OKUN YAYDAN ÇIKTIĞI GİBİ DİNDEN ÇIKANLARA KARŞI İMAM ALİ (a.s)
Haricîlerin ortaya çıkışının, Cemel ve Sıffin'de yaşanan kanlı mücadelenin doğal bir sonucu olduğunu söyleyebiliriz. Aynı şekilde Haricîlerin sapmalarını, hilâfetin Ehlibeyt çizgisinden sapması olgusundan da soyutlayamayız. Haricîlerin en belirgin özellikleri, kalıplaşma, zevahire bilinçsiz bağlılık, taassup, kabalık, hak ile batılı birbirinden ayırt etme becerisinden yoksunluktu. Söylentilerden çok çabuk etkilenirlerdi. En ufak bir kuşku karşısında derhal tereddüde düşerlerdi.
Peygamber (s.a.a) onların niteliklerini haber vermiş ve şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Bu ümmetin içinde -dikkat edilirse, Resulullah (s.a.a), 'Bu ümmetten' dememiştir- öyle bir grup ortaya çıkacaktır ki, onların kıldıkları namaz karşısında kendi namazınızı küçümseyeceksiniz. Kur'ân okurlar, ama Kur'ân gırtlaklarından aşağıya inmez. Bunlar, okun yaydan fırlayıp çıktığı gibi dinden çıkarlar."[414]
İmam (a.s) onların hastalıklarını tedavi etme, sapmalarına çözüm bulma imkânını elde edemedi. Çünkü çok kısa bir süre içinde büyük savaşlar yaşadı, isyanlar gördü, Cemel ve Sıffin gibi kanlı çarpışmalara tanık oldu. Haricîlerin ortaya çıkışını aşağıdaki sebeplere dayandırabiliriz:
1- Psikolojik çöküntü ve zafere olan inancın kaybolması. Bunda, İmam'ın (a.s) zahirde Müslüman olan isyancılara karşı savaşmak durumunda kalmasının büyük etkisi vardı. Haricîler İmam'ın (a.s) isyancılara karşı izlediği metodu anlayamadılar. Bunun yanında hakem olayının sonuçlarına da tahammül edemediler. Halbuki hakem olayını kabul etmesi için bizzat kendileri İmam'a baskı yapmışlardı. Sapık tavırlarının sorumluluğunu kendi nefislerine yüklemek yerine, hatalarını başkalarına yüklemeye, kendi sorumluluklarını başka bir tarafın sırtına bindirmeye çalıştılar. Bu da onların zannına göre İmam Ali'den (a.s) başkası değildi.[415]
2- İmam Ali'nin (a.s), ümmetin nebevî misyonun bilincine ulaşması için sağladığı düşünce özgürlüğünü istismar etmeleri. Rivayet edilir ki, İmam Ali'ye (a.s) konuşma yaptığı sırada bile müdahale ediyor ve "Hüküm ancak Allah'ındır." diye ona itiraz edebiliyorlardı. İmam Ali (a.s) fikir özgürlüğünün sınırlarını aşan Haricîlerin bu davranışlarına sadece, "Doğru bir söz; ama bununla batıl bir şeyi kastediyorlar." şeklinde karşılık veriyordu. İmam (a.s) onlara şunları söylüyordu: "Sizin bizim üzerimizde üç hakkınız var: Allah'ın mescitlerinde namaz kılmanıza engel olmayız. Bizimle beraber olduğunuz sürece ganimetten pay almanıza engel olmayız. Siz bize savaş açmadıkça, biz size savaş açmayız."[416] Haricîlerin bu bireysel hareketleri zamanla kitlesel bir harekete dönüştü.
İmam'ın (a.s) Hakem Kararına Tepkisi
Hakemlerin kararı İmam'a (a.s) ulaşınca çok üzüldü. Sonra kalkıp insanlara hitap etti, içine düştükleri hatayı nasıl düzelteceklerini gösterdi. Daha önce kendilerine bu yönde nasihat ettiğini hatırlattı. Şöyle buyurdu: " Şefkatli ve deneyimli öğüt verenin öğütlerine karşı çıkmak, sonradan hasrete ve pişmanlığa dönüşür. Bu hakem olayına karşı kendi görüşümü size söylemiş, gerekli emri vermiştim. Derin düşünce birikimimden süzülüp gelen görüşümü size sunmuştum. Eğer sözlerime uysaydınız, bu duruma düşmezdiniz. Ama siz emirlerimi dinlemediniz; içi boş düşüncesiz muhalifler, emirleri kulaklarının ardına atan asiler gibi yüz çevirdiniz. Sonunda öğüt veren öğüt verişinden kuşkuya düştü ve çakmak taşı kıvılcım vermekte cimrilik etti. Ben ve siz Havazinli şairin dediği gibiydik:"
"Güneşin batmaya yüz tuttuğu sırada size emrettim
Ama siz ancak ertesi gün kuşluk vaktinde öğütlerimi anlayabildiniz."
"Haberiniz olsun! Hakem olarak seçtiğiniz bu iki adam -Ebu Musa Eş'arî ve İbn-i As-, Kur'ân'ın hükmünü arkalarına attılar, Kur'ân'ın öldürdüğü hükmü yeniden dirilttiler. Her biri, Allah'ın yol göstericiliği olmaksızın kendi arzusuna uydu. Açık bir kanıta ve geçmiş, yerleşik, kabul görmüş bir geleneğe uymaksızın hüküm verdiler. Sonra verdikleri hüküm konusunda ihtilâfa düştüler. İkisi de doğruyu bulamadı. Allah, Resulü ve müminlerin salihi bu iki adamdan beridir. Hazırlanın, toparlanın; Şama gidiyoruz. Yarın inşallah ordu karargâhında hazır olun."[417]
İmam (a.s), Abdullah b. Abbas'a, Basra halkını, Muaviye'ye karşı savaşmak üzere kendisine katılmaya hazırlaması için haber gönderdi. Bunun üzerine Basra'dan gelen birlikler Kûfe birliklerine katıldı. Ne var ki, Basra ve Kûfe'den çıkan Haricîlerin toplanıp Nehrevan'a doğru hareket etmeleri, etrafta bozguncu hareketlerde bulunmaları, İmam'ın (a.s) adamlarını, onları bırakıp Şam'a doğru harekete geçmeleri durumunda yapacakları yıkımlar hususunda endişeye sevk etti. Bu yüzden İmam'dan (a.s) önce Haricîlerin çıkardıkları problemi halletmesini istediler.[418]
Haricîlerin can sıkıcı hareketleri arasında, hiçbir gerekçe yokken, Abdullah b. Habbab'ı ve karısını yakalayıp öldürmeleri, karısının karnını deşip içindeki yavruyu çıkarmaları gibi korkunç bir cinayet vardı. Ayrıca İmam'ın (a.s) kendilerine elçi olarak gönderdiği Haris b. Mürre el-Abdî'yi de öldürmüşlerdi.[419]
Haricîlerle Karşılaşma
Dinden çıkanların kuvvetleri, Basra ve başka yerlerden gelenlerle birlikte Nehrevan yakınlarında toplandı. İmam (a.s) onları bu düşüncelerinden, isyanlarından ve savaşma gayretlerinden vazgeçirmek için birçok girişimde bulundu. Onlardan bozgunculuktan, cahillikten ve ısrardan başka bir karşılık göremedi. Bunun üzerine İmam (a.s) ordusunu savaşa hazırladı ve her savaşta olduğu gibi onlara İslâm ahlâkına göre hareket etmeleri tavsiyesinde bulundu, bu tür koşullarda nasıl davranmaları gerektiğini anlattı. İmam (a.s) Haricîlerin bulunduğu bölgeye gelince, onlara bir elçi göndererek Abdullah b. Habbab'ın ve elçisi Haris b. Mürre'nin katillerini teslim etmelerini istedi. Hep bir ağızdan: "Hepimiz onları öldürdük ve hepimiz sizin de, onların da kanlarını dökmeyi helâl sayıyoruz." diye karşılık verdiler.
İmam (a.s), Kays b. Sa'd'ı ve Ebu Eyyub el-Ensarî'yi Haricîlere öğüt vermeleri için gönderdi. Olayların iç yüzünü onlara anlatsınlar ve ümmetin kanının daha fazla dökülmesine engel olsunlar diye. Ardından İmam'ın (a.s) kendisi onların yanına gitti ve şöyle dedi:
"Ey şüphe ve inadın isyana sürüklediği, heva ve hevesin haktan alıkoyduğu, kıt beyinliliğin bir girdaba sürüklediği ve büyük bir olaya sebep olduğu topluluk! Sizi uyarıyorum. Bu vadide yere yıkılacak canlardan dolayı yarın ümmet size lânet okuyacaktır, Rabbinizden açık bir belge ve somut bir kanıt olmaksızın şu vadinin derinliklerinde kan dökülmesine sebep olduğunuz için."
Sonra onlara hakem olayını istemediğini, karşı çıktığını söyledi. Neden karşı çıktığını da açık bir şekilde anlattı. Fakat onların kendisini hakem olayını kabul etmeye zorladıklarını, ayrıca hakemlerin de Kur'ân ve sünnete göre hüküm vermediklerini hatırlattı. Şimdi de bir kez daha Muaviye ile karşılaşmak için asker hazırladığını söyledi. Dolayısıyla, okun yaydan çıkması gibi dinden çıkanların isyan etmelerinin de artık bir sebebi kalmamıştır. Ama dinden çıkanlar, İmam'ın sözlerini dikkate almadıkları gibi, kendisini tekfir etmesini, sonra tövbe ettiğini ilân etmesini istediler. Bunun üzerine İmam (a.s) onlara şöyle dedi:
"Siz bir kasırgaya tutulmuşsunuz ki, sizde haktan yana bir şey kalmamış. Resulullah'a (s.a.a) iman ettikten, onunla beraber hicret ettikten ve Allah yolunda cihat ettikten sonra, küfrüme mi tanıklık edeceğim? O zaman gerçekten sapmış olurum ve hidayete erenlerden olmam!" Ardından oradan ayrıldı. Haricîler de harekete geçerek savaş düzenini aldılar... İmam (a.s) ordusunu onlara karşı savaşa hazırladı. Son bir girişim olarak İmam (a.s), Ebu Eyub el-Ensarî'ye bayrak kaldırmasını ve bu bayrağın altına giren Haricîlere eman verileceğini ilân etmesini ve onlara şöyle demesini emretti: "Bu bayrağın altına giren güvende olacak. Kûfe ve Medain'e gidenler güvende olacaktır. Bizim sizinle bir sorunumuz yoktur. Biz kardeşlerimizin katillerini istiyoruz."
Bunun üzerine Haricîlerden çok sayıda kişi savaş meydanından çekildi. İmam (a.s) ashabına şöyle dedi: "Onlar savaş başlatmadıkça siz onlardan uzak durun."
Haricîler, "Hüküm ancak Allah'ındır." diye bağırarak saldırıya geçtiler. "Cennete... cennette..." diye bağırıyorlardı. Bir saat içinde büyük çoğunluğu kılıçtan geçirildi. Onlardan kurtulanların sayısı on kişiden daha azdı. İmam'ın (a.s) ordusu da on kişiden daha az kayıp vermişti.[420]
Savaş sona erdikten sonra İmam (a.s), ashabından, Haricîlerin liderlerinden biri olan "Meme sahibi"ini aramalarını istedi. Bu isteğini ısrarla sürdürdü. Çünkü bu, Peygamber'in (s.a.a), dinden çıkanlarla savaşmasıyla ilgili tavsiyelerinin de gerçekleştiğinin somut kanıtı olacaktı. Resulullah onların arasında "Meme sahibi" olarak bilinen birinin olacağını İmam'a söylemişti.[421] İmam'ın (a.s) ashabı onu bulunca, İmam'a haber verdiler. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle dedi: "Allahu ekber! Ne yalan söyledim, ne de yalanlandım. Eğer tembellik edip amel etmekten vazgeçecek olmasaydınız, size yüce Allah'ın, Peygamberi'nin (a.s) dilinden, onlarla bilinçli olarak, bizim üzerinde bulunduğumuz hakkı tanıyarak onlarla savaşanlara neleri vadettiğini size haber verirdim." Sonra İmam (a.s) Allah'a yönelik şükrünün bir ifadesi olarak secdeye kapandı.[422]
Dostları ilə paylaş: |