SERASKER RIZA PAŞA TÜRBESİ
bak. KOCA MUSTAFA PAŞA KÜLLİYESİ
SERBEST BÖLGELER
Ülkenin herhangi bir yerinde, çoğunlukla liman kentlerinde, sınırlan hükümet tarafından belirlenen ve gümrük yükümlülükleri ve koruma dışında kalan bölge. İhracata yönelik yatırım ve üretimi artırmak, yabancı sermaye ve teknoloji girişim özendirmek, dış ticaret olanaklarından daha geniş yararlanabilmek amacıyla kurulan serbest bölgelerin kurulması, altyapılarının ve tesislerin oluşturulması, Türkiye'de Merkez Bankası'na bağlı bir fonla gerçekleştirilir.
İstanbul'da ve Türkiye'de ilk serbest bölge kurma girişimi 1920'lere rastlar. I. Dünya Savaşı sonrasında İstanbul Lima-nı'nın ticari önemi azalmış, özellikle 1920' den sonra limana gelen gemilerin kapasitesinde önemli düşüş görülmüştür. İstanbul'daki Müslüman-Türk tüccarlar İstanbul Limam'nın serbest bölge ilan edilmesi talebini dile getirmişler; bunun limanın gerilemesini engelleyeceğini savunmuşlardır. Ancak bu girişim sonuç vermemiştir.
Cumhuriyet sonrasında 1926'da konu yeniden gündeme gelmiş; 1926 ve 1927'de İstanbul Ticaret ve Sanayi Odası, kanunun takipçisi olmuş; İstanbul Limam'nın serbest bölge ilan edilmesini istemiştir. 1927'de İstanbul Belediyesi sınırları içinde veya çevresinde bir serbest bölge kurulması için meclis, hükümeti yetkili kılmış; kurulacak serbest bölgede yurtiçinden veya yurtdışından sağlanacak girdilerle çeşitli üretim yapılabileceği; serbest bölgede çalışacak işçilerin Türk olması zorunluluğu; bölgede harç, vergi, gümrük, pasaport yasalarının geçersiz olduğu da hükme bağlanmıştır. Ancak yasaya rağmen serbest bölge gerçekleşmemiştir. Bu yasa ve girişimin tek ürünü, 1929'da Ford Motor Com-pany'ye Türkiye'de pazarlayacağı otomobilleri serbest bölgede monte etme hakkı verilmesidir. Böylece serbest bölge yasa-
Serdab Köşkü
M. Sözen,
Devletin Evi
Saray,
İst., 1990
Çatalca'da kurulmakta olan serbest bölgeden bir görünüm. Cumhuriyet Gazetesi Arşivi
sı, böyle bir bölge gerçek anlamda oluş-turulamadan, bir yabancı şirkete verilen imtiyaza dönüşmüş; Ford Motor'un kurduğu tesisler ise bir süre sonra kapanmıştır.
Serbest bölgeler kurulması, yeniden 1980'lerde gündeme gelmiş; bu konudaki yasa 1985'te yürürlüğe girmiş; Antalya, Mersin, Ege, İstanbul Atatürk Havalimanı, Adana Yumurtalık, İstanbul Trakya, Trabzon, İstanbul Deri, Zonguldak Filyos serbest bölgelerinin kuruluşu planlanmış; bunlardan Antalya, Mersin, İstanbul Atatürk Havalimanı, Ege ve Trabzon serbest bölgeleri kurulup faaliyete geçmiştir.
İstanbul'da halen işleyen tek serbest bölge olan Atatürk Havalimanı Serbest Bölgesi'nin 1. kısmı 1990'da, 2. kısmı 1991' de açılmıştır. 1. kısımda 33, 2. kısımda 48 işyeri bulunmaktadır.
1994 Haziran sonu itibariyle, burada 143.822.623 dolarlık ticaret hacmi gerçekleştirilmiştir. Bölge 140 kişiyi istihdam etmektedir. Alım satım alanındaki 80 işyerinden 66'sı yerli, 14'ü yabancıdır.
Ayrıca Çatalca'da tekstil ağırlıklı bir serbest bölge kurulması için çalışılmaktadır.
İSTANBUL
SERDAB KÖŞKÜ
Üsküdar İlçesi'nde, Beylerbeyi semtinde, Beylerbeyi Sarayı'nın(->) set üzerinde arka bahçesinde yer alır. Mermer Köşk olarak da adlandırılan Serdab Köşkü, 1826'da II. Mahmud (hd 1808-1839) tarafından inşa ettirilmiş olup bugünkü Beylerbeyi Sa-rayı'mn yerine daha önce yaptırılan ahşap saraydan günümüze gelebilen tek yapıdır.
Serdab Köşkü'nün plan rölövesi. Eklem, Köşkler ve Kasırlar
Köşkün cephesi, saçağa kadar uzanan pilastrların arasına yerleştirilmiş basık, dikdörtgen çerçeveli pencereler ve pilastr başlıklarının ölçülü süslemeleriyle, ampir üs-lubunun(-0 özelliklerini taşıyan dingin bir görünüme sahiptir.
Cepheler tamamen mermer panolarla kaplıdır. Yan odalar geriye çekilip, orta sofa bölümü kitle halinde dışarı itilerek kanatlı bir görünüm kazanmıştır. Köşkün teras şeklinde düzenlenen örtüsü, Abdülaziz döneminde (1861-1876) parmaklıkla kuşatılmıştır. Oldukça sade gözüken plan, ortada derinlemesine uzayan dikdörtgen bir sofa, geriden başlayarak iki yanda yer alan birer oda ve odaların arkasında bulunan helalardan ibarettir.
Arka cephe, genişliği boyunca uzayan bir avluya açılmaktadır. Köşkün tüm derinliğini kapsayan sofa bölümü, cephenin sadeliğiyle karşıtlık oluşturacak barok etkili bir plastik zenginliğe sahiptir. Merkezde bulunan, büyük oval havuz, mekân tasarımının en önemli öğesidir. Havuzun iki yanından çıkan, mermer döşemeye oyulmuş suyolları, yan duvarlarda karşılıklı konumlanmış gösterişli selsebillere bağlanmaktadır. Karşılıklı olarak duvara dayalı mermer selsebiller, tavan silmesine kadar uzanan ikişer adet İyon başlıklı pilastr arasında, antik bir kapı görünümündedir. Pilastrların yüzeyleri düşey yivlerle donatılmış, dıştaki pilastrlarda yivlerin içi bitkisel bezemelerle doldurulmuş, ayrıca bezemeli yatay şeritlerle kesilmiştir. Selse-billerde kilit taşı dışarı taşkın yuvarlak kemerli bir niş içine, yukarıdan aşağıya doğru irileşen kâseler yerleştirilmiştir. Kâseler akantus yaprakları, kabuklar, natüralist çiçeklerle bezelidir. En üstte kıvrımlı perde motifleri görülür. Bu dekor içinde sular yukarıdan aşağıya akarak, kanallar yoluyla merkezdeki oval havuza ulaşmakta ve geriye dönmektedir. Serdab Köşkü, batı kaynaklı biçimlerin gerisinde, merkezdeki havuzlu bağlantılı selsebilleriyle, Türk saray mimarisinin çok eski bir geleneğine bağlanmaktadır. Bibi. Eldem, Köşkler ve Kasırlar, 429-432.
TARKAN OKCUOĞLU
SERGİ-İ UMUMİ-İ OSMANİ
1863'te İstanbul'da açılmış olan, imparatorluk döneminin ilk büyük ve uluslararası sanayi sergisi.
19. yy'm ortalarından itibaren, ilki 1851' de Londra'da olmak üzere, Avrupa'da uluslararası sanayi sergileri açılmaya başlandı. Osmanlı Devleti de bu sergilere çeşitli pavyon ve ürünlerle katıldı.
Türkiye'de aynı nitelikteki ilk sergi ise 28 Şubat 1863'te Abdülaziz'in, Sadrazam Yusuf Kâmil Paşa'mn, Hariciye Nazırı Âli Paşa'mn, Serasker Fuad Paşa ve Mısır Hıdivi İsmail Paşa'mn hazır bulundukları bir törenle açıldı.
Sergi-i Umumi-i Osmani'nin amacı ve sergiye verilen önemin nedeni, çöküş halindeki Osmanlı ekonomisinin sorunlarına çözüm aramak ve Batı ekonomileri karşısında kaybettiği rekabet gücünü kazandırmaktı. Sergi hazırlık komitesinin başına, dönemin maliye nazırı Mustafa Fazıl Paşa getirilmişti. Önceleri sadece yerli ürünlerin sergilenmesi düşünülmüşken, daha sonra Avrupa'dan, yeni icat olmuş makine ve aletlerin de getirtilip sergilenmesine karar verildi. 22 Aralık 18ö2'de "Sergi-i Umumi-i Osmani Nizamnamesi" gazetelerde yayımlandı; ayrıca serginin önemini anlatan bir genelge de bütün vilayet ve kazalara gönderildi. İstanbul'da ve taşrada vali veya kaymakamlar başkanlığında hazırlık komiteleri kuruldu ve bu komiteler sergiye gönderilecek malları seçmekle görevlendirildi.
Sergi için Sultanahmet Meydanı'nda, 3.500 m2'lik bir alana yayılan dikdörtgen planlı, üç kapılı özel bir bina yapıldı. Binanın mimarı Bourgeois adlı bir Fransızdı. İç düzenlemesini de Leon Parvillee yapmıştı. Sergide tarım ve orman ürünleri; un, şeker, şeker mamulleri, meşrubat; madenler, madencilikle ilgili alet ve makineler, inşaat malzemesi, mermer, odun ve maden
Sergi-i Umumi-i Osmani
TIx IttustratedLandon Neıvs, 11 Nisan 1863/TETTV Arşivi
kömürü; sanayi alet ve makineleri, kesici aletler, ateşli silahlar, saat, anahtar vb; altın ve gümüş mamulleri, süs eşyaları; koza, ham ve işlenmiş ipek, pamuk, yün, tiftik; ipek, pamuk, yün ve tiftik mamulleri; toprak ve cam mamulleri, boya, mum, ıtriyat, tespih vb; işlenmiş deri ve deri mamulleri; giyim eşyası, el işleri, hazır elbise; havlu, sofra takımları; ahşap mobilya, müzik aletleri, keçe, halı, kilim; haritalar, inşaat maket, model ve planları, resimleri; matbaa harfleri, makineleri, cilt işleri olmak üzere 13 ayrı pavyon vardı.
Açılış günü Abdülaziz sergiyi saatlerce gezmiş, ertesi gün de yeniden gelmişti. Sergide ülkenin dört bir yanından gelmiş 10.000'den fazla ürün örneği vardı. En geniş yer tarım ürünlerine ayrılmıştı. 200'ün üstünde buğday, 250'ye yakın çavdar örneği bulunuyordu. Dokuma hammaddeleri ve dokumacılık ürünleri de önem taşımaktaydı. Feshane'de(-0 üretilmiş 300 kalem eşya, Basmahane mamulleri, Halep'ten, Beyrut'tan, Şam'dan gelmiş her çeşit dokuma, özellikle ipekli kumaş bunlar arasındaydı. Sadece Bursa'dan 300'den fazla dokuma türü gönderilmişti. Sergilenen ürünler arasında, tarım ve dokumacılıktan sonra ordu ihtiyaçlarına cevap veren üretim dallarının, örneğin Tophane ve Zeytinbur-nu fabrikalarının ateşli veya kesici silahları üçüncü sırada geliyordu. Sergide, ayrıca çeşitli kişilerin özel koleksiyonlarından kıymetli madenler, eski silahlar vb de teşhir edilmekteydi.
Yabancı ülkelerden gönderilen alet ve makinelerin sergileneceği pavyonların bulunduğu bölümler zamanında hazır olmayınca, serginin bu bölümü ancak 13 Nisan 1863'te açılabildi. İngiltere, Fransa, Avusturya-Macaristan'dan gelen çoğu tarım ağırlıklı alet ve makinelerin yanında, olduğu kadarıyla yerlileri de sergileniyordu. Bu alet ve makinelerin en çok ilgi çe-
533
SERGİOS VE BAKHOS KİLİSESİ 532
ken ve en önemlileri İngiliz ve Fransız motorlarıydı.
Sergi-i Umumi-i Osmani haftanın beş günü erkeklere, çarşamba ve cumartesi de kadınlara açıktı, tik açıldığında cuma ve cumartesi günleri 6, diğer günler 3 kuruş olan giriş ücreti, halkı sergiye çekebilmek ve ilgiyi artırabilmek için daha sonra düşürüldü. Çevre il ve ilçelerden ziyaretçiler için de indirimli tarifeler uygulandı. Örneğin İzmit'ten gelenlere vapur ücretlerinde yüzde 50 indirim sağlandı. Ayrıca sergi çevresinde eğlence ve dinlenme yerleri de açıldı. Cuma ve cumartesi günleri Asâkir-i Nizamiye-i Şahane Muzıkası halk konserleri veriyordu.
Sergi yurtdışında da ilgi uyandırdı. Viya-na'dan ve İngiltere ile Fransa başta, diğer Avrupa şehirlerinden işadamı, gazeteci, meraklı grupları geldi. Nisan başlarında gelen 142 kişilik bir yabancı ziyaretçi grubunu 450 kişilik bir başka grup, bunları da yeni gruplar izledi. Gelenler sergiyi gezdikten sonra İstanbul, İzmir ve civar şehirleri de dolaşıyorlardı. Bunlar İstanbul'a gelen ilk turist kafileleri sayılabilirlerdi.
Sergide başarılı yerli ve yabancı üreticilere ödüller de verildi. Halep eşyasını teşhire memur Şeyh Mustafa Efendi, Beyrut eşyasını teşhire memur Abdülkadir Efendi, Şam eşyasını teşhire memur Abdülkadir Efendi; Diyarbakır eşyasını teşhire memur Abraham, Bağdat eşyası sorumlusu İskender, Yanya sorumlusu Kosto Piço, Halep-li işadamı Anton Zatti ve M. Donato, Der-saadet eşyasını teşhire memur Dr. Filori beşinci dereceden Mecidiye Nişanı aldılar. Ransomes, Garret et Fils, Ganneron firmaları ve bazı yabancı mühendis ve teknikerler de ödül aldılar.
Sergi 1863 Temmuz'unun sonunda, yani beş aya yakın açık kaldıktan sonra kapandı. Serginin 100-150.000 kişi tarafından ziyaret edildiği tahmin ediliyordu.
Bibi. R. Önsoy, Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayi ve Sanayileşme Politikası, Ankara, 1988, s. 71-95; ay, "Osmanlı împaratorlu-ğu'nun Katıldığı Uluslararası Sergiler ve Sergi-i Umumi-i Osmani", Belleten, S. 185 (1983) s. 195-236.
İSTANBUL
SERGİOS VE BAKHOS KİLİSESİ
bak. KÜÇÜK AYASOFYA CAMİİ
SERKLDORYAN
bak. CERCLE d'ORIENT
SERMED
(l794, istanbul- 1848,îstanbul)Divanşsi-iri.
Adı Mehmed'dir. Gençliğinde Kethüda Kalemi'nde başladığı resmi görevi çeşitli memuriyet ve kâtipliklerle sürdü. İhtisab ve Ebniye-i Hassa memurluklarında bulundu. Karantina kâtibi iken 1839'da azledildi. Büyük kısmını İstanbul'da geçirdiği ömrünün son iki yılında zaptiye kâtipliği yaptı. Mezarı Karacaahmet'tedir.
Sermed'in mürettep bir Divan'ı vardır. Ancak asıl şöhretini şarkılarıyla yapmıştır. Divan'mdz II. Mahmud'a (hd 1808-1839) ithafen yazdığı mesnevi tarzında uzun ba-
l
«)e-s^K Hafisi
C f-= ;**— f j,- j_a i
'•-• r"? 'ur''"^>r?. •"'
Sermed'in
Divan'ının
başlık
sayfası.
M. Sabrı
Koz
koleksiyonu
hariyesinde İstanbul'u pek güzel tasvir e-der. Özellikle Kâğıthane'de bir seyranı anlattığı bölümler, sanki birer canlı tablodur (Düşünürken o zaman mestâne / Geliyor hatıra Kâğıdhâne// Dedim aheste piyade gideyim / Oturup bari güzel seyr edeyim //...// Geldi üç çifte kayıkla yekta /Birgu-lâm vardı beraber hempa // Var idi dilde ziyâde şevki /İnce-saz dinlemek imiş zev-
zel sesli beş on hanende). Konusu İstanbul olan bazı gazellerinde de çeşitli semtler ve özelliklerini bulmak mümkündür ("Gidilir bile bu gecede Fenerbahçesi'ne").
Sermed'in Divan'muz yer alan şarkılarından 8'i İstanbul'un semtlerini konu alır. Bunlar Bahariye, Çubuklu, Göksu (2), Boğaziçi, Sa'dâbâd, Çağlayan semtleri ile İcadiye Kasrı'nı anlatan müstakil şiirlerdir. Her birinde bu yerler çeşitli yönleriyle mıs-ralara geçirilmiştir (Gidersen MirâhûrKöşkü 'nde durma /Dolaş gel gayrı bir yerde oturma / Açılmış fulyalar bir rütbe sürme /Bahâriyye'de zevk eyle efendim).
Sermed'in özellikle tasvirleri, Divan Ede-biyatı'nın klasik çerçevesinin dışında anlatımlar içerir (Gelip yağh piyade ile hattâ / Yanında var idi bir şuh-ı rânâ / Tutuşup el ele çıkıp da hattâ / Çubuklu 'da seni gördüm gezerken). Şarkılarında İstanbul'un denizle iç içe oluşu hemen hissedilir (İstediğin var ise yanma al/Bu hususu sakın etme ihmâl/Boğaziçi'n dolaşırız fi'l-hal / Bu gece gel bize mehtâb edelim). Sermed, kendisinden bir yüzyıl önce Nedim'in(->) yaptığını başarmış, İstanbul'u hemen pek çok cephesiyle yine İstanbul Türkçesi ile şarkılarında bir oya gibi işlemiştir. Ne var ki devrin siyasi ve sosyal çalkantıları arasında bu şuh edalı şiirler unutulup kalmıştır.
İSKENDER PALA
SERPUŞ HANI
Beyoğlu İlçesi'nde, Galata'da Perşembe Pazarı Caddesi ile Eski Tay Çıkmazı'nın kesiştiği köşede inşa edilmiştir.
Yapı, gösterdiği özellikler nedeniyle 1800'lerden sonraya tarihlenebilir. Plan şeması olarak, yamuk dikdörtgen yorumu, yapının inşa edildiği alana bağlı kalması nedeniyledir.
Serpuş Hanı, gene Galata'da eski yapı kalıntıları üzerine inşa edilmiş olan Saksı Hanı(-») gibi avlusuz bir yapıdır. Yapı önceki dönemlere ait kalıntıların bulunduğu alan değerlendirilerek inşa edildiğinden birbirine geçit veren, tonoz örtülü mekânlar halindeki hacimler, karanlıktır. Taşıyıcı unsurlar olarak gördüğümüz duvar ve payeler taş örme dokulara sahiptirler. Yapıda görülen kemer sistemi yuvarlak şekilli ve tuğla-derz dokuludur.
Yapının dar kenarıyla konumlandığı Perşembe Pazarı Caddesi cephesi, yolun eğimine bağlı olarak şekillenmiştir. Cephenin hâkim unsurunu dört sıra çıkma oluşturur. Profilli taş konsollarla taşınan bu çıkmalarla, her mekânın hacimsel düşey hatları cepheye hareketli ve çok bölümlü bir ifade kazandırmıştır. Böylece muntazam kesme taş ve üç sıra tuğla-derz hatıl do-kulu cephe ifadesi, sivri kemerli dikdörtgen pencerelerin düşey ifadesiyle, konsollu çıkmaların ve üç sıra tuğla kirpi saçak bor-dürünün yatay ifade etkisini dengelemiştir.
Galata'da surlar içinde yer alan Kurşunlu Han(-») ve eski yapı alanı üzerine inşa edilen Saksı Hanı ile Serpuş Hanı gibi yapılar, Osmanlı döneminde İstanbul'un Eminönü, Yemiş İskelesi, Unkapam gümrüklerine kadar Galata kıyılarında da önemli ticari faaliyetlerin yaşadığını ve 18. yy'dan başlayarak 20. yy'a kadar Osmanlı ticaret hayatında önemli yeri olduğunu gösterirler. Bibi. Güran, istanbul Hanları, 132-133.
GÖNÜL CANTAY
Serpuş Hanı
Yavuz Çelenk, 1994
SERPUŞ MÜZESİ
Rumehisarı'nda, Hisarüstü'nde, Duatepe Parkı'nda yer alan açık hava müzesi. Serpuş Müzesi, Türk Kültürüne Hizmet Vak-fı'nın girişimiyle kurulmuş ve 12 Temmuz
Serpuş Müzesi
Emre Çağatay, 1993
1989'da ziyarete açılmıştır. Müze idari yönden İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlıdır.
Müzede Tanzimat (1839) dönemine kadar Türkiye'de kullanılan başlık tipleri sergilenmektedir. Kalıp şeklindeki 207 müze objesi mezar taşları üzerinde yapılan incelemeler ve çeşitli araştırmalar neticesinde elde edilmiştir. Örnekler esas itibariyle 8 gruba ayrılarak sergilenmiştir. Dolayısıyla burada padişah, sadrazam ve vezirler, devlet ricali, saray görevlileri, askeri görevliler, tarikatlar, kadınlar, esnaf ve halka mahsus başlıklar devirlere göre izlenebilmektedir. Böylece Tanzimat dönemine kadar bir çeşit rütbe veya sosyal statü işareti olan başlıklar bir araya getirilmiş olmaktadır. Müze bu özelliği nedeniyle "eğitim yönü" ağır basan bir kuruluş durumundadır.
Müzede görülebilecek başlıklar şu şekilde sıralanabilir: Padişahların giydiği mü-cevveze, yusufi, selimi gibi başlıklar; sadrazam ve vezirlerin kallavi denilen kavukları; yüksek memurların giydiği horasani, şeyhülislamların giydiği örf, kazasker ve ulemanın giydiği serpuşlar; kâtip sınıfına ait kâtibi kavuklar, taç, sikke gibi isimlerle anılan ve değişik şekilleri bulunan tarikat başlıkları; börk, üsküf, burma, dardağan sarık, külah, miğfer/tolga, puşu/puşi, paşalı, serdengeçti kavuğu gibi askerler arasında kullanılanlar; halkın giydiği külah denilen başlıklar. Sıradan insanların giydikleri külahlara sivri külah, saray kapıcıları-nınkine zer külah, zülüflü baltacıların giydikleri teberdar külahı, çeşitli meslek sahiplerinin giydikleri destar denilen başlıklar.
Bibi. Duatepe Açıkhava Serpuş Müzesi, İst., 1989; İ. Bayburtluoğlu, Müzeler Rehberi, İst., 1993; R. E. Koçu, Türk Giyim Kuşam ve Süslenme Sözlüğü, Ankara, 1907; T. Ergil, İstan-bulMüzeleri, İst., 1993.
YASAK ÇORUHLU
SERTARİKZADE TEKKESİ
Eyüp İlçesi'nde, Nişanca Mahallesi'nde, Davut Ağa Sokağı ile İlahiciler Sokağı'nm kavşağında, Davud Ağa Mescidi'nin(-») yanında yer almaktadır.
Ayin gününden ötürü "Pazar Tekkesi" olarak da adlandırılan bu tesis 18. yy'ın ortalarında Halvetîliğin Cerrahî koluna mensup ileri gelen şeylerden Sertarikzade Meh-med Emin Efendi (ö. 1758) tarafından inşa ettirilmiştir. 19. yy'ın ilk çeyreğinde ortadan kalktığı anlaşılan tekke 1274/1857' de Şeyh el-Hac Hafız Ali Rıza Efendi (ö. 1886) tarafından yeni baştan yaptırılmıştır. Tekkelerin kapatılmasından (1925) sonra son postnişin Şeyh Mehmed Raşid Efendi (ö. 1945) tekkenin harem bölümünde ikamet etmeyi sürdürmüş, bu zatın vefatından sonra tamamen terk edilen bina zamanla harap olmuştur. Günümüzde tevhid-hane-türbe bölümünün çatısı çökmüş durumdadır. Geriye kalan bölümlerden de bazı harap duvar kalıntıları görülebilmektedir.
Sertarikzade
Tekkesi'nin
planı.
M. Baha Tanman
SERTARİKZADE TEKKESİ
Sonuna kadar Cerrahîliğin önemli faaliyet merkezlerinden birisi olan bu tekkenin banisi Sertarikzade Şeyh M. Emin Efendi, Halvetîliğin Şemsî kolunu kuran Şeyh Şem-seddin Sivasî'nin (ö. 1597) neslindendir. Sultan Selim Külliyesi(-») civarında bulunan ve "Sivasî Tekkesi" olarak da bilinen Yavsî Baba Tekkesi'nin(->) postnişinlerin-den Şeyh Abdülbaki Sivasî'nin (ö. 1700) sertariki Şeyh Abdullah Efendi'nin (ö. 1710) oğludur. 1098/l686-87'de doğmuş, Cerrahîliğin piri Şeyh Nureddin Cerra-hî'ye(->) (ö. 1721) intisap ederek halifesi olmuş ve Cerrahîliğin İstanbul'da yayılması için büyük gayret sarf etmiştir. Fatih'te, Kumrulu Mescit'in yanında, ayin gününden ötürü "Salı Tekkesi" olarak bilinen diğer Sertarikzade Tekkesi'nin de banisi olan Şeyh M. Emin Efendi, Fatih-Otlukçuyoku-şu'ndaki Hacegî Tekkesi'nde, Rumelihisa-rı'ndaki Durmuş Dede Tekkesi'nde(->), ayrıca 1754-1758 arasında da Karagümrük'te Cerrahî kolunun âsitanesi ve pir makamı olan Nureddin Cerrahî Tekkesi'nde(-t) de meşihat görevini üstlenmiş, vefatında Eyüp'teki tekkesinin türbesine defnedil-miştir. Tasavvufi mahiyette şiirleri ile Ke-mâl-i Hazret-i Nureddin adlı bir eseri olduğu bilinmektedir. Kendisinden sonra tekkenin postuna geçen şeyhler şu kimselerdir: 1) Yumurtacı Şeyh Mehmed Efendi (ö. 1770), Sertarikzade'nin halifelerin-dendir. Sertarikzade Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin meşihatını üstlendiğinde tekkede kendisine vekâlet etmiş, mürşidinin vefatından sonra da asaleten postnişin olmuş, vefatında tekkenin türbesine defne-dilmiştir; 2) Sertarikzade'nin halifelerinden olan ve aynı türbede gömülü bulunan Tekneci Şeyh Halil Efendi (ö. 1775); 3) Şeyh Mehmed Sadık Efendi (ö. 1801), 1151/1738-39'da Eyüp'te doğmuş, Sertarik-zade'ye intisap etmiş ve şeyhinin vefatından sonra onun halifelerinden, Hacegî Tekkesi postnişini Eğrikapılı Şeyh Mehmed Sadeddin Efendi'den (ö. 1765) hilafet almış, 1215/1800'de Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin şeyhliğine getirilmiş, kısa bir müddet sonra vefat ederek Eyüp'teki Sertarikzade Tekkesi'ne defnedilmiştir; 4) Şeyh M.
SERTEL, MEHMET ZEKERİYA 534
535
SERVERI
V-;
Sertarikzade Tekkesi'nin niyaz penceresi. R. Dönmez, 1982
Sadık Efendi'nin büyük oğlu ve halifesi olan, tekkenin türbesinde gömülü Şeyh Mustafa Şükrî Efendi (ö. 1806); 5) Şeyh M. Sadık Efendi'nin küçük oğlu ve halifesi olan Edirnekapı dışında, "Mısır Tarlası" olarak anılan mahalde gömülü Şeyh Meh-med Nureddin Efendi (ö. 1807); 6) Şeyh Abdülaziz Zihnî Efendi (ö. 1854), 12147 1799'da Üsküdar'da doğmuş, Şeyh Meh-med Arif Dede Efendi'den (ö. 1822) hilafet almış, mürşidinin vefatından sonra Nureddin Cerrahî Tekkesi'ne şeyh olmuş ve buradaki türbeye gömülmüştür; 7) Şeyh Hasan Hamdî Efendi (ö. 1833), Nureddin Cerrahî Tekkesi postnişinlerinden Şeyh Ab-durrahman Hilmî Efendi'nin (ö. 1800) ha-lifelerindendir. 1243/1827-28'de Hacegî Tekkesi şeyhi Mustafa Şem'î Efendi'nin vefatı üzerine adı geçen tekkenin meşihatını üstlenmiştir; 8) Şeyh el-Hac Hafız Ali Rıza Efendi (ö. 1886), Halvetîliğin Sünbülî kolundan Şeyh Ahmed Atâullah Efendi'nin oğludur. Babasının vefatından sonra Aksaray'daki Camcılar Camii'nin imametini üstlenmiş, Nureddin Cerrahî Tekkesi postnişi-ni Şeyh Abdülaziz Zihnî Efendi'nin (ö. 1584) halifesi, Saraçhanebaşı'ndaki Ordu Şeyhi Tekkesi postnişini Şeyh el-Hac Ahmed Şevkî Yesarî Efendi'ye (ö. 1875) intisap ederek hilafet almış, görevli bulunduğu camide Cerrahî mukabelesi icra etmeye ve "Camcı Şeyh Ali Efendi" olarak anılmaya başlamıştır. Şeyh H. Hamdi Efendi 1243/1827-28'de Sertarikzade Tekkesi'nin meşihatım kendisine terk etmiş, o tarihte boş arsa haline gelmiş bulunan tekkeyi son şekliyle yeniden yaptırmış, vefatında, ikinci banisi olduğu tekkenin türbesine defnedilmiştir; 9) Şeyh Hafız Mehmed Ra-şid Efendi (ö. 1945), selefi olan şeyh A. Rıza Efendi'nin oğlu ve halifesidir. Nureddin Cerrahî Tekkesi'nde sertariklik görevini de
üstlenen M. Raşid Efendi 1332/1913-14'te adı geçen tekkenin son postnişini Şeyh ibrahim Fahreddin Efendi (Erenden) (ö. 1966) tarafından bu görevden azledilmiş, tekkelerin kapatılmasından sonra Eyüp Ca-mii'nde ikinci imamlık görevini ifa etmiş, vefatında Eyüp-Gümüşsuyu'ndaki Kaşga-rî Tekkesi(->) civarına gömülmüştür.
Dikdörtgen bir alana (19x14 m) yayılan ve tekkenin bütün bölümlerini içinde toplayan yapının güney kesimi tevhidhane ile türbeye, kuzey kesimi ise diğer bölümlere tahsis edilmiştir. Batıda Davut Ağa Sokağı üzerindeki cümle kapısı, bir dağılım merkezi niteliğindeki taşlığa açılmakta, taşlığın sağında tevhidhane ile türbe, solunda ise iki katlı ahşap bir kanat teşkil ettikleri anlaşılan, büyük ölçüde tahribe ve değişime uğradıkları için mimari özellikleri tespit edilemeyen diğer bölümler (harem, selamlık, mutfak vb) yer almaktadır. Moloz taş örgülü ve tuğla hatıllı duvarların kuşattığı tehvidhane ile türbe, tarikat yapılarına özgü bir mekân bütünlüğü içinde tasarlanmış, 12,75x8,75 m'lik alanın batısı tevhidhane, doğu kesimi türbe olarak değerlendirilmiştir. En az dokuz adet ahşap sandukayı barındırdığı tespit edilen türbe bölümü ile tevhidhane arasında üç adet ahşap dikme ile bunların arasında basit demir parmaklıkların sıralandığı izlerden belli olmakta, söz konusu mekânın tasarımında Nureddin Cerrahî Tekkesi'nin tevhidha-ne-türbe bölümünden ilham alındığı gözlenmektedir.
Kalıntılardan anlaşıldığı kadarıyla tev-hidhane-türbenin kuzey duvarında, taşlığa açılan asıl girişin yanısıra, muhtemelen selamlığa açılan diğer bir kapı bulunmakta, bu duvar boyunca iki katlı mahfiller uzanmakta, kafeslerle donatılan ve hanımlara tahsis edilen fevkani mahfil harem bölümüne bağlanmaktadır. Güney duvarının tevhidhaneye ait olan kesiminin ortasında mihrabın izi seçilmekte, türbeye ait olan kesimde, ikisi güney duvarında, dördü doğu duvarında olmak üzere, ikiz pencere şeklinde tasarlanmış açıklıklar yer almaktadır. Söz konusu pencereler neogotik üslupta, üç merkezli kemerlerle taçlandırılmış ve yivli pilastrlar ile kuşatılmıştır. Batı duvarındaki yegâne açıklık ise, tevhidhane üzerinden türbeye "teveccüh edilebilmesi" amacıyla tasarlanmış niyaz penceresidir. Mermer sövelerle kuşatılmış ve demir parmaklıklarla donatılmış olan, kare açıklıklı niyaz penceresinin üzerinde bitkisel motiflerle bezeli bir kitabe levhası yer almakta, kitabenin eksenindeki tepelikte bir Cerrahî tacı kabartması, bunun altında, "Ahmed Rıfat" imzalı olarak, Sertarikzade Şeyh Mehmed Emin Efendi'nin adını ve kimliğini belirten, sülüs hatlı kitabe metni görülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |