Altıncı Bölüm
Son On Yıl
Son On Yıl
1845-1856
Yavaş düşüş - Fransız ve İngiliz iktisatçıları – Son Girişimler - Marie Dähnhardt'ın boşanması – Onun daha sonraki yaşamı ve ölümü - Stirner'e geri dönüş - Bir borç başvurusu - Son gazetecilik işleri – Dorotheenstrasse Hippel’de - Die Geschichte der Reaction – İhtiyaçların yüksek noktası - Çıkış yolu - Son ilişki - Hastalık - Ölüm ve defin - Torunları - Kurtulanlar ve kaderleri - Son değerlendirme - Veda - Bakış
Adamı, Johann Caspar Schmidt'i hayatının doruğunda, biricik çalışmasıyla Max Stirner olarak bıraktık, kendisine yöneltilen insanların çeşitli ifadelerle dolu - hayranlık uyandıran, öfkeli, şüpheli- gözlerini gördü. Şimdi, zirveden yavaşça sessizlik ve –söylemesi acı verici- ihtiyaçlarla süren on yıla inmek için ona dönüyoruz.
Stirner'in Marie Dähnhardt’la evliliği, dışarıdan içten olduğundan daha sağlam görünüyordu. Tutusuz başladı, yenilenmeyen sevgiyle beslendi ve eşin kendi sözleriyle "bir evlilikten daha çok aynı evde birlikte yaşamak"tı.
Kocası gündüzleri odada sessiz işleriyle otururdu, kardın kendi kendisiyle meşgul olurdu ve sadece akşamları Hippel’deki ve diğer yerlerdeki birliklerde bir araya gelirlerdi.
Burjuva çevrelerine girmediler; Tiyatro ve konserlere neredeyse hiç gitmediler. Neu Kölln, Am Wasser'deki konutlarında hayal edebilecekleri en basit hayatı sürdürdüler.
Evlilik çocuksuz kaldı. Her halükarda bu ilişkide Stirner'in tüm varlığını karakterize eden bu ilginç kaynaktan –bu noktada çoğu ken yanlış yorumlanmış- umduğu memnuniyeti bulamamıştı.
Ayrıca buna ek olarak başka, ciddi ve nihayetinde belirleyici bir durum da ortaya çıktı: karısının evliliğe getirdiği servet, çabuk eridi –çok çabuk.
Kadın daha sonra bunun suçunu yalnızca eski kocasına attı. Açık sözlerle, onu servetini açıkça “verspielt und verschwimelt”le (özellikle de Almanya'nın diğer bölgelerinde “verjuckt” [israf edilmiş, israf etmek]kelimesinin kullanımının muhtemelen daha uygun olduğu bir Kuzey-Almanya ifadesi) suçladı. Yıllar sonra bile onu “çok üzücü” bir ruh haline
soktu ve kanını kaynatarak şöyle düşündürdü: “bir eğitim ve yetiştirme adamı, ona karşı beslediği güvene hanet ederek zayıf bir kadının durumundan yararlanabilirdi."
Böyle dedi, soğudu ve ona olan saygısını kaybetti.
Kulağa acı ve uzlaşmasız gelseler de, bu kelimeler burada rapor edildi ve göz ardı edilmesi için hiçbir girişimde bulunulmadı.
Buna karşın, ancak en basit adalet, aşağıdakilerin gösterilmesiyle tatmin edilmelidir:
(1) Bu sözler, gençlik görüşlerini tamamen terkeden ve hatırlamak istemediği günlerle artık dışarıdan ya da içeriden hiçbir bağı olmayan yaşlı bir kadının ağzından geldi.
(2) Ona soruldu: Stirner, onların basit evliliğiyle, nasıl kısa bir süre içinde nispeten büyük bir meblağ harcayabilmişti? Bir cevap -yukarıda verilen ifadeden başka- onu yüzüstü bıraktı.
(3) Kendisi, kendi özgür iradesinden kuşkusuz, 1844 yılında, Bruno Bauer'e, kardeşi Egbert'in Charlottenburg'daki kitapçısı için, çok da ufak olmayan, 2000 taler ödünç verdi. Bu tesadüfen katı karakterli ikincisi tarafında uzun yıllar sonra titiz bir sorumluluk duygusuyla aylık taksitlerle, başlangıçta 3-5 taller, sonra 50 tallere ulaşan miktarlarda geri ödenmekteydi - beş yıl sürdüğü söylendi-: bu, onun da en iyi olduğunu düşündüğü servetinin sorumluluğunu aldığının bir kanıtıdır.
Ayrıca, hiçbir açıklama yapılmadığından, bu muhtemelen şöyle düşünülmelidir: her ikisi de her gün umursamadan veya endişe duymadan yaşadı. “Eli parayı değmeyen”lerin ve çoğunlukla kendilerini böyle bir miktarın tükenmezliğin üzücü bir yanlışlıkta bulanların ellerinde hızlıca eridiği iyi bilinmektedir.
Stirner hiçbir şekilde dikkatsiz ve tembel değildi.
Mme. Gropius'un kız okulundaki görevini Marie Dähnhardt ile evlendikten sonra bütün bir yıl sürdürdü; ayrıca, o yıl içinde çalışmasının son tamamlamasıyla bütünüyle meşgul olmuş olmalıdır.
olmuş olmalıdır.
Yayınlanmak üzereyken, görevinden vazgeçmeye karar verdi ve 1 Ekim 1844'te o dönem okuldan sorumlu olan Fraulein Zepp'e istifasını verdi. İstifa sebei hakkında hiçbir fikirleri olmadığı için çok şaşırdılar; isteksizce yetenekli ve popüler bir öğretmeni kaybettiler.
Marie Dähnhardt kocasına kalması için yalvardı, çünkü bu gelirlerinde gerçekten de “küçük bir yardım” anlamına geliyordu. “Benim için çalışmak için çok gururlu ve tembeldi” dedi.
Ama Stirner kararına bağlı kaldı. İşinin yayınlanması, bildiği gibi, onu göreviyle çelişen bir çatışmaya soktu ve bunun yanısıra muhtemelen, kendisinin yanlış yorumlanmasını istemedi.
Stirner'in yaşamı hakkında yayılmış olan en yaygın ve saçm hatalardan birisi onun "yetkililer artık ‘böyle bir adama’ gençlerin eğitimini emanet etmek istemedikleri için, kitabından dolayı lise öğretmenliği görevinden alınması."dır.
Bütün bunlar elbette saçmalıktır. Birincisi, Stirner asla bir lise öğretmeni değildi ve bu yüzden “disiplinli” hale getirilemezdi, Fraulein Zepp onu en fazla sınırlandırabilirdi. Ve ikincisi, gördüğümüz gibi, Stirner bunu kendisi, aslında kitabının yayınlanmasından önce yaparak önce davrandı. Dört hafta sonra kamuya çıktığında, tamamen bağımsız bir adamdı.
Fakat Marie Dähnhardt'ın suçlamalarına geri dönersek: dikkatsizlik, düşüncesizlik, cehalet, ve budalalık -her şeye rağmen, Stirner'in servet sahibi olmak ve daha sonra bu serveti harcamak için ”genç ve zengin Mecklenburger'le” evlendiğine hiç kimse inanmadı. O da en azından buna inanmamıştı. Ancak bu suçlama, en azından bir kaynak bulunsa bile, açgözlülükle ele alınacak ve daha da yayılacak olması, bazı kalın kafalar tarafından üretilen
ve uzatılan bir varsayım göstergesidir: "tek gerçek egoizmin kaşifi” için genç karısını bayağı “Özgüler” çevresine yönlendirmek, -beden ve ruh olarak- hastalanmasına izin vermek ve onu harap etmek şeytani bir keyiftir. Bu iftira, başka bir yerde, aptalca saçmalığı içinde, can sıkıcı bir anlayış eksikliğini ortaya koyabilse de, hala, karısının servetinin sadece ya da en azından temelde, Stirner'in hatası ve dikkatsizliğiyle kayvedilmesine dair kesin bir kanıt yoktur.
Stirner o zamanlar o kadar da uyuşuk ve tembel değildi.
Görevini bıraktıktan ve kitabını tamamladıktan hemen sonra yeni gelir elde etme yolları için etrafına baktı. Onu uzun bir süredir çalışmasına çok fazla bağlı tutması gereken yeni bir girişime girdi. Bu zamanlardan bir tanıdık onun "şaşırtıcı çalışkanlığından" bahseder.
Daha sonra Stirner'in Die Nationalökonomen der Franzosen und Engländer‘le [Fransız ve İngiliz Ekonomistleri] meşgul olduğunu görürüz.
Muhtemelen 1844'te Der Einzige'nin baskısı sırasında, yayıncısı Otto Wigand ile bu büyük ölçekli koleksiyonun yayınlanmasını tartışmış ve Wigand'ın planına rıza göstermişti. Bu temel eserlerin tercüme edilmesi meselesiydi; Stirner bunu kendisi yapmak istedi ve onlara notlar sundu.
Der Einzige'sinde, toplumun yaşam koşullarına, kendisinden önce hiç olmadığı kadar derinden baktığını göstermişti. Tüm bilimlerin, iktisatın en yenisinin, arzusunun öneminden emin olmalıydı ve onu, temel çalışmalarını yeniden ortaya çıkarması ve halka onu anlayabilmesi için sunması için tetiklemeliydi.
Böylece, 1845'ten önce, Jean Baptiste Say'ın, Le Traité d'économie politique [Politika ekonomisi üzerine tez, 1803] adlı ünlü ders kitabının çevirisiyle başlamıştı. Bu kitapın dört cildi basılmış ve birbiri ardına gelen taksitlerle bu yılda ve gelecek yılda basılmıştır. Ancak planlanan ek açıklamalar ihmal edildi. Stirner bunu işin sonunda açıkladı: “Say'ın çevirisine başladığımda, niyetim onu sonunda notlarla beslemekti. Bu arada, Say ve Smith'in oldukça
ayrılmaz olduğu ortaya çıktı. İlki kadar ikincisi içinde okuyucuya tanıma fırsatı verilmeden önce özel notların refakatini almak önemliydi. Bu görüşün bana doğru zamanda geldiğini itiraf edeceğim, çünkü eğer o zamana kadar yazılmış olan ek açıklamaları o zamanki halleriyle yayınlamak zorunda kalsaydım hoş olmazdı. Bu yüzden önce Adam Smith'in çevirisi gerçekleşecek." Milletin Zenginliğinin Doğası ve Nedenleri üzerine bir Soruşturma‘nın çevirisi[1776], aynı şekilde dört ciltte ve taksitlerle yayınlanmıştı, o kadar çabuk ortaya çıkmıştı ki, 1847 Nisan'ında çoktan raflardaydı. Ama bunda da sadece [John R.] McCulloch, [Jerome-Adolphe] Blanqui ve diğerlerinin, Smith'in sunumuna ekledikleri notlar bulundu. Bu sefer tercümanın notları da eksiktir, kendi düşüncesinin olmamasının mazur görülmesi gerektiğini düşünmez. Onların yokluğu, her durumda vazgeçilmez bir kayıptır ve sadece küçük kısmı gerçekleşmiş olsa bile pişmanlık duyulasıdır.
Stirner'in koleksiyonunu düzenlemesi Smith'in çalışmasıyla sona erdi; Wilhelm Jordan'ın P.-J. Proudhon'un Système des contradictions économiques ou Philosophie de la misère [Ekonomik çelişkiler sistemi ya da sefalet felsefesi, 1846] tercümesi yine de piyasaya çıkar, fakat Stirner bu girişimde yer almamıştı.
Say ve Smith'in çevirileri varolanın en iyisi olarak kabul edildi ve ediliyor.
Bu çok büyük ve yorucu işin başarısı en başta küçük olmalıydı, ya da en azından başlangıçta beslenen umutlar çok az karşılık buldu; daha 1845 yılında, Stirner'i görüyoruz - bu yılda ve bir sonraki yılda, Say ve Smith'in temel eserlerinin yayınlanması bitmiş olmasına rağmen- herhangi bir Devlet öğretim etkinliğinden vazgeçtiğinde, bir zamanlar edindiği gibi, edebi etkinliğinden vazgeçti. Kaleminden elde ettiği gelirle yaşayamayacağını ve en çok tavsiye edilen şeyin, başarılı olması halinde geleceğin tehdit edici hayaletini sonsuza dek
sürgün edeceği cesur bir girişimle başka bir alana ayak basması olduğunu hemen fark etmiş olmalıdır.
Stirner'in yeni projesi bir süt işletmesiydi ve karısının servetinin geri kalanını almak içindi. Bunun kendisinin ya da karısının fikri olup olmadığı, hangi zamanda uygulamaya konulduğu gibi tartışmalıdır.
Büyük ihtimalle, 1845 ilkbaharında zaten düşünülmüş ve aynı yılın yaz aylarında ortaya çıkmıştır.
Birkaç doğru olmayan, ve oldukça çelişkili raporların bu, çoğunaşaka gibi görünen ve yine de umutsuzca ciddi bir şekilde planlanan, meraklı girişimle nasıl ilgili olduğu burada açıklanmalıdır.
O zamanlar Berlin'in süt tedariği her sabah çevre köylerden küçük köpek arabalarıyla sağlanırdı. Stirner'in temelde doğru görüşü, tedariğin daha büyük ve daha konsantre bir temel üzerine inşa edilmesi durumunda, önemli bir kâr olasılığı yaratılabilecek olmasıydı. Girişimdeki partneri Charlottenberg okul öğretmeni olan Rohls’tu- dürüst bir adamdı, fakat iş dünyasında deneyimsizdi. Bauer ailesinin bir arkadaşı ya da tanıdığıydı. Şehrin içinde, başlangıçta küçük bir kesimin ihtiyacını, sonrasında da geniş ve daha geniş bir çevrenin ihtiyaçlarını karşılamak için planlanan bir süt deposu kurdular. Çevre köyleri dolaştılar, çiftçiler ve kiracı çiftçilerle bağlantı kurdular, teslimatla ilgili sözleşmeler yaptılar ve Köthenerstrasse'de (veya Bernburgerstrasse?) bir ofis ve geniş bir kiler için oda kiraladılar. Başka bir yoruma göre, ayrıca Oranienburger Chaussee'de bir ahır kiraladılar ve kendi keçileri ve ineklerini satın aldılar.
Daha sonra belirli bir günde teslimat, özel olarak donatılmış vagonlara geldi, ancak beklenen müşterilere değildi. Proje, yeterince reklam vermeden ve yeterince dikkatli düşünülmeden sona erdi. Ekşi hale gelen tedariğin, oluk içine döküldüğü ve kiralanan odaların kısa bir süre sonra zaten kapandığı söylendi.
Başarısız girişime rağmen, girişim fikrinin kulağa ne kadar sağlam geldiği, bugün her Berlin çocuğu tarafından iyi bilinen Klingel-Bolle tarafından gösterildi. Sütü, eğer suyla değilse, Hıristiyanlığın büyük bir kısmı ile karıştırdı ve böylece bu işinin başarısına büyük ölçüde katkıda sağlamadı.
Böylelikle, Stirner'in bu girişimi, yaralı birlik-bilinci, önyargıdan başka türlü geniş özgürlüklerine rağmen yeniden kendini göstermiş olan Hippel kalabalığına tükenmez bir alay malzemesi teklif ettikten sonra da başarısız oldu -ve bu genç karısının servetini yiyip bitirdi.
Stirner'in son çaresiz girişimi borsada şansını denemek gibi görünüyor. En azından bu tür işlemlerle ilgili bir tanıdığını sorgulayarak ayrıntılı bilgi sahibi oldu ve herhangi bir girişime karşı şiddetle uyarıldı.
O zamana kadar sadece kapısını çalan yoksulluk, şimdi bütün sıkıcı formlarıyla tehdit edici bir şekilde evinin kapısında duruyodu.
Evli çiftin ilişkisi içerden de ve dışardan da dayanılmaz bir hal aldı. Diğer, basit doğaları birbirlerine çeken şey, bu ikisini, içten bu kadar farklı olan insanları acımasızca ayrılık aşamasına getirmiş olmalı. Her biri kendi başına ve kendi ayakları üzerinde -sonunda bunda kendi kurtuluşlarını gördüler. Onlar harabeye inanmadılar ve buna inanmak istemediler.
İlk ayrılma düşüncesi Marie Dähnhardt'dan geldi ve belirleyici adımı atan da oydu.
Kulağa çok güzel gelse de ne yazık ki üzgün gerçeğe uymuyor. “ Zor ama bir o kadar da saf “ kararla "cesur kadın kocasına yaklaştı", Charlotte Stieglitz tarafından bir keresinde bu şekilde dile getirildi.
Ona şöyle dedi: "Benim varlığım endişelenmenize ve çalışma gücünüzün zayıflamasına neden oluyor, kazançlarımız ikimiz için de yeterli değil. Burada uygun bir iş bulamuyorum, İngiltere'de buldum, orada bir ıslahevine öğretmen olarak çağırıldım.Bu sevgimizi değiştirmez, ben senin karınım ve öyle kalacağım ve benim için özlem, senin çalışma gücünü koruyacak. Yaşamı kazanmaya dair daha hafif bir kaygın olacak ve eğer kalıcı bir pozisyon kazanmayı başarırsan, o zaman beni ara, geri döneceğim.”
Tam tersine, ayrılık çok ani bir şekilde gerçekleşmiş olmalıydı ve Stirner onu kararını büyük olasılıkla dokunaklı ve sevgi dolu sözlerle açıkladığında, onu “üzgün” değil de her zamanki sakinliğiyle, karşılayacktı.
Ama aynı zamanda, o zamanlar ikisi arasında çok az gerçekleşmiş bir “sahne" yaşandı.
Yeniden birleşme düşüncesinin sorgulanabilirlikten de ötedir; karısı hiçbir şekilde bunu yapmak niyetinde değildi.
Ayrılıklarından birkaç gün önce “ yüzüklerini parmaklarından çıkardı” diyor. Bu kelimelerle ne demek istediği, muhtemelen sonsuza kadar bir bulmaca olarak kalacaktır. Bunlar ona vermiş olduğu ve şimdi geri istediği yüzükler miydi? Muhtemelen Bruno Bauer'in cüzdanından gelen pirinç yüzüğün yerini almış olan evlilik yüzükleri miydi ve böylece aralarındaki her şeyin sona erdiğini mi göstermek istiyor?
Muhtemelen birbirleriyle daha sık görüşüyorlardı ama temelde sadece birkaç yıl sonra gerçekleşen boşanmayı gerçekleştirmek içindi.
Nisan 1846'nın başında iki buçuk yıllık bir evliliğin ayrılığı gerçekleşti. 16 Nisan'da Marie Dähnhardt Londra'ya gitti; Stirner Berlin'de kaldı.
İlk önce kadının kaderini takip edelim - ne kadar hüzünlü ve ilginç olduğunu görmek için.
Marie Dähnhardt, her şeyden önce, Prusya büyükelçisi karısı, Lady Bunsen gibi, iyi referanslarla Londra'ya gitti.
Bu etki sayesinde kısa süre içinde Almanca özel ders verme imkanı elde etti; ve bunlar görkemli bir şekilde ödenmemiş olsa bile, muhtemelen saatte ikiden şilinden fazlası değildi, bir yaşam sürdürmek için yeterliydi. Genç, taze görünümlü kadın, yakında Alman mülteci kolonisinin sevilen bir üyesi haline geldi; enerjisiyle, güveniyle ve karakterinin açıklığıyla, ilginç ve entelektüel insanlarla dolu Berlin'de aşağı kalır yanı olmayan bir arkadaş çevresi kazanmıştır: Louis Blanc, [Ferdinand] Freiligrath, [Alexander] Herzen ve diğerleri onun küçük yuvasında sık sık ve memnuniyetle oturdular. Onlarla birlikte Berlin'deki hayatına hiç endişe duymadan devam etti –onu Berlin radikalleri arasında tutanın Stirner'in etkisi olmadığının en iyi kanıtı. Bağımsızlığı aynı kaldı. Büyük bir köpekle birlikte akşamları evine yalnız başına bir yoldan dönüyordu ve erkeklerin onu o zamanlar Londra'da çok zaman alan dolambaşlı yollara sokmalarına izin vermemiştir.
Londra'da, muhtemelen hayatında ilk ve son kez, Julius ‘un Berliner Zeitungshalle’si için bir dizi "Vertrauliche Briefe aus England" [İngiltere'den Özel Mektuplar] yazarak, yazım denemesi yaptı. Her nedense bunlar onun ismini taşımadılar. Hepsi toplamda yedi taneydir ve 1847 Martından Kasımına kadar yayınlandılar. Herhangi bir özel edebi önem taşımadan, zeki bir kadının gözlemlerinin keskin armağanlarını açıklıyorlar. Bizim için her şeyden çok değerlidirler çünkü bize Marie Dähnhardt'ın o zamanki görüşlerinin gerçek bir resmini açık bir şekilde vermektedirler. O, İngiltere'lilerin acımasız ahlakını kınar, saçma sapan "Pazar kutsallığını koruma”yla ve onların kiliseye koşmalarıyla dalga geçer ve o, açık bir şekilde, bir otobüsteki “çok yakışıklı, kendini ona bakmaktan alıkoyamadığı" genç bir erkeği nasıl gördüğünü açıklar, "Yakında ona söyledi. Ayrıca o da bunu fark etti."
Böylece hala Berlin'de olduğu gibi, tamamen aynı görünüyor.
Zeughaus'un saldırılarından[Berlin arsenalinin 1848’de bir isyana dahil olması - Techow halkın bir parçası olmak için parlak bir kariyeri kurban etti] tanınan Teğmen Techow, 1850'de Londra'ya geldi ve onunla genel olarak tanın bir ilişki kurdu. Ancak bu ilişki evliliğe gitmedi.
Bu dönemde Stirner'den boşanması etkili oldu. Bir araya gelme planı, o zamana kadar kişisel düşüncelerden uzak bir şekilde, dışarıdan bakıldığında, muhtemelen hala korunuyordu. Şimdi evli çift arasındaki nihai, tamamen harici bağ kopmuştu.
Frau Schmidt, hala kendisi böyle adlandırıyordu, Berlin'deki kalışından nadiren ve isteksizce ve neredeyse hiç Stirner'e değinmeden söz ediyordu; ama aynı zamanda, bunun da üstünde durmak gerekir, karamsarlık ya da küçümsemeyle de bahsetmiyordu.
1852 - 1853 yıllarına yakın bir zamanda, birlikte Avustralya'ya gittiği küçük bir göçmen grubuna katıldı. Londra'daki yakın dostlarından bazıları da bu gruptaydı: gazeteci Max Cohnheim, Rosenblum, Baron Hoch ve iki Rus.
Techow da gemideydi. Ama onunla olan ilişkisi, bekar bir kız kardeşi, o gemiye binerken, uğurlamaya Gravesend'e geldiğinde çoktan bitmişti. Gemi onu uzun yıllar süren cesaret kırıklığına ve yoksulluğa götürecekti.
Melbourne’da sefaleti son damlasına kadar tattı. Onunla mücadele etti, ama tekrar tekrar kaybetti-bir çamaşırcı oldu ve "sıradan bir işçiyle" ikinci kez evlendiği söylendi. Avustralya'da geçirdiği yıllar, dayanılmaz bir karanlığa karıştı.
Daha sonra kız kardeşinden ona -1870-1871 yıllarında- miras kaldığında Londra'ya döndü. Zaten Avustralya'da tamamen Katolik Kilisesi'nin kollarına kaçmıştı. O, o dini incelemişti ve daha o zamanlar büyük bir dindarlıkla Tanrı’ya, Londra’daki tanıdıklarından biri için yalvarmıştı. Onun çocuklarını kurtarması ve onları İncil’le ve yalnızca İncil’le- ve tekrar İncil’le- büyütmesi için dua etmişti.
Londra'ya döndüğünde tamamen dindaşlarının eline düşmüş ve gücü altına girmişti.
Orada, muazzam şehrin yakınında, bir zamanlar “biricik olanın" sevgilisi olan kişi, uzun yıllar boyunca yaşadı - eski, bağnaz bir kadın için olarak. Ruhları küçük kitaplarla kurtarmaya ve günahlarından, sadece fanatizminin hayalinde yaşayan günahlarından, asla işlemediği günahlarından
tövbe etmeye çalıştı. Aksi halde hala entelektüel olarak taze ve açıktı, ve zaman zaman şehirdeki
birkaç işlemiyle ilgilenmeye devam ediyordu. İhtiyaç ve sefaletle kırılan gücün dokunaklı örneğiydi. Bir zamanlar hayatın neşesini arayıp ve bulmuştu, ama aynı zamanda fani zamanın sarhoşluğunu meydana getiren, kişinin kendi hayatının içsel gereksinimlerini günlük olarak beslemeyen, özgürlüğün sevgisinin ne kadar küçük olduğunun kanıtıydı.
Dünya bir zamanlar Marie Dähnhardt adını taşıyan onun için çoktan ölmüştü ve gürültülü dünyanın sesi artık ona ulaşmıyordu. Mary Smith "ölüm için hazırlandı" [orijinali İngilizce].
30 Aralık 1902'de, öğleden sonra üçten kısa bir süre önce, Londra'da bir banliyö olan Plaistow'da bulunan Mary Wilhelmina Smith, 84 yaşındayken öldü. 3 Ocak 1903'te Leytonstone Katolik Mezarlığı'a gömüldü.
O "Tanrı’da" öldü. Beklediği son yıllarda fiziksel olarak çok acı çektiği için, daha çok özlem duyduğu ölüm geldi.
Mirası ve küçük bir miktar parası, onun tarafından Katolik hayır kurumlarına, yerel refah kurumlarına bırakıldı. Daha önceki yaşamıyla ilgili herhangi bir bilgi verebilecek herhangi bir belge veya kayıt bulunamadı.
Marie Dähnhardt kız kardeşlerinden uzun yaşadı ve ona en yakın olan onların çocukları, yeğenleri tarafından onlar ölünceye kadar yaşatıldı.
Şimdi Stirner'a dönüyoruz. Berlin'de kaldı. Başka nereye gidebilirdi ki? Karısı onu terk etmişti, para kazanmaya yönelik girişimleri başarısız olmuştu ve ismiyle öğretmenlik pozisyonu bulmanın zorluğuna, büyük çapta edebi eserlerle kafi bir yaşam için yeterli geliri elde etmenin imkansızlığına olduğu kadar ikna olmuştu.
Ama yaptığı şey, sadece zaman zaman gerçeklerin parıltısı altında aydınlatılan, neredeyse gizemli bir karanlık tarafından çevrelenmiştir.
Artık nadiren dışarı çıkıyor; arkadaşları onu hala ara sıra görüyor. Kimse gerçekte ne yaşadığını bilmiyor. Onu çevreleyenlerle birlikte, bizim için zamanla daha fazla kayboluyor. Hayatının son on yılı bizim için neredeyse ilki gibi: onun silüetinin yaşamdaki adımlarını görüyoruz, ama sesini sadece belirsizce, çok uzaklardan geliyormuş gibi duyuyoruz.
Bütün hayatında olduğu gibi ölürken de göze çarpmıyor. Halka açık sahneye gürültü patırdı yapmadan adım attı ve onu herhangi bir hareketlenme yaratmadan terk etti.
Yine de Stirner sadece kırk yaşlarında. Önünde çok uzun bir hayat yatıyor! Hala bundan ne umuyor? Onun sona götürebileceğine nasıl inanıyor?
Artık onun düşüncelerini kavrayamıyoruz.
Zaten Stirner 1846 yazında Vossische Zeitung'un reklam bölümüne, isminin belki de böyle bir şeyi elde edebileceğine güvenerek bir borç başvurusunda bulunmuştu.
Reklam, Stirner'in kendi kelimleriyleydi:
Kendimi 600 talerlik bir borç almak zorunda görüyorum ve bu sebeple bir kişiye – veya eğer katkılarını birleştirmek istiyorlarsa daha fazlasına- eğer bana şahsi kredi verme eğilimindelerse beş yıllık bir süre için bana bunu vermelerini talep ediyorum. Yanıtlar ıA 38 altındaki Reklam Bölümü'ne gönderin.
M. Stirner
Girişimin başarılı olup olmadığı bilinmemektedir. Muhtemelen başarılı değildir. Ama olsa bile, sadece şartlar altında kaçınılmaz olanı geciktirmeye yetebilirdi, onu engellemeye değil.
Her halükarda – isteğe bağlı basit ve layık bir biçimi genişleterek- birçoğu, önce hak ve görevi reddeden, ve şimdi onu bekleyen ve onun sözünü veren egoistten küçümseyerek ve alay ederek bahseder. Bu zeki insanlar, Stirner'in onlar gibi başka diğerkamların güvenini uyandırmayı
düşünmediğini, aksine kendisi gibi egoist olanların ona –onun sözlerine-inanmalarını düşündüğünü unutur. Ahlaki klişeleri olmayan kimsen, büyük olasılıkla, onları tutmak -aynı insanların doğal olarak tamamen aciz olduğunu anlamak- gerektiğinde aynı klişelerin arkasına saklanan kimseden daha fazla vicdanlı bir şekilde sözünü tutacaktır.
Onun hakında çok az şey biliyoruz.
Sadece, o ve Marie Dähnhardt ayrıldıktan sonra, onunla ortaklaşa tuttuklarıNeu Kölln, Am Wasser'deki konutu bıraktığını ve 4 Nisan 1846'da Hetchelstrasse 14, şimdiki Königgratzerstrasse'ye taşındığını biliyoruz. Ve oradan, yıldan yıla, huzursuzca daha uzağa: gelecek yılın Nisan ayı başlarında Dessauerstrasse 15'e, bu civarda sayılırdı; yine bir yıl sonra, Nisan 1848'in başında, Dresdenerstrasse 96'ya; ve aynı yılın sonbaharında üç yıldır yaşadığı Köthenerstrasse 27'ye (ressam Otto'nun yerine). Her zaman kendi dairesine sahipti.
Muhtemelen, Stirner'in bu yıllarda ihtiyaç duyduğu yetersiz geliri artık imzalamadığı gazetecilik makaleleriyle artırmaya çalıştığı varsayılabilir. Böylece 1848 devrimi yazında, on üçüncü yılında olan Journal des österreichischen Lloyd'un ortağı oldu. Bu, Trieste'de ticaret, sanayi, nakliye ve politik ekonomi için başlıca organdı; Friedrich von Bodenstedt tarafından yönetiliyordu. Bu yaz boyunca devam etti, daha sonra sonbaharda Viyana'ya transfer edildi. Stirner'in etkinliği bu hareketle sona ermiştir.
Bodenstedt'in aldığı "Almanya'nın değerli katkıları" arasında Stirner’in sekiz makalesi 143, 167, 177, 187, 211,219, 220 ve 222 sayılarında, 24 Haziran, 22 Temmuz, 3 ve 5 Ağustos, 12,21, 22 ve 24 Eylül tarihleriyle kendi ismi olmadan ve editor tarafından önceden koyulan bir işaretle yer aldı.
Dostları ilə paylaş: |