İçindekiler Göçmenlerin Bir Azınlık olarak Talepleri Neler Olmalıdır? 4


Altıncı Bölüm Türkiye’nin Toplumsal ve Kültürel Yapısı ve Solun Politik Kültürü Üzerine Yazılar



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə15/20
tarix26.10.2017
ölçüsü0,86 Mb.
#14428
növüYazı
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20

Altıncı Bölüm

Türkiye’nin Toplumsal ve Kültürel Yapısı ve Solun Politik Kültürü Üzerine Yazılar


Taşralılık

Türkiye'nin sağcısı da solcusu da, Dünya'ya Türkiye'den bakarlar, Türkiye'ye Dünya'dan değil. Bu nedenle dünyayı ilgilendiren en genel ve temel konularda bile yazsalar, bir ulusal dar görüşlülük, bir taşralılık egemendir bütün yaklaşımlarına.

Gelişmelere yukarıdan bakma yeteneksizliği, artık Türkiye'nin kültürel ortamının bir özelliği olmuş durumda. Dolayısıyla sadece sağcısının değil, tıpkı diğer günlük kültürel kotlar ve alışkanlıklar gibi solcusunun da bir karakteristiği.

Bu taşralılık ise her şeyden önce Kemalizm'in mirasıdır. Bu taşralılığa yol açan Mustafa Kemal bile böyle taşralı değildir. Kendisi Osmanlı ordusunun hiç de parlak olmayan generallerinden biri olmasına rağmen, bir durum yargılamalarına bakın, belli bir "global" bakışın olduğunu görürsünüz.

Bu geleneğin Mustafa Kemal'den de yeteneksiz sürdürücüsü İsmet İnönü'de bile bu global bakış vardır. Her sözü en sıradan iç politika konusundaki konuşması bile, ifade edilmemiş ama içine sindirilmiş, dünya dengelerini gözeten bir özelliğe sahiptir. İsmet Paşa'nın her sabah, Paris, Londra, New York, Moskova'nın ne dediğini öncelikle öğrendiğini anlatırlar. Bu günkü Türk başbakanı Ecevit'in politik kariyerine de, iyi İngilizce bildiği için, sabahları İsmet İnönü'ye İngilizce basını ve yorumları okuyup aktarmakla başladığı söylenir. Ecevit'in İsmet Paşa'ya yaptığı işin anlamını kavradığı şüphelidir. Çünkü Avrupa'larda da okusa, artık taşralılığa düşmüş bir kültürün ürünüdür. İsmet Paşa'nın her sabah yaptığı işi kendisinin yaptığına dair en küçük bir emare bulunmamaktadır.

Bu Osmanlı yadigarı politikacılar kuşağı gittikten sonra, bizzat bu kuşağın yaptıklarının sonucu olarak (harf devrimleri vs.) politikaya, ülkenin kültürel ve entelektüel hayatına tam anlamıyla taşralılık hakim oldu. Binlerce yıllık uygarlıkların, Arap ve Fars kültürlerinin o muazzam birikimi, bir harf devrimiyle yeni kuşaklarca bilinmez ve özümlenemez oldu. Bütün bunlar sözde o Batı kültür ve uygarlığına ulaşmak için yapılmıştı. Ama o kültürle bağlantı kurmanın ekonomik temelini oluşturan burjuvazi ve ilişkilere Hıristiyan halkların sürgün, katliam ve mübadeleleriyle son verildi. Bu aynı zamanda Batı ile kültürel bağların kopması da demekti.

Ama sadece bu da değil. Osmanlı, Bizans'ın bir devamıydı. Hıristiyan halkların bu yok edilişi aynı zamanda, eski Yunan ve Roma'dan beri gelen Akdeniz uygarlığı ile tüm kültürel bağların koparılması anlamına da geliyordu. Böylece Türkiye Cumhuriyeti'nin entelektüel ve kültürel ortamı, ne doğunun antik Akdeniz, Arap ve Fars uygarlıklarıyla ne de batının modern burjuva uygarlığıyla ilişkisi olmayan, korkunç bir taşralılığa gömüldü. Bu taşralılık giderek yeni kuşaklarla birlikte toplumun tüm kültürel, entelektüel ve politik hayatına damgasını vurdu.

Bir politikanın sonuçları kültürel bir karakter kazanınca sağcısı da solcusu da bundan kendini kurtaramaz. Öznel bir yönelişin sonuçları adeta nesnel koşullar haline gelir. Bu nedenle burjuva politikacılarına, kültürüne ve entelektüel hayatına damgasını vuran taşralılık solun da bir özelliği olur. Osmanlı ve Cumhuriyet kuşakları arasındaki uçurum solda burjuva dünyasından bile daha derindir.

Tipik iki örnek alalım. Hazım Hikmet ve Hikmet Kıvılcımlı. Bu iki kişi de birer Osmanlı aydınıydılar. Temel kültürel ve entelektüel şekillenmeleri Osmanlı İmparatorluğu ve onun çöküş döneminde gerçekleşmiştir. Şimdi bir bu insanların kitaplarını şiirlerini okuyun, bir de 1960'lardan sonra binlercesi ortaya çıkmış sosyalistlerin en kaliteli bilinenlerinkileri okuyun. Aradaki korkunç uçurumu kimse görmezden gelemez. Türk solu hala Kıvılcımlı ayarında bir teorisyen yetiştiremedi örneğin. Nazım hala Türk aydınının ve sanatçısının aşılamamış örneği olmaya devam etmektedir.

Cumhuriyet'in bu gün yeni kuşaklarca unutulmuş ama Müthiş bir etki bırakmış ve gerçekten 60 sonrası entelektüel hayatın gelişmesine muazzam bir etki yapmış en ileri aydını bir bakıma Doğan Avcıoğlu'dur. Karşılaştırın Doğan Avcıoğlu ile Kıvılcımlı'yı. Osmanlı çocuğu Kıvımlcımlı'nın Cumhuriyet çocuğu Avcıoğlu'na bir kaç numara büyük geldiği hemen görülür.

Cumhuriyet aydınının örneği, uzun yıllar, Bizim Köy'ün yazarı, öğretmen Mahmut Makal olmuştur. Bu bile farkın ne olduğu hakkında bir fikir verir.

Benzer bir durum Kürtler arasında da görülür. Kürtlerdeki medrese geleneğinden gelenlerde, sonrakilerle arasında müthiş bir fark vardır. Tahribat Kürtleri de Türkler kadar hatta daha da fazla etkilemiştir.

Evet, o Fars, Arap, Yunan, Roma, Akdeniz uygarlıklarının tüm kültürel ve entelektüel birikimi yok edildi ve modern batı uygarlığının tüm köprüleri yıkıldı, ama bu uygarlıklardan en lanetli kurum kaldı ve ona hiç dokunulmadı ve işin ilginci bütün bu katliamı da o lanetli kurum varlığını sürdürebilmek için yaptı. Devlet!

Osmanlı Bizans'ın devlet yapısını aldı. Ona biraz Arap ve Fars uygarlıklarının boyasını kattı. Bütün batılılaşma çabaları ise, bu devletin devletliğine modern toplumun araçlarını verdi. Böylece toplum modern toplumun ve geçmişin mirasından mahrum olurken, devlet geçmişin ve modern toplumun bütün olumsuzluklarının konsantre olduğu, toplumun kanını emen bir ur olarak ekonomiden politikaya ve kültüre, her şeye damgasının vurdu.

Bu durum bir kara deliğin oluşumuna benzer bir durum yaratmaktadır. Tıpkı maddenin kendi ağırlığı altında çökmesi ve sonsuz yoğunlaşması gibi, çürüme çürümeyi beslemekte, tüm çıkış yollarını kapamaktadır. En radikal muhalefet çabaları bile, tıpkı ışığın kara deliğin çekim gücünden kendini kurtaramaması gibi, antika ve modern uygarlıkların çifte kamburunu taşıyan devletin çürütücü etkisinden kendini kurtaramamakta, taşralılığa geri dönmektedir.

Dünya sorunlarını konu yapmakla ilgisi yoktur taşralı olmayan bir yaklaşımın. Bu içe işlemiş, elle tutulmayan ama hissedilen bir yaklaşım tarzıdır. Türk solu, globalizmden bile bir köylü gibi söz eder. Taşralı olmayan bir bakış ise, köyden, ardında global bir birikimi hissettirerek konuşur.



demir@comlink.de

http://www.comlink.de/demir/

06 Haziran 2001 Çarşamba





Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   12   13   14   15   16   17   18   19   20




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin