HİCAZ 2
Besmele
HAC
Kulun
Melâ’ya
Yolculuğu
2
(Tab’a, yayın)
(İç kapak)
HAC
Yolcusu
2
Bu kitabı;
Üç amcasıyla babası Balkanlar’da ve Çanak-kale’de şehit olan annemin ruhuna ithaf ediyorum.
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ 7
GİRİŞ 9
I. BÖLÜM
UMRE (KÜÇÜK HAC ) 15
1. İHRAMA GİRME
İHRAMA GİRMENİN ANLAMI 19
İHRAMDA EŞİTLİK 22
İHRAMA GİRME YERİ (MÎKAT) VE ÖNEMİ 24
NİYET 27
TELBİYE 28
İHRAMA GİRDİKTEN SONRA ŞÜKÜR NAMAZI 30
İHRAM YASAKLARI 31
2. KÂBE’Yİ TAVAF
MEKKE-İ MÜKERREME 35
KÂBE 39
TAVAF 46
3. SAFÂ İLE MERVE ARASINDA SA’Y 65
SA’YİN YAPILIŞI 65
SA’YİN ÖNEMİ 66
TIRAŞ OLUP İHRAMDAN ÇIKMA 68
II. BÖLÜM
HACC-I EKBER 71
1. ARAFAT 75
HAC İÇİN İHRAMA GİRİŞ 75
MİNA VE TERVİYE (TEFEKKÜR) GECESİ 76
ARAFAT’A ÇIKIŞ 78
ARAFAT VAKFESİ 81
AF OLUNMA 85
VEDA HUTBESİ 91
2. MÜZDELİFE (MEŞ’AR) 95
MÜZDELİFE’DE AKŞAM VE YATSI NAMAZLARI 96
MÜZDELİFE’DE OLUŞAN MANEVİ HAVA 97
MÜZDELİFE VAKFESİ 99
3. MİNA 101
MİNA’NIN RUHLARA ETKİSİ 102
ŞEYTAN TAŞLAMA 104
HAC KURBANI 111
TIRAŞ OLUP İHRAMDAN ÇIKMA 116
4. ZİYARET TAVAFI VE SA’Y
TAVAFIN AMAÇ VE ANLAMI 119
HACCIN SA’Yİ 121
5. HAC SONRASINDA YENİ BİR UFUK OLUŞUR
VE HİZMET AŞKI ARTAR 123
HACDAN SONRA UMRE 124
YAPILAN DUALAR MÂKUL OLMALI 125
BAZI ZİYARET YERLERİ 125
7- MEKKE’DEN AYRILMA
VEDÂ TAVAFI 131
HÜZÜNLÜ AYRILIŞ 132
SONUÇ 133
III. BÖLÜM
MEDİNE 135
1. MEDİNE-İ MÜNEVVERE 137
2. MESCİD-İ ŞERÎF’İN FAZİLETLERİ 141
3. PEYGAMBER (S.A.S.) EFENDİMİZ’İN KABRİNİ ZİYARET
P. EFENDİMİZ’İN (s.a.s.) KABRİNİ ZİYARETİN FAZİLETİ 145
P. EFENDİMİZ’İN (s.a.s.) KABRİ NASIL ZİYARET EDİLİR 146
MEDİNEDEKİ BAZI ZİYARET YERLERİ 151
IV. BÖLÜM
HAC DÖNÜŞÜ VE SONRASI 159
1. HAC DÖNÜŞ VE HACI ZİYARETİ 161
HACI ZİYARETİ 162
2. HAC SONRASI
HACCIN KAZANDIRDIKLARI 165
HAC KAZANIMLARININ KORUNMASI 167
BAZI KAYNAKLAR 171
ÖNSÖZ
Allahu Teâlâ’ya, adetsiz hamdü senâlar ve nihayetsiz şükürler olsun ki, bu kitabı hazırlamayı nasip etti.
Kitap, hacı adaylarının manevi iklimlerini güçlendir-mek ve yaptıklarının anlamını düşündürmek için hazırlan-mıştır.
Her ne kadar, kapsamlı hac rehberleri olsa da, hacla ilgili amel ve hareketlerin anlamını kavratacak hazırlıklara yönelik bilgi ve davranışlar belirli bir seviyede kalmaktadır. Haccın manevi atmosferinin hissedilmesi, haccın özü ve ruhunun kavranması hususundaki bazı bilgiler, çok önem taşımaktadır.
Eda edilirken haccın amacının ve İslâm birliğinin öneminin gözden kaçırılmaması hac ibadetini hedefine ulaştırır. Özellikle, o mübarek makam ve mahallerin sayısız feyiz ve faziletlerinden faydalanarak şuurlu bir surette hac ibadedini yapıp içimizi kötü huylardan temizlemek, kendimizi daha iyi bir insan hâline yükseltmek ve manevi huzura kavuşmak amacımız olmalıdır.
“Her hacı, hacı olmaz gidip gelmekle Mekke’ye,
Bir merkep derviş olmaz, taş taşımakla tekkeye.” denmiştir.
Bu ilâhî görevin, elden geldiği kadar uyanık ve yanık bir kalp ile haccın ruhunun ve inceliklerinin düşünülerek yapılması, gösterilmesi gereken titizliğin üzerinde yoğunlaşılması arzu edilen amaca yaklaştıracaktır.
Maksadımız hac ibadetinin anlamının kavranması ve hac üzerinde düşünmeyi sağlamaktır. Bu kitabın, insanın hayatta ne yaptığını düşündürecek, az da olsa taklitten kurtaracak ve hac ibadetinin amacına uygun yapılmasına yardımcı olacak bir kitap olduğuna inanıyoruz.
Hac ibadetinin şuurlu bir şekilde ifasından sonra da hacılar bir bilgi ve ihlâs doygunluğuyla, içinde yaşadıkları topluma ve günlük hayatlarına döneceklerdir. Bu vazife esnasında ilâhî fazl ve kerem ile nâil olduğumuz manevi feyizleri, iyi ve güzel halleri dönüşten sonra da muhafaza etmeliyiz.
Böylece hac ibadetiyle kazanılanlar, insanın hayatı boyunca, karanlıkta parlayan bir yıldız, bir rehber ve bir kılavuz olmaya devam edecektir.
Hac konusu iki bölüm hâlinde ele alınmıştır. Birinci kitapta hac ibadetine hazırlıkla ilgili hususlar üzerinde durulmuştur. Bu kitapta ise anlamlı bir haccın nasıl eda edileceği konuları işlenmiştir.
Hac ibadetlerinde tuttuğu notlarıyla ufkumuzu açan ve bu kitabın yazılmasına vesile olan, babam Seyit Mehmet Sezen Hocafendi’den Allahu Teâlâ razı olsun, rahmetini bol eylesin. Bu arada kitabın hazırlanmasında yardımlarını esir-gemeyen Ankara Müftü Yardımcısı Kemal Aydoğan ile Yılmaz Bölükbaşı ve Dr. Kasım Sezen’e teşekkürlerimi arz ederim.
Hac ibadetini taklidî değil, amacına göre yapmak isteyen ve hac esnasında kazandıklarına uygun yaşamayı arzu eden herkese bu kitabın faydalı olmasını temenni ediyorum.
Nurettin SEZEN
GİRİŞ
Hac, sözlükte “gitmek, yönelmek; ziyaret etmek” anlamına gelmektedir. Hac, Kâbe’yi, Arafat, Müzdelife ve Mina’yı özel zamanda usulüne uygun olarak ziyaret etmek ve yapılması gereken belli bazı dinî görevleri yerine getirmek suretiyle yapılan ibadettir.
İmkânı olan her müslümanın ömründe bir defa haccetmesi Allahu Teâlâ’nın kesin emridir.
Allahu Teâlâ şöyle buyurur:
ﻼﻴﺑﺳ ﻪﻴﻠﺇ ﻉﺎﻃﺘﺳﺍ ﻦﻤ ﺖﻴﺑﻠﺍ ﺞﺣ ﺲﺎﻧﻠﺍ ﻰﻠﻋ ﷲﻮ
“… Yoluna gücü yetenlerin o evi (Kâbe-i Muazzama’yı) hac etmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır.” (Âli İmrân, 97).
Diğer ibadetlerde olduğu gibi hac ibadetinin de emredilişinin asıl amacının ve asıl hikmetinin ne olduğu tam bilinmemektedir. Kâbe-i Muazzama’ya gitmeye mâlen ve bedenen gücü olanların hac etmeleri “Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkı” olduğu hususunun da derinliklerine inmek mümkün değildir. Ancak “bu hak” Allahu Teâlâ’ya ne bir fayda temin etmek ve ne de bir zararı ortadan kaldırmak için değildir. Çünkü Allahu Teâlâ’nın “hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, muhakkak ki Allah müstağnidir.”
Böyle olunca, insanlar üzerindeki bu hak Allahu Teâlâ’ya şirk koşulmaması ve noksan sıfatlardan tenzih edilmesi amacını taşır. İşte bu amaç da, Allahu Teâlâ’ya hamd ederek, verdiği nimetlerinden dolayı şükrederek ve O’na, layıkıyla ibadet ederek gerçekleşir.
Hac çağrısı, Allahu Teâlâ’yı mübarek yer ve zamanda anmaya, tevhide ve davaya bir çağrıdır. Şayet bir müslüman hacca gidebilecek güç ve imkânı bulabiliyorsa, o bu çağrının doğrudan muhatabıdır. Fazla zaman geçirmeden, bu davete icabet etmeli ve hazırlıklar tamamlanmalıdır.
Her yıl tekrarlanan bu çağrıyı “lebbeyk” diyerek kabul etme bahtiyarlığına eren müslüman da, bunun sıradan yapılmış bir seyahat davetiyesi olmadığını bilmelidir. Bu özel bir çağrı olduğundan Allahu Teâlâ’nın seçkin davetlileri arasına girdiğini ve O’nun huzuruna hangi ruh hâli ile gideceğini idrak etmeli, anlamalıdır.
Namaz ve oruç ibadetinde nefis terbiyesi ağır basarken; mal varlığıyla yapılan zekât, sadaka ve kurban ibadetlerinde dayanışma ruhu öne geçer. Hac ibadeti ise, çok yönlü bir malî ve bedeni bir ibadet olduğu gibi, maddi ve manevi, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve sosyal boyutları olan bir ibadettir. Bu hâliyle hac, küllî bir teslimiyetin ifadesidir.
Hac, iman, takva, sabır, sevgi, saygı, kardeşlik, fedakârlık, cömertlik gibi ahlâkî güzellikleri kazanma ve yaşama imkânı sunar. Bu yönleriyle hac, bir eğitim merkezi gibidir.
Kişi önce “hac ne demektir?” diye sormalı. Hac, temelde kişinin Allah’a doğru yönelmesidir. Biraz daha açıklayacak olursak, hac ibadetiyle; Hz. Âdem ve Havva validemizin dünya hayatlarıyla birlikte “yaratılış” hatırlanacak, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’in Hicaz hayatlarıyla ilgili tarih yaşanacak, Arafat’ta “İslâm birliğinin değeri ve İslâmî düzenin zorunluluğu anlaşılacak” ve ideal bir “İslâm ümmeti” şuuruna erilecektir.
Hacı adayı, kendisine sunulan bu nimet için bilgi sahibi olmaya gayret etmelidir. Bilgisizliğin büyük bir bela olduğunu unutmamalıdır. Yapacağı hac ibadetine dolu olarak gitmeli ve böylece âzami yararı elde etmelidir.
Hac yolcusu, nereye gittiğini idrak etmeli; Allahu Teâlâ için yola çıkmasını, bütün malını, evini, çoluk çocuğunu bırakıp ülkesinden uzaklaşmasını, “Allahu Teâlâ’nın rızasına kavuşmak için harekete geçme” şeklinde değerlendirmelidir. Kalbinde Hakk’a ermenin hasretini ve özlemini duymalı, bu uğurda yanıp tutuşmalı; hac ibadetini, gerçek anlamda, ihlâsla yerine getirmeye çalışmalıdır.
Her yolculuğun belli bir heyecanı, stresi ve çilesi olduğu gibi, haccın da önemli derecede sıkıntısı vardır. Belki de hac esnasında gerekli olan sabrın ilk deneneceği ve ilk sınavın verileceği kısımdır, bu hac yolculuğu.
Hac yolcusu, günahlarına samimi bir şekilde tövbe eder, gözü arkada kalmayacak şekilde dua ve niyazlarla Allahu Teâlâ’ya tevekkül ederek evinden ayrılır. Yolculuğun huzurlu, verimli ve bereketli geçmesi için elinden gelen gayreti gösterir, herkese iyi davranır, himmet ve hizmet eder.
Hacdan elde edilmek istenenler arasında iki hedef vardır ki, bunlardan birisine ulaşmak zorunludur:
1- "Arafat"ta bulunulan ana kadar, hayatta işlenmiş tüm günahlardan arınmak!”
2- “ALLAH” ismiyle işaret edilen ilim kazanılarak, O’nun âlemlerini ve düzenini seyretmek.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz;
ﻪﻤﺃ ﻪﺘﺪﻠﻮ ﻡﻮﻴﻜ ﻊﺟﺮ ﻕﺳﻓﻴ ﻡﻠ ﻮ ﺚﻓﺮﻴ ﻡﻠﻓ ﺞﺣ ﻦﻤ
“Kim Allah için hacceder de (bu esnada, Allah’ın rızasına uymayan) kötü söz ve davranışlardan ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, (kul hakkı müstesna) annesinin onu doğurduğu günkü gibi (günahlarından arınmış olarak hacdan) döner” (Buhârî, “Hac”, 4; Müslim, “Hac”, 438);
"Haccedenler ve umre yapanlar Allah’ın misafirleridir. Kendisine dua ederlerse, dualarını kabul eder, bağışlanma dilerlerse onları bağışlar" (İbn Mâce);
"Hac ve umreyi art arda yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi fakirliği ve günahları yok eder." (Tirmizî, Nesâî) buyurmuştur.
Müfessirlere göre, hacdan elde edilen “faydalar” hem dünyevî, hem de uhrevîdir. Dünyevî olanı, haccın insan üzerinde meydana getirdiği manevi tesirler ile, bu ibadet süresince elde edilen ticari ve içtimai (sosyal) faydalardır. Uhrevî olanlar ise, Allahu Teâlâ’nın hoşnutluğu ve O’nun müminlere olan af ve mağfiretine erişmektir.
Hac, ihlâsla yerine getirildiği zaman, müslümanı günahlarından arındırır, onun Allah katındaki derecesini yükseltir, cenneti kazanmasına vesile olur ve kişiyi ahlâken olgunlaştırır.
İşte hac ve umre ibadeti, kulluğun samimi bir şekilde belirdiği bir ibadet zemininde ve ortamında kalpleri inceltir ve duyguları genişletir.
Daha sonra da hacılar, yepyeni bir güç, bir gayret ve yepyeni bir şevkle ülkelerine dönerler.
Elinizde bulunan bu kitapta "temettu haccı" ele alınarak ihram, mîkat, Kâbe, tavaf ve sa’yin anlam ve değerleri üzerinde durulmuştur. Ülkemizden giden hacılar, uzun süre ihramda kalmanın doğurduğu zorlukları dikkate alarak, genellikle "temettu haccı" yapmayı tercih ederler ve önce umreye niyet ederler.1
Bu durum göz önünde bulundurularak aşağıda, "temettu haccı" yani hacı adayının önce, “umre yapmak” niyetiyle ihrama girişi, tavaf ve sa’y görevlerini yapması esas alınmıştır. Sonra da, hac ibadetinin temel konuları ele alınmıştır. Haccın bu temel konularının anlamları ise kısaca vurgulanmıştır:
Hacda ihram, Allahu Teâlâ’ya ulaşmak üzere tümüyle dünyadan arınmak, kefen misali ihram bezine bürünmek, sahip olduğumuz bütün maddi değerleri Allahu Teâlâ için terk etmek anlamındadır. İhram, Allahu Teâlâ’ya yakın olma şuurunun bütün mahlukatla ilişkilere yansıtılmasını ve mahşerde ilâhî huzurda duruşu simgeler.
Tavaf, nefsin isteklerinin önüne geçilerek, ruhun Allahu Teâlâ’ya yükselişi ve teslimiyetin sembolüdür. Bir bakıma tavaf Allahu Teâlâ’ya yönelmenin, yalnızca O’nun huzurunda bulunmanın ve O’ndan başkasına ibadet etmemenin fiilî bir göstergesidir. Tavaftan sonra kılınan namaz ise, bir anlamda şükürdür..
Safâ ve Merve; dünya ile ilgili zevklerden sıyrılarak, bir annenin evladına olan ilgisini en üst seviyede görmek, Allah’u Teâlâ’ya teslim olmayı ve bu uğurda koşmayı bizzat yaşamaktır.
Arafat`ta tüm beşeri sıfatlardan, alışkanlıklardan ve günahlardan arınılır. Bu arınma sonrası şeytanla birlikte benlik, tabiat ve âdetler taşlanılarak, hayatımızı karartan kötü alışkanlıklardan bir daha geri dönmemek üzere uzaklaşılır.
Başı tıraş etme ise, çok yükseklerde olma düşüncesinden ve toplum içindeki değer farklılıklarından arınmaktır.
Veda tavafı; günahlardan arınmış olarak, ailesine, çevresine, toplumuna, milletine hizmet aşkıyla memleketine dönüşün hazırlığıdır. Veda tavafı, böyle bir düşünceyle Kâbe’nin son defa tavaf edilmesidir. Annesinden zorla alınan bir çocuk gibi boynu bükük, gözü yaşlı, hüzünlü bir şekilde, çaresiz veda edilir. Ka’be’den ayrılış; hüznün, dönüş ve hizmet sevincinin birlikte yaşanmasıdır. Günlerdir kalbini verdiği, sevdiği Kâbe’yi gönlüne yüklemiş olarak ayrılır.
Hac dönüşü ve sonrası ile ilgili bölümde ise, hac sonrasındaki hayat yolculuğuna ne şekilde devam edileceğine dair bazı konulara yer verilmiştir.
Hac ibadeti; ihram ve ilgili yasaklar, telbiye, tavaf, namaz, zikir, vakfe, istiğfar, sabır, kurban, sadaka vermek gibi yoğunlaştırılmış bir ibadettir. Hac, aslında manevi bir tecrübe olmakla beraber, önemli olan sırf Allah için yapılmış olmasıdır.
Hac, müslümanların maneviyâtını güçlendiren, morallerini takviye eden, onların izzet ve şerefini artıran, sorumluluk bilincini geliştiren, onlara birlikte hareket edebilme kabiliyeti kazandıran en önemli ibadetlerden biridir.
Hac, dünyanın her tarafından gelen müslümanların aynı amaç için bir araya gelmelerine imkân verir. Böylece haccın, müslümanlar arasında etkileşim için bulunmaz bir fırsattır.
Kitaptaki görüş ve düşünceler, belirli bir mânevi çerçeve ve ölçüde verilmeye çalışılmıştır. Haccın, ulaşılabilecek daha derin anlamları ve amaçları olduğu bilinmelidir.
Hacıların, bu kutsal bölgede yapacağı çeşitli görevlerinin manevi havasını zenginleştirmeleri, şeklin mâna ile buluşmasını sağlamaları, mânen dolu olarak memleketlerine avdetleri en büyük arzumuzdur.
İşte bu ve benzeri konulara işaret eden kitabımızdan yararlananların duası bizim için kazanç olacaktır.
I. BÖLÜM
UMRE
(KÜÇÜK HAC)
İbadetlerin görünen yönlerinin yanı sıra, çeşitli hikmetlerinin de varlığı inkâr edilemez. Hac ve umre şekillerinin yerine getiriliş biçimlerinin öğrenilmesi kadar, hikmetlerinin de anlaşılmaya çalışılması bir ihtiyaçtır. Bunun için Kâbe’yi tavaf etme ve Safâ ve Merve arasında sa’y gibi sembollerin anlamlarını kavramak gerekir.
Kâbe’ye gidilirken, öncesinde ve sonrasında kulun Allahu Teâlâ’ya olan yolculuğu devam etmektedir. Bu nedenledir ki, inançlı ve bilinçli bir yolcu, asıl hazırlığını bu ebedî yolculuğu için yapmalıdır. Hac ve umre yolcusu, aynı zamanda Hak yolcusu olduğunu bilmelidir. Hac yolcusu, nereye gittiğini, “Allahu Teâlâ’nın Evi”ni ziyaretten maksadın ev değil “Allah (C.C.)” olduğunu idrak etmelidir.
Nihâyet bu yolculukta, ömür boyu her namazda yöneldiği kıblesi olan Kâbe’yle arasındaki mesafe kalkacak, yıllarca hasretini çektiği Allahu Teâlâ’nın evini birkaç metreden, dünya gözüyle doya doya seyrederek namaz kılacaktır. Yüce Allah’ın huzuruna çıkacağı, zaman ve mekânın dürüleceği, tarifi mümkün olmayan, ancak yaşayarak tadacağı bir yolculuk yapacaktır.
Allahu Teâlâ;
ﷲ ﺓﺮﻤﻌﻠﺍﻮ ﺞﺣﻠﺍ ﺍﻮﻤﺘﺃﻮ “Hac ve umreyi Allah rızası için tamamlayınız” (Bakara, 196) buyurmuştur.
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz;
"Hac ve umreyi peş peşe yapınız. Çünkü bu ikisi, körüğün demir, altın ve gümüşün pasını giderdiği gibi, fakirliği ve günahları yok eder." (Nese-î; Tirmizî, 2-807),
ﺔﻧﺟﻻﺇ ﺀﺍﺯﺟ ﻪﻠﺲﻴﻠﺮﻮﺮﺑﻤﻠﺍ ﺞﺣﻠﺍﻮ ﺎﻤﻬﻧﻴﺑ ﺎﻤﻠ ﺓﺮﺎﻔﻜ ﺓﺮﻤﻌﻠﺍ ﻰﻠﺇ ﺓﺮﻤﻌﻠﺍ
“Umre, kendisi ile öbür umre arasındaki zaman içinde işlenen günâhlara kefarettir. Makbul bir haccın, cennetten başka karşılığı yoktur!” (Müttefekun aleyh-Müslim) buyurmuştur.
Kişinin hac ve umre esnasında normal elbiselerini çıkararak ihram bezine bürünmesi ona mahşer gününü hatırlatır. Bu ibadetler üzerinde yoğunlaşılmasının karşılığı olarak Allahu Teâlâ, hikmeti kavratır ve nimetini verir. Hacı adayı ibadetlerin bir imtihan ve deneme olabildiğini veya nefsin terbiye edilmesi ve disiplin altına alınması yoluyla insanın yükselmesi olabileceğini ya da gönlü için üstün bir haz, bir zevk, bir nimet ve ruhu için bir mutluluk kaynağı olabileceğini düşünmelidir.
Giriş bölümünde ifade edildiği gibi, kitabımızda "temettu haccı" ele alınarak, önce umre niyetiyle ihram, mîkat, Kâbe ve sa’yin anlam ve değerleri üzerinde durulmuştur.
Hac ve umre, ruhun Allahu Teâlâ’ya yükselişini temsil ettiğinden hac ve umredeki her fiil ve davranışın bir anlamı, mü’minleri eğitici ve şuurlandırıcı yönü vardır.
Bu nedenle, hac ve umreye ilişkin sembollerin zihinlerde oluşturduğu hikmetler ve sırlar açıklanmaya çalışılacaktır.
1. İHRAMA GİRME
Hac veya umre yapacak bir kimsenin ilk işi ihrama girmektir. İhrama girmek haccın da umrenin de şartıdır.
İhram, hac ya da umre yapmaya niyet eden kişinin, başka zamanlarda yapılması mübah olan bazı söz, fiil ve davranışları, belirli bir süre kendisine haram kılması, yasaklamasıdır. Buna "ihrama girme" de denir. İhrama girmiş olmanın gereklerinden biri olarak bürünülen dikişsiz kıyafete, halk arasında ihram denilmektedir. Ancak "ihram" bu (bazı şeyleri, kendisine bir süre haram kılmak) değildir. Usulüne göre ihrama girilmediği sürece söz konusu bu örtülere bürünmekle ihrama girilmiş olunmaz.
İhrama girmek isteyen kimse, ön hazırlık ve temizlik amaçlı olarak olarak tırnaklarını keser. Gerekiyorsa saç ve sakal traşı olup bıyıklarını düzeltir. Mümkünse temizlik amacıyla gusleder. Gusül mümkün olmadığında abdest alır. Varsa, kokular sürünür ve sadece "izar" ve "rida" denilen iki parça ihram örtüsüne bürünür. Başını açar, ayakkabılarını çıkarır ve ayaklarını kapatmayan şeyler giyer.
İhrama girme konusunda kadınlar da erkekler gibidir. Ancak kadınlar normal elbise ve kıyafetlerini değiştirmezler. Başlarını örterler. Fakat yüzlerini açık bırakırlar. Telbiye ve tekbir getirirken, dua ederken seslerini yükseltmezler ve edebi terketmezler.
İhrama, "niyet" ve "telbiye" ile girilir. Bunlar olmadan ihrama girme gerçekleşmez.
İHRAMA GİRMENİN ANLAMI
İhram, kişinin kendini geçici bir süre alışkanlıklarından kurtarışının sembolüdür. İhram süresince; toplumsal barışı ve bütünlüğü bozucu, bencilliği uyandırıcı, geride bırakılan geçici haz ve menfaatleri hatırlatıcı mahiyetteki her türlü eşya ve fiiller yasaklanmıştır.
Elbiseler bizi bizden, bizi başkalarından saklar, olduğumuzdan farklı gösterir. Dünyevî ölçüler içinde renk, desen, şekil, model her şeyi ile dış dünyaya mesajlar gönderir. Bir manada elbise insana benlik kazandırır. “Elbiseler, mevki ve farklılığı sembolize eder. İnsanlar arasında ‘ayrılığa’ neden olan sun’î sınırlar çizerler ve açık bir deyimle ‘biz’ değil, ‘ben’ kavramı ortaya çıkar. ‘Ben’, ırkı, sınıfı, mevki, aile ve değerleri anlatmada kullanılır” (A. Şerîatî, Hacc, s. 25). Halbuki hac yolculuğunda, Allahu Teâlâ’ya yönelişte, fıtratla bütünleşmede “ben” yoktur, “biz” vardır. Belli bir süre sonra her şey Allahu Teâlâ’nın varlığında bütünleşecektir.
Mîkat denilen belirli sınırlarda dünyayı, dünyevî farklılığı, hatta bencilliği ve ihtirasları temsil eden elbiseler çıkarılacak; herkesi eşitleyen, birleştiren, onları dünya müslümanlığının bir üyesi olmanın bilincine erdiren ihram elbiseleri giyilecektir.
Bunun için elbiseler çıkartılır ve takva elbisesi olan ihram giyilerek ihrama girilir. İhrama giren kişi farklı bir mânevi güç ve kişilik kazanır.
İhram, Allahu Teâlâ ile buluşmaya niyet edilmesi, tövbe edilerek gelinmesi, ihram ile birlikte bir kısım yasakların başlaması, kişinin elinden geldiği kadar bütün günahlardan uzaklaşması gibi değişimleri yaşatması nedeniyle, âdeta melekleri hatıra getirir.
İhramın rengi masumluğun, temizliğin ve günahsızlığın sembolüdür. Hac vesilesi ile özüne dönecek, çoklukta vahdeti yakalayacak, Arafat’ta mânen alacağı af beraatıyla hayata yeniden başlangıç yapacak kişi de ihrama bürünmelidir.
İhram, barışı sağlamaya yönelik olarak hacının şeytana, şehvetine ve nefsine karşı giriştiği görünmez savaşta âdeta bir zırh niteliği taşır. Bu ihram zırhı, kişiyi karşıdan gelen darbelere karşı koruduğu gibi, sahibini öncelikle nefsine, şehvetine ve şeytana karşı koruyacaktır.
Allahu Teâlâ Mekke’nin çevresini haram kılmıştır.
Kâbe ve çevresi için kullanılan “harem” tabiri, bölgedeki bütün ilişkilerin Allahu Teâlâ’nın emir ve yasaklarına saygı esasına göre düzenlendiğini, başta insan olmak üzere ağaç ve bitki örtüsünden hayvanlara kadar, bölgedeki bütün varlıkların ilâhî koruma altına alındığını ifade eder.
Normal vakitlerde dünyanın her tarafında işlenmesinde insanlar için hiçbir sakıncası olmayan bir kısım fiiller, bu şehrin harem bölgesinde yasaklanmıştır. İbadet amaçlı olmak üzere ihrama girenler bu ibadeti tamamlayıncaya kadar kendilerine yasaklanan şeylere yani ihram yasaklarına uymak zorundadırlar. İhram süresince, bu ihram yasaklarına uyulması hâlinde mükâfatlar da büyük olacaktır.
İhrama giren müslüman, zinet ve servetle böbürlenmemeyi, insanlar arasındaki eşitliği, ölüm ve haşri unutmamayı fiilen yaşar ve öğrenir.
Haccın başka bir boyutu da; ölümü, dirilişi ve mahşeri hatırlatmasıdır. Kişinin hac esnasında normal elbiselerini çıkararak, ihrama girmesi ona mahşer gününü hatırlatır. İhrama girdikten sonra, sanki kefenlere bürünen müslümanlar, âdeta ölüm ve ötesi hayatın bir provasını gerçekleştirirler. İhramla ölümü tadarlar, Arafat’ta diriliş ve mahşeri yaşarlar ve bu ruh ile Allahu Teâlâ’nın huzuruna çıkışın provasını yaparlar. Kısaca “ölmeden önce ölme” bilincini, hem de manevi dirilişi kazanmaya çalışırlar. Artık ihramlı için “ben” yok, “biz” vardır.
Böylece ilâhî iradeye boyun eğmeye hazır olduklarını kendilerine telkin ederler.
İhrama girerken kişiler, benliklerini saklayan, kendilerini olduğundan farklı gösteren elbiselerini çıkarttığının farkına varmalıdır. Hacca giden müslüman, büründüğü ihram ile, kabre girerken bürüneceği kefenin benzerliğinin şuurunda olarak artık, bir bakıma dünyadan farklı bir hayata ayak uydurduğunu hisseder ve anlar.
Hacı, henüz dünyada iken âhirette, mahşer yerine gider gibi ihrama bürünür. Şimdiye kadar kıymet ölçüsü olarak bildiği her şey; servet, makam, milliyet, cinsiyet, beşerî üstünlükler olarak ne varsa hepsi ihramın rengi içinde erir ve sadece Rabbine kul olduğunu gösterir.
İhrama girme, müslümanları dünyevî bütün güç ve imkânlardan arındırır. Hac mevsiminde ihramlarıyla hacılar, sanki beyaz kefenleriyle kabirlerden dirilmiş ve mahşerde toplanmış gibidirler. İşte bilinçli bir hacı bu dirilişi, sonraki hayatında da gerçek dirilişe daha iyi hazırlanma sözünü verir kendi kendine ve ruhunda da kalbî bir dirilişi gerçekleştirir.
Bunun için ihrama girerken en son giyilecek elbisenin kefen olduğu hatırlanır.
Nasıl ki Beytullah’a daha önceden alışkın olunmayan bir kılık ve kıyafetle (ihramlı) gelindiyse, keza ölümden sonra da Allahu Teâlâ’nın huzuruna dünyadaki kılık ve kıyafete uymayan bir halde çıkılacaktır.
İşte, giyindiğin şu ihram bezi, huzuru ilâhîye çıkacağın zamanda giydirileceğin kıyafete yakın bir kıyafettir. Zira kefende olduğu gibi ihramda da dikiş ve cep yoktur.
Dostları ilə paylaş: |