ZOĞRAFYON RUM ERKEK LİSESİ
Beyoğlu'nda Turnacıbaşı Sokağı, no. 27' dedir.
1846'da Beyoğlu'ndaki Rum cemaati Panayia Kilisesi Okulu adıyla bir okul kur-
muştu. Okul daha sonra Turnacıbaşı So-kağı'nda bulunan iki binaya taşınmış ve 1892'ye kadar bu binalarda öğretimini sürdürmüştür. 1892'de binalar eskidiğinden, mütevelli heyeti yeni bir bina yapılmasına karar vermiş, inşaat dönemin zenginlerinden Banker Hristaki Zoğra-fos'un maddi katkısıyla gerçekleşmiştir. Mühendis Perikles Fotiadis'in yönetimindeki inşaat 1892'de tamamlanmış ve okul 1893'te öğretime başlamıştır. Zamanın mütevelli heyetinin teklifi ile Beyoğlu Rum cemaati, okulun kuruluşunda büyük katkısı olan Hristaki Zoğrafos'u okulun kurucusu olarak kabul etmiş ve okula "Zoğrafyon" adını vermiştir. 1893-1894 öğretim yılında 522 öğrenci ile öğretime başlayan okul ilk mezunlarını 1888-1889 öğretim yılında vermiştir.
Zoğrafyon Rum Erkek Lisesi, Beyoğlu'nda yaşayan Rumların eğitim, öğretim ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Başlangıçta tam teşekküllü ilkokul olarak çalışırken, daha sonra orta ve lise bölümlerini de açmıştır. 1948-1959 öğretim yılında da lise düzeyinde ticaret bölümü açılmıştır. Öğrenci sayısının artması üzerine okula bir çekme kat ilave edilmiştir.
İlkokul kısmı öğrenci azlığı nedeniyle 1973-1974 öğretim yılında kapanmıştır. Okulda bugün orta, lise ve ticaret bölümleri mevcuttur.
Okulun 500 kişilik toplantı ve gösteri salonu, kitaplığı, laboratuvarları, tabiat ve biyoloji odaları, yabancı dil, bilgisayar ve daktilo odaları mevcuttur.
Okulda bugün Türkçe ve Türk kültürü dersleri dışında öğretim Rumca yapılmaktadır. Yabancı dil de İngilizcedir. Öğrenciler ilkokul diplomaları ile ortaokula, ortaokul diplomaları ile lise bölümüne Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı öteki okullardaki koşullarda kaydolmakta, okulu bitirenler Türkiye'deki üniversitelere girebilmektedirler.
6581 sayılı yasaya göre Türkçe ve Türk kültürü derslerini kadrolu Türk asıllı öğretmenler, diğer dersleri de Rum asıllı öğretmenlerle Yunan uyruklu kontenjan öğretmenleri okutmaktadır.
1994-1995 öğretim yılında orta kısımda 25, lise kısmında da 28 olmak üzere toplam 58 erkek öğrenci öğrenim görmektedir. Normal öğretimin yapıldığı okulda, öğrencilerin çalışmaları on not üzerinden değerlendirilmektedir.
Okulun ilk müdürü Mihail Kefalas'tır. Okulda 1958-1993 arasında müdürlük yapan Dimitrios Frangopulos yaş haddinden emekli olmuştur. Vekâletle idare edilen okul yeni müdürünü beklemektedir. KUTLUAY ERDOĞAN
ZONARO, FAUSTO
(18 Eylül 1854, Masi -19 Temmuz 1929, San Remo) İtalyan ressam.
Maurizio Zonaro adında yoksul bir duvarcı ustasının oğludur. Çocukluğunda Ve-rona'da çalışan babasına yardım ederek fresk tekniğini öğrendi. 1870'te Lendinara
Zonaro'nun
"Kayığa Binen
Kadınlar" adlı
yağlıboya
tablosu.
S. Germaner-
Z. Inankur,
Oryantalizm ve
Türkiye, ist., 1989
kentinde bulunan bir teknik okulda Prof. Federico Cordenons'tan desen ve resim eğitimi aldı. Şair Aleardo Aleardi, Zonaro'nun resimlerini görerek, onun Vero-na'daki Accademia Cignaroli'de, Prof. Na-poleone Nani'nin atölyesinde çalışmasını sağladı. Sanatçı burada çıplak model ve yağlıboya tekniğini ilerletti. Askerlik görevi nedeniyle buradan ayrılan Zonaro, Roma Güzel Sanatlar Akademisi'nden diploma aldı. 1883'te Roma'da ve Milano'da, 1884'te Torino'da ve Napoli'de, 1885'te Milano'da ve 1887'de Venedik'te sergiler açtı. 1888'de Paris'e giderek aralarında Reno-ir'ın da yer aldığı izlenimci ressamlarla dostluklar kurdu. 1889 Salonu'na resim-leriyle katıldı. 1890'da önce Padova'ya, sonra da Venedik'e giderek burada resim hocalığı yaptı.
Zonaro 1891 "de daha sonra eşi olacak olan Elisa Pante ile birlikte İstanbul'a gelmiştir. Sanatçının 1891'e kadar olan resimlerinde renkleri karıştırmadan küçük fırça darbeleriyle resim yapma yöntemi hâkimdir. 1880'li yıllarda yaptığı Napoli manzaralarında ise Renoir etkileri, özellikle doğa görünümlerinde kendini hissettirmektedir. Zonaro İstanbul'a geldikten sonra Taksim civarında ahşap bir eve yerleşmiş ve kent görünümleri betimlemek amacıyla İstanbul'un değişik semtlerinde dolaşmıştır. Resimlerini Peralı bir tacire satarak geçimini sağlayan sanatçı, daha sonra İstanbul'daki yabancı diplomatik misyonun hanımlarına dersler vermiştir. "Ertuğrul Süvari Alayının Galata Köprüsü'nden Geçişi" adını taşıyan resmi II. Abdülhamid'e takdim etmiş, resmi beğenen sultan Nisan 1896'da sanatçıyı, "ressam-ı hazret-i şeh-riyari" unvanı ile hizmetine almıştır. 1897' de yaptığı "Saldırı" adlı resminin II. Abdül-hamid tarafından beğenilmesiyle Akaret-ler'deki evlerden biri hem atölye hem de konut olarak Zonaro'ya tahsis edilmiştir. Sanatçı saray için yaptığı resimlerinde fo-toğrafik gerçekçiliği benimsemiştir. Sarayın siparişleri dışındaki resimlerinde genellikle günün değişik anlarında İstanbul'un farklı semtlerini kalın ve hızlı fırça vuruşlarıyla izlenimci bir anlatım içinde betimleyen Zonaro, kentin her kesiminden insanları, bayram kutlamalarını, tarikat
ayinlerini, tulumbacıları abartısız saf bir gerçekçilikle, bir İstanbullu duyumu içinde betimlemiştir. Sanatçı karısının bir süre Paris'te fotoğraf eğitimi aldıktan sonra İstanbul'da çektiği fotoğraflardan da yararlanmıştır. İstanbul'da 1893'te ilk kişisel sergisini açan Zonaro, 1894 ve 1895'te bu sergilerini sürdürmüştür. 1901 ve 1902'de İstanbul Salonu Sergileri'ne 57 eserle katılmıştır. İstanbul'daki son sergisini 1908'de açan sanatçı, II. Abdülha-mid'in tahttan indirilmesinden sonra işsiz kalmış, Trablusgarp Savaşı nedeniyle 1911'de ailesiyle birlikte ülkesine dönmüştür. Ölümüne dek İtalya'da birçok sergi açan sanatçı, İstanbul anılarını yaşatan resimler yapmayı sürdürmüştür.
Fausto Zonaro, izlenimcilik akımının İstanbul'un sanat çevrelerinde ilk kez tanınmasını sağlayan Mihri Müşfik, Celile hanımlar gibi yetenekli ressamlara dersler vererek onları yetiştiren, Yıldız Çini Fabri-kası'nda Sevres tipi tabaklara figürler boyayarak çini ressamlığının gelişmesinde öncülük yapmış bir sanatçı olarak Türk resim sanatına önemli katkılarda bulunmuştur.
Bibi. A. M. Comanducci, "Fausto Zonaro", Di-zionario Ittustrato.Dei Piton Disegnatori e In-cisori Italiani Moderni e Contemporanei,
IV, Milano, 1962; S. Germaner-Z. Inankur, Oryantalizm ve Türkiye,
İst., 1989; A. Gürçağlar, "Fausto Zonaro ve Çağdaşlarının İstanbul Manzaraları", (İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, yayımlanmamış yüksek lisans tezi), 1991; P. Mansel, "Zonaro Court Pa-inter of Sultan Abdul Hamid II", Apollo,
S. 126 (1987); G. L. Marini, "Fausto Zonaro", Dizi-onario Enciclopedico Dei Pittori e Degli Inci-sori Italiani Dall'XIX AlXXAl Secolo,
XXI, Milano, 1983; R. Falchi-U. Spigno, Le Tre Stagi-oni Pittoriche Di Fausto Zonaro,
Torino, 1993; S. Tansuğ, Çağdaş Türk Sanatı,
İst., 1986; A. Thalasso, "Fausto Zonaro Peintre de S. M. I le Sultan", Figaro Illustre,
S. 203 (1907).
AYKUT GÜRÇAĞLAR
ZOODOHOS PİYİ KtT.tSF.St
Zeytinburnu İlçesi'nde, Kazlıçeşme'de, Rum Ortodoks Mezarlığı yanındadır. Kuzeyde Balıklı Caddesi, batıda Seyit Nizam Caddesi arasında bulunan kilise, yüksek duvarlarla çevrili geniş bir avlunun ortasında yer alır. Aynı adlı ayazma, kiliseye ku-
567
ZOOTİKOS CÜZAMHANESİ 566
zeybatı köşesinde bitişiktir. Avlunun batısında bazı din büyüklerinin gömülü olduğu küçük bir mezarlık vardır.
Kilisenin tarihi hakkındaki bilgilerin temelini, adının da anlamı olan "hayat veren kaynak" üzerinde kurulduğu inancı ve bu kaynağın mucizelerine ilişkin söylenceler oluşturur. R. Janin'e göre kilisenin geçmişi, tarihçi Prokopios'un anlatımına dayanarak, onun yaşadığı dönem olan 5. yy'm sonları ile 6. yy'ın başlarına kadar uzanır. İmparator I. Leon'un (hd 457-474) inşa ettirdiği kilisenin, I. îustinianos döneminde (527-565) genişletildiği, 11. yy'da yaşayan tarihçi Kedrenos'un bu değişikliği 560 yılına tarihlediği, onarımın ise Ayasofya'nın inşasından kalan malzemeyle yapıldığı belirtilir.
istanbul'daki depremler sonrasında 790'da İmparatoriçe Eirene, 870'te de I. Ba-sileios tarafından onarılan kilise, 10. yy'da-ki yangının ardından 924'te I. Romanos La-kapenos tarafından yenilenmiştir.
1204'teki Latin istilasında kilise de işgal edilmiştir. R. Janin, kilisenin yönetiminin 1329'da Lauros Manastırı'ndan Athos Manastırı'na geçtiğini, ancak Gedeon'un 1367 tarihli bir belgeye dayanarak kiliseyi bu tarihte halen Lauros Manastırı'nın metohionu olarak saptadığını kaydeder.
II. Murad, 1422'de İstanbul kuşatması sırasında Balıklı'da karargâh kurmuş ve kilisede kalmıştır. Bu dönemde büyük ölçüde tahrip olan kilisenin, eski önemim yitirdiği ve İstanbul'un fethinden sonra yıkıldığı belirtilir. P. Gilles 1546'da Altın Ka-pı'ya yakın olarak tanımladığı Balıklı'da, şifalı kaynaktan söz eder.
Kiliseyi, isim günü olan 27 Nisan 1576'da ziyaret ettiğini belirten S. Gerlach, ayazmayı ve buraya gelenleri anlatır. Kilisenin, 1587'de temellerine kadar yıkık olduğu açıklanırken, 1595-1596 yıllarına ait padişah fermanlarında, Silivrikapı dışında konumlandırılan Balıklı Kilise ve Ayazma-sı'nın, fetihten sonra Rum Ortodoks cemaatine ait olduğu kaydedilir.
İstanbul'a l652'de gelen Antakya patriğinin kâtibi Paulus, Topkapı'da Ortodoks mezarlığının yanında Meryem'e ithaf edilmiş kilise ile buradaki kutsal kaynak suyunu anlatır. Kilise, 1669 tarihli Thomas Smith
listesinde yer almıştır. 17. yy'ın ikinci yarısında Kömürciyan, eski adı "Panaia" olan ve Müslüman mezarlıkları arasında bulunan Balıklı Ayazması'nın mucizelerinden söz eder.
Kilise, 1726-1727'de Terkos Metropoliti Nikodimos tarafından, eskisinin yerinde küçük bir yapı olarak yeniden inşa ettirilir. Le Chevalier 1786'da, bu yapının harap olduğunu belirtir. 18. yy'ın sonunda ise İnciciyan, Balıklı'daki ayazmadan bahseder.
Kilise, kitabesine göre, Patrik I. Kons-tantios döneminde 1834'te eski yapının temelleri üzerinde yeniden inşa edilmiştir. Diğer kitabesinde ise yapının 1833'te inşa edildiği, 1835'te ibadete açıldığı ve mimarının Nikolaos Pağcıoğlu ile Marki Kalfa olduğu belirtilir. Kilisenin inşasına, Patrik I. Konstantios'un girişimi ve II. Mahmud'un 1833 tarihli fermanı ile başlandığını belirten R. Janin, inşaatın 2 Şubat 1835'te tamamlandığım açıklar. Kilise, bir başka kitabesine göre 1933'te onarım görmüştür.
Mimari: Kilise, doğu-batı doğrultusunda, dikdörtgen planlıdır. Doğuda eksende, dışta yarım yuvarlak apsis çıkıntı yapar. İki yüzlü kırma çatı ile örtülü yapıda, apsisin örtüsü yarım konik çatıdır. Yapıya kuzeybatıda bitişik taş merdiven, galeriye çıkışı ve avlunun batısına geçişi sağlar. Dışta sıvasız olan yapı, açık renkli düzgün kesme taş ile inşa edilmiştir. Yapıyı saçak altında, taştan iki düz silme arasında bir dışbükey silme dolanır. Kilisenin avlusunun zemininde, Karamanlıca yazılı mermer mezar taşları bulunmaktadır.
Kilise bazilikal plan tipindedir. Üç nef-li naos, doğuda orta nef hizasında içte yarım yuvarlak apsis ile sınırlanır. Batıda yer alan narteks kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır.
Naosta nef ayrımı, altışar sütunlu sıralar ile sağlanmıştır. Doğuda ilk sütunlar hizasında bema belirlenir. Batıda narteks üzerindeki galeri, kuzey-güney doğrultusunda dikdörtgen planlıdır.
Nefleri sınırlayan sütunlar yuvarlak kemerler ile bağlanır. Sütunlar, kübik altlıklar üzerinde ve stilize edilmiş Dor tipi başlıklıdır. Sütun gövdeleri porfir taklidi boyanmış, başlıklar kartonpiyer tekniğinde
Zoodohos Fiyi Kilisesi
Hazım Okurer
yapılmıştır. Naosun duvarlarında, sütun ve kemerler hizasında yarım yuvarlak pilastr-lar görülür. Sütun yüksekliğindeki pilastr-lar, yarım başlıklara oturan yuvarlak kör kemerlerle bağlanır. Naosun batı duvarında eksene simetrik üçer pilastr farklı biçimlerdedir.
Kilisenin örtü sistemi ahşap üzerine alçı kaplamadır. Orta nef ve yan neflerin örtüsü beşik tonozdur. Orta nefin tonozu, sütunlar hizasındaki takviye kemerleri ile dilimlenmiş; tonozun doğudan üçüncü ve beşinci sütunlar arasında kalan bölümü, ters yöndeki bir başka tonoz ile çapraz tonoza dönüştürülmüştür. Apsisin örtüsü içte yarım kubbedir. Narteksin örtüsü, doğu ve batıdaki duvar payelerine oturan takviye kemerleri ile beş bölüm olarak dilimlenmiş, her bölüm haç tonoz ile örtülmüştür.
Kilisenin naosa açılan dört girişinden üçü batıda nefler hizasında, biri kuzeyde eksenden batıya yakındır. Girişler, eş boyutlu ve basık kemerlidir. Doğuda, yan nefler hizasında karşılıklı üçer pencere basık kemerlidir.
Yapının kuzey ve güneyinde bulunan karşılıklı beşer pencere, aynı hizada, eş boyutlu ve basık kemerlidir. Doğu ve batıda, üstte orta nef hizasında karşılıklı üçer pencere basık kemerlidir. Doğuda, yan nefler hizasında ve apsiste eksende birer küçük pencere vardır. Batıda, galeriye bakan beş pencere dikdörtgen, narteks girişine simetrik ikişer pencere ile naos girişine simetrik birer pencere basık kemerlidir.
Naosta, yan neflerin doğusunda apsise yanlarda simetrik birer niş, aynı hizada ve eş büyüklüktedir. Apsisin güney yanında ve bemanın kuzeyinde birer küçük niş vardır. Nişler yuvarlak kemerlidir.
Naosun doğusunda üç nefi kapsayan ve sütun biçimindeki pilastrlarla dilimlenmiş mermer ikonostasis, kuzeydeki taşıyıcı sıranın doğudan beşinci sütununa oturan mermer ambon ve güney sıranın üçüncü sütunu önündeki mermer despot koltuğu, kabartma ve çökertme tekniğinde bitkisel ve geometrik motiflerle bezelidir. Bibi. S. Gerlach, Stepban Gerlahs dess Aelteren Tage-Buch, Frankfurt, 1674; E. A. Grosvenor, Constantinople, Boston, 1899; İnciciyan, istanbul; Janin, Eglises et monasteres; Z. Karaca, istanbul'da Osmanlı Dönemi Rum Kiliseleri, ist., 1994; P. Kerameus, "Naoi tes Konstantino-upoleos kata to 1583 kai 1604", Ho en Kons-tantinoupolei Hellenikos Philologikos Syllogos, XXVIII (1904), s. 118-145; Kömürciyan, istanbul Tarihi; S. Petrides, "Eglises Grecques de Constantinople en 1652", Echos d'Orient, IV (1901), s. 42-50; Schneider, Byzanz.
ZAFER KARACA
ZOOTİKOS CÜZAMHANESİ
Ortaçağda hayli yaygın olan cüzama (lepra) tutulanları tecrit etmek üzere Bizans'ta bir müessese kurulmuştu. Bunun yapılışı azizlerin hayatlarını anlatan kitaplarda efsaneler ile dolu olarak aktarılmıştır. Buna göre cüzam illetinin şehirde bir salgın halinde yayılması üzerine, imparator, Zooti-kos adındaki bir saray memuruna, hastala-
rın hepsini toplatarak denize attırmasını emreder. Fakat Zootikos, böyle bir katliam yerine şehrin karşısında Elaiones denilen bir tepede evler yaptırarak onları burada korumayı tercih eder. İmparator kızının da aynı illete tutulduğunu öğrenince, onun da denize atılması emrini verir. Fakat Zootikos, bu emrin de gerçekleşmesine izin vermez, onu da hastanesine alır. Emrinin yerine getirilmeyişine kızan imparator, Zootikos'un, katırların kuyruklarına bağlanarak öldürülmesi emrini verir. Zootikos can verdikten sonra katırları yürütmek mümkün olmaz ve hayvanlar cesedi denize sürüklemek istemezler. Bu durum karşısında imparator, Zootikos'un kerametine inanır ve kendini affettirmek için aynı yerde büyük bir cüzamhane (leproze-ri) yaptırır. Bir süre sonra da azizler arasına girerek Hagios Zootikos olarak adlandırılır.
Bu efsanedeki imparatorun Constanti-us (hd 337-361) olabileceği ileri sürülür. Fakat bu hikâyenin ne derecede gerçek olduğu bilinemez. Ancak şehrin dışında böyle bir cüzamhane vardı. Bizantion'a karşı Slavların yaptıkları bir akında burası tahrip edilmiş ve Herakleios 624'te bu yapıyı tamir ettirmiştir. Daha sonraları İmparator I. İoannes Tzimiskes (hd 969-976) burayı bir defa daha tamir ettirmiştir.
Latin işgalinden bir-iki yıl önce, 1200'de Konstantinopolis'e uğrayan Rus hacısı Novgorodlu Anton, imparatorun saray yaptırması için verdiği para ile cü-zamhaneyi inşa ettirdiği için, iki atın kuyruklarına bağlanarak öldürülen Zootikos'un "bir dağda" cüzamhanesi ile kilisesinin bulunduğunu bildirir. Efsane ve kaynaklar cüzamhanenin şehrin karşı tarafında ve bir tepede olduğuna işaret etmekte birleşirler. R. Janin, burasının Tünel'in yukarı ucunda olduğunu ileri sürerek, bazı İstanbullu Rum tarihçilerin Çamlıca (Skarlatos Bizantios) veya Üsküdar ile Kuzguncuk (Patrik Konstantios ve J. Mili-opulos) arasında göstermelerine karşı çıkar. Bu satırların yazarı da bu cüzamhanenin, Halic'in karşı yakasında yer aldığını kabul etmekte beraber, Galata'da Tünel'in yukarı girişi dolaylarında yer aldığını inandırıcı bulmaz. Halic'in yukarı kesiminde Hasköy'e hâkim tepede, yakın tarihlerde burada köprü yapılırken kesilen yamaçta ortaya çıkan Bizans dönemine ait duvar kalıntılarının büyük ihtimal ile Zootikos Leprozerisi'nin izleri olabileceği görüşündedir. Hasköy Köprüsü'nden kolayca görülebilen bu yapı izleri son yıllarda buradaki yoğun yapılaşma arasında kaybolmuştur.
Bibi. J. Pargoire, "Hieria", Izvestija de l'Institut arcbeologiaue Russe de Constantinople, IV (1899), s. 41-43; Janin, Eglises et monasteres, (2. bas.), s. 566-567; Mme B. de Khitorowo, Itineraires russes en Orient, Cenevre, 1889, s. 108; S. Eyice, "Über die byzantinischen Kran-kenhâuser", Historia Hospitalium-Zeitschrift der Deutschen Gesellschaftfür Krankenha-usengeschichte, XV (Aachen, 1983-1984, basım 1985), s. 141-163; ay, "Bizans Hastanelerine Dair", TAÇ, I, S. 3 (1986), s. 5-15.
SEMAVİ EYİCE
ZOSİMOS
(5-6.yy'lar) Erken Bizans tarihçisi.
Roma'mn düşüşünü ve Roma İmpara-torluğu'nun barbarlaşmasını ele alan tarihi ile tanınan Zosimos, pagan (putperest) bir tarihçi olarak Bizans'ta yaşanan Hıristiyanlaşmaya cephe almış fakat Bizans'ın ve Konstantinopolis'in yükselişine ilişkin kehanette bulunmaktan da geri kalmamıştı.
Zosimos'un doğum yeri bilinmez, ama Gaza ya da Askalon doğumlu Sofist Zosimos olmadığı kesindir. Bazı kaynaklara göre Zosimos, Arkadios(-0 döneminde (395-408) yaşamıştır. Bazı kaynaklar ise anlattığı olaylara bakarak bu tarihin 5. yy'ın sonu ile 6. yy'ın başları olabileceğini söylerler. Genel kanı Zosimos'un erken 6. yy yazarı olduğu şeklindedir.
Zosimos'un tarihi hakkındaki temel kaynak, onun yazmalarını çok az eksikle elde ederek üzerinde çalışma fırsatı bulan 9. yy bilim adamı Patrik Fotios'tur(-»). Günümüze ulaşan tek kopya ise muhtemelen Studios Manastırı'nda kaleme alınmış bir elyazması olup, halen Vatikan'da saklanmaktadır.
Yapıt 6 kitaptan oluşur: İmparatorluğun ilk 3 yüzyılını ele alan I. kitap, büyük ölçüde Dexippus'un Skythika ve/veya Chroni-ka adlı eserlerine dayandırılmıştır. Zosimos, evrensel bir tarih yazma iddiasında bulunmakla beraber, kitapta 282-305 arası eksiktir. II. kitapta 305-354 arasına, özellikle de I. Constantinus(->) yönetimi altındaki Konstantinopolis'e geniş biçimde yer verir ve onun parlak geleceği konusunda kehanetlerde bulunur. III. kitapta 355-364 arasını, özellikle putperest İuli-anus dönemini, IV. kitapta 364-395 arasım, özellikle I. Theodosius dönemini, V. kitapta 395-409 arasını, yani Arkadios'un hükümdarlık evresini anlatır. VI. kitap, Temmuz 410'da birdenbire kesilir ki bu açıdan tamamlanmamış gibidir (muhtemelen Fotios'un zamanında da eksikti).
Zosimos, eserinde Heredotus, Olym-piodorus, Asinius Quadratus, Pisander, Li-banius ve Homeros gibi kaynaklardan geniş ölçüde yararlanmıştır. Gerek kronoloji, gerekse kişi ve yer adları konusunda çok sayıda hatasına karşın, Zosimos'un tarihi başka kaynaklar tarafından ihmal edilmiş dönemler hakkında (özellikle 3. yy ve 378-410 arası için) çok değerli bir referanstır. Eserde Zosimos'un pagan eğilimlerine dair bazı ipuçları da vardır. Bunlar arasında, ilk Hıristiyan imparatorlar I. Constantinus ve I. Theodosius'a yönelik eleştiriler, The-odosius'un kilise çevrelerinin etkisiyle yürürlükten kaldırdığı olimpiyatlara övgüler sayılabilir. Yazarın senatoya duyduğu güven ve hayranlıktan hareket eden bazı araştırmacılar Zosimos'un aristokrasiye karşı bir cumhuriyetçi olduğunu iddia etmişlerdir.
Bibi. Historia nova,
(yay. haz. L. Mendels-sohn), Leipzig, 1887; Histoire nouvelle,
(yay. haz. F. Paschoud), 3. c., Paris, 1971-1986; E. Condurachi,
"Leş idees politiques de Zosime", Revista clasica,
S. 13/14 (1942), s. 115-127; W. Kaegi, Byzantium and the Decline ofRome,
1968, bölüm 3; D. Scavone, "Zosimus and his
ZÜHDÎ PAŞA CAMÜ
historical models", Greek, Roman and Byzan-tine Studies,
S. 11 (1969), s. 57-67; W. Gof-fart, "The historian Zosimus as a witness to his own time", The
American HistoricalReview,
1972, s. 412-421, ay, " Zosimus, the First Historian of Roma's Fail", ae,
1971, s. 412-441; R. T. Ridley, "Zosimus the Historian", Byzan-tinische Zeitscrift,
S. 65 (1972), s. 277-302.
AYŞE HÜR
ZÜBEYDE HAMM ÇEŞMESİ
Beşiktaş İlçesi'nde, Ihlamur'da, Uzuncava Caddesi'nin Selaltı Sokağı ile birleştiği köşededir.
Taksim Suyu Tesisleri'ne bağlı olarak inşa edilmiştir. Aynataşındaki kitabesine göre 1267/1850'de Abdülmecid (hd 1839-1861) tarafından yaptırılan çeşme; 13407 1921'de Mustafa Kemal Atatürk'ün annesi Zübeyde Hanım tarafından tamir ettirilmiştir. Sivri çatılı su haznesine yerleştirilen ay-nataşı, teknesi ve iki yanındaki testi sekileri mermerdendir. Ampir üslubundaki(->) aynataşı dikdörtgen biçiminde olup, yivli pilastr çerçevesinin köşeleri rozetçiçeği kabartmalıdır. Üstten, "Sultan Mahmud güneşi" olarak adlandırılan oval madalyonlu ışınsal motifle taçlandırılmıştır. Madalyona tuğra kazınmamıştır. Aynataşının ortasında, çerçeve içinde Abdülmecid'in iki satırlık tarih kitabesi; cephenin üst kenarında da Zübeyde Hanım'm onarımım gösteren kitabe yer almaktadır.
Bibi. Tanışık, istanbul Çeşmeleri, II, 202; Çeçen, Taksim-Hamidiye, 149-150; A. Egemen, istanbul'un Çeşme ve Sebilleri, İst., 1993, s. 44-45. ŞEBNEM AKALIN
ZÜHDÎ PAŞA CAMİİ
Kadıköy İlçesi'nde, Kızıltoprak semtinde, Bağdat Caddesi üzerindedir.
Cami, caddeye bakan avlu kapısı üzerindeki ta'lik hatlı 8 satırlık kitabesine göre II. Abdülhamid dönemi (1876-1909) devlet adamlarından Ahmed Zühdî Paşa (1833-1902) tarafından 1301/1883-84'te yaptırılmıştır.
Bugünkü yol seviyesinden yüksekte kalan cami avlusuna birkaç basamakla çıkılan oldukça süslü bir kapıdan girilmektedir. Yapım kitabesinin yer aldığı bu girişin caddeye bakan yüzü kitabenin iki yanındaki kare çerçeveli sekiz köşeli yıldızlı panolarla sınırlanmıştır. Üstte ise ortada yine sekiz köşeli yıldızdan gelişen, kenarları volütlerle son bulan stilize bir tepelik motifi olduğu görülmekte ve köşelerde bugün mevcut olmayan iki vazo bulunduğu bilinmektedir. Girişin avluya bakan arka yüzü de yine kabartma olarak yapılmış kare panolar şeklinde belirlenmiş motiflerle hareketlendirilmiştir.
Etrafı kısmen alçak madeni parmaklıklarla çevrili, kısmen de açık olan büyük bir avluda yer alan camiye yedi basamaklı bir merdivenle ulaşılmaktadır. Dıştan oldukça sade görünümlü olan cami, kare planlı, üzeri kurşun kaplı bir kubbe ile örtülü, küçük ölçülü bir yapıdır. Cepheleri büyük kemerler şeklinde tasarlanmış olup her biri birbirinin eşi şeklindedir. Sadece giriş cephesi, önüne eklenen dikdörtgen şeklindeki dışa kapalı hazırlık bölümüyle görü-
ZÜLFARİS SİNAGOGU
568
nüm açısından biraz farklıdır. Günümüzde kalabalık olduğunda ibadet için açılan bodrum katı hariç tutulduğunda, yapı tek katlı olup sivri kemerli büyük pencerelerin üzerinden dolanan silmelerle iki katlı görünüm kazandırılmıştır. Doğu ve batı cepheleri tamamen birbirlerinin eşidir. Altta üç sivri kemerli, silmenin üzerinde ise kemerin eğimine göre yapılmış ortadaki basık kemerli, yandakiler yamuk olmak üzere bir cephede toplam altı tane pencere mevcuttur. Mihrap cephesinde alt hizadaki sivri kemerli pencerelerden sadece ortadaki iptal edilmiştir. Mihrap nişi dışarıya hiç aksettirilmemiştir. Son cemaat yerinin alt bölümü, sivri kemerli üçlü düzeni, asıl cepheden dışa taşkın
olarak tekrarlamakta, ortadaki bölümün, üzerinde-k'i 1301/1883-84 tarihini veren ayet kitabe-siyle giriş olarak değerlendirildiği görülmektedir. Yapıyı enlemesine ikiye bölen silmelerin üzerideki, basık tavanlı mahfil bolümü, küçük düz pencerelerle aydınlatılmaktadır. Son cemaat yerinin batı köşesinden, mahfilin yanından yükselen minare, eklektik özellikler taşıyan, taş külahlı, basit bir görünüme sahiptir. Yapının dışında silmelerle birlikte, kubbe eteğinde ve mahfilin saçak hizasında dolanan kirpi saçak hareketlilik sağlamaktadır. Yapının içine madeni kanatlı bir kapı ile girilmekte, girişte ufak taşlı bir kısım bulunmakta, buradan camekânlı bir kapı ile seki şeklindeki, yükseltilmiş son cemaat yerine geçilmektedir. Son cemaat yerinin üzeri düz ahşap tavanla örtülü olup üst kısmı mahfil olarak değerlendirilmiştir. Mahfile çıkış sağdaki ahşap merdivenlerden sağlanmış, basamakların altındaki kapıdan da yapının bünyesinden yükselen minareye geçiş verilmiştir. Son cemaat yerinin sol tarafı ise günümüzde camekânlı bir bölme ile oda haline getirilmiştir. Harim kısmına giriş yine son cemaat yerine geçiş veren kapı gibi, aynı türde madeni kanatlı bir kapı ile sağlanmıştır, içeri girildiğinde bütün duvarların büyük pencerele-
Zühdî Paşa Camii
Banu Kutun, 1994
rin alt hizasından başlayarak mahfil, pandantifler ve kubbe dahil olmak üzere çok renkli kalem işleriyle kaplı olduğu görülmektedir. Önceleri duvarlarla aynı üslupta, aynı motifler kullanılarak oluşturulmuş, ince bir bezeme gösteren kalem işi kaplı mihrap, 1980'li yıllarda günümüz Kütahya çinileriyle kaplanarak yapıyla olan bütünlüğünü kaybetmiştir. Buna karşılık beyaz yağlıboya ile boyanmış, altın yaldızla bezenmiş olan minber ve vaaz kürsüsü ise caminin duvar bezemeleriyle benzer motiflerin kullanıldığı, kabartma ve ajurlu süslemeleriyle günümüze gelmiştir. Yine kalem işi ile yapılmış, alt pencerelerle üsttekiler arasında, bitkisel motiflerle zenginleştirilmiş kufi hatlı ayet kuşağı harimde, mahfil cephesi hariç olmak üzere diğer üç cephede çepeçevre dolanmaktadır. Üçlü bir açılımla harime bağlanan mahfilin önünde ahşap malzemeden ajur tekniğinde, çok ince işçilik gösteren bir korkuluk bulunmaktadır. Harime doğru balkon şeklinde uzanmış olan ahşap mahfil, iki kenardan zarif işçilikli madeni iki konsola, orta bölümden de sekizgen gövdeli iki ahşap sütuna oturtulmuş olup girişin üzerine gelen orta bölümü alışılmışın tersine içe doğru kavisli girinti yapmaktadır. Yaklaşık 110 yıllık geçmişe sahip olan bu küçük ölçülü ahşap kubbeli caminin günümüzde temiz ve bakımlı olduğu görülmektedir.
Avluda, caminin batı cephesi ile cadde arasında kalan parmaklıklarla çevrili bölümde Ahmed Zühdî Paşa ve ailesinin mezarları bulunmaktadır. Buradaki beş la-hitten üç tanesi 1315/1897, 1318/1900 ve 1320/1902 (Zühdî Paşa'nın mezarı) tarihli olup gösterişli bezemeleriyle dikkati çekmektedir. Diğer iki mezar 1926 ve 1948 tarihlidir.
Cami avlusundaki 1306/1888-89 tarihli ahşap sıbyan mektebinin 1980'li yılların sonunda yenilenerek (sadece kitabesi korunmuştur), günümüzde lojman olarak kullanılan bir binaya çevrildiği görülmek-
tedir. Ayrıca avluda, doğu duvarında, bugün sadece izleri görülen, mermer kaplamalı abdest alma musluklarının olduğu bilinmektedir. 1980'li yılların sonlarına doğru caminin mihrap eksenindeki arsa kamulaştırılmış ve buraya 1992 tarihli büyük bir şadırvan yapılmıştır.
Bibi. S. Eyice, "İstanbul Minareleri", Türk Sanatı Tarihi Araştırma ve incelemeleri,
I, (1963), s. 31-132; Ş. Usluduran, "Kadıköy-Bos-tancı Arası Türk Mimari Eserleri", (istanbul Üniversitesi Edebiyat Fak. Sanat Tarihi Bölümü, lisans tezi), 1979, s. 24-25; Öz, İstanbul Camileri,
II, 72.
BELGİN DEMİRSAR
ZÜLFARİS SİNAGOGU
Beyoğlu llçesi'nde, Karaköy'de, Perçemli Sokağı, no. 11'dedir.
Adım bulunduğu sokağın eski adı olan "Zülf-i Arus"tan alan sinagog, Hahamba-şılık kayıtlarında Kal Kadoş Sinagogu diye anılır.
Zülfaris Sinagoğu'nun 1671'de var olduğu kayıtlardan anlaşılıyor. Sinagog 1890'da Banker Kamondo ailesinin (Izak Kamondo ve şürekâsı) faizsiz olarak ödünç verdiği 2.900 lira ile tamir edildi. 1904 başında Jak Bey de Leon başkanlığında Galata Musevi Cemaati Konseyi dönemin bu en merkezi sinagogunun "Musevi olan ve olmayan ziyaretçilere mahcup olmamak için" iç ve dış restorasyonunu yaptırdı. Sayısız sevinçli ve acıklı törene sahne olan sinagogun tarihindeki anlamlı anılardan biri, 1856'da Kırım Savaşı'nda ölen Musevi askerler için icra edilen ve devlet ricalinin de katıldığı anma törenidir. Bir başka önemli olay 24 Ocak 1909 günü 86 delegenin toplanarak II. Meşrutiyetin ilanı ile beraber makamından istifa eden Hahambaşı Kaymakamı Moşe Levi'nin(->) yerine ilk kez bir hahambaşı seçimini bu sinagogda gerçekleştirmesidir. Aylarca ateşli bir propaganda kampanyasını takiben seçime katılan 5 adaydan Haim Nahum(->) 86 oyun 74'ünü toplayarak hahambaşı unvanını aldı.
Zülfaris Sinagoğu'ndaki en eski düğün töreni kaydı 6 Ağustos 1903'teki Moşe oğlu Nesini Ruso'nun Yeşua kızı Viktorya Acıman ile evlenmesidir. Ancak bu tarihten önce de sinagogda düğün icra edildiğine muhakkak gözüyle bakmak gerekir.
Aralık 1962'de tekrar bir tamirat geçiren Zülfaris Sinagoğu'nun Kasım 1978'de sadece cumartesi günleri açık tutulması kararı alındı. Daha sonra da cemaat yokluğundan geçici olarak hizmete kapatıldı.
1992'de 500. yıl kutlama etkinlikleri programı dahilinde, sinagogun bütünlüğü aynen muhafaza edilip 500 yıllık Huzurlu Yaşam Müzesi olarak kullanılması öngörülerek gerekli izin alındı. Tadil ve onarım çalışmaları devam eden müzenin 1995'te açılması beklenmektedir.
NAİM GÜLERYÜZ
A.