I u n d e n bugüN



Yüklə 7,14 Mb.
səhifə129/129
tarix09.01.2019
ölçüsü7,14 Mb.
#94242
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   129

Osmanlı Dönemi

İstanbul'un fethinden sonra İstanbul Türkler tarafından yeniden kurulmaya başlandığında inşa edilen çarşı ve atölyeler arasında "kazgancı" olarak adlandırılan bakırcı dükkânlarının önemli bir yer tuttuğu görülmektedir. İlk kez kurulan bu atölyeler, ordunun ve toplumun günlük hayatta kullandığı ve büyük bir gereksinme duyduğu bakır kap kaçağı üretiyordu. İstanbul'da ilk bakırcı atölyeleri II. Mehmed (Fatih) döneminde (1451-1481) Uzunçarşı'nın aşağılarında kurulmuştu. Bugünkü Tahtakale sınırları içinde yer alan Uzunçarşı'da 45 dükkân bulunmaktaydı. Fatih Vakfiyesi'nde Uzunçarşı, "Yahudi Kilisesi (Havra-Sina-gog), Murad Paşa Hanı ve Hacı Timur-taş mülkü"yle sınırlanmaktadır.

Osmanlı belgelerine göre, 16. yy'ın ikinci yarısından itibaren bakırcılar Sü-leymaniye, Bitpazarı, Kumkapı, Fındıklı, Yedikule ve Unkapam'nda bulunmaktaydı. Ayrıca seyyah, tarihçi ve coğrafyacıların eserlerinden de bakırcıların Galata, Beyoğlu, Tahtakale, Uzunçarşı

Surname-i

Vehbî'de

bakırcılar,

18. yy

Selâmet Taşkın fotoğraf arşivi

Başı Sokağı (Mercan), Kapalıçarşı ve çevresinde toplandıklarını öğreniyoruz.

Bakırcıların üretecekleri kap kaçakta uymak zorunda oldukları kurallar, kanunnamelerle belirlenmişti. I. Selim (Yavuz) döneminde (1512-1520) yayımlanan kanunlarda, bakırcıların kazanları nasıl yapacakları açıkça belirtilmiştir. IV. Mehmed dönemine (1648-1687) ait kanunlarda da, tıpkı I. Selim dönemindeki kanunlarda belirtildiği şekilde, bakırcıların kazanları nasıl yapmaları gerektiği belirtilmiştir.

İstanbul'daki bakırcı atölyelerinde üretilen çeşitli eşya ve çok zengin mutfak kaplarının yardımıyla, hem Osmanlı bakırcılık sanatının gelişimini, hem de bu sanatın karakteristik bir Anadolu özelliğini nasıl kazandığını açık bir şekilde öğrenebilmekteyiz. İstanbul'daki bakırcı atölyelerinin bir başka ilginç özelliği de, kuruluşundan günümüze kadar, geleneksel Türk bakırcılık sanatı-

nı başarılı bir şekilde devam ettirmiş olmasıdır. Öyle ki, günümüzde bile İstanbul atölyelerinde üretilen bakır ve bronzdan yapılmış çeşitli eşya Avrupa ülkelerine ihraç edilmektedir.

Gerek Osmanlı belgelerinden, gerekse Topkapı Sarayı'ndaki Ehl-i Hiref Me-vacib Defterleri''nden öğrendiğimize göre, İstanbul'daki bakırcıların büyük bir bölümü hem Balkanlar'dan, hem de Anadolu'dan gelmekteydi. Balkanlar' dan gelen bakırcılar özellikle Saraybos-nalıydı. Anadolu'dan gelen zanaatkarların çok büyük bir kısmı ise, Tokat, Kastamonu ve özellikle Trabzon ve yakın çevresindendi. Böylece İstanbul atölyelerinde bir taraftan Anadolu'nun geleneksel kap formları üretilirken, üzerlerindeki bezeme ve işlemelerin de yer yer Balkanlar'daki motiflerden meydana geldiği görülmüştür.

Bakır eşya üretiminin ve bakırcı esnafının Osmanlı sosyal yaşantısında oy-

BAKIRCILAR CADDESİ

554

555

BAKIRKÖY

ELLİ

Seferi sırasında, İstanbul Latinlerin eline geçtiğinde, Hebdemon da Latin egemenliği altına girmiş; 1203-1261 arasında yıkılmış, terk edilmiş, bir süre tarih sahnesinden silinmiştir.

Bizans'ın son dönemlerinde, günümüzün Bakırköy'ü kimi kaynaklara göre "Makro Hori" (Uzun Köy), kimi kaynaklara göre "Makri Köy" (Uzak Köy) adıyla anılıyordu ve eski debdebesini çoktan yitirmiş küçük bir balıkçı köyüydü. Osmanlı döneminde, Makri Köy, adının da belirttiği gibi gerçekten uzak bir köy, bir çeşit taşra sayılıyordu. Osmanlı'nın buraya ilgi göstermeye, köşkler, konaklar, camiler, hamamlar yaptırmaya başlaması 17. yy'm başına rastlar. Örneğin, Bakırköy'de günümüze kalan en eski yapılardan Çarşı Camii, 1601'de (kimi kaynaklara göre 1650'ler) yapılmıştır. Yine, daha sonra Bakırköy Şifa Hamamı olarak bilinen hamam da cami ile aşağı yukarı eşzamanlıdır.

namış olduğu önemli rolü, yazmalardan ve minyatürlerden de öğrenmekteyiz. III. Murad'ın oğlu Şehzade Mehmed (III. Mehmed) için 1582'de Atmeydam'nda düzenlenen görkemli sünnet düğününü anlatan ve minyatürlerini Nakkaş Osman'ın yaptığı yazarı bilinmeyen Sur-name-i Hümâyun adlı yazmada, esnaf loncalarının alaylar halinde geçişlerinde, bakırcılar "Âmeden-i Kazgâniyan" başlığı altında oldukça ayrıntılı olarak anlatılmıştır.

Evliya Çelebi'nin IV. Murad'ın ordu esnaf alaylarını ayrıntılı olarak anlatırken, bakırcıları anlatmaması ilginçtir. Buna karşın Evliya Çelebi "Süleymaniye Dökümcüleri" hakkında çok yararlı bilgi vermiştir. Eremya Çelebi l657'de IV. Mehmed'in huzurunda ordunun Girit seferine çıkmadan önce esnaf alaylarının geçişlerini anlatırken, bakırcıları kazancı ve dökmeci esnafıyla birlikte tasvir etmiştir. Hüseyin Vehbî'nin yazdığı ve saray başnakkaşı Levnî'nin minyatürlerini yaptığı Sumame-i Vehbî'de 1720' de III. Ahmed'in üç şehzadesinin sünnetleri dolayısıyla yapılan şenliklerde, bakırcılar da diğer esnaf loncalarıyla birlikte ayrıntılı gösterilmiştir.

Beyazıt'ta Çadırcılar Caddesi'nde bir bakırcı ustası. Erdal Yazıcı

1862'de A. Paspatis tarafından yazılan kitapta, İstanbul'daki bakırcı dükkânları, bakırcı mesleği ve zanaatkarları konusunda geniş bilgi vardır. 19. yy'm sonlarında istanbul'da araştırma yapan Pretextat-Lecomte'un bakırcılar hakkında verdiği ayrıntılı bilgi, İstanbul'da üretim yapan bakırcıları anlatan en canlı gözlemi oluşturmaktadır.

Son 20-25 yıldır günlük hayatta kullanılan kap kaçağın bakır yerine daha ucuz olan alüminyumdan ya da kalayla-



Bafcrrcılar Caddesi

/. Gündağ Kayaoğlu, 1983

ma zahmeti getirmeyen çelikten yapılması bakırcılık sanatının mutfak eşyası üretiminden, dekoratif ya da turistik eşyaya yönelmesi sonucunu doğurmuş, geleneksel yapıdaki bakırcı atölyeleri yavaş yavaş kapanmaya başlamıştır. Ancak ihracata yönelik dekoratif bakır kap kaçak yapımı devam ettiği için bakırcılık sanatı İstanbul'da mahiyet değiştirmiş olarak devam etmektedir. Bibi. Surname-i Hümâyun, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, Hazine, no. 1344; Hüseyin Vehbî, Surname-i Vehbî, Topkapı Sarayı Müzesi Ktp, Ahmed III, no. 3543, 3594; Ehl-i Hiref Mevacib Defterleri, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, D. 9706/1; A. Paspatis, Ipamnima Peri tu Greklku Nasakomiu ton epta Pirgon, Atina, 1862; P. Lecomte, Leş arts et metiers de la Turquie et de l'orient, Paris, 1902; Kömür-ciyan, İstanbul Tarihi; O. Belli-İ. G. Kayaoğ-lu, Anadolu'da Türk Bakırcılık Sanatının Gelişimi-Bakır Yatakları, Üretimi ve Atölyeleri, ist., 1993, s. 61-115.

OKTAY BELLİ-İ. GÜNDAĞ KAYAOĞLU



BAKIRCILAR CADDESİ

Beyazıt Meydanı'ndan İstanbul Üniver-sitesi'nin avlu duvarı boyunca devam eden ve üniversite avlusunun doğu duvarı boyunca uzanan Fuatpaşa Caddesi ile köşe yaparak biten cadde. Meydanın altından gelen "tünel-yol" ile Çadırcılar Caddesi, Mühürdar Eminpaşa Sokağı ve Fuatpaşa Caddesi'nin açıldığı küçük meydanlığa bakan bu cadde "tünel-yol" un yapımından önce geniş ve iki taraflı idi. Üniversitenin avlu duvarının karşı tarafında Dişçi Mektebi'nin altında da dükkânlar vardı. Dişçi Mektebi'nin istimlak planına alınmasıyla bu taraftaki dükkânlar boşaltılmış, bugün Beyazıt Devlet Kütüphanesi olarak kullanılan bu binanın yanından Çadırcılar Caddesi'nin başına kadar dar bir koridor kalmıştır. Üniversitenin avlu duvarının altındaki dükkânlar ise durmaktadır.

Bugünkü İstanbul Üniversitesi merkez binası, II. Mehmed (Fatih) döneminden (1451-1481) kalma Eski Saray'ın yerine "Bâb-ı Seraskeri" olarak 1870'te inşa edildiğinde, yeni binanın çok geniş olan meyilli bahçesinin güney ve doğu tarafları doldurulmuş ve altına sıra dükkânlar yapılmıştır. Bakırcılar Caddesi ve Fuatpaşa Caddesi boyunca yapılan ve Darüşşa-

faka'ya vakfedilen dükkânlara bakırcılar yerleştirilmiştir. Daha sonra Darüşşafaka tarafından satışa çıkarılan dükkânlar -çoğunlukla- içlerindeki bakırcılar tarafından satın alınmıştır. Bakırcılar bu çevrede Uzunçarşı, Mercan, Süleymaniye, Çadırcılar Caddesi'ne de yayılmışlardır.

Bakırcılar Caddesi'nde bugün 18 dükkân bulunmaktadır. 1986-1987'ye kadar bu dükkânların tümünde bakırcılar vardı. Bu yıllarda Yugoslav, Romen ve Rus turistlerin bavul turizmine dönük tekstil ürünleri ticaretinin yoğunlaşması ve bu işin daha çok gelir getirmesi caddedeki dükkânların teker teker tekstil ürünleri satan dükkânlar haline gelmesine yol açmış, bakırcılar Bayrampaşa, Davutpaşa, Esenler, Rami gibi sur dışındaki semtlerde çeşitli atölyelere dağılmışlardır. Birkaç bakırcı da Kasımpaşa Bahriye Caddesi'ne taşınarak turizm tesislerinin mutfaklarına yönelik iş yapmaya başlamışlardır. Yalnızca, Bakırcılar Caddesi ile Fuatpaşa Caddesi'nin kesiştiği köşede l kalaycı dükkânı bulunmaktadır.

İ. GÜNDAĞ KAYAOĞLU



BAKIRKÖY

Bakırköy İlçesi'nin(->) merkezini oluşturan doğuda Çırpıcı Deresi, batıda Ata-köy(-0, güneyde Marmara Denizi, kuzeyde O-l (eski E-5) Karayolu ile sınırlı yerleşim bölgesi. Doğuda Veliefendi Hi-podromu'nun(->) da içinde bulunduğu Osmaniye Mahallesi, bu mahallenin batısındaki Kartaltepe Mahallesi, onun batısında Ruh ve Sinir Hastalıkları Hasta-nesi'nin de içinde yer aldığı Zuhuratba-ba Mahallesi, güneybatıdan güneydoğuya doğru Zeytinlik, Cevizlik, Sakızağacı mahalleleri ve demiryolunun güneyinde Cevizlik ve Sakızağacı mahallelerinin kuzeyinde bir orta bölüm olarak uzanan Yenimahalle'den oluşur.

İstanbul'un eski ve gelenekli semtlerinden biri olan Bakırköy'ün tarihinin Roma İmparatorluğu dönemine kadar gittiği, imparatorluğun Avrupa kesimini Bizantion'a bağlayan anayol Via Egna-tia'nın üzerinde bulunduğu, o dönemde Hebdemon adıyla tanındığı bilinmektedir. İmparator Constantinus döneminde, bugünkü Bakırköy semtinin de içinde bulunduğu geniş bölgede, yazlık saraylar, av köşkleri, kiliseler yapılmıştır. Mil-lingen'in Byzantine Constantinople, The Walls of tbe City eserinde Hebdemon Sarayı'mn Bakırköy'ün Yenimahalle bölgesinde bulunduğu yazılıdır. 1960 öncesinde yapılan kazılar sırasında Bizans'ın en eski kiliselerinden Ayios İoannes'in kalıntılarına rastlanmışsa da, 1960'lardan sonra bu alanda binalar yapılırken kalıntıların tümü yok edilmiştir. Bizans imparatorları bu bölgeye önem vermişler, Hebdemon, bahçeler, havuzlar, Roma hamamları ve köşklerle bezenmiş, ancak zaman zaman Avarların, Bulgarların, Arapların ve nihayet 13. yy'da Latinlerin istilasına uğramış, her seferinde yakılmış, yıkılmış, yağmalanmıştır. IV. Haçlı

YIL

EVVELKİ

BAKIRKÖY

Sirkeci-Küçükçekmece treninden inip istasyonun dik merdivenlerini nefes nefese tırmandıktan sonra insan kendini oldukça tenha bir köprünün üstünde bulur. Sağ tarafta semtin çarşısı ve deniz kıyısına kadar uzanan hafif kavisli bir cadde, sol tarafta da "Londra asfaltı" diye bilinen Avrupa karayoluna bağlantılı ıssız bir "İncirli asfaltı".

Elli yıl evvelki Bakırköy'ü tarif ediyorum. 1935-40 yıllarının Bakırköy'ünü. O zamanları yaşamış olanlar demiryolu köprüsünün üstünde bugün durup etrafa bir göz atınca yoğun kalabalık içinde kendilerini yapyabancı hissederler. Her-şey okadar değişti, okadar gelişti ki..

İncirli yolu Avrupa karayoluna çıktığı için olacak, yarım asır evvel dahî asfalt kaplama idi. Yer yer çukurlarla, tümseklerle dolu bir asfalt, ama yine de asfalt. Bundan dolayı da adı İncirli asfaltı olmuştu. Yol boyunca bomboş arsaların arasında tek tuk evlere, bahçelere rastlamak mümkündü. "Dikili Taş" denilen minyatür abideden dar bir araba yolu uzaklara, yeşillikler içindeki Akıl Hastahane-sine inerdi. O devrin esprisi olacak, "Bakırköylüyüm" diyene millet kahkahayı basardı.

Ondört yaşındayken Beyoğlu'nda Karlman Pasajından satın aldığım ruleli patinaj ayakkabılarım koltuğumda Dikili Taşa yürür, oradan az meyilli asfalt üzerinde istasyona kadar patinaj yapardım. Bugün trafiğin adama göz açtırmadığı o ana caddede o zamanlar ancak birkaç fayton arabası görebilirdiniz. Otomobil, kamyon yok denecek kadar enderdi.

Daha geride "Zuhurat Baba" türbesi mistik bir ziyaret yeri olarak ün salmıştı. Nikel çeyreği evliyanın, içinde demir cevheri bulunan mezar taşma bastırıp adak adayan Tanrı yolcusu muradına erecekse para taşa yapışıp kalır, aksi halde düşerdi.

istasyon köprüsünden sağa, çarşı tarafına saparsanız Sirkeci otobüslerinin durak yerini, sonra bakkalları, kitapçıları, polis karakolunu, eczaneyi, meyvacı-lan, kasapları, başka bakkalları, fırını geçerek işlek bir yol kavşağına varırdınız.

Ondan sonra iyice tenhalaşan çarşı yolu Ebüzziya caddesi ismi altında Bakır sinemasının, Rum Ortodoks Kilisesinin, Ermeni Gregorian Kilisesinin, Dadyan Ermeni İlkokulunun arasından sıyrılarak, mahalle kadar büyük bir alam kâplı-yan bostanı da sollayarak deniz kıyısına varır, Galip beyin gazinosunun önünde son bulurdu. Bu gazino daha sonraları Viyana gazinosu ismini aldı.

Bakırköy'ün bir semtine "Cevizlik" derlerdi, ikişer üçer katlı ahşap evler, daha yenice birkaç kagir bina, gelişigüzel oraya buraya serpiştirilmişti. Tepebaşın-da bir gardenbar işleten Bohemyalı Novotny'nin levanten mimari kırmızı konağı,bu muhitin en göze çarpan yapısı idi. Bunun ötesinde de ibadullah boş arsalar, çayırlar, izbelikler ve deniz kenarında da harap bir balıkhane. Hepsi bukadar...

Bakırköy kazasının bütün nüfusu 1935'lerde topu topu onbeşbini geçmezdi. Türkiye'nin nüfusu ise resmen 18 milyondu. 20 milyon, 30 milyon olalım diye propaganda yapılırdı.

Rasin Orsan, Kaybolan Bakırköy, s. 7-9

Osmanlı döneminde, semtin iskân bölgesi haline gelmesi, bu yapılara ve diğer kimi belgelere dayanılarak 17. yy'a tarihlenebilir. O zamandan sonra adı Makri Köy olmuş, bu ad 1925'e kadar sürmüş, 1925'te yer adları Türkçe-leştirilirken Bakırköy'e çevrilmiştir.

Yakın zamanlara kadar Bakırköy'ün en önemli özelliği olan Rum, Ermeni, Müslüman, Yahudi, Türk nüfusun bir arada, birbirleriyle oldukça kaynaşmış biçimde yaşamalarının kökleri de 19. yy başlarına gider. Rumların Bakırköy çevresinde yerleşmeleri, 18. yy sonu 19. yy başında tek tuk muhacir Rum ailelerinin gelişiyle başlamış, 1870'lerden sonra ise gerek İstanbul'un köklü Rum zenginlerinin, gerekse Anadolu Rum cemaatinden hali vakti yerinde Rumların yerleşmele-riyle sürmüştür. Ermenilerin Bakırköy'e yerleşmeleri de 19. yy ortalarına doğru olmalıdır. Nitekim 17. ve 18. yy seyahatnamelerinde ve Ermeni tarihlerinde Ba-

BAKIRKÖY

556

557


BAKIRKÖY İLÇESİ

Bakırköy

İstanbul Ansiklopedisi

kırköy'de Ermeni nüfustan söz edilmez. II. Mahmud döneminde (1808-1839), bugün Ataköy'ün bulunduğu bölgede kurulan baruthane yapılmış, bu sırada baruthanede çalışmak üzere Ermeni cemaatinden önemlice bir nüfus Bakırköy'e gelip yerleşmiştir (bak. baruthaneler), ilk Ermeni kilisesi 1844'te inşa edilmiş, Ermeni mezarlığının mülkiyeti cemaate 18ö8'de geçmiştir. 1870'li yıllarda, tren yolunun Bakırköy'den geçmesiyle o zamana kadar şehre bağlantısı

arabalarla iki-üç saat süren Makri Köy' ün ulaşımının kolaylaşması, semte daha fazla nüfus çekmiş; Müslüman Türk, Ermeni, Rum aileler, özellikle de semtin keşfedilip moda olmaya başlamasıyla Osmanlı seçkinleri, yüksek memurlar, aydınlar yanında yabancı misyonlardan ecnebiler de Bakırköy'de köşkler, konaklar, yalılar yaptırmışlardır.

Semtin nüfus bileşimindeki ilk büyük değişiklik 1922'de Rumlar istanbul'u kitlesel olarak terk ettikten sonra

olmuş, Altı-Yedi Eylül Olayları'ndan(->) sonra ve 1980 sonrasında da yeni göçlerle Rum nüfus yok olma düzeyinde azalmıştır. Ermeni nüfusta da nihayet tek tuk kalana dek benzeri bir azalma gözlenir. Böylece, 1940'lı yıllarda bile Bakırköy mahallelerinde gözlenen tüm cemaatlerin kaynaştıkları ve paylaştıkları yaşam ortamı giderek yok olmuştur. Arnavutkaldınmlı sokaklarda, arkalarında maltaeriği, hurma ağaçları, sarmaşık gülleri ve taflanlarla gölgeli, rutubetli eski bahçeler bulunan ahşap evlerin kapı önlerinde yaz akşamlan görülen her dinden ve ırktan mahallelinin birlikte yaşamı, yerini sıradan bir apartman düzenine bırakmıştır.

Son 40-50 yılda Bakırköy'de değişen sadece toplumsal çehre değildir. Aynı zamanda fiziksel coğrafi görünümü de değişmiştir. Semtin günümüzde son derece yoğun bir trafiğe sahne olan ve iç içe apartmanlarla dolan, Kartaltepe Ma-hallesi'ni de içeren kuzey kesimi daha 40 yıl öncesinde tarlalar, kırlar, bahçeler ve yeşillikler arasında bahçeli köşklerle doluydu. Bakırköy, tren yolunun güneyinde, deniz kenarına kadar uzanırdı. 1957'de Florya yolunun dolgu yapılarak sahilden geçirilmesine kadar istasyondan doğru aşağı inen yol denize kavuşur, sıra sıra yalılar, tek tuk çay bahçeleri, kayıkhaneler ve balıkhane sahile dizilirdi. Bugün de Bakırköy önünden geçip Ataköy'e doğru gidilirken yolun sağ tarafında kalan kimi binaların yüksekçe taş ve kayalık temellerinden, önleri doldurulup yol geçirilmeden önce denizin nereye kadar geldiğini izlemek olanaklıdır.

Semtin batısında, bir zamanlar ağaçlıklı ve yemyeşil sahilleri pırıl pırıl kumsal olan Baruthane kesiminde, bugün bir uydu kent görünümündeki Ataköy ile marina ve diğer tesisleriyle geniş bir turistik bölge bulunmaktadır. Eski Bakırköy'ün yalıboyunun önünden işlek sahil yolu geçmekte ve yolun kenarında restoranlar, turistik tesisler, turistik dükkânlar, gece kulüpleri, barlar sıralanmaktadır. Tren yolunun güneyinde kalan Yenimahalle, Cevizlik, Sakızağacı ve Zeytinlik mahalleleri öteden beri görece daha yoğun yerleşme bölgeleriyken, günümüzde Veliefendi Hipodromu'nun yer aldığı Osmaniye Mahallesi ve Kartaltepe Mahallesi'nin doğu kesimleri de yoğun bir yapılaşmaya sahne olmuştur. Osmaniye ile Kartaltepe'nin sınırında, en önemlileri Ankara Gazozu, Kartaltepe Mensucat, Dora Plastik, Bakırköy Yün iplik, Bornovalı Yün iplik, Narin Mensucat, Enboy Boya Fabrikaları vb olan çok sayıda işletmenin yer aldığı bir sanayi ve iş bölgesi doğmuştur. Semtin içlerinde de eski ahşap yapıların hemen hemen tümü yıkılıp yerine çok katlı apartmanlar yükselmiştir. Öte yandan 19. yy'm ve 20. yy'ın ilk yarısının şehirden biraz uzakça sakin yöresi Bakırköy, bugün büyük çarşıların yüzlerce dükkânın bulunduğu, çok yoğun bir alışveriş

Bakırköy Meydam'ndan bir görünüm.



Araş Neftçi, 1993

ve ticari hayatın sürdüğü, kalabalık bir semttir.

Bakırköy'ün günümüze kadar gelmiş tarihi binaları arasında, Dantelacı Soka-ğı'nın istanbul Caddesi'ne açıldığı köşedeki Çarşı Camii en eski yapılardan biri olması bakımından kayda değer. Caminin löOl'de (bazı kaynaklarda 17. yy ortası) Şaban Ağa adlı biri tarafından yaptırıldığı, caminin yakınındaki Hüsreviye Sokağı üzerinde bulunan bir çeşmenin kitabesine dayanılarak iddia edilmektedir. Kitabede Bin on şalinde eyleyüb himmet Şaban Ağa merhum/Bu mevkide bina itmişti âlâ cami vü çeşme yazısı okunmaktadır ve kitabenin altına tarih olarak 1292/1875 düşülmüştür. Başka kaynaklar, ahşap Şaban Ağa Camii'nin harap olması üzerine bu tarihte caminin Abdülaziz tarafından aynı yerde yeniden inşa ettirildiğini kaydetmektedir. Bazı kaynaklara göre de 1650-1655 arasında Kocamustafapaşalı Derviş Ahmed Efendi tarafından ahşap olarak yaptırılmış, 1878'de yanmış, 1880'de yeniden onarılmıştır. Bu caminin yakınındaki hamam da 17. yy'a aittir. Günümüze gelene kadar çeşitli onarımlar ve tadilat sırasında orijinal görünümünü ve özelliklerini tümüyle kaybetmiştir. Semtin en eski binaları, Ayios Yeoryios Rum Ortodoks Kilisesi, Rum mezarlığındaki Analipsis Kilisesi, Surp Asdvadzadzin Kilisesi ve Bakırköy'ün, biri semtin doğusunda, diğeri batısında yer alan iki ünlü kurumu, Yenimahalle'nin kuzeyinde Osmaniye Mahallesi'ndeki, bugün de at yarışlarının yapıldığı 1913 tarihli Veliefendi Hipodromu ile Zuhuratbaba Mahallesi içinde kalan eski Reşadiye Kışlası binalarındaki Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Has-tanesi'dir(->).

Bibi. Bakırköy Belediyesi, Bakırköy Rehberi, isi., 1987; R. Orsan, Kaybolan Bakırköy, İst., 1989; "Bakırköy", ISTA, III; "Bakırköy", 1KSA, II; Bakırköy Belediye Başkanlığı, Faaliyet Raporu 1992, 1993, İst., 1993.

istanbul


BAKIRKÖY CAMÜ

bak. KARTALTEPE CAMii



BAKIRKÖY HALK KÜTÜPHANESİ

Bakırköy İlçesi Kartaltepe Mahallesi, incirli Caddesi, Yavuklular Sokağı, no. 2'dedir. Tam adı Bakırköy Rıfat İlgaz ilçe Halk Kütüphanesi'dir.

Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılan bina, 27 Mayıs 1979'da hizmete açılmıştır. Dört katlı olup, kullanım alanı 1.746 m2'dir. Çevresinde 935 m2'lik bahçesi vardır. Kütüphane iki okuma salonu, bir çocuk bölümü, ödünç verme bölümü, okulöncesi bölümü, cilt atölyesi, kitap deposu ve bürolardan ibarettir.

1992 yılı itibariyle 26.339 kitaplık dermesi olan kütüphane 155 adet süreli yayın ve 6 gazeteye abonedir. Dewey sistemine göre düzenlenmiş yazar, kitap adı ve konu katalogları vardır. Kütüphanede açık raf sistemi uygulanmakta, okuyuculara müracaat, ödünç kitap, çocuk kütüphanesi, okulöncesi bölümü ve fotokopi hizmeti verilmektedir. Kütüphanede 11 personel çalışmakta, istanbul kütüphanelerinin ciltleme işleri de buradaki cilt atölyesince yapılmaktadır.

Avcılar Halk Kütüphanesi, Güngören Halk Kütüphanesi, Küçükçekmece Halk

Bakırköy Halk Kütüphanesi

Hazım Okurer, 1993

Kütüphanesi, Sefaköy Halk Kütüphanesi, Mahmutbey Köyü Halk Kütüphanesi ve Siyavuşpaşa Çocuk Kütüphanesi Bakırköy Rıfat İlgaz ilçe Halk Kütüphane-si'ne bağlı birimlerdir.

AYTEN ŞAN ŞÖLEN

BAKIRKÖY İLÇESİ

ilin batı yarısında, Çatalca Yarımadası üzerinde, Marmara Denizi'nin kuzeydoğu sahillerinde yer alır. ilçe 30 Mayıs 1926 tarihinde yürürlüğe giren 877 sayılı kanunla kurulmuştur. İlçenin sınırları zamanla değişmiş, en son değişiklik 1992'de yapılmıştır, ilçeyi batıdan Küçükçekmece, kuzeyden Bahçelievler, kuzeydoğudan Güngören ve doğudan Zeytinburnu ilçeleriyle, güneyden Marmara Denizi çevrelemektedir. Bu alan içindeki yüzölçümü 35 km2'dir. 15 mahalleden oluşmaktadır. Bağlı bucağı ve köyü yoktur. Mahalleleri 1992'deki son düzenlemelere göre Ataköy (1. Kısım), Ataköy (3. ve 4. kısımlar), Ataköy ilhan Biber (2., 5. ve 6. kısımlar), Ataköy Bahriye Üçok (7., 8., 9. ve 10. kısımlar), Basınköy (Zümrütyuva), Cevizlik, Kartaltepe, Şenlikköy, Osmaniye, Sakızağacı, Yeşilköy, Yeşilyurt, Yenimahalle, Zeytinlik, Zuhuratbaba'dır.

İlçenin yer aldığı alanın topografisi, genelde, Trakya'da hâkim olan hafif dalgalı bir yapıdadır ve deniz seviyesinden yükselti, ortalama 100 m'dir. Marmara kıyılarından kuzeye doğru arazi daha yükselerek Habibler Mahallesi civarında 220 m'ye varmaktadır.

Trakya'nın bütününde hâkim olan sırtlar ve derin olmayan vadiler dizisi doğu-batı doğrultusunda açık bir şekilde görülmektedir, ilçe sınırları içinde fiziki coğrafya anlamında "tepe" olarak nitelenebilecek yükseklik yoktur; fakat bulundukları yere göre tepecikler halinde yükseklikler görülür. Kartaltepe, Gü-neşlitepe, Yıldıztepe, Sancaktepe bunlar arasındadır.

Türkiye'de modern anlamda ilk sayımın yapıldığı 1927'de Bakırköy İlçesi' nin biri Merkez Bucağı olmak üzere 3 bucağı, 9 mahallesi ve 17 köyü vardı. O tarihte toplam 20.441 kişi olan nüfusunun 9.892'sini erkekler, 10.549'unu da kadınlar oluşturuyordu.

İstanbul'a yakınlığı nedeniyle, Bakırköy ve çevresi hızla gelişen bir yöre oldu. Bakırköy İlçesi'ndeki büyük nüfus artışlarından biri II. Dünya Savaşı'm takip eden yıllarda Yugoslavya'dan gelen göçmenlerin yerleştirildiği Zeytinbur-nu'nda görüldü. Zeytinburnu(->) 6-7 yıl gibi kısa bir süre içinde özellikle gecekondular tarafından işgal edildi ve hızlı bir gelişim sürecine girdi. Bunun sonucunda, 1953'te Bakırköy Ilçesi'ne bağlı bir bucak merkezi, 1957'de de ayrı bir ilçe oldu.

Bakırköy İlçesi'nin yüzölçümünde ve sınırlarında 1957-1989 arasında değişiklik olmadı. Ancak 1970 öncesinde Yeşilköy Bucağı kaldırıldı ve bucağın köyleri

BAKIRKÖY PAMUKLU SANAYİ 558

Merkez Bucağı'na bağlandı. İlçenin 1970: te 5'i Merkez Bucağı'na, 13'ü de Mah-nıutbey Bucağı'na bağlı olmak üzere 18 köyü vardı. Gelişmeye bağlı olarak köylerin birbirleriyle ve Bakırköy yerleşmesiyle birleşmesi sonucunda adeta tek bir yerleşme halini alan ilçede idari bir düzenlemeye gidilerek Merkez Bucağı ve 2 köyden meydana gelen Bakırköy ilçesi oluşturuldu. Diğer köyler kent alanı içine alındı.

Bakırköy Ilçesi'nden 1957'de Zeytin-burnu'nun ayrılmasından sonra ikinci bölünme 1989'da oldu ve Küçükçekme-ce ilçesi kuruldu. Bakırköy Ilçesi'nin hızlı gelişimi karşısında bir ölçüde de politik nedenlerle ilçe sınırlarında son geniş çaplı değişiklik 1992'de yapıldı. Bakırköy llçesi'ni doğu-batı doğrultusunda iki parçaya ayıran O-l (eski E-5) Karayolu'nun kuzeyinde üç yeni ilçe kuruldu.

Cumhuriyet döneminin başlangıcında batıda Avcılar Köyü'nden doğuda Topkapı surlarına kadar; kuzeyde Mah-mutbey'den güneyde Marmara Deni-zi'ne kadar uzanan Bakırköy ilçesi, günümüzde batıda Küçükçekmece, doğuda Zeytinburnu, kuzeyde O-l Karayolu ve güneyde de Marmara Denizi ile çevrilen saha içinde kalmıştır.

Bakırköy Ilçesi'nin bugünkü sınırlarının kapsadığı alandaki nüfus gelişimi 1935-1990 arasında tablodaki gibidir.

Bakırköy llçesi'nde nüfus sürekli artma eğilimi göstermiştir. Bunda Bakırköy'ün 1950-1970 arasında, uzun süre sanayi tesisleri için yer seçiminde tercih edilen bir ilçe olmasının payı vardır. Erkek nüfusun kadın nüfustan fazla olması da bu durumun bir göstergesidir. 1955-1960 arasında nüfusta görülen azalmanın nedeni ise, Zeytinburnu'nun 1957'de Bakırköy'den ayrılarak müstakil bir ilçe yapılmasıdır.

1992 öncesinde Bakırköy llçesi'nde merkez yerleşmenin genel olarak konutlara ayrıldığı, kuzeyde kalan yerlerin ise sanayi ve ticaret fonksiyonlarına bağlı olarak geliştiği, sanayi tesislerinin aralarında evlerin yer aldığı bilinmektedir. Ancak günümüzde sanayi alanlarının çoğu yeni kurulan ilçelerin sınırları içinde kalmış, merkezdeki sanayi tesisleri de ilçe sınırları dışına çıkartılmışlardır. Bakırköy Ilçesi'nin çeşitli mahallelerinde, 1992'den sonra konutlar, hâkim kentsel fonksiyon haline gelmiştir. Bakırköy'ün konut ağırlıklı bir iskân bölgesi olması dışında önemlice bir ticaret fonksiyonu da vardır. Bakırköy, büyük çarşıları ve alışveriş merkezleriyle istanbullular için bir alışveriş semti olma özelliğine sahiptir.

Son yıllarda ilçenin gelişen bir diğer fonksiyonu da turizmdir. Ataköy turizm kompleksinin yapımından sonra, mari-nasıyla, otelleriyle, eğlence ve büyük alışveriş merkezleriyle Bakırköy, İstanbul'un önemli bir eğlence ve turizm merkezi olmuştur.

SEDAT AVCI

BAKIRKÖY PAMUKLU SANAYİ İŞLETMESİ

Basmahane ve Bakırköy Bez Fabrikası olarak da bilinen; 1850'de, Yenimahalle'de, tren yoluyla deniz kıyısı arasında kalan alanda, kurulan fabrika.

Osmanlı Devleti'nin 19. yy'da başlattığı sanayileşme hareketi çerçevesinde, dokuma endüstrisinin özel bir yeri vardı. Yeniden biçimlendirilen Asâkir-i Mansure-i Muhammediye'nin elbise ve iç çamaşırı ihtiyacını karşılamak amacıyla iplik, yün ve çeşitli dokumaları üretecek fabrikalar kurulmaktaydı.

Bu projenin ilk ve en önemli fabrikaları, Tanzimat'tan önce Eyüp'teki ünlü Feshane ve İplikhane olmuştur.

Tanzimat'la birlikte, bu tesislerin bir kısmı genişletilmiş, bir kısmı ise o günkü ihtiyaçlara göre yeniden örgütlenmiştir. İslimiye Çuha Fabrikası, İzmit Çuha Fabrikası gibi kuruluşlar yanında, bu fabrika 1850'de özel teşebbüs tarafından "Basmahane" adıyla kurulmuştur. Gerçekte Bakırköy ve Zeytinburnu çevresi o tarihlerde bir organize sanayi bölgesi olarak geliştirilmeye çalışılıyordu.

Başlangıçta el tezgâhları dokumacılığı ve el basmacılığı ile işe başlamıştır. Önceleri, İngiltere'den getirilen desenler, şimşir kalıplar üzerine işlenmiş, daha sonra Türk desenleri, motifleri ve renkleri ile başarılı kumaşlar üretilmiştir. 10 yıl bu şekilde çalıştıktan sonra Avrupa ürünlerinin rekabeti yüzünden 1860'ta Hazine-i Hassa'ya devredilmiştir.

1860-1867 arasında Hazine-i Hassa emrinde çalışan fabrika, o yıl Harbiye Nezareti Levazımat-ı Askeriye Dairesi'ne devredilmiş ve Levazımat-ı Umumiye-i Askeriye Bez Fabrikası adıyla 1921'e kadar ordu ihtiyaçları için üretim yapmıştır. Bu süre boyunca, er elbiseliği, astarlık, iç çamaşırı, çadır bezi ve- çanta kumaşı üretilmiştir.

1921-1925 arasında o zamanki Harbiye Nezareti Askeri Fabrikalar Umum Müdürlüğü emrine geçmiş olan fabrika 1924'te kabul edilen 3 yıllık bir imar ve

ıslah programı gereğince bazı yeni makinelerle aynı yılda kısmen yenilenmiş şekilde işletmeye açılmıştır.

1924'e kadar günde 10 saatlik bir mesai ile 203 kg pamuk ipliği ve 1.015 m bez imal edilirken, 1924'teki yenilemeden sonra yıllık bez imalatı 600.000 m'ye ulaşmıştır.

Bakırköy Bez Fabrikası, 1925'te Sanayi ve Maadin Bankası'na, 1932'de de Sanayii Ofisi'ne geçmiştir.

3 Haziran 1933 tarih ve 2262 sayılı Sümerbank Kanunu ile kurulmuş Sü-merbank kuruluşları arasında yer alan Bakırköy Bez Fabrikası'nın o tarihteki yıllık üretimi 1.100 ton iplik ile 7.000.000 m bezdir. Sümerbank, bu tarihten sonra, yüklendiği imar ve ıslah programını uygulamış, 1944'te eski binalar yıktırılarak modern tekniğin gereklerine uygun olarak yeniden fabrika binaları inşa edilmiş, bu yeni binalarda 8.928 iğlik iplik, 320 dokuma tezgâhı ile bu ham dokuma üretimini mamul hale getirebilecek kapasitede boya-apre tesisleri işletmeye açılmıştır.

Fabrika günden güne artan yurt ihtiyaçlarını karşılayabilmek amacıyla, 1949'da yeniden genişletilmiş, 1950'de 29.904 iğlik iplik ve 445 dokuma tezgâhı ile çalışmaya başlamıştır.

1968-1980 arasında çeşitli defalar tezgâh sayısı artırılmış, yeni makine ve bölümler eklenmiş, 1983'te "Sümerbank Pamuklu İşletmeleri Rasyonalizasyon ve Modernizasyon Projesi" kapsamında, iplik makineleri çıkarılarak günde 5.000 adet gömlek ve 1.500 adet pijama kapasiteli hazır giyim tesisi kurulmuştur. Makinelerin montajına Şubat 1986'da başlanmış ve deneme üretimine geçilmiş olup, tam kapasiteye ulaşmak için gerekli çalışmalar tamamlanmıştır.

İşletmenin dokuma ve terbiye ünitelerindeki makinelerde 1986 içerisinde boşaltılmış kapasitesi günde 3.300 adete ulaşmış ve ikinci bir hazır giyim tesisi için çalışmalar başlatılmıştır. Nisan 1987 içerisinde gerekli makineleri montaj ve işletmeye alma çalışmalarına başlanmış, Haziran 1987'de işletmeye alınmıştır.

Dokuma ve terbiye binası içine, ayrıca 1986'da Haliç'teki imar çalışmaları nedeniyle yıkılmış olan eski Feshane-Defterdar Fabrikası'nın kapasitesi olan, günde 200 takım elbiselik Hazır Giyim işletmesi yerleştirilmiştir.



Bu gelişmeler sonucunda Sümerbank Bakırköy Pamuklu Sanayi Işlet-mesi'nin faaliyet alanı, tekstilde en son aşama olan konfeksiyon üretimine dönüşmüş olmakta ve 3 konfeksiyon tesisi ile iç piyasa ve ihracata dönük olarak, ekonomiye katkıda bulunmaya devam etmektedir.

Bibi. R. Önsoy, "Tanzimat Dönemi Osmanlı Sanayii ve Sanayileşme Politikası", Ankara, 1988; Ö. Küçükerman, Türk Giyim Sanayiindeki Ünlü Fabrika "Feshane" Defterdar Fabrikası, Ankara, 1988; Sümerbank, Bakırköy Konfeksiyon Sanayii işletmesi Arşivi.

ÖNDER KÜÇÜKERMAN
Yüklə 7,14 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   121   122   123   124   125   126   127   128   129




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin