SONUÇ VE ÖNERİLER
Kalkınma ekonomisi ile ilgili modeller, genellikle gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki nicel ve nitel farklılıkları incelemeye yöneliktir. Geleneksel kalkınma kuramları, daha çok maddi yetersizliklerle ilgilenmiş ve büyüme sorunu çözüldüğünde, diğer sorunların da giderileceğini varsaymıştır. W.W.Rostow, 1960 yılında yazdığı “Ekonomik Kalkınmanın Aşamaları” adlı eserinde, gelişmekte olan ülkelerin tarıma dayalı sistemden sanayi toplumuna geçişi sağlayan beş aşamayı tamamladıktan sonra, bugünün gelişmiş ülkeleri ile aynı kalkınmışlık düzeyine erişebileceklerini savunmuştur. R.Rodan, “Büyük İtiş” kuramında yatırım artışı ve sermaye birikimi üzerinde durmuştur. Bu modelde, gelişmekte olan ülkelerin iç tasarruflarının yetersizliği ve yabancı sermayenin önemi vurgulanmıştır. R.Nurkse ise, 1953 yılında yayınladığı “Gelişmekte Olan Ülkelerde Sermaye Birikimi Sorunları” adlı çalışmasında, gelişmekte olan ülkeler için yoksulluk kısır döngüsüne bağlı olarak, “bir ülke yoksul olduğu için yoksuldur” formülünün geçerli olduğunu savunmuştur. J.H.Boeke ve W.A.Lewis, gelişmekte olan ülkelerdeki birbirinden kopuk ikili yapıdan, diğer bir deyişle modern ve geleneksel kesimlerin bağlantısız olarak bir arada bulunmasından söz etmişlerdir. Bu ekonomistlere göre, ekonomik büyüme süreci devam ettikçe, sermaye birikimindeki artış ile birlikte sanayileşme süreci hızlanacak ve geleneksel kesim ortadan kalkacaktır. Diğer taraftan, dengesiz kalkınma görüşünü savunan A.O.Hirschman ve P.Streeten, gelişmekte olan ülkelerdeki irrasyonellikler ve darboğazlar üzerinde durmuşlardır. Ancak, bu ekonomistlerin savunmaları da genel olarak ekonomik büyüme ile sınırlı kalmıştır.
1970’li yıllardan itibaren geleneksel kalkınma anlayışının yetersizliği üzerine yapılan yorumlar artmaya başlamış ve fiziki mal ve hizmet artışına dayalı maddi refah merkezli kalkınma anlayışı eleştirilmeye başlanmıştır. Kalkınma literatüründe, insan merkezli yaklaşımlar adı verilen bu eleştiriler kapsamında, yoksulluğu önleme politikaları, gelir dağılımının adaletsizliği ve insanların yaşam kalitesi ile ilgili sorunlar tartışmaya açılmıştır. 1969 yılında ILO tarafından, gelişmekte olan ülkelerin büyüme sürecinde başarılı oldukları, ancak giderek artmakta olan işsizlik, yoksulluk ve eşitsizliği önleyemedikleri vurgulanmıştır. Bu yıllarda gerçekleştirilen çabalar büyüme merkezli yaklaşımın iyi bir alternatifi olamamıştır. Ancak, en azından Batılı ülkelere uygun bir biçimde hazırlanan ve evrenselleştirilen bir kalkınma yaklaşımının gelişmekte olan ülkelerin sorunlarına çözüm getiremediği anlaşılmıştır. İnsan merkezli kalkınma yaklaşımları içinde en önemli çalışmalardan biri Temel Gereksinimler Yaklaşımıdır. Bu bağlamda, D.Seers, F.Stewart, P.Steeten, S.C. Dube ve A.Sen gibi ekonomistler kalkınmanın gerçek amacının insani potansiyellerin aktifleştirilmesi ve yaşam kalitesinin iyileştirilmesi olduğunu savunmuşlardır. Bu yaklaşımda, temel gereksinimlerin karşılanması ve sosyal göstergelerin iyileşmesi ile birlikte insan kaynaklarının geliştirileceği ve ekonomik kalkınmanın bu şekilde destekleneceği vurgulanmıştır. Bu bağlamda, Hicks ve Streeten, temel gereksinimleri somut göstergelerle ölçmeye çalışmıştır. Diğer taraftan, H.Chenery öncülüğünde ortaya atılan “Büyümeyle Birlikte Yeniden Dağılım” görüşünde ülkelerin ekonomik büyüme hızı arttıkça gelir dağılımının daha adaletsiz hale geldiği vurgulanmış ve birtakım öneriler getirilmiştir.
