İkinci Bölüm Tarih ve Demokrasi Forumunda Kültür Emperyalizmi Üzerine Tartışmalar
Biraz da Taklitçilik, Kültür, Müzik ve Sınıflar Üzerine
Sayın Sunsay, eleştirisinde şunları yazıyor:
"Bati uygarlığını eleştiren birisi olduğunu sanmıyorum bu forumda. Beni kastettiyseniz yanlış anlamışınız. Eleştirilen bati uygarlığı değil bati taklitçiliğidir. Bati uygarlığı Gandhi'nin dediği gibi iyi bir fikirdir. İma ettiği gibi de fikirlerden sadece bir tanesidir. Tamamen Amerikan kültürüne özgü olan bir bayramın, Halloween'in Turkiye'de kutlanmasının anlamını bana söyler misiniz? Halloween'in Turkiye'de kutlanmasına karşı olmak batı uygarlığını eleştirmek değildir. Başka bir kültüre ait olan motifi aynen alıp kullanmak eleştirilmektedir. Kültür zaman içerisinde nesilden nesile aktarılır. Halloween'i babam bana aktarmadı. Kimse kimseye aktarmadi. Bati taklitçisi gençliğimiz T.V.'de gördü kutlamaya başladı. Eleştirilen budur. Kendi türküsünün, sanat müziğinin farkında olmayan bir toplumun "İşte Opera" diye tereciye tere satmasıdır eleştirilen. Batının fikirleri değil. Tamamen yanlış anlamışsınız."
Önce kısa açıklamalar: Batı uygarlığını sizin eleştirdiğinizi söylemedim. Doğrusu aklımdan bile geçmediniz bu bağlamda. Genel olarak Politik İslam'ı ve onun bu foruma da zaman zaman yansıyan yankılarını kastetmiştim.
Tabii eğer Batı uygarlığını eleştirmiyorsanız bu daha da kötü. Ama bunu zaten sizden beklemek abes olur. Batı uygarlığının eleştirisi Sermaye'nin eleştirisi ve reddi; Ulus'un eleştirisi ve reddi olmadan olamaz örneğin.
Bu kısa yazıda sizin seçmeciliğinize, çelişkilerinize ve probleminizin sosyolojik anlamına değinmek istiyorum
Birincisi siz hayali düşmanlar yaratıyorsunuz. Örneğin "Halloween" in kimilerince kutlanmasını karşı olduğunuzu, bu taklitçiliği reddettiğinizi söylüyorsunuz.
Türkiye'de bildiğim kadarıyla, nüfusun çok büyük bir bölümü için bu geçersizdir. Çok çok küçük bir azınlığın çocukları böyle bir özenti içinde olabilirler ve muhtemelen de öyledirler. Siz bunun taklitçilik olduğunu ilan ederek buna karşı iş yaptığınızı sanıyorsunuz. Geniş çoğunluğun problemlerini es geçiyorsunuz. Gerçek sorunlarla uğraşmıyorsunuz.
Ama önce temel bir çelişkinizden bahsedeyim.
Sizler Batı'nın, ki Batı Uygarlığı demek modern Kapitalizm demektir özünde, hukukunu, ekonomisini her şeyini alıyorsunuz, taklitçi olmuyorsunuz, onu özümlemiş oluyorsunuz; üç beş tane zengin çocuğu, "Halloween" kutlamışsa bu taklitçilik ve çok büyük bir problem oluyor. Biraz garip olmuyor mu? Yani Batı'nın tekniğini, ekonomisini, hukuk sistemini vs. bütün önemli niteliklerini alırsanız taklitçi olmazsınız, ama müziğinden ya da herhangi bir geleneğinden etkilenirseniz, taklitçi olursunuz. Aslında tam da en can alıcı sorunlarda hiç bir sorun çıkarmıyor; müzik, bayram gibi şeyleri büyük bir problem gibi koyuyorsunuz. Üç beş genci bırakalım, Türkiye'nin bütün insanları bunu kutlasalar ne yazar kutlamasalar ne yazar. İşte anneler günü, babalar günü; yılbaşı gecesi gibi bir yığın şey de, tam sizin dediğiniz batı taklitçiliğiyle kutlanır oldu, bu toplumsal ilişkilerde hiç bir değişime yol açmadı. Bunlar hepi sahte problemler.
Batı'nın Takvimini, tatil günlerini, yazısını, kanunlarını, sermayesini, tekniğini hasılı her şeyini alıyorsunuz, bunlarda hiç bir sorun görmüyorsunuz. Niye onlar sorunsuz da bayram gibi, müzik gibi şeyler sorunlu oluyor? Burada seçmecilik ve çelişki yok mu?
Sonra niye "Halloween" gibi bir şeyi örnek veriyorsunuz. Örneğin Yılbaşı gecesi eğlenmek ondan daha mı farklı? Onu Türkler babalarından mı öğrendi? Hayır. Ama bugün köylerde bile kutlanır oldu. Millet yılbaşını kutlasa ne olur kutlamasa ne olur? Bunlar sahte sorunlardır.
Ama çelişkiniz bu kadar değil.
Şu Türklük dediğiniz şey örneğin, baştan aşağı taklitçilikle oluşmuştur. Örneğin Mevlüt'ü alalım. Oğuz kabileleri Anadolu'ya geldiklerinde, nasıl bugün Türkiye'de batı müziğinden etkilenen, onu taklit eden bir "Türk Batı Müziği" var ise, Bizans uygarlığının müziğini alıp, Fecri Ebcioğlu gibi, Türkçe söz yazmışlardır. Birkaç nesil sonra da, sizin gibileri buna "kendi" müziğimiz sanatımız demişlerdir. Belki 50 yıl sonra da Yılbaşı "kendi" bayramınız olacak.
Bu tür süreçlerin, idari yönlendirmelerin ötesinde kendi yasaları vardır ve onları hiç takmazlar. Atatürk bir aralar, Türk müziğini bile yasaklamıştı. Götürebildi mi? Hayır! Arabesk müzik hala devlet radyolarında çalınmaz. Arabeskin doğuşu ve gelişimi engellenebildi mi? Hayır. O halde öyle paniğe kapılacak bir durum yok ortada en azından şu ne olduğu belirsiz "kültürel değerler"ini korumak isteyenler için.
*
Ama bu taklitçilik diye karşı çıktığınız fenomenin bir de sınıfsal muhtevası var.
Birincisi, Türkiye'de burjuvazi; özellikle büyük şehirler burjuvazisi ve bunların aile efradı ve çocukları genellikle, kendi açılarından bir yanıyla son derece akıllı ve haklı olarak kapitalizmin, ya da batı uygarlığının metropollerinde eğitim görürler veya oralara sık sık giderler. Eh gelişmiş bir uygarlıkla karşılaşanlar da ister istemez ondan etkilenirler. Bir de buna Kemalizm'in batı hayranlığını teşvik eden ideolojisini eklerseniz, sonuçta, egemen sınıflar, özellikle de bunların çocukları arasında Batı'da moda olanı taklit edenler çok çıkar.
(Ama eğer buna karşı cidden mücadele etmek istiyorsanız, size o zenginleri mülksüzleştirmenizi tavsiye edebilirim. Hem mülksüzleştirme eyleminin kendisi ile Batı'nın özel mülkiyeti dokunulmaz kılan anlayışının reddi olarak çok daha “milli”, taklitçilikten uzak bir iş yapmış olursunuz. Biliyorsunuz herhalde, Osmanlılar özel mülkiyeti pek takmazlar ve bilmezlerdi. Bütün topraklar Allah'ın derler ve o toprakları çalışıp ekmeğini kazanmak isteyen herkese dağıtırlardı. Osmanlı'nın o yangın alevi gibi büyümesinin sırrı da Yeniçerilerde falan değil, yaptığı bu Toprak Reformundaydı. O zaman böyle dertleriniz büyük ölçüde azalacaktır.)
Tekrar dönelim şu bizim iflah olmaz sınıfçı bakış açımıza. Kültürde nasıl yaşıyor sınıf mücadelesi?
Erol Büyükburç ve Elvis Presley'i alalım isterseniz.
Herhalde biliyorsunuzdur, Elvis Presley Rock müziğini, Blues şarkıcılarından almış, bu müzik de 50'li yılların Amerika'sında genç işçi kuşaklarının ikiyüzlü burjuva toplumuna karşı protestosunun ifadesi olmuştur.
Ama Amerika'ya gidip orada her gördüğünü alan zengin çocukları, bu müziği taklit etmişlerdir. Ama Türk zenginlerinin çocuklarında, fakir işçilerin bu müziği bütün sosyal muhtevasını yitirir, iğdiş olur.
Türkiye'nin ezilenleri ise, bu müziği ilk kez Türkiye'nin zenginlerinin çocuklarında gördükleri için, örneğin Erol Büyükburç gibilerde, bu müziğin zenginlerin müziği olduğunu düşünürler. Dolayısıyla Amerika'da Rock dinleyen bir işçi genç ile Suadiyeli bir zengin çocuğunu aynı toplumsal kesimden zannedip bir yanılsamaya düşerler. Oradaki Rock'un gerçek anlamı hakkında bir fikirleri oluşmaz.
Bunu Blues, Caz için de, Beatles veya Rolling Stone veya Reggy veya Heavy Metall gibi gruplar ve müzikler için de benzer şekilde uyarlamak mümkündür.
Neyse, ama Türkiye'de de köyden kopup modern şehrin işçisi olan insanlar duygu ve düşüncelerini ifade etmek için bir yol bulurlar. Rock'un Türkiye'deki karşılığı Orhan Gencebay arabeskidir. Arabesk caz'dır da aslında. Ama Türkiye'nin egemen sınıflarının yol açtığı yanılsama yüzünden; toplumsal dayanakları ve ifadeleri aynı olan Caz ve Arabesk, birbirine yaban kalır. Çünkü o Caz'ı sadece zenginlerde görmüştür. Dolayısıyla onun bir zengin müziği olduğunu düşünmektedir. Ve bu müzik onun kulağına çok yabancı da olduğundan bu yargı yerleşir kalır.
Ama Tek sesli müziğin olanakları sınırlıdır. Fiziksel sınırları vardır. Kerpiçten apartman yapamazsınız. Bu sınırları, modern insanın, şehir ezilenlerinin duygu ve düşüncelerini yansıtabilmek için ne kadar zorlarsanız zorlayın (örneğin Orhan Gencebay'ın en büyük yenilikçilerden biri olması rastlantı değildir) belli sınırları aşamazsınız. Yapıyı bir yerde kökten değiştirmek gerekir.
İşte, o “batı taklitçileri”, yol açtıkları olumsuz yanılsamalarla, daha kolay olabilecek bir zenginleşmenin engeli olmuşlardır. Örneğin Rock, zengin çocukları aracılığıyla değil de, Doğu Avrupa, Rusya ve Çin'de olduğu gibi doğrudan protesto müziği olduğunu bilerek hissederek dinleme olanakları olsaydı, belki Rock-Arabesk diyebileceğimiz hiç aklımıza gelmeyecek yeni ve ifade gücü çok yüksek müzik biçimleri ortaya çıkabilirdi.
Bu büyük şehir burjuvazisinin yaşam ve kültürü, çoğunluğu oluşturanların yaşam ve kültüründen tehlikeli ölçüde (egemen sınıflar açısından tehlikeli) kopuk olduğu için, çünkü egemen sınıflar varlıklarını egemen olduklarını ve ayrı bir sınıf olduklarının anlaşılmamasıyla sürdürebilirler, Anadolu Burjuvazisi, ya da bunun politik ifadesi sayılabilecek Refah Partisi, "Batı Taklitçiliğine" karşı çok konuştuğunda, aslında burjuvaziye şunu der: "sömürdüğünüz kitlenin alışkanlıklarına, geleneklerine vs. ters bir yaşam tarzınız olmasın, yoksa ezilenlerin karşısında zeytinyağı gibi açığa çıkarsınız. Ama aksini yapar, bir de yığınlardaki, yukarıda örneği verilen yanılsamaları veri kabul ederek, "Batı Taklitçiliği" diye sahta bir düşman yaratırsanız, ezilenlerde Burjuvaziye duyulan tepkiyi, ki bu tepki görünüşte Batı biçimini almıştır, aslında kendi kanadımız ve kontrolümüz altına alabiliriz."
İşte o batı taklitçiliğini problem etmenin özü budur. Bu sahte düşman aracılığıyla, Kemalistlere ya da büyük şehirlerin burjuvazisine karşı ezilenlerin tepkisini kendi değirmeninize akıtabilir; burjuvaziye duyulan tepkiyi burjuvazinin zaferinin aracı yapabilirsiniz.
Sizin yazdıklarınızda yansıyan da, bu burjuvazinin ideolojik ve maddi gücüdür.
Demir Küçükaydın
18 Şubat 1998 Çarşamba
Dostları ilə paylaş: |