Bibi. W. Heyd, Yakm-Doğu Ticaret Tarihi I, Ankara, 1975; R. Stewig, Bizans-Konstanti-nopolis-İstanbul, "Dünya Şehri" Problemi Bakımından Bir Araştırma, İst., 1965; Janin, Constantinople byzantine, 228-f; ay, Englises et monasteres, 570.
AYŞE HÜR
AMASTRİANON FORUMU
İstanbul'un Bizans dönemi topografyası içinde yer alan bir meydan. Varlığı ve bazı işlevleri bilinen ve Filadelfion gibi Tauri Forumu(->) ve Bous Forumu(->) arasında yer alan meydanın kent içindeki kesin yeri saptanamamıştır. Varlığı ve içindeki önemli yapıtlar bilindiği halde İstanbul topografyası ile ilgilenen tarihçiler bazen Amastrianon'dan söz etmemeyi yeğlemişlerdir. Bu meydan belgelerde forum olarak adlandırılmaz.
Meydanın adı, Amastrisli (Amasra) bir kişi ile ilgili, belgelenmemiş bir kuruluş hikâyesinden kaynaklanmaktadır. De Ceremcmis?de imparatorun Beyazıt'tan Aksaray'a (Tauri Forumu'ndan Bous Forumu'na) inerken sırayla önce Filadelfion'dan sonra Amastrianon'dan
geçtiği yazılmıştır. Meydanda çok sayıda pagan heykel (Pseudo-Kodinus) olduğu bilindiğine göre, kuruluşunun Konstantin döneminde olduğu söylenebilir. O dönemde yarımadanın topografyası doğal durumunu korumaktaydı.
Mese'nin, önce Konstantin Martiri-onu'na giden yönde ve yarımadanın oldukça düz olan en yüksek su ayrımı çizgisini izleyerek Tauri düzlüğünden ayrıldığını ve sonradan bugünkü Saraçhane'ye varmadan Şehzadebaşı'nm bir noktasında şimdiki yol kotundan 4-5 m daha alçak bir düzeyde Bous Forumu'na doğru meyilli olarak döndüğünü düşünmek gerekir. Bugünkü yol yönleri o gün için yanıltıcı olabilir. Bu nedenle Amast-rianon'u Sarachanebaşı'nda değil, daha önce Şehzadebaşı ile Laleli arasında Aksaray'a yakın bir noktada ve Bous Foru-mu'nu da, Bayrampaşa Deresi'ne doğru, Aksaray düzlüğünün daha batıda bir noktasında düşünmek doğru olabilir.
Öte yandan eski yeniçeri odaları, Fatih'in Saraçlar Çarşısı ve sonradan Şehzade Camii'nin yapıldığı düzlük göz önüne alınırsa Filadelfion ve Amastri-anon'un birbirlerini izleyen bir çizgide ve platonun su ayrımı çizgisine yakın bir doğrultuda iki meydan oldukları da düşünülebilir.
Kentin tarihi topografyasını inceleyen bilim adamlarının kesinleştiremedikleri sorun, Aksaray'a (Bous) giden yolun Filadelfion'dan sonra Amastrianon'a ve Konstantin Forumu'na doğru iki kola ayrılıp ayrılmadığıdır. Guilland, Amastri-anon'un Apostoleion (eski Konstantin Martirionu) yolunda olduğu kanısındadır. Fakat De Ceremoniis'de, Filadelfion'dan sonra iki yol ayrıldığına ve bunlardan birinin Amastrianon Bousu'na, diğerinin Olibriu-Polieuktos Kilisesi-Kons-tantin Martirionu'na gittiğine işaret edildiğine göre Amastrianon'u Edirnekapı'ya giden yol çizgisi üzerinde düşünmemek daha doğru olur. Arazinin topografyası çok değiştiği ve arkeolojik veriler de yetersiz olduğu için, bugüne kadar kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Ne var ki, Amastrianon'un Polieuktos Kilisesi'nden çok daha eskiden kurulduğu, kilisenin bugünkü Aksaray'a yakınlığı ve bugün bile var olan arazi meyli düşünülecek olursa, Amastrianon'un Belediye Sara-yı'nın arkasındaki daha düşük bir kotta, bugünkü Aksaray kavşağına yakın bir yere oturduğu savunulabilir.
Filadelfion'u vaktiyle bazı araştırmacıların yaptığı gibi bugünkü Şehzade Külliyesi'nin yerinde düşünmek de doğru olamaz. Polieuktos Kilisesi ile külliye arasında ancak 100 m'lik bir mesafe vardır. Oysa, bu arada Olibriu denen mahalle yer alıyordu. Filadelfion Beyazıt'a yaklaşınca, Amastrianon da daha kolay açıklanabilir bir konuma gelmektedir.
Amastrianon'da pagan dönemden kalmış heykeller arasında en çok sözü edilenler bir kadriga üzerindeki Zeus Helios ile Herakles ve Hermes heykelleriydi. Bu meydanda 8. yy'da hâlâ ayakta
duran bir Zeus tapınağı, içinde atlarla birlikte müzik aletleri de olan ve Artemi-sion olarak adlandırılan bir yapı ile bir tiyatro ya da hipodrom vardı. Sonraki gözlemcilerin sözünü ettiği yarım daire biçiminde olan ve Vavassore'nin kent planında görülen yapı bu yöredeydi. Ancak yapının Amastrianon'la doğrudan ilişkisi bugünkü bilgilerle ileri sürülemez. İzleri Osmanlı dönemine kadar gelen bu dairesel yapı kalıntısının geç dönemlerde "Coliseo dei Spiriti" (Ruhlar Amfiteatrı) adıyla anılması Latin işgalinden kalmış olabilir ve bu ad burada hâlâ pagan geleneklerin kehanet ve tılsımlarla ilgili pratiklerinin yapıldığını gösterir. Bizans kaynaklarının I. Teodosius ya da II. Teodosius tarafından yapıldığını söyledikleri anfiteatrın burada gerçekten var olup olmadığı tarihçiler arasında tartışmalı olmakla birlikte, eski gravürlerde dairesel yapı vurgulu biçimde gösterilmiştir. Hıristiyanlığın kabulünden uzun yüzyıllar sonra bile, burada hâlâ pagan gelenekler içinde kehanetler yapılıyordu. Bu kehanetlerle ilişkili olan nehir, kurt, kartal, kaplumbağa, kuş ve yılan heykelleri de 8. yy'da henüz ayakta duruyordu. Amastrianon'da da, bütün forum ve meydanlarda olduğu gibi ticaret yapılıyordu. Burada at ve büyükbaş hayvan satılırdı. Aynı etkinlikler Bous'da da yapıldığına göre, Amastrianon Bous'a yakın olmalıdır. Türk döneminde Saraçhane Çarşısı'nın konumu bu eski ticaret alanlarının bir uzantısı olarak düşünülebilir. Janin, Bizans tarihinde önemli olan Modion'un bu meydanda olduğunu yazar. Modion piramit biçiminde bir anıttı ve üzerinde iki uzanan el arasında bir tahıl ölçü birimini (modius) gösteren kabartma vardı. Amastrianon'da bir tahıl ambarı da vardı. İmparatoriçe Eirene 8. yy'da meydanın bir bölümünü ve bu arada amfiteatrı da yıkarak bir saray yaptırdığı zaman bir yoruma göre bu yapıdan kalan revaklarm içine fırıncı dükkânları inşa ettirilmişti. Amastrianon'da bir tahıl ambarı (Horreum) ve fırıncıların bulunması onun Aksaray Meydanı'na yakın olduğunun bir başka kanıtıdır. Çünkü burasının da Bous Forumu gibi Eleuterion Limanı'ndan gelen tahılın depolandığı bir yer olduğuna işaret etmektedir. İmparatoriçe Eirene'in sarayının adı da Eleuterios idi. Ne var ki, De Ceremoniis'de, Modion'un Tauri Forumu ile Filadelfion arasında olduğu yazılmıştır. De Ceremonüs'in ziyaretlerden söz eden bölümü 10. yy'a aittir. Oysa Modion'u Amastrianon'da gösteren kaynaklar daha eski tarihlidir. O zaman iki Modion'un varlığından söz edilebilir. Birincisi bir anıta izafeten verilmiş bir meydan adıdır ve bunun Tauri ile Filadelfion arasında yer alması gerekir, ikinci Modion ise sadece bir anıttır. Bu durum Cameron'un dediği gibi, Mo-dion'daki heykelin Amastrianon'a taşındığını gösterebilir. Parastaseis'te, Modion'un diğer adının Horreum olduğu belirtilir. Bu, Modion heykelinin Amastri-
anon'daki tahıl deposu önüne ya da üzerine konduğuna işaret edebilir.
Amastrianon'un, meydanda idam cezaları yerine getirildiği için kent tarihinde kötü bir şöhreti vardı. Fakat şöhretinin kötülüğü büyük bir olasılıkla, Hıristiyan Konstantinopolis'te pagan âdetler ve geleneklerle uzun zaman iç içe yaşanmış olmasından kaynaklanmaktaydı. Sade halk için, burada şeytanlar, kâhinler, tılsımlarla ilişkilendirilen pagan dönemi kalıntıları vardı.
Bibi. Janin, Constantinople byzantine, s. 72-74; A. Cameron-J. Herrin, Constantinople in the Early 8th Century, The Parastaseis Syntomoi Chronikai, Leiden, 1984, s. 187, 224, 226, 228.
DOĞAN KUBAN
AMBARI CAMÜ
bak. YUSUF ŞÜCAÜDDİN CAMİİ
AMBARLI
Ambarlı, Avrupa yakasının Marmara Denizi kıyısında, Küçükçekmece'den 7 km ileride tatlı bir meyille denize inen arazinin üzerinde kurulmuş bir yerleşim birimidir. Osmanlı döneminde zengin çiftçilerin buğday ambarlarının burada bulunmasından dolayı Ambarlı olarak anılmıştır.
Bizans imparatorlarının yazlık olarak kullandıkları Küçükçekmece çevresinde bulunan Ambarlı, bir balıkçı köyüydü. Osmanlı imparatorluğu döneminde, istanbul'u çevreleyen surların dışındaki Eyüp Kadılığı sınırları içinde bir Rum köyü olarak varlığını sürdürdü. Ambar-lı'ya Türklerin ilk yerleşmesi, 1912'de Usturumca muhacirlerinden 15 hane kadar Türkün iskânıyla başlamış ancak I. Dünya Savaşı sonunda Rumlar, Türkleri köyden çekilmeye mecbur etmişlerdir. 1922'den sonra, Ambarlılı Rumlar mübadeleye tabi tutulmuş ve Selanik Kayalar'dan gelen muhacir Türkler bölgeye yerleştirilmiştir.
Ambarlı Cumhuriyet döneminde bir İstanbul köyü olarak varlığını sürdürmüş, 1950'li yıllarda bir banliyö yerleşim alam olarak gelişmeye başlamış ve kısa sürede istanbul'a yönelen iç göçten nasibini alarak banliyö kimliğinden uzaklaşmış ve 900 haneli bir yerleşim alanına dönüşmüştür. Ambarlı 1980'li yıllardan sonra daha çok Türkiye'nin doğu bölgelerinden gelen göçle büyümüştür.
Ambarlı istanbul kentine ve kentin önemli merkezlerinden Aksaray'a Edirne asfaltından ayrılan bir yol ile bağlıdır. Halen balıkçı sığınaklarının bulunduğu deniz kıyısından geçirilecek yolun E-5 Karayolu'na bağlanması projesi sonuçlandığında, Ambarlı şehirlerarası ulaşım ağına girecektir.
Ambarlı, daha önce Küçükçekmece İlçesi'ne(->) bağlıydı. 1992'de Avcılar(->) Küçükçekmece'den ayrılıp ilçe yapıldığında Ambarlı da Avcılar'a bağlandı. Ambarlı doğuda yine Avcılar İlçesi'ne bağlı Deniz Köşkler Mahallesi, batıda
235 AMBARLI TERMİK SANTRALI
Büyükçekmece İlçesi'ne bağlı Yakuplar Köyü, kuzeyde Cihangir ve Merkez mahalleleri ve güneyde Marmara Denizi ile çevrilidir. Kıyılardaki kumların lodos rüzgârlarıyla Soğuksu Burnu'na sürüklenmesini ve dolayısıyla toprağın kaymasını önlemek için setlerle korunmaktadır.
Ambarlı'nın batısında bulunan Reşid Paşa Çiftliği'nin bir kısmından şimdi aynı adı taşıyan cadde geçmektedir. Arazinin geriye kalan bölümünde apartmanlar yapılmıştır. Bu çiftliğin ilerisinde bulunan ve Yakuplar Köyü'ne kadar olan yerlerde ise çeşitli fabrikalar ve işletmeler kurulmuştur.
1922'de muhacirlerin yerleştirilmesi sırasında mevcut kiliseden mescide çevrilen binadan günümüzde iz kalmamıştır. Ambarlı Sağlık Ocağı'ndan aşağıya doğru denizcilerin barınağına inen yolun solunda, yamacın üstündeki restoranın yerinde, eskiden Rum mezarlığının bulunduğu söylenmektedir. Semtte Osmanlı döneminden kalma, ancak kullanıma kapatılmış 3 çeşme vardır.
Eski Rum yerleşim yerlerinden olan Ambarlı'da, bugün Türk ve Müslüman nüfus, semt nüfusunun tamamını oluşturmaktadır. Nüfusun büyük çoğunluğu işçi ve ücretlidir.
Cumhuriyet döneminde muhacirlere dağıtılan tarımsal topraklar yapılaşmaya açıldığından, artık tarım yapılmamaktadır. Semtte, Kaleterasit, İnşa, Arçelik fabrikaları ile Petrol Ofisi ve Etibank tesisleri bulunmaktadır. Ambarlı Termik Santralı(->) semtin sınırlan içindedir.
FİGEN TAŞKIN
AMBARLI TERMİK SANTRALI
Avcılar'da kurulu istanbul ve Trakya'ya elektrik enerjisi sağlayan Türkiye'nin en büyük termik elektrik santrallarından biridir. Kuruluş çalışmaları 1964'te başlayan santral, 1967'te 110 MW'hk iki ünitesiyle devreye girdi. Yakıt olarak fueloil kullanan santrala, 1970'te 110 MW'lık bir ünite daha eklendi. 1971'de 150 MWlık iki ünite daha devreye sokulunca, Ambarlı Termik Santralı 630 MW'lık toplam kurulu güç ve 3,472 Gwh'hk termik enerjisi ile (2.400 MW'lık Atatürk, 1.350 MW'lık Karakaya ve 1.340 MW'lık Afşin Elbistan santralla-nnın ardından) Türkiye'nin dördüncü büyük elektrik santralı oldu.
Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı döneminde, Türkiye'nin mevcut elektrik kapasitesinde 910,4 MW'lık bir artış sağlanmıştı. Bu dönem boyunca, hidrolik enerji kaynağından daha çok yararlanılması yönündeki plan ilkelerinin aksine, 280,4 MW'lık hidroelektrik santrallarma karşılık 630 MW'lık, termik güçle çalışan Ambarlı Termik Santralı inşa edilmiş; böylece termik santralların toplam elektrik enerjisi üretimi içindeki payı korunmuştur.
Ambarlı Termik Santralı yakıt olarak İpraş, Araş ve Aliağa rafinerilerinden getirilen fueloili kullanmaktadır. Devreye
Amcazade Hüseyin Paşa Külliyesi'nin yüzyıl başlarındaki görünümü. Sebil, hazire pencereleri
ve giriş kapısı.
İAM, Encümen Arşivi, /, no. 448
r
236
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
Ambarlı Termik Santralı
Erkin Emiroglu, 1993
sokulduğu 1967 yılında varili 2,5 dolar olan petrolün 1973'teki büyük petrol bunalımı döneminde aşın zamlanması sonucu, Ambarlı Termik Santralı yakıt sıkıntısına düşmüş, bir elektrik darboğazı oltaya çıkmış, o zamanki bir deyimle Ambarlı, petrol değil dolar yakmaya başlamıştır. Bu dönemde istanbul'da elektrik darboğazından kurtulmak için elektrik kesintileri yapılmış, daha sonraki yıllarda, petrol faturasının nispi ağırlığının azalmasıyla bu uygulama kaldırılmış, santral günlük üretimine dönmüştür.
Bugün, 630 MW'hk Ambarlı Termik Santralı, 1980 yılında ilk grupları devreye giren, 1990 yılında da tamamlanan 1.350 MW'lık Ambarlı Doğalgaz Kombine Çevrim Santralı ile birlikte toplam 1.980 MW'lık elektrik enerjisi üretmektedir. Ambarlı Doğalgaz Kombine Çevrim Santralı her biri 139 MW gücünde altı gaz türbinine ve her biri 172 MW gücünde, atıksuyu değerlendirmeye yönelik inşa edilmiş üç buhar türbinine sahiptir.
Halihazırda Türkiye Elektrik Kurumu'nün işlettiği Ambarlı Termik Santralı, tam kapasite ile çalıştığı zaman, günde 14 milyon, yılda 4-4,5 milyar kilovat/saat elektrik enerjisi üretmektedir. Ve bu üretilen elektrik enerjisi 34 kilo-voltluk hatlarla Trakya'ya, 154 kilovolt-luk hatlarla da istanbul'a gönderilmektedir. Bu iki santral ortalama olarak Türkiye'nin elektrik enerjisi üretiminin yüzde 5'ini karşılamaktadır, istanbul'un, Türkiye'de üretilen elektrik enerjisinin yaklaşık yüzde 40'ını tükettiği dikkate alınırsa, bu iki santralın istanbul'un elektrik enerjisi ihtiyacının yaklaşık yüzde 37'sini karşılamak suretiyle çok önemli bir rol üstlendiği görülmektedir.
istanbul'un elektrik enerjisi ihtiyacının geri kalan bölümü ise Lüleburgaz'da inşa edilmiş, 100 MW gücünde sekiz gaz, 100 MW gücünde dört buhar türbininden oluşan toplam 1.200 MW lık kurulu güce sahip Trakya Hamitabat Doğalgaz Kombine Çevrim Santra-lı'ndan ve istanbul Boğazı üzerinden
geçirilen bir adet 380 kilovoltluk, iki adet 154 kilovoltluk TEK bağlantısından, Anadolu'dan istanbul'a doğru akan elektrik enerjisi ile karşılanmaktadır.
Bibi. (Bu madde kaleme alınırken, rakamsal bilgilerin güncelliğini sağlamak için Ambarlı Termik Santralı Teknik İşler Müdürlüğü yetkililerinin sözlü açıklamalarından da faydala-mlmıştır.); T. Çandar, "Türkiye'de Enerji", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. 3, İst., 1983; K. Ongun, "Türkiye'de Elektrik Enerjisi Üretimindeki Gelişmeler", Enerji Dünyası, Dünya Enerji Konferansı Milli Komitesi, Ankara, 1975; M. Ula, Türkiye'de Elektrik Santralleri, TEK Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara, 1985; M. Ula, Türkiye Elektrik İstatistikleri Özeti, TEK Genel Müdürlüğü Yayınları, Ankara 1983; T. Yarman, "Enerji ve Türkiye", Cumhuriyet Dönemi Türkiye Ansiklopedisi, c. 3, İletişim Yayınları, 1983.
SEViM BUDAK
AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA KÜLLİYESİ
Fatih ilçesi, Saraçhanebaşı semtinde, Sofular Mahallesi sınırları içinde yer almaktadır.
17. yy sonlarında ibrahim Ağa'nın mimarbaşılığı sırasında inşa edilen külli-. yenin banisi Köprülü ailesinden olup II. Mustafa devrinde vezirazam olarak görev yapmış olan Amcazade lakabı ile de tanınan Hüseyin Paşa'dır.
Külliye önceleri medrese, dershane-mescit, kütüphane, sıbyan mektebi, dükkânlar ve sebilden oluşmakta iken daha sonra bunlara Şeyhülislam Mustafa Efendi tarafından 1152/1739'da bir çeşme ilave edilmiştir. Ayrıca 1114/1702'de vefat eden Amcazade Hüseyin Paşa'nın sebilin güneyine gömülmesinden sonra aileden olan diğer kişilerin de buraya gömülmeleri ile bir hazire oluşmuştur.
Külliye 1718 ve 1782 yangınlarında, 1755 ve 1894 depremlerinde hasar görmüştür. 1755'te banisinin kızı Rahmiye Hanım tarafından, 1940, 1957-1958 ve 1960'ta çeşitli tamirler yaptırılmıştır. 1966 yılında Vakıflar idaresi tarafından yapılan yeni düzenlemeler ile müze bi-
nası haline getirilmiş olan külliye "Türk inşaat ve Sanat Eserleri Müzesi" olarak kullanılmaktadır.
Kareye yakın bir alanda yerleştirilmiş olan külliyenin doğu cephesi ortasında basık kemerli kapısı vardır. Üzerinde üç satır halinde Arapça yazılmış on iki mıs-ralık inşa kitabesi bulunmaktadır. Kapının sağında çeşme ve altta dükkânlar ile üstte sıbyan mektebi, solunda ise ortada sebil iki yanda hazire yer almaktadır. Girişin karşısında, batı cephesi boyunca uzanan, kuzey ve güney yönlerde de kolları olan "U" şeklinde revaklı medrese odaları mevcuttur. Avlunun kuzeyinde, medresenin kuzey koluna bitişik olarak fevkani kütüphane binası yer alır. Avlunun ortasına yakın bir yerde sekizgen şadırvan ile güneyde üç tarafı revaklı sekizgen dershane-mescit binası bulunmaktadır.
Dershane-Mescit: Külliyenin en dikkat çekici bölümlerinden birini güneyde yer alan dershane-mescit binası oluşturur. Sekizgen plana sahip yapı, geçişleri mukarnaslarla sağlanan 11 m çapında kubbe ile örtülmüştür. Bina dıştan doğu, batı ve kuzey olmak üzere üç yönden "U" şeklinde geniş bir revak ile çevrelenmiştir. 22 mermer sütun üzerinde mukarnaslı ve baklavalı başlıklara oturan sivri kemerli revakta birimlerden dokuz tanesi kubbe, dört tanesi çapraz tonoz, bir tanesi aynalı tonoz ile, sekizgen gövdeyi tamamlayan dört köşe ise yarım kubbelerle örtülmüştür.
Girişin önündeki revak kemeri diğerlerine göre daha dar tutulmuş, üzerini örten kubbe ise biraz yüksek ele alınmıştır. Dershane-mescit kapısı, mermer kaplamalı olup basık kemerli, açıklığa sahiptir. Kemer ortasında "Mühr-i Süleyman" motifi yer alır. Kemer köşe dolguları kıvrık dallar üzerinde rumîlerden oluşan süslemeye sahiptir. 1112/1700 tarihini veren tek satırlık Arapça sülüs kitabe üzerinde mukarnas ve palmet sıralı firiz bulunmaktadır. Kapının iki yanında birer küçük niş yer alır.
Yapı çift katlı pencere düzenine sahiptir. Giriş cephesi hariç diğer cephelerde altlı üstlü ikişerden dört pencere yer alır. Alt kat pencereleri basık boşaltma kemerleri altında dökme demir parmaklıklı, dikdörtgen söveli, üst kat pencereleri ise sivri kemerli olup içlik ve dışlıklara sahiptir. Girişin iki yanında, altta pencereler yerine küçük birer dolap nişi açılmıştır. Girişin karşısında eksende yer alan mermer mihrap yedi kenarlı bir nişe sahiptir. Niş üzeri mukarnaslı, yaşmaklı olup iki köşede birer rozet mevcuttur. Üstte sülüs hat ile yazılı mihrap ayeti, en üstte ise palmetli bir firiz ile taçlandırılmıştır.
Yapıda kubbe içi, pencere ve dolap üstleri kalem işleri ile süslenmiştir. Yenilenmiş olan bu kalem işlerinde klasik desenler söz konusudur. Kubbe ortasındaki yazı madalyonundan sonra kubbe eteğine uygun salbekli şemseler sıralanmıştır, içlerinde bitkisel düzenlemeler görülür. Yazı madalyonunun etrafı ile kubbe eteğinde, pencere ve dolap üstlerinde kıvrık dallarla rumîli ve palmetli kompozisyonlar vardır. Üst kat pencere aralarında mihrap üstüne gelen yerde çerçeve içinde yine mihrap ayeti yazılmıştır. Diğerlerinde ise yuvarlak madalyonlar içinde Allah, Muhanımed, dört halife, Hasan, Hüseyin adları yazılıdır.
Dershane-mescidin etrafında yer alan revakta kubbe içlerinde vaktiyle mevcut olan 19. yy kalem işleri bugün mevcut değildir. Buralarda yer yer orijinal kalem işlerinden küçük izler görülmektedir.
Medrese Odaları: Girişin karşısında yer alan medrese, güneydeki dershane-mescit ile kuzeydeki kütüphane arasında avluyu geniş bir "U" şeklinde çevrelemektedir. Batıda on bir, kuzeyde dört, güneyde iki olmak üzere toplam on yedi birimden oluşan medrese önünde baklavalı başlıklara sahip on üç mermer sütunun taşıdığı sivri kemerli revaklar yer almaktadır. Medrese odalarının tamamı pandantiflerle geçişleri sağlanmış kubbeler ile örtülüdür. Revaklarda ise güney uçtaki birim ile batıda kuzey kanatla birleşmeden önceki birimin üzerleri, aynalı tonozla, diğerleri pandantifi! kubbelerle örtülüdür. Medrese odaları yaklaşık 4x4 m ölçüsünde olup basık kemerli kapı ve dikdörtgen söveli bir pencere ile revaklara, bir veya ikişer pencere ile de dışarıya açılmaktadır. Yalnızca güneyde ortada yer alan oda ile kuzeyde kütüphane yanındaki üç odanın dışarıya açılan pencereleri yoktur. Burada köşeye yakın olan odanın köşedeki birime açılan bir penceresi vardır. Köşe mekânının üzeri bugün açıktır, içinde bir ocak nişi ile vaktiyle dışa açılan fakat bugün içi doldurulmuş olan kapısı vardır. Odaların içinde iki veya üç dolap nişi ile bir de ocak nişi bulunmaktadır. Ocaklar dıştan sekizgen gövdeli, her yüzeyinde birer rüzgâr açıklığı bulunan, üzeri küçük kubbecik ile örtülü kesme taş bacalara sahiptir.
Medresede yapı malzemesi dış cep-
helerde bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla, revak cephesinde ise tuğla hatıllı moloz taştır. Bu cephe günümüzde sıvalı olup pencere ve kapı üstlerindeki tuğladan sivri boşaltma kemerleri ve tuğla alınlıkları sıva altında kalmıştır. Revak kemerleri ve kemer araları düzgün küfeki taşından olup tüm örtü sistemleri tuğladandır. Batıdaki revak cephesinin ortasında kemer arasındaki yüzeyde bir tane kuş köşkü bulunmaktadır. Revak kemerlerinin kilit taşı üzerinde bir rozet, bir "Mühr-i Süleyman" motifi alternatif olarak sıralanmıştır. Revak medrese birleşmesinde bir uyumsuzluk söz konusudur. Depremler neticesinde çok harap olan medresede yenilenen kubbeler arasında da farklılıklar görülmektedir.
Şadırvan: Avlunun ortasında mermerden ongen bir haznesi olan şadırvan, baklavalı başlıklara sahip sekiz mermer sütunun taşıdığı ahşap çatı ile örtülmüştür. Son yıllarda yenilenmiş olan şadırvanda hazne, fıskiyeli olup çeşme aynataşları, silmelerle sivri kaş kemer şeklinde düzenlenmiş, içleri bir rozet ile süslenmiştir.
Ayrıca ihtiyaçtan dolayı girişin sağında yer alan hazne duvarına musluklar yerleştirilmiş, önüne de küfeki taşından bir kanal yapılmıştır. Vaktiyle üzerinde ahşap bir sundurmanın da olduğu mevcut izlerden anlaşılmaktadır.
Kütüphane: Avlunun kuzeyinde sıbyan mektebi ile medrese odaları arasında yer alan kütüphane iki katlı bir yapıdır. Avluya bakan girişinin üzerinde yer alan ve nesta'lik hat ile yazılı olan dokuz satır halinde, on dört mısralı oval kitabeden, yapının 1168/1755'te Hüseyin Paşa'nın kızı Rahmiye Hanım tarafından tamir ettirildiği anlaşılmaktadır.
Avluya bakan cephesi düzgün kesme küfeki taşı ile kaplı olan yapının diğer üç cephesi bir sıra kesme taş, iki sıra tuğla ile kaplanmıştır. Yalnızca doğu
23 7 AMCAZADE HÜSEYİN PAŞA
duvarının avluya yakın köşesinde pencere açıklığı boyunca kesme küfeki taşı kaplama yapılmıştır.
Yuvarlak kemerli açıklığa sahip olan tonozlu dehlizden geçilerek kuzeydeki küçük avluya, oradan da üst kata ulaşılır. Burada baklavalı başlıklı iki mermer sütunun taşıdığı basık tuğla kemerli, üzeri düz meyilli beton çatı ile örtülü olan revak bulunmaktadır. Ortada yer alan yuvarlak kemerli açıklığa sahip kapı, dıştan küfeki taş, içten mermer sö-velidir. 6,50x6,50 m ölçüsündeki mekânın üzeri dıştan sekizgen kasnaklı, içten pandantiflerle geçişi sağlanan kubbe ile örtülmüştür.
Kütüphane, güneyindeki avluya dört, girişin iki yanında birer, doğu ve batı duvarlarının güney uçlarında yanlara iki olmak üzere toplam sekiz pencere ile dışa açılmaktadır. Pencereler dikdörtgen olup dıştan küfeki taş, içten mermer sövelidir. Batı cephesinde yer alan pencere, tuğladan sivri boşaltma kemeri altında, niş içindedir. Güneydeki avluya bakan dört pencere ile, doğu cephesindeki pencerenin üstleri birbirini takip eden üç kademeli silme ile sivri kemerli alınlık şeklinde dekorlanmıştır. Kütüphanede doğu ve batı duvarları içinde üçerden altı tane dikdörtgen niş bulunmaktadır. Mekânın içi beyaz badana ile kaplanmıştır. Vaktiyle mevcut olan 19. yy kalem işlerinden hiç iz kalmamıştır.
Külliyenin yapımından sonra kütüphanenin geçirdiği tamirlerden dolayı geç devir izleri açıkça belli olmaktadır.
Kütüphanenin altında yer alan mahzenin su dağıtma yeri (maksem) olduğu anlaşılmaktadır. Güneyde avluya bakan küçük yuvarlak kemerli açıklığı bulunmaktadır. Bugün tonozlu koridordan bir kapı açılmış ve depo olarak kullanılmaktadır. Yapıda ayrıca üst kata çıkışı sağlayan merdiven altında bir hela yer almaktadır.
r
238
AMCAZADE HÜSEYiN PAŞA
Kütüphaneye Hüseyin Paşa 457, Sey-yid Nafiz Efendi 85 kitap vakfetmiştir. Kitaplar önce Beyazıt Kütüphanesi'ne, 1929 yılında Fatih-Millet Kütüphanesi'ne, son olarak da 1936 yılında Süley-maniye Kütüphanesi'ne taşınmıştır.
Sıbyan Mektebi: Külliyenin doğusunda ön cephede yer alan dükkânların üzerine inşa edilmiştir. Bugün kare planlı iki kubbeli mekândan oluşan yapı 1894 depreminde büyük hasar görmüş, son yıllarda Vakıflar idaresi tarafından esaslı bir şekilde onarılmıştır.
Mektebe giriş, dükkân dizisinin ortasında yer alan yuvarlak kemerli kapı ile sağlanmıştır. Beşik tonozlu bir koridordan geçilerek etrafı duvarla çevrili, zemini taş döşeli küçük iç avluya ulaşılır, içinde bir adet hela bulunan ve mektebin batısında yer alan bu avludan yukarıdaki sahanlığa çıkılır. Köşeye yakın yerleştirilmiş olan küfeki taşından söveli ve basık kemerli kapı ile önce kuzeydeki mekâna, oradan da dikdörtgen mermer söveli kapı ile güneydeki mekâna geçiş sağlanmıştır. Mekânlar dıştan on iki kasnaklı, içten pandantiflerle geçişi sağlanan kubbeler ile örtülmüştür. Kuzeydeki oda, batıda iki pencere ile iç avluya, doğuda iki pencere ile de dışa açılır. Kuzey duvarında üç, güney duvarında bir mermer söveli niş mevcuttur. Bu mekânda, girişten sonra zemin 0,30 m kadar yükselir. Güneydeki ikinci oda ise doğuda üç pencere ile dışa, batıda bir pencere ile avluya açılmaktadır. Bu mekânın batı duvarında bir ocak nişi ile güney duvarında mermer söveli üç dolap nişi vardır. Baca dışta, kesme taştan sekizgen gövdeli olup üzeri küçük kub-becikle örtülmüştür. Her yüzde birer ta-
ne rüzgâr açıklığı vardır. Yapı dıştan bir sıra moloz taş, iki sıra tuğla dizisinden oluşan almaşık bir duvar örgüsüne sahiptir. Yalnızca penceresiz olan güney cephe ile batı duvarının güney köşesi tamamen düzgün kesme küfeki taşı ile kaplanmış olup taş konsollar ile dışa hafif taşkındır. Bu cephe üzerinde üçlü konsollara oturan iki kuş köşkü mevcuttur. İçten sade, dıştan ise tuğladan sivri boşaltma kemerleri altında mermer alınlık ve söveleri olan pencereler dökme demir parmaklıklıdır. Güney mekânda odaları ayıran ortak duvar üzerinde 19. yy'da yazılmış olan iri çifte vav kompozisyonu bulunmaktadır.
Dükkânlar: Külliyenin doğu cephesinde, sıbyan mektebinin altında dört adet dükkân yer almaktadır. Oval hareketli, iki kademeli konsollar üzerine oturan dışa taşkın yuvarlak kemerli cephelere sahiptirler. Beşik tonoz ile örtülmüş olan mekânlarda girişin karşısında birer tane niş bulunmaktadır. Altında mahzenleri olan dükkânlar 2,5x5 m ölçüsünde olup dikdörtgen plana sahiptirler.
Sebil: Külliyenin doğu cephesi üzerinde, girişin solunda yer alır. Son yıllarda tamir görmüş olan sebil dışa taşkın dört dilimli cepheye sahiptir. İçten pandantiflerle geçişi sağlanan bir kubbe ve bunun önünde küçük yarım kubbe ile örtülü olan sebil dıştan bir saçak ile çevrelenmiştir. İkisi duvara gömülü, üçü serbest beş mermer sütun üzerinde mukarnaslı başlıklara oturan sivri kemerli dört açıklığa sahiptir. Kemer içleri mermer dolgulu olup başlık araları da oval harekete uygun lentoludur. Kemer kilit taşlarında birer rozet, lentolarda kıvrık dallar üzerine rumîlerden oluşan süslemeler görü-
ÇEŞME
lür. Cephelerde "C", "S" kıvrımlarından oluşan dökme demir parmaklıklar vardır. Her parmaklıkta Bursa kemerli altı tane su verme açıklığı mevcuttur.
Dershane-mescidi çevreleyen revak ile sebil arası iki çapraz tonoz ile örtülmüştür. Burada yer alan basık kemerli kapı ile sebile geçilir. İçeride kuzey duvarı üzerinde dikdörtgen bir niş bulunmaktadır. Güney duvarı üzerinde ise vaktiyle mevcut olan sivri kemerli açıklık, nazire zemininin yükselmesinden dolayı kapatılmış, içine yatık dikdörtgen şeklinde mermer hazne ve bir kurnadan oluşan çeşme yerleştirilmiştir. Haznedeki aynataşı, silme ile üçe ayrılmıştır. Ortada sivri kaş kemerli bölüm içinde büyük bir rozet ile karşılıklı iki vazodan çıkan stilize çiçekler vardır. İki yan panoda ise birer iri servi ağacı motifi mevcuttur. Çeşmenin yanında bir de kuyu bulunmaktadır. Sebil içinde vaktiyle mevcut olan ve 19. yy'ın zevkini aksettiren kalem işlerinden bugün iz kalmamıştır. Son restorasyonda klasik desenlerden izler tespit edilmiştir.
Çeşme: Külliyenin doğu cephesi üzerinde, girişin sağında dışa hafif taşkın olarak yer alır. Külliyenin inşasından 39 yıl sonra Şeyhülislam Mustafa Efendi tarafından yaptırılmış olmasından dolayı Şeyhülislam Mustafa Efendi Çeşmesi adı ile tanınmaktadır. 1152/1739 tarihim veren mermer üzerine ta'lik hat ile yazılmış bulunan beş satır halinde yedi be-yitlik bir kitabesi vardır. Kitabenin hattatı Katibzade diye de tanınan Mehmed Refi bin Mustafa'dır. Harap durumda olan kitabenin alt satırında, iki köşede bitkisel süslemeli küçük kartuşlar görülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |