ALTINCI FİLOYU PROTESTO
lar 15 Temmuz 1968 günü 6. Filo'nun istanbul'a gelişiyle başladı. Aynı gün İTÜ'de öğrenci dernekleri bir toplantı düzenlediler ve yapılacak protesto eylemlerini tartıştılar. Toplantı ertesi, gençlerin Taksim Alanı'na çıkışı toplum polisince engellendi. Öğrenci liderleri gözaltına alındı.
16 Temmuz günü, İTÜ'lü öğrenciler
bu durumu protesto etmek üzere Dol
mabahçe rıhtımına indiler; göndere ya
rıya kadar bayrak çektiler. Gerekçe 6.
Filo'nun Türkiye'nin "tam bağımsız"lığı
için tehdit oluşturduğuydu. Bu sırada
İTÜ sürekli polis ablukası altındaydı.
Taksim ve Gümüşsüyü çevresinde po
lislerle öğrenciler vur-kaç yöntemiyle
çatışıyorlardı.
Aynı gece bir grup öğrenci Gümüş-suyu'ndan Taksim'e doğru yürüdü. Polis 16 öğrenciyi Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası'na aykırı hareket gerekçesiyle gözaltına aldı. Gençler Dolma-bahçe'den Beyoğlu'na çıkan Amerikalı erlerin ve subayların üzerlerine boya atıyor, keplerini alıyor ve kıstırdıklarını pataklıyorlardı.
17 Temmuz günü sabaha karşı İTÜ
Rektörü Bedri Karafakioğlu'nun, yurdun
üniversite dışında olduğunu belirtmesi
üzerine Talebe Birliği ve 444 öğrencinin
kaldığı İTÜ Öğrenci Yurdu polis tarafın
dan basıldı. Öğrenciler direndi. Arala
rında FKF (Fikir Kulüpleri Federasyonu)
İstanbul Sekreteri Veysi Sarısözen'in de
bulunduğu 30 öğrenci tutuklandı. Yak
laşık yedi saat süren olaylar sırasında 35
öğrenci, 70 polis yaralandı. Ağır yarala
nan Vedat Demircioğlu, Alpaslan Ertuğ-
rul ve Kerim Taşgören adlı öğrenciler
ilk Yardım Hastanesi'ne kaldırılarak yo
ğun bakıma alındılar. Vedat Demircioğ
lu tüm çabalara karşın kurtarılamadı ve
r
226
ALTEVKUM PLAJI
24 Temmuz günü öldü. Öğrencilerle toplum polisi arasında çıkan çatışma, 27 Mayıs'tan beri, bu tür olayların ilki idi.
İTÜ Öğrenci Yurdu baskını ertesi, gençler Taksim Alanı'na kadar bir protesto yürüyüşü düzenlediler. "Bağımsız Türkiye", "Kahrolsun Amerika", "Amerikalı it, evine git", "Tanklarıyla toplarıyla gelseler dahi, bağımsız olacak Türk'ün ülkesi" sloganları atıldı. Taksim Ala-nı'nda 6. Filo'yu protesto eden gençler, daha sonra Amerikalı denizcilerin kadınlarla girdikleri Opera Oteli'ni taşladılar.
Ardından açığında 6. Filo'nun demirli olduğu Dolmabahçe rıhtımına yöneldiler. Durumun vahamet kazanması üzerine FKF yöneticileri ve İTÜTB (İstanbul Teknik Üniversitesi Talebe Birliği) Başkanı Harun Karadeniz yürüyüşçüleri durdurmak istediler. Ancak, Mustafa Gürkan ve öteki DÖB'lüler (Devrimci Öğrenci Birliği) yürüyüşün sürdürülmesinden yana etkin ajitasyona giriştiler. Polis kitleyi durduramadı ve rıhtımı boşalttı. Bu sırada botlarla açılmaya çabalayan Amerikan erleri gençler tarafından denize atıldılar. Filo'ya ait motorlar taşlandı. Yeşilköy'den Amerikan donanmasına erzak getiren bir kamyon yağmalandı ve yakıldı. Amerikalılara ait bir askeri otobüs taş yağmuruna tutuldu. Dolmabahçe duvarları ve yerler yazılarla donatıldı.
İstanbul Merkez Komutanı Tümgeneral Selami Pekün gençlere dağılmalarını söylediyse de sözünü dinletemedi. Tümgeneral Pekün omuzlarda taşındı ve ordu lehinde tezahüratta bulunuldu. Bu arada 41 öğrenci geç saatlerde gözaltına alındı; 400'e yakın toplum polisi Dolmabahçe rıhtımını kuşattı.
18 Temmuz günü İTÜ Rektörü Prof. Karafakioğlu ile dekanlar ve senato üyeleri topluca görevlerinden istifa ettiler. Gözaltına alınan 30 öğrenci ilk sorgularından sonra tutuklandı. Amerika'ya karşı gençlik hareketi bu sırada Ankara'ya da sıçradı. Amerikan Haberler Merkezi, Pan Amerikan Hava Yolları ve Amerikan Kültür Merkezi'ne molotofkokteyli atıldı; cam ve vitrinleri kırıldı;
Tuslog Komutanlığı'mn duvarları siyaha boyandı.
20 Temmuz günü gençlik örgütleri Beyazıt'ta emperyalizme karşı büyük bir miting düzenlediler. Bir gün sonra Mec-lis'te, İçişleri Bakanı Faruk Sükan bu hareketlerin ve akımların hürriyeti kötüye kullanmak olduğunu, ülkedeki sükûneti bozduğunu, vatandaşlar arasında şikâyetlere yol açtığım ve devletin prestijini sarstığını söyleyerek, bunların devamına izin verilmeyeceğini bildirdi.
24 Temmuz günü Vedat Demircioğ-lu'nun komadan kurtarılamayarak ölmesi ikinci bir öğrenci-polis çatışmasına neden oldu. FKF'liler Vilayet'e siyah çelenk koymaya ve "oturma grevi" yapmaya karar verdiler. 47 öğrenci tutuklandı. İstanbul Üniversitesi'nde toplanan gençler Vilayet'e yürüdüler. Divanyo-lu'nda polisle çatışmaya girildi. Vedat Demircioğlu'nun cenazesinin gençlere verilmemesi üzerine sembolik bir tabutla yürüyüşe geçildi. Öğrenci ile polis sokak aralarında çatıştı. Askeri inzibat birlikleri devreye girdi.
Temmuz olayları TMGT'nin ayın 27'sinde yaptığı "Anayasa ve Kanunlara Saygı" mitingiyle son buldu. Dolmabahçe olayları TİP yanlısı "Sosyalist Dev-rimciler'le sonraki yıllarda Milli Demokratik Devrim yanlısı olan "Demokratik Devrimciler" ayırımının belirginleşmesine neden oldu. TİP "oportünizm" ile suçlandı.
Kısa bir süre sonra 6. Filo liman kentlerini tekrar ziyarete geldi. 21 Ağustos 1968 günkü Cumhuriyet gazetesi Dışişleri Bakanlığı'nm ve Deniz Kuvvetle-ri'nin, 30 Ağustos Zafer Bayramı ve 9 Eylül İzmir'in kurtuluşu ile aynı zamana rastlayan 6. Filo'nun ziyaretlerine karşı çıktığını yazıyordu. 30 Ağustos günü Zafer Bayramı nutkunda Cumhurbaşkanı Sunay, Türkiye'nin Nato müttefikleriyle ilişkilerini sarsmaya uğraşan aşın grupları eleştirdi ve 6. Filo'ya geleneksel misafirperverliğin gösterilmesini istedi.
6. Filo olaylarının son evresi 1969 Şubat ayıdır. Filo'nun İstanbul'u yeniden ziyaret etmesi üzerine 10-13 Şubat
6. Filo
olaylarının
öğrenci
liderleri
(ortada İTÜ
Talebe Birliği
Başkanı Harun
Karadeniz)
Dolmabahçe'de.
Cumhuriyet
Gazetesi Arşivi
1969 günleri 6. Filo'ya karşı gösteri yapanlarla polis arasında çatışmalar çıktı. 16 Şubat'ta Taksim'de düzenlenen mitinge bu kez gençliğin yamsıra sendikalar ve meslek kuruluşları da katıldı. O-laylar 6. Filo'ya karşı gösteri yapanlara, "Müslüman Türkiye" diye bağıran bir grubun saldırıya geçmesiyle başladı. Gençlere sopalarla ve bıçaklarla saldıran kalabalık karşısında toplum polisi çaresiz kaldı. Sokak aralarındaki çatışmalarda 2 işçi öldürüldü; 200 kişi yaralandı. Kanlı Pazar ya da 16 Şubat Ola-yı'nı anlatan basın, "Taksim Savaş alanına döndü" diyordu.
Tabii Senatör Ahmet Yıldız, Kanlı Pazar olayından hükümeti sorumlu tuttu ve istifasını istedi. Demire! Kanlı Pazar'la ilgili filmlerin televizyonda gösterilmesini yasakladı. Basın bunun bir sansür olduğunu ileri sürdü; Demirel kanunun kendisine bu yetkiyi verdiğini söyledi.
Kanlı Pazar'dan sonra Amerikan hükümeti 6. Filo'nun Türkiye ziyaretlerini bir süre için ertelemeye karar verdi. Bibi. E. Korkmaz, Kafa Tutan Günler: 68 Güncesi, ist., 1969; S. Genç, Bir Devrin Perde Arkası... 1960-71: 12 Man'a Nasıl Gelindi, Ankara, 1971; H. Karadeniz, Olaylı Yıllar ve Gençlik, ist., 1975; H. Çetinkaya, Sancılı Yıllar (1965-1971), ist., 1986; A. Yıldırım, Belgelerle FKF, Dev Genç, 2 cilt, Ankara, 1988, 1990; E. Höke, 1960'lardan 1980'e Gençlik ve Mücadelesi, ist., 1989; A. Kabacalı, Türkiye'de Gençlik Hareketlen, İst., 1992; Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi. ZAFER TOPRAK
ALTINKUM PLAJI
Boğaz'ın yukarı kesiminde, Rumeli yakasında Rumelikavağı'nın kuzeyinde, doğal bir plajdır. Şirket-i Hayriye(->) tarafından, 1929'da, halkın ailece, kadınlı erkekli denize girebilmesi amacıyla soyunma kabinleri kurulması ve doğal kumsalın düzenlenmesiyle açıldı. Anadolu yakasındaki Küçüksu Plajı'yla birlikte, tasarlanarak işletmeye açılmasında Boğaz'ın gelişip kalkınmasını ilke edinen Şirket-i Hayriye'nin yöneticilerinden Necmettin Kocataş'la birlikte Müdür Sadi Akant'ın da emeği geçti.
İncecik kumu ve tertemiz deniziyle dikkati çeken Altınkum'da soyunma kabinleri ve bir lokanta da yaptırıldı. O tarihlerde Sarıyer'den ulaşılması hayli zor olduğundan vapur seferleri düzenlendi. Şirketin o sıralarda yeni inşa ettirdiği vapura da "Altınkum"(-0 adı verildi. Ne var ki plaj, şehre uzak olduğu için fazla rağbet görmedi. Araya II. Dünya Sava-şı'nın girmesiyle, Sarıyer Yenimahalle'den itibaren sahil şeridi askeri bölge içine alınınca, çevreye giriş çıkışlar kısıtlandı. Plajın ulaşımı daha da güçleşti.
Plaj bugün halka açıktır. İstanbul'da halen denize girilebilen ender doğal plajlardan biridir. Sarıyer'den kalkan belediye otobüsleri ve dolmuşlarla gidilebileceği gibi, şehir hattı vapurları da yanı başındaki Rumelikavağı İskelesi'ne yaz kış ring seferleri yapmaktadır.
ESER TUTEL
r
Altınkum Vapuru
Salâhaddin Giz
ALTINKUM VAPURU
Şirket-i Hayriye'nin, Cumhuriyet'ten sonra inşa ettirdiği Boğaz vapurlarından biridir. 1929'da, İskoçya'da, Glas-gow'daki Fairfield Sihpbuilding Cop. tezgâhlarında yapıldı. Baca numarası 74'tür. Yazın 975, kışın da 885 yolcu alıyordu. 415 grostonluk olup 46 m uzunluğunda, 7,6 m genişliğindeydi; su kesimi 2,9 m kadardı. Toplam 580 beygirgücündeki iki buhar makinesiyle saatte 10 milin üzerinde hız yapabiliyordu. Baş tarafında ayyıldız içeren kabartma süsler vardı; sonra bunlar bakım zorluğundan kaldırıldı.
İstanbul'a getirildiği günlerde, kıç tarafındaki İngiliz bayrağının Türk karasularında indirilmesi gerekirken indil-memesi bazı tatsız olaylara yol açtı. Sonunda, Ticaret-i Bahriye Müdüriyeti'nin girişimleriyle indirilerek yerine Türk bayrağı çekildi.
Şirket-i Hayriye'nin tanınmış kaptanlarından Şeref Kaptan'ın bir süre süvariliğini yaptığı bu vapurla 1930'lu yıllarda normal posta seferlerinin dışında, Yalova'ya, Çınarcık'a müzikli eğlence seferleri de düzenlendi. Şeref Kaptan genç yaşta ölünce, cenazesi yine bu vapurla Beykoz'a götürüldü.
Boğaz sularında aralıksız 55 yıl çalıştıktan sonra 1984'te kadro dışı bırakılan Altınkum, 1987'de de satışa çıkartıldı. Bugün, Gelibolu-Eceabat arasındaki Bur-hanlı mevkiinde, Sur ve Göztepe adlı şehir hattı vapurlarıyla birlikte yeniden değerlendirilmek üzere bekletilmektedir.
ESER TUTEL
ALTINVARAKÇILIK
Altınvarak, külçe altının haddehanede silindirden geçirilmesi ve daha sonra değişik özellikteki deriler arasında dövülerek inceltilmesiyle elde edilen çok ince bir kâğıt görünümündeki levhadır. Belli boyutlarda kesilip aralarına "tükürük kâğıdı" konularak on yaprağı bir "deste", yirmi destesi de bir "tefe" diye
adlandırılır; deste ya da tefe olarak alınıp satılırdı.
Altınvarak, geniş yüzeylere levha halinde yapıştırma yoluyla uygulandığı gibi, derin bir porselen kapta sulandırılmış arapzamkı ile ezilip boya kıvamına getirildikten sonra fırça ile gereken yerlere uygulanabilmiştir.
Altınvarakçılık eskiden Osmanlı kuyumculuğunun merkezi olan İstanbul'da Kapalıçarşı'nın içinde ve çevresinde yer alan han ve işliklerde yapılırdı. Özellikle Kapalıçarşı'da Sandal Bedesteni yakınında Çuhacı Hanı Sokağı ile Karakol Sokağı arasında bulunan Varakçı Hanı da bu geleneksel sanatın merkezlerindendi. Devlet, altın ve gümüş tüketimini, dolayısıyla da altınvarakçılığı İstanbul kadısı eliyle denetim altında tutuyordu. Altınvarak belli büyüklükte kalıba göre seçildiği ve kalınlığı da belli olduğu için destesi on beş altından satılırdı. Zaman zaman altınvarakçılar büyük kalıplarla çalışır, bu yüzden altın fiyatlarında yapay bir yükselme olurdu. Devlet hassa (saray) nakkaşlarının alünvarak sıkıntısı çekmemesi için her varakçının haftada dört deste varağı esnaf yiğitbaşılarına teslim etmelerini ve saray için buradan satın alınmasını uygun görmüştü.
Altınyurt Spor
Kulübü'nün
sunduğu kanto
gösterilerinden
biri, 1965.
Tuna Baltacıoğlu
arşivi
221 ALTINYURT SPOR KULÜBÜ
19. yy'ın tanınmış simalarından Altu-nizade İsmail Zühdi Paşa'nın(->) babası Hacı Ali Efendi Varakçı Hanı'nda varakçılar kethüdalığı yapmıştı. 19- yy sonlarına doğru Avrupa'dan ithal edilen fabrikasyon altınvarakla rekabet edemeyen Osmanlı altınvarakçılığı terk edildiğinden bu handa da kuyumculuk malzemeleri satan işyerleri açılmıştır.
Altınvarak daha çok müzehhipler, mücellitler, minyatürcüler, lake ressamları ve hattatlar tarafından kullanıldığı gibi mobilyacılıkta, endam aynası ve kavukluk yapımında, mermer süslemelerinde ve kitabelerde, madenden yapılan kubbe ve minare alemlerinde de kullanılmıştır.
MEHMET ZEKİ KUŞOĞLU
ALTINYURT SPOR KULÜBÜ
İlk kuruluş tarihi 1935'tir. Altunizade semtinin Tophanelioğlu kesiminde tramvay caddesi üzerinde boş bir dükkânda kurulan kulübün futbol ve voleybol takımları vardı. Gençler sporla yetinmeyip tiyatro kolu ile gezi kolu da kurmuşlardı. Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu'nun Akıl Taciri, Kafa Tamircisi, inanmak adlı yapıtları kitap olarak yayımlanmadan önce ilk kez kulüp sahnesinde oynanmıştı. İlk Altınyurt üç yıl yaşadı.
İkinci Altınyurt o yılları yaşamış çılanların girişimiyle 16 Mart 1959'da kuruldu. Kurucuları arasında Tuna Baltacı-oğlu, Metin Yasavul ve Engin Yesarioğ-lu vardı. Kulüp etkinlikleri futbol, voleybol ve basketbolü kapsıyordu. Kulüp üyeleri ve yöneticileri spor kadar tiyatroya da önem veriyorlardı. Kulüp henüz bir binaya kavuşmamış olduğundan tiyatro kolu Ekim 1959'da Altunizade Köşkü(->) salonunda Şinasi'nin Şair Evlenmesi ile Thornton Wilder'in Trenton ile Caniden 'a Mutlu Yolculuk adlı oyunlarıyla ilk etkinliğini gösterdi. Oyunları sahneye Hasan Kuruyazıcı koymuştu.
Kulüp 196l'de Altunizade'de Küçük Çamlıca Caddesi üzerinde üyelerinin çaba ve katkılarıyla bir lokal binasına sahip oldu. Lokalde bir de küçük sahne vardı. Bu sahnede 1961-1963 yıllarında sonradan ün kazanan Müjdat Gezen,
iiİİı
229
r
ALTUNBEZER, İSMAİL HAKKI 228
Savaş Dinçel, Atila Alpöge, Arif Erkin, Mehmet Akan, Ergun Köknar, Çetin İpekkaya gibi birçok genç sanatçı oyun sergiledi. Yine bu yıllarda kulüp istanbul'da ilk kez Direklerarası'nın eski ramazan eğlencelerini canlandırdı. Kulübün tüm amatör sanatçıları on yıl boyunca ramazan ayında kanto eğlenceleri düzenlediler. Bu etkinlik kamuoyunda ve basında büyük ilgi uyandırdı.
1965'te eskrim kolu kuruldu. Sosyal çalışmalar çerçevesinde resim sergileri, edebiyat geceleri, konserler, konferanslar, geziler, sinema şenlikleri, sanatçıları anma günleri, folklor, tiyatro gibi etkinlikler de geniş bir şekilde yer alıyordu. Kulüp 1965'te futbol şubesini kapattı. Voleybol, basketbol, eskrim dallan Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü'nce tescil edildi. 1969'da voleybol şubesinin başına Mehmet Bengü getirildi. Mehmet Bengü, Türkiye'de ilk kez Asya voleybolu diye adlandırılan hızlı ve aldatmacalı bir uygulama başlattı. Bu sistem birkaç yıl içinde sonuç vermeye başladı. Voleybol A Takımı durmadan gelişerek 1974'te Türkiye Ligi'ne yükseldi. Yine Türkiye voleybol tarihinde ilk kez gerçek amatör oyunculardan kurulu bir takım 12 yıl küme düşmeden Türkiye Li-gi'nde kalmayı başardı.
Kulüp, bugün lokal binası bitişiğinde Genel Sigorta Şirketi'nin yardımıyla ya-, pılan güzel bir kapalı salona sahiptir. Bu tesislerden yaklaşık 300 sporcu yararlanmaktadır. Kulübün en büyük özelliği kuruluşundan bu yana amatör bir semt kulübünün nasıl olması gerektiği yönünde bir örnek oluşturmasıdır.
TUNA BALTACIOĞLU
ALTUNBEZER, İSMAİL HAKKI
(9 Şubat 1873, İstanbul - 19 Temmuz 1946, İstanbul) Özellikle celi sülüs ile uğraşmış hattat, tuğrakeş ve müzehhip.
Kuruçeşme'de doğdu. Baba tarafı beş göbek hattattı. Babası Mehmed îlmi Efendi Kazasker Mustafa izzet Efen-di'nin(->) öğrencisiydi. Altunbezer Aksaray Pertevniyal Valide Sultan Sıbyan Mektebi'ni, Fatih Rüştiyesi'ni bitirdi. Bu arada, ilk önce babasından sülüs ve nesih yazı öğrendi. Daha sonra Sami Efen-di'ye(-») devam ederek tuğra çekmeyi, divani, celi divani ve celi sülüs öğrendi. 1890'da genç yaşında Divan-ı Hümayun Kalemi'ne girdi. Kısa zamanda yükselerek birinci tuğrakeş (tuğra çeken) oldu. Bu kalemden çıkan nişan, berat ve menşur gibi resmi evrakı yazma işini üstlendi. Bu evrakı divani ve celi divani ile yazarken diğer taraftan da bu evrakın üst yanına tuğraları çekiyordu.
Altunbezer, 1896'da Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi, şimdi Mimar Sinan Üniversitesi) resim bölümünü birincilikle bitirdi. Bir aralık çeşitli okullarda rık'a yazı öğretmenliği yaptı. 19l4'te açılan Medresetü'l-Hatta-tin'e tuğra ve celi sülüs hocası oldu. Ayrıca Üsküdar İdadisi ve Darülmualli-min'de hat, Toptaşı Rüştiyesi ile Galata-
'•"7TT W* WJ?3E?" ^
•m> _ *«**jj&£î8&s5- v&
Altunbezer'in müsenna bir yazısı Şevket Rado, Türk Hattattan
saray Sultanisi'nde de resim öğretmenliğinde bulundu.
Medresetü'l-Hattatin 1928'de kapanınca emekli oldu ise de bir müddet sonra açılan Şark Tezyini Sanatlar Mek-tebi'ne tezhip hocası oldu. Bu okulun müdür yardımcılığını yaptı. Daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi Türk Tezyini Sanatlar Şubesi tezhip öğretmenliğine getirildi. Tezhip sanatını Bahaeddin Bey'den öğrenmişti. Bu sanatta kendine has bir üslubu vardı ki, klasik anlayışa aykırı idi. Bu yüzden de ölümünden sonra terk edildi. Soyadı kanunu çıkınca arkadaşı hattat Necmeddin Okyay(->) ona, müzehhipliği dolayısıyla Altunbezer soyadını uygun görmüş o da bunu benimsemişti. Hattatlar arasında daha çok Tuğrakeş İsmail Hakkı diye anılırdı.
Altunbezer, ta'lik müstesna, her çeşit yazı ile uğraştı. Nesih ve sülüs üzerinde fazla durmadı. Tuğra, divani ve celi divani de üstüne yoktu. Bilhassa celi sülüs yazı kompozisyonundaki buluşları fevkaladedir. Aynı zamanda hakk (oymacılık) sanatında da ustaydı.
Divan-ı Hümayun'da yazdığı sayısız nişan, ferman, berat ve menşur dışında yapılardaki eserlerinden bazdan şunlar-
Altuncuzade
Tekkesi'nin
planı.
M. Baha Tamıuın, 1982
dır: Üsküdar, Selimiye, Edirnekapı, Zeynep Sultan, Abdi Subaşı camilerinin kubbe yazıları, Üsküdar Şemsi Paşa Camii kuşak yazısı. Ayrıca İstanbul'da Laleli, Bebek, Bakırköy, Kemer Hatun ve Ağa Camii'nde de eserleri vardır. En meşhur öğrencileri Macid Ayral(->) ile Halim Özyazıcı'dır(->). Altunbezer, Hafız Osman ve Mustafa Rakım ekollerinin usta temsilcisidir.
Bibi. İnal,-Son Hattatlar, 97-101; Rado, Hattatlar, 258-259.
ALI ALPARSLAN
ALTUNCUZADE TEKKESİ
Eminönü llçesi'nde, Şehzadebaşı semtinin, eskiden "Ağayokuşu", "Kırkdörtka-pısı" veya "Mehmedağayokuşu" olarak anılan kesiminde, Kemalpaşa Mahalle-si'nde, Şirvanizade Sokağı ile Yeşil Tulumba Sokağı'nın kavşağında, mahalleye adım vermiş olan mescidin yanında yer almaktadır.
Yanında yer aldığı Kemâl Paşa Mes-cidi'nde imamlık yapan, Halveti tarikatından, "Sarhoş" lakaplı Şeyh Bâlî Efendi (ö. 1572) tarafından 16. yy'ın ortalarında tesis edilmiştir. Bâlî Efendi'nin başlangıçta adı geçen mescitte Halveti
r
ayini icra ettiği, daha sonra mescidin yanına bağımsız bir tevhidhane inşa ettirdiği, hayatı boyunca burada şeyhlik yaptıktan sonra mescidin haziresine gömüldüğü anlaşılmaktadır. Daha sonra tekkenin postnişini olan "Altuncuzade" ve "Kudsizade" lakaplı şeyhler, tekkenin bu isimlerle de anılmasına sebep olmuşlardır. Bu arada İstanbul tekkelerine ilişkin bazı kaynaklarda tekkenin "Altun", "Altunizade", "Altıncıoğlu" olarak kaydedilmiş olduğu görülmektedir. Ayrıca, Saliha Sultan'm 1834'teki düğününe davetli olan şeyhler arasında, Hal-vetîliğin Şabanı kolundan, "Ağayoku-şu'nda Altıncıoğlu Tekkesi Şeyhi Müştak Efendi'nin" adı geçmekte, tekkenin bu tarihten itibaren Halvetîliğin bu koluna bağlı kaldığı, "Hacı Müştak" veya "Müştakzade" gibi adlarla da anılmaya başladığı tespit edilmektedir.
İlk yapının özellikleri bilinmemekte, çeşitli tarihlerde onarımlar geçirdiği hattâ yeni baştan inşa edildiği anlaşılmaktadır. Özellikle 1826 tarihli Vaka-i Hayriye'de, hemen yanında bulunan, "Eski Odalar" isimli yeniçeri kışlasının yakılması sırasında tekkenin de tahrip olduğu, 1826-1834 arasında, yukarıda adı geçen Şeyh Müştak Efendi tarafından Şaba-nî koluna bağlı olarak ihya edildiği tahmin edilebilir. Tekkenin, yarı yıkık du-
Altunizade
İstanbul Ansiklopedisi
rumda günümüze intikal eden son yapısı ise 20. yy başlarına aittir. Kemâl Paşa Mescidi'nin yanındaki türbesinde gömülü olan Hasan Fehmi Paşa'nın eşi Zey-neb Feride Hanım'm, 1902'de, adı geçen mescitle birlikte Altuncuzade Tekkesi'ni de yenilemiş olması akla yakındır. 23 Temmuz 1911 tarihli ünlü Aksaray yangınında Kemalpaşa Mahallesi bütünüyle yandığında muhakkak ki tekke de büyük ölçüde harap olmuş ve daha sonra onarım görmüştür. 1925'ten sonra kaderine terk edilen tekkenin tevhidhanesi halen mezbelelik halindedir. Harem-se-lamlık kanadından geriye kalan zemin kat ise Kemâl Paşa Mescidi'nin imam meşrutası olarak kullanılmaktadır.
Mimari programı ve boyutları asgari düzeyde tutulmuş, mütevazı bir zaviye olan Altuncuzade Tekkesi, aralarında duvarla bağlantı kurulmuş iki kanattan oluşmaktadır. Batı kanadı tevhidhaneyi, doğu kanadı da iki katlı harem ve selamlık bölümlerini barındırmaktadır. Kareye yakın dikdörtgen planlı ufak tevhidhane, son devre ait sıradan bir mescit niteliğindedir. Duvarlar moloz taş ve tuğla ile örülmüş, üstü ahşap çatı ile kapatılmıştır. Doğu yönünden girilen bu mekânda toplam beş adet basık kemerli pencere bulunmakta, tuğla ile örülmüş olan bu kemerlerin bir eşi de mihrap ni-
ALTUNİZADE
şini taçlandırmaktadır. Girişin yer aldığı doğu duvarındaki izlerden, burada iki katlı ahşap mahfillerin mevcut olduğu anlaşılmaktadır. Aslında iki katlı olduğu bilinen, ahşap olan üst katı ortadan kalkmış bulunan harem-selamlık kanadının zemin katı, geçirdiği değişimler sonucunda özgün tasarımını bütünüyle yitirmiştir. Söz konusu iki kanat arasında, basık kemerli geniş bir pencereyle kuzeydeki Yeşil Tulumba Sokağı'na açılan, üstü açık ufak bir avlu bulunmaktadır. Bibi. Evliya, Seyahatname, I, 256; Ayvansa-rayî, Hadîka, I, 180; Çetin, Tekkeler, 585; Aynur, Saliha Sultan, 34, no. 18; Âsitâne, 9; Osman Bey, Mecmua-i Cevâmi, I, 8-9, no. 10; Ihsaiyat, II, 22; M. B. Tanman, "Altuncuzade Tekkesi", DM, II, 544-545.
M. BAHA TANMAN
ALTUNİ2ADE
Üsküdar-Kısıklı yolu üzerinde, Bağlarba-şı ile Millet Bahçesi adı verilen park arasında kalan bölgenin güneye, Koşuyo-lu'na doğru uzanan kesimine Altunizade adı verilir. Semtin adı Altunizade İsmail Zühdi Paşa'dan(->) gelmektedir. İsmail Zühdi Paşa'ya "Altunizade" adı, babası döneminin büyük altınvarakçılarından ve ticaret filosu sahibi Altuni Hacı Ali Efendi olduğu için II. Mahmud tarafından verilmiştir. İsmail Zühdi Paşa, Altunizade lakabını aldıktan sonra bu semtte
ALTUNİZADE KÜLLİYESİ
231
Altunizade Külliyesi'nin dükkânları ve geri planda camii. Hakan Artı, 1993
r
230
ALTUNİZADE KÖŞKÜ
iki köşk, bir cami, çeşme, iptidai ve rüştiye mektepleri, fırın, hamam, karakol, vakıf evleri ve dükkânlar yaptırmıştır.
Altunizade semti geçmişte, büyük bahçe içinde köşkleri ve konaklarıyla İstanbul'un ünlü bir yazlık köşesiydi. Şimdi çoğu yıkılmış olan eski Altunizade köşkleri arasında şunları sayabiliriz: Altunizade Köşkü(->), Sürre Emini Be-hiç Bey'in köşkü (1858) (restore edilmiştir, Prof. Dr. Fahreddin Kerim Gökay Caddesi no. 33'tedir), Hüseyin Hâki Köşkü (1922'de gazeteci yazar Burhan Felek'in amcası tarafından satın alınmış, 1947'de Burhan Felek tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü'ne satılmıştır. Halen polis prevantoryumu olarak kullanılmaktadır), Âdile Sultan Kasrı(-t) ve Abdülaziz Av Köşkü(-») bakımlı olarak ayakta durmaktadır. Millet Bahçesi'nin karşısında Mısırlı Mustafa Fazıl Paşa Sarayı bugün Sabancı Holding'e aittir. Al-tunizade'nin diğer ünlü köşkleri arasında Rauf Paşa Köşkü, Nafiz Paşa Köşkü ve Sermet Efendi Köşkü sayılabilir.
Semtin en önemli camii olan Altunizade Camii'nin (bak. Altunizade Külliyesi) banisi ismail Zühdi Paşa'dır. Camiin önünde bir çeşme ve Altunizade ailesine ait bir mezarlık yer alır. Bu mezarlıkta İsmail Zühdi Paşa, eşi Habibe Nev-res Hanım, kız kardeşi Emine Şerife Hanım, oğlu Ali Necib Bey ve torunu Emine Rabia Hanım yatmaktadır. Camiin bitişiğindeki "akaretler" adı verilen evlerde, kira ödemeden imam ve müezzinler otururdu. Diğer evlerin, dükkânların, fırın ve hamamın iradı camie verilirdi. Camiin karşısında Küçük Çamlıca yolu üzerinde Altunizade Karakolu vardır. Karakol binası da İsmail Zühdi Paşa tarafından 1866'da yaptırılmıştır.
Altunizade semtinin güneye doğru uzanan kesiminde eskiden bellibaşlı üç yapı yer alırdı. Bunlar Koşuyolu'na doğru Muhsin Bey'in köşk ve bahçesi; Saffet Bey'in köşkü ve Validebağ Prevantoryumu idi. Muhlis Bey'in köşkünün yerinde bugün Marmara Üniversitesi Hastanesi ve Huzurevi bulunmaktadır. Saffet Bey'in köşk ve bağının yerinde ise STFA şirketinin genel müdürlük binaları yükselmektedir. Milli Eğitim Ba-kanlığı'na ait Validebağ Prevantoryu-mu'nun bahçesinin kuzey kesimine son yıllarda yapılan okul binasına Haydarpaşa Lisesi taşınmıştır.
Altunizade Camii'nin arkasındaki iptidai mektebinin adı Cumhuriyet'ten sonra Altunizade 14. İlkokul'a dönüştü. Bu okul 1923-1938 arasında Millet Bah-çesi'ne yakın bir yerde Kısıklı tramvay caddesi üzerindeydi, ahşap bir binaydı ve oldukça haraptı. Bu bina yıkılınca okul Yeniyol adlı kavşaktaki kagir bir binaya taşındı. 1954'te İsmail Zühdi Pa-şa'nın torunu Saime Altunigil, Altunizade Köşkü'ne ait 40 dönüm bahçeyi parselletti ve 1.800 m2 büyüklüğünde bir arsayı okul yapmak koşuluyla Milli Eğitim Bakanlığı'na bağışladı. Milli Eğitim Bakanlığı buraya bir okul binası inşa et-
ti. Altunizade İlkokulu bugün, bu binada öğretimini sürdürmektedir.
Altunizade semtinin Üsküdar-Kısıklı tramvay caddesinin bulunduğu kuzey kesimine eskiden Tophanelioğlu denirdi. Şimdi Tophanelioğlu adı bilinmeyen bir nedenle Koşuyolu'na inen caddeye verilmiştir. Tophanelioğlu'nda Gül Baba adıyla anılan bir yatırın türbesi vardır. Altunizade'de Altınyurt adlı bir de spor kulübü bulunmaktadır (bak. Altınyurt Spor Kulübü).
Altunizade semti son yıllarda imar durumunda yapılan değişiklik nedeniyle işyeri binalarının, sitelerin ve apartmanların birbiri ardından yükseldiği bir çevre haline geldi. Bahçeler, yeşillikler arasındaki köşklerle belirlenen görünümü değişti. Genel müdürlüklerim Altunizade ve çevresine taşıyan birçok tanınmış kuruluştan sonra Eylül 1993'te Capitol adlı büyük alışveriş merkezinin (bak. Alışveriş Merkezleri) açılmasıyla semt, bahçeli yazlık köşklerin gözde olduğu o eski havasını tümüyle yitirdi.
TUNA BALTACIOĞLU
Dostları ilə paylaş: |