Iv- Hz. Muhammed'in Şehveti
Bu arada Hz. Muhammed'in şehveti hakkındaki abartılı rivayetlere temas etmekte de yarar vardır Çünkü yazanınız, kitabının 254 ncü sayfasında şunları söylüyor:
Türkçe Sözlük'lc "şehvet (kösnü)" için şöyle denir:
"Erkek ve dişinin birbirine karşı duydukları istek", "istek" ama "coşkunca bir istek."
Şerif Cürcanî'nin ünlü "cVTa'nfât"ında "Nefsin, kendisine yatkın olanı isterken gösterdiği harekettir." diye tanımlanır. (Bkz. "Şehvet" maddesi.) Buradaki "nefs", "öz varlıktır, ya da kişinin "doğal eğili-mi"dir.
Müslüman ahlakçıların sözlerinde "el kuvvetu'ş-şchcvâniyye" (şehvet gücü, şehvete ilişkin güç.) diye bir deyim vardır. Eski Yunan düşünce dünyasındaki "erdem (fa/ilet)" konusundan aktarılma bilgilerle "dört ana erdem (adalet-hikmet-iffet-şecaat)"' anlatılırken geçer.
Anlatıldığına göre, eğer kişi, "iffet" erdemini elden bırakmak istemiyorsa, "Şehvet gücü"ne tutkun olmamalıdır. (Bkz. Saduddin Tcftâzânî, Tclvih, İstanbul, 1310,2/511.) "İffet", özellikle cinsel konuda "dürüstlük" diye Türkçe'ye çevrilebilir.
Kimi de "Şchvcf'i "köpeksi olan ve olmayan" diye ayırır. "Kö-peksi şehvet (e'ş-şchvctu'1-kclbiyye)" şehvetin hem çok aşırı olması, hem de sürmesidir. (Bkz. Muhammcd Ali Tehanevi, keşşâfu Istifâhatı'l-Fiinün, 1/788.) Buna göre, aşırı şehveti olan kimsede, "kö-peksi (köpeklere özgü) şehvet" var demektir. (Bkz. Aynı yer.)
Buhari'nin de yer verdiği bir hadise göre, "Muhammed, günün belirli saatinde, 9 ya da 11 olan kanlarını cinsel birleşim için dolaşır ve hepsiyle de birleşimde bulunur"du. Buna nasıl güç yetirebiliyordu?" sorusuna da şu karşılık verilmiştir:
-"... Ona 30 erkek gücü (30 erkeğinki kadar şehvet) verilmişti."
Bu hadis, Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasında yer alan "Sahih-İ Buharı Muhtasarı Tccrîd-İ Sarih tercemesi" adlı kitapla, 192. hadis olarak yer alır.
Hcrşcyi "mucize" gibi gösterilmeye çalışılan Muhammed'in şeh-vct"i ve "erkeklik gücü"dc öyle sunulmuştur inanırlarına. Kimi hadis kaynaklarında da,,Muhammcd'de "40 erkeğinki kadar şehvet" bulunduğu belirtilir.
Görüldüğü gibi yazar, köpeksi şehvet deyimini kullandıktan sonra gayet maksatlı olarak Hz. Muhammed'in, günün belirli saatlerinde 9, ya da 11 olan karılarını, cinsel birleşme için dolaştığı rivayetine yer veriyor ve ona 30, hattâ 40 erkek gücü verildiği yolundaki rivayeti yazıyor:
Gerçi bu tür rivayetler Buhâri ve Müslim gibi mu'tcbcr hadis kol-leksiyonlannda yer almıştır. Bu rivayetlere bakılırsa, Hz. Muhammed'in şehvetine düşkün bir İnsan olduğu izlenimi doğabilir. Gerçekte bu tür haberlerin, rivayet edenlerin ağızlarında abartıldığı açıktır. Şimdi bunları akıl süzgecinden geçirelim:
Buhârî, Nikâh: 4 ve 24'de Enes'in: "Allah'ın Peygamberi, bir gecede karılarını dolaştığını, o zaman dokuz karısı olduğunu söylediği" rivayet edilmektedir.
Müslim'deki rivayetten de Enes'in, bu sözü, kişinin bir karısı ile yattıktan sonra yıkanmağa gerek olmadan başka bir karısı ile de yata-bileceğinî belirtmek için söylediği anlaşılmaktadır: "Peygamber, kadınlarını, tek yıkanma ile dolaşırdı (birleşmek i sted iki eriyle birleştikten sonra yıkanırdı)." (Müslim, Hayd: 6, hadis: 28)
Ibn Hacer, Peyğambcr'in, aynı gecede bütün kadınlarını dolaştığı hakkındaki rivayeti kaydettikten sonra Hz. Âişe'nin:
"Peygamber ikindi namazından sonra kadınlarının yanına girer, bunlardan birine yaklaşırdı." dediğini kaydetmekledir. (9/316)
işte doğru olan da budur. Peygamberin, aynı gecede bütün kadin-larıyle birleştiği hakkındaki rivayetin râvîlcri arasında yalancılıkla suçlanan kimseler de vardır. Kaldı ki rivayetler de çelişkilidir. Kimi Peygamberin aynı gecede dolaştığını söylüyor, kimi sabah namazından sonra, kimi de gündüzün ikindiden sonra dolaştığını söylüyor.
Peyğambcr'in kadınlarını dolaşması, yazarın takdim ettiği veya bazı hayalcilerin sandığı gibi şehvet için veya cinsel birleşme için değil, onların hatırlarını sormak içindi, işte size Buhârî sarihi İbn Ha-cer'in açıklaması:
"Allah'ın Elçisi (s.a.v.), sabah-namazını kıldıktan sonra güneş doğuncaya dek mescidinde oturur, halk da çevresini alır, sohpetini dinlerdi. Sonra tek tek hanımlarının yanına gider, her birine selâm verip duâ ederdi. Sonra nöbet kimin ise onun yanında kalırdı. Bu rivayeti, Ibn Mirdevcyh çıkarmıştır. Peyğambcr'in, ikindiden sonra kadınlarını dolaştığı hakkındaki Âişe rivâycliyle bunu bağdaştırmak mümkündür. Şöyle ki:
"Peygamber, sabahleyin yalnız selâm vermek ve duâ etmek için onların yanma gider, ikindiden sonra da oturmak, ülfet ve sohpet için giderdi. Ancak sağlam qlan, Âişe rivayetidir. Yani ikindiden sonra hanımlarının yanma gitmesidir. Bu rivayette "Onlardan birine yaklaşırdı" sözünün anlamı, (onlarla cinsel birleşme yapardı) demek değil, birleşmesiz, sadece onu öperdi, severdi, demektir." (Fcthu'1-Bârî,: 9/379)
Görüldüğü üzere Peygamberin, zevcelerini dolaşması, cinsel İstekle değil, hatırlarını sormak, onları koruyup kollamak içindi. Onlara güvence vermek, teselli etmek içindi. Hayalciler bunu, Peygamberin onlarla birleşmek için dolaştığı biçiminde anlamışlardır ama gerçekte rivayetin aslı böyle değildir. Düşünelim bir kere:
İkindi ile akşam namazı arasında iki buçuk saatlik bir zaman vardır. Namazları Peygamber kıldırmakladır. Şayet ikindiden sonra tek tek gidip dokuz hanımından her biriyle birleşti ise, akşam namazına nasıl geldi? Her birleşme, herhalde 20 dakika veya yarım saal alır. Dokuz yarım saat, dört buçuk saat etmez mi? Beşer dakika da odadan odaya gitmesine ayıralım, 45 dakika. Yani beş buçuk saat eder. Demek ki Peygamberin işi gücü yok, günde beşbuçuk saatini bu işe ayırıyor öyle mi? Peki akşam ve yatsı namazlarını kim kıldırdı? Böyle şeyi akıl ve mantık alır mı? Demek ki bu rivayetler, hayalcilerin ağzında abartılmış, yanlış yorumlanmış,"şehvet gücünün fazilet olduğu sanılmıştır.
Halbuki' büyük İslâm âlimleri arasında şehvetinden dolayı bir kimseye fazilet biçeni görmedim. Hattâ Fahr-ı Razı, Tefsirinin bir yerinde eğer şehvette fazilet olsaydı, en faziletli varlık eşek olurdu. Çünkü onunki diğerlerininkinden uzundur, diyor. Ve şehvetine düşkün insanların halk nezdinde övülmeyip, alay konusu olduğunu belirtiyor.
Hâşâ, sürekli rûhâniyyet alemiyle temasta olan, ne zaman geleceği belli olmayan vahy meleğiyle karşılaşmağa her zaman hazır bulunan Peygamber (s.a.v.), şehvelperest bir İnsan değildi. Öyle olsaydı, gençliğinin doruğunda, 25 yaşında olduğu zaman kendisinden 15 yaş büyük bir hanımla (Hatice ile) evlenmczdi. Kendisi, bu hanımı vefat edinceye dek başka bir hanımla evlenmemiştir. Oysa o zaman Arap toplumunda ve bütün dünyâda çok evlilik egemendi. İsteseydi gençlik çağında başka kadınlarla da evlenirdi. Ancak Hatice'nin vefatından sonra yine yaşh olan Şevde ile evlenmiştir. Tek kız olarak evlendiği Hz. Âişe ile fi'len evlilik kurması, Medine'ye hicretinden sonra olmuştur ki o zaman Peygamber, 53 yaşında idi. Hz. Âişe de sanıldığı gibi evlcncmcyecek çağda değildi. Çünkü rivayetlere göre Âişe, Pcyğam-bcr'lc evlenmeden önce Cübcyr ile nişanlı idi. Sonra babası nişanı bozmuştur. Demek ki onu ilk isteyen Peygamber değildi. Zaten evlenme çağına gelmiş, hatla nişanlanmıştı. Demek ki Âişe, o zaman toplumun kabul ettiği evlenme yaşında idi.
En güçlü çağında tek kadınla yetinip ihtiyarlık çağına bastıktan sonra çok kadınla evlenmesini, onun şehvetine bağlamak insafsızlık olur. Bunun başka nedenleri vardır. Temel neden, Islâmın sür'atle yayılması için destek bulmaktır. Hz. Muhammcd'in evlendiği kadınlar, hatırı sayılır kişilerin kızları İdi.
Peygamberin fi'len evlendiği kadın sayısı, 12 dir. Bunlardan Hatice, kendisinden onbeş yaş büyüktü. Saygın bir hanımdı. Peygamberliğinin ilk yıllarında, Hz. Muhammcd'in en büyük desteği bu Hanım olmuştur.
Âişe, kendisinin en yakın arkadaşı Ebubckir'in kızı idi. Böylece toplumda saygın olan Ebubckir'lc akrabalık bağı da kurmak istemiştir.
Hafsa da, soylu ve etkili kişilerden Ömer'in kızı idi. Rivayetlerden, pek güzel olmadığı anlaşılmaktadır. Peyğambcr'in onunla, babasıyla daha yakın olmak için evlendiği ortadadır.
Ümm-ü Habîbc, Kurcyş lideri ve Peygamberin yaman düşmanı Ebusüfyân'in kızı idi. Kocası Ubcydullâh ile birlikte Habeşistan'a göç etmiş olan bu müslüman hanım, orada kocasını kaybetmiş, döndüklcn sonra Peygamber onunla evlenmiştir. Bu evlilikteki amacın, Ebûsüfyan'ın düşmanlığını yumuşatmak olduğu, gayet açıktır.
Cüvcvriyc, Mustalik oğulları liderlerinden Haris ibn Dırâr'ın kızı, Safiyye de yahudî Nadîr oğullan lideri Huyey ibn Ahtab'ın kızı idi. Bu iki lider kızı, savaşla esir olmuş, bölüşmede başkalarının payına düşmüştü. Ancak her ikisinde de diğer sahâbiler böyle lider kızlarının, alâlâde bir kişiye gitmesini istememişler, bunları Peyğambcr'in kendisine lâyık görmüşler, o da büyük ihtimalle arkadaşları arasında her-hangibir kıskançlığı önlemek için bu hanımları kendisi almıştır. Böylece bu hanımlar da şereflenmişler, üelcbcd inananların anneleri olma mutluluğuna ermişlerdir.
Turan Dursun, yine Hz. Muhammed'in, güya şehvetperesüiğini kanıtlamak hevesiyle, Gazâlî'nin İhyasında yer alan bir rivayete tutunmaktadır:
"O dönem Araplarmda şehvet (erkeklik gücü), en başta gelen bir özellikli. Bunu, Gazâlî, İhyâ'u Ulûmi'd-dîn adlı kitabının Âdâbu'n-Nikâh bölümünde uzun uzun anlatır. Ve bir örnek verir: Alî'nin oğlu Hasan'ın, bir alışta "allı karı birden aldığını, sonra çok geçmeden bunları boşayıp yenilerini aldığını, bu lorunu Muhammcd'c anlatıldığında, Muhammcd'in: 'O, yaratılışta da, huyda da bana benziyor' dediğini" söylüyor.
Yazar, Gazâlî'nin ibaresini tahrif etmiş. Çünkü Pcyğambcr'in devrinde, lorunu Hasan'ın, dört kadın değil, bir kadın alması da mümkün değildi. Hasan, hicretin dördüncü yılında doğmuştu. Pcyğambcr'in vefalı sırasında o, sadece altı yaşında idi. Altı yaşında bir çocuğun dört kadın alması, sonra tez zamanda bunları boşayıp yerine başkalarını alması, bunu duyan Peyğamber'in de onu övmek için "O yaratılışta da, huyda da bana benziyor" demesi mümkün müdür?
Turan Dursun'un, bu tahriften amacı, dört kadın alıp, tez zamanda bunları bir başka grup kadınla değiştirmiş olan torunu Hasan'ın bu davranışını Pcyğamber'in beğenmiş olduğunu, böylece Peygamberin şehvet düşkünlüğünü anlatmaktır.
Oysa Gazâlî'nin ibaresinde, Peygamberin bu sözünün, Hasan'ın evlenmesiyle ilgisi yoktur. Gazâlî'nin ibaresi şöyledir:
"Denilir ki (Bu ifade, sözün sağlam olmadığını gösteriyor): Alî'nin oğlu Hasan, çok evlenirdi. İkiyüzden fazla kadınla evlenmiş olduğu söylenir. Bazan dört kadın birden alırdı, bazan da dört kadını birden boşar, onların yerine başkalarını alırdı. Peygamber (s.a.v.), Hasan'a: "Sen fizikçe de, huyca da bana benzedin!", "Hasan bendendir, Hüseyin Alîdendir (yani Hasan bana çekmiş, Hüseyin Alî'ye)." demiştir." (İhya: 2/30)
Gazâlî, burada Peyğamber'in, çocuk Hasan'ı severken söylediği sözü anımsatmakta ve Hasan'ın, çok evlenme konusunda dedesine benzediğini söylemekledir. Bu, Gazâlî'nin kendi görüşüdür.
Ihyâ'daki rivayetlerin kaynaklarını çıkaran İrâkî, Pcyğamber'in "Sen fizikçe de, huyca da bana benzedin" sözünü, torunu Hasan için değil, amcası oğiu Ca'fer ibn EM Tâüb için söylediğini, bu hususun, Buhâri ve Müslim'in ortak görüşü olduğunu belirtiyor. Zaten Hz. Mu-hammed'in, bu sözü, altı yaşındaki Hasan İçin söylemiş olması da uzak İhtimaldir. Çünkü Hasan'ın fiziği kendisine benzeyebilir ama henüz altı yaşındaki çocuğun davranışları belli değildir. Ona geçmiş zaman kipiyle "Sen ahlâkça bana benzedin" denmesi uygun değildir.
Peygamber Alcyhisseiâm'ı, bir kadın düşkünü gösterenler bir düşünmelidirler: Peygamber, sürekli rûh alemiyle tenias halinde. Kendisine bazan her gün, bazan gün aşın, bazan daha aralıkla vahylcr geliyor. Rûhânî vizyonları oluyor. Vahy esnasında üzerine ağırlık çöker, yüzü terler, kendinden geçer, horlar, yalnız kendisinin değil, orada bulunanların da üstüne büyük bir ağırlık, rûhâniyyet ağırlığı çöker. Çevrede an uğultusuna benzer bir ses işitilir. Peygamber bir hayvan üzerinde ise, bu ağırlığa dayanamayan koca deve derhal çöküverir. Bu sırada Peygamberin eli, birinin dizi üzerinde olsa, o kişi dizinin kırıldığını sanacak derecede üstüne ağırlık binmiş olduğunu hisseder.
Böyle ruhanî halin her an gelmesi mümkün idi. Böyle sürekli rûhâniyet halinde bir İnsanın bir şehvet düşkünü olması makul değildir. Ancak Peygamber, Allah'ın kaderine inanmış, gönlünü Allah'a bağlamış, tam bir mutluluk içinde bulunuyordu. Dünyanın varma yoğuna aldırmazdı. Ömrünün sonunda güçlü devlet başkanı olduğu halde yine yerin üstünde oturmayı, palas üzerinde uyumayı, arpa ekmeğiyle idare etmeyi yeğlemişti. Dünyânın varlığına asla değer vermeyen, olayları Allah'ın takdiri gören, rûhânî arkadaşı vahy meleği ile desteklenen insanda stres, üzüntü olmaz.
Stresi olmayanların fizikî iktidarı da yerinde olur. işte içindeki mutluluğu dolayısıyle Peygamber aleyhisselâm, ömrünün sonuna dek iktidarını korumuştur. Bu da onun için bir eksiklik değil, tersine kemaldir. O, her bakımdan sağlıklı bir insandı. Sağlıklı olmak başka, şehvet düşkünlüğü başka şeydir, iktidarsızlık, eksikliktir. Peygamber her bakımdan dengeli, duyumları sağlam, sağlıklı, mutlu bir insandı. Ama hâşâ şehvetperest değil. Şehvctpcrestlerin nasıl davrandıkları, insanların kızına, karısına göz diktikleri, her gece bir başka kızla yatmak istedikleri ma'lûmdur. Hâşâ Peygamber, kimsenin namusuna kem gözle bakmamıştır.
Peyğamber'in şehveti hakkında anlatılan rivayetler abartılı ve çelişkilidir. Peygamber, birçok hanımı himayesine almıştı ama bunların bir kısmı yaşlı İdi. Sırf ortada kalmamaları için bunları nikâh himayesine almıştı. Asıl kendisinin haftanın gecelerini adaletle paylaştırdığı dört hanımı vardı: Âişe, Hafsa, Zeyneb ve Ümmü Seleme. Ötekilerini dolaşır, hallerini sorar, ihtiyaçlarını giderirdi. Fakat bu dört hanımına olduğu gibi onlara ayrı bir gece tahsis etmemişti. Bazı rivayetlere göre Peygamber, dokuz karısı içinde sadece Sevdeye gece ayırmaz, Ötekilerinin her birine nöbetleşe giderdi. Fakat sağlam rivayet, onun sadece dört karısı arasında gecelerini bölüştürdüğüdiir.
Gerçek budur. Şunu da belirtmek lâzımdır ki, bizi ilgilendiren, Peygamberin bir insan olarak kadınlarıyle az veya çok ilişki kurması, birleşmesi değil, bizi ilgilendiren onun, peygamber olarak alıp bize duyurduğu ilâhî mesajdır. 16
Dostları ilə paylaş: |