812- Ömer (r.a) demiştir ki:
İnsanların üzerinden uzun bir zaman geçmesiyle, içlerinden birinin kalkıp: "Biz Allah'ın Kitabında recim hükmünü bulamıyoruz" demesinden Allah'ın indirdiği bir farizayı terketmekle dalâlete düşmelerinden korktum. Gerçekten zina eden kimseye, evli olması ve delilinin bulunması ya da hamilelik halinin ortaya çıkması veya itiraf etmesi durumunda recim haddinin infazı haktır.
Dikkat edin, Resûlullah (s.a.v.) recmetti ondan sonra biz de recmi uyguladık.
813- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:
Eşlem kabilesine mensup bir adam, Nebi (s.a.v.)'ye gelerek, onun yanında zina ettiğini itiraf etti. Resûlullah (s.a.v.)'in bir şey demediğini görünce tekrar itirafta bulundu. Resûlullah (s.a.v.) ondan yüzünü çevirdi. Sonra yine itirafta bulundu. Resûlullah (s.a.v.) bu defa da yüzünü çevirdi. Ta ki dört defa kendi aleyhine şahitlik edince Resûlullah (s.a.v.): "Sende delilik var mı?" diye sordu.
Adam: "Hayır!" cevabını verdi.
"Hiç evlendin mi?" diye sordu.
Adam: "Evet!" dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) emir verdi. Adam namazgahta recmedildi.
Taşlar kendisini yaralayınca kaçtı. Sonra yakalandı ve ölünceye kadar recmedildi. Resûlullah (s.a.v.) onun hakkında hayır söz söyledi; ancak namazını kılmadı.
814- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Eşlem kabilesine mensup zât Resûlullah'a gelerek, bir kadınla haram ilişki kurduğuna dair kendi aleyhine dört defa şahidlik etti. Her defasında Resûlullah (s.a.v.) ondan yüzünü çeviriyordu. Beşincisinde ona yönelerek:
''Onunla hakikaten cima ettin mi?" diye sordu.
Adam: "Evet!" cevabını verdi.
"Ta ki zekerin onun fercinde, sürme milinin sürme kabında ve şu kuyu ipinin kuyuda kaybolması gibi, tamamen kayboldu mu?" diye sordu.
Adam: "Evet!" dedi.
"Peki zinanın ne demek olduğunu iyi biliyor musun?" diye sordu.
Adam: "Evet, bir kimsenin hanımı ile helal olarak kurduğu ilişkiyi ben onunla haram olarak kurdum" cevabını verdi.
Resûlullah (s.a.v): "Peki bunu itiraf etmekle ne amaçlıyorsun?" diye sordu.
Adam: "Beni temizlemeni istiyorum."
Sonra Resûlullah (s.a.v.) emir verdi ve adam recmedildi.
Daha sonra Resûlullah (s.a.v.) ashabından iki kişi konuşurken birinin diğerine: "Şu herife bak! Allah onun ayıbını örttü; ama nefsi kendisini bırakmadı sonunda köpeklerin taşlandığı gibi taşlanarak öldürüldü" dediğini işitti. Fakat onlara hiçbir şey söylemedi. Bir müddet yürüdükten sonra şişkinlikten ayaklan havaya kalkmış bir eşek leşine rastladı ve: "Falan ve falan şahıslar nerede?" diye sordu.
"İşte biz buradayız. Ya Resûlullah!" dediler.
"Hadi şu eşeğin leşinden yiyin bakalım!" buyurdu.
Adamlar: "Ey Allah'ın Peygamber'i, Allah seni bağışlasın! Kim yer bundan?" deyince,
Resûlullah (s.a.v): "Fakat, az önce o kardeşinizin ayıbını dilinize dolayarak dedikodusunu yapmanız, ölü etini yemekten daha büyük bir günahtır. Nefsim yed-i kudretinde olana yemin ederim ki. O şimdi cennet nehirlerinde yüzmektedir" buyurdu.
815- İmrân b. Husayn (r.a)'den:
Cüheyne kabilesinden bir kadın Hz. Peygamber'in huzurunda zina ettiğini itiraf ederek zinadan hamile kaldığını söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber velisini çağırarak: "Buna iyi davran, çocuğunu doğurduğu zaman bana haber ver!" buyurdu. Velisi de öyle yaptı.
Sonra Resûlullah (s.a.v) emir verdi ve kadının üzerine elbisesi sıkıca bağandı. Sonra da recmedilmesini emir buyurdu ve recmedildi. Ardından cenaze namazını kıldı. Bunu gören Ömer (r.a): "Ya Resûlullah! Onu önce recmet-tm, sonra da kalkıp namazını kılıyorsun?" diye itiraf edince,
Hz. Peygamber: "Gerçekten o öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe Medineliler-den yetmiş kişi arasında taksim edilse onlara yeter, sen onun Allah için canını vermesinden daha faziletli bir tevbe gördün mü?" buyurdu.
816- Ebû Abdurrahman es-Sülemî'den:
Ali (r.a) bize hutbe okuyarak şunları söyledi:
"Ey insanlar! Köle ve cariyelerinize evli olsun veya olmasınlar hadleri tatbik ediniz. Zira Resûlullah (s.a.v) bir cariyesi zina edince, ona dayak vurmamı bana emretti. Onun yanma vardığımda henüz yeni lohusa olduğunu gördüm ve ona sopa vurursam ölür —veya öldürürüm— diye korktum: sonra Resûlullah (s.a.v.)'le karşılaştım ve bu hususu kendisine anlattı. O da: (iyi yapmışsın) buyurdu."
817- Ebû Ümâme b. Sehl b. Hânif den: Kendisine Resûlullah (s.a.)'ın Ensârlı sahabilerinden birinin şu kıssayı anlattığını söylemiştir:
Ensardan bir adam rahatsızlanmış, hatta bu rahatsızlığından dolayı ivice mtKın düşmüş. Öyle ki bir deri bir kemik kalmış. Bir ara onlardan birinin cariyesi yanma girince adam birden canlanarak kadına saldırmış ve ona tecavüz etmiş. Daha sonra kendi kavminden bir takım şahıslar ziyaretine geldiklerinde, olayı onlara anlatarak: "Benim için Resûlullah (s.a.v)'den bunun fetvasını sorun; çünkü ben yanıma giren bir cariye ile zina ettim" demiş.
Onlar da bu hususu Hz. Peygamber'e anlatarak: "Ya Resûlullah! Hiç bir insanda onun yakalandığı hastalık gibisini görmedik. Şayet onu senin yanına taşımaya kalkışırsak bütün kemikleri paramparça olur. Adam bir deri bir kemik kalmış" demişler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) yüz ufak dallı bir ağaç dalı alarak ona bir defa vurmalarını emir buyurmuş.
818- Câbir (r.a)'den:
Bir adam zina etmişti. Resûlullah (s.a.v)'in emriyle kendisine had cezası uygulandı. Sonra haber verildi ki, adam evliymiş. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) emir buyurdu, adam recmedildi.
Ebû Muhammed îbn Cârûd: "Aynı hadisi rivayet eden Osman b. Ömer, Ebû Âsim ve başkaları: (Bir adam zina etti ve celde vuruldu) demişler, fakat Hz. Peygamberi zikretmemişlerdir.
819- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Eşlem kabilesinden Ma'iz, Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ben zina ettim" dedi. Resûlullah (s.a.v) ondan yüzünü çevirdi. Ma'iz bu itirafını dört defa tekrarlayınca, Resûlullah yanındakilere: "Götürün şunu, recmedin!" buyurdu.
Ma'iz recmedilirken, taşların acısına dayanamayıp süratle kaçmaya başladı, kaçarken yanında ölmüş bir devenin çene kemiği bulunan birisine rastladı, adam ona onunla vurarak öldürdü. Daha sonra taşlardan duyduğu acı sebepiyle kaçtığı Hz. Peygamber'e anlatılınca, Resûlullah (s.a.v.): "Peşini bı-raksaydmız ya!" buyurdu.
820- îbn Abbas (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Kimin Lût kavminin yaptığını (lûtîlik) yaparken görürseniz, faili de mefûlu de öldürün!" buyurdu.
821- Ebû Hureyre ve Zeyd b. Hadi el-Cüheni (r.anhüma)'den:
Resûlullah (s.a.v.)'e "evli olmayan" bir cariye zina ederse hükmünün ne olacağı soruldu.
Resûlullah (s.a.v.): "Zina ederse sopa vurun! Sonra yine zina ederse yine sopa vurun! Sonra tekrar zina ederse yine sopa vurun! Sonra yine zina ederse, bu defa bir "dâfir" mukabili de olsa satın!" buyurdu.
Îbn Şihâb der ki: "Üçüncüden sonra mı, dördüncüden sonra mı böyle dedi, bilmiyorum, "dâfir" ise iptir" demiştir.
822- İbn Ömer (r.a)'in bildirdiğine göre:
Resûlullah (s.a.v) Yahudilerden bir adam ile bir kadını recmetmiştir.
823- Vâil b. Hucr (r.a)'den:
Bir adam, sabahın karanlığında mescide gitmekte olan bir kadına zorla tecavüz etti. Kadın, oradan geçen bir (başka) adamdan yardım istedi. Bunun üzerine kendisine tecavüz eden adam kaçtı. Daha sonra çok sayıda insan geldi. Kadın, onlardan da yardım istedi. Bunlar, daha önce kadının yardım istediği adamı yakaladılar, diğeri ise onları geçip gitti. Sonra doğruca kadına getirdiler.
Adam: "Ben sana yardım edenim, diğeri kaçıp, gitti." dedi. Sonra onu Re-sûlullah'a getirdiler. Kadın o adamın kendisine tecavüz ettiğini söyledi, topluluk ise onu kaçarken yakaladıklarını belirttiler.
Bunun üzerine adam: "Ben, sadece kendisine tecavüz eden adama karşı ona yardım ediyordum. Sonra bu adamlar, bana yetişerek beni yakaladılar" dedi.
Kadın: "Yalan söylüyor! Bana tecavüz eden odur" dedi.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "Götürün, onu recmedin!" buyurdu.
Derken insanların arasından bir adam ayağa kalktı ve: "Onu recmetme-yin, beni recmedin! O fiili ona yapan benim" diyerek itirafta bulundu.
Böylece üçü de; kadına tecavüz eden, kadına yardım eden ve kadın, Resûlullah (s.a.v.)'ın yanında bir araya gelmiş oldu.
Resûlullah (s.a.v) kadına: "Allah (c.c.) seni bağışladı" buyurdu ve ona yardım edene de güzel bir söz söyledi.
Ömer (r.a): "Zina itirafında bulunanı recmet" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Hayır, çünkü o Allah'a tevbe etmiştir" buyurdu. Sonra onları serbest bıraktı.
îbn Umeyr demiştir ki; rivayette şu ziyade de yer almıştır: "Şayet Medi-nelüer veya Yesribliler o şekilde tevbe etmiş olsalar mutlaka tevbeleri kabul edilir. Böylece hepsini serbest bıraktı."
84- Hırsızlıkta El Kesme
824- Âişe (r.anha) demiştir ki:
Resûlullah (s.a.v.), dinarın dörtte biri ve daha fazlası için el keserdi.
825- Ibn Ömer (r.a) den nakledildiğine göre,
Resûlullah (s.a.v.), kıymeti üç dirhem olan bir kalkan dolayısıyla el kesmiştir.
