İk-dr-2002-0002 İnsani kalkinma poliTİkalari ve tüRKİye üzerine bir deneme hazirlayan: Mİne yilmazer danişman: prof. Dr. HaliL ÇİVİ aydin 2002


Yeni Bir Üçlü Endeks (Yaşamın Yetkinliği Endeksi) Hesabı



Yüklə 3,49 Mb.
səhifə47/65
tarix12.01.2019
ölçüsü3,49 Mb.
#94877
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   65

2. Yeni Bir Üçlü Endeks (Yaşamın Yetkinliği Endeksi) Hesabı


Ekonomik büyümeye ağırlık veren ve kalkınmanın ölçümünde kişi başına gelir düzeyini kullanan geleneksel görüş, yoğun eleştiriler almaya başladıktan sonra, bazı yeni yaklaşımların kabul gördüğü izlenmektedir. “Yeniden Dağılım ile Büyüme”, “Temel Gereksinimler Yaklaşımı” ve “Yaşamın Fiziki Kalitesi Endeksi” söz konusu yeni yaklaşımlar arasında en önemlileridir. Bunların dışında dünya çapında kabul gören UNDP’nin “İnsani Kalkınma Endeksi” ölçümü, 1990 yılından itibaren ülkeleri ekonomik ve sosyal göstergelerine göre sıralamaya tabi tutmuştur. UNDP, bu çerçevede “Politik Özgürlükler Endeksi” üzerine de çalışmalar yapmıştır.

UNDP, ülke karşılaştırmalarındaki bazı eksiklikleri tamamlamak amacıyla beş farklı endeks hesaplamıştır: İnsani Kalkınma Endeksi, Toplumsal Cinsiyete Dayalı Kalkınma Endeksi, Toplumsal Cinsiyeti Güçlendirme Ölçümü, gelişmekte olan ülkeler için İnsani Yoksulluk Endeksi ve seçilmiş OECD ülkeleri için İnsani Yoksulluk Endeksi. Bu endeksler, kadın-erkek arasındaki yaşam standardı farklılıklarını ve ülkelerin yoksulluk düzeylerini göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca, ulusal insani kalkınma ölçümleri, bölgeler arasındaki farklılıkları gösterebilmektedir. İnsani kalkınma ölçümünde yüksek, orta ve düşük insani kalkınma performansı gösteren ülkeler arasındaki farklılıklar, dünya çapındaki farklılıkları ortaya çıkarmaktadır.

YYE’nin ölçümünde, 1990’lı yıllardan itibaren en yaygın olarak kullanılan gelişmişlik ölçütü olan HDI hesabına bağlı kalınmıştır. Yeni endeks hesabında ölçümün alanı bir miktar genişletilmeye ve bazı eksiklikler giderilmeye çalışılmıştır

2.1. Yaşamın Yetkinliği Endeksinin Tanımı


Ekonomik kalkınma, mal ve hizmet üretimi ve kişi başına gelir artışı yanında ekonomik, sosyal, kurumsal ve kültürel yapının değiştirilmesi ve geliştirilmesi anlamına gelmektedir. Ülkelerin tüm bu alanlardaki başarılarını ölçmenin kolay bir yolu yoktur. İlerlemenin göstergesi olarak genel kabul gören ölçüt kişi başına düşen reel GSYİH’dır. Gelir düzeyi kalkınma süreci ile ilgili olarak ülke performanslarını takip etmek açısından iyi bir göstergedir. Ancak, bu ölçüt zengin ve yoksul ülkeler ya da bir ülkedeki üst ve alt gelir grupları arasında kaynakların nasıl dağıldığını gösterememektedir. Aynı zamanda, bir ülkedeki sosyal göstergelerin iyileştiğinin ve o ülke insanlarının politik özgürlükler konusunda başarılı olup olamadığının bir göstergesi de olamaz.

Bu çalışmada, kalkınmanın tek yönlü olarak ele alınmamasına özen gösterilmiştir. Çünkü, kalkınma süreci tek başına ekonomik ya da yalnızca ekonomik ve sosyal iyileşmeyi kapsamamaktadır. Kalkınma ekonomik, sosyal ve politik ilerlemeyi içermektedir. Ülkeler, bu üç alanda farklı performans gösterebilirler ya da bazı ülkelerde her üç alanda düzenli bir korelasyondan söz edilebilir. Bu bağlamda, kalkınma ekonomistleri tarafından çeşitli tanımlamalar ve hesaplamalar yapılmaya çalışılmıştır. Ancak, genel sorun, ülkelerin tümünde bu alanlarda bir ölçüm yapmanın zor olmasıdır. Uygulanan ulusal politikalar, tercihler ya da olanaksızlıklar nedeniyle veri bulmak oldukça güçtür. Veri bulunsa bile bunların sağlıklı olduğu yönünde ciddi kuşkular söz konusudur. Ancak, yine de uluslararası standartlarda bir ölçüm yapmaya uygun bazı gösterge seçimleri gerçekleştirmek olasıdır. Bir ülkenin kalkınma sürecinde, insanların ekonomik, sosyal ve politik gereksinimlerini karşılarken hangi politikaların başarılı olacağı yönünde bazı genel kabuller mevcuttur.

Bu çerçevede, her biri birden fazla göstergeyi içeren ekonomik, sosyal ve politik endeksler ayrı ayrı hesaplanmaya çalışılmıştır. Daha sonra bu üçünün ortalamasından oluşan bileşik bir kalkınma endeksi (Yaşamın Yetkinliği Endeksi) hesaplanmıştır. İnsan yaşamının genel olarak güçlendirilmesine yönelik olan bu çalışma, ulusal düzeydeki değişiklikleri ölçmenin yanında uluslararası karşılaştırmaların yapılmasına da olanak tanımaktadır. Ayrıca, ölçüm zaman içindeki değişimi ve bölgesel farklılıkları izlemeye de elverişlidir. Özellikle, sosyal ve politik alandaki ölçülemeyen ve soyut olan iyileşmelerin farklı göstergeler aracılığı ile hesaplanmasına çalışılmıştır. Ölçümde bazı önemli sınırlamalar mevcuttur. Ancak, yine de bu ölçümle birçok saptamada ve öneride bulunma şansı doğmaktadır.

Araştırmada, öncelikle belirli bir zaman kesiti içinde Türkiye’nin bu üç endekse göre performansı ölçülmeye çalışılacaktır. Daha sonra, yalnızca bir yıl için, bazı seçilmiş gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki endeksler karşılaştırılacaktır. Sonuçta, her üç endeks sıralamasında bir değişiklik olup olmadığı ve bunun nedenleri araştırılacaktır.

Ekonomik kalkınmanın, sosyal ve politik alanlardaki ilerlemeyi beraberinde getireceği yönündeki eksik bir değerlendirmenin, yetersiz yorumlarından kaçınmak için genel bir denge yaklaşımına ulaşılmaya çalışılmıştır. Toplumdaki genel dengeyi yansıtan kalkınma endeksi, gelir durumu yanında, yatırımlar, borçlanma, kamunun sağlık ve eğitim harcamaları, sağlığın ve eğitimin farklı göstergeleri, istihdam koşulları, ülkedeki insan haklarının durumu, toplumun genelinde ve özelde kadınlarda yönetime katılım kapasitesini içermektedir. Tüm bu alanlardaki olumlu ve olumsuz gelişmelerin genele yansıtılması, daha önce gözardı edilmiş olan bazı sorunların çözümüne yönelik önlem alınması gereğini doğurabilecektir.

2.2. Endekslerin Varsayımları


Kalkınma, toplumdaki tüm kesimlerin (zengin-yoksul, kadın-erkek, yaşlı-genç ya da etnik köken farkı gözetmeksizin) olanaklarının artırılmasına ve beklentilerinin olumluya dönüştürülmesine çalışmaktır. Dünya çapında zengin ve yoksul kesimler arasındaki uçurum kalkınmanın önündeki en önemli engeldir. Gerçekten de ekonomik refaha erişememiş ya da mutlak yoksulluk düzeyinde yaşayan bir kesimin, sosyal refaha ve politik özgürlüklere kavuşması çok zordur. Özellikle, gelişmekte olan ülkeler, gelişmiş ülkelere göre daha hızlı bir kalkınma süreci yakalamak zorundadır. Bunun nedenlerinden bazıları, söz konusu ülkelerin sanayileşmelerini henüz tamamlayamamış olmaları, sosyokültürel yaşamlarında birçok eksikliğin bulunması ve istikrarlı bir politik oluşumu gerçekleştirememiş olmasıdır. Sık sık finansal ve politik kriz yaşayan bu ülkeler, her krizde birçok ekonomik kaynaktan yoksun kalmaktadır. Böyle bir ortamda, alınması gereken acil ekonomik önlemler, sosyal ve politik gereksinimleri ikinci planda bırakmaktadır. Kalkınmanın temel göstergelerinden olan mal ve hizmet üretimindeki artış, gelişmekte olan ülkelerin birçoğunda bazı dönemlerde hızlı bir şekilde yükselmiş, ancak, bu artışın sürekliliğini sağlama olanağı yaratılamamıştır. Çünkü, ekonomik büyüme artışı ile yaratılan ek kaynağın büyük bir kısmı, ülkelerin toplam dış borçlarının ve kamunun bütçe açığının giderilmesinde kullanılmıştır. Sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin sağlanması için bir ülkede kapasite kullanımının artırılması ve yeni yatırımlara öncelik verilmesi gerekmektedir. Aksi taktirde, borç tuzağına düşmek ya da diğer bir deyişle, kısır döngü içinde giderek artan bir borçlanma süreci yaşamak sürpriz olmaz.

Sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması, her zaman yaşam kalitesinin yükselmesi anlamına gelmemektedir. Ekonomik büyümenin her koşulda insani kalkınmayı da beraberinde getirmediği, UNDP’nin yayınladığı İnsani Kalkınma Raporları’ndan gözlenebilmektedir. HDI sonuçlarına göre bazı ülkeler, kişi başına gelir düzeyleri yüksek olmasına rağmen, insani kalkınmada beklenen başarıyı gösterememektedir. Düşük gelir düzeylerinde ise beklenenin üzerinde bir yaşam kalitesi ile karşılaşılabilmektedir.

Bu çalışmada, Ekonomik Endeks hesabında tek bir gösterge yerine, ülke açısından önemli yedi ekonomik göstergeye bağlı bir performans değerlendirmesi yapılmaya çalışılmıştır. Bu göstergelerden bazılarındaki artış ekonomiyi olumlu yönde etkilerken, bir kısmında ortaya çıkan yükselmenin ekonomiye etkisi negatiftir. Ekonomik göstergeler içindeki önemli bileşenlerden biri kişi başına düşen reel GSYİH’dır. Ülkelerin ekonomik gelişimlerinin ölçümünde ve zengin-yoksul ülke ayrımının yapılmasında kişi başına gelir düzeyinin önemi büyüktür. Bu koşullarda gelir düzeyinin yüksekliği aranan bir durum olacaktır. Ancak, kişi başına mal ve hizmet üretiminin yanında bu üretimin artmasını ve sürdürülebilir bir büyüme sürecinin gerçekleştirilmesini sağlayacak etken yurt içi yatırımların yüksekliğidir. GSMH içindeki yurt içi yatırımların payının artması, ülkenin üretim düzeyinin, yeni istihdam olanaklarının, piyasanın canlanmasının ve genel bir ekonomik hareketliliğin koşulu olarak varsayılabilir. Bununla birlikte, ihracat gelirlerindeki artış, ülkeye döviz girdisi sağlayan ve finansal gereksinimlerin karşılanmasında önemli rol oynayan bir göstergedir. İhracat gelirlerinin GSMH içindeki payının artması, ekonomik performansın iyileşmesi açısından gereklidir.

Ekonomik göstergeler arasında endekse negatif katkıda bulunan bileşenlerden biri dış borçlardır. Dış borçlanma gereği tüm gelişmekte olan ülkelerin ortak sorunudur ve söz konusu ülkelerde ortaya çıkan ekonomik krizlerin en önemli nedenlerinden biridir. Bazı ülkelerde dış borçlanmadan doğan krizler dünya çapında tüm gelişmekte olan ülkelere yayılmakta ve krizi daha da derinleştirmektedir. UNDP istatistiklerine göre 1998 yılında bir ülkenin (Sao Tome ve Principe) toplam dış borcunun GSMH’ya oranının %684 olduğu görülmektedir (UNDP, 2000: 221). Bu çalışmada, dış borç miktarındaki yükselmenin ekonomik kalkınmaya negatif katkısının olduğu ve bu orandaki artışın istenilen bir durum olmadığı varsayılmaktadır.

Ekonomik Endeks ölçümünde yer alan diğer bir negatif bileşen ithalat giderleridir. Özellikle, ödemeler bilançosu açık veren ve döviz darboğazı sorunu olan gelişmekte olan ülkeler için, tüketime yönelik ithalat miktarı ne kadar büyükse, ekonominin döviz kaybının da o kadar büyük olacağı varsayılmaktadır. Gerçekleştirilen ithalatın verimli yatırımlarla desteklenememesi, söz konusu ülkelerin önemli bir sorunudur. Ekonomik Endeks ölçümünde önem verdiğimiz faktör, ekonomik kazanç olarak nitelendirilen ihracat ile ekonomik kayıp olduğu kabul edilen ithalat arasındaki fark sonucu ülkenin döviz kaybı olup olmadığını belirlemektir. Ülkenin döviz rezervlerinin yetersizliği dış borç yükümlülüklerini karşılamasını güçleştirecek ve ortaya çıkan ekonomik sorunlar, sosyal harcamaların daraltılmasını gerektirecektir.

Benzer şekilde, işsizlik oranı, Ekonomik Endeks toplamını negatif yönde etkileyebilecek bir faktördür. Bir ülkede işsiz sayısı arttıkça ve her çalışan başına düşen bağımlı sayısı yükseldikçe, insanların ekonomik ve sosyal olanaklardan yararlanma kapasiteleri düşecektir. İşsizlik oranındaki artış kalkınmanın önünde önemli bir engeldir. İnsanların çalışmak isteyip de iş bulamaması, onların yaşamlarını sürdürebilmelerini ve temel gereksinimlerini karşılayabilmelerini güçleştirmektedir.

Ekonomik Endeksin bileşenlerinden biri olan demografik bağımlılık oranındaki yükselme, bir ülkenin ekonomik gelişimini olumsuz yönde etkileyen faktörlerden biri olarak kabul edilmiştir. Çünkü, 0-15 ve 65 yaş üzeri nüfusun toplam nüfusa oranını gösteren demografik bağımlılık oranının %40’ların üzerine çıkması, çalışanların bakmakla yükümlü oldukları birey sayısını artırmakta ve buna paralel olarak toplumdaki kişi başına refah düzeyi düşmektedir.

Ekonomik göstergelerin sosyal davranışları bir ölçüde yansıtabildiği, ancak, sosyal kalkınmanın birebir ölçütü olarak kullanılamayacağı genel olarak kabul görmüş bir varsayımdır. Özellikle, gelişmekte olan ülkelerde, ekonomik ölçütler doğrudan yaşam kalitesinin bir göstergesi olarak kullanılamaz. Toplam refah düzeyinin yükselmesi insanların beslenme, barınma ve giyinme gibi temel gereksinimlerini karşılamanın ötesinde bir iyileşmeyi kapsamaktadır. Bireylerin kendilerini geliştirilebilmesi, kaderlerini belirleme özgürlüğüne sahip olabilmesi için, her birine eşit olanaklar sağlanmalıdır. Daha iyi sağlık olanaklarının tanınması bireylerin yaşam kalitelerini artıran önemli bir etkendir. Bu bağlamda, insanların daha uzun yaşamasının, sağlıklı olduklarının bir göstergesi olduğu varsayılmıştır. Her 100,000 kişiye düşen doktor sayısındaki artış hem insanlara verilen sağlık hizmetlerinin hem de nitelikli personel sayısının yükseldiğini göstermektedir. Benzer biçimde, kamunun ana görevlerinden biri olan sağlık hizmetlerine GSMH’dan ayrılan pay büyüdükçe, hizmetlerin yaygınlaştırılması ve daha kaliteli hale gelmesi sağlanabilir. Sağlık hizmetlerinin etkinliği, insanların var olma ve yaşamını sürdürebilme gibi en temel haklarını gerçekleştirmelerine ve daha verimli bireyler olarak topluma katkıda bulunmalarına olanak tanıyacaktır. Bu çalışmada, Sosyal Endeksin bileşenlerinden biri olan Sağlık Endeksi, doğumda yaşam beklentisi, kişi başına düşen doktor sayısı ve kamu harcamaları içinde sağlığın payından oluşan üç gösterge ile hesaplanmaktadır. Her üç göstergenin insan sağlığına olumlu bir katkısı olduğu varsayıldığı için, bu göstergeler endeks hesabında pozitif değerlendirmeye tabi tutulmuştur.

Sosyal Endeks içinde yer alan diğer bir bileşen Eğitim Endeksidir. Eğitimin iyileştirilmesinin öncelikle okuryazarlık oranındaki artışı içerdiği kabul edilmiştir. Dünyada birçok ülkede ve her ülkenin birçok bölgesinde halen okuma-yazma bilmeyen ve büyük çoğunluğu kadınlardan oluşan yetişkinler bulunmaktadır. Yetişkin okuryazar oranı eğitimin ölçülmesinde yeterli değildir. Bunun yanında, okul çağında olup birinci, ikinci ve üçüncü düzeyde eğitim alanların oranı yükseldikçe, ülke içinde eğitimli ve nitelikli insan gücünün arttığı kabul edilebilir. Aynı zamanda, eğitim harcamalarındaki artış, yeterli bir eğitim düzeyinin verilmesinin ötesinde, ülkede kaliteli bir eğitim hizmetinin olduğunu göstermektedir. Bu üç göstergenin eğitime olumlu katkısı olduğu ve Eğitim Endeksini yükselteceği, dolayısıyla sosyal kalkınmayı iyileştireceği varsayılmıştır. Sağlık ve eğitim endeksleri içinde yer alan bileşenlerin tamamının ekonomik kalkınma üzerine etkisi pozitiftir.

Son olarak, Ekonomik ve Sosyal Endeksi tamamladığı düşünülen Politik Endeks ölçümü yapılmaya çalışılmıştır. İyi yönetilen, insan haklarına saygılı, demokratik ve katılımcı bireylerin bulunduğu bir ortam, insani kalkınma sürecinin tamamlayıcıları olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsani kalkınmada istenilen başarı, söz konusu toplumda yaşayan bireylerin özgür, kendine saygılı ve güvenli olmasına ve kapasitelerini genişletme gücüne sahip olmasına bağlıdır. Politik Endeks ya da İnsani Özgürlükler Endeksinin hesaplanması kalkınma yazınında çok tartışılmış bir konudur. Ancak, ne yazık ki, Politik Endeks göstergelerini somutlaştırmak, hesaplamak ve yorumlamak oldukça güçtür. Bu çalışmada, “İnsani Özgürlükler Endeksi”, “Politik ve Kişisel Özgürlükler Ölçümü” gibi literatürde mevcut olan hesaplamalar kullanılabilirdi. Ancak, Türkiye’de 1985 sonrası dönemi söz konusu ölçüm ile hesaplamak çok güç olduğu için bu uygulamadan vazgeçilmiştir.

Bu analizde, yalnızca deneme amacı ile bir Politik Endeks oluşturulmuştur. Bu alanda veri bulmanın güçlüğü, endeks hesabında önemli ölçüde kısıtlamalara yol açmıştır. Dünyadaki tüm ülkeler için somutlaştırılabilecek, Dünya Bankası ve UNDP istatistiklerinden takip edilebilecek verilerden yararlanılmıştır. Sonuç olarak, üç ayrı bileşenin aritmetik ortalaması ile bir Politik Endeks oluşturulmuştur. Politik Endeks ölçümünde kullanılan göstergelerden biri BM’in insan hakları sözleşmelerini onay durumudur. Diğeri ise, ILO’nun çalışma koşullarını belirleyen sözleşmelerini onay durumudur. Aslında, bu sözleşmelerin onaylanması, mutlaka bunların uygulandığı anlamına gelmemektedir. Ancak, uygulamanın ötesinde sözleşmeye taraf bile olmamak, son derece olumsuz bir durumdur. Politik Endeksin üçüncü göstergesi kadınların parlamentodaki sandalye sayısıdır. Bu bir ölçüde, insan hakları ve demokratikleşme ile ilgilidir. Diğer yandan, insani kalkınma sürecinde, diğer cinse göre daha mağdur durumda olan kadınların, parlamentoya girerek ekonomik, sosyal ve politik kararlara doğrudan katılabilme gücünün olup olmadığının bir göstergesi olduğu varsayılmıştır. Politik Endeks, tüm dünya ülkeleri için somut verilere dayanan ortak bir gösterge seçimi yapılamadığı için eksik kalmaktadır. Bununla birlikte, Politik Endeksin toplam kalkınma ölçümünde tamamlayıcı olduğu varsayımından hareketle, eldeki en somut verileri kullanarak bir endeks oluşturulmaya çalışılmıştır. Gerçekten de birkaç istisna hariç, sonucun çok büyük oranda değişmediği gözlenmiştir.

Son olarak, YYE’e dahil edilen Politik Endeks hesaplanırken ortaya çıkan sorunlar nedeniyle farklı bir endeks ölçümü gerçekleştirilmiştir. Politik Endeks ölçümünde kullanılan göstergelerin sonucu bir miktar saptırabileceği endişesi ile, yalnızca ekonomik ve sosyal göstergelerin kullanıldığı Ekonomik-Sosyal Endeks hesaplaması yapılmıştır. 13 adet ekonomik ve sosyal göstergeyi kapsayan Ekonomik-Sosyal Endeksin, bir ülkenin kalkınma performansını yansıtabilecek önemli bir gösterge olduğu kabul edilmiştir.



Yüklə 3,49 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   43   44   45   46   47   48   49   50   ...   65




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin