Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi


NECİP CELAL bak. ANTEL, NECİP CELAL NECMEDDİN DEDE TEKKESİ



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə100/980
tarix09.01.2022
ölçüsü8,43 Mb.
#92016
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   980
NECİP CELAL

bak. ANTEL, NECİP CELAL



NECMEDDİN DEDE TEKKESİ

bak. YILDIZ DEDE TEKKESİ



NEDİM

(1681 ?, İstanbul - 30 Eylül 1730, İstanbul) Divan şairi.

Asıl adı Ahmed'dir. Damat İbrahim Pa-şa'ya(->) intisabından dolayı Nedim mahlasım kullanmıştır. Eğitimini medresede ta-mamla,dı. Müderrislik ve kadılık görevlerinde bulundu. Damat ibrahim Paşa'nm özel kitaplığını yönetti. Bir ara Sahâifül-Ahbar adlı Arapça dünya tarihini Türkçeye çeviren komisyonda görev aldı. Patrona Halil Ayaklanması'nda(->) öldü. Mezarı Ka-racaahmet Mezarlığı'ndadır(->). Bilinen tek eseri Divanidir (İst., 1922; yb İst., 1951).

Nedim'in şiirleriyle istanbul, Türk şiirinde tam manasıyla yer edinmiştir. Nedim' den önce ve sonra istanbul'u anlatan pek çok şair çıkmıştır, ancak hiçbiri İstanbul'u o güzel İstanbul Türkçesiyle anlatamamıştır. Bunun en önemli sebeplerinden birisi şairin şehre karşı duyduğu aşk ise, diğeri de Damat ibrahim Paşa ve lale eğlenceleridir.

Nedim, ömrünün çoğunu sadrazam konaklarında, sarayda, kasırlarda ve mesirelerde geçirdi. Şarkıları halkın ince hislerine tercüman oldukça, kaside ve gazelleri zürefa meclislerinde itibar gördükçe, çera-ğanlar, helva sohbetleri, lale bahçeleri Nedim'in şuh kişiliğinden ayırt edilemez olmuş ve hemen her kesimden insanlar onunla ünsiyette âdeta yarışmışlardır. İşte bu davranış ve haklı itibardır ki Nedim'in, bir obje olarak İstanbul'u temalaştırmasına kapı araladı. O dönem İstanbul Türkçesi-ni günlük konuşma diliyle zenginleştirmedeki ustalığı kendi kişisel meseleleri, fiziki ve ruhi sıkıntıları kadar muhitin ve diğer bireylerin de meselelerini bir sohbet havası içinde anlatabilmesini sağladı. Onun, çevresine yönelttiği dikkat ve hayat dolu ifadeleri gerek kaside ve gazel, gerek musammat ve şarkı, hemen her manzumesinde kendini hissettirdi. Bütün bunlarda İstanbul'un günlük hayatı büyük ustalıkla çizilip âdeta sahnelenir. Mesneviler hariç şiirde hikâye etme tekniğini en güzel kullanan şairlerden biri olarak onun dile getirdiği mekân, çevre, olay ve tipler âdeta canlanır ve birbirleriyle kaynaşır.

Temelde bütün şiirlerinin konusu İstanbul'dur. O kadar ki semt semt, sokak sokak İstanbul'un anlatıldığı bu şiirlerde mesireler, konaklar, meydanlar, saray, yalılar, kasırlar, kışlalar, tersane, çarşılar, bedesten vb mekânlar ile bütün bir Lale Dev-ri(-») karakteristik çizgileriyle gözler önüne serilir. Başta İbrahim Paşa için yazdığı ve Bu şebr-i Sitanbul ki bi-misl ü babadır/Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdırbeytiyle başlayan ünlü kasidesi olmak üzere pek çok kasidesinde İstanbul bir mihmandar, bir rehber edasıyla tanıtılır. İstanbul kasidesinde şehrin eşsiz güzelliği, iki deniz arasındaki yeri, güzel bahçeleri hoş havası ve suyu, çeşmeleri ve sebilleri, cana can katan hamamları, birer

mimari abide olan camileri, mistik havasıyla dergâhları, esenlik dolu meclisleri "marifet kumaşı" satılan sokakları, "ilim ve irfan madeni" medreseleri, halkın köklen-miş görgü ve kültürü, işvebaz dilberleri, mevsim mevsim bağları, bayırları, zevk ve sefa dolu mekânları hayal ürünü soyut bir mekândan öte, bir Osmanlı başkentinin gerçekçi tanıtımını verir.

Nedim'in İstanbul'da en fazla üzerinde durduğu yer Sa'dâbâd'dır. Burada üzerinden güzellerin geçtiği tavanlı köprü, zevk ehlinin koşarak gittikleri Hayrâbâd, Çağlayan, Kasr-ı Cinân, Çeşme-i Nur, Cedvel-i Sîm, Hürremâbâd, kendi küçük, ünü büyük Kasr-ı Neşât, yeni bir üslubun temsilcisi olan Nevpeydâ Köprüsü, ışıl ışıl iki kasır olan Ferkadân, bir diğer köprü Cisr-i Sürür ve daha nice asude mekanlarıyla Sa'dâbâd'da hayat devam ederken, Nedim bunları coşku dolu bir dille mısrala-rına geçirir (Yok bu dünyâda bele Kasr-ı Cinân'm misli/Bilmezem var mı cinân içre dahi akranı // Çeşme-i Nur ise Nün âyetin eyler tefsir/ Cedvel-i Sîm ile bulsa nola zîb ü sânı). Saraylar, kasırlar, yalılar anlatılırken onların sosyal hayat içindeki önemleri kadar mimari özellikleri de ön plana çıkarılır. Önlerinde çiçek bahçeleri, yeni tarz tarhları, hıyâbân şeklindeki yolları, önlerinde havuzları, çeşmeleri, fıskiyeleri, yüksek kapıları ve revakları, kemerleri, vitrayları, göz alıcı renkleri, nakışlı duvarları, tezhipli tavanları, ferah odaları ve yüksek tavanları, hattâ hamamları ve sahillerdeki kayıklarıyla bütün bir Haliç ve Boğaziçi'nin mimarisi bu şiirlerle tarihe mal olur. Şehirdeki imar hareketinin öncüsü Damat İbrahim Paşa, Nedim'in mısralarında bu yapıların ölümsüzleştirildi-ğini memnuniyetle görüyor ve çalışmalarının boyutunu her geçen gün genişletiyordu. Pek çoğu hakkında Nedim'in ya bir kaside ya bir tarih kıt'ası yahut da birkaç beyit söyleyerek adım ölümsüzleştir-diği bu yapıları Nedim'in Divan indan takip edebilmek mümkündür (çeşme ve sebiller, yalılar, Kasr-ı Süreyya, Kasr-ı Cinân, Bâğ-ı Ferah, Şehzade Camii yakınındaki çarşı, Ayasofya Camii'nin genişletilen hünkâr mahfili, Şerefâbâd, Üsküdar sebilleri vb için yazılan kaside, musammat ve tarih kıt'aları gibi).

Nedim, şiirlerinde kendi çağının hayatını, yaşayış biçimini, âdet ve geleneklerini daima söz konusu eder. Sözgelimi bayramlaşma törenini anlatan bir iydiyesinde bayram öncesi saraydaki hareketlilik, bayram namazı, şafakla birlikte başlayan protokol, çalınan kösler, devlet erkânının saraya gelişi, tahtın getirilmesi, kurulması ve önüne halılar serilmesi, hükümdarın tahta oturuşu, tahtın sol tarafında bekleyen şehzadeler, sağda yer alan vezirler, arkada harem ağalan, bayramlaşmanın başlaması ve etek öpme merasimi sanki bir film kaydı gibi şiirden takip edilebilir. Eski tarih kitaplarının yazmadığı pek çok teferruat işte bu yolla Nedim'in Divan indan ışık tutmaya devam etmektedir ( Yesârın-da durup şeh zadegan izz ü saadetle/ Si-pibr-i haşmetin her biri oldu mihr-i tabanı

Bu şehr-i Sitanbul ki bî misi ü behâdır Bir sengine yekpare Acem milki fedadır

Bir gevher-i yekpare iki bahr arasında Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır

Bir kân-ı ni'amdır ki anın gevheri ikbâl Bir bâğ-ı irenidir ki gülü 'izz ü 'ulâdır

İnsaf değildir am dünyâya değişmek Gülzârlarm cennete teşbih hatâdır

Her kes irişür anda muradına anınçün Dergâhları melce-i erbâb-ı recâdır

Kâlâ-yi maârif satılur sûklarında Bâzâr-ı hüner mâ'den-i 'ilm ü 'ulemâdır



//.. //Yemininde dururdu hâtem-âsâ âsaf-ı-ekrem/Olup rûb-ı mücessem âlemin güya nigahbânı //...//Sütûr-ı nüsha-i devlet gibi şahım kafasında / Durur cümle agâyân-ı harim-i hâs-ı sultanî//... // Gü-rûh-ı daiyân bir bir öpüp dâmân-ı İdâli /Hele oldevlet-i ulyânın oldum ben de şayanı). Nedim hemen her türlü devlet törenine ilgi göstermiş ve İstanbul'un siyasi ve idari mekanizmasını böylece tanıyıp tanıtmıştır.

Nedim, Beşiktaş'ta oturmuştur ("Beşiktaş'a yakın bir hâne-i viranımız vardır"), ancak şiirlerinde söz konusu ettiği semtler ve hayatını geçirdiği muhitler bununla sınırlı kalmaz. Göksu, Atmeydam, Eyüp, Tophane, Üsküdar bunlardan birkaçıdır (Binip şad izz ü nâz ile semend-i şûh-ref-târe/Güzeller Atmeydam 'nda alır şimdi meydanı//Hususa hazret-i Eyyüb ile mey-dân-ı Tophane / Birer takrîb ile elbette cezb eyler cüvânânı //Firâz-ı Üsküdar'ın bu 'du vardır gerçi amma kim / Yine inkâr olunmaz Hak bu kim anın da seyrânı).

Nedim, İstanbul mekânlarını doğrudan doğruya (somut) bir çevre ve yapı olarak anlattığı gibi oraları birer tarihi olay vesilesiyle yahut sosyal hayatın devam ettiği birer muhit olarak da ele alabilmektedir.

Böylece bir doğum olayından bir yapının tamamlanmasına, devlet idare sistemindeki bir değişiklikten bir mehtap eğlencesine, bir bayram sevincinden bir içki meclisine dek İstanbul'daki hemen her kı-pırdanış onun kalemine konu teşkil eder. Sözgelimi İbrahim Paşa'nm bir tüfek atışı bile onun için bir şiir konusudur. Ancak bu konular hem hareket unsuru konuşmalarla, hem insanların kişilik tasvirleriyle (portre), hem de dış dünyanın düzeniyle (giyim kuşam, binek, hareket, görenek vb) zen-ginleştirilince 18. yy İstanbul'una bir yol-

Camilerinin her biri bir kûh-i tecellî Ebrû-yi melek andaki mihrâb-ı du'âdır

Mescidlerinin her biri bir lücce-i envâr Kandilleri meh gibi leb-rîz-i ziyâdır

Ser çeşmeleri olmada inşâna revân-bahş Germâbeleri cana safa cisme şifâdır

Nâmı gibi olmuştur o hem sa'd hem âbâd İstanbula sermâye-i fahr olsa revadır

Kûhsârları bağları kasrları hep

Güya ki bütün şevk ü tarab zevk û safadır

İstanbulun evsâfını mümkîn mi beyân hiç Maksûd heman sadr-i keremkâra senadır


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   96   97   98   99   100   101   102   103   ...   980




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin