Ibnü'l-câRÛD; Tam adı Ebû Muhammed Abdullah b. Ali b el-Cârud en-Nisâbû-rî'dir. Hadis münekkitleri kendisinden övgüyle bahsetmektedir. Hadis hafızı ve fakihidir. Hicri 230 (845 m.) yılında Nişâbur'da doğdu



Yüklə 1,23 Mb.
səhifə14/22
tarix26.04.2018
ölçüsü1,23 Mb.
#49049
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   22

652- Ubade b. Sâmit (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Altın altına mukabil, gramı gramına eşit olarak; gü­müş de gümüşe mukabil, gramı gramına eşit olarak satılır" buyurdu ve bu şekilde tuza kadar zikretti.

Ubade (r.a) diyor ki: "Vallahi ben, Muâviye'nin topraklarında olmama­ktan hiç yakınmam."

653- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) zamanında bize değişik cinslerin karıştırıldığı düşük kalitede hurma gelirdi. Biz de, ondan iki ölçek verir, iyi cins hurmadan bir ölçek (saO alırdık. Bu muamele Resûlullah (s.a.v.)'e ulaştı ve: "Hiçbir hurma­nın iki ölçeği başka cins bir hurmanın bir ölçeği ile değiştirilmez. Ve iki dir­hem gümüş de bir dirhem gümüş ile bozdurulmaz" buyurdu.



654- Fazâla b. Ubeyd el-Ensarî (r.a)'dan:

Hayber'de iken Resûlullah (s.a.v.)'e, satılık ganimet mallarından üzerin­de boncuk ve altm bulunan bir gerdanlık getirildi. Resûlullah (s.a.v.)'in em­ri ile sadece gerdanlıkta bulunan altın çıkarıldı. Sonra Peygamber (s.a.v.) ashabına hitaben: "Altına mukabil altın, tartısı tartısına (eşit olarak) satılır" buyurdu.



655- îbn Ömer (r.anhüma)'dan:

Ben, Baki' pazarında deve satardım. Develeri bazan dinar mukabili satar onun yerine dirhem alır; bazan da dirhem mukabili satar, onun yerine dinar alırdım. Resûlullah (s.a.v.) Hafsa (r.anha)'nm evinde bulunduğu bir sırada yanma geldim ve: "Ey Allah'ın Resûlu yavaş ol! Sana bir hususu soracağım. Ben Baki' pazarında deve satmaktayım. Develeri bazan dinar mukabili satıp onun yerine dirhem almakta; bazan da dirhem mukabili satıp dinar almak­tayım" dedim,

Resûlullah (s.a.v.): "Onu birbirinizden ayrılmadan, aranızda teslim alın­mayan hiçbir şey kalmaksızın, o günün kıymetine göre alırsan bunda bir be­is yoktur" buyurdu.

656- Salim, babası (r.a)'dan naklettiğine göre: Resûlullah (s.a.v.), olgunluğa eriştiği iyice belli olmadan, hurmanın satıl­masını ve kuru hurma ile yaş hurmanın değiştirilmesini yasaklamıştır.

657- Sa'd b. Ebi Vakkas (r.a)'dan:

Rasûlullah (s.a.v.)'e yaş hurma mukabili kuru hurma satın alınması husu­su sorulurken işittim.

Resûlullah (s.a.v.): "Kuruduğu zaman yaş hurmamn miktarı azalır mı?" diye sordu.

Ashab: "Evet, azalır" deyince, bu tür alış verişi yasakladı.



658- Zeyd b. Sabit (r.a)'dan naklettiğine göre:

Resûlullah (s.a.v.) göz kararı ile ölçülerek ariyyelerin79[79] satılmasına ruhsat vermiştir.



659- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v) beş vasak80[80]dan az, yahut beş vasaklık (Ravilerden Da-vud b. el-Husayn beş vaşak mı? yoksa beş vaşaktan az mı? olduğunu bilme­yerek burada tereddüd etmiştir) ariyyelerin göz karan ile satılmasına ruhsat vermiştir.



660- Sabit (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), ev halkının taze taze yemesi için, ariyyenin göz karan ile aynı miktarda kuru hurma mukabili satın alınmasına ruhsat vermiştir.



661- İbn Ömer (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.), Hayber halkıyla orada çıkan ekin ve hurmanın yarısı karşılığında anlaşma yaptı. Resûlullah (s.a.v), her yıl eşlerine seksen vaşak kuru hurma ve yirmi vaşak arpa olmak üzere toplam yüz vaşak yiyecek ve­rirdi. Ömer b. Hattâb yönetime geçince, Hayber'i böldü ve Peygamber (s.a.v.)'in eşlerini, onlara araziden hisse vermek veya her yıl kendilerine va­şaklarını (yüz vaşak yiyeceği) ödemek arasında muhayyer bıraktı. Bazısı kendilerine arazi vermesini tercih ederken bazısı da vaşaklarını seçti. Âişe ve Hafsa (r.a) vaşakları seçenlerdendi.



662- Ibn Ömer (r.a)'dan:

Senet ve metin açısından bir önceki hadise bak.



663- İbn Ömer (r.a)'dan nakledildiğine göre:

Ömer b. Hattâb (r.a), Yahudi ve Hıristiyanlan hicaz topraklarından sür­dü. Zaten ResûluIIah (s.a.v.), Hayber'i fethedince, Yahudileri oradan çıkar­mak istemişti. Orası fethedildiği zaman arazi Allah ile Resulü ve müminlere ait olmuştu. Bu sebebple Yahudileri oradan çıkarmak istemiş, bunun üzeri­ne Yahudiler, çalışmayı üstlenmek ve çıkan hurmanın yarısına sahip olmak şartı ile kendilerini orada bırakmasını ResûluIIah (s.a.v)'den istemişlerdi. Re-sûlullah (s.a.v) de onlara: "Bu şartlarla sizi dilediğimiz müddetçe burada bı­rakıyoruz" buyurmuştu. Böylece Yahudiler, Ömer (r.a) onları "Teymâ" ve "Erîha'ya" sürünceye dek orada kaldılar.



664- Âişe (r.anha)'dan:

ResûluIIah (s.a.v.) bir Yahudiden yiyecek satın aldı ve ona demirden bir zırhı rehin olarak verdi.



665- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

ResûluIIah (s.a.v.): ''Binek hayvanı rehin olarak verilmişse, rehin alan an­cak ona yaptığı masraf mukabili biner, memeli (süt veren) hayvan rehin ola­rak verilmişse, sütünden içer. Masrafı, sütünü içen ve sırtına binen kimseye aittir" buyurdu.


70- Kayıp Ve Bulunan Mallar
666- Zeyd b. Halid el-Cühenî (r.a)'dan:

Bir zat, benim de yanında bulunduğum bir sırada ResûluIIah (s.a.v.)'a ge­lerek bulunan eşyanın hükmünü sordu.

ResûluIIah (s.a.v.): "Bağını ve mahfazasını iyi belle, sonra onu bir sene ilân et. Sahibi gelirse ne âlâ! Aksi takdirde onu nasıl istersen öyle yap!" bu­yurdu.

Aynı zat: "Peki kaybolmuş koyunun hükmü nedir?" diye sordu.

ResûluIIah (s.a.v.): "O, ya senin ya din kardeşinin ya da kurdun olur" bu­yurdu.

Adam: "Ya kaybolmuş deveye ne dersin?" diye sorunca,

ResûluIIah (s.a.v.): "Su tulumu ve çarığı yanındadır. Sahibi onu bulunca­ya kadar deve suya gider ve ağaçlardan beslenir" buyurdu.

667- Yine Zeyd b. Halid el-Cühenî'den:

Bir bedevi Nebi (s.a.v.)'e bulunan eşyanın hükmünü sordu. Peygamber (s.a.v.): "Onu bir sene boyunca ilân et. Biri gelip de bağını ve mahfazasını sa­na doğru olarak haber verirse ne âlâ! Aksi takdirde ondan sen istifade et!" buyurdu.

Bedevi, kaybolmuş devenin hükmünü de sorunca, ResûluIIah (s.a.v)'in yüz rengi değişti. Ve: "Ondan sana ne? Su tulumu ve çarığı beraberindedir. Suya da gider, ağaçlardan da beslenir. Onu sahibi buluncaya kadar kendi ha­line bırak!" buyurdu.

Bedevi ayrıca kaybolmuş koyunun hükmünü de sordu. Nebi (s.a.v.): "O senin, yahut din kardeşinin yahut da kurdundur" buyurdu.



668- Süveyd b. Ğafele'den anlaymaktadır:

Ben bir kırbaç buldum ve aldım. Bundan dolayı Zeyd b. Suhân ve Selmân b. Rebi'a beni ayıpladılar.

Ben de: "Sahibini bulursam kendisine teslim ederim. Aksi takdirde ondan istifade ederim" dedim.

Daha sonra bu durumu Ubeyy b. Ka'b (r.a)'a anlattım, bana şöyle dedi: "iyi etmişsin, iyi etmişsin. Ben bir bohça bulmuştum da onu Resûlullah (s.a.v.)'e ge­tirmiştim. Bana: 'Onu bir sene boyunca ilân et!' dedi. Ben de onu bir sene tanıt­tım. Onu tanıyan kimse çıkmayınca, tekrar Resûlullah (s.a.v)'e geldim, yine onu ilân et buyurdu. Aynı şekilde bir sene daha ilân ettim. Onu bilen kimse çık­mayınca, bu defa Resûlullah (s.a.v.): "Miktarım, mahfaza ve bağım iyi belle. Sa­hibi gelirse onu kendisine ver. Aksi takdirde onu kendin kullan!" buyurdu.



669- Zeyd B. Halid el-Cühenî (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.)'e bulunan eşyanın hükmü soruldu.

Resûlullah (s.a.v.) sorana: "Onu bir sene ilân et, Sahip çıkan olmazsa mahfaza ve bağını iyi belle. Bilahare onu ye! Fakat sahibi gelirse onu kendi­sine teslim et!" buyurdu.

670- Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a)'dan:

Müzeyne kabilesinden bir zat, Nebi (s.a.v.)'e gelerek: "Herkesin gelip seçtiği yolda veya meskûn bir köyde bulunan eşya için bana ne buyurur­sun?" diye sordu.

Resûlullah (s.a.v.): "Onu bir sene ilân et! Onu arayan biri çıkıp gelirse kendisine teslim et! Aksi takdirde onu nasıl istersen Öyle yap! Günün birin­de sahibi çıkıp gelirse onu kendisine veriver. Herkesin gelip geçtiği yer ol­mayan yolda veya meskûn olmayan köyde bulunan eşyada ve rikaz (yeraltı madeni /hazine) da ise humus/ beşte bir vergi vardır" buyurdu:

671- Iyâz b. Hımar (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Herhangi bir şey bulan, bir ya da iki âdil kimseyi şa-hid tutsun. Onu gizleyip saklamasın. Sahibi gelirse o buna daha layık/ hak sahibidir. Aksi takdirde, o Allahm malıdır, dilediğine nasip eder" buyurdu.


71- Nikah /Evlilik
672- Abdullah b. Mesud (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.) bize: "Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlenmeye gücü yetiyorsa hemen evlensin. Zira evlilik gözü harama bakmaktan daha ıyı engeller ve namusu zinadan daha iyi korur. Kimin evlenmeye gücü yet­miyorsa, oruç tutsun. Çünkü oruç onun için şehvetini kırmak mesabesinde­dir" buyurdu.



673- Semure (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v), "tebettül"ü (tamamen ibadete yönelerek evliliği terket-mek, dünyadan el etek çekmek) yasakladı.



674- Sa'd b. Ebi Vakkâs (r.a)'dan:

Osman b. Maz'un, (dünyadan el etek çekip) bekar kalmak istediğinde, Nebi (s.a.v.) onu bundan nehyetti.

Said diyor ki: "Şayet Resûlullah (s.a.v.), onun bunu yapmasına müsaade etseydi biz de kendimizi iğdiş ederdik."

675- Muğire b. Şu'be (r.a)'dan:

Bir kadına evlenmek için dünür gittim. Resûlullah (s.a.v.) bana: "Ona baktın mı?" diye sordu.

Ben: "Hayır!" deyince,

Resûlullah (s.a.v.): "Öyleyse ona bak, çünkü bu aranızdaki ülfetin sürek­li olması için gereklidir" buyurdu.



676- Enes (r.a)'dan:

Muğire b. Şu'be (r.a) bir kadına dünür gitti de Resûlullah (s.a.v.) kendisi­ne: "Git, ona bak, zira bu aranızdaki sevginin daha sürekli olmasını sağlar" buyurdu.



677- Ebû Hureyre (r.a)'dan

Resûlullah (s.a.v.): "Neceş yapmayın (müşteri kızıştırmayın), şehirli köy­lü adına mal satmasın, hiç kimse din kardeşinin satışı üzerine satış yapma­sın. Hiç kimse din kardeşinin dünürlüğü üzerine dünür göndermesin ve hiç bir kadın, kız kardeşinin boşanmasını istemesin. (Diğer râvi Ali: "Kabında-kini dökmek (sadece kendisinin tek başına erkekten yararlanması) için (bo­şanmasını istemesin)" ziyadesini yapmaktadır)."



678- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v): "Hiç bir kadın, kabındakini boşaltmak (sadece kendisi­nin tek başına erkekten yararlanması) için (dinde) kız kardeşinin boşanması­nı şart koşmamalıdır." buyurdu.



679- Abdullah (b. Mesud) (r.a)'dan:

s.a.v.) bize namazda ve ihtiyaç anında okuyucağımız teşehreden Ibn Mesud ihtiyaç anında okunacak teşehhüdün birinin şöyle demesi olduğunu söylemiştir: "Şüphesiz ki hamd Allah'a mahsustur, O'na hamdeder, O'ndan yardım ister ve O'ndan bağışlanma dileriz. Nefislerimi­zin şerrinden Allah'a sığınırız. Allah kimi hidayete erdirirse onu kimse sap-tıramaz; kimi de saptırırsa, onu kimse hidayete erdiremez. Şehadet ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed O'nun kulu ve Resulüdür."

Bundan sonra Kur'an'dan şu üç âyeti okur:

"Allah'tan nasıl korkmak lazımsa Öylece korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin!"

"Kendisinin adını ileri sürmek suretiyle birbirinize dileklerde bulundu­ğunuz Allah'tan ve akrabalık bağlarım koparmaktan sakının!"

"Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin!"



680- Ummü Seleme (r.anha) anlatmaktadır:

Ümmü Habîbe (r.anha) Resûlullah (s.a.v)'e: "Ey Allah'ın Resûlu! Kız kar­deşimi ister misin?" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Ne yapacağım?" deyince,

Ümmü Habîbe: "Nikâhlarsın" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Kız kardeşini mi?" diye sordu.

Ümmü Habîbe: "Evet!" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Sen bunu ister misin?" deyince,

Ümmü Habîbe: "Ben senin zaten tek hanımın değilim. Herhangi bir ha­yırda bana ortak olanın, en çok kız kardeşim olmasını isterim" dedi.

Resûlulîah (s.a.v.): "Ama o bana helâl olmaz" buyurdu.

Ümmü Habîbe: "Fakat Allah'a yemin ederim ki, ben senin Dürre veya Zerre (buradaki tereddüd ravi Züheyr'den kaynaklanmaktadır)'yi istemekte olduğunu haber aldım" dedi:

Resûlullah (s.a.v.): "Ümmü Seleme'nin kızı Dürre'yi mi?" diye sordu.

Ümmü Habîbe: "Evet!" deyince,

Resûlullah (s.a.v.): "Allah'a yemin ederim ki, o benim terbiyem altında bulunan üvey kızım bile olmasa, bana yine helâl olmazdı. Çünkü o benim süt kardeşimin kızıdır. Onun babası ile beni Süreybe emzirmişti. Artık bana kızlarınızı ve kızkardeşlerinizi teklif etmeyiniz!" buyurdu.

681- Yezid b. Berâ, babasından:

Amcamla (r.a) karşılaştım. Eline bir bayrak almıştı. Ona: "Nereye gidiyor­sun?" diye sordum.

"Resûlullah (s.a.v.) beni, babasından sonra onun hanımını nikahlayan adamın boynunu vurmak ve malını almak için gönderdi" dedi.

682- Zübeyr b. Abdurrahman b. Zübeyr babasından:

Rifâ'a b. Semev'el hanımı Tümeyme bt. Vehb'i, Resûlullah (s.a.v.) za­manında boşadı. Onu Abdurrahman b. Zübeyr nikahladı. Fakat, ona yak­laşıp cinsel ilişki kuramaymca, onunla cinsel temasta bulunmadan boşadı. Onu daha önce boşayan Abdurrahman'dan önceki eşi Rifa'a (tekrar) ken­dine nikahlamak istedi. Ve bu isteğini Resûlullah'a bildirdi.

Resûlullah (s.a.) Rifâ'a'yı, onunla tekrar evlenmekten nehyederek: "Balca-ğızını tatmadan o sana helâl olmaz" buyurdu.

683- Âişe (r.anha)'dan:

Rifâ'a'mn karısı Resûlullah'a gelerek: "Rifâ'a, beni talak-ı bâin (üç talak) ile boşadı. Ben de, Abdurrahman b. Zübeyr ile evlendim. Fakat ondaki er­keklik elbise saçağı gibi gevşektir" dedi.

Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) tebessüm ederek: "Rıfâ'a'ya mı? dön­mek istiyorsun. Hayır, Abdurrahman b. Zübeyr senin balcağizından, sen de onun balcağızından tatmadıkça bu mümkün olmaz" buyurdu.

684- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

( Hülle yapana da yaptırana da "Allah lanet etsin!") diye beddua etti.



685- Ebû Hureyre (r.a) nakledildiğine göre:

Resûlullah (s.a.v.) kadının halası üzerine, halanın kardeşinin kızı üzerine, kadının teyzesi üzerine ve teyzenin kızkardeşinin kızı üzerine nikâh edilme­sini yasakladı. Genç kadın yaşlı üzerine, yaşlı kadın da genç üzerine nikâh edilmez.



686- Cabir b. Abdullah (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Efendisi ve ailesinin izni olmaksızın evlenen köle zanidir" buyurdu.



687- Resûlullah (s.a.v)'in eşi Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Şüphesiz ki süt emme doğum/ nesep yoluyla evlilik­leri haram kılar" buyurdu.



688- Âişe (r.anha)'dan:

Kur'an'da "Malum on defa emme" ayeti nazil olmuştu. (Hz. Âişe bunun­la, mahremiyeti gerektiren süt emme sayısını kastedmektedir). Bunu Hz. Âi-şe'den nakleden Âmre binti Abdurrahman diyor ki: "Sonra Âişe, beş emme­nin nazil olduğunu söyledi.



689- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Bir veya iki defa emmek mahremiyeti gerektirmez. buyurdu.



690- Âişe (r.anha)'dan:

Ebû Hüzeyfe b. Utbe'nin nikâhı altında bulunan Sehle bt. Süheyl b. Amr ResÛlullah (s.a.v)'e gelerek: "Ebû Huzeyfe'nin evlatlığı Salim, ben ev elbise­lerimle olduğum hâlde huzurumuza girmektedir" dedi.

Biz onu çocuk iken görürdük. Aynen ResÛlullah (s.a.v)'in Zeyd'i evlatlık edindiği gibi, Ebû Huzeyfe de onu evlatlık edinmişti. Bu hususta Allah (c.c.) şu ayeti indirdi.

"Onları babalarına nisbetle çağırın. Bu Allah katında daha doğrudur" O zaman Resûluîlah (s.a.v.), ona Sâlim'i emzirmesini emir buyurdu. Bunun üzerine O da Sâlim'i beş defa emzirdi ve Salim artık onun süt evlâdı oldu.

Aişe (r.a) bu hadiseyi esas alarak kardeşlerine ve kardeşlerinin kızlarına, yaşı ilerlemiş de olsa, kendisini görmesini ve yanına girmesini istediği kim­seleri beş defa emzirmelerini söylerdi, sonra o kimse yanına girerdi.

Ümmü Seleme ve Nebi (s.a.v.)'in diğer hanımları henüz beşikte iken em-zirilmedikçe, böyle bir emzirmeyle hiçbir kimsenin yanlarına girmesini ka­bul etmediler ve Âişe'ye: "Vallahi bilemiyoruz! Belki de bu husus, diğer in­sanlardan ayrı olarak ResÛlullah (s.a.v.)'in Salim için verdiği bir ruhsattır" dediler.



691- Aişe (r.anha)'dan nakledildiğine göre:

Bir gün ResÛlullah (s.a.v.), Aişe'nin yanına girmiş ve o sırada Âişe'nin ya­nında bir adam bulunuyormuş. "Bu kimdir?" diye sormuş. Aişe'de: "Süt kardeşim." diye cevap vermiş.

Bunun üzerine ResÛlullah (s.a.v.): "Süt kardeşlerinizin kimler olduğunu iyi düşünün, Zira süt hükmü ancak açlıktan olursa sabit olur" buyurmuş.

692- Âişe (r.anha)'dan:

Örtünme emri nazil olduktan sonra amcam geldi ve yanıma girmek için izin istedi. Kendisine izin vermedim. Daha sonra, ResÛlullah (s.a.v.) geldi­ğinde bu hususu kendisine sordum.

"Ona izin ver; çünkü o senin amcandır" buyurdu.

Ben de: "Beni kadın emzirdi, erkek emzirmedi" deyince,

ResÛlullah (s.a.v.): "Hay senin sağ elin toprağa sürtünsün! Ona izin ver, çünkü o senin amcandır." buyurdu.

693- îbn Abbas (r.a)'dan şöyle nakletmişir:

ResÛlullah (s.a.v.)'e nikahına alması için Hamza (r.a)'ın kızı teklif edildi­ği zaman: "O benim süt kardeşimin kızıdır" buyurarak reddetti.



694- Abduddâr oğullarının kardeşi Buneyh b. Vehb'den: Ömer b. Abdullah, Talha b. Ömer'i Şeybe b. Cübeyr'in kızı ile, her ikisi de ıhramlı bulundukları bir sırada evlendirmek istedi ve hazır bulunması için Ebân b. Osman b. Affan'a birini gönderdi. Fakat zaman Hac kafilesi'nin başı olan Ebân, onun bu hareketini tasvip etmedi ve Osman b- Affan'dan şu­nu nakletti nu nakletti:

Resûlullah (s.a.v.): "ihramlı olan, ne evlenir ne başkasını evlendirir ve ne de dünür gider" buyurdu.



695- Meymûne bt. Haris (r.anha) diyor ki:

Resûlullah (s.a.v), benimle "Şerif" denilen yerde, her ikimiz de ihramlı ol­madığımız bir sırada evlendi.



696- Ebu's-Şa'sâ bildirdiğine göre Ibn Abbas (r.anhüma) demiştir: J Peygamber (s.a.v.) Meymûne ile ihramlı iken evlendiğini söylemiş.

Ebu's-Şa'sâ bunu Zühri'ye dedi ki: Bana Yezid b. Esam'm - ki Meymû onun teyzesidir - bildirdiğine göre:

Nebi (s.a.v.), onunla hem kendisi, hem de o ihramsızken evlenmiştir.

697- Muhammed'in oğullan Hasan ve Abdullah'ın, - Hasan daha güvenilir idi- babalarından naklen bildirdiklerine göre Resûlullah (s.a.v.), Hayber'in fet­hi sırasında mut'a nikâhı ile evcil eşek etinin yenilmesini yasaklamıştır.

698- Rebi b. Sebre el-Cühenî'nin, babasından naklen bildirdiğine göre: Re­sûlullah (s.a.v.), mut'a nikahını yasaklamıştır.

699- Rebi b. Sebre el-Cühenî, babası (r.a)'dan şöyle nakletmiştir:

Bir gün Resûlullah (s.a.v.) ile birlikte Mekke'ye doğru yola çıktık. Umre­mizi tamamladıktan sonra bize: "Bu kadınlarla mut'a yapın" buyurdu.

O devirde mut'a yapmak bize göre evlenmekti. Bunu kadınlara teklif et­tiğimizde bizimle aralarında belli bir müddet tayin etmedikçe kabul etmedi­ler. Sonra bu durumu Nebi (s.a.v.)'ye anlattık.

"Öyleyse siz de dediklerini yapın!" buyurdu.

Bunun üzerine ben ve amcamın oğlu yola çıktık. Benim bir hırkam var­dı. Onun hırkası benimkinden daha iyi idi; ama ben ondan daha genç idim. Derken bir kadının yanma vardık ve isteğimizi ona teklif ettik. Be­nim gençliğim, amcamın oğlunun ise hırkası hoşuna gitti. Sonra: Bir hırka diğer bir hırka gibidir" dedi ve onunla evlendim. Aramızda tayin edilen müddet on gün idi.

O geceyi onun yanında geçirdim. Sabaha çıktığımda doğruca mescide git­tim. Bir de baktım ki Resûlullah (s.a.v.), Kabe'nin kapısı ile Haceru'1-Es-ved'ın arasında durmuş, ayakta insanlara hitab ederek şöyle diyordu: "Ey insanlar! Dikkat ediniz ben size, şu kadınlarla mut'a yapmanız için izin ver­miştim. Ancak bundan böyle Allah (c.c), bunu kıyamet gününe kadar haram kılmıştır. O kadınlardan herhangi biri beraberinde bulunan onu hemen ser­best bıraksın. Ve onlara verdiğiniz mallardan hiçbir şeyi geri almayın!"



700- Âişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Velisinin izni olmadan evlenen kadının nikâhı batıl­dır. Şayet kocası onunla cinsel temas kurarsa, bu durumda, fercini kendisine helâl kılmasına mukabil olarak ona mehir vermesi gereklidir. Eğer taraflar münakaşa ederlerse, o zaman sultan, (yönetici) velisi bulunmayanın velisi-dir" buyurdu.



701- Ebû Musa el-Eş'arî (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.



702- Ebû Bürde babası (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.



703- Ebû Musa el-Eş'arî (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.



704- Ebû Bürde, babasından.

Resûlu'lah (s.a.v.): "Velisiz nikâh olmaz" buyurdu.



705- Âişe (r.anha) anlatmaktadır:

Resûlullah (s.a.v.), Benî Mustalık gazvesinde esirler aldığında, Cüvey-riye bt. Haris (r.anha), Sabit b. Kays b. Şemmâs (r.a) veya bir amca oğlu­nun payına düşmüştü. Cüveyriye onunla, kendisi için mükâtebe akdi yap­tı. (Yani belli miktarda bir malı temin etmesi durumunda hürriyetine ka­vuşacaktı).

Cüveyriye, tatlı ve güzel bir kadındı. Hiç kimse yok ki, onu görüp de gön­lünü kaptırmasın. Sonra yaptığı mükâtebe akdi için yardım istemek üzere Resûlullah (s.a.v.)'a geldi. Vallahi daha onu hücrenin kapısında görür gör­mez ondan huylandım. Anladım ki Resûlullah (s.a.v.) da onu benim gördü­ğüm gibi görecekti.

Ve: "Ya Resûlullah! Ben kavminin efendisi Haris b. Ebi Zirâr'm kızı Cü'eyrıye'yım. Sana gizli olmayan, birtakım şeyler başıma geldi ve ben Sabit'in 'eya bir amcazadesinin payına düştüm. Onunla kendim için mükâtebe akdi

yaptım. Şimdi ise Allah Rasulü (s.a.v.)'e gelerek bu akdi yerine getirebilmem Kin yardım istemekteyim" dedi.

Resûlullah (s.a.v): "Bundan daha hayırlısına evet der misin?" diye sordu.

Cüveyriye: "Nedir ya Resûlullah?" dedi.

Resûlullah (s.a.v.): "Mukâtebe akdini Ödeyeyim ve seninle evleneyim" deyince,

Cüveyriye: "Evet, kabul!" diye karşılık verdi.

Resûlullah (s.a.v.): "Ben de bu işi yaptım" buyurdu.

Derken halk arasında yayıldı ki, Nebi (s.a.v.) Cüveyriye bt. Haris ile ev­lendi. Ve bunun üzerine İnsanlar: "Bunlar (esirler) Resûlullah (s.a.v.)'in ak­rabaları olmuşlardır" diyerek ellerinde bulunan Benî Mustalık esirlerini ser­best bıraktılar.

Resûlullah (s.a.v.)'in onunla evliliği Beni Mustalık'tan yüz kişinin özgür­lüğüne kavuşmasına sebep oldu. Kavmi için ondan daha bereketli bir kadın bilmiyoruz.



706- Ümmü Seleme (r.anha) demiştir ki:

"Ben Resûlullah (s.a.v)'den bir şey işittim ki, o şu sözden daha çok hoşu­ma gitti: "Hiç kimse yok ki, başına bir bela gelir de... ilh."

Ümmü Seleme'den haberi nakleden ravi diyor ki: "Sonra Resûlullah (s.a.v.) ona birini göndererek dünür gitti. Ümmü Seleme bu talebe şöyle kar­şılık verdi. (Resûlullah (s.a.v.)'in isteği başüstüne; fakat benim şu üç özeeli-ğimvardır ki, bunlardan dolayı Resûlullah'ın incinmesinden çekinirim. Ben aşırı kıskanç bir kadınım, beni evlendirecek bir velim bulunmamaktadır, ve i>ir de ben çocuklu bir kadınım.

Bu sözleri Hz. Ömer (r.a) duydu. Ümmü Seleme: (Ey Hattaboğlu benim ?öyle şöyle sorunlarım vardır) deyince Ömer, Resûlullah (s.a.v.) namına,

Derken Ümmü Seleme'nin dedikleri Resûlullah (s.a.v.)'in kulağına vardı ve Resûlullah (s.a.v.) Ümmü Seleme'ye gelerek şöyle söyledi: 'Sözünü ettiğin kıskançlığım senden gidermesi için Allah'a dua etmekteyim. Bahsettiğin gi­bi çocuklu olmana gelince, Allah (c.c.) onlara yetecektir. Seni evlendirecek hiçbir velinin bulunmadığı hususuna gelince, şüphesiz ki, burada bulunan va da bulunmayan hiçbir velin beni sevmemezlik etmez.' buyurdu.

Bunun üzerine Ümmü Seleme, oğluna: 'Resûlullah'ı benimle evlendir!' dedi. O da evlendirdi.



707- Ebû Hureyre (r.a)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Dul kadın, kendisine danışılmadıkça nikâhlanamaz. Kız ise, kendisinden izin alınmadıkça nikah olunamaz." buyurdu. Denildi ki: "Ya Resûlullah! onun izni nasıl olur?" Resûlullah (s.a.v.): "Susmasıdır." buyurdu.



708- Aişe (r.anha)'dan:

Resûlullah (s.a.v.): "Fercleri hususunda kadınlardan izin alın, (başka bir rivayette, onlara danışın)" buyurdu.

Denildi ki: "Kız haya edip susarsa?"

Resûlullah (s.a.v.): "Susması onun iznidir." buyurdu.

Diğer rivayette: "Kız haya ederse?" denildi. Resûlullah (s.a.v.): "O onun iznidir" buyurdu.


Yüklə 1,23 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   10   11   12   13   14   15   16   17   ...   22




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin