosyal sınıfların kültürünü bilgi oluşturulması için başlangıç noktası olarak alan Eğitim Programınıdır. Program, öğretmenleri çalıştıkları semtte öğrencileri, velileri, tüm halkı içine alan yapılan ve toplumun çıkarı olan ve kaygı duyduğu alanlarla ilgili konular sınırlanan bir dizi faaliyet araştırması ile yapılır. Bu çalışma dair bir örneği Aplle(2006:221-223) şöyle aktarır;
Bu okullardan birisi, toplumun belli bir takım çıkarlara ve sorunlara doğrudan etkisi olan konuları incelemek amacıyla, toplumsal tarih alanında oluşturuldu. Bunun odağında halkın yaşam standardı üç alt tema belirlendi: kırdan kente göç ettirilme, toplumsal örgütlenme ve mülkiyet konusu vardı.
Kırdan kente göç ettirilme konusunda işlenen konular, artık favelalarda yaşayan ama asıl olarak Brezilya’nın kırsal bölgelerinden göç ederek gelmiş olan halkın kökenlerini ortaya çıkarıyordu. Bu kırsal alanda hiçbir şeyleri kalmadığında, daha fazla dışlanmadan başka birşey bulamayacakları favelalara gelen halkın ortak hikâyesidir. Bu göç hareketlerinin sonucu, kentlerdeki aşırı nüfus, vasıfsız işgücü ve marjinelleşmedir.
Toplumsal örgütlenme alt temasında, konular maddi, siyasal, mekansal ve sosyo-kültürel ilişkiler temelinde sıralanıyor ve halkın örgütlenmesi konusunda önemli sorunları ortaya koyuyordu. Mahalle örgütlenmeleri, Katılımcı Bütçe arasındaki bağlantılar, dindarlık, bedensel ifadeler, Afrika kökenlilik, dans grupları ve “samba okulları” gibi kültürel konular.
Üçüncü alt tema olan mülkiyet konusu da, favelada yaşayan ailelerin yaşam koşulları ile ilgili. Tapuları olmadan yasal olmayan arazilerde yaşamak, altyapı eksiklikleri içerisinde yaşamaya çalışmak ve yurttaşlar olarak hakları için sürekli mücadele etmek zorunda olmak.
Burada öğrenciler; tarih, sosyal ve kültürel çalışmaları kendilerinin gerçek sorunlarına ve çıkarlarına hiç değinmeyen kitaplardan öğrenmiyorlar. Öğrenciler tarihi, kendi ailelerinin tarihsel deneyimlerinden başlayarak öğreniyorlar. Önemli toplumsal ve kültürel konuları kendi kültürel gerçekliklerine odaklanarak ve ona bir değer atfederek işliyorlar. Şunu da belirtmek gerekir ki bu öğrenciler yine eninde sonunda Brezilya ve dünya tarihini “yüksek” kültürleri ve benzerlerini öğrenecekler ve bunlara farklı bir açıdan bakacaklardır. “yüksek statülü” kültürleri öğrenmek adına kendi kültürlerini unutmayacaklardır. Öğrenciler hem kendi durumlarını ve kendi kültürlerini anlayarak kendi dışlanmalarına ilişkin konumlarını eş zamanlı olarak öğrenecekler, hem de bu durumu dönüştürme olanağına sahip olacaklardır.
Yurttaş Okulu, sorunları (kırdan kente göç, tapusuz arazilerde oturmak vb) inceleyerek ve sadece incelemekle kalmayıp aynı zamanda özörgütlenmelerin (Katılımcı Bütçe Konseyi, semt birlikleri, kültürel etkinlikler ve gruplar) gücünü de kavratarak kötü koşullarda yaşayan halkın kendi alternatiflerini yaratmasına yardımcı olmaktır.
Yine bu örnekte, Brezilya’da ırkla ilgili tarihsel sessizliğin sorgulandığını görebiliyoruz. Öğrenciler ve öğretmenler, Afrika kökenli müziği (samba) ve dini (candoble) gündeme getirerek ve Brezilya’daki ırkçı uygulamaları açıkça tartışarak ezilme konusundaki sessizliğin, dışlanmayı ve ırkçılığı yeniden üretmekten başka bir işe yaramadığını öğreniyorlar. Bu nedenle Yurttaş Okulu ikili bir güzergâh izledi. İnsanların açıkça konuşabilecekleri güçlendirilmiş kanallar yaratmanın gerekliliğini fark etmekte ama aynı zamanda seslerin ardındaki anlamların ortaya çıkarılması, bu anlamların ardındaki varsayımların sorgulanması ve yeni bilginin oluşturulması gerektiğini de akıldan çıkarmamaktadır. Halkın kavrayışından başlamak ama orada kalmayıp, ayrımcılık, ırkçılık ve dışlanmaya karşı mücadele eden bilgiyi de inşa etmektedirler.
Yönetsel Yapılandırma
Geleneksel okul yapısında gerçekleştirilen üçüncü değişiklik, öğretmenlerden, okul çalışanlarından, velilerden ve yönetimden bir üyeden oluşan görevi, okulun tepeden tırnağa tüm proje ve hedeflerini, yönetimin temel ilkelerini ve ekonomik kaynaklarının tahsisini tartışmak, bu kararların uygulanmasını ve okul müdürünü denetlemektir. Okul Konseylerinin kurulmasıdır. Okul ile ilgili karar alma süreçlerine katılmasını sağlayan değişiklik okul ile tolum arasındaki yabancılaşmayı ortaya kaldıran okulu, tolumun şekillendirdiği içsel bir dinamiğe dönüştüren önemli bir organdır. Okul Konseyi’nde sandalye sayısının yarısı öğretmenlere ve okul çalışanlarına, diğer yarısı da öğrencilere ve velilere ayrılmıştır. Bir sandalye, okulun yönetimine ayrılmıştır; bu genellikle okulun tüm üyelerinin katılımıyla seçilen müdür olmaktadır. (Aplle, 2006:224)
Yönetsel yapılanmanın ile Brezilya’da uygulanan sıkı bir merkezi bütçe yerine daha özerk bir bütçe uygulamasının başlatmasıydı. Yerel eğitim müdürlüğü bu yapı yerine her okula üç ayda bir kaynak tahsisi sağlayan yeni bir politikayı uygulamaya koydu. Bu uygulama, okullara ekonomik özerklik sağlamakta ve okulların kendi harcamalarını kendi konseylerinde alınan kararların önceliklerine göre yapmalarına olanak vermektedir. Bu özerklik aynı zamanda, konsey içerisinde yer alan velilere, öğrencilere, öğretmenlere ve okul çalışanlarına kamusal kaynakların yönetimi konusunda bir sosyal sorumluluk vermektedir. Okul Konseyinin sorumlulukları (Aplle, 2006:224):
-Okulun politik-yönetimsel-pedagojik projesi çerçevesinde etkili ve demokratik katılımı için gerekli olan mekanizmaları yaratmak ve teminat altına almak;
-Okula tartışma önerilerinde bulunup koordine etmek ve okul eğitim programına ilişkin değişiklikleri yürürlükteki yasalar ve okulun bütünlüğü kavramı çerçevesinde oylamak;
-Okula tartışma önerilerinde bulunup koordine etmek ve metodolojik, öğretimsel ve idari değişiklikleri yürürlükteki yasalara uygun bir şekilde oylamak olarak sayılmaktadır.
Brezilya’nın kendine özgü sorunlarını bir kenara bırakırsak Yurttaş Okulu başarılarıyla bize yararlanılabilecek bir deneyim izlenimi veriyor. Her şeyden önce askeri yönetimin kamyonlara yükleyerek ıssız bir yere attığı insanları dinleyerek, kendi sorunlarını çözebilecek aktörler haline getirmesi büyük bir eğitim olayıdır. İnsanın kendisine yetmesi eğitimin öncelikli amaçlarındadır. Yine okul sayısında sağlanan artış, Brezilya için önemli bir sorun olan devamsız öğrencilerin devamının sağlanması, özellikle okul ve toplum arasındaki aidiyetin bir göstergesidir. Öğretmen yetiştirme, eğitim programının demokratik bir tarzda tüm grupları kapsayan tarzda dönüştürülmesi herkese ışık tutacak türdendir.
SONUÇ
Geleneksel okulun bugüne kadarki uygulamaları nedeniyle düşünce dünyamızda eğitim ve özgürlük arasındaki mesafe oldukça uzaktır. Çünkü geleneksel okul, ulus devletlerin siyasal ve iktisadi ihtiyaçlarını karşılamak için kurgulanmış ve dışarıdan belirlenmiş, gerek yapı ve eğitim programı gerekse yönetsel yapı halkın etkisi olmadan yapılandırılmıştır. Bu uygulama kamusal güç ile pekiştirilmiştir. Hatta devlet temel eğitimi resmi yurttaş tanımına uygun insan yetiştirmek için yasal bir zorunluluğa dönüştürmüştür. Bugün uygulamaya direnenler para ve hapis cezası ile cezalandırılmaktadır.
Ulus devletlerin imparatorluklar üzerinde kuruldukları düşünülürse, imparatorlukların içinde barındırdıkları etnik, dini ve kültürel çeşitliliği, ulus devletler ihmal ederek egemen ulusun din, dil ve kültürünü esas alan bir eğitim vermektedirler. O toplumların tarihsel dengelerini bozucu etki yaparak dengeyi bir etnik ya da dini grup lehine çevirmektedir. Ulus devletler ile birlikte küçük grupların bile demokratik olmayan yönetimler dolayısıyla egemen unsur olmuşlardır. Bu toplumların geçmişinde Brezilya veya Afrika’nın yaşadığı gibi açık bir sömürgeleştirme süreci varsa, yeni kuşaklar toplumlarının yaşadığı sömürüyü eğitim yoluyla inceltilmiş tarzda yaşamaktadır. Bu durum zaman içinde çatışmaları su yüzüne çıkarmakta ve insani maliyeti ağır sonuçlar doğurmaktadır. Okul bu şekliyle toplumların taşıdığı tarihsel çelişki ve çatışmaları taşımakta ve eşitsizlikleri derinleştirmektedir.
Türkiye’nin yaşadığı uluslaşma deneyimi yukarda söz ettiğimiz duruma örnek olacak niteliktedir. Farklı etnik, dini ve kültürel yapıları, siyaset, ekonomi, askeri ve eğitim gibi devletin tüm aygıtlarını kullanarak çok dar bir etnik ve dini kalıba sokarak yeniden yapılandırmaya çalıştı. İmparatorluğun gevşek yapısından ulus devletin katı kurallarla belirlenmiş ulus devletin dar kalıpları bir yüzyıldır Türkiye’de yaşadığımız etnik, dini ve siyasi gerilimleri doğurdu. Ulus devletin merkezileştirici ve bütünleştirici amaçlarını gerçekleştirmek, standart insan üretmek işi eğitim kurumlarına yüklendi. Bu amaçla okullar, sadece egemen etnik gruba ‘’tahsis’’ edilmiş iken, daha sonra ‘’etkili bir vasıta olduğu için, Türkçe öğretmek ve Türklüğe çekmek için’’ (Öztürk, 2007:63) herkese açık kurumlara dönüştürülmüştür. Geleneksel okulun işlevini açık bir şekilde ortaya koyan bu yaklaşım okula ilişkin yargıları pekiştirmektedir. Türkçeye ve Türk halkına hiçbir zaman kapalı olmayan bu halklar, siyasi otoriteye itaat ve ‘’yaratılan yeni toplumun’’ kültürüne uyum sağlayabilmek için okul aracılığıyla kendi dil ve kültürüne yabancılaştırılmış ve zaman içinde koparılmıştır. Okul siyasetin kullandığı bir ‘’vasıta’’ olarak taşıdığı kültür ile toplumsal gerilimleri arttırmış, eşitsizlikleri büyütmüştür. Etnik ve dini çeşitliliğe sahip zengin bir toplumsal yapıyı tekleştirerek fakirleştirmiş, sertleştirmiş ve açık çatışmaların büyümesine katkı sunmuştur.
Okul bir ‘’vasıta’’ olduğu sürece, eğitim ve özgürlük arasında bir ilişki kurmanın güçlüğü ortadadır. Okulu ‘’vasıta’’laştıran ona demokratik olmayan yönetimlerin belirlediği işleyiş ve içeriktir. Bu doğal olarak okulun yabancılaşmasını sağlar ki öğrencilerin özgürleşmeleri önündeki en büyük engele dönüşür. Okulun özgürlük üreten bir kuruma dönüşmesi okul üzerindeki otoritelerin etkisinin kaldırılmasıyla mümkün olur. Okulun yukarıdan değil tamamen okulun kendi çevresinin katılıyla toplumsal kültür, dil ve ihtiyaçlar yapılandırılması ile olanaklı hale gelebilir.
Yurttaş Okulu uygulamasında görüldüğü gibi, okulun geleneksel yapısının değiştirilmesi, toplumsal ihtiyaçlar ve talepler temelinde okulun yeniden yapılandırılması ile okulun ürettiği kültür değişmekte, toplumların tarihsel çelişki ve çatışmalarını gidermede önemli roller üstlenebilmektedir. Eğitim ve özgürlük arasındaki mesafenin uzaklığını biraz da olsa yakınlaştırmakta ve bu konuda yapılabilecek çalışmalarla geleneksel okulun toplumsal ihtiyaçlar temelinde esnetilerek toplumun gerçek ihtiyaçlarına hizmet edebileceğini göstermektedir. Toplumların kendi tarihlerin ile yüzleşmelerine olanak vermekte, tarihin onlara miras bıraktığı öfke, utanç ve yenilgileri sorun çözücü bir yaklaşımla ele almalarını sağlamakta böylelikle tarihin ağır mirası altında ezilmekten kurtularak, özgürleşmesine yardım etmektedir.
Geleneksel okulun yeniden yapılandırılması Türkiye’de de, Yurttaş Okulu uygulamasında olduğu gibi yoluyla çatışmalarının çözümünde önemli bir katkı sunacak potansiyele sahiptir. Okulun yapısı, yönetsel yapı ve özellikle eğitim programına yeniden yapılandırılması sorunların çözümüne bizzat mağdurların katılımının sağlanması ile en başta psikolojik bir rahatlama sağlayacaktır ki bu projenin başarısı için ilk adım niteliğindedir. Programın yapılandırılmasının, halkın kültüründen başlanması Türkiye’de tekleştirme politikalarının neden olduğu gerginliğin azaltılması için önemli bir başlangıçtır. Çünkü bu yolla eğitim programlarında yer almayan ya da kendi toplumsal anlatımlarındaki gibi yer almayan etnik, dini ve kültürel gruplar programa girme şansını yakalayacaklardır. Öğrencilerin kendi tarih, kültür, din vb. toplumsal öğelerini öğrenerek başka toplumlar ile karşılaştırma yapmalarına ve sorunlu alanların üzerinde düşünmelerine ve dönüştürülmesine çalışacaklardır.
İktisadi ilişkilerin her şeyi metalaştırması, dillerin araçsallaşmasını beraberinde getirmiştir. Piyasa açısından iktisadi bir değer ifade etmeyen dillerin giderek zayıfladığını ve zamanla kaybolduğu bilinmektedir. Bu süreç bireyin organik bir parçası olan anadilinin zayıflaması bireylerde ciddi kimlik sorunlarına neden olur. Anadilin kaybolması toplumun geleneksel iletişim biçimini bozması ve kültürel değerlerin taşınmasına olması toplumun çözülmesini doğuracaktır. Programın yeniden yapılandırılması sürecine toplulukların ana dillerinin yer alması yukarıda sayılan sorunları çözecek ve toplumları dillerini yaşatma ve çocuklarına dillerini okul yoluyla öğretme şansı yakalayacaklardır.
Okulların yeniden yapılandırılması, öğrenciler üzerinden yapılan toplum mühendisliği projelerini boşa çıkarılmasına, öğrenciler üzerinde otoritelerin baskıların kalkmasına, özgür düşünme geleneği kazanılmasına ve sürece toplulukların katılımı ile bireylerin ve toplumların kendisi olmasına yardım edecektir. Bu durum toplumların gerek içsel ve gerekse diğerleri ile yaşadığı çelişki ve çatışmaları azaltarak toplumsal barışı tesisi edecektir. Eğitim bu işlevleri ile özgürleşme yönünde önemli bir dinamiğe dönüşecektir
KAYNAKLAR
1.http://www.turkiyebrezilya.com/Genel/Brezilya_KulturYasam_index.htmerişim 29/12/2007
2. Vera –Zavala , America, Katılımcı Demokrasi, Dipnot Yayınları, 2006, Ankara
3. Gret, Marion-Sintomer, Yves, Porto Alegra, İthaki Yayınları, 2004, İstanbul
4.Aplle, W. Michael, Neoliberalizm ve Eğitim Politikaları, Eğitimsen Yayınları,2004, Ankara
5. http://www.sol-hareket.org/porto_alegre.doc
6. Freire, Paulo Ezilenlerin Pedagojisi, Ayrıntı Yayınları,2006, İstanbul
7. Aksoy,H. Hüseyin, Paulo Freire Yaşamı ve Ezilenlerin Pedagojisi Kavramalar, Ders
Notu,2007, Ankara
8. Pala Özen, Ummahan, Paulo Freire, Ders Ödevi, 2005, Ankara
9. Aplle, W. Michael http://www.yarin.org/yarindergisi2/yazilar.php?id=451 12.10.200
10. Öztürk Saygı, İsmet Paşa’nın Kürt Raporu, Doğan Kitap , 2007, İstanbul
ANKARA ÜNİVERSİTESİ EĞİTİM BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ EĞİTİM YÖNETİMİ VE POLİTİKASI ANABİLİM DALI
EĞİTİMDE REFORM DERSİ
Konu:
Yurttaş Okulu Projesi
Eğitim ve Özgürlük Bağlamında
NURETTİN BELTEKİN
EYP D-H
06620107
Ankara
OCAK- 2008
Dostları ilə paylaş: |