826- Râfi' b. Hadîc (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Ne hurma, ne de hurma öbeği sebepiyle el kesme yoktur" buyurdu.
827- Abdullah b. Amr (r.a)'dan:
Müzeyne kabilesinden bir adam Resûlullah (s.a.v.)'a gelerek: "Ya Resûlullah! İpe bağlı davarı çalan hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Çaldığı ile beraber onun bir mislini daha verir. Ayrıca te'dib cezası da gerekir. Otlamakta olan davarların çalınması durumunda hiçbir surette el kesilmez, ama ağıla girdikten sonra çalar, bedeli de bir kalkan bedeline ulaşırsa el kesilir. Kalkan bedeline ulaşmayan hırsızlık olayında, çalınanın iki misli ödemek ve ceza olarak da sopa vurmak vardır" buyurdu.
Adam: "Ya Resûlullah! Ya ağaçtaki hurmanın çalınması hakkında ne buyurursun?" diye sordu.
Resûlullah (s.a.v.): "Kopardığı ile beraber iki mislini öder. Ayrıca ona te'dib cezası verilir. Koparılmamiş meyveyi çalmada her ne surette olursa olsun el kesme yoktur. Ancak sergi yerine konduktan sonra çalınır ve bedeli bir kalkan bedeline ulaşırsa o zaman el kesilir. Kalkan bedeline ulaşmayan hırsızlık olayında iki misli bedeli ödenir ve ceza olarak dayak atılır" buyurdu.
828- Safvan b. Ümeyye (r.a)'den:
Otuz dirhem değerinde işlemeli bir hırkanın üzerinde, Mescidde uyuyordum. (Râvi Harun: "Mescidde oturuyordum" şeklinde rivayet etmiştir.) Derken bir adam gelip onu altımdan çaldı. Adam yakalanarak Resûlullah (s.a.v)'e getirildi. Resûlullah (s.a.v), elinin kesilmesi için emretti. Bunun üzerine ben Resûlullah (s.a.v)'ın yanına gelerek: "Otuz dirhem sebepiyle onun elini mi kesiyorsun? Ben ona hırkamı satıyorum ve parasını/ borca bırakıyorum" dedim.
Resûlullah (s.a.v.): "Bunu adamı huzuruma getirmeden önce yapsaydın ya!" buyurdu.
85- İçki Haddi
829- Enes (r.a)'den:
Hz. Peygamber (s.a.v)'e içki içmiş bir adam getirildi. Ona iki hurma dalı ile kırk kadar sopa vurdu. Ondan sonra halife Ebû Bekir (r.a) de aynı şekilde hareket etti. Ömer (r.a) halife olunca insanlarla bu konuyu istişare etti ve
Abdurrahman b. Avf: "Hadlerin en hafifi seksen değnektir" dedi.
830- Yine Enes (r.a)'den:
Hz. Peygamber'e içki içmiş bir adam getirildi. Ona iki hurma dalı ile kırk sopa dayak vurdurdu. Ebû Bekir de aynı cezayı uyguladı. Ömer (r.a) halife olunca insanlarla istişare etti ve,
Abdurrahman b. Avf: "Hadlerin en hafifi, seksen değnektir" dedi. Bunun üzerine Ömer (r.a) seksen sopa cezasını uyguladı.
831- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Resûluüah (s.a.v): "Kim sarhoş olursa ona üç defa sopa vurun. Dördüncü kere yine sarhoş olursa bu defa boynunu vurun!" buyurdu.
832- Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Allah'tan başka ilah olmadığına ve benim Allah'ın Resûlu olduğuma şehadet eden bir müslümanın kanı ancak şu uç kişiden biri olması durumunda helal olur: 1. Cana karşı can, 2. Zina eden seyyıb" (evli) kimse 3. Dinini terkedip cemaatten ayrılan kimse."
86- Kasıtlı Yaralama
833- Abdurrahman b. Ebi Bekre (r.a) anlatmaktadır:
Kurban bayramı günü Resûlullah bize bir hutbe irad etti ve: "Bugün hangi gündür?" diye sordu.
"Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik.
Resûlullah (s.a.v.) sustu, hatta ona adından başka bir isim verecek sandık. Sonra: "Kurban günü değil mi?" diye sordu.
"Elbette öyledir" dedik.
"Ya bu ay nedir?" diye sordu.
"Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik. ı
Resûlullah (s.a.v) sustu hatta ona adından başka bir isim verecek zannettik. Sonra:
"Zilhicce ayı değil mi?" diye sordu.
"Evet öyledir" dedik.
"Ya şu belde neresidir?" diye sordu.
"Allah ve Resûlu daha iyi bilir" dedik.
Resûlullah (s.a.v.) yine sustu, hatta ona adından başka bir ad verecek sandık.
"Malum belde değil mi?" buyurdu.
"Elbette öyledir" dedik.
Sonra Resûlullah (s.a.v):
"İşte, sizin kanlarınız, mallarınız ve ırzlarınız birbirinize şu beldenizde, şu ayınızda, şu gününüzün haram oluşu gibi, Rabbinize ulaşacağınız güne kadar haramdır. Dikkat edin! Tebliğ ettim mi?" dedi. Ashab: "Evet!" dediler.
"Allahım sen şahit ol, burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin. Zira nice tebliğ olunan onu bizzat duyandan daha belleyişlİ olur. Dikkat edin Benden sonra biribirlerinizin boyunlarını vuran kafirlere dönmeyin!"
834- Abdullah b. Amr b. el-Âs (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Kim zimmüerden birini öldürürse cennetin kokusunu duyamaz. Halbuki cennetin kokusu şöyle şöyle kadar -râvi-si Mervân'in zikrettiği üzere- mesafeden duyulur."
835- Ebû Bekre (r.a) den: Resûlullah (s.a.v.): "Kim sebepsiz yere güvence verilen birini öldürürse Allah ona cennetin kokusunu tatmayı haram kılar" buyurdu.
836- Ebû Ümâme b. Sehl anlatmaktadır:
Evinde muhasara altına alındığı sırada Osman (r.a) ile birlikte bulunuyor-ium. Evin bir girişi vardı ki; oraya giren evin bacasındakilerin konuşmalarımı duyardı. Derken Osman (r.a) o girişe girdi, sonra rengi değişmiş olarak İlkti ve: "Onlar beni hemen öldürmekle tehdit ediyorlar dedi.
Biz: "Onların karşısında Allah sana yeter, ey müminlerin emiri!" dedik.
Sonra şöyle devam etti: "Benî, niçin öldürücekler? Ben Resûlullah (s.a.v.) şöye buyururken işittim: (Müslüman bir kişinin kam ancak şu üç kimseden biri olursa helal olur:
1- Müslüman olduktan sonra inkar eden (küfre giren),
2- Veya muhsan olduktan sonra zina eden,
3- Ya da bir cana kıyan kimse) Allah'a yemin ederim ki ben ne Câhiliye devrinde ne de islâmiyet döneminde kesinlikle zina etmedim. Allah (c.c.) beni bu dine hidayet ettikten beri, onun yerine başka bir dinim olmasını istemedim. Hiç bir cana da kıymadım. Öyleyse beni niçin öldürecekler?"
837- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:
Bir Yahudi bir cariyenin başını taşla ezmiş, sonra üzerinde bulunan gümüş ziynetlerini almış. Cariye henüz ruhunu teslim etmeden onu canlı olarak buldular. Sonra onu dolaştırarak: "O adam bu mu? O bu mu?" diye sordular. Sonunda o Yahudiyi gösterdi. Ve onu yakaladılar. Yahudi suçunu itiraf etti. Resûlullah (s.a.v.), emir verdi, yahudinin başı da taşla ezildi.
838- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:
Bir Yahudi, bir cariyenin başını iki taş arasında ezmiş. Sonra cariyeye: "Bunu sana kim yaptı? Falan mı, yoksa falan mı?" diye sormuşlar. Sonunda o Yahudinin ismi geçmiş. Yahudi Hz. Peygamber'e getirildi ve suçunu itiraf etti. Resûlullah (s.a.v) emir verdi, onun da başı taşla ezildi.
839- Şeddâd b. Evs (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v): "Öldürdüğünüz vakit güzellikle öldürün!" buyurdu. el-Ahmesî ise: "Kestiğiniz zaman da güzellikle kesin!" ilavesini de zikretmiştir.
840- Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v): "Öldürürken insanların en insaflıları, iman sahipi olanlarıdır" buyurdu.
841- Enes (r.a)'den:
Hz. Peygamber (s.a.v.) diş için kısas uygulanmasını emretmiş ve: "Allah'ın hükmü kıssasdır" buyurmuştur.
842- Zâdân anlatmaktadır:
Ibn Ömer (r.a)'in yanında oturuyordum. Kendisine ait bir köleyi çağırarak onu azad etti. Sonra yerden eline bir şey alarak şöyle dedi: "Bunda bana şunun değerinde bile bir ecir yoktur. Zira ben Resûlullah (s.a.v.)'ı şöyle buyururken işittim: (Her kim bir kölesini yapmadığı bir kabahat için döver ya da tokatlarsa, onun kefareti o köleyi azad etmesidir.)"
843- îbn Abbas (r.a)'dan:
Petgamber (s.a.v.): "Kim dinini değiştirirse onu öldürün" buyurdu.
844- Ebû Firâs anlatmaktadır:
Bir gün Ömer (r.a) bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu: "Dikkat edin! ben, valilerimi vücutlarınızı dövmeleri ya da mallarınızı almaları için size göndermedim. Fakat ben onları size, yalnız dininizi ve sünnetlerinizi nasıl yaşayacağınızı size öğretmeleri için gönderdim. Bu sebeple her kime bunun dışında bir muamele yapılırsa, bana bildirsin. Ömer'in nefsi yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, böyle bir durumda muhakkak ona kısası tatbik edeceğim."
Bunun üzerine Amr b. Âs ayağa kalkarak: "Ey Müminlerin emiri! Müslümanlardan bir adam, herhangi bir tebaanın (halkın) başına vali olup tebaasından bazılarını te'dib ederse, ona kısası mı tatbik edeceksin?" dedi.
Ömer (r.a): "Ben şüphesiz ona kısas uygularım. Hakikat ben, Hz. Pey-gamber'in kendi nefsine kısası yaptırdığını gördüm. Ömer'in nefsi yed-i kudretinde olana yemin ederim ki, öyle bir zâta mutlaka kısas tatbik ederim!" buyurdu.
845- Âişe (r.anha)'den:
Hz. Peygamber, Huzeyfe'nin oğlu Ebû Cehm'i zekat memuru olarak gönderdi. Zekatı hususunda kendisiyle tartışan bir adamı Ebû Cehm döverek başım yardı.
Bunun üzerine kabilesi Resûlullah (s.a.v)'e gelip:
"Ya Resûlullah! Kısas isteriz" dediler.
Resûlullah (s.a.v.): "Kısas yerine şunu şunu alın!" buyurdu. Yine razı olmadılar.
Resûlullah (s.a.v) tekrar: "Şunu şunu alın!" buyurdu. Yine razı olmadılar.
Resûlullah (s.a.v.) tekrar: "Şunu şunu alın!" buyurdu. Bu defa razı oldular.
Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.): "İnsanlara hitap ederek - diyete razı olduğunuzu- onlara haber vereceğim" buyurdu.
"Evet söyle!" demeleri üzerine Resûlullah (s.a.v.) hitap ederek: "Bu Leys-liler bana gelerek kısas istediler. Ben şu şu kadar diyet almalarını teklif ettim, razı oldular. Razı oldunuz mu?" buyurdu.
Adamlar: "Hayır!" cevabını verince, Muhacirler onların üzerine yürüdüler. Resûlullah (s.a.v.), Muhacirlere durmalarını emretti ve bunun üzerine muhacirler geri durdular.
Sonra o adamları çağırdı ve onlara biraz daha mal verdikten sonra: "Şimdi razı oldunuz mu?" diye sordu.
"Evet razıyız!" demelerinden sonra: "Şimdi insanlara hitap edeceğim ve sizin razı olduğunuzu onlara haber vereceğim" buyurdu.
Adamlar: "Evet hitap et!" dediler.
Bunun üzerine Rasûlallah (s.a.v) insanlara hitap etti ve adamlara: "Razı oldunuz mu?" diye tekrar sordu.
Adamlar: "Evet razıyız!" dediler.
846- Enes (r.a)'ten:
'Ukl ve 'Ureyne kabileleri, müslüman olduklarını söyleyerek Hz. Peygamberin yanma geldiler ve göçebe olduklarını, yerleşik hayata alışık olmadıklarını belirterek Medine'nin hummasından şikayet ettiler. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v) onlara bir deve sürüsü ve bir çoban verilmesini emretti. Sonra onlara develerin yanına gidip sütlerinden içmelerini emretti. Sonra "Harre"/ Taşlık, mevkine doğru hareket ettiler. Derken müslümanlığı kabullendikten sonra tekrar küfre girerek, Hz. Peygamber'in çobanını öldürüp develeri sürüp gittiler.
Haber, Hz. Peygambere ulaşınca, onları yakalamak üzere arkalarından adam gönderdi. Yakalanarak huzuruna getirildiklerinde Resûlullah, onların gözlerini oyup el ve ayaklarını kesti. Sonra da taşlarını kemirerek ölünceye kadar, Harre mevkiinde terkedildiier.
Kâtâde diyor ki: "Bize ulaştığına göre şu âyeti kerime onlar hakkında nazil olmuştur: (Allah ve Resûlu'ne harb ilan edenlerin cezası...)
847- Enes (r.a)'in belirttiğine göre,
Resûlullah (s.a.v) onların gözlerini, sadece onlar çobanların gözlerini oydukları için oymuştur.
848- Ebû Hüreyre (r.a)'den:
Bir adam Resûlullah (s.a.v.)'e gelerek: "Karım siyah bir oğlan doğurdu." dedi.
Peygamber (s.a.v.): "Senin develerin var mı?" diye sordu.
Adam: "Evet!" dedi:
"Renkleri nedir?" diye sordu.
"Kızıl" dedi.
"içlerinde boz olanı var mı?" diye sordu.
"Tabii ki içlerinde boz olardan da vardır" dedi.
"Peki, bu onlara nereden geldi?" diye sorunca,
Adam: "Belki, bir damar çekmesi olabilir (ırkına çekmiş olabilir)" dedi.
Resûlullah (s.a.v.): "Bu çocuk da belki damar çekmesidir" buyurdu.
849- Ebû Hureyre (r.a)'den:
Tevbe peygamberi Ebu'l-Kâsım (s.a.v.): "Her kim haksız yere memlûkü-ne (=kölesine) zina isnadında bulunursa, ona Kıyamet Günü'nde had uygulanacaktır. Ancak dediği gibi olursa müstesna" buyurdu.
850- Ebû Burde (r.a)'den:
Hz. Peygamber (s.a.v): "Allah'ın hadlerinden bir haddin infazı değilse, hiç kimseye on sopadan fazla vurulmaz" buyurmuştur.
851- Ibn Abbas (r.a)'tan:
Bekir b. Leys oğullarından bir adam, Hz. Peygamber'e gelerek dört defa, bir kadınla zina ettiğini itiraf etti. Bunun üzerine Resûlullah (s.a.v.) bekar olduğu için ona yüz sopa vurdu. Sonra kadın aleyhinde delil getirmesini istedi.
Kadın: "Ya Resûlullah Allah'a yemin ederim ki, o yalan söylemiştir" dedi. Bu yüzden adama seksen sopa da iftira haddi için vurdu.
87- İçecekler
852- Ibn Ömer (r.a)'den:
Ömer (r.a) Resûlullah (s.a.v.)'in minberi üzerinde bize hutbe okuyarak Allah'a hamdu sena etti, vaaz ü nasihatta bulundu ve şöyle dedi: Şüphesiz ki içkinin haram kılınmasına dair vahiy indiği gün, içki şu beş şeyden yapılırdı: Üzüm, hurma, buğday, arpa ve bal. Hamr (içki): Aklı örten şeydir."
853- Ebû Said el-Hudrî (r.a)'den:
İçki haram kılınınca: "Ey Allah'ın Resûlu! Bizim yanımızda yetİR^e ait içki bulunmaktadır, bunu ne yapalım?" dedik. Bize emir verdi, biz de döktük.
854- Enes b. Mâlik (r.a)'ten:
Resûlullah (s.a.v.), kendisine içkinin turşu yapılıp yapılamayacağı sorulduğunda bunu hoş karşılamadı.
855- Âişe (r.anha)'ten:
Hz. Peygamber (s.a.v.): "Sarhoşluk veren her içki haramdır!" buyurmuştur.
856- Ebû Musa (r.a) diyor ki:
"Ya Resûlullah! Bizim yanımızda baldan yapılma şu içki ile mısır ve arpadan yapılma şu içki bulunmaktadır ne buyurursun?" diye sordum. "Sarhoşluk veren herşeyden sizi men ediyorum!" buyurdu.
857- İbn Ömer (r.a)'den:
Şunu Uz. Peygamber'den başka hiç kimseden işittiğimi bilmiyorum: "Sarhoşluk veren herşey hamr (içki)'dır. Ve her hamr da haramdır" buyurdu.
858- Ebû Hüreyre (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v), tahta fıçıda, sırlı küpte, testide ve oyulmuş kabakta meşrubat (içki) yapmayı yasak etti. Ve: "Sarhoşluk veren her içki haramdır" buyurdu.
859- îbn Ömer (r.a)'den:
Resûlullah (s.a.v): "Sarhoşluk veren her şey şarab (içki)'tır ve her sarhoşluk veren haramdır"
860- Câbir b. Abdullah (r.a)'dan:
Resûlullah (s.a.v.): "Çoğu sarhoşluk verenin, azı da haramdır." buyurdu.
861- Âişe (r-anha)'den:
Resûlullah (s.a.v.): "Bir "farak" ı sarhoşluk verenin, bir avuç dolusu da haramdır" buyurdu.
862- Âmir b. Sa'd'ın babası (r.a)'ndan:
Resûlullah (s.a.v.): "Size, çoğu sarhoşluk verenin azını da yasaklıyorum" buyurmuştur.
863- Süleyman b. Büreyde, babasından naklettiğine göre, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Kabristanı ziyaret etmekten sizi menetmiştim; artık ziyaret edebilirsiniz. Zira Muhammed'e annesini ziyaret etmesi için izin verildi. Çünkü kabirleri ziyaret etmek ahireti hatırlatır. Kurban etlerini üç günden fazla tutmayı da yasaklamıştım. Bununla zenginlerin fakirlere ikramda bulunmasını kasdetmiştim. Artık onlardan yiyebilirsiniz ve kendinize ayırabilirsiniz. Şarap yaptığınız kabları kullanmayı da size yasaklamıştım. Şüphesiz ki, boş bir kab bir şeyi ne helâl, ne de haram yapar. Ancak her sarhoşluk veren haramdır."
Dostları ilə paylaş: |