PİYER LOTİ KAHVESİ
Eyüp sırtlarında, Karyağdı Bayırı'nın sonunda Haliç panoramasına ve geri planda İstanbul siluetine hâkim bir noktada bu-'lunan kahvehane.
Kahvehanenin bulunduğu yerden görülebilen manzara 19. yy'da günümüzde-kinden çok farklı ve etkileyiciydi. Sola doğru bakıldığında, aşağıda Kâğıthane De-resi'nin berrak sularının Halic'e kavuştuğu görülüyordu. Eyüp yeşilliklerle bezeliydi. Eyüb Sultan Külliyesi semtin ortasın-
da müstesna bir görünüme sahipti. Sahilde hanım sultanların sarayları yer alıyordu. Bahariye Adaları da bu güzelliği bütünlü-yordu. Eyüp'e doğru alçalan sırtlarda ser-vileriyle mezarlıklar bulunuyordu. Haliç günümüzdeki üçüncü köprünün kütlesiyle bölünmemiş bir biçimde Marmara'ya doğru kıvrılarak uzanıyor ve solda İstanbul silueti, sağda ise Galata'nın görünümü ile birleşiyordu. Görüş derinliği, hava kirliliğinin bulunmayışı nedeniyle Anadolu yakasındaki tepelere kadar uzanmaktaydı. Bu etkileyici görünüm birçok yabancı gezgini ve gravür sanatçısını bu noktaya çekmişti. A.-I. Melling(->) ve W. H. Bart-lett(->) kahvehanenin bulunduğu yöreden bakarak İstanbul panoramaları çizmiş ve Julia Pardoe(->) bu noktadan bakarak İstanbul panoramasını tasvir etmişti.
Bugün Piyer Loti Kahvesi olarak tanınan kahvenin adı 19. yy'da Rabia Kadın Kahvesi idi. Kahvehanenin, Vahidizade ailesinden olan ve 1175/176l-62'de vefat etmiş bulunan Rabia Kadm'ın adını neden aldığını bilmiyoruz. Kahvehanenin 1880'de Ragıb Ağa adında bir Bulgar göçmeni tarafından açıldığını ve o zamanki adının Ragıb Ağa Kahvesi olduğunu yazanlar da vardır. Pierre Loti(-») İstanbul'a geldikten sonra bu kahveyi sık sık ziyaret etmiş ve burada uzun saatler geçirmiştir. Kahvehane birçok kez el değiştirmiş ama adı zamanla Pierre Loti ile bütünleşmiş ve giderek bu yeni adıyla anılmaya başlamıştır. Pierre Loti, kahvehaneden seyrettiği manzarayı şöyle anlatır: "Halic'in nihayetinde, Eyüp'ün muazzam peyzajı... Çok eski ağaçlardan mürekkep bir ormandan, mermer beyazlığı ile çıkan mukaddes camii ve sonra muzlim renkler taşıyan ve içine mermer parçaları serpilmiş cesim mezarlıkları ile hakiki bir ölüm şehri olan hazin tepeler. .. Sağda üzerinde binlerce yaldızlı ka-
1930'lu yıllarda Florya Plajı.
G. Akçura, Eski
istanbul'da
Kıyılar ve Plajlar,
ist., 1992
yıklı Haliç, küçültülmüş bir şekilde bütün İstanbul, kubbe ve minarelerini birbirine karıştıran camiler..."
Günümüzde Piyer Loti Kahvesi'nden görülebilen manzara bir hayli bozulmuş olmasına rağmen bu ünlü yazarın adı hâlâ birçok turistin buraya gelmesine neden olmaktadır. Pierre Loti'nin bir büstünün de bulunduğu kahvehane eski Şark kahveleri tarzında döşenmiştir.
Bibi. M. M. Koman, Eyüp Sultan, Loti Kahvesi Çevresi, İst., 1966; R. E. Koçu, "Eyüb'de Pierre Loti Kahvehanesi", TTOK Belleteni, S. 21/300 (Ocak 1969); S. Birsel, Kahveler Kitabı, ist., 1975.
İSTANBUL
PLAJLAR
Denizden çok, Kâğıthane Deresi ve Göksu Deresi başta olmak üzere tatlı sularda kayıkla gezmeyi tercih eden ya da tercih etmek zorunda kalan İstanbullular, ancak 19. yy'm ortalarında kenti çevreleyen denizin farkına varabilmişlerdir.
Yüzyıl başından bir fotoğrafta Piyer Loti Kahvesi.
TETTV Arşivi
İstanbul'da ilk deniz hamamları(-») 1850' lerde görülmeye başlanmıştır. Bu hamamların öncülüğünü Çardak İskelesi Deniz Hamamı yapmış, onu Salıpazarı ve Kum-kapı deniz hamamları izlemiştir. Dört tarafının kapalılığı açısından çarşı hamamlarını aratmayan deniz hamamları 20. yy'ın başında çoğalmış hemen hemen denize kıyısı olan her semtte açılmıştır. Bu hamamlar arasında en ünlüleri ise Ahırkapı, Fındıklı, Salacak, Istinye, Büyükdere, Beylerbeyi, Üsküdar, Moda, Fenerbahçe, Bostancı ve Maltepe olmuştur. Ayrıca Büyükdere, Bebek ve Fenerbahçe'de ailelerin özel küçük deniz hamamları da kullanılmıştır. Erkeklerle kadınların bir arada denize girme olanağım bütünüyle ortadan kaldıran, denize girilen yerin çevresini tahta perdelerle kapatıp, güvenlik güçleri ile kontrole alan bu hamamlar ancak 20. yy'ın ilk çeyreğinde plaja dönüşme sürecine girmiştir.
İstanbul'da tahta perdeye gereksinim duymadan denize ilk girenler işgal yıllarındaki yabancı uyruklu askerlerle onlara eşlik eden Beyaz Ruslar(->) olmuştur. İlk kez açıktan denize girilen yer ise beyaz kumlu, geniş bir doğal plaja sahip Florya(->) kıyılarıdır. Bu kıyılar 1935'te Atatürk'ün emriyle ıslah edilerek Florya Deniz Köşkü' nün yapılmasından sonra plaja dönüşmüştür. Cumhuriyet ilan edildikten sonra her alanda olduğu gibi denize girme kültürü ve alışkanlığı da bir değişime gereksinim duymuş, plajların oluşumuna zemin hazırlamıştır. 13 Ağustos 1926'da Büyükdere'de kurulan Beyazpark Gazinosu ve Deniz Banyosu plajların çağdaş bir düzeye erişmesinde öncü olmuştur. Önceleri erkeklerle kadınların ayrı ayrı deniz banyosu yaptığı bu yer Atatürk'ün emriyle kadın-erkek ayrımı yapmaksızın herkesin denizden bir arada yararlandığı bir plaj haline gelmiştir.
İstanbul'un en gözde plajlarından biri de Suadiye olmuştur. Suadiye Plajı, 1940' larda yeni yeni palazlanmaya başlayan sosyetenin, yazın bir araya geldiği seçkinler kulübü haline dönüşmüştür. 1950'den sonra yapılan Suadiye Oteli ile daha sonraları devreye giren Kulüp Reşat bu yöreyi, plajın da ötesinde, yazın İstanbulluların eğlendiği bir merkez haline getirmiştir.
Dostları ilə paylaş: |