NEVRUZ ÂDETLERİ
Eski İran takvimine göre baharın başlangıcı sayılan nevruz rumi takvime göre martın 9'una, miladi takvime göre de martın 22'sine tesadüf eder.
Nevruzla ilgili kutlamalar, çok eski yüzyıllardan beri Asya kavimlerinde görülmektedir. Nevruz günüyle ilgili inanç ve geleneklerin başlangıcıyla ilgili birçok söylence de İran Hükümdarı Cemşid dönemine kadar uzanır.
Baharın gelmesiyle, daha doğrusu güneşin Koç Burcu'na girmesiyle birlikte İstanbul halkı, çeşitli eğlenceler düzenlerdi. Nevruz eğlenceleri, evlerin temizlenip yeni elbiselerin hazırlanmasıyla başlardı. Nevruzun gelişi tıpkı bayramlarda olduğu gibi dostların birbirlerine tebrik yazmasıyla hatırlatılırdı. Dini açıdan da nevruz, halk arasında önemli bir gün olarak kabul edilirdi. Tanrı'nın yeryüzünü nevruzda yaratmış olduğu, Hz Nuh'un tufandan sonra karaya ayak basması, Hz Yusuf un atıldığı kuyudan kurtuluşu, Hz Musa'nın Kı-zıldeniz'den bugün geçtiğine inanılırdı.
Nevruzda yerine getirilen âdetlerin en önemlilerinden biri de tatlı yenmesiydi. O senenin ağız tadıyla geçebilmesi için muhakkak surette nevruz günü değişik tatlılar yenirdi. Evlerde "nevruziye" adıyla bilinen bir çeşit macun yapılırdı. Daha çok iran'da yapılan ve İstanbul'a yerleşmiş İranlılar tarafından da devam ettirilen "neftsin" adlı macun da nevruzda yapılırdı. İlk harfleri "s" (sin) ile başlayan, yedi tür maddeden yapılan bu macunun içinde sumak, sebze, sümbül, sirke, sir (sarımsak), senced (iğde) adlı maddeler bulunurdu. Bu ma-
cunun ortasına ayrıca canlı bir balık da koymak âdetti.
Nevruziyeyi evinde yapamayanlar, İstanbul'un değişik semtlerindeki eczanelerden hazır olarak da satın alabilirlerdi. Eczacılar, ağzı kapalı kâselerde satılan bu macunun ne zaman ve nasıl yeneceğini ihtiva eden bir reçeteyi de macunla beraber verirlerdi. Bunu da temin edemeyenler akide şekeri veya loğusa şekeri yerlerdi. Herhangi bir tatlı yiyerek de nevruz âdeti yerine getirilebilirdi.
Nevruziye hazırlanması, halk içinde olduğu gibi sarayda da gelenekti. Padişah için hekimbaşının gözetiminde saray helvahanesinde hazırlanan nevruziye nevruz gecesi porselen kaplar içinde ve özel bohçalara sarılmış halde padişaha sunulurdu. Padişahlara sunulan macuna ilişik olarak dua ve tebrik yazılı bir mukavva da bulunur ve buna "kulak" adı verildi. Sadrazama, devlet ricaline, şehzadelere ve kadın efendilere sunulan macun ise hassa hekimleri tarafından yapılırdı. Padişahın bu ikram karşısında hekimbaşına 1.000 akçe atiyye vermesi, müneccimbaşına da kürk giydirmesi âdetti. Nevruz dolayısıyla başta sadrazam olmak üzere devlet erkânı tarafından padişaha çeşitli hediyeler takdim edilirdi. "Nevruziye pişkeşi" denilen bu hediyelerin başında değerli atlar gelirdi. Gerek halk içinde, gerekse sarayda nevruziye yiyenleri o sene içinde yılan, akrep gibi zararlı böceklerin sokama-yacağına da inanılırdı.
Bektaşîlikte de nevruz kutlamalarının önemli bir yeri vardı. Bektaşîler Hz Ali'nin doğumunun, Hz Ali ile Fatımatü'z-Zeh-ra'nın evlenmelerinin, Hz Muhammed'in peygamberliğinin ortaya çıkışının nevruz gününe rastladığına inanırlardı. Nevruz günü muharrem matemine tesadüf etmişse o zaman, sabahtan öğleye kadar nevruzla ilgili âdetler yerine getirilir, öğleden sonra da tekrar mateme devam edilirdi. Bektaşîler ayrıca "nevruz ayini" de yaparlar, o gün ve onu izleyen üç gün süt içer, yumurta, badem içi yerlerdi.
Mevleviler de nevruz gününü kendi geleneklerine göre kutlarlardı. Selam sözcüğüyle başlayan yedi ayet siyah mürek-
Hassa
hekimleri
tarafından
Enderun
""*'"
erkânına
sunulan
bir
nevruziye
kulağı.
Tarih
Hazinesi,
S. 8
(15 Mart 1951)
r
Dostları ilə paylaş: |