POLİS OKULLARI
277
O
5060 10 80 90M
Padişahın atışları seyretmesi için düşünülen orta sofa, oldukça zengin biçimde, kalem işi nakışlarla bezenmişti. Yanlardaki kanatlar ise, kısa süre kullanılan istirahat mekânları idi. Esas kasrın yanında ve az ilerisinde belirli bir özelliği olmayan iki kadı basit bir servis binası da bulunuyordu. Kasrın önünde, yolun kenarında Poligon Çeşmesi olarak adlandırılan, Türk ne-oklasik mimarisinde tepesinde soğan biçiminde küçük bir kubbesi olan bir çeşme de vardı. Sonraları kubbesi ve iki konsola dayanan saçağı yok edilerek perişan bir duruma sokulan bu çeşmenin kitabelerinden birinde "Kaymakam Şekib Hakkı Bey'in Poligon müdüriyeti zamanında Yüzbaşı Rıza ve Mülâzim-ı Evvel Mehmed Halil Efendilerle, muhafız bölük kumandanı Lütfi Bey'in hizmet ve gayretleriyle Hazineye bâr olmaksızın inşa edilmiştir" denilmektedir. Diğer bir kitabede ise bir ayet ile 1334/1915 tarihi bulunur, î. Hilmi Tanışık bu küçük eseri, "İttifak Çeşmesi" adı ile kitabına geçirmiştir.
Bibi. Ahnıed Muhtar, Osmanlı Topçuları, İst., 1315; Tanışık, istanbul Çeşmeleri, I, 306-310, no. 338.
SEMAVİ EYÎCE
POLİS
bak. GÜVENLİK HİZMETLERİ
POLİS OKULLARI
İstanbul'da ilk polis okulu 1909'da açılmıştır. Ancak, 1900'de Manyasizade Refik Bey'in, Zaptiye Nezareti Teftiş ve Tahkik Heyeti reisi iken, yeterli öğrenim görmemiş kişilerden oluşan zaptiye mensuplarına mesleki bilgiler vermek için bir tür kurs düzenlediği biliniyor.
II. Meşrutiyet'in ilanından önce Faru-kizade Sami Paşa, zaptiye nazırı iken İstanbul'da bir polis okulu açılmasına karar vermişti. Açılıncaya kadar da Şehzadebaşı'nda-ki Ferah Tiyatrosu salonunda komiserlere ve polislere konferanslar verilerek gelişmeleri sağlanıyordu. İlk polis okulu ise, 1909'da Zaptiye Nezareti yerine Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü'nün kurulmasından sonra açıldı. Yıldız Sarayı'ndaki eski Mabeyin Dairesi'nde faaliyete geçen okulun ilk
POLONEZKÖY
278
279
POSTACILAR
müdürü, Hareket Ordusu subaylarından Yüzbaşı Ahmed Bey'di (Erner). Okul 400 öğrenciyle öğretime başladı.
Okul 1914'te I. Dünya Savaşı çıkınca kapatılan Beyoğlu'ndaki Fransız okullarından Saint-Michel ve Sainte-Benoit okullarının binalarına nakledildi. 1918'de Mütareke ile birlikte de buradan Nuruosmani-ye'deki Ayasofya Polis Merkezi'nin sokağındaki bir eve taşınmak zorunda kaldı. Bir süre de adliye binasında faaliyet gösteren okul, 1923'te istanbul'un kurtuluşu ile yeniden Yıldız Sarayı'ndaki Başkâtip Tahsin Paşa'nın dairesine nakledildi. Bu yıllarda okulda kanunlar, yönetmelikler, telefon ve telgraf, beden eğitimi, eskrim, otomobil ve makine yönetimi, meslek eğitimi, atış, sağlık, hesap, daktilo ve yazışma gibi dersler okunuyordu.
Polis Okulu, 1931'de yetersiz kaldığı için kapatıldı. 1938'de 3452 sayılı yasayla polis kolejlerinin kurulması hükme bağlandı. Bu yasaya göre birçok ilde kurslar ve okullar açıldı, istanbul'daki polis okulu da 1960'ta Etiler'deki şimdi de bulunduğu binada öğretime başladı.
1985-1986 öğretim yılından başlayarak Polis Koleji adını alan okul, Anadolu liseleri statüsünde fen ve yabancı dil ağırlıklı oldu, parasız yatılı hazırlıkla birlikte 4 yıl lise öğrenimi vermeye başladı. Okul, 1993-1994 öğretim yılı sonunda içişleri Bakan-lığı'nın bir karan ile yeniden Polis Oku-lu'na dönüştürüldü. Buradan 9 yıl içinde mezun olan 1.098 öğrenci, amir kadrosunu oluşturmak üzere Ankara'daki Polis Akademisi'ne gitmiştir.
Bundan başka 1978'den beri Florya'da Polis Eğitim Merkezi adıyla faaliyette bulunan polis okulu da 1.100 mezun vermiştir. Kapasitesi, 1.000 öğrenciliktir. Etiler Polis Okulu gibi bu okul da 1994-1995 öğretim yılında lise mezunu öğrenciler alarak 9 ay süreli kurslarla öğretimlerini sürdüreceklerdir. Üsküdar Fıstıkağacı'ndaki Ke-malettin Eröge Polis Okulu ise, bugün polis çocuklarına ücretli yurt olarak kullanılmaktadır.
Son kararla polis kolejleri, Emniyet Genel Müdürlüğü'ne bağlı ve Polis Akade-
1913'te istanbul Polis Okulu'nda otomobil dersi gören polis adayları. Cengiz Kahraman arşivi
misi'ne öğrenci yetiştirmek amacıyla lise düzeyinde eğitim veren kurum fonksiyonunu yitirmiş olmaktadır, istanbul Polis Koleji de 1993-1994'te verdiği 225 mezundan sonra ara sınıflarda bulunan 461 öğrenciyi de Ankara Polis Koleji'ne göndermiştir. AYHAN DOĞAN
POLONEZKÖY
istanbul'un ilginç köşelerinden biri olan Polonezköy, Beykoz ya da Ümraniye'den Şile'ye giden yolun üstünde yer alır. Bu köyü, siyasi nedenlerle Türkiye'ye sığınmış olan Polonyalılar 1842'de kurmaya başlamışlardır.
Polonya bu yıllarda Osmanlı Devleti' nin müttefikiydi. Bunun başlıca nedeni de, ikisinin birden Rusya ile başının dertte olmasıydı. Polonya ayrıca, Katolikliği paylaştığı Fransa ile de dosttu, ama Osmanlı tm-paratorluğu'nun yakınlığı, çok zaman, önemli bir pratik avantaj sağlıyordu.
Bu avantaj, genellikle, Rusya ile çeşitli zamanlarda mücadeleye giren Polonyalıların yenilgi durumunda Osmanlı topraklarına sığınması biçimini alıyordu. En tanınmışlarından biri Adam Mickiewicz olan bu Polonyalılardan bazıları Müslüman olup Türk uyruğuna bile geçmişti.
Polonezköy'den
bir görünüm.
L. Antonowicz-
Bauer,
Polonezköyü, ist., 1990
Polenezköy'ün kurulması için fiilen çalışan Mehmed Sadık Paşa da aynı dönemde gelip Türkleşen Polonyalılardandı. Asıl adı Çaykovski'ydi, Cihangir'de evi vardı. Ama projenin fikir babası ve "uzaktan kumandalı" mimarı, aynı ihtilalci kuşağın Paris'e sığınan temsilcilerinden Adam Çarto-riski'ydi. Onun isteği, Polonya'nın Rus işgali altında olduğu bir sırada, dünyanın bir ya da birçok yerinde bağımsız Polonya kolonilerinin kurulmasıydı. Ama bu "bağımsız koloni" Osmanlı mevzuatına hiç uymuyordu. Gene de Abdülmecid'in (hd 1839-186l) göz yummasıyla girişim başlatıldı. O sırada, şimdiki Polonezköy'ün bulunduğu yerde Katolik Lazarist keşişlerin bazı dini kuruluşları vardı. Sadık Paşa buraya bir avuç Polonyalı mülteciyi yerleştirerek işe başladı. Zor maddi koşullarda, Amerika'da Batı'ya göçen öncüleri andırır bir doğa mücadelesiyle Polonezköy'ün temeli atıldı.
Başlangıçta adı "AdampoP'dü. Bunun ilk kısmı Çartoriski'nin ilk adı, "-pol" de Polonyalı anlamındaydı. Ama zamanla Polonezköy adı yaygınlaştı. Bir süre sonra La-zaristler buradan ayrıldı ve köy Polonyalılara kaldı.
