Bibi. M. S. Akpolat, "Fransız Kökenli Levanten Mimar Alexandre Vallaury", (Hacettepe Üniversitesi, basılmamış doktora tezi), 1991, s. 131-134; A. Batur, "Bir Pera Palas Öyküsü", istanbul, S. 6 (1993), s. 70-72; Cezar, Beyoğlu, 406-407; S. N. Duhani, Eski insanlar Eski Evler, ist., 1982, s. 18; ay, Beyoğlu'nun Adı Pe-' ---3, s. 62-63.
ralken, îst, 1990,
AFİFE BATUR
PERESTU KADIN EFENDİ
ÇEŞMESİ
bak. BÂLÂ KÜLLİYESİ
PERİDE CELÂL
(1915, İstanbul) Romancı.
istanbul'da bir Fransız kız mektebinde okuduktan sonra özel öğrenim gördü. Çeşidi işyerlerinde çalıştı, ilk hikâyesi 1935'te Yedigün dergisinde yayımlandı. Bir süre isviçre'de yaşadı, istanbul'a dönüşte Basın-Yayın Kurumu'nda ve Yeni İstanbul gazetesinde çalıştı. Son Posta, Cumhuriyet, Milliyet gazetelerinde romanları tefrika edildi.
Peride CelâPin ilk dönem romanları olan Sönen Alev (1938), Yaz Yağmuru (1940), Ana-Kız(194İ), Kızıl Vazo (1941), Ben Vurmadım (1942), Atmaca (1944), Aşkın Doğuşu (1944), Yıldıztepe (1945) aşk ve sevda serüvenleri eşliğinde, duru bir dille, istanbul'un müreffeh çevrelerini o yılların özellikleriyle yansıtır. Bu dönem romanlarında yazar, köşk ve yalılarda yaşanmış hayatları, eleştirel gözlemlere pek de yer vermeksizin anlatmıştır. Yer yer Boğaziçi tasvirleri, yer yer bahçe dekorları, istanbul peyzajında şimdi uzak bir anı gibidir.
Peride Celâl, Dar Kofla,(1949) birlikte romancılığını bambaşka bir düzlemde geliştirmiş; toplumsal endişeler, bireysel ruh çözümlemeleri, çevre tahlilleriy-le yüklü eserler kaleme getirmiştir. Bir genç kızın yetişme koşullarını anlatan Dar Yol, Kadıköy'den, yazlık yörelerin sereserpe yaşamasından sayfalar da içerir. Florya'da başlayıp İstanbul'un birçok semtine açılan Üç Kadının Romam (1954), Peride Celâl'e İstanbul'daki sanat-aydın çevrelerini dile getirme, şehrin yeni zen-
PERİŞAN BABA TEKKESİ
242
243
PERPA
Perişan Baba Tekkesi'nin güney cephesinin çizimi. M. Baha Tanınan
Peride Celâl
Can Kurultay, 1993/Kadın Eserleri Kütüphanesi Arşivi
ginlerine, Demokrat Parti atmosferine ulaşma imkânı vermiştir. Kırkıncı Oda (1958), Nâzım Hikmet'in İstanbul'daki yaşantısına göndermelerle, bir serüven romanı havasındadır.
Gecenin Ucundaki Işık'ta. (1963) İstanbul zengin çevrelerini, "kaymak takımı" diye nitelediği yüksek sosyeteyi eleştirel bir anlatımla canlandıran romana, bir yandan da bakımlı bahçesiyle Çiftehavuz-lar'daki bir yeni zaman köşkünü tasvir etmiştir. Gecenin Ucundaki Işık, "her mahalleye bir milyoner" anlaşıyının yarattığı ekonomik düzeni ince ayrıntılarla yansıtması açısından bir belge değerindedir. 1940'larda başlamış ve İstanbul'da yaşanmış, sonuçsuz bir aşkın romanı olan Güz Şarkısı (1963) Fenerbahçe'deki bir limonluğun canlı görünümlerini de kaleme getirir. Evli Bir Kadının Günlüğünden (1971) ve Üç Yirmi Dön Saat (1971) basın çevrelerini, yarı sosyalist, yarı burjuva eğilimli ve tabiatlı gündeş aydınları, eskinin kaybolmaya mahkûm aile düzenini, artık son çağını yaşayan İstanbul kültürünü işler. Romancı, son romanı Kurtlar'dz (1990) yazı hayatına 1930'larda başlamış bir kadın yazarı odak kişi alarak, geniş bir perspektiften İstanbul yaşayışına eğilir. Dönemler, siyasal çalkantılar, değişen kentsel çehre, bireysel ve toplumsal katmanlarda, 12 Eylül darbesine kadar çizilmiştir. Seçkin bir üslupçulukla kaleme alınmış bütün bu romanlarda Peride Celâl'in İstanbul'un yakın tarihini, aydınlar ve zengin sınıf açısından ustaca değerlendirdiği gözlenmektedir.
Hikâyelerini Jaguar (1978), Bir Hanımefendinin Ölümü (1981) ve Pay Kavgası (1985) adlı kitaplarında derleyen yazar, "Bir Hanımefendinin Ölümü" adlı hikâyesinde Bebek'te, ölüm acısını unutmuş, miras kaygısına düşmüş bir zengin evini, "Ada"da bohem bir hayatın vurdumduymazlığını ve sancısını anlatmıştır. Türk edebiyatının unutulmaz verimlerinden olan "Çukur" (Pay Kavgası) hikâyesiyse, Nişan-
taşı-Valikonağı'ndaki apartman hayatını, sözümona İstanbulluluğu, semte egemen olan taşralaşmayı, yiten insani değerleri derin bir hüzünle saptamaktadır.
Bibi. V. Günyol, Gölgeden Işığa, ist., 1988; S. İleri, Seni Çok Özledim, İst., 1986; R. Mutlu-ay, 50 Yılın Türk Edebiyatı, İst., 1973; A. Oktay, Cumhuriyet Dönemi Edebiyatı 1923-1950, Ankara, 1993.
SELİM İLERİ
PERİŞAN BABA TEKKESİ
Zeytinburnu İlçesi'nde, Kazlıçeşme Mahal-lesi'nde, Zâkirbaşı Sokağı'nda, mahalleye adını veren çeşmenin yakınında yer almaktadır.
Bektaşîliğe bağlı hemen bütün tesislerde olduğu gibi, bu tekkenin de kuruluşuna ilişkin veriler daha ziyade menkıbe veya rivayet düzeyindedir. Tekkenin avlusunda, "Eyrek Baba", "Eryek Baba" ya da "Erikli Baba" olarak adlandırılan bir velinin kabri bulunmakta, söz konusu şahsın İstanbul'un fethine katıldığı ve fetihten sonra bu mevkide tekkesini kurduğu nakledilmektedir. Hayatı ve kişiliği hakkında pek bir şey bilinmeyen, mezarında yalnızca iki devşirme sütunun görüldüğü bu kişinin, fetih ve kolonizasyon faaliyetlerinde aktif rol alan, Ahî, Kalenden veya Abda-lân zümrelerinden birine mensup gazi dervişlerden olması, daha sonra hatırasına ve tekkesine Bektaşîlerin sahip çıktıkları bir ihtimal olarak düşünülebilir. Diğer taraftan tekkenin, Yeniçerilerin başlıca görev alanlarından olan Yedikule Hi-sarı'mn yakınında yer alması da mensup bulunduğu Bektaşîliğin Yeniçeri Ocağı ile yakın ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmelidir.
Yeniçeri Ocağı ile birlikte Bektaşî tarikatının lağvedildiği ve Bektaşî tekkelerinin kapatıldığı Vak'a-i Hayriye'den (1826) önceye, 19. yy'ın ilk çeyreğine ait iki belgede bu tekke "Yedikule Kapısı haricindeki vaki Şuturşumâr (deve güden) Mehmed Baba Dergâhı" ve "Kazlıçeşme kurbünde Seyyid Mehmed Baba Tekkesi" olarak zikredilmiştir. Burada söz konusu olan Seyyid Mehmed Baha'nın 1214/1799-1800 tarihli mezar taşı tekkenin haziresinde bulunmakta, ayrıca burada daha önce Ahmed Baba'nın (ö. 1787) meşihat görevini yürüttüğü tespit edilmektedir. Vak'a-i Hay-
riye'de kapatılan ve muhtemelen yıktırılan (ya da en azından harap olan) tekke Mehmed Perişan Baba (ö. 1866) tarafından tekrar "uyandırılmış" ve tekkelerin kapatılmasına (1925) kadar faaliyetini sürdürmüştür. Tam olarak tespit edilemeyen ikinci kuruluş tarihinin, Abdülmecid döneminin (1839-1861) sonlarında ya da Bektaşîlere karşı müsamahakâr davramldı-ğı, tekkelerini ihya etmelerine göz yumulduğu Abdülaziz döneminin (1861-1876) başlarında yer aldığı tahmin edilebilir. Ancak tekkenin vakfiyesi Perişan Baha'nın halefi Seyyid Hafız Mustafa Baba (ö. 1872) tarafından düzenlenerek 12847 1867-68'de tescil edilmiştir.
Son dönem Bektaşî kültüründe önemli bir yeri olan Perişan Baha'nın 1781 civarında Konya'da doğduğu, dönemin ileri gelen Bektaşî şeyhlerinden Hacı Turabî Ali Dedebaba'ya intisap ettiği ve hayatının önemli bir kesimini Kırşehir'deki Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi'nde geçirdiği bilinmektedir. Zamanının en iyi saz çalanlarından ve tanınmış şairlerinden olan Perişan Baha'nın bazı nefesleri bestelenmiş ve Bektaşîler arasında günümüze kadar oku-nagelmiştir. Ayrıca Perişan Baba Hacı Bektaş-ı Velî Tekkesi'nde (Pirevi'nde) bir müddet dedebabalık yapmış, daha sonra kendisini bu göreve tayin ettiren İstanbul-Merdivenköy'deki Şahkulu Sultan Tekke-si(-») Postnişini Mehmed Ali Hilmî Dede-baba (ö. 1907) tarafından yerinden edilmiş, bu iki ünlü Bektaşî şeyhi arasındaki soğukluk kendilerine mensup olanlarca da devam ettirilmiştir. Nitekim Mehmed Ali Hilmi Dedebaba'nm şerrinden çekinen Perişan Ali Baba taraftarları, Perişan Ali Baha'nın vefat ettiğini ilan ederek kendisi adına tekkesinin bahçesine 1283/1866 tarihli bir mezar taşı diktirmişlerdir. B. No-yan, Perişan Baha'nın 1874-1879'da "de-debabalık" makamında bulunduğunu belirtmektedir. Ancak vefat tarihi konusunda, değişik görüşler vardır. S. Nüzhet Er-gun ve A. Gölpmarlı 1875 tarihini esas alırlarken T. Koca, 1301/1884 tarihini vermektedir. Mezarı, Hacı Bektaş-ı Velî Âsita-nesi'ndedir.
Perişan Baha'nın halefi Seyyid Hafız Mustafa Baha'dan sonra bu tekkede kimlerin şeyhlik yapmış olduğu hususu tam olarak aydınlatılmış değildir. Ancak avlu ka-
pısından girildiğinde sağda yer alan hazi-rede, Seyyid Mehmed Baba, Perişan Baba ve Seyyid Hafız Mustafa Baba ile aynı sırada gömülü olan Hacı Hüseyin Baba (ö. 1883), Ahmed Baba (ö. 1884), diğer Ahmed Baba (ö. 1910) ve Abdullah Baha'nın (ö. 1920) tekkenin postnişinleri, arka sıradaki Ganî Baba (ö. 1872), Mustafa Beybaba (ö. 1885) ve Zikri Baha'nın da (ö. 1889) buraya bağlı halifeler oldukları tahmin edilebilir. Nitekim Perişan Baba Tekkesi son şeyhlerinden olan Abdullah Baha'dan dolayı "Küçük Abdullah Baba Tekkesi" adı ile tanınmaktadır. Bu arada Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ'smâa. (1307/1889-90) o tarihteki postnişinin adı Hasan Efendi olarak verilmiştir. Ancak bu Hasan Efendi'nin (Baha'nın) mezar taşı hazirede tespit edilememektedir.
Perişan Baba Tekkesi 19- yy'ın ikinci yarısına ve 20. yy'ın başlarına ait tekke listelerinde "sureta" Nakşibendî tarikatına bağlı olarak gösterilmiş, Bandırmalızade A. Münib Efendi'nin Mecmua-i Tekâyâ 'sın-da ayin günü perşembe olarak belirtilmiş, Dahiliye Nezareti'nin R. 1301/1885-86 tarihli istatistik cetvelinde burada 5 erkeğin yaşadığı kaydedilmiştir. Söz konusu tesis bu dönemde "Kazlıçeşme Tekkesi" ve "Şeyh Mehmed Ali Baba Tekkesi" adları ile de anılmaktadır.
Geçen yüzyılda Perişan Baba Tekke-si'nden yetişen Bektaşî şairleri arasında Trablusgarp'ta sürgünde vefat eden Hüs-nî Baba (ö. 1894) Üe Ceyhunî (ö. 1886) en ünlüleridir.
Cumhuriyet döneminde mesken olarak kullanılan ve bakımsız kalan tekke binalarından bir kısmı ortadan kalkmış, geriye kalan iki katlı ana bina ise yarı yıkık vaziyette günümüze intikal edebilmiştir. Halen, 1993'te kurulan Erikli Baba Türbe ve Tekkesi'ni Koruma, Yaşatma ve Kültür Dayanışma Derneği söz konusu yapıda faaliyet göstermektedir.
Perişan Baba Tekkesi, İstanbul'daki bütün diğer Bektaşî tekkeleri gibi yoğun iskân alanının uzağında, zamanında mesire niteliği arz eden bir çevrede kurulmuş, ancak Kazlıçeşme'de giderek yoğunluğunu artıran tabakhaneler ve deri boyahaneleri tarafından kuşatılmıştır. Söz konusu tesisler son yıllarda belediye tarafından kamulaştırılarak yıktırılmış, ne var ki bu sefer de Perişan Baba Tekkesi ile yakınındaki diğer tarihi eserler (Fatih Camii ve Hamamı, Kazlı Çeşme, Deryayî Ali Baba Türbesi vb) düzenlenmemiş bir boşluk içinde kalmışlardır. Tekkenin, güneyde Zâkirbaşı Sokağı, diğer yönlerde de komşu parsellerle kuşatılmış olan arsası yakın bir tarihte, moloz taş örgülü, alçak bir çevre duvarı ile sınırlandırılmıştır.
Zâkirbaşı Sokağı üzerindeki basık kemerli avlu kapısı kesme küfeki taşı ile örülmüş, kilit taşı çıkıntılı olan kemer ahşap bir fronton (üçgen alınlık) ile taçlan-dırılmıştır. Avlu girişinin karşısında, tekkenin ana binasının önünde, Eyrek/Er-yek/Erikli Baha'nın üstü açık mezarı yer alır. Demir parmaklıklarla kuşatılmış olan
kabrin ayak ve baş uçları, silindir biçiminde birer devşirme sütunla belirtilmiş, burada gömülü olanın kimliğini açıklayıcı herhangi bir kitabeye yer verilmemiştir.
İki katlı olan ana bina düzgün olmayan "L" biçiminde bir alanı kaplar. Zemin kattaki bazı kagir duvarlar dışında bütünüyle ahşap iskeletli duvarlarla inşa edilmiş olan yapının üst katı güney (avlu girişi) yönünde, kare kesitli dikmelere oturan ve bütün cephe boyunca uzanan bir çıkma ile genişletilmiştir. Hareketli kitlesi ve dikdörtgen pencerelerin sıralandığı cepheleri ile geçen yüzyıla ait herhangi bir ahşap meskeni andıran bu binanın kuzey kanadı çökmüş, geriye kalan ve son derecede harap durumda bulunan kısım da önemli ölçüde tadil edilmiş, sonuçta yapının içerdiği birimleri, özgün tasarımları ve fonksiyonları ile tanımlamak imkânı pek kalmamıştır. Ancak "meydan" tabir edilen ibadet biriminin üst katta yer aldığı bilinmekte, yine bu katta, güney yönünde, yüklüklerle donatılmış odalann sıralandığı, çökmüş olan odaların duvarlarında da eklektik türde kalem işi bezemelerin varlığı teşhis edilmektedir.
Eylül 1933 tarihli Pervititch paftasında bu ana binadan başka, arsanın batı sınırı boyunca uzanan tek katlı ahşap bir yapı görülmektedir. Derviş hücrelerini barındırdığı tahmin edilebilen bu bina günümüzde tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadır. Ana bina ile söz konusu tek katlı yapı arasında yer alan, demir çubuklardan mamul, daire planlı ve soğan kubbeli küçük kameriye, bir zamanlar çiçeklerin donattığı bu bahçede keyifli bir sohbet köşesi olarak tasarlanmıştır. Arsanın doğu kesimini işgal eden hazirede özellikle Seyyid Hafız Mustafa Baba'nın kabrini kuşatan bezemeli döküm şebeke dikkati çekmekte, şebekenin köşelerinde yükselen babaların üzerinde dört terkli (dilimli), "edhe-mî" denilen türde minyatür Bektaşî taçları bulunmaktadır. Ayrıca nazirenin arka kısmında yer alan "meşâhir-i kuzzâtdan Niğde Sancağı naibi Könizade Süleyman Fehmi Efendi'ye" ait 1319/1901 tarihli mezar son dönemde Bektaşî tekkelerinin müdavimleri arasında ulema sınıfından olanların da bulunduğunu kanıtlaması bakı-
Perpa
Ertem Uca, 1994/ TETTVArşivi
mından ilgiye layıktır. Bu arada Perişan Baba Tekkesi'nin haziresinde, Topkapı dışındaki Büyük Abdullah Baba Tekke-si'nden menkul birtakım mezar taşlarının bulunduğu da dikkate alınmalıdır.
Bibi. Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, II, 76-77; Münib, Mecmua-i Tekâyâ, 13; Ibsaiyat II, 19; A. Rıfkı, BektaşîSım, ist, 1Ş25, s. 123; M. Yah ya Dağlı, Bektaşî Tomarı, İst., 1935, s. 58; A. Gölpmarlı, Alevî-Bektâşî Nefesleri, İst., 1963, s. 17; S. N. Ergun, Bektaşî-Kızılbaş Alevî Şairle ri ve Nefesleri, ist., 1956, III, s. 42-48; B. Noyan, Bektaşîlik Alevîlik Nedir, Ankara, 1987, s. 46; M. Özdamar, Dersaadet Dergâhları, ist., 1994, s. 151-152. TANMAN
PERPA
İşyerleri istimlak edilen Perşembepazarı esnafı için yapılmış, 4.500 işyeri ve dükkâna sahip, Türkiye'nin en büyük ticari merkezi.
Perpa adı verilen kompleksin (dükkânlar ve çok çeşitli tesisler bütünlüğü) kuruluş çalışmaları, Haliç sahillerini düzenleme projesi çerçevesinde, 1985'te başladı. Haliç projesi uyarınca işyerleri istimlake uğrayan Perşembepazarı esnafına yer gösterebilmek amacıyla, Piyale Paşa Bul-varı'na cepheli 127.000 trf'lik bir arazi, Emlak Bankası ve büyükşehir belediyesi ortaklığıyla alınıp belediyenin inşaat şirketi İmar Limitet Şirketi'ne devredildi. 26 Kasım 1985'te imzalanan anlaşma ile Per-pa'nın yüzde 40'ınm İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne, yüzde 60'ının Perpa Ticaret Merkezi'ne ait olması kararlaştırıldı. İşyerleri istimlak edilen Perşembepazarı esnafının kurduğu Perpa Kooperatifi ile İmar Limitet Şirketi arasında 29 Temmuz 1986' da imzalanan anlaşma ile tesisin kurulması için tahsis edilen arsanın yüzde 40'ı belediyeye, yüzde 55'i Perpa Kooperati-fi'ne, yüzde 5'i İmar Limitet Şirketi'ne ait sayıldı ve hafriyat çalışmalarına hemen başlandı.
Perpa'nın kuruluşunu ve açılışını olay haline getiren ve neredeyse 10 yıl geciktiren bir pürüz bu sırada ortaya çıktı. Perpa'nın arsasının 1.112 m2'lik bir bölümünün iki ortaklı bir özel mülk olduğu anlaşıldı. Arsa sahiplerinin bu bölüm için 3 milyar TL talep etmeleri üzerine, o zaman anlaşma sağlanamadı. Ancak inşaat faali-
PERTEV MEHMED PAŞA
244
245 PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN
Perpa'mn girişi.
Ertan Uca, 1994/TETJVArşivi
yeti bir yandan sürüyordu. Nitekim 1989' da, henüz imarsız ve ruhsatsız olan ve arazisi konusundaki mülkiyet davası sonuçlanmamış bulunan Perpa tesisleri, dönemin belediye başkanı Bedrettin Dalan tarafından resmen açıldı.
Mart 1989'daki belediye seçimlerinde belediye başkanlığına gelen Nurettin Sözen, "dünyanın en büyük gecekondusu" olarak nitelediği tesisin sorunlarını çözeceğini bildirdi. 1.112 m2'lik özel mülk arazi parçası, bu defa 12.105.000.000 TL'ye satın alındı. İnşaatta yeterli otopark ve sığmak bulunmaması gibi nedenlerle bir türlü alınamayan iskân izni, söz konusu eksikliklerin tamamlanmasıyla verildi; Perpa Ko-operatifi'ne ait olan dükkânların bir bölümüne Perşembepazarı esnafı peyderpey taşınmaya başladı.
Arazisi daha da genişletilerek 140.000 m2'yi bulan ve 13 katlı, dev bir blok olan Perpa'da, halen 2.500 araçlık bir otopark, l helikopter pisti, 36 asansör, 24 yürüyen merdiven, 6 banka şubesi, l PTT merkezi, 24 lokanta, kafeteryalar, l sağlık merkezi, l karakol ve bir de mescit vardır. Merkez, 13 kat üzerinde 660.000 rrf'lik bir alana sahiptir. 4.500 işyeri ve dükkânın 2.000'i istanbul Büyükşehir Belediyesi'ne aittir. Tam kapasiteyle çalışmaya başladığında 150.000 çalışanı barındıracaktır.
Perşembepazarı esnafının, dükkânları Halic'in sahil bölümü dışında kalanların birçoğu eski yerlerinde kalmayı tercih edip Perpa'ya taşınmadıklarından ve belediyeye ait dükkânlar da merkezin açılışından beri boş kaldığından Perpa halen yarı terk edilmiş bir durumdadır. 1989'daki ilk ruhsatsız ve tamamlanmamış açılıştan sonra geçen süre ve bir ölçüde de ticaret merkezinin Piyale Paşa Bulvarı üzerindeki merkezi iş alanlarından uzak konumu,, dükkân ve işyerlerine gereken ilginin bugüne kadar gösterilmemesine neden olmuştur.
Eylül 1994'te İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Perpa'da kendine ait olan ve yıllardır kapalı durduğundan tahrip olmaya başlayan 2.000 işyerini satma girişiminde bulunacağım açıklamıştır.
İSTANBUL
PERTEV MEHMED PAŞA TÜRBESİ
Eyüp İlçesi'nde, cephesi Beybaba Sokağı üzerinde bulunan dikdörtgen türbedir.
Türbede yatan Pertev Mehmed Paşa I. Süleyman (Kanuni) (1520-1566) ve II. Selim dönemi (1566-1574) vezirlerindendir. Türbeyi sağlığında Mimar Sinan'a yaptırmış, 1572-1573'te vefatında burada toprağa verilmiştir.
Türbenin kitabesi sokak tarafındaki cephede, evvelce pencere olup sonradan orijinal kapının yerleştirildiği en soldaki açıklığın yukarı bölümündedir. Nihadî'nin düşürdüğü tarih şöyledir: "ide Hak rahmet ola meva-i cinan. Sene 980" (1572-1573).
Dikdörtgen planlı türbenin üstü halen açıktır ve duvarlar harpuşta ile tamamlanmıştır. Eski fotoğraflarda üst sınır yıkık bir duvar görünümündedir. Daha önce üstü ahşap çatı ile örtülü olduğu tahmin edil-
Pertev Mehmed Paşa Türbesi
Nazım Timuroğlu, 1994
mektedir. İki kubbe ile örtülü olabileceği ileri sürülmekte ise de yapıda bunu destekleyecek iz yoktur. 1920'li yıllara kadar ahşap çatısı bulunup bu sıralarda çatının çöktüğünü, ahşap tavanın renkli nakışlarla süslü olduğunu eskiler anlatmıştır. Türbenin tamamı düzgün kesme taştandır. Kıble tarafında mihrap nişi, karşısında ise aslında kapı olması gereken tek açıklık vardır.
Türbede 11'i çok özenle işlenmiş mermer sanduka olmak üzere toplam 15 mezar vardır. Bunlarda yatanların adları bilinmezse de Pertev Mehmed Paşa'nın evlatları olabilirler. Bunlar, kabartma rozetler, bitki ve çiçek süslemelerine ve bazılarının tarihine göre 1570-1600 yıllarına aittirler. Yapının mimari süslemesinden günümüze hiçbir iz kalmamıştır.
Bibi. Demiriz, Türbeler, 66-68; M. Ayaşlıoğ-lu, "İstanbul'da Mahmud Paşa Türbesi", Güzel Sanatlar, S. 6 (1949); Kuran, Mimar Sinan, 327.
YILDIZ DEMİRİZ
PERTEVNİYAL LİSESİ
Fatih îlçesi'nde, Aksaray'da Atatürk Bulvarı üzerindedir.
Buradaki ilkokul binası Pertevniyal Valide Sultan(->) tarafından 1872'de yaptırılmıştır. Bina, 1911'deki Aksaray yangınında yanmış, okul gene Aksaray semtindeki Si-nekli Bakkal Sokağı'nda bir konakta öğretimi sürdürmüştür. Pertevniyal Valide Sultan'ın bırakmış olduğu vakıf gelirleriyle, 1930'da şimdiki okul binalarının ön cephedeki ilki yaptırılmıştır. Pertevniyal Valide Sultan Vakfı, Milli Eğitim Bakanlı-ğı'na binayı şartlı olarak vermiş, binaların eğitim amacı dışında kullanılamayacağı da öngörülmüştür. 1930'dan başlayarak aralıksız hizmet veren Pertevniyal Lisesi, 1986'da binanın onarımı amacıyla, Çapa Öğretmen Okulu binasına taşınmış; onarım sonrasında da okul binaları Başbakan-
Pertevniyal Lisesi'nin giriş kapısından bir görünüm.
Ertan Uca, 1994/TETTVArşivi
lık Osmanlı Arşivleri Genel Müdürlüğü'ne verilmiştir. Kuruluş amaçlarına uygun düşmeyen bu olay, son yıllarda düzeltilmiş, okul eski binasına dönmüştür.
Okulun, bugün klasik anlamda yalnız lise III. sınıfı vardır. Yabancı dil ağırlıklı lise (süper) sınıfları olarak da 1994-1995 öğretim yılında lise hazırlık, lise I. ve II. sınıflar öğretime açıktır. Klasik lisede 1.500 civarında beklemeli öğrenci bulunmaktadır. Yabancı dil ağırlıklı lise, İngilizce öğretim yapmaktadır. Hazırlık sınıfı 320, lise I 200 ve lise II de 80 öğrenciliktir. Okunan yabancı diller arasında Fransızca ve Almanca da bulunmaktadır.
Klasik lise, ikili; yabancı dil ağırlıklı lise ise, normal öğretim yapmaktadır. Öğretmen sayısı 77 olan okulda 500'e yakın öğrenci de okul dışından bitirme sınavlarına katılmaktadır.
AYHAN DOĞAN
PERTEVNİYAL VALİDE SULTAN
(?, ? - 4 Şubat 1883, İstanbul) II. Mah-mud'un(->) 5. kadın efendisi, Abdüla-ziz'in(-») annesi.
II. Mahmud'un haremine 1820'den sonra girdiği tahmin edilen Pertevniyal'in, Abaza asıllı olduğuna ilişkin belge ve kesin bilgi yoktur. Olasılıkla tek çocuğu olan Abdülaziz'i 1830'da doğurduktan sonra önce, 2. ikbal, daha sonra da 5. kadın efendi payesini kazandığı bilinmektedir.
Oğlu Abdülaziz 1861'de padişah olunca resmen "mehd-i ulyâ-yı saltanat", "is-metlû valide sultan-ı âlîşan hazretleri" sanlarını aldı. Oğlunun üzerindeki etkinliğiyle bir ara "ümmü'l-cihan" sanını da benimsedi. 15 yıl süreyle Dolmabahçe Sarayı'mn valide dairesinde yarı resmi bir kimlikle valide sultanlık etti. Pertevniyal'in başında bulunduğu saray haremi, en kalabalık kadrosuna bu yıllarda ulaşırken harem harcamaları ve lüks alışkanlıkları giderek arttı. Pertevniyal, güzel cariyeler sunarak oğlu Abdülaziz'i nüfuzu altında tutmaya çaba gösterdi. Fakat, kadın efendilerin, ikballerin, geleneksel saray haremi yaşamına uyumlarını yeterince sağlayamadı. Avrupai giyim modaları, haremde daha çok benimsendi ve buna bağlı olarak da haremin dışa açılışı, yeni sorunlar ve borçlanmalar getirdi.
Valide sultanların İstanbul'a hayır eserleri kazandırma geleneğine uyan Pertevniyal Sultan, kentin muhtelif semtlerinde sebiller ve çeşmeler, İstanbul'daki sonuncu valide camiini, Aksaray'da eski Kâtib Camii'nin yerine yaptırdı. Aynı yerde mektep, kütüphane, muvakkithane, sebil ve çeşme de tesis ederek buraya küçük bir külliye görünümü kazandırdı (bak. Valide Camii). Karagümrük'te Pazar Meydanı arkasındaki Pertevniyal Kadın Meydan Çeşmesi ve Eyüp'teki Defterdar îskele-si'ndeki Pertevniyal Kadın Efendi Çeşmesi onundur. 1873'te Beşiktaş Yahya Efendi Türbesi'ni onartan Pertevniyal Valide Sultan, Mevlanakapı'daki Ebubekir Çelebi Türbesi ve kendi eserleri için vakıflar da tesis etmiştir. Tersane-i Âmire'de yaptır-
dığı gemi inşa havuzunda, ilk yerli Osmanlı zırhlısı olan Feth-i İslam, 1863'te inşa edilmişti.
Pertevniyal Valide Sultan, Abdülaziz'in son saltanat yıllarında, veliaht Murad (V) Efendi'nin annesi Şevkefzâ Kadın Efen-di'nin, oğlunun tahta çıkması için gizli ya da açık girişimlerinden rahatsızlık duydu ve Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden ve ölümünden Şevkefzâ'yı sorumlu tuttu. Siyasi konulara, atamalara, oğlunun padişahlığı boyunca karışan Pertevniyal'in dairesi yarı resmi bir konum kazanmıştı. Örneğin, adliye nazırlığından alınıp Suriye valiliğine atanan Cevdet Paşa(-») Ma'rûzât'ta., teşekkür ve vedalaşmak için saraya gittiğinde, mabeyinde gereken yerlere uğradıktan sonra "valide sultan dairesine gidüb bi'1-vasıta teşekkür yolunda" Pertevniyal Valide Sultan'a da uğrandığını, bu vesileyle kişisel çekişmelerin ve rüşvet tutkusunun işleri büsbütün kötüye götürdüğünü yazar.
Abdülaziz'in tahttan indirilmesinden ve ölümünden sonra 7 yıl daha yaşayan Pertevniyal Valide Sultan, II. Abdülha-mid'den saygı gördü. Eski görkemli yaşayışından uzaklaşarak vaktini kimsesiz kız çocukları yetirtirmekle ve dış dünyadan uzakta geçirdi. II. Abdülhamid'in kadını efendilerinden Müşfika Kadın Efendi, onun dairesinde yetişenlerdendir. Pertevniyal, 70 yaşını geçmişken öldü ve Aksaray'da cami-inin yanındaki türbesine gömüldü. Bu türbeye torunu Yusuf îzzeddin Efendi'nin çocuk yaşta ölen oğlu Şehzade Mehmed Sa-deddin de gömülmüştür.
Dostları ilə paylaş: |