Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə124/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   147

Bibi. R. Cagnat, Notice sur la vie et leş travaux de M. Gustave Schlumberger, Paris, 1930; aynı yazı, Comptes rendus de l'Academie deş Inscriptions etBelles-Lettres, (1930), s. 341-356; hayatı hakkında Mes souvenirs, Paris, 1934, 2 c.; bibliyografyası için, Melanges Schlumber-

ger, I, s. XVII-XXX1.

SEMAVİ EYİCE



SCHNEEDER, ALFONS-MARIA

(16Haziran 1896, SanktBlasien - 4 Ekim 1952, Halep) Alman arkeolog ve sanat tarihçisi.

İlköğrenimini Jestetten'de, Mörsch'de, ortaöğrenimim ise Rastlatt'ta gördü. I. Dünya Savaşı sırasında, 19l6'da askere alındı, fakat sağlığının çok bozuk olması nedeniyle Kasım 1917'de askerlikten muaf tutuldu. 1918-1921 arasında, Freiburg Üniversite -

si'nde, Katolik teolojisi ve Yakındoğu dilleri okudu. Geçimini sağlamak için 1921' den itibaren bir süre rahip olarak çalıştı. 1925'te öğrenimini bitirmek üzere Freiburg Üniversitesi'ne döndü ve burada 1926'da Prof. Dr. J. Sauer'in yanında doktorasını yaptı.

Bu tarihten itibaren Schneider kendini bütünüyle arkeoloji ve sanat tarihi araştırmalarına verdi. Önce Roma'daki bazı eski eserlere dair araştırmalar yayımladıktan sonra, bir Alman arkeoloji grubunun Sisam (Samos) Adası'nda sürdürdüğü çalışmalara katıldı, burada bulunan erken Hıristiyan ve Bizans dönemlerine ait eski eserlere dair etraflı bir araştırma yayımladı. Alman İlmi Araştırmalara Yardım Kurumu'nun (Notge-meinschaft der Deutschen Wissenschaft) sağladığı ödenekle, 1931'de Kafkasya'da Tiflis ile Poti arasında eski Archaepolis şehri kalıntılarını araştırdı. Doğu İspanya'da, 1934'te Terragona'da, Filistin'in çeşitli yerlerinde çalışmaları oldu, bunlarla ilgili yayınlar yaptı. Bu arada çok sevdiği İstanbul'a da gelerek, buradaki Bizans dönemi eserleri ile uğraşmak imkânım buldu.



Alfons-

Maria

Schneider

Semavi Eyice arşivi

Schneider, 1934'te Freiburg Üniversite-si'nin, Teoloji Fakültesi'nde öğretim yardımcısı oldu. Aynı üniversitede 1934'te doçentlik aşamasını geçirdikten sonra, Mayıs 1939'da, Göttingen'de Georg-August Üniversitesi'nde kadrolu öğretim üyesi olarak görev aldı. II. Dünya Savaşı içinde kısa süreli olarak Romanya ve işgal altındaki Yunanistan'da askeri tercüman olarak görevlendirildikten sonra 1942'de tekrar İstanbul'a geldi. Ancak buradaki çalışmaları uzun süreli olamadı. Schneider 29 Mart 1944'te Göttingen Üniversitesi'nde, Bizans ve erken İslam dönemleri mimarileri ve sanat tarihleri kadrosuz profesörlüğüne yükseltildi. Türkiye Almanya ile ilişkilerini resmen kestiğinde yurduna dönmek zorunda kaldı ve Göttingen Üniversite-si'ndeki öğretim üyeliğine devam etti. Savaştan sonra, Göttingen'deki ünlü Bilimler Akademisi, 1948'de onu asli üyesi seçti. İstanbul tarihi ve topografyası ile ilgili pek çok araştırmasını bu akademinin yıllığında yayımlamak imkânını böylece elde etti.

Schneider II. Dünya Savaşı'nın bitişin-

den sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne bir Bizans sanatı tarihi öğretim üyesi getirilmesi tasarlandığında akla ilk gelen kişi oldu. Bu daveti sevinçle karşılayan Schneider, Almanya ile ilişkisini keserek, kütüphanesi ile İstanbul'a yerleşmeye karar vermişti. Fakat o yıllarda Ankara ve İstanbul üniversitelerinde bazı Alman öğretim üyelerinin görevlerine son veren kampanyanın açılması üzerine, burada "kendini emniyette hissetmeyeceği" gerekçesiyle anlaşmayı imzalamadı. Münih Üniversitesi, 1952'de Schneider için Bizans sanatı kürsüsü kurmuş, böylece onun kadrolu profesör olarak Almanya'nın en büyük öğretim kurumlarından birine yerleşmesini sağlamıştı.

Schneider, 1-2 yıldan beri, Suriye'de, bilhassa eski Sergiopolis (Rusafa) şehrinde araştırmalar yapan grupla çalışıyordu. 1952 yazı sonlarında, yine aynı yere gitmek üzere Prof. Dr. J. Kolhvitz ve Prof. Dr. Kathe-rine Otto-Dorn ile beraber İstanbul'a geldi. Buradan, Ankara üzerinden Halep'e giderken 4 Ekim günü trende bir mide kanaması ile hayatı son buldu. Cenazesi Halep'te Fransisken rahiplerinin şapeline gömüldü. Göttingen'deki özel kütüphanesi, kız kardeşi Valeria tarafından sonradan Freiburg Üniversitesi'ne devredilmiştir.

Schneider'in Türkiye'deki araştırmaları İznik ve İstanbul olmak üzere iki merkezde toplanır. Sayıları 200'e yakın olan makale ve kitaplarından 55 kadarı kitap tahlil ve tenkit yazısıdır. Burada başlıca yayınlardan yalnız İstanbul'a dair olanları üzerinde durulacaktır. İlk yazısı, İstanbul'un kara tarafı surlarına dair, B. Meyer-Plath ile birlikte yaptıkları araştırmalara dayanan bir rapordur ("Die Landmauer von Konstan-tinopel, zweiter Vorbericht über den Abschluss der Aufnahme 1929-1933", Sit-zunsberichte-Berlin, 1933). Yedikule Caddesi kenarında, Samatya (şimdi Kocamus-tafapaşa) semtinde o güne kadar kimsenin dikkatini çekmeyen yuvarlak planlı bir erken Bizans yapısı mahzenin, Karpos ve Pa-pilas Martirionu olabileceğini ileri sürmüştür ("Das Martyrion der heiligen Karpos und Papylos zu Konstantinopel", Archâ-ologiscber Anzeiger, [1934], s. 415-418). Schneider, Alman Arkeoloji Enstitüleri İstanbul şubesi adına, Ayasofya'nın dışında kazılar yaparak, II. Teodosios dönemine ait olduğu kabul edilen cephe kalıntılarını ortaya çıkarmıştır ("Neue Arbeiten an der Hagia Sophia", Archâologischer Anzeiger, 1935, s. 305-312; "Die vorjustini-anische Sophienkirche", Byzantinische Ze-ü-schrift, XXXVI [1926], s. 77-85). Bu arada camilikten çıkarılarak müze haline getirilen Ayasofya'nın Müzeler Genel Müdürlüğü adına küçük bir rehberini hazırlamış ve bu Türkçeye çevrilerek anonim olarak yayımlanmıştır {ResimliAyasofya Kılavuzu, ist., 1935).

Schneider, İstanbul'da bulunduğu yıllarda, şehrin Bizans dönemine ait eski eserlerine ve tarihi topografyası ile ilgili ve bibliyografyalarda adına sık rastlanan bir kitabını da bu sırada Alman Arkeoloji Enstitüleri'nin yayını olarak yayımladı

(Byzanz, Vorarbeiten zur Topographie undArchaologie der Stadt, Berlin, 1936). Bu kitabın başında münferit bazı konulardaki makaleleri yer alır (s. 1-50), eserin esasım, şehrin bellibaşlı Bizans eserlerinin bir repertuvarı teşkil eder (s. 51-96). Kitap bu eser ve buluntuların yerlerini gösteren bir de şehir planına sahiptir. İstanbul araştırmalarında büyük çapta yardımcı olduğu hususunda hiçbir şüphe bulunmayan bu kitap bazı çevrelerde tenkitlerle karşılanmıştır (V. Laurent, Echos d'Orient, XXXVIII [1939], s. 461-466). Çok aranan bu kitabın, tıpkıbasımı Amsterdam'da Hak-kerk Kitabevi tarafından yapıldı.

Schneider, İstanbul surlarındaki incelemeleri sırasında, Bizans hizmetindeki Alman asıllı Gotlara dair bazı mezar kitabeleri bulmuştur ("Gotengrabsteine aus Konstantinopel", Germania, XXI [1937], s. 175-177). Ayasofya hakkında bol resimli büyük boyda bir kitap (.Die Hagia Sop-hie zu Konstantinopel, Berlin, 1939) ve bu önemli yapının mimarisine dair bir incelemesi aynı yıl içinde basıldı ("Das Archi-tektursystem der Hagia Sophia zu Konstantinopel", Oriens Christianus, XXXVI [19391, s. 1-13). Ayasofya'nın batı tarafında avluda yaptığı kazılara dair bir bildirinin arkasından ("Die Grabung deş deutschen Archâologischen Institutes im Hofe der Aya Sofya", Atti del V. Congresso Int. di Studi Bizantini, [1940], s. 210-213), bu sonuçlar bir kitap halinde ayrıca yayımlanmıştır (Die Grabung im Westhof der Sophienkirche zu istanbul, Berlin, 1941).

Bu yıllarda Schneider, İstanbul'un çeşitli tarihi konuları ile ilgilenmeyi sürdürüyordu. İstanbul'un 1453'te Türkler tarafından kuşatılması ve fethine dair bir yabancı kaynağı M. Braun'un tercümesi ile birlikte gerekli açıklamaları ekleyerek aynı yıllarda yayımladı (Bericbt über die Eroberung Konstantinopels, Leipzig, 1941 ?). Bizans dönemine ait çeşitli küçük topografya konularına dair yazısını ("Topografhica", Byzantinische Zeitschrift, XLI [1941], s. 6l-69), İstanbul'un tarih içindeki yangınlarına dair önemli araştırması takip etti ("Brân-de in Konstantinopel", ae, XLI, [1941], s. 382-403).

Ayasofya'nın Bizanslıların politik, dini düşünce ve dünyalarındaki yeri hakkındaki yazısı ("Die Hagia Sophia in der po-litischreligiösen Gedankenwelt der Byzan-tinen", Das Werk deş Künstlers, II [1941], s. 4-15) ve yine Ayasofya'nın bema adı verilen bölümüne dair makalesi ("Das Bema der Sophienkirche zu Konstantinopel", ae, s. 71-74) Schneider'in Ayasofya'ya ilgisinin belirtileridir. Aynı yıl içinde ise, İbrahim Paşa Sarayı'na(->) dair bir incelemesi Bükreş'te çıkan ilmi bir dergide yayımlandı ("Das Serai deş İbrahim Pascha am At meidan zu Konstantinopel", Revue historique du Sud-Est Europeen, XVIII [1941], s. 131-136). Schneider böylece İstanbul'un Türk dönemi eserlerine olan ilgisini göstermiş oluyordu. Nihayet 18. yy'a ait bir İstanbul panoraması hakkındaki yazısı ile ilgisinin Türk dönemi İstanbul'una da kaydığını belli ediyordu ("Giovanni Te-

minis Ansicht von Konstantinopel", Jahr-buch deş deutscher Arch. Instituts, LVII [1942], s. 221-231, zeyli için bak. ae, LLX-LX [1944-1945], s. 79).

II. Dünya Savaşı'nın en kızgın yıllarında Schneider, İstanbul hakkındaki ikinci önemli eserini yayımladı. Çok önceleri başlamış ve birinci cildi çıkmış olan İstanbul kara tarafı surlarına dair çalışmalarının ikinci cildini, B. Meyer-Plath ile birlikte hazırlayarak Alman Arkeoloji Enstitüleri yayınları arasında takdim etti (.Die Landmauer von Konstantinopel, Z. Teil: Aufnahme, Beschreibung und Geschich-te, Berlin, 1943). Büyük boyda bu 170 sa-hifelik ve metin dışı 65 levhalı eserde, surların son durumları, fotoğrafları ile parça parça incelenmişti. Böylece, surlar, önceki yayınları çok aşan etraflı bir araştırmaya konu olmuş bulunuyordu.

Alman Arkeoloji Enstitüleri'nin yıllığında, Türkiye'de ve İstanbul'daki Bizans eserleri buluntuları hakkında kısa haberler de yazan Schneider, 1942'de, Sultanahmet'te yeni Adliye Sarayı'nın temel kazısı sırasında meydana çıkarılan Ayia Eufemia Kilisesi(->) kazısını da Alman Arkeoloji Enstitüsü adına idare ediyordu. Bu husustaki ilk raporu o yıllarda yayımlandı ("Grabung im Bereich deş Euphemia-Martyrions zu Konstantinopel", Archâologischer Anzeiger, [1943], s. 255-289). Bu kazıda bulunan kilise kalıntısı ile duvarlarındaki fresko resimler, Alman Arkeoloji Enstitüsü yayınlan arasında renkli klişeleri ile büyük bir eser olarak basılmakta iken, 1945 başlarında Berlin'in savaşın kargaşası içinde tahribi sırasında, hiçbir şey kurtulmayacak surette yok oldu. Aynı konu yıllar sonra, enstitünün başka üyeleri tarafından yeniden hazırlanarak bir kitap halinde basılmakla beraber, freskoların ilk bulundukları durumlarını artık tespit etmek imkânı kalmamıştı. Schneider'in aynı kazı ve buluntu ile ilgili bir yazısı ise bir Türk dergisinde çıkmıştır ("Leş fouilles d'Atmeydan", La Turquie Kemaliste, S. 48, [1947], s. 12-16).

Schneider, Ayasofya'nın kubbe mozaikleri hakkında ("Die Kuppelmosaiken der Hagie Sophia", Nachrichten derAkademie-Göttingen, 1949, s. 345-355) ve Bizans dönemine ait mezarlığa ve lahitlerine dair ("Das Regium sepulorum apud comitatum



ISTAJJBULER FORSCHUNGEN

BYZANZ

Vorerbeiien îur Topographie ımd Arehadogie der Stadı

Schneider'in



Byzanz

adlı


kitabının

kapağı.


Semavi Eyice

arşivi

479 SCHNEİDER, ALFONS-MARIA

zu Konstantinopel", ae, [1950], s. 15-21) yazıları arasında Ayasofya ile büyük selatin camilerini kıyaslayan bir araştırma da yayımlama imkânı bulmuştur ("Sophienkirche und Sultansmoschee", Byzantinische Zeitshrift, XLIV, [1951], s. 509-516). Ayia Eufemia ve Halkedon Konsili hakkındaki bir yazısı da, bu konsilin yıldönümü için basılan bir kitapta yer aldı) "Sankt Euphe-mia und das Konzil von Chalkedon", G. Bacht'ın Das Konzil von Chalkedon, Würz-burg, 1951, s. 291-302).

Schneider, İstanbul'un fetihten sonraki nüfusu hakkında da bir araştırma yaptı ("Die Bevölkerung Konstantinopels im XV. Jahrhundert", Nachrichten der Akademie-Göttingen, 1949, s. 233-244; Türkçesi, "XV. Yüzyılda İstanbul Nüfusu", Belleten, XVI [1952], s. 35-48).

Suriye ve Filistin'deki erken Hıristiyan arkeolojisi ile ilgili çalışmaları yanında, Ro-ma'mn yine Hıristiyan dönemine dair eserleri üzerinde de araştırma yazıları yayımlamayı sürdüren Schneider, bir taraftan da, İstanbul'un bölge ve semtlere göre Bizans ve Türk eserlerini ayırmaksızın envanterini yapmaya girişmişti. Bu tür çalışmaların ilki Galata hakkında oldu (Galata, Topog-raphischarchâologischer Plan, mit erlâu-temdem Text, ist., 1944). Bu kitap, M. İ. Nomidis'in(->) çizdiği bir plan ile planda gösterilen eski eserlerin açıklamaları ve haklarındaki bibliyografyadan oluşuyordu. Böylece bu kitap, çok önce yayımlanan Byzanz'rn bir bakıma devamı oluyordu. Yalnız şu farkla ki, bunda Türk dönemi yapıları da geniş ölçüde yer almıştı.

Schneider, Almanya'nın 1945'te çöküşünü takip eden yıllarda, bu türden incelemelerini, Göttingen'de sürdürdü. Şehrin Haliç kıyısındaki surları, bunların kapıları ve komşu yerlerdeki Bizans ve Türk eserlerine dair kısa notlarını derlemişti ("Ma-uern und Töre am Goldenen Horn zu Konstantinopel", Nachrichten d'Akademie-Göttingen, [1950], s. 65-107). Bunu şehrin kuzeybatı köşesindeki Blahernai bölgesine dair geniş çalışması takip etti ("Die Blac-hernen", Oriens, IV, [1951], s. 82-120). Aynı türden üçüncü yayını ise ancak ölümünden sonra gerçekleşti ("Yedikule und Um-gebung", ae, V [1952], s. 197-208). Schneider'in ölümünden yıllar sonra W. Müller-Wiener(->), Bildlexikon'da, onun bıraktığı notlardan da faydalanarak, bu çalışmayı daha değişik bir programla derlemiştir.

Schneider, son yıllarda, İstanbul'un Bizans dönemindeki bölgeleri ve mahalleleri ile caddeleri hakkında da iki ayrı makale yayımladı ("Regionen und Quartiere in Konstantinopel", Kleinasien und Byzanz, Berlin, 1950, s. 149-158; "Strassen und Qu-artiere Konstantinopels", Mitteilungen deş Deutschen Archâologischen Instituts, I [1950], s. 131-139). Bunların dışında, pek çok sayıdaki kitap tanıtma ve tenkit yazılarında da İstanbul'un tarihi topografyasına dair önemli notlar sunar ve ilgi çekici uyarılarda bulunur. Schneider hiç şüphe yok ki, İstanbul tarihi ve eski eser araştırmalarında en başta gelen yazarlardandır. Bibi. F. Babinger, "Alfons Maria Schneider



SCHWEIGGER, SALOMON

480

481

SEBİLLER

(1896-1952)", Zeitschrift derDeutschen Mor-genlândischen Gesellschaft, c. III, yeni dizi XXVIII (1953), s. 1-8; J. Kolhvitz, "Alfons Ma-ria Schneider", Byzantinische Zeitschrift, XLVI (1953), s. 267-269; W. H. Gross, "Verzeichnis der Wissenschaflichen Druckschriften von A. M. Schneider", ae, s. 269-275; S. Eyice, "Prof. Dr. Alfons Maria Schneider (1896-1952)", Belleten, S. 64 (1952), s. 585-598.

SEMAVİ EYİCE

SCHWEIGGER, SALOMON

(1551, Sulz am Neckar /Württemberg - 21 Haziran 1622, Nümberg) Alman din adamı ve gezgin.

1572'de Tübingen'deki dinbilimi yüksekokulunu bitiren Schweigger 1576'da İstanbul'a tayin edilen Alman İmparatorluğu Elçisi Joachim von Zinzendorff'un yanma elçilik papazı olarak katıldı. Elçilik heyeti 10 Kasım 1577'de Viyana'dan yola çıkarak Tuna üzerinden 17 Kasım'da Budapeşte'ye ve 28 Kasım'da da Belgrad'a vardı. Oradan Niş ve Sofya yoluyla l Ocak 1578' de İstanbul'a ulaştı.

İstanbul'da 3 yıldan fazla kalan Schweig-ger, küçük çizimlerle donatılmış gezi kitabında çeşitli bilgiler ve gözlemler aktarır, özellikle kentin evleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir. O dönemde Pammakaristos Manastırı'nda (Fethiye Camii) bulunan Rum Patrikhanesi'ni ve Ermeni Patrikhane-si'ni anlatır. İstanbul'un diğer binaları arasında ilgisini çekenler Ayasofya yakınında Arslanhane, bedesten, Eski Saray, Yedi-kule ve Tekfur Sarayı'dır. Galata yakasını da anlatan yazar burada 8 Katolik ve l Ortodoks kilisesi sayar. Galata'nın üst tarafında Fransız ve Venedik elçilerinin sarayları vardır. Kasımpaşa'daki gemi tezgâhlarının ötesinde Batılıların St. Paul adını verdikleri prangalıların hapishanesinden ve Tophane'deki dökümhaneden kısaca söz edilir. Üsküdar için de bazı bilgiler verilir, Harem'deki saraydan ve Atik Valide Camii'nden söz edilir.

3 Mart 1581'de denizyoluyla İstanbul'dan ayrılan Schweigger İskenderiye'ye

Schweigger'in istanbul planı. M. And, 16. yy'da İstanbul, ist., 1993

ve oradan da yine denizyoluyla Yafa'ya gelir ve Kudüs'ü ziyaret eder, oradan kervan yolunu izleyerek Şam'a kadar gider ve Trablus'tan gemiye binerek Venedik yoluyla Ekim 1581'de Almanya'ya döner. Önce Götzingen kentinde bir göreve atanan Schweigger, 1589'da Nürnberg'in Frauen-kirche Kilisesi'ne başpapaz olarak tayin edilir ve ömrünün sonuna kadar bu vazifede kalır. Dönüşünden bir yıl sonra seyahatnamesinin bir özeti Strasbourg'da Latince olarak basılır ve 1586'da yeri belli olmayan ikinci baskısı yapılır. Asıl metin ise Reyssbeschreibung aus Teutschland nach Constantinopel ujerusalem adıyla l608'de Nürnberg'te basılır, aynı kentte 1614,1619, 1638 ve 1664'te yeni basımları yapılır. Ayrıca Reyssbuch dess Heyligen Lands adlı toplu eserin 1609 Frankfurt baskısının II. didinin 1-13. sayfaları arasında da yer alır. Eserin son olarak 1966'da Graz'da tıpkıbasımı yapılmıştır. Bibi. N. Göyünç, "Salomon Schweigger ve Se-

Sebah &

Joaillier'in

objektifinden

19- yy'ın ikinci

yarısında

Eminönü


Meydam'ndan

bir görünüm.



Alman Arkeoloji

Enstitüsü

yahatnamesi", TD, S. 17-18 (1962-1963), s. 119-140; Yerasimos, Voyageurs, 317-318.

STEFANOS YERASİMOS

SEBAH VE JOAILLIER

Fotoğraf stüdyosu.

Levanten kökenli olan Pascal Sebah, 1857' de Beyoğlu'nda Postacılar Caddesi'nde el-Şark adında bir stüdyo açtı. Daha sonra Rus Elçiliği'nin (bugünkü Narmanlı Yur-du'nun içindeydi) bitişiğindeki 439 no'lu yere taşınan Sebah burada A. Laroche adlı bir Fransızla ortak olarak çalışmalarını sürdürmeye başladı. Eski stüdyosunu da laboratuvar olarak kullandı.

Sebah 1873'te Viyana'da açılan Osmanlı sergisine gönderilen giysilerin büyük boyuttaki albümünün tüm fotoğraflarını hazırladı. Stüdyosunda çekilen bu fotoğrafların erkek modelleri arasında, dönemin tanınmış isimleri vardı. Kadınlar ise gayrimüslim azınlıktandı.

Pascal Sebah, panoramalar, stereos-cope'lar, manzaralar, Doğu yaşantısından kesitler sunan fotoğraflar çekerek ününü artırmaya devam etti. 1873'ten sonra Mısır'da bir şube açan Pascal Sebah, 1870-1880 arasında Mısır'da çalışan Bechard'la da işbirliği yaptı. Sebah ve Bechard birbirlerine bazı negatiflerini verdiler ve birbirlerinin negatifleri üzerine de kendi imzalarını koydular.

1885'te İstanbul'da çalışan fotoğrafçı Policarpe Joaillier ile ortak olan Pascal Sebah, stüdyosunun adını 1888'de Sebah & Joaillier olarak değiştirdi. Policarpe Joaillier, 1900'lerin başında ortaklıktan ayrılarak Fransa'ya döndü, oğlu Gustave Joaillier, Paris'te fotoğrafçılığa devam etti. Pascal Sebah da 1908'de 70 yaşlarındayken stüdyosunu Agop İskender ve Perpinyani'ye devretti.

Agop İskender ve Perpinyani, Pascal Sebah'ın fotoğraflarına, Abdullah Biraderler' in(-») de fotoğraflarım satın alarak eklediler ve büyük bir arşiv meydana getirdiler. Agop İskender (dostları kendisine Jak da derlerdi) ve ortağı stüdyonun ismini değiş-

PHOTOGRAPHES DE LA COUR ROYALE DE' PRUSSE

439.Grande Rue'de Fer a 4-39.

. ... - EGVPTE .

îbif>Tfaınr>f>T nrfts SKenhfisrıîs

Sebah & Joaillier'in fotoğraf kartlarının

arkası, 1888.

Engin Ozendes koleksiyonu

tirmeden ve hattâ eski stüdyodan kalan kartları kullanarak işi sürdürdüler. Perpinyani, 19l4'te ortaklıktan ayrıldı. 1934'te de baba İskender, stüdyoyu oğlu İskender ve onun yeni ortağı İsmail İnsel'e bıraktı. İstiklal Caddesi'nde no. 289'a taşınan yeni ortaklar, Cumhuriyet dönemindeki yenilenme hareketlerine uyarak, Türkler de stüdyonun adını kolay söyleyip hatırlayabilsinler diye "Sabah" olarak değiştirdiler. 1950'lerde stüdyoyu kapatan ortaklardan İskender Paris'e gitti.

ENGİN OZENDES

SEBİLLER

Sebil (sebilhane), halka içecek su dağıtmak üzere inşa ettirilen bir hayır yapısıdır.

Sebillerde bayram ve kandil gibi özel günlerde Çamlıca ve Kanlıkavak kaynak suyu ya da şerbet dağıtımı da yapılmaktaydı. Sebil yapısında su dağıtarak sevap işlemek dışında banisine Fatiha okutmak da amaçlanmaktadır. Sebiller genelde kagir yapılar olmakla birlikte ahşap olarak da yapılabilirler.

Sebillerde dağıtılacak su hazne denen kapalı mekânlarda saklanır, su hazneye künkler ya da sakalar aracıyla doldurulurdu. Haznenin önünde su dağıtımı için bir ikinci kapalı mekân bulunur. Bu kapalı mekânın boyutları sebilin işlevine ve anıtsallığına göre değişir. Kapalı mekânın hazne duvarında bir çeşme, cephede ise su dağıtımı için, kemerle ya da kirişle oluşturulan, dökme tunç veya demirden şebekeli pencere açıklığı vardır. Su dağıtımı bu pencerelerin alt bölümünde bulunan kemerli gözlerden zincirli taslarla yapılır. Şebekeli pencereler etek olarak adlandırılan duvara oturur. Pencere açıklıklarının üzerinde baştabanı oluşturan duvar yer alır. Baştaban kitabe ve bitkisel bezeme

alanına ayrılmıştır. Anıtsal örneklerde mermer ya da ahşaptan geniş bir saçak çatı düzeyini dolanır. Kapalı mekânların üzerine genellikle yüksek bir kasnağa oturan kurşunla örtülü bir kubbe öğesi yerleştirilmiştir. Kimi sebiller birkaç basamak üzerine oturtularak yükseltilmiştir.

Sebil tasarımı banisinin statüsüne, işleve ve konuma göre değişir. Yalnızca su dağıtımı için yapılmış tek ya da birkaç pencereli sebil yapıları dışında çeşme, nazire ve sıbyan mektebiyle birlikte bir küçük yapı topluluğu olarak tasarlanmış anıtsal örnekler kent estetiğine katkıda bulunurlar. Konuma göre değerlendirildiğinde ise, sokak cephesine dayalı, köşe başına yerleştirilmiş ya da bir meydanın merkezinde çeşme yapısıyla birlikte bulundukları görülür.

İlkel tasarımlı sebiller dışarıya pencereyle açılan basit yapılardır. Sultan Ahmed Külliyesi(->) bahçe duvarında büyük kapıların yanında ve sıbyan mektebinin altındaki sebiller bu tür basit sebil örnekleridir. 1762-1763 tarihli Koca Ragıb Paşa Külli-yesi'nin(->) sebili ve Koca Mustafa Paşa Külliyesi'nin(-0 1854 tarihli Rifat Paşa Sebili aynı .grupta sınıflandırılabilir. Köşeye yerleştirilmiş sebillerin kesişen iki yola pencereleri bulunur. Dikdörtgen ya da çokgen planlı olan bu yapılar sokaklarda köşe dönüşünü değerlendirirler. Köşe başına yerleştirilen sebiller, III. Ahmed Meydan Çeşmesi'nde olduğu gibi yapının köşelerinde de kullanılmışlardır. Kaynaklarda adı geçen ve günümüzde var olan örnekler incelendiğinde, 15. ve 16. yy'larda sebil yapısının sınırlı olduğu görülür. 16. yy'ın ikinci yarısında sebillerin sayısında belirgin bir artış dikkati çeker. 17. yy'ın ortalarında ise giderek yaygınlaşır. İstanbul'da 16. yy'ın başlarında yapılmış kitabeli tek sebil Mısır'ın fethinden (1517) önceye ait Şeyhülislam Efdalzade Seyyid Hamideddin Efendi'nin Fatih Nişancı semtinde yaptırdığı 908/1502-03 tarihli sebilidir. Köşede bulunan sebilin iki sokakta birer penceresi bulunmaktaydı. Pencereler baklavalı başlığı olan bir sütunla ayrılmıştı. Söz konusu sebil 1945-1946'da yıkılmıştır. Günümüze ulaşmış en eski sebil ise Beyazıt-Vefa arasında 1565-1566 tarihli Hüsrev Kethüda

Pascal


Sebah'ın

objektifinden

III. Ahmed

Çeşmesi ve

Sebili.

Images D'empire, 1893

Vefa'daki Recaizade Mehmed Efendi Sebili. Ertan Uca, 1994/TETTV Arşivi

Sebili'dir. Köşe başındaki sebilin dört mermer sütun ve üç sivri kemerle oluşan üç pencere açıklığından biri bir sokak cephesine, ikisi öteki sokak cephesine açılmaktadır. Pencereler dökme tunç şebekelidir. Klasik dönemin en erken sebil örneklerinden olan Hüsrev Kethüda Sebili dışında Takkeci İbrahim Ağa Camii Sebili (bak. Takkeci İbrahim Ağa Camii, Sebilleri ve Çeşmeleri) ve Piyale Paşa Külliyesi'nde(~») cami avlusu kapısının iki yanındaki sebil bu dönemi temsil eden örneklerdir.

Sebil mimarlığının en çarpıcı örnekleri rokoko ve barok öğelerin bezeme programında yaygınlaştığı 18. yy'da yapılmıştır. Bu dönemde kemerlerin sivriliği yok olmuş, onun yerine "C", ters "C" ve "S" profilli kemerlerin yinelenmesiyle pencere açıklıkları geçilmiştir. Korint sütun başlıkları volüt, deniz kabuğu, akant yaprağı karışımıyla biçimlenirler. Başlıkların üzerine baştabanda pilastr takımları oturur. Pi-



Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   120   121   122   123   124   125   126   127   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin