Küçük Burjuvazi, Burjuvazi ve Demokrasi
Önce kısa bir hatırlatma. Yirminci yüzyılda bütün demokratik karakterli hareketlerin, ezilen çoğunluğa dayanmalarına ve de demokrasi çoğunluğun çıkarlarını savunmanın aracı olmaya en uygun sistem olmasına rağmen, niçin pek demokrasi diye bir dertlerinin olmadığı sorusuna cevap arıyorduk. Bu cevabı ararken, önce tarihsel bağlamda, bugün yaşanan tarihin bir ters doğum olmasına, yani kapitalizmi yıkma yeteneğindeki sınıfın onu yıkamamasına, dolayısıyla onu yıkma yeteneğinde olmayanların öne çıkmasına yol açtığına dikkati çektik. Yani kapitalizm ve emperyalizm tarafından ezilenlerin, ama o kapitalizmin kendi ürünü, kendi yarattığı olmayan ezilenlerin, hareketleri damgasını vuruyordu tarihsel döneme. Bu ilişkinin mekanizmalarını kavrayabilmek için, sınıfların tarihsel ve kültürel konumlanışı sorununu ortaya koyduk. Bu kavranışta küçük burjuvazinin işçilere değil burjuvaziye yakın olduğu; ama daha geri bir üretim temelinin kültürel temeli nedeniyle onu aşma yeteneğinde olamayacağı, onun tarafından fethedilmeye mahkum olduğunu gördük. İşte bu özellik bize, küçük burjuva radikalizminin niye demokrasi diye bir derdinin olamayacağının mekanizmasını anlama olanağı sağlar.
Bu arada şu küçük burjuvazi ve burjuvazi kavramına da bir değinelim. Küçük burjuvazi sadece toplumsal konumlanışı değil, kültürel bir konumlanışı ifade etmektedir. Yani modern toplum ve üretimin kültürel temelinden uzaklığı, kapitalizm öncesi dünyaya aitliği de belirlemektedir. Bu anlamda sadece, köylüler, esnaflar, zanaatkarları değil, işçi sınıfının, genellikle alta tabakalarını oluşturan, toplumsal konumuyla işçi ama henüz ruh durumuyla, kültürel yapısıyla köylü ve esnaf tabakaları da bu kategoride sayılabilir. Aynı şekilde, burjuvazi de, sadece sermaye sahiplerini değil, burjuva dünyasının kültürünü edinmiş aydınları, dolaylı ilişki içinde olmakla beraber, modern küçük burjuva tabakaları (memurları vs.) içerir. Hatta, kendiliğinden işçi bilinci ve hareketi, yani reformist işçi hareketi de burjuvaziye dahildir. İşçi hareketi ancak sosyalist ve devrimciyse, burjuva ufkunu aşıp ayrı bir güç olarak ortaya çıkabilir. Bu nedenle, işçi hareketinin alt tabakaları küçük burjuva ise, üst tabakaları da burjuvadır, hem toplumsal eğilimleri, hem de kültürel yapısıyla.
Durum böyle görülünce, yirminci yüzyıldaki bütün devrimci, demokrat ve radikal hareketlerin toplumsal temelinin küçük burjuvazi olduğu görülür ve bunlar genellikle burjuvaziye değil, emperyalizme, sömürgeciliğe, onların işbirlikçisi bürokrat ve kapitalizm öncesi tabakalara karşıdırlar. Yani burjuvazi de muhalefet içindedir bir ölçüde. Bu demokratik muhalefet içinde, küçük burjuvazi büyük çoğunluktur, burjuvazi ise azınlık. Ve bunlar arasında, demokratik hareketin içinde bir çatışma ve kavga, bir sınıf mücadelesi vardır. Bu mücadele burjuvazinin kültürel üstünlüğü nedeniyle biçimsel demokrasi alanında ortaya çıkar.
İlk bakışta, zaten çoğunluk olduğu için küçük burjuvazinin, demokratik hareket içinde demokratik biçimlerin var olup güçlenmesinden çıkarlı olduğu düşünülebilir. Ancak, sınıfların, tarihsel ve kültürel konumlanışı göz önüne alındığında, durumun hiç de öyle olmadığı görülür.
Küçük burjuvazi, burjuvaziyle ideolojik ya da politik mücadeleye girdiğinde kaybetmeye ve burjuvazinin kontrolü altına girmeye mahkumdur. Yani demokratik bir işleyiş içinde, burjuva reformizmi, küçük burjuva radikalizmini veya devrimciliğini her zaman yener ve çoğunluğu kendi politikasına kazanabilir. Radikal küçük burjuvazi, bunu toplumsal bir eğilim olarak bilir ve sezer. Biçimsel demokrasi ve özgürlükler alanında yenilgiye mahkum olduğundan ve bu aynı zamanda burjuvazinin öncülüğü ve kontrolü alması dolayısıyla hareketin de yenilgisi olacağından, radikal demokrasi ve devrimcilik, biçimsel demokrasiyle bir arada yaşayamaz. Biçimsel demokrasi kabul edilip uygulandığı takdirde, hareketin kontrolü liberal burjuvaziye geçecek, ve hareket yenilecek demektir, hareketin başarısı ise, liberal burjuvazinin hareketin iplerini ele almamasıyla, bu ise ancak biçimsel demokrasi mekanizmalarına (seçimler, her türlü fikir özgürlüğü vs.) itibar edilmemesiyle mümkündür. Diğer bir deyişle, küçük burjuva radikalizmi, burjuva reformizmiyle mücadelesinde, dezavantajlı olacağı koşullarda savaşı kabul etmez. Demokratik hareketlerin anti demokratik olmasının nedeni budur.
Elbette küçük burjuva radikalizmi bunu bilinçli olarak yapmaz, daha ziyade iç güdüsel, toplumsal eğilimleri ifade ettiğini düşündüğü sembollerle gerçekleştirir. Zaten küçük burjuvazinin burjuva ufkunu aşan bir program geliştirememesi nedeniyle, burjuva dünyasına zıtlığı yansıtan semboller ve rozetler büyük önem taşırlar.
Ama böylece, küçük burjuva radikalizmi, uzun vadede yenilgisine yol açacak, ki bu son duruşmada yine onun burjuva dünyası tarafından hazmedileceğinin bir ifadesidir, bir açmazla karşılaşır. Burjuva reformizmi, küçük burjuvazi karşısında kendisine elverişli konumu sağlayan biçimsel demokrasinin savunuculuğuna geçer. Böylece kendi reformist politikasının gerici niteliğini tartışma konusu yapmaktan kurtularak, aslında politikanın içeriğiyle ilgisiz demokrasiyi politikanın temel tartışma konusu yapar. Yani bir politikanın demokratik olarak belirlenmesi onu otomatik olarak doğru yaparmış gibi konu ele alınır. Bir politikanın karar alınış biçiminin, onun doğruluğunu veya yanlışlığını belirlemediği gerçeği ortadan kaybolur.
Özetle, demokrasi sınıf savaşının aracıdır. Burjuvazi, kültürü nedeniyle, kendisine üstün bir konum sağlayacağından küçük burjuvaziye karşı önderlik savaşında demokrasiden yana olur. Küçük burjuvazi de biçimsel demokraside kaybedeceğini bildiği için, demokrasiye kuşkuyla bakar ve bu nedenle bütün radikal ve devrimci demokratik hareketler biçimsel demokrasi (sınırsız fikir ve örgütlenme özgürlüğü, her düzeyde seçimler) karşısında kuşkulu hatta düşmancadır.
Burada ele aldığımız soyut gibi görünen ifadelerin, Kürt ulusal hareketiyle yakından ilgili olduğu gözlerden kaçmayacaktır. Kürt ulusal hareketi, bir yandan radikal ve devrimci idi, ama aynı zamanda kültürel bakımdan, kapitalizm öncesinin baskısı altındaydı. Bu radikal çizgi, hareketi yüklenen yoksul insanların ağırlığı; gerillanın prestiji ile; sürekli rotasyon, burjuva dünyasının baştan çıkarıcılığına karşı olduğu düşünülen yaşam tarzına yönelik tedbirler ile bir ölçüde korunabildi. Bu koşullarda bile, sürekli oluşan bir bürokrasinin hantallığı ve sabotajları; burjuva dünyasının bin bir yoldan sızışı sürekli bir kan kaybına yol açtıysa da, şimdiye kadar tahribatlar yukarıdan kontrol mekanizmalarıyla daima sınırlı tutulabildi. Bu mekanizmalar olmasa, hareket Kürt burjuvazisinin kontrolü altına geçer ve her şey yitirilirdi.
Ancak bu mekanizmalar artık hareketin bu günkü hedefleri bakımından işlevini yitirmektedir. Demokratik biçimlere geçiş, Kürt burjuvazisinin hareketi kontrol altına alması ve bu da yenilgi demektir. Yeni biçimlere geçemeyiş ise, gerekli toplumsal güçlerin harekete geçmesi ve örgütlenmesinin bir engelidir ve yine yenilgi demektir. Bu çıkmazdan nasıl çıkılabilir?
Ancak kapitalist uygarlığın ürünü olan modern işçi sınıfı demokrasiyi burjuvaziye karşı güçlü bir silah olarak kullanma yeteneğindedir. Kürt hareketinin demokratikleşmesini, bu sınıfsal bağlamının dışında, sadece biçimsel demokrasi uygulamaları olarak koymak, kesinlikle Kürt burjuvazisine hizmet eder ve onun çıkarlarının örtüsüdür. Kürt hareketi ne yapıp yapıp şehirli modern işçilere dayanmak zorundadır. Kimi eleştirmenler, Kürt hareketinin nasıl yapıp da modern işçi tabakalara dayanacağı, bu geçişin nasıl sağlanacağı sorunu yerine, biçimsel demokrasi çağrılarıyla, aslında Kürt burjuvazisine imkan hazırlıyorlar. Eskisi gibi dayatmalarla işin götürme çabaları da aynı şekilde sonuçlanır. O halde, sorun, demokratik veya eski yöntemler değil; dayanılan toplumsal tabanın nasıl değiştirilebileceği ve bunun mümkün olup olmadığıdır. Soruyu doğru sormak, çözümün yarısıdır.
15 Eylül 2000 Cuma
Dostları ilə paylaş: |