453- Nâfî'den:
ibn Ömer (r.a)'m, eli ile Hacer-i Esved'i istilâm ettiğini, sonra onu öptüğünü ve ardında da: "ResûluUah (s.a.v.)'ın bu şekilde yaptığını gördüğüm-den bu yana, bu ameli hiç terk etmedim" dediğini müşahede ettim.
454- Câbir (r.a)'dan:
ResûluUah (s.a.v.), Mekke'ye vardığında, Hacer-i Esved'in yanına giderek u selâmladı. Sonra sağ tarafa doğru ilerleyerek üç defa "remi" (koşara-ım), dört defa da normal yürüyüşle yürüyerek tavaf yaptı.
455- Yine Câbir (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), üç defa Hacer'den başlayıp Hacer-i Esved'e kadar remi* yaparak tavaf etti.
456- Şaib'in azadlısın Yahya b. Ubeyd, babasından naklettiğine göre;
Babası, Nebi (s.a.v.)'in, Hacer-i Esved'in bulunduğu köşe İle Cume oğulları köşesi arasında: "Ey Rabbimiz! Bİze dünya ve ahirette iyilik ver, bizi cehennem azabından koru" diye dua ederken işitmiş.
457- Âişe (r.anha)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Beytullah'ı tavaf etmek, Safa ile Merve arasında sa'y yapmak ve şeytanları taşlamak sadece Allah'ı anmak için konulmuştur" buyurdu.
458- Hz. Peygamberi'İn eşiAişe (r.anha) demiştir ki: "Hac ile umreyi cem'edenler (birlikte yapanlar) sadece bir tavaf yapmışlardır."
459- Câbir (r.a)'dan:
Remi; tavaf yaparken, kısa adımlarla hızlı yürümekdir (ç.n.).
Peygamber (s.a.v)'in ashabı Hac ve umreleri için (sadece) bir tavaf ederek, Safa ile Merve arasında sa'y etmişlerdir.
Râvi Ebû Asım bir keresinde şu şekilde rivayet etmiştir: Nebî (s.a.v.) ve ashabı hac ve umreleri için Beytullah'ı bir defa tavaf yaparak, Safa ile Merve arasında sa'y etmişlerdir.
460- îbn Ömer (r.anhüma)'dan:
Peygamber (s.a.v): "Her kim hac ve umreye beraber niyet ederse, her ikisi için sadece bir tavaf yapması yeterlidir. Sonra her ikisini de tamamlamadan ihramdan çıkmaz" buyurdu.
461- İbn Abbâs (r.a)'dan:
Peygamber (s.a.v.): "Beytullah'ı tavaf etmek namaz mesabesindedir. Ne var ki Allah (.c.c.) tavaf esnasında konuşmanızı mubah kılmıştır. Bu durumda her kim konuşma ihtiyacı hissederse, ancak hayır konuşsun" buyurdu.
462- Ümmü Seleme (r.anha)'dan:
Ummü Seleme, hasta olarak Mekke'ye geldi. Hastalığını Resûlullah (s.a.v.)'e bildirdiğinde. Peygamber (s.a.v.): "Hayvana binerek insanların arkasından tavaf et!" buyurdu.
Ummü Seleme diyor ki:" O zaman Resûlullah (s.a.v.)'ı Kabe'nin yanında, Tûr Suresi'ni okurken işittim."
463- İbn Abbâs (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), Veda haccında, bir deve üzerinde tavaf ederek, Hacer-i Esved'i âsâsıyla selâmlamıştır.
464- Ebu Tufeyl (r.a)'dan:
Ben Resûlullah (s.a.v.)'i devesi üzerinde tavaf ederken gördüm. Âsâsı ile Hacer-i Esvedi selamlıyor ve asasının ucunu öpüyordu.
Sonra Safa tepesine çıkarak, yine devesinin üzerinde yedi defa tavaf (sa'y) yaptı.
Sonra Resûlullah (s.a.v.) yola çıktı. Devesi kendisini "Beydâ" düzlüğüne çıkardığı vakit, tevhidle niyet etti:
"Her zaman emrine amadeyim ya Rabbi! Her an buyruğuna koşmaya hazırım. Şüphesiz ki, senin ortağın yoktur. Emrini dinlemeye hazırım. Hiç şüphe yoktur ki, hamd ve nimet sana mahsustur. Mülk de senindir. Senin ortağın yoktur!"
Resûlullah'la beraber halk da telbiye getirdi. İnsanlar terbiyelerinde "Ze'l-Meâric" (Üstün dereceler sahibi) ve benzeri eklemelerde bulunuyorlar, Nebi (s.a.v.) de bunu duymasına rağmen onlara bir şey demiyordu.
Bu arada gözümün görebildiği kadar Resûlullah (s.a.v.)'in ön tarafına baktım, binekli ve yaya insanlarla dolu idi. Bir o kadar arka tarafında, bir o kadar sağında ve bir o kadar insan da solunda vardı. Resûlullah (s.a.v.), aramızda bulunuyordu. Kur'an ona iniyor, mânâsını da ancak o hakkıyla biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk. Biz, sadece hacca niyet ederek yola çıkmıştık. Kabe'ye vardığımızda Resûlullah (s.a.v.), Hacer-i Esvedi selâmladıktan sonra, üç turda "remi" (koşaradım) yaparak, dört turda da normal yürüyerek tavafını tamamladı ve Makâm-ı İbrahim'e giderek arkasında iki rek'at namaz kıldı. Namazda "ibrahim'in makamını namazgah ediniz" ayetini okudu.
Babam, kıldığı iki rekat namazda "Tevhid" (İhlâs) ve "Kâfinin" surelerini okuduğunu söylemiştir.
Sonra tekrar Hacer-i Esved'i selâmladı ve Safa tepesine çıkarak "Şüphesiz Safa ile Merve Allah'ın (c.c.) ibadet için belirlediği nişanelerindendir." (Bakara, 158) ayetini okudu ve: "Allah'ın başladığından başlıyoruz!" diyerek Safa'nın üzerine çıktı. Kabe'yi görünce tekbir getirdi ve: "Allah'tan başka ilah yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd O'nundur ve O her şeye kadirdir. Allah'tan başka ilah yoktur! Vaadini yerine getirdi. Kulunu muzaffer kıldı ve en güçlü orduları yalnız başına bozguna uğrattı" diye niyaz etti.
Sonra dua edip tekrar aynı sözleri tekrarladı. Sonra yine dua ederek aynı sözleri tekrarladı. Sonra Merve'ye varmak üzere aşağı doğru indi ve ayakları vadinin ortasına ulaştığında "remi" yaptı (koşaradım yürüdü). Vadiden çıkınca normal yürüyüşüne devam etti. Merve'ye vardığı vakit üzerine çıktı ve Kabe'yi görünce aynen Safa tepesinde yaptığı gibi dua yaptı. Yedinci turu Merve üzerinde tamamlayınca, etrafındaki insanlara hitaben:
"Şayet sonradan öğrendiğimi daha önceden bilseydim, "hedy" getirmez, bunu umre yapardım, imdi hanginizin yanında "hedy" yoksa ihramdan çıksın ve bunu umreye çevirsin!" buyurdu.
Bunun üzerine bütün halk ihramdan çıktı. Surâka' b. Ce'şem Merve'nin alt yanından: "Ya Resûlullah! Bu iş, bizim bu senemize mi mahsus yoksa ile-lebed devam edecek mi?" diye seslendi. Resûlullah (s.a.v.) parmaklarını birbirine kenetleyerek: (üç defa) "llelebed böyledir." Sonra: "Kıyamet gününe kadar umre hacca dahil olmuştur" buyurdu.
Ali (r.a) Yemen'den geldi. Beraberinde "hedy" (kurbanlık) getirdi. Resûlullah (s.a.v.), Medine'den gelirken de beraberinde bir "hedy" (kurbanlık) getirmişti. Bu arada, Fâtıma (r.anha), ihramdan çıkarak boyalı bir elbise giymiş ve gözlerine sürme çekmişti. Ali (r.a), bu yaptığına karşı memnuniyetsizliğini izhar edince, Fâtıma: "Bunu, bana babam emretti!" dedi.
Ali (r.a) Kufe'de iken dedi ki (Bu hususu Câbir (r.a) zikretmemiştir): "Bunun üzerine, yaptıklarından dolayı şikayetçi olarak, Fâtıma'nın söylediği bu hususları sormak üzere Resûlullah (s.a.v.)'e gittim ve:
(Fâtıma boyalı elbise giyinmiş, gözlerine sürme çekmiş ve böyle yapmamı bana babam emretti demektedir) dedim. Resûlullah (s.a.v.): "Doğru söylemiş, doğru söylemiş, doğru söylemiş. Ona öyle davranmasını ben söyledim" buyurdu.
Ravi Câbir diyor ki: "Resûlullah (s.a.v.), Ali (r.a)'a 'Neye niyet ettin?' diye sordu. Ali (r.a) da: 'Allahım! Resûlullah (s.a.v.) neye niyetlendi ise ben de ona niyet ettim ve beraberimde kurbanlar da var' dedi. Peygamber: "Öyleyse, sen ihramdan çıkma!' buyurdu."
Alî (r.a)'ın Yemen'den getirdikleri ile Peygamber (s.a.v.)'in beraberinde getirdiği hedy kurbanları yüz adettiler. Bunların altmış beş tanesini Rasûlul-lah (s.a.v) kendi eliyle boğazladı. Sonra bıçağı Ali (r.a)'a verdi ve geri kalan develeri o boğazladı. Peygamber (s.a.v.) Ali'yi de kurbanlara ortak yaptı. Daha sonra her kurbandan bir parça et kesilmesini emir buyurdu. Etler, bir tencereye konularak pişirildi. Peygamber (s.a.v.) ve AH (r.a), kurbanların hem etinden yediler hem de etlerinin suyundan yapılmış çorbadan içtiler.
Sonra Nebî (s.a.v.): "Ben kurbanları burada boğazladım; Ama Mina'nın her yeri kurban kesme mahallidir" buyurdu.
Arafat'ta vakfe yaparken de: "Ben burada vakfe yaptım. Arafat bölgesinin her tarafı vakfe mahallidir." buyurdu.
Daha sonra Müzdelife'de vakfe yaptığında: "Ben burada vakfe yaptım; fakat Müzdelife'nin her yanı vakfe mahallidir" buyurdu.
466- Âişe (r.anha)'dan: "Yalnız hacca niyet ederek yola çıktık, Şerif mevkine vardığımız vakit hayız oldum. Az sonra Resûlullah (s.a.v) yanıma girdi. Ben ağlıyordum.
Bana: "Hayız mı oldum?" diye sordu. "Evet!" dedim.
Bunun üzerine: "Şüphesiz ki bu, Allah'ın Adem kızlarına takdir buyurduğu birşeydir. Sen, ihramlının yaptıklarını aynen yap, ancak Beyrullah'ı tavaf etme!" buyurdu.
467- Mudarris (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) Müzdelife'de bulunduğu vakitte, O'na yetiştim ve: "Ya Rasûlallah! sana "Tayyi" dağlarından gelmekteyim, bineğimi yordum. Karşılaştığım hiç bir tepe bırakmaksızın vakfe yaptım" dedim.
Resûlullah: "Bizimle beraber namazda hazır bulunan, gecenin veya gündüzün bir bölümünde Arafat'ta vakfe yapan, üzerine düşeni yapmış ve hac-cini tamamlamış sayılır" buyurdu.
468- Abdurrahman b. Ya'mur u'd- Dîlî'den:
Nebi (s.a.v.)'i (üç defa): "Hac Arafat'ta vakfe yapmaktan ibarettir. Her kim fecir doğmadan Arafat'ta vakfe yaparsa hacca yetişmiş sayılır." buyururken işittim.
469- Cafer (b. Muhammed) babasından:
Cabir b. Abdullah'ın yanına girdik: Sen bana Resûlullah (s.a.v.)'in nasıl haccettiğini anlatır mısın?" dedim.
Bunun üzerine eli ile dokuz işareti yaparak: Resûlullah (s.a.v.) dokuz sene hiç hacetmeksizin bekledi, sonra onuncu sene: (Allah'ın elçisi bu sene haccedecek.) diye halka ilan etti. Bunun üzerine Medine'ye birçok insan geldi. Hepsi Resûlullah (s.a.v.)'e uymanın yollarını arıyor, O'nun yaptığı gibi yapmak istiyorlardı. Derken Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yola çıktık.
Zü'1-Huleyfe denilen yere varınca, Esma binti Umeys, Muhammed b. Ebî Bekr'i doğurdu ve: (Ben ne yapacağım?) diye Peygamber (s.a.v.)'e haber gönderdi. Nebi (s.a.v.) ona: (Yıkan ve bir elbise ile kuşak sarın ve ihrama gir!) cevabını verdi.
Müteakiben Resûlullah (s.a.v.) mescitte namaz kıldı, sonra "Kasvâ'ya" bindi. Devesi kendisini "Beydâ" düzüne çıkardığı vakit, önünde gözümün görebildiği kadar binekli ve yaya gördüm; bir o kadar sağında, bir o kadar solunda ve bir o kadar da arkasında vardı. Resûlullah (s.a.v.) aramızda bulunuyordu. Kur'an O'na iniyor, anlamını da O biliyordu. O ne yaparsa biz de aynısını yapıyorduk.
Derken tevhid ile telbiye getirdi: Her zaman emrine âmâdeyiin Ya Rabbi! Her an emrine koşmaya hazırım. Şüphesiz ki, Senin ortağın yoktur. Buyruğunu dinlemeye hazırım. Hiç şüphe yok ki, hamd da, nimet de Sana mahsustur. Mülk de Senindir ve Senin hiçbir ortağın yoktur!'
insanlar ise hâlâ getirmekte oldukları telbiyeyi getirdiler. Resûlullah (s.a.v.) bundan dolayı kendilerine birşey demedi, kendi telbiyesine devam etti.
O sıralarda biz ancak hacca niyet ediyor umreyi bilmiyorduk, onunla birlikte Beytullah'a varınca rüknü (Hacerî Esved'in bulunduğu köşe) İstilâm buyurdu ve üç tur hızlı, dört de normal yürüyüşle olmak üzere bir tavaf yaptı. Sonra ibrahim (a.s.)'in makamına ulaşarak: "ibrahim'in makamını namazgah edininiz..." ayetini okudu.
Makamı kendisi ile Beytullah'ın arasına aldı. —Babam onun kıldığı iki rekat namazda Ihlâs ve Kâfirûn surelerini okuduğunu söyledi. Bunu Peygam-ber'den işitmeden söyleyeceğim hiç zannetmem.—
Sonra yine Beytullah'a dönerek rükne istilâm buyurdu ve kapısından Safa (tepesine) yöneldi. Safa'ya yaklaşınca: "Şüphefsiz ki Safa ile Merve Allah'ın ni-şanelerindendir" ayetini okudu ve: (Allah'ın başladığından başlıyorum.) diyerek, Safa'dan başladı. Onun üzerine çıktı. Beytullah'ı görünce tekbir getirdi, Allah'ı ululayıp tevhidde bulundu (Allah'ı birledi) ve: (Bir tek Allah'tan başka hiç bir ilâh yoktur. O'nun ortağı yoktur. Mülk O'nundur. Hamd'da O'na mahsus-Jur. O hem diriltir, hem de öldürür. O herşeye kadirdir! Bir tek Allah'tan baş-JÇbir ilah yoktur. Vaadini yerine getirdi, kulunu muzaffer kıldı, yalnız ba bütün orduları bozguna uğrattı.) şeklinde yakardı.
Bu arada dua okudu ve söylediklerinin aynısını üç defa tekrarladı. Daha sonra Merve'ye inerek, orada da Safa tepesinde yaptığı gibi yaptı. Merve üzerinde son tavafını yaparken: (Sonradan farkettiğimi daha önceden farketmiş olsaydım, hedy (kurban) getirmez, bunu umre yapardım. İmdi, sizden hanginizin beraberinde hedy yoksa hemen ihramdan çıksın ve bunu umreye çevirsin!) buyurdu. Bunun üzerine peygamber ve beraberinde hedy kurbanı bulunanlar hariç, bütün halk saçlarını kısaltarak ihramdan çıktılar.
Bu sırada, Surâka b. Cu'şum ayağa kalkarak: "Ya Resûlullah! bu iş bizim bu senemize mi mahsus yoksa ilelebet devam edecek mi?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.) parmaklarını birbirine kenetledi ve iki defa: "Hayır! Umre, hacca dâhil olmuştur. Bu ebedî olarak devam edecektir" buyurdu.
Ali (r.a) Yemen'den Resûlullah (s.a.v.)'in develerini getirdi, Fâtıma (r.an-ha)'nın taranıp, boyalı elbise giyindiğini ve sürme çektiğini görünce, bu yaptığım beğenmediğini ifade etti.
Fâtıma: "Bunu bana babam emretti" dedi.
Ali (r.a) Irak'ta şöyle derdi: "Bunun üzerine ben Fâtıma'yı bu yaptığından dolayı azarlatmak ve Resûlullah (s.a.v.) namına söylediklerini sorup Öğrenmek için Resûlullah'a gittim. Fâtıma'nm yaptıklarım beğenmediğimi ifade ettiğimde, Resûlullah (s.a.v.): (Doğru söylemiş, doğru söylemiş. Sen hacca niyetlenirken ne söyledin?) buyurdu. Ben: (Ya Rabbi! Resulün neye niyetlen-diyse ben de ona niyet ettim,) dedim. Resûlullah: (Benim beraberimde hed-yim var, Sen ihramdan çıkma!) buyurdu."
Ali (r.a)'nin Yemen'den getirdiği develerle, Peygamber (s.a.v.)'in Medine-den beraberinde getirdiklerinin yekünü yüz adetti.
Derken, Peygamber ve beraberinde hedy bulunanlar hâriç bütün insanlar saçlarım kısaltarak ihramdan çıktılar.
Terviye günü gelince, Mina'ya doğru hareket ettiler ve Hacca niyetlendiler. Resûlullah (s.a.v.) hayvanına binmişti. Mina'da öğle, ikindi, akşam, yatsı ve sabah namazlarım kıldı, sonra güneş doğuncaya kadar bir müddet bekledi ve kendisi için, "Nemira" (Arafat'a yakın bir yerin adı) demlen yere kıldan bir çadır kurulmasını emir buyurdu.
Müteakiben Peygamber (s.a.v.) yoluna devam etti. Kureyşliler, kendilerinin Cahiliye devrinde yaptıkları gibi onun da "Müzdelife" de ki "Meş'ar-i Ha-ram'da" duracağından şüphe etmiyorlardı. Halbuki Resûlullah (s.a.v) o yeri geçerek Arafat'a vardı ve "Nemîra" denilen yerde çadırının kurulduğunu görünce, oraya konakladı. Güneş zevale erince, devesi Kasvâ'nm hazırlanmasını emir buyurdu ve hayvana semer vuruldu. Peygamber devesine binerek "Bat-nu'l-vadiy"e geldi ve orada cemaate hutbe okuyarak şöyle buyurdu:
Şüphesiz ki sizin kanlarınız ve mallarınız şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün hürmeti gibi birbirinize haramdır.
Dikkat ediniz! Cahiliyye devri adetlerine ait her şey şu ayaklarımın altına konmuştur. Cahiliye devrine ait kan davaları şu ayaklarımın altına konmuştur. Bize ait kan davalarından ilk kaldırdığım İbn Rebî'a b. Hâris'in kan davasıdır. İbn Rebî'a, Beni Sa'd kabilesinde süt çocuğu olarak bulunuyordu. Onu Hüzeyl kabilesi öldürdü. Cahiliyye devrinin ribâsı (faiz) da kaldırılmıştır. İlk kaldırdığım ribâ bizim ribamız, yani Abbas b. Abdulmuttalib'in ribâsıdır. Bu, tamamen kaldırılmıştır. Kadınlar hakkında Allah'tan korkunuz, çünkü siz onları Allah'ın emriyle aldınız ve onları Allah'ın kelimesiyle kendinize helâl kıldınız. Döşeklerinize, sevmediğiniz bir kimseye ayak bastırmamaları, sizin onlar üzerindeki hakkınızdır. Bunu yaparlarsa, onları zarar vermeyecek, sakatlamayacak şekilde dövünüz. Onların sizin üzerinizdeki hakları; yiyecek ve giyeceklerini güzellikle vermenizdir. Size öyle bir şey bırakıyorum ki, ona sımsıkı sarıldığınız sürece bir daha asla dalalet ve sapıklığa düşmezsiniz; size Allah'ın Kitabını bırakıyorum. Size, ben sorulacağım, ne diyeceksiniz?'
Ashabı: "Rabbinin mesajım yerine getirdiğine, ümmetine nasihatta bulunduğuna ve vazifeni hakkıyla eda ettiğine şehadet ederiz!" dediler.
Bunun üzerine Resûlullah, şehadet parmağını semaya kaldırıp insanlara işaret ederek: 'Şâhid ol ya Rab! Şahid ol ya Rab!' diye niyaz etti.
Sonra Bilâl ezanı okuyup kamet getirdi. Nebi (s.a.v.) öğlen namazını kıldı. Sonra müezzin kamet getirdi ve ikindiyi de kıldı. Bunların arasında başka namaz kılmadı. Sonra Kasvâ'ya binerek vakfe yerine geldi. Devesi Kas-vâ'nın göğsünü kayalara doğru çevirdi; yayaların toplandığı yeri önüne aldı ve kıbleye döndü. Güneş batmcaya kadar vakfe halinde kaldı. Güneşin sanlığı biraz gitmişti. Nihayet yuvarlığı tamamen kayboldu. Resûlullah (s.a.v.) Üsâme'yi terkisine alarak yola çıktı. Kasvâ'nın yularını o kadar kasmıştı ki nerdeyse başı semerin altındaki deriye çarpıyordu. Sağ eliyle de: "Ey cemaat sükûneti muhafaza edin!" diye işaret buyuruyordu.
Her kum tepeciğine uğradıkça, düze çıkıncaya kadar hayvanın yularını biraz gevşetiyordu. Nihayet Müzdelife'ye vardı. Orada akşam ile yatsıyı bir ezan ve iki kametle cemetti (beraber kıldı). Sonra Rasûlallah (s.a.v.). fecir doğuncaya kadar yanı üzerine uzandı. Fecir doğunca, sabah namazını kıldı. O vakit, sabah aydınlığı ortaya çıkmıştı. —- Senedde yer alan İbn Yahya, Câ-bır'den nakledilen bu hadisin bu yerinde Hasan b. Beşir bize, Nufeylî'nin zikretmediği "bir ezan ve bir kametle (kıldı)" ziyâdesini rivayet etmiştir, dedi— Sonra Kasvâ'ya binerek Meşâr-ı Haram'a geldi. Üzerine çıkarak Allah'a hamdetti, tekbir getirdi ve tehlüde bulundu- Allah'ı birledi- Ortalık iyice ay-dınlamncaya kadar Vakfe'ye devam etti.
Ardından, güneş doğmadan Resûlullah (s.a.v.) yola koyuldu. Terkisine bu defa Fazl b. Abbas (r.a)'ı aldı. Fazl, güzel saçlı, beyaz tenli, yakışıklı bir ki-Şiydı. Resûlullah (s.a.v.) yola çıkınca yanından koşarak bazı kadınlar geçtiği' .°nlara bakmaya başladı. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) elini lad XR yUZUne kovdu- pazl da, yüzünü öbür tarafa çevirerek bakmaya baş-pad pU S*fer Resûlullah (s.a.v.) elini öbür tarafa çevirip Fazl'ın yüzünü ka-Hp^İ yine öbür tarafa çevirerek bakıyordu. Nihayet Muhassir inilen yere vardı ve hayvanı biraz sürdü.
Sonra büyük cemreye çıkaran orta yola girdi. Ağacın yanındaki cemreye varınca, yedi ufak taş attı. Taşları vadinin içinden atıyor ve her birini atarken tekbir getiriyordu. Bilahare, kurban yerine giderek, kendi eli ile altmışüç deve boğazladı. Sonra Hz. Ali'ye emir buyurdu, geri kalanı da o boğazladı. Ali'yi hedyine ortak yaptı. Sonra her deveden bir parça et alınmasını emir buyurdu. Bunlar bir çömleğe konarak pişirildi, ikisi de develerin etinden yiyip çorbasından içtiler. Sonra Resûlullah (s.a.v.) oradan ayrılarak Beyt-i Şerife gitti ve Mekke'de öğle namazını kıldı. Arkasından Zemzem şakiliği yapan Abdulmuttaliboğullarma gitti ve onlara:
"Ey Abdulmuttalib'in oğullan! Suyu çıkarın! Suyu çıkarmanız hususunda başkalarının size baskın gelmesinden endişe etmesem, ben de sizinle beraber çıkarırdım" buyurdu. Onlar da kendisine bir kova su takdim ettiler. Resûlullah (s.a.v.) bu sudan içti.
470- İbn Abbas (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), Arafat'ta vakfe yaptı ve: " Her zaman emrine amadeyim Allahım, buyruğuna icabet ederim!" derken, "Hayır, ancak ahirette olan hayırdır" buyurdu.
471- Ali (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) Arafat'ta vakfe yerine geldi, vakfe yaptı ve: "Burası vakfe yeridir. Arafat'ın her tarafı vakfe yeridir" buyurdu, sonra güneş batınca, oradan ayrıldı.
472- ibn Abbas (r.a) demiştir ki:
Ben, Resûlullah (s.a.v.)'ın Müzdelife'den önceden yola çıkardığı zayıf aile efradından idim.
473- îbn Abbas (r.anhüma)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), Akabe (büyük şeytanı taşlama) sabahı bineğinin üzerinde bana: "Gel, gel de bana taş topla" buyurdu. Ben de ufak ufak taşlar toplayıp eline verdim.
Orada bulunanlara taşları göstererek üç defa: "işte bunlara benzer taşlar toplayın! Dinde aşırılıktan sakının! Zira, sizden öncekiler dinde aşırı gitmeleri sebebiyle helak olmuşlardır" buyurdu.
474- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) kurban bayramı günü kuşluk vaktinde, ondan sonraki günlerde ise zeval vaktinden sonra şeytan taşlardı.
475- Abdurrahman b. Yezid'den:
Abdullah (b.Mesud) (r.a), Cemre'ye yedi taş attı ve Beytullah'ı soluna Arafat'ı da sağma alarak: "îşte burası kendisine Bakara sûresi indirilen (s.a.v.)'in durduğu yerdir" dedi.
476- Fazl (b. Abbas) (r.a)'ın bildirdiğine göre:
Nebi (s.a.v.), Cemre-i akabe (Büyük Şeytan)'ye taşları atmcaya dek telbi-ye getirmiştir.
477- Ebu'l-Beddâh, babasın (r.a)'dan naklen bildirdiğine göre: Resûlullah (s.a.v.) çobanlara, cemreleri bir gün taşlamak, bir gün de taşlamamak hususunda ruhsat vermiştir.
478- Yine, Ebu'l-Beddah b. Âsim babası (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.), deve çobanlarına cemreleri taşlama konusunda bazı kolaylıklar göstermiştir. Şöyle ki, onlar kurban bayramı günü (Cemre-i Akabe'yi) taşlarlar, bayram gününden sonraki iki günün şeytan taşlama işini cem ederek iki günden birinde taşlarlardı.
Mâlik diyor ki: "Zannedersem rivayet, (o iki günün şeytan taşlama işini, ilkinde yaparlar, sonra bir de Nefîr (Mina'dan ayrılma) günü şeytan taşlarlar.) şeklindedir."
479- Cabir (b. Abdullah) (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte yaptığımız Hac ve Umre' de her yedi kişimiz kurban olarak bir deveye ortak oldu.
480- Âişe (r.anha)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte hac için yola çıktık. Kurban bayramı günü bize bir sığır eti getirildi. "Bu nedir?" diye sorduğumda: "Peygamber (s.a.v.)'in hanımları namına kestiği kurban" olduğu söylendi.
Ravi Yahya diyor ki: Bunu Kâsım'a sorduğumda, bana: "Allah'a yemin ederim ki Amre binti Abdurrahman hadisi sana olduğu gibi doğru olarak rivayet etmiş" dedi.
481- Ubeyd b. Feyrûz'dan:
Berâ (r.a)'a: "Resûlullah (s.a.v.)'in kesilmesini yasakladığı ya da mekruh gördüğü kurbanlık hayvanları bana söyle!" dedim.
O da şunu anlattı: "Resûlullah (s.a.v.) halka hitab etmek için ayağa kalktı ve eliyle işaret ederek — Benim elim onunkinden daha kısadır—: (Şu dört halden birine sahib hayvan kurban olmaz. Gözü tamamen kör, çok hasta, iyice topal ve yürüyemeyecek kadar ayağı kırık olan hayvanlar kurban olmaz.) buyurdu. Sonra: 'Kesmeyi kerih (mekruh) gördüğünü bırak kesme ama kimseye de yasaklama!' dedi."
482- Ali (r.a)'nin bildirdiğine göre:
Resûlullah (s.a.v.) kendisine, develerine bakmasını, etlerini ve derilerini fakirlere dağıtmasını, kasaplık hakkı olarak bunlardan birşey vermemesini emir buyurmuştur.
483- Yine Âli (r.a) demiştir ki: eygamber (s.a.v.) bana, develerine bakmamı, etlerini ve çullarını fakirlere dağıtmamı ve kasaba (kasaplık hakkı olarak) bunlardan bir şey vermememi emir buyurdu. Ve: "Ona biz kendimizden bir şey veririz" dedi.
484- Enes b. Mâlik (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) başının sağ tarafını tıraş edip saçlarını Ebû Talha'ya verdi. Daha sonra, başının sol tarafını tıraş edip saçlarını halka dağıttı.
485- Ibn Ömer (r.a)'dan:
Peygamber (s.a.v.): "Allah saçlarını tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashabı: "Ya Rasûlallah! Saçlarını kısaltanları da esirgesin" dediler.
Peygamber (s.a.v.) yine: "Allah saçlarım tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashabı: "Ya Rasûlallah! Saçlarını kısaltanları da esirgesin" dediler.
Peygamber (s.a.v.) tekrar: "Allah saçlarını tıraş edenleri esirgesin" diye dua etti. Ashab yine: "Ya Rasûlallah! saçlarını kısaltanları da esirgesin" deyince, bu defa Peygamber (s.a.v.): "Saçlarını kısaltanları da esirgesin" diye ekledi.
486- Ibn Ömer (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.) Kurban bayramı günü "Tavaf-ı Ifâza"yı yaptıktan sonra geri dönerek öğleyi Mina'da kıldı.
Ravi Nâfi, diyor ki: Ibn Ömer (r.a), Kurban bayramı günü "Tavaf-ı îfâ-za"yı ifa eder, sonra dönerek öğleyi Mina'da kılardı ve Peygamber'in böyle yaptığını söylerdi.
487- Abdullah b. Ömer (r.a)'dan:
Bir adam Rasûlallah (s.a.v.)'e: "Tıraş olmadan kurbanı kestim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi tıraş ol, zararı yok" buyurdu.
Bir başkası: "Kurban kesmeden tıraş oluverdim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi kurbanı kes, zararı yok" buyurdu.
Başka biri de: "Taş atmadan kurbanı kestim bunda bir beis var mı?" diye sordu. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi at, zararı yok" buyurdu.
488- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v)'i Mina'da devesinin üzerinde iken gördüm. Bir adam gelerek: "Ya Rasûlallah ben tıraş olmanın kurban kesmekten önce olduğunu zannediyordum ve kurban kesmeden tıraş oldum" dedi. Resûlullah (s.a.v.): "Şimdi kurbanı kes zararı yok" buyurdu.
Bir başkası gelerek: "Ya Rasûlallah, ben tıraş olmanın taş atmaktan önce olduğunu zannediyordum ve taş atmadan tıraş oluverdim" dedi. Peygamber (s.a.v.): "Şimdi at, zararı yok" buyurdu.
Hasıh o gün, birinin takdim ya da tehir ettiği bir şey kendisine sorulduğunda hep "Şimdi yap, zararı yok" buyurdu.
Dostları ilə paylaş: |