Mübarek 12 Ramazan , 1404.
Ruhullahil Musaviyil Humeyni
Bismillahirrahmanirrahim
Aziz Fatımam,
Sonunda beni birkaç satır yazmak zorunda bıraktın. Benim ihtiyarlık, tahammülsüzlük ve işlerimin çokluğu diye söylediğim özürlerimden hiçbirini kabul etmedin. Şimdi ben de ihtiyarlık ve gençlik afetinden söze başlıyorum ki, her iki merhaleyi de derketmeş veya neredeyse bitirmiş bulunmaktayım. Şu anda berzah veya cehennem yokuşunda Hazreti melekutul mevtin yardımcılarıyla yakapaça mücadele içindeyim. Yarın siyah amel defterim bana takdim edilecek ve boşa geçmiş, heba olmuş ömrümün hesabım soracaklar benden. “Rahmeti herşeyi kaplamıştır. Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz ki Allah bütün günahları affeder” ayetini rahmetun lilalemin’e (Rasululah’a) nazil buyuran zatın rahmetine var olan ümitten başka verebilecek hiçbir cevabım da yoktur. Sadece bu ve benzeri ayeti kerimelerin meşmulu olmayı ümid ediyorum.
Neşat ve gençlik döneminde kendi kademiyle harimi kibriyaya yükselmek, dostun civarına ulaşmak ve ziyafetullaha nail olmak mümkün olduğu halde, ben bir takım tamturaklı ve debdebeli ıstılah ve mefhumlarla meşful oldum. Lakin onlardan ne bir cemiyet hasıl oldu, ne de bir hayır? Hiçbir zaman onların ruhunu ele geçirmeye, zahirlerini batna, mülklerini melekuta çevirmeye niyet bile etmedim. O zaman da şöyle dedim:
Onca kavgadan sonra üzücü bir harften başka
Medresenin kil-u kal’inden hiç birşey hasıl olmadı.
Böylece ıstılahlar ve itibarların derinliğine indim. Hicabları yırtacağıma kitapların arasına daldım. Sanırsın ki yaratılış ve mekanda insani ilimler, ilahi marifetler ve felsefi hakikatler adı altında yazılmış birkaç yırtık sayfadan başka birşey yok. Halbuki bütün bunlar, ilahi fıtrat üzere yaratılmış talib ve ilim ehli kimseleri daha büyük hicablara gömmüş, perdeler arkasında bırakmıştır. Esfari Erbaa uzunluk ve genişliğiyle beni dosta doğru sefer ve yolculuk etmekten alıkoydu. Ne Fütuhattan bir fetih nasib oldu ve ne de Fususul Hikemden bir hikmet hasıl oldu. Nerede kaldı acıklı destanları olan diğer kitaplar! şimdi yaşlanmış ihtiyarlamış “İçinizden yaşayışın en aşağlık çağına, kocalığa kadar ömür sürdürenler de vardır ki bildikleri şeyleri bilmez olurlar”(Nahl; 70) merhalesine ulaşmış olduğum halde bu merhaleden çok uzaklarda olan ve bu merhaleyi daha tadmamış olan (Allah bu merhaleye kavuştursun) kızım, bütün bunları görmezlikten gelerek benden yazı ve konuşma, üstelik şiir ve nesir talebinde bulunuyor. Benim ne şair, ne yazar ve ne de hatip olmadığını bilmiyor musun? koruk olmadan yetişen aziz kızım, birgün bu gençliğin veya kıymetli şeylerin işte bu meşguliyetler ile elinden çıktığını ve dostun aşıkları kervanından benim gibi geri kaldığını göreceksin. O zaman da Allah korusun teessüf ve pişmanlığın ağır yükünü yüklenir de kalırsın. Öyleyse bu yükü yüklenen ve bu yükün altında adeta ezilmiş olan fakir ihtiyarı dinle de, iblisin büyük bir tuzağı olan bu ıstılahat ve kavramlarla yetinme. O’nu (Celle Celaluhu) aramaya koyul. Gençlik zevk ve sefaların tümü çabuk geçici şeylerdir. Ben bu merhalenin tümünü katettim. Şimdi de O’nun cehhenemi azabıyla karşı karşıyayım. Batini şeytan canımdan el çekmiyor ve Allah korusun bana son bir darbe indirmek istiyor. Ama Allah’ın geniş rahmetinden ümit kesmek de büyük günahlardandır. Allah korusun ki günahkar bir insan bu ümitsizliğe düşmüş olsun. Diyorlar ki, tarihi cinayetkar Haccac b. Yusuf ömrünün sonunda şöyle demiş: “Allah’ım beni bağışla. Gerçi biliyorum, herkes sen bağışlanmazsın diyor.” Şafii de bunu duyunca, “böyle demiş olursa Allah bağışlayabilir” diye izharda bulunmuş. Ben şakinin böyle bir tevfik elde edip etmediğini bilemiyorum. Ama şunu biliyorum ki herşeyden kötüsü yeis ve ümitsizliktir.
Sen ey kızım, dosttan gaflet ederek hakkın rahmeti nedeniyle mağrur olma ve aynı zamanda meyus ve ümitsiz de olma ki dünya ve ahirette hüsrana uğrarsın.
İlahi, ashab-ı Kesanın hakkı için, Ahmed, Fatıma, Hasan, Rıza (Yasir) ve Ali’yi (ki Rasuli Ekrem’in ve onun vasisinin soyundan olup bununla iftihar ediyorlar) şeytani şerlerden ve nefsani hevalardan masun kıl. Burada sözüm bitti ve hakkın hücceti üzerime tamam oldu. Vesselam.
Kendine has bir .ısrarla benden şiir istemişsin. şunu söylemeliyim ki gerçekten de ne geçen gençlik döneminde, ne bitirdiğim ihtiyarlık çağında ve ne de şu anda içinde bulunduğum erzelül ömr (en aşağılık çağ) zamanında şiir söyleme kudretine sahip değilim. Diyorlar ki birisi şöyle demiş, “benim gençlik ve ihtiyarlıkta kuvvetim değişmedi. Zira bu taşı ne geçlikte kaldıra bilirdim ve ne de ihiyarlıkta...” Ben de şunu söylemeliyim ki, şiir ve edebiyatta hiç mi hiç değişmedim. Gençlikte bu işin ehli olmadığım gibi, ihtiyarlıkta da ehli olamadım. Şöyle diyorum:
Şair, Sad’i- Şirazi ise eğer,
Benim ve senin söylediklerimizin tümü oyundur.
Ben de de şu an seni şiirle oyalayamadığım için miir’le oyalayarak ısrarını kırayım hiç olmazsa:
Ahmettir Muhammet Muhtardan
Ki hamid’i koruyucu olsun
Ya Hamid, Muhammed Hakkı için
Fatıma, Hz. Fatıma’nın yüce neslindendir.
Bu ağacın meyvesinin hüsnü ise Hasan
Muhsin payidar dost olsun.
Yasir pak sıpteyn alindendir
ihsanın sırrına mazhar olsun
Ali, alii Ali’inin bostanındandır.
Alinin zikri ali (cc) olsun
Ahmed sülalesinden beş kişi
Cümlesinin şefaatçisi sekiz ve dört olsun.
Kızım, yeni bir şiir istedin benden
Miir dedim ki hatırda kalsın.
Benden yine de şiir istedin, işte birkaç perişan söz daha:
Aşığım aşık, sana kavuşmaktan başka çaresi yok.
Aşıklar mahfilinde senden başka zikir yok
Bu bir hadistir ki başı ve sonu yok.
Gönül sırrını birinin yanında açmak olmaz
Sadece dosta, ki kendisi gaib ve habersiz değildir
Kime diyeyim ki “dosttan başkasını görmez asla”
O kimse ki, endişe ve görüşme kendisinin fermanıyla değil
Şöyle bir gözünü aç miskin olan bana bak
Naz et, naz ki badiyenin düzeni yok
Fıçının ağzını aç ve dopdolu kadehimi ver
Ki senden başka kadehin başında ve sözünde duran yok
Saçma söz söylemesin diye ağız kapatılamaz
O kimse ki sinesinde perişan bir kalpten başka birşey yok
Defteri yırt, kalemi kır ve nefes alma
Ki onun aşık ve hayranı olmayan yok.
Dostları ilə paylaş: |