İnsan merkezli kalkınma yaklaşımları içinde en kapsamlı çalışma A.Sen tarafından yapılmıştır. İnsani kalkınmanın açıklanmasında en etkili yaklaşım Sen’in “Kapasiteler Yaklaşımı”dır. Bu yaklaşıma göre, işlevsellik ve kapasiteler ile ilgili birikimler, bireylerin ekonomik üretimi, sosyal değişimi ve insani özgürlükleri etkileme gücünü artıracaktır. Sen, kalkınma sürecinde daha iyi bir yaşam başarısıyla ilgilenildiği sürece, gelişmenin merkezinde yaşamda başarılı olan insanların yer alacağını savunmaktadır. Bu bağlamda, kalkınma etiği, iyi-yaşam yaklaşımı, insani özgürlükler ve kendine güvene dayalı kalkınma yaklaşımları insanı temel alan diğer yaklaşımlardır. Diğer taraftan, 1990’lı yıllarda oluşturulan sürdürülebilir kalkınma ve sürdürülebilir insani kalkınma kavramlarına göre, kalkınmanın amacı insanların kapasitelerini aktifleştirecek ve genişletecek bir çevre yaratmak ve gelecek kuşakların olanaklarını artıracak bir ortam sağlamaktır.
Sonuç olarak, ekonomik büyüme ve insani kalkınma kavramlarını birbirinden ayırmak oldukça güçtür. Her ikisi arasında karşılıklı bir ilişkiden söz etmek mümkündür. Birisinde ortaya çıkan bir iyileşme diğerine olumlu katkıda bulunmaktadır. Bununla birlikte, ekonomik büyüme ya da kişi başına düşen GSYİH’daki artış bir ülkenin kalkınması için tek başına yeterli değildir. Eğer bir ülkede ekonomik büyüme ile birlikte yoksulluk düzeyi düşüyorsa, gelir daha adil dağılıyorsa, devlet sosyal harcamalarını artırıyorsa, hukuk sistemi ve demokratik kurumlar daha etkin bir şekilde işliyorsa insani kalkınma ve ekonomik büyüme arasında güçlü bir ilişkiden söz etmek mümkün olabilmektedir. Bu nedenle, son yıllarda kalkınma ekonomisi kapsamında insani kalkınma kavramı ve insani kalkınma politikaları yoğun tartışma konusu haline gelmiştir.
İnsani kalkınma kavramı ilk kez UNDP tarafından kullanılmıştır. UNDP’nin 1990 yılında yayınladığı İnsani Kalkınma Raporunda insani kalkınma, insanların seçeneklerini genişletme süreci olarak tanımlanmaktadır. UNDP, HDI ile ülkeleri insan gereksinimlerini karşılama başarısına göre sıralamıştır. HDI ölçümünde uzun ve sağlıklı bir yaşamı, bilgiye erişimi ve yeterli yaşam standardı için gerekli olan kaynaklara ulaşım kapasitesini gösteren dört ayrı gösterge kullanılmıştır: doğumda yaşam beklentisi, yetişkin okuryazar oranı, bileşik okullaşma oranı ve satın alma gücü paritesine göre bileşik okullaşma oranı. Bu göstergeler, bir ülkenin insani kalkınma performansını değerlendirmek açısından yetersiz olsa da uygulanması gereken kalkınma politikaları konusunda önemli ölçüde yol gösterebilmektedir.
İnsani kalkınma politikaları, kişilerin yaşam standartlarını ve üretim kapasitelerini artırabileceği birçok alanda gerçekleştirilebilmektedir. İnsanca bir yaşam için öncelikle insan hakları ve temel özgürlüklerin tanınması gerekmektedir. İnsani kalkınmanın bir diğer amacı, toplumdaki her kesimin yaşam standardının iyileştirilmesi ve cinsiyet ayrımı yapılmaksızın bir gelişme sağlanmasıdır. Bu nedenle, kadın-erkek tüm bireyleri hedef alan insani kalkınma politikalarına gereksinim vardır. Ekonomik büyüme, sosyal değişim ve politik özgürlükleri kapsayan bir kalkınma süreci, toplumun eğitim düzeyi ile yakından ilgilidir. Bununla birlikte, sağlıklı yaşama erişimi sağlamaya ve sağlığın niteliğini artırmaya yönelik tüm kararlar, refah düzeyini yükseltecektir. Bu bağlamda, eğitim ve sağlık sektöründe iyileşme yaratacak her politika insan sermayesini güçlendirecek ve gelişmeyi hızlandıracaktır. Diğer taraftan, gelir dağılımındaki adaletsizliğin azaltılması ve yoksulluğun ortadan kaldırılmasına yönelik politikalar, tüm bireylerin kalkınma sürecinde yer alabilmeleri ve geleceğine yön verebilmeleri için gerekli önkoşullardan biridir. Bir ülke ekonomisinin yeterli biçimde işleyip işlememesi ve toplumdaki bireylerin ekonomik büyümeden pay alma kapasitesinin genişlemesi istihdam düzeyindeki yükselmeye bağlıdır. Bu yönde uygulanacak olan politikalar, kişilerin istediği işte çalışma ve gelirini yükseltme olanaklarını artıracaktır. Son olarak, çevrenin korunması ve iyileştirilmesi, dünyadaki tüm insanların iyi yaşaması ve ekonomik kalkınmanın sağlanması konusunun temel sorunlarından biridir. Çevre boyutuna yer veren sürdürülebilir kalkınma politikaları, bugünkü ve gelecek kuşakların yaşam kalitesini artıracaktır.
İnsani kalkınma politikalarının önceliklerinin belirlenmesi ve uygulanması aşamasında, bu alanlarda somut veriler bulunması gerekmektedir. Bir ülkenin kalkınma başarısının ölçümünde farklı yöntemler kullanılmıştır. Ancak ekonomik, sosyal, kültürel ve politik kalkınmanın tüm alanlarında somut verilere ulaşmak oldukça zordur. Bu nedenle, insani kalkınmayı en iyi şekilde yansıtabilecek göstergeler kullanılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalar içinde en önemlisi HDI’dir. 1990 yılından itibaren yayınlanan İnsani Kalkınma Raporları, ülkeleri yaşam standardının iyileştirilmesine yönelik politikalar uygulamaları konusunda büyük ölçüde desteklemiştir. Bu gelişmeler önemli boyutta Türkiye’ye de yansımıştır. Türkiye, sosyoekonomik göstergelerde iyileşme sağlamak için daha çok çalışmaya başlamıştır. Diğer taraftan, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, yoksulluk ve insani kalkınmaya yönelik politikalar geliştirmeye ve sosyal yatırım amaçlı projeleri desteklemeye başlamıştır.
İnsani değerleri ve sosyal sorunları araştırmak ve bunlara yönelik çözüm önerileri sunmak genelde akademisyenlerin görevidir. Ancak, yapılan çalışmalar çoğunlukla sorunları saptama ve yol gösterme amacı taşımaktadır. Çalışmamız bu kapsamda yapılmıştır. Bu çalışmada, insan merkezli kalkınma yaklaşımları çerçevesinde yeni bir endeks ölçümü denenmiştir. Bu endekse Yaşamın Yetkinliği Endeksi (YYE) adı verilmiştir. Yetkinlik kavramı, yaşamın birçok alanında insani kapasitelerin genişletilmesi ve insan yaşamının güçlendirilmesi anlamında kullanılmıştır.
Yapılan analiz iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada Türkiye’de 1985-1999 döneminde, her üç endeksin gelişimi incelenmiştir. Üç endeksin aritmetik ortalaması olan YYE, söz konusu dönemde Türkiye’nin yaşam standardında ve refah düzeyindeki ilerlemeyi göstermektedir. Analizin ikinci aşamasında 32 ülkeyi kapsayan bir sıralama gerçekleştirilip, ülkeler arasında karşılaştırma yapılmıştır. Burada da Ekonomik, Sosyal ve Politik Endekse ve her üçünün aritmetik ortalaması olan YYE’ne bağlı kalınarak bir sıralama yapılmıştır.
Her iki analiz sonrasında elde edilen sonuçlar aşağıda özetlenmiştir:
1. Bu çalışmada, geleneksel kalkınma kuramları ile birlikte kalkınma literatüründe ortaya çıkan farklı arayışlar ve insani kalkınma yaklaşımları tartışılmıştır. Ayrıca, insani kalkınmaya yönelik ölçümler içerisinde en önemlileri incelenmiş ve farklı boyutta yeni bir ölçüm denenmiştir. Bu çalışmanın, Türkiye’de kapsamlı bir değerlendirmeye olanak sağladığı ve uygulanacak insani kalkınma politikalarına destek olacağı düşünülmektedir.
2. Kalkınma literatüründe, insani kalkınmaya yönelik farklı ölçümler getirilmiştir. Burada yeni bir ölçüm denenmesindeki amaç, farklı sorunları da göz önüne almaya çalışmaktır. Örneğin, gelişmekte olan ülkelerde dış borç sorununun, yatırım ve istihdam yetersizliğinin kalkınmanın önündeki önemli engeller olduğuna inanılmaktadır.
3. Ekonomik, Sosyal ve Politik Endekslerin aritmetik ortalamasını veren YYE ölçümünden elde edilen sonuçlar, bu endeksin HDI kadar başarılı olabileceğini göstermektedir. Grafiklerin yıllar itibariyle benzer trendler göstermesi de bunu desteklemektedir. Ayrıca, YYE ve bileşenlerinin korelasyon katsayılarının yaklaşık %90 düzeyinde olması, sonucun tutarlı olduğunu göstermektedir.
4. YYE, kalkınma düzeyi ile ilgili olarak kişi başına düşen GSYİH’dan ya da diğer bir deyişle geleneksel göstergeden daha fazla bilgi sunabilmektedir.
5. YYE ekonomik, sosyal ve politik kalkınmanın aritmetik ortalamasından oluşan bileşik bir endekstir ve 16 adet göstergeyi kapsamaktadır. Bu çalışmada, ekonomik, sosyal ve politik endeksleri kullanarak her alandaki başarıları ayrı ayrı değerlendirmek mümkün olmaktadır.
6 HDI’nde, yaşam standardındaki iyileşmeler dikkate alınmıştır. Ancak, Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde birçok alanda yoksunluklar ve darboğazlar vardır. YYE’nde bu iyileşmelerle birlikte bazı yoksunlukların kalkınmaya olan olumsuz etkileri de ölçüme dahil edilmiştir.
6. Toplumdaki genel dengeyi yansıtan YYE, gelir durumu yanında, yatırımlar, borçlanma, kamunun sağlık ve eğitim harcamaları, sağlığın ve eğitimin farklı göstergeleri, istihdam koşulları, ülkedeki insan haklarının durumu, toplumun genelinde ve özelde kadınlarda yönetime katılım kapasitesini içermektedir. Tüm bu alanlardaki olumlu ve olumsuz gelişmelerin genele yansıtılması, daha önce gözardı edilmiş olan bazı sorunların çözümüne yönelik önlem alınmasını gerektirmektedir.
7. YYE’nin uluslararası standartlara uygun, basit ve anlaşılabilir olmasına çalışılmıştır. Bu endeks aracılığı ile zaman ve mekan farklılıkları ölçülebilmektedir. 1985-1999 dönemine ait analiz, Türkiye için nispeten kapsamlı bir ölçüm sunabilmektedir. Böylelikle gelecek dönemlerdeki iyileşmeleri bu endeks ile takip etmek mümkün olacaktır.
8. YYE ve HDI arasında önemli bir korelasyondan söz edilebilir. Benzer şekilde, YYE ile bileşenleri (Ekonomik, Sosyal ve Politik Endeks) arasında pozitif ve güçlü bir korelasyon vardır.
9. 1985-1999 yılları itibariyle yaşam beklentisi, eğitim ve gelir göstergeleri kullanılarak, Türkiye’nin HDI yeniden hesaplanmıştır. Türkiye’nin insani kalkınma performansında, 1989 ve 1992 yılları hariç sürekli artış ortaya çıkmıştır. Bu artış, Türkiye’nin uyguladığı insani kalkınma politikalarının önemli boyutta istikrarı sağlamaya yönelik olduğunu göstermektedir. Ancak yine de, HDI’ndeki yükselmenin sosyal göstergeler yerine daha çok gelir düzeyindeki artıştan kaynaklandığı söylenebilir.
10. Ekonomik Endekste başarı gösteren ülkeler genellikle YYE’nde de iyi durumdadır. Ancak, bu her koşulda geçerli değildir. Örneğin, Türkiye, ekonomik kalkınma düzeyinde 32 ülke arasında 19. sırada yer alırken YYE’nde 26. sıraya gerilemiştir. Benzer biçimde, Singapur Ekonomik Endekste birinci sırada iken, YYE’nde 28. sıradadır. Bu ülkeler, ekonomik başarılarını sosyal ve politik alanda devam ettirememiştir.
11. Türkiye’de Ekonomik Endeks’in en düşük olduğu 1985 yılında endeks değeri 0.333’dür. 1998 yılında ise, Ekonomik Endeks 0.658 ile en yüksek değerini almıştır. Sosyal ve politik göstergelerle karşılaştırıldığında, 1985-1999 yılları itibariyle Türkiye’de Ekonomik Endeks trendinin istikrarsız olduğu görülmektedir. Ancak, bu istikrarsızlık belli bir eşiğin üzerinde ve küçük bir aralık içinde gerçekleşmiştir. 1990’lı yıllarda yatırımlarda ve istihdamda azalma, dış ve iç borçlanmada artış ortaya çıkmıştır. Diğer taraftan, dış ticaret açıkları büyümeye devam etmiştir. Sonuç olarak, kişi başına gelir düzeyinde genel bir artış görülse de ekonomideki diğer olumsuzluklar performansı düşürmüştür.
12. 1985-1999 döneminde Sosyal Endeks, ekonomik gelişmelerden etkilenmiştir. Ekonomik krizlerle birlikte, yurt içi yatırımların GSMH’ya oranının bir önceki yıla göre önemli miktarda azalması ve kamu harcamalarının kısıtlanması Sosyal Endeksi olumsuz yönde etkilemiştir. Sosyal Endeks, 1989-1990 yılları arasında hızlı bir şekilde yükselmiş, ancak 1994 ekonomik krizinden sonra yatırımların GSMH’ya oranındaki azalma ile birlikte olumsuz yönde etkilenmiştir.
13. Politik Endeks ölçümünde, veri bulmanın güç olması nedeniyle bazı kısıtlar söz konusu olmuştur. Bu alanda, endeks ölçümlerinin kullanımını zaman boyutlu çalışma kısıtlamıştır. Türkiye’de belli bir dönemin incelenmesi ve diğer ülkeler açısından elde edilebilir veriler kullanılmaya çalışılması, endeks ölçümlerinde kısıtlamalara yol açmıştır.
14. Kullanılan değişkenlere bağlı olarak Türkiye’nin politik alanda önemli bir ilerleme gösteremediği söylenebilir. Türkiye’de insan haklarına duyulan saygı son derece azdır. Kadınların yönetime katılımı konusunda da önemli bir ilerleme sağlanamamıştır. Yine de son yıllarda AB’ne üyelik süreci ile birlikte politik göstergelerde birtakım iyileşmeler sağlanmıştır. Politik Endeks değerlerinde 1999 yılı itibariyle, 15 yıllık dönemin en üst düzeyine erişilmiştir.
15. Türkiye’de ekonomik, sosyal ve politik kalkınmayı içeren YYE, 1985 yılında 0.181 iken, 1999 yılında 0.815 değerine ulaşmıştır. YYE’nde yıllar itibariyle artış ortaya çıkması Türkiye’de yaşam standardının ve refah düzeyinin büyük oranda iyileştiğini göstermektedir. Bu durum, geleceğe dönük beklentileri olumlu yönde etkilemektedir. Türkiye’nin ileriki yıllarda yüksek düzeyde kalkınma performansı gösteren ülkeler arasında yer alma olasılığı vardır. Ancak, dünyanın gelişen piyasalarından biri olan Türkiye, ulusal ve uluslararası düzeyde ortaya çıkan dalgalanmalardan olumsuz yönde etkilenmektedir. Bu olumsuzluğun kalkınma performansını düşürme olasılığı yüksektir.
16. Politik Endeksin kısıtlarının olumsuz etkisini ortadan kaldırmak için Ekonomik-Sosyal Endeks ölçümü yapılmıştır. Ekonomik-Sosyal Endeksin değeri 1985 yılında 0.174 iken, 1999 yılında 0