Tahkim ve Ateşkes Sözleşmesi
İmam'ın (a.s) sıkıntısı ordunun kendisini dinlememesiyle bitmedi. Şayet baş kaldıranlar, tahkime katılacak temsilcinin seçiminde İmam'a (a.s) uysalardı, görüşmeler yoluyla siyasî bir kazanç sağlayabilirdi. İmam (a.s) kendisini temsil edecek hakem olarak Abdullah b. Abbas veya Malik-i Eşter'i seçmek istedi. Çünkü bunların ihlâslı ve bilinçli kimseler olduklarını biliyordu. Ama aldatılmışlar, Ebu Musa Eş'arî'nin hakem olarak seçilmesinde ısrar ettiler. İmam (a.s) şöyle dedi:
"Başta bana isyan ettiniz, bari şimdi isyan etmeyin. Ben Ebu Musa'yı bu işe uygun görmüyorum. Çünkü o güvenilir biri değildir. Cemel Savaşı'na giderken benden ayrıldı ve Kûfe'de insanların bana katılmalarını engelledi. Sonra da benden kaçtı. Nihayet ben, birkaç ay sonra ona aman ve can güvenliği verdim de geri döndü."[406]
Muaviye ve Amr b. As, İmam'ın (a.s) ordusunu ayrılığa düşürme noktasında amaçlarına ulaşmışlardı. İmam'ın (a.s) kuvvetlerinin içinden Eş'as b. Kays da onlara yardımcı oluyordu.
Amr b. As, Şamlıları temsil eden hakem olarak geldi. Hiç kimse de ona itiraz etmedi. Ebu Musa Eş'arî'yle antlaşmanın maddelerini yazacaklardı. Amr sözleşmeye, "Emir'ül-Müminin" ifadesinin yazılmasını kabul etmedi. Bunun üzerine İmam (a.s) şöyle dedi: "Bugün, Hudeybiye gününe benziyor. O zaman Süheyl b. Ömer Peygamber'e (s.a.a): 'Sen Allah'ın Resulü değilsin.' demişti. Sonra Resulullah (s.a.a) bana şöyle demişti: Buna benzer bir olay senin de başına gelecek ve sen haksızlığa uğrayacaksın."[407]
Sözleşmenin en önemli maddesi, ateşkes ilânı ve savaşın durmasıyla ilgiliydi. Taraflar, aralarındaki sorunların çözümünde Allah'ın kitabına ve Peygamber'in (s.a.a) sünnetine başvuracaklardı. Sözleşme Hicrî yılın safer ayında imzalandı. İki hakemin kesin kararının ilânı da aynı yılın ramazan ayına ertelendi. İşin garip tarafı, Osman'ın intikamını alma meselesiyle ilgili tek madde yer almıyordu sözleşmede. Oysa Muaviye ve Peygamber'in salıverdiği İslâm esirlerinden oluşan hizbinin çıkardıkları fitnede kullandıkları en büyük argüman, Osman'ın intikamının alınmasıydı.[408] Bu arada hakemlerin Dûmet'ul-Cendel denilen yerde buluşmaları da kararlaştırıldı.
Bilinçli Bir Tavır ve Değerlendirme
Rivayete göre, Malik-i Eşter'den şahit olarak sözleşmeye imza atması istenir. Malik-i Eşter bunu reddeder ve şöyle der: "Eğer bu sözleşmede adım geçerse, sağ kolum benimle sabahlamasın ve ondan sonra da sol kolumun bana hiçbir faydası olmasın. Düşmanlarımla ilgili Rabb'im tarafından ortaya konulan bir kanıta sahip değil miyim? Siz de zaferi görmemiş miydiniz?!"[409]
Emir'ül-Müminin'e (a.s), "Eşter sözleşmeyi imzalamıyor ve onlarla savaşmaktan başka bir öneriyi kabul etmiyor." denildi.
Buyurdu ki: "Allah'a yemin ederim ki, ben buna razı değildim ve sizin de razı olmanızı istemedim..." Sonra şöyle dedi: "Keşke, aranızda onun gibi iki kişi daha olsaydı. Keşke düşmanı benim gözümle gören onun gibi bir kişi daha olsaydı. O zaman derdinizi çekmek bana hafif gelirdi, eğrildikten sonra doğrulmanızı umabilirdim. Ben size engel oldum; ama siz beni dinlemediniz. Siz öyle bir iş yaptınız ki, bununla gücümüz sarsıldı, direncimiz kırıldı; yerini gevşeklik ve alçaklık aldı."[410]
İmam'ın (a.s) Dönüşü ve Haricîlerin Ordudan Ayrılmaları
İmam (a.s), Kûfe'ye geri dönmek üzere hareket etti. Derin üzüntü ve keder yükünü taşıyordu. Muaviye'nin temsil ettiği batılın iyice pekiştiğini, neredeyse amacına ulaşmak üzere olduğunu görüyordu. Buna karşılık ordusunun isyanlarla çalkalandığını, artık emrini dinlemediğini görüyordu.
İmam (a.s) Kûfe'ye girdiğinde, şehir ağlama uğultularıyla çalkalanıyordu. Sıffin'de öldürülenlere karşı duyulan üzüntü şehrin her tarafını kaplamıştı. Bu arada sayıları yaklaşık on iki bini bulan bir grup İmam'ın (a.s) ordusundan ayrıldı. Bunlar Kûfe'ye girmediler ve Harura'da toplandılar. Savaş komutanı olarak Şebes b. Rib'î'yi, namaz imamı olarak da Abdullah b. Kevva el-Yeşkurî'yi seçtiler. Müslümanların işlerinin aralarındaki şûrayla yürütülmesini isteyerek İmam'a (a.s) verdikleri biati geri aldılar... Aslında bu adamların davranışları, daha ateşkes sözleşmesi hazırlandığı sırada kendini belli etmişti. Çünkü bu durum hoşlarına gitmemiş ve: "Biz buna razı olmayız. Hüküm ancak Allah'ındır." demişlerdi. Bu sözü kendilerine bir şiar olarak seçmişlerdi. Oysa hakem tayinine dair öneriyi kabul etmesi için İmam (a.s) üzerinde baskı kuranlar kendileriydi.
İmam (a.s), onların tavırlarını hikmet ve öğütle düzeltmeye çalıştı. Abdullah b. Abbas'ı onlara gönderdi ve onlarla tartışmaya girmemesini tavsiye etti. Sonra kendisi de gitti. Onlarla konuştu, gözlerinin önüne kanıtlar koydu, bütün iddialarını çürüttü. İmam'ın (a.s) bu hikmetli açıklamaları karşısında ikna oldular, İmam'a icabet ederek onunla beraber Kûfe'ye girdiler.[411]
İki Hakemin Buluşması
İki hakemin buluşması için önceden belirlenen vakit geldi. İmam (a.s) başlarında Şurayh b. Hani olmak üzere dört yüz adam gönderdi. Onlara namaz kıldırmak ve işlerini idare etmek üzere Abdullah b. Abbas'ı da onlarla birlikte gönderdi. Aralarında Ebu Musa Eş'arî de vardı. Muaviye de Şamlılardan dört yüz adamla birlikte Amr b. As'ı gönderdi. Taraflar, "Dûmet'ul-Cendel" denilen yerde buluştular. İmam'a (a.s) samimiyetle bağlı bulunan bazı görüş sahibi hikmetli kimseler Ebu Musa Eş'arîye nasihat etmeye başladılar, onu herhangi bir oyuna gelmemek hususunda uyardılar. Karar verilirken basiretli ve ileri görüşlü olmasını tavsiye ettiler, bu yönde büyük çabalar sarf ettiler. Bu yoğun çabalarının nedeni, Amr'ın düzenbazlığını ve hileciliğini bilmeleriydi.[412]
Hakemlerin Kararı
Tarafların hakemleri Ebu Musa Eş'arî ve Amr b. As buluştular. Ebu Musa siyaset bilgisi kıt, akideye bağlılığı zayıf ve Ali'nin (a.s) imamlığına bağlılığı ise son derece gevşek biriydi. Amr ise, tam bir düzenbazdı, hain bir seciyeye sahip, akıllara durgunluk veren bir entrikacıydı. Ehlibeyt'i siyaset meydanından silmeyi kendine gaye seçmişti. Bunu, azatlı Ebu Süfyan'ın azatlı oğlu Muaviye'yle ortaklaşa egemenliği ele geçirmek için yapıyordu.
Toplantı kısa sürdü. Bu kısa süre zarfında Amr, Eş'arî'nin kişiliğinin zayıf noktalarını keşfetti. Bu zayıf noktalardan girerek onu etkisi altına aldı ve istediği gibi yönlendirdi. İkisi, kapalı bir toplantıda, Ali'yi (a.s) ve Muaviye'yi Müslümanların yönetiminden azledip Abdullah b. Ömer'in yeni halife adayı olarak önerilmesi üzerinde görüş birliğine vardılar.
İbn-i Abbas, derhal harekete geçti ve İbn-i As'ın oyununa gelmemesi için Eş'arî'yi uyardı ve şöyle dedi: "Yazıklar olsun sana! Allah'a yemin ederim ki, eğer ikiniz bir noktada ittifak etmişseniz, bu onun seni aldattığı anlamına gelir. Sakın o konuşmadan sen konuşma. Çünkü Amr hain ve güvenilmeyen bir adamdır. Onun, ikiniz arasında varılan ittifaka göre hareket etmesi beklenemez. Sen ondan önce insanlara hitap edip görüş belirtirsen, o sana muhalefet eder."
Fakat Eş'arî, İbn-i Abbas'ı dinlemeyip ayağa kalktı ve konuştu. İmam Ali'yi (a.s) görevden azlettiğini bildirdi. Ondan sonra Amr kalktı, konuşmaya başladı. İmam'ın görevden azledildiğini o da pekiştirdi ve Muaviye'nin halife tayin edildiğini belirtti.[413]
Bu hain plân sonucu Muaviye büyük bir zafer kazanmış oldu. Şamlılar geri dönerek onu Emir'ül-Müminin diye selâmladılar. Iraklılar ise büyük bir fitnenin girdabına düştüler. İçine düştükleri durumun bir sapma olduğunu anladılar. Ebu Musa, Mekke'ye kaçtı. İbn-i Abbas ve Şurahy da İmam Ali'nin (a.s) yanına döndüler.
Dostları ilə paylaş: |