Polonyalılar uzun süre çiftçilik ve mandıracılık yaptılar. Köyün ürünleri hâlâ şarküterilerde satılır. Daha sonra pansiyonculuk işi de gelir kaynakları arasına katıldı. Kendi iddiaları muhtemelen doğrudur ve istanbul'un ilk pansiyonlarını onlar açmıştır. Zamanla köyün nüfusu arttı. 15-20 kişiyle başlayan kolonide, 1863'te, artık Türk yurttaşı olmuş 100 kadar Polonyalı aile oturuyordu. Dünyaca ünlü kişilerden Franz List ve Gustave Flaubert Polonezköy'ü ziyaret etmişlerdi.
1863'te Polonya'da çıkan yeni isyanın da bastırılmasından sonra Avrupa siyasetinde Polonya sorunu küllenmeye başladı. Polonezköy'ün "bağımsız" statüsü siyasi önemim kaybetti. Sonunda 1885'te bu statü ortadan kalktı ve köy Osmanlı imparatorluğu içinde herhangi bir yer haline geldi. Daha sonra, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemleri de burası için yeni yasal düzenlemeler getirdi.
1940'larve 1950'lerde Polonezköy, sınırlı sayıda varlıklı istanbullunun zaman za-
Polonezköy'de Leonard Dohoda'nm
restoran olarak kullanılan evi.
L. Antonowicz-Bauer, Polonezköyü, ist., 1990
man gittiği ve kaldığı bir tatil yeriydi. "Yastık gibi bonfile" bulunduğu söylenirdi. Ayrıca domuz eti ünlüydü. O yıllarda "her yerde domuz yetişmediği için bu et ender ve pahalıydı. Bazı "itikadı zayıf" istanbullular Polonezköy'e gittiklerinde bu fırsatı ka-çırmaz ve domuz yemeği ısmarlarlardı. İtikadı başka bakımdan zayıf bazı istanbullular için de Polonezköy bir çapkınlık kaçamağı için birebirdi.
1970'lerden sonra Polonyalılar yavaş yavaş köyü ve Türkiye'yi terk ederken Türkler de oraya yerleşmeye başladı. Otellerin yanısıra birçok ev ve villa, buralarda oturanların yararlanacağı yüzme havuzu, tenis kortu gibi spor tesisleri yapıldı. Polonezköy'ün çehresi bir hayli değişti.
Eski kilise yıkıldıktan sonra, 1914'te yapılan ve istanbul'daki kiliselere katılan Polonyalı Katolik kilisesi ve papaz evi duruyor. Köyün mezarlıkları da ilginç. Mehmed Sadık Paşa'nın karısı da Müslüman olmuş bir Polonyalıydı. Ölünce, Müslüman olduğu halde burada gömüldü. Sadık Paşa ise bir süre sonra Polonya'ya döndü ve yeniden Katolik oldu.
MURAT BELGE
PORTA AUERA
bak. ALTIN KAPI
POSTA VE TELGRAF NEZARETİ BİNASI
Eminönü llçesi'nde, Büyük Postane Caddesi üzerinde, no 25'tedir.
I. Milli Mimari Dönemi'nin, Mimar Ke-maleddin Bey(-») ile birlikte en önemli mimarı olan Vedat Tek(-») tarafından 1905-1909 arasında yapılmıştır. Mimarın bütünüyle canlandırmacı bir tutum izlediği ve tuğlaların bile özel olarak kendisi tarafından tasarlandığı söylenen bina gerek plan
gerekse cephe özellikleri bakımından döneminin seçmeci mimari karakterim oldukça iyi ortaya koyan örneklerden birisidir.
Dört katlı olan binanın plan şeması üç kat boyunca yükselen ve metal strüktürlü cam bir örtü ile kapatılmış olan dikdörtgen bir orta mekânı çevreleyen koridorlar etrafında sıralanmış büro mekânlarından oluşmaktadır. Üst katlara binanın her iki yanında bulunan büyük mermer merdivenlerle ulaşılmaktadır. Dönemin üslup özellikleri çokgen sütunlar ve sivri kemerlerle taşınan ve korkulukları içi boş sekiz köşeli yıldızlarla bezeli beyaz Marmara mermeri olan bu merdivenlerde de hissedilmektedir, iç mekanlardaki bezemeler, postane olan büyük kabul holü dışındaki katlarda yalnızca kiriş ve duvarların birleşim noktalarındaki alçı mukarnaslardan ve ahşap kapılar üzerinde yer alan bezemelerden ibarettir. İkinci katta cepheye dik kısa koridor üzerinde yer alan kısa ve aşağıya doğru ka-lınlaşan üç sütunla, bunlar arasındaki sivri kemerler dikkat çekicidir. Binanın basamaklarla yükseltilmiş olan giriş cephesi köşelerin öne doğru çıkartılmasıyla hareketlendirilmiş, öne çıkan bu bölümlerin ortalarında düşey etki veren pilastrlar yükselerek bu bölümlerin üzerleri birer kubbe ile örtülmüştür. Merdivenlerle yükseltilmiş ayrı girişlerin yer aldığı bölümlerin arası zemin kat boyunca sivri kemerli bir ar-kad ile bağlanmıştır.
Zemin katın üzerinde iki kat boyunca, her biri bir kemer aksını karşılayan mukarnaslı başlıkları olan geniş kolonlar yer almaktadır. Bunlar dışında her iki kulenin cephesinde iki kat boyunca devam eden ve içinde üçlü pencere düzenlerinin yer aldığı sivri kemerli açıklıklar, yine kulelerde son kat seviyesindeki sekiz köşeli yıldız pencereler, saçak konsolları, zemin katı üst katlardan ayıran oldukça geniş ve detaylı tasarlanmış olan kat kornişleri ve cephede bant ve küçük panolar halinde yer alan çiniler cepheyi zenginleştirmektedir. Binanın diğer cepheleri ise daha sade olmakla birlikte, çatı saçakları, pencere üzerlerinde yer alan ve küçük konsolların taşıdığı saçaklar, sivri kamerler ve basamaklı merdiven kovası pencereleri ile dönemin özelliklerini yansıtmaktadır.
Yüzyıl
başından bir
kartpostalda
Posta ve
Telgraf
Nezareti binası. Ümit Ünkan koleksiyonu
Bibi. S. Özkan, "Mimar Vedat Tek", Mimarlık, S. 11-12 (1973); Sözen, Cumhuriyet Mimarlığı-
YILDIZ SALMAN
POSTACILAR
Yazılı haberi, mektupları, gönderildiği yerden varacağı yere ulaştıran görevliler. 19. yy'm ikinci yarısından itibaren belli bir merkeze gelen posta malzemesini bu merkezden gönderildiği adreslere dağıtan mü-vezziler.
istanbul'un ilk postacıları, Konstantino-polis'e haber ulaştıran ve haberleri kent dışına götüren Venedikli, Cenevizli vb gemi kaptanlarıydı. Bunlar, Bizans döneminden başlayarak 18. yy'a kadar ve belki bundan da sonra kentin denizaşırı haberleşmesinde önemli unsurlardı.
istanbul'un 1453'te Osmanlılar tarafından fethinden sonra kurulan haberleşme sistemi içinde çavuşlar, tatarlar, yaya haberciler olan peykler, ulaklar vb, yazılı veya sözlü haberi atla, atlı arabayla veya yaya olarak ve yol boyunca belli menzilhane-lerde durup konaklayarak yerine ulaştıran kişilerdi (bak. haberleşme). Bunlar arasından, daha sonra posta teşkilatı kurulunca posta tatarı denmeye başlanan tatarlar günümüz postacılarının (posta mü-. vezzilerinin) ataları sayılabilir.
Haberleşme hizmetleri, Osmanlı'da uzun süreler devlete ve devlet büyüklerine ait resmi haberleşme ile sınırlı kaldı. Özel kişiler, kuşkusuz özel ulaklar, peykler kullanıyorlardı ama bu pek yaygın değildi. Özel kişilerin, halkın da merkezi posta hizmetlerinden yararlanmaya başlamaları 1840'ta Posta Nezareti'nin kurulmasından sonra gerçekleşti. Posta müvezziliği diye bir iş ve müvezziler de (dağıtıcılar) günümüzdeki postacıları andıran şekilde, bundan sonra ortaya çıktı.
Postacıların atası sayılabilecek posta tatarları, haberleşmede öteden beri adı en fazla geçen görevlilerdi. Tanzimat döneminde posta teşkilatı ve posta hizmetleri düzenlenmeye çalışılırken tatarların bir bölümü Posta Nezareti'ne bağlı Postahane-i Âmire'de görevlendirildi (bak. postaneler). Tatarlar Posta Nezareti'ne bağlanıncaya kadar Tataran Ocağı'na bağlı olarak tatarba-
POSTANELER
280
281
POSTANELER
"Sansürce muayene olunmuştur" damgalı Zürih'e postalanmış mektup zarfı (sol) ile 30 Mayıs 1902'de istanbul Avusturya Postanesi'nden İsviçre'ye postalanmış taahhütlü mektup zarfı. Sertaç KayseriHoğlu koleksiyonu.
sının emrinde çalışırlar ve istanbul'daki Elçi Hanı'nda kalırlardı. Posta Nezareti'nin kuruluşundan sonra, tatarbaşına sertatarân veya ta taran müdürü denmeye başladı.
II. Mahmud döneminde (1808-1839) atlı, silahlı tatarların görünüm ve kıyafetleri Sir Adolf Silade Müşavir Paşa'mn Türkiye Seyahatnamesinde şöyle tarif edilir: "Uzun kalpağı yan tarafa yıkılmış, bıyıkları burulmuş, sakalı taranmış, yana yıkılmış kalpağına parlak çiçekli bir yemeni sarılmış, kollan yırtmaçlı, kırmızı çuha veyahut gene parlak renkte başka bir kumaşla kaplı uzun kürklü, kaputlu veya gocuklu..."
istanbul'da Tatar Ocağı'nm başına "o-cakbaşı tatarı", vezir dairelerindeki tatarlara da "vezir dairesi tatarları" denirdi. Posta görevlerinin tatarlara verilmesinin nedeni tatarların binicilik ve at sürmekte usta; hızları ve dayamkldıklarıyla ün kazanmış olmalarıydı. Daha sonra posta hizmetleri tatarların tekelinden çıkmışsa da, bu görevi yapanlara "tatar" denmeye devam edildi.
Posta Nezareti döneminde posta tatarı olarak işlerine devam eden tatarların kıyafetleri de bir ölçüde değişti ve sadeleş-ti. Fes, cepken, geniş kuşak ve bol dokumlu potur giyen bu tatarlar oldukça iyi maaş alan, örneğin 1870'lerde ellerine ayda 500-600 kuruş geçen görevlilerdi. 1842'de istanbul'da 15 posta tatarı vardı. Posta ta-tarlığı l Nisan 1918'de lağvedildi.
Günümüzün posta müvezzii anlamındaki postacı tipi ise 1860'larda ortaya çıkmış olmalıdır. Eylül 1861'de çıkarılan bir nizamnamede, belli bir kişiye gelen mektubun, sahibi tarafından posta merkezinden alınmadığı takdirde mektupçular tarafından adreslerine götürüleceği hükmü yer almaktaydı. Anlaşıldığı kadarıyla, daha önce istanbul'da gayriresmi biçimde başlamış olan bir uygulama, bu nizamname ile resmiyet kazanıyordu. 1861 öncesinde çeşitli yerlerden gelen mektuplar posta merkezine gelir; herkes mektubunu buradan arardı. Mektupların gereğinde yerine ulaştırılmasını öngören nizamname hükümleri uyarınca, "mektupçubaşılık" artırmayla bir mültezime veriliyor, o da müvezzilik görevi karşılığında mektubun alıcısından "ücret-i kademiye" denilen bir dağıtım bedeli alıyordu. 1864'te bu bedelin mektup başına 20 para olduğu biliniyor. 1882'den sonra çıkarılan yeni posta kanunu uyarınca, müvezzilik hizmeti mektuplar için ücretsiz hale getirildi.
Bu dönemde Osmanlı posta müvezzi-leri omuzdan askılı deri mektup çantası taşır; fes, hâkim yakalı, önü yukarıdan aşağı düğmeli üniforma ceketi giyerlerdi. Giderek kısaca "postacı" denmeye başlayan bu müvezziler merkeze gelen mektupları kent içinde adreslerine ulaştırırlar ve çoğunlukla da bir bahşiş alırlardı.
Cumhuriyet'in kuruluşundan sonra yapılan düzenlemeler sırasında postacıların kılıklarında da değişmeler oldu. Fesin yerini kasket biçimi şapka aldı. 1960'lardan sonra mekânsal olarak büyüyen İstanbul'un mektup ve posta dağıtımı ihtiyaçlarına cevap verebilmek amacıyla, ulaşıl-
Posta tatarları bir arada. Nevsâl-i Servet-i Fünûn, 1893
ması güç ve uzak semtler için, ulaşımda çabukluğu da sağlamak üzere motosikletten de yararlanılmaya başlandı.
1986'da, istanbul'da, bütün ilçeler dahil olmak üzere 1.656 yaya dağıtıcı (postacı), 384 şoför dağıtıcı, 37 köy dağıtıcısı ve 83 başdağıtıcı vardı. 1994 itibariyle istanbul'da, istanbul ili PTT Genel Müdürlü-ğü'ne bağlı toplam posta görevlisi sayısı 5.400'dür.
İstanbul'un haberleşmesinde olduğu kadar folklorunda da postacıların ayrı bir yeri vardır. Dönem dönem değişmekle birlikte hep belli bir üniformaları olan, büyük çantaları içinde acı tatlı haberler, müjdeler veya bahtsızlıklar taşıyan, sevenleri birbirine bağlayan postacılar uzun zaman haberleşmenin simgesi olmuşlardır.
Günümüzde İstanbul'da, çeşitli yetersizlikler yüzünden aksayan posta dağıtım hizmetlerinin özel kuruluşlar tarafından yerine getirilmeye başlaması; motorize kuryelerin kent içi posta dağıtımında ve haberleşmede öne çıkması ve telefon, teleks, fax gibi araçların posta dağıtım hizmetlerinin önemli bölümünü karşılamasıyla, eski postacı tipi de bir ölçüde arka plana itilmiştir.
Bibi. N. Yazıcı, "Tanzimat Devri Osmanlı Posta Teşkilatı", iletişim, 1981/2; K. Alemdar, Türkiye'de Çağdaş Haberleşmenin Tarihsel Kökenleri, Ankara, 1981; Ş. Eskin, TürkPosta Tarihi, Ankara, 1942; Sayılarla İstanbul, ist., 1989.
İSTANBUL
POSTANELER
Posta hizmetlerinin görüldüğü mekânlar olarak ilk postaneler, İstanbul'da 18. yy'dan itibaren yabancı ülkeler tarafından kurulmuştur. Venediklilerin, daha 16. yy'in sonlarından itibaren, İstanbul'la çeşitli merkezler arasında posta kuryeleri çalış-
tırdıkları bilinmektedir. Bu ilk dönemlerde posta hizmetlerinin görüldüğü mekânlar, daha çok denizcilik şirketlerinin acenteleriydi. 17. yy'dan I. Dünya Savaşı'mn başlangıcına kadar istanbul'da, başta Avusturya olmak üzere Rusya, Fransa, İngiltere, Romanya, Polonya, italya, Almanya posta merkezleri açmışlardı.
Uluslararası alanda Levant (Şark) Postaları olarak adlandırılan yabancı postalar, 1840'ta Posta Nezareti'nin kurulmasından itibaren kaldırılmaya çalışılmış; posta hizmetleri ve postanelerin Osmanlı devleti tekeline, en azından kontrolüne sokulmasına uğraşılmış, ancak bu başarılamamıştır.
Yabancı postalardan ve posta merkezlerinden kurtulmak, bunları denetim altına almak, ancak Avrupa ile ticari ve diğer haberleşmeyi sürdürebilmek amacıyla 1870' lerde Galata'da, müdürlüğüne bir ingiliz getirilen Beynelmilel İttihad Postalan Merkezi idaresi kurulmuş, 1934'e kadar da çalışmalarını sürdürmüştür. Bu idareye bağlı 4 posta merkezi yetersiz kaldığı için, yabancı postaneler işlevlerine devam etmişlerdir.
İstanbul'da gerçek anlamda ilk Osmanlı postanesi, 1840'ta Posta Nezareti'nin kuruluşu ve posta hizmetlerini düzenlenme çalışmalarının başlamasından sonra, aynı yıl Eminönü'nde Yeni Cami avlusunda ciz-yehane dairesi olarak kullanılan yerde "Postahane-i Âmire" adıyla açılmıştır. İki katlı ve ahşap olan bu bina şehrin merkezi bir yerinde bulunması, sahile yakınlığı ve ticaret merkezinin içinde olması nedeniyle seçilmiş; üst katı Posta Nezareti, alt katı ise istanbul Postanesi olarak kullanılmıştır, ilk dönemde, posta nazırı aynı zamanda İstanbul Postanesi'nin müdürü olarak da görev yapmıştır. Postahane-i Amire'nin Posta Nezareti ve istanbul Postanesi ile birlikte toplam kadrosu, merkezde görev yapan 16 memur, 30 posta tatarı ve bir nazır olmak üzere 47 idi.
1870'te Posta ve Telgraf idareleri birleştirilerek bir nazırın^ idaresine verildikten sonra Postahane-i Âmire "İstanbul Postanesi" adını almış; gerek nezaret kadroları, gerekse posta hizmetleri büyüdüğünden, eski ahşap bina yetmez olmuş; 1890'
Karaköy'deki eski paket postanesi.
Enan Uca, 1994/TETTVArşivi
da bina yıktırılarak yerine kagir bir bina inşaatına başlanmış ve bu yeni bina Ekim 1892'de törenle hizmete girmiştir, inşaatı, sağlam olmadığı iddia ve söylentileri nedeniyle birkaç kez tatil edilen bu bina da geçici olmuş, istanbul Postanesi 1909' da Sirkeci'de yeni yapılmış Büyük Posta-ne'ye taşınmış, eski bina bir süre paket postanesi olarak kullanıldıktan sonra, 1926'da İş Bankası'na devredilmiştir, inşaatına 1905'te başlanarak 1909'da resmi açılışı yapılan Büyük Postane halen aynı binada işlevini sürdürmektedir (bak. Posta ve Telgraf Nezareti binası). 1927-1936 arasında telsizle yapılan radyo yayınları sırasında istanbul Radyoevi de bu binada hizmet vermiştir (bak. radyo).
istanbul'un Beyoğlu cihetindeki ilk posta merkezi Beyoğlu Telgrafhanesi diye de bilinen Beyoğlu Posta ve Telgraf Merkezi'dir. Yabancı elçiliklerin, Avrupa ile sürekli haberleşmek durumunda olan tüccar ve bankerlerin bu bölgede toplanmış olmaları yüzünden, Beyoğlu'nda telgraf ağırlıklı bir posta merkezi kurulması zorunlu görülmüş ve çoğunluğu dil bilen yabancı memurlarla Beyoğlu Telgrafhanesi önce Kalekapusu, Mektep Sokağı'nda kurulmuş, Anadolu Pasajı'nın yanındaki binaya, Tepebaşı'nda Otel Royal'in karşısındaki binaya ve nihayet 1325/1907'de Galatasaray'daki en son binasına taşınmıştır (bak. Galatasaray Postanesi).
Sirkeci'deki Büyük Postane ile birlikte Galatasaray Postanesi istanbul'un en önemli tarihi postaneleridir.
İstanbul'da posta hizmetleri ve posta merkezleri öncelikle yabancı uyrukluların, gayrimüslim tebaanın yoğun yaşadığı bölgelerde gelişmiştir. Bu yüzden Adalar'daki küçük postaneler de oldukça eski tarihlidir. Cumhuriyet sonrasında, İstanbul'un gelişmesine bağlı olarak çeşitli semtlerde postane binaları yapılmıştır. Bunların çoğu tek tip, kişiliksiz mimarili yapılardır. Küçük yerlerdeki PTT şubeleri, işlemlerin yapıldığı tek bir mekân, bir müdür (veya memur) odası ve servis hacimlerinden ibarettir.
1994 itibariyle, İstanbul'da 83 lokal merkez postanesi, 14 lokal dışı merkez postane ve 175 lokal postane şubesi olmak üzere 272 postane vardır.
Lokal Merkez Postaneleri: Adliye Sarayı, Aksaray, Alibeyköy, Anadoluhisarı, Arna-vutköy, Arnavutköy (Boğaziçi), GOP Atatürk Havalimanı, Avcılar, Bağcılar, Bah-çelievler, Bakırköy, Bayrampaşa, Bebek, Beşiktaş, Beyazıt, Beykoz, Beyoğlu, Bostancı, Burgazada, Büyükada, Büyükdere, Cerrahpaşa, Çağlayan, Çeliktepe, Çengelköy, Edirnekapı, Esenler, Erenköy, Eyüp, Fatih, Feriköy, Gayrettepe, Gaziosmanpaşa, Göztepe, Gültepe, Halıcıoğlu, Heybeli-ada, İstinye, Kâğıthane, Kadıköy, Kara-köy, Kartal, Kapahçarşı, Kasımpaşa, Kemerburgaz, Kınalıada, Kızıltoprak, Koca-mustafapaşa, Kumkapı, Küçükçekmece, Kücükköy, Küçükmustafapaşa, Küçükyalı, Levent, Maltepe, Mecidiyeköy, Merter, Or-taköy, Paşabahçe, Pendik, Rami, Sarıyer, Sefaköy, Sirkeci, Suadiye, Şişli, Taksim, Tarabya, İstanbul Teknik Üniversitesi,
Bahçekapı'daki
eski Büyük
Postane.
Nevsâl-i Seruet-i Fünûn, 1893
Teşvikiye, Topkapı, Tuzla, Unkapanı, Üniversite, Ümraniye, Üsküdar, Yenibosna, Yeniköy, Yeşilköy, Yıldırım, Zeytinburnu, Zincirlikuyu postaneleri.
Lokal Dışı Merkez Postaneleri: Ağva, Binkılıç, Büyükçeknıece, Çatalca, Çınarcık, Hadımköy, Karacaköy, Kumburgaz, Ömerli, Silivri, Selimpaşa, Şile, Yalova, Yalova Kaplıcaları postaneleri.
Lokal PTT Şubeleri: Ağva'da Gökmasli; Aksaray'da istanbul Tıp Fakültesi, Vakıf Gureba; Anadoluhisarı'nda Kanlıca, Kava-cık, Kandilli; Gaziosmanpaşa Arnavut-köy'de Durusu, Karaburun; Avcılar'da Esenyurt, Firuz, Firuzköy, İncirtepe Mahallesi, Avcılar Kampusu, Gümüşpala; Bağ-cılar'da Demircan Sitesi, Kirazlı, Mahmut-bey; Bahçelievler'de Cumhuriyet Mahallesi, Mareşal Çakmak, Yayla; Bakırköy'de Ataköy, incirli, Osmaniye, Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi; Bayrampaşa'da Hal, Davutpaşa Kışlası, Kartaltepe, Koca-tepe, Topkule Kışlası; Bebek'te Boğaziçi Üniversitesi, Emirgân Şube Şefliği, Rumelihisarı, Hisarüstü, Reşitpaşa; Beşiktaş'ta Dolmabahçe, Dikilitaş, Yıldız; Beykoz'da Akbaba, Anadolukavağı Şube Şefliği, Gümüşsüyü, Ortaçeşme; Beyoğlu'nda Tünel; Binkılıç'ta Aydınlar; Bostancı'da Kayış-dağı, Küçükbakkalköy, PTT Hastanesi; Büyükçekmece'de Ahmediye, Gürpınar, Güzelce, Kordonboyu, Mimar Sinan, Tepecik; Büyükdere'de Orman Fakültesi; Ça-talca'da Elbasan, Gökçeali, İhsaniye, Kestanelik; Çengelköy'de Kuleli Askeri Lisesi;
Çınarcık'ta Esenköy, Koruköy, Kocade-re, Teşvikiye; Erenköy'de Yenisahra, Sah-rayıcedit; Esenler'de Atışalanı, Fatih Mahallesi, Turgut Reis, Yüzyıl Mahallesi; Eyüp'te Seferağa Sanayi Sitesi; Fatih'te Çarşamba, Fener Şube Şefliği, Küçükmustafapaşa; Gaziosmanpaşa'da Yıldıztabya; Gültepe'de Ortabayır; Heybeliada'da Burgazada, Kınalıada; Hadımköy'de Akpınar Kışlası, Karaağaç, Sazlıbosna, Yassıören; Kadıköy'de Acıbadem, Bahariye Şube Şefliği, Fikirtepe, Haydarpaşa Şube Şefliği, Haydarpaşa Askeri Hastanesi, Haydarpaşa Numune Hastanesi, Koşuyolu, SSK Göztepe Hastanesi; Karacaköy'de Yalıköy; Ka-raköy'de Yolcu Salonu Şube Şefliği, Mimar Sinan Üniversitesi; Kartal'da Kurfal-lı, Şamandıra, Soğanlık, Sultanbeyli, Top-selvi, Yakacık, Rahmanlar; Kasımpaşa'da Fatih Minberi; Kocamustafapaşa'da SSK Hastanesi, Yedikule; Kumburgaz'da Cela-liye; Küçükçekmece'de Altınşehir, Kanarya, Tepeüstü, Cennet Mahallesi; Küçük-köy'de Gazi Mahallesi, Levent'te Ayazağa, Etiler, İTÜ Kampusu, Harp Akademileri, Sanayi Mahallesi, 3. Kolordu Lojmanları, Yenilevent; Maltepe'de Başıbüyük, Cevizli, Esenkent, Gülsuyu, 2. Zırhlı Tugay, Kartal Devlet Hastanesi, Süreyya Paşa, Levazım Maliye Okulu; Merter Keresteciler Si-tesi'nde Gençosman, Güngören Sanayii, Merter, Sosyal Konutlar; Paşabahçe'de Çubuklu, Soğuksu; Pendik'te Dolayoba, Esenyalı, Güzelyalı, Kaynarca Tersanesi, Kurtköy, Fevzi Çakmak, Yenimahalle; Ra-
Dostları ilə paylaş: |