Hldlniava V l h o n I n, I,1 V a hjhvi 3a I o I l n V 31 V h fi 11 fi



Yüklə 8,43 Mb.
səhifə62/147
tarix27.12.2018
ölçüsü8,43 Mb.
#86791
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   147

PENDİK İLÇESİ

235

239

PERA PALAS



Faaliyet Kollan

Erkek

Kadın

Toplam

Tarım dışı üretim faaliyetlerinde çalışanlar ve ulaşım makineleri kullananlar

50.087

3.815

53.902

Hizmet işlerinde çalışanlar

7.464

1.099

8.563

Satış ve ticaret personeli

8.693

780

9.473

idari personel ve benzeri çalışanlar

3.516

2.081

5.597

îlmi ve teknik elemanlar, serbest meslek sahipleri ve bunlarla ilgili kademe yöneticileri

3.852

1.644

5.496

Müteşebbisler, direktörler ve üst kademe yöneticileri

1.310

72

1.382

Tarım, hayvancılık, ormancılık, balıkçılık ve avcılık işlerinde çalışanlar

1.456

216

1.672

İşsiz olup iş arayanlar ve bilinmeyenler

9.131

1.532

10.663

Genel Toplam

85.509

11.239

96.748

Kaynak: 1990 Genel Nüfus Sayımı, "Nüfusun Sosyal ve Ekonomik

Nitelikleri, 111 34-Istanbul", Ankara,

Temmuz 1993.

Tablo m Pendik İlçe Merkezinde Çalışanların Faaliyet Kollarına Göre Dağılımı

Tablo I

Pendik Üçe Merkezinin Nüfus Gelişimi

Yıllar

Nüfus

1935

3-514

1940

4.172

1945

5.980

1950

7.910

1955

8.673

1960

13.963

19.216

1965

27.494

1970

38.384

1975

48.219

1980

150.850

289.380

1985__ 1990

Tablon

Pendik İlçesi Kırsal Nüfusu (1990)

Nüfus

Köyler

1.257

Akfirat

199

Ballıca

565

Göçbeyli

587

Kurtdoğmuş

2.735

Orhanlı

928

Tepeören

6.271

Toplam

Türkler Pantikion'a ilk kez 1080'lerde geldiler. Ama Kutalmışoğlu Süleyman-şah'ın ölümünden sonra Bizanslılar bu toprakları geri aldılar. Pantikion, bugünkü Pendik semtinin doğusunda yer alıyordu. Temenye'nin hemen batı kenarındaki Pantikion 13. yy'm başında surla çevriliydi. Bir cezaevi de bulunan Pantikion, bir süre Bizans'ın sürgün yerlerinden biri olarak kullanıldı. Daha sonra bir liman yerleşmesi olarak canlanan Pantikion, 14. yy'm başlarında Osmanlıların denetimine girdi.

1329'da yapılan Pelekanon Savaşı'ndan sonra bu topraklar tümüyle Osmanlılara geçti. Ancak savaş sırasında tahrip olan Pantikion terk edildi ve uzun bir süre buraya kimse yerleşmedi. Bir söylentiye göre Osmanlı döneminin ilk yıllarında böyle bir köy yoktu. Çevredeki başlıca yerleşme yeri Dolayoba Köyü'ydü. Tahrip edilen Pantikion ve çevresi ise mera olarak kullanılıyordu. Daha sonra koyun kenarında küçük bir balıkçı köyü kuruldu. Bu dönemde halkının tümüne yakını Rumlardan oluşuyordu. Osmanlı döneminde Pendikli Rumlar genellikle balıkçılıkla uğraşıyordu. Çevredeki topraklar ise tarım arazisi olarak kullanılıyordu.

1873'te banliyö hattıyla Haydarpaşa'ya bağlanan Pendik Köyü'nde yaklaşık olarak 3.000 kişi yaşıyordu. 1889'da çıkan büyük bir yangın Pendik'i tümüyle kül etti.

Yangından hemen sonra Pendikli Azaryan Efendi'nin öncülüğünde planlı bir biçimde bugünkü Pendik semtinin" temelleri atıldı. 20. yy'ın başlarında köyün doğu ve batısında yabancıların oturduğu villaların bulunduğu mahalleler belirmeye başladı. Bu nedenle bugünkü Doğu Mahallesi'ne ingiliz Mahallesi, Batı Mahallesi'ne de Fransız Mahallesi deniyordu. Cumhuriyet'in ilk yıllarında Lozan Antlaşması'nın mübadeleye ilişkin hükümlerine göre Drama, Kavala ve Yanya'dan gelen göçmenlerden bir bölümü Pendik'e yerleştirildi. Böylece nüfusu artarak 3.700'e ulaşan köy, 1924'te muhtarlık yapıldı. Türkler, Ermeniler ve Rumların yan yana, uyum içinde yaşadığı Pendik Köyü'nde belediye örgütü 1930' da kuruldu. Sonraki yıllarda çay bahçelerinin sıralandığı kıyıdaki iskelelere yanaşan motorlu teknelere köy çevresinde yer alan bağ ve bostanlardan toplanan sebzelerle meyveler yüklenerek Adalar'a gönderilirdi. Bu sırada Pendik'in kasaplan da ünlen-mişti. istanbul'dan et almak için gelenler kasaplardan alışveriş eder, kıyıdaki çay bahçelerinde Marmara'ya karşı dinlenirlerdi. 1950'lerden önce Pendik Köyü'nde-ki yerleşim dokusu bahçe içinde konak, köşk ve evlerden oluşuyordu. En çok iki katlı olan bu yapılar zengin doğal bitki örtüsüyle her mevsimde yemyeşil bir görüntü verirdi.

1950'den sonra tüm İstanbul'un başına gelen plansız yapılaşmadan Pendik de nasibini aldı. Sanayi bölgesi ilan edilen alanlar içinde yer alan Pendik yöresinin görünümü, eskiden E-5 olarak adlandırılan Ankara Asfaltı kenarında fabrikaların kurulmaya başlamasıyla yavaş yavaş değişti. Bu fabrikaların çevresinde gecekondu mahalleleri gelişirken, Pendik'te de iki katlı köşk ve evler yıkılarak yerlerine çok katlı konutlar yapılmaya başladı. Zaman içinde o güzelim yeşil görünüm, yerini toz duman içinde betonarme yapıların kaleyi andıran duvarlarına bıraktı. 1970'lerde kıyıdaki Ankara Caddesi ile Ankara Asfaltı arasındaki alan tümüyle konutlarla doldu. Daha sonra bu gelişme Ankara Asfal-tı'nın kuzey ve doğusuna doğru yönel-

di. Bunun sonucunda eskiden birer köy yerleşmesi olan Dolayoba, Kurtköy ve Şeyhli mahalle statüsü kazandı. 1982'de tersanenin de devreye girmesiyle Pendik'teki sanayi daha da çeşitlendi.

Pendik kasabasının 1950'lerde 10.000'i bulmayan nüfusu 1960'ta 13.000'i, 1970'te 27.000'i ve 1980'de de 48.000'i aştı. Daha sonra anakent belediye sınırları içine alınan Pendik'in nüfusu 1990'da 300.000'e yaklaşmıştı (bak. Tablo I). Ancak bu rakam ilçe merkezini oluşturan kentsel alandaki tüm mahalleler nüfusunun toplamıdır. Pendik semtini oluşturduğu düşünülebilecek demiryolu yayıyla kıyı arasında kalan Doğu ve Batı mahallelerinin 1990'da-ki toplam nüfusu ise 25.768'di.

Pendik semti ve çevresindeki mahalle-lerdeki bazı alanlarda yer yer sayfiye evleri vardı. Bunlardan bir bölümü de Pav-li Adası'ndaydı. 1980'den sonra Pendik yöresinde sayfiye evi kalmadı. Tersane alanı içinde kalan Pavli Adası'ndaki sayfiyeler de aynı kaderi paylaştı. Ancak güneydoğudaki Tuzla, sayfiye özelliğini bir süre daha korudu. 1980'lerde nüfusu büyük bir hızla artan Pendik'in kentsel ve kırsal alanı 1987'de yapılan bir yönetsel düzenlemeyle Kartal'dan ayrılarak ilçe yapıldı. Bu tarihte saptanan sınırları içinde 1985 Nüfus Sayımı sonuçlarına göre 154.327 kişi yaşıyordu. Pendik îlçesi'nin 1990'daki nüfusu 295.651'di. Bunun ancak yüzde 2'si kırsal nüfusu oluşturuyordu. 1990'da ilçenin köyleri ve nüfusları Tablo H'de gösterilmiştir.

ilçenin gelişimi ve göç yoluyla nüfusunun artışı 1990'dan sonra da devam etti. Heybeliada'dan Deniz Harp Okulu'nun taşındığı ve bazı İstanbulluların ikinci konut edinmek için seçtiği Tuzla kesimindeki topraklar 1992'de Pendik'ten ayrıldı. Kocaeli İli'ne komşu olan bu topraklarda Tuzla İlçesi kuruldu.

1990'da Pendik İlçesi nüfusunun yüzde 53'ü erkeklerden, yüzde 47'si de kadınlardan oluşuyordu. Aynı tarihte Pendik İlçesi'nde km2'ye 1.486 kişi düşüyordu. Ancak 1992'de Tuzla'mn ilçe yapılmasından sonra nüfus yapısı değişmiş-

tir. Buna göre ayrılarak Tuzla'ya bağlanan mahallelerin 1990'daki nüfusları göz önüne alınarak yapılabilecek bir hesaplamaya göre Pendik İlçesi nüfusunun 222.870'e gerilemiş olduğu söylenebilir.

Pendik ilçe merkezinde 12 ve daha yukarı yaştaki nüfus 1990'da 210.181'di. Bunun yüzde 46'sını oluşturan 96.748'i ik-tisaden faaldi. İktisaden faal olmayan 113.433 kişiden yüzde 66'sı ev kadını, yüzde 22'si öğrenci ve yüzde 9'u da emeklidir (bak. Tablo III).

İlçe merkezinde 6 ve daha yukarı yaştaki nüfus 1990'da 252.372'ydi. Bunun yüzde 89'u okuryazardı. Bu oran il ortalaması olan yüzde 90'dan biraz düşüktür. Okuma yazma bilenlerin yüzde 82'si okul çıkışlıdır. Okul çıkışlıların yüzde 71'i ilkokul, yüzde 13'ü ortaokul ve dengi meslek okulu, yüzde 12'si lise ve dengi meslek okulu, yüzde 5'i de yüksekokul ve fakülte mezunudur.

İlçe merkezinde yaşayanlardan yüzde 30'u İstanbul İli doğumludur. Bunu yüzde 4'le Kars, yüzde 3,5'le Sivas, yüzde 3,4'le Erzincan ve yüzde 3,3'le Erzurum doğumlular izler.

Pendik İlçesi'nde başlıca ekonomik etkinlik sanayidir. Çeşitli fabrikaların yanı-sıra tersane de önemli ölçüde istihdam olanağı yaratır. Genel istihdam olanaklarından ilçe merkezinde yaşayanlardan 1990'da 86.126 kişi yararlanıyordu. Bunlardan yüzde 35'i imalat sanayiinde, yüzde 20'si toplum hizmetleri, sosyal ve kişisel hizmetlerde, yüzde 15'i toptan ve perakende ticaret, lokanta ve otellerde çalışıyordu.

Anadolu'daki çeşitli yerleşme merkezlerini, İstanbul'a bağlayan demir ve kara yollan ilçe topraklarından geçer. Çift hatlı banliyö trenlerinin çalıştığı demiryolu genellikle ilçenin kıyı kesimini izler. Gebze ve İzmit bağlantılı iki önemli karayolu Pendik'in çevresiyle bağlantısını büyük ölçüde sağlar. Bunlardan biri kıyıya doğru yakın olarak uzanan D-100 Karayolu'dur. Bu yolun eski adları E-5 ve Ankara Asfal-tı'dır. Diğer önemli karayolu ise iç kesimden güneydoğu-kuzeybatı doğrultusunda geçen paralı O-4 Otoyolu'dur. Bu iki karayolu çeşitli ara yollarla birbirine bağlanır. Bunlardan başka bir diğer önemli karayolu bağlantısı da kıyıya paralel olarak uzanan Ankara Caddesi'dir. Bu caddenin Pendik semtine ulaştığı kesimde kıyı boyunca lokantalar sıralanır. Bir iskele yerleşmesi olarak kurulmuş olan ve geniş bir kıyı şeridine sahip olan Pendik, ne yazık ki suyolu ulaşımından yararlanmaz.

ATİLLÂ AKSEL



PENDİK TERSANESİ

Türkiye Gemi Sanayii AŞ'nin Pendik'teki gemi yapımı ve onarımı tesisleri. Tam adı Pendik Tersanesi ve Ağır Sanayi Tesisleri Müdürlüğü'dür.

Tersanenin yapımı için girişilen çalışmalar 1939'da başlamıştır. Önceleri Tuz-la'da kurulması planlanan tersane inşaatı, alanın kamulaştırılmasından sonra II. Dün-

ya Savaşı'nın başlaması nedeniyle yarıda kalmıştır. 1956-1957'de konu yeniden ele alınmış, Vickers-Armstrong firmasına bir proje hazırlattırılmışsa da, sonra görülen lüzum üzerine Cekop adlı bir Polonya firmasının yaptığı proje kabul edilmiştir.

400.000 m2'lik bir alanda yer alacak tersanenin 2 adet 200 m boyunda yarı kuru havuz tipinde inşaat kızağı ve 300 m boyunda, 55 m genişliğinde, 200.000 dw tonluk tanker inşasına ya da onarımına elverişli bir kuru havuzu olacaktı. Bu havuz ihtiyaca göre 350 m'ye kadar uzatılabilecek ve burada 300.000 dw tonluk dev tankerlerin inşası da mümkün olabilecekti.

Tersanenin temeli 1969'da atıldı. 10 yıl kadar sonra elektrik bağlanarak bazı tesislerin çalışır duruma gelmesi sağlandı. 1982'de tersanenin birinci kademesinin açılışı yapıldı. Bu arada, gemi inşa sanayiinin başta gelen ihtiyaçlarından olan gemi tipi dizel motor yapımında ilk kez ciddi bir adım atıldı. Bugün pek çok gemi ve vapurumuzda Pendik-Sulzer yapımı dizel motoru çalışmaktadır.

Pendik Tersanesi'nde denize indirilen ilk gemi, Deniz Nakliyatı AŞ'nin Kilis adlı yük gemisi oldu. Yılda 16.000 ton çelik işleme ve 60.000 dw ton inşa kapasitesi olan tersanenin ikinci kademesinin 1994 sonunda tamamlanması için çalışılmaktadır. O zaman yıllık çelik işleme kapasitesi 48.000 tona, gemi inşa kapasitesi de 140.000 dw tona çıkmış olacaktır. Tersane, 1984'te, Ulaştırma Bakanlığı'nın bünyesinde yer alan Türkiye Gemi Sanayii AŞ'ye bağlandı.

1991'de hizmete giren 300 m boyundaki, 70 m genişliğindeki kuru havuzda 170.000 dw tona kadar gemilerin havuzlanması ve onarımı yapılabilmektedir. Ayrıca sualtı ve su üstü boya üretimi de sürdürülmektedir. Tersanede Topçular, Eski-hisar, Karamürsel, Hereke III, Değirmen-dere gibi araba vapurları ile Kilis adlı kuru yük gemisinden başka yabancı ülkelere büyük gemiler inşa edilmiştir. Son olarak 75.000 dw tonluk, 180 m uzunluğunda, 13,9 m genişliğinde ve sukesimi 9,9 m olan Alma Ata gemisinin inşa ve donatım çalışmaları sürdürülmektedir.

ESER TUTEL

PERA PALAS

Beyoğlu îlçesi'nde, Tepebaşı'nda, Meşrutiyet Caddesi'ndedir.

İstanbul'un Düyun-ı Umumiye ile perçinlenen Batı'nın ekonomik egemenliğine en fazla açıldığı 19. yy'da, konforlu bir otele ve restoran salonlarına doğan ihtiyacını, en önce, üç İstanbullu Ermeni sermayedar fark etti. Bunlar Rus uyruklu Banker OhannesKiyorkof(Kirkof) ile "tebaa-i devlet-i aliyyeden" manifaturacı Artin Ma-nokyan ve Arslanoğlu Manok efendilerdi. Söz konusu kişiler bu araziyi, Bayezid-i Sa-ni Vakfı'ndan, çöküş devrine ait bir mülk edinme formülü olan, "icare-i muaccele ve müeccele" ödemeleri ile 1879'da üstlerine geçirirler. Bu tarihten 4 yıl sonra Uluslararası Yataklı Vagonlar Şirketi (La Com-

pagnie Internationale deş Vagons-Lits), konforlu vagonlarını ilk kez Romanya'ya kadar uzatmış, yolcularım da vapur aktarmaları ile, Osmanlı payitahtına 81,5 saatte ulaştırmıştır. Ancak, zengin kumpanyanın burada henüz kendi oteli yoktu. Ekâbir müşteriler, fazla parlak bir yer olmayan Grand Hotel de Luxembourg'a indirilirlerdi.

Başlamış olan bu trafik Batı metropolleri standardında bir "palace" oteline ihtiyacı artırmıştır. Ermeni vatandaşlarımız, 1893'e kadar 14 yılı, bu arsanın hisselerini alıp satmakla ziyan etmişlerdir. O yıl, otel inşaatının "başlamış" olduğu, tapunun ilk kez düştüğü "nâ-tamam bir adet hane" kaydından anlaşılmaktadır. 1894, otel inşaatını ikmal ile geçmiş, yıl sonunda tesis her şeyi ile bitirilmişti. Açılış törenleri, 1895'in ocak ve şubat aylarında büyük ziyafetlerle yapıldı. Bunu da, İstanbul'un Frenk gazetesi Moniteur Ottoman, ayrıntıları ile bildirmiştir. Böylece bugüne kadar Pera Palas'ı hep 1892 yılı ile tarihleyen bütün eserler ve 1992'de yapılan kalabalık ve coşkulu "100. yılı kutlama" davetleri, temelsiz kalmaktadır. Asayan Mıgırdıç Efendi'nin yarı mülkiyet hissesini Yataklı Vagonlar Şirketi temsilcisine devir tarihi, otelin açılışından l yıl sonra olduğu gibi, tren kumpanyasının kendi otel işletme şirketini kurması bile, 1894'tür.

Açılıştan, I. Dünya Savaşı'na kadar geçen 19 yıl, otelin en parlak dönemidir. Devrinin bütün konforuna, ayrıca bir Şark sarayının gizemli atmosferine sahip olan tesis, Osmanlı ricali ile yabancı koloninin rağbetine erişmiş, eşsiz Haliç ve gurup görünümü, az miktardaki turistleri de çekmeye yetmişti. Meşrutiyet'te bir oranda serbestleşen sosyete yaşamı, en görkemli çerçevesini, somaki mermer, bronz avize ve ipek perde dekorundan örülme bu salonlarda buluyordu.

I. Dünya Savaşı, tüketim mallarında şehirde büyük yokluk doğurmakla beraber, bu sıkıntı, lüks otele fazla yansımadı. Ondan daha fazla bir mesele, hukuk ve politika alanında çıktı. Osmanlı Devleti, Fransa ile savaş halindeydi. O yüzden Avusturya'nın Sırbistan'a savaş ilan ettiği tarihten 5 hafta sonra, yataklı vagonlar, Niş'te durduruldu, aynı önlemi Sofya da uyguladı. Almanya vagonlara el koydu ve 16 Ocak 19l6'da, "Balkan Zug" şirketini devreye soktu. Yataklı Vagonlar Otel Kumpanyası, yazlık bölümü olan Tarabya'da-ki, Summer Palace'ı elden çıkardı, Pera Pa-las'a alıcı bulunamadı. 1915'te mülkiyet değil, işletme, Mersinli Bodossaki Anas-tassiadis'e verildi.

I. Dünya Savaşı içinde otel, yabancı subay ve ajan türünden yolcularla dolup taşarken, Aralık 1917'de, Osmanlı ordularının seçkin siması Mustafa Kemal Paşa'yı ilk kez konuk etti. Nisan 1919'da Yunan Generali Paraschevopulo'nun İstanbul'a gelişinde bütün Beyoğlu gibi, Pera Palas da, mavi-beyaz"bayraklarla donatılmıştır.

İstiklal Savaşı, otel için, "uzaklarda cereyan eden bir macera" demektir. Ama padişahın 17 Kasım 1922'de İngiliz dretnotu

PERA PALAS

240

241

PERİDE CELÂL

Pera Palas'taki kubbeli orta salonun açılış yıllarındaki görünümü. Ç. Gülersoy, Tepebaşı, Bir Meydan Savaşı, ist., 1993



: Para Palaoe Hotel.

Yüzyıl başından bir kartpostalda Pera Palas. Erkin Emiroğlu fotoğraf arşivi

ile kaçması, yeni bir dönemi bütün ciddiyeti ile başlatır. Çünkü işgalcilerle çok sıkı ilişki içinde olan Bodossaki de, ansızın firar eder. Fakat kendisinin maliyeye külliyetli borcu kaldığından, mülkiyet, 485.000 lira bedelle, 16 Nisan 1923'te, hazine adına tescil edilir.

Bu tarihlerde Mustafa Kemal Paşa'nın Suriye'de savaş sırasında tanıdığı eşraftan bir kişi, Misbah Muhayyeş, otelin "işletmesine" talip olur ve otel kendisine verilir. 3 yıl sonra hazinenin mülkiyeti, özel bir kanun (22 Mayıs 1926) gereği, Emlak ve Eytam Bankası'na devredilmiştir. Ondan l yıl sonra, Misbah Muhayyeş (7/8 hisse) ve Fe-rid Kemal beyler, (1/8 pay), oteli bankadan satın alırlar ve tesis 1954'teki vefatına kadar, Misbah Bey'in mülkiyetine geçmiş olur.

ilk Cumhuriyet yılları, müşteri trafiğinde belirgin bir sönükleşme demektir. Eski dönemlerin zenginleri ve Frenkleri, sahneden çekilmişlerdir. Fakat tam istiklalini elde etmiş ve temiz bir toplumla beraber onurlu bir yönetim de kurmuş olan yeni devletin bütün karakterleri ve istanbul'a egemen olan yeni atmosfer, Pera Pa-las'a da yansır: Düzgün bir işletme, dengeli eğlenceler, sessiz bir şehir ve temiz bir çevre bu dönemde otelin belirgin özellik-lerindendir. Çocuğu bulunmayan Misbah Bey, mal varlığını, 1949'da kurduğu vakfına bağlar.

Otelin tapusunun vakıf adına çıkarılması, 1985'i bulur. Kendisinin vefatından sonra otel 1974'e kadar 20 yıl, vakıf tarafından doğrudan doğruya mütevelli sıfatı ile yeğeni Ferit Muhayyeş eliyle işletilmiş, sonra kiraya verilmek istenince talipli çıkmamış, yeğenler Cemil ve Ferit Muhayyeş, bir şirket kurmuşlar ve 1978'de şirketin önce yüzde 60 hissesini, 1982'de de tamamını, Hasan Süzer'e satmışlardır. 1994 başına kadar otel, vakıf gelirlerinin bırakılmış olduğu Darüşşafaka, Darülaceze ve Verem Sa-

Pbotogr; Sgimh & Jo

vaş Derneği'nin denetim ve işbirliği altında, bu kiracı işletmeci elinde bulunmuştur. 1980 darbesi döneminde Turizm ve Kültür Bakanlığı'nın başlattığı, oteli kamulaştırma işlemi, 1983 iktidarı sırasında turizm bakanınca durdurulmuş, 1992 koalisyonunda aynı partiye düşen iki bakanlığın anlaşması sonucunda, kamulaştırma davasına tek başına devam eden Kültür Bakanlığı davayı kazandığında, Şubat 1994'te mülkiyet, sembolik bir bedelle, bu bakanlık adına tapuya tescil edilmiştir. Bu olayla, ünlü otel, tarihinde, yeni bir döneme adım atmış bulunmaktadır. Basındaki haberlere göre, bakanlığın işletmeyi "uluslararası firmalara" ihale etmesi halinde, bu işlem, otelin Wagons & Lits temeline dönüşü anlamına gelir.



Pera Palas

Nazım Timuroğlu, 1993

1950'li yılların Beyoğlu'na Hilton ve Divan otelleri ile getirmiş olduğu ilk değişim ve uluslararası yeni konfor akımının, 1990'larda diğer ünlü ve çağdaş dünya markalan ile pekiştirilmiş olması, bir 19. yy lüksünü ifade eden ve daha sonra yeni ve büyük sıhhatleştirme aşamalan da geçiremeyen Pera Palas'ı, istanbul turizmi içinde ikinci plana itmişti. Fakat içinin tarihi atmosferi yabancı seyahat acentelerinin bir oranda rağbetini sürdürmeye yetmekteydi. 1994'ten itibaren bu kimlik de değişim sürecine girmektedir.

ÇELiK GÜLERSOY

Mimari

Tasarımı, istanbul'un o yıllardaki en tanınmış ve yetenekli mimarı Alexandre Valla-ury'ye(-») ait olan Pera Palas, 46x28 m boyutunda dikdörtgen biçiminde bir taban üzerine oturmaktadır, ikisi bodrum kat olmak üzere 9 katlı bir yapıdır.

Yapımında en yeni teknikler kullanılmış; kat döşemeleri o yıllarda Fransız usulü denilen NP putrelli volta döşeme tekniğinde geçilmiş ve tamamen metal yapım elektrikle çalışan bir asansör kullanılmıştır. O yıllar için olağanüstü sayılan bir konfor öğesi olarak bir jeneratör yerleştirilmiş ve otel elektrikle aydınlatılmıştır.

Pera Palas'ın arsasının konumunu da değerlendiren rasyonel bir strüktürü ve planı vardır. Dikdörtgen alan enine ve boyuna üçe bölünerek taşıyıcı bir karkas sistemi kurulmuştur. Sistemin tam ortasındaki alanda büyük bir aydınlık boşluğu oluşturulmuş ve burası giriş katında büyük balo salonu olarak düzenlenmiştir. Bu salon, yalnız merkezde olduğu için değil, plan şeması bu mekâna göre belirlendiği için de binanın kalbi durumundadır. Üst katlarda yatak odalarına açılan koridor bu merkezi mekânın iki yanında uzanmaktadır. İlk üç katta yatak odaları korido-

run yalnız bir yanında ve cephede yer almaktadır. Sonraki katlarda koridorun her iki yanma içeride aydınlığa bakan tarafa da oda yerleştirilmiştir. Köşelerde süitler vardır.

Pera Palas, 19. yy'ın sonu istanbul mimarisinin tipik örneklerinden biridir. Dönemi betimleyen seçmeci ve eklemeci bir beğeni ile biçimlendirilmiştir. Planında, dış görünümünde klasisist bir anlayış ağır basar, içeride özellikle balo salonunda en üst düzeye çıkan bir oryantalist yaklaşım vardır. Asansör ve çevresinde, yanmış olan kahve bölümünde ve çeşitli ikincil mekânların düzenlenişinde art nouveau(-0 çizgiler öne çıkar.

Otele girişte geniş bir kabul/resepsiyon holü vardır. Beş geniş basamakla yükseltilmiş ve mermer bir korkulukla çevrilmiş üst kısımda oturma ve bekleme grupları bulunur. Otelin lüks ve görkemi, kullanılan pahalı malzeme ve özenle daha bu holde başlar. Hole açılan ve halen pastane olarak kullanılan mekânlar ilk yapımda yönetime aitti.

Balo salonu, otelin görkemini ve ününü sağlayan ve bir mimarlık gösterisi sayılması gereken bir düzenlemedir. Oryantalist repertuvarın bilinen motiflerini kullanmasına karşılık özgün bir bileşime ve farklılığa ulaşmış seçkin bir uygulamadır.

Balo salonuna özgünlüğünü veren ilk motif iki renkli mermerden oymalı öğelerle almaşık düzenlenmiş basık kemerler ile koyu renk mermerle yine almaşık düzenlenmiş stuka tekniğinde boyalı ayaklardır. Doğu mimarlığında kullanılan alma-şıklığı iki farklı renk düzeniyle bir araya getirirken tekniğin verdiği geniş açıklık olanağını sonuna kadar kullanır, iki kat yüksekliğince devam eden balo salonunun üst katını dört yandan çevreleyen kafesli ikiz pencereler, salona bir iç avlu niteliği

kazandırır. Pencerelerin ortasındaki oymalı kemer motifi, kafeslerin oymalı nakışları biraz geriye çekilmiş bu öğelere sanal bir derinlik kazandırır, Tavanı örten turkuvaz renginde camlarla kaplı altı küçük kubbe, Doğu dünyasına düşsel çağrışımlar yapar.

Balo salonunun batısında tüm cephe boyunca biri büyük, ikisi küçük olmak üzere yemek salonları uzanır. 19001ü yılların Halic'inin bozulmamış ve herhalde dünyada az bulunur peyzajına ve günba-tımına açılan yemek salonları, döneminin seçkin konuklarına sunduğu bu olağanüstü lükse sahipti.

Dönemindeki en gelişmiş yapım teknikleriyle gerçekleştirilmiş olan tümü dökme demir ve çelikten asansör strüktürü geniş merdivenlerle çevrilidir. Asansör kabini ise nadir bir art nouveau parçadır. Dönemindeki eşyalarının bir bölümünü hâlâ koruyan otelde Şam işi sedefli dolaplar, sehpalar ve birkaç masa bulunmaktadır.

Otel, dışarıda büyük ve tek bir kitle olarak biçimlenmiştir. Bu katı prizmatik kitle, köşelerde zeminden son kata kadar yükselen bosajlı taştan bir örgüyle daha da belirginleştirilmiştir. Bu değişmez kitleye karşılık yüzey düzenlemeleri önem kazanmış ve cepheler tek tek ve farklı olarak tasarlanmıştır. Bu farklı cepheleri bosajlı köşe öğeleri ve kat kornişlerinden oluşan bir yüzey örgüsü bağlar.

Doğudaki giriş cephesi, bosajlı taşlardan örülmüş ayaklar ve bir dizi mermer kemerle başlar. Demir strüktürlü ve camla kaplı geniş giriş saçağı, dönemin tipik öğesidir, iki kat boyunca devam eden yüksek pilastrlar, kapalı ve açık balkonların dönüşümlü dizilişi bu cepheye ritmik bir yüzey dokusu ve derinlik kazandırır. Bir kornişle biten bu kattan sonra tüm odaların balkonlu olduğu üçüncü kat, bu kez

birer çift İyonik kolonla çerçevelenmiş balkonlarının dönüşümlü dizisi ile belirir. Bir üst katta balkonlar yine birer atlayarak dizilirler. Kısaca, mimar balkon ve pi-lastr öğelerinin dönüşümlü dizilişi ile oynayarak şaşılacak denli hareketli bir cephe elde eder. Beşinci kattaki kornişten sonra yarım daire kemerler ve daire pencerelerle cephe son bulur.

Kuzey cephesinde balkonlar bu kez simetrik bir düzen içinde kullanılmışlardır. Yüksek pilastr ve İyonik kolonlar da aynı simetrik kurguya uygun olarak cephenin merkezinde yer alırlar.

Batıya ve manzaraya açılan cephede, giriş katı düzeyinde büyük konsol çiftlerine oturan ve yemek salonlarının açıldığı bir çıkma ve balkon grubu vardır. Öteki cephelerden tamamen farklı olarak manzaraya açılan bu cephede balkonlar boydan boya devam eder.


Yüklə 8,43 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   58   59   60   61   62   63   64   65   ...   147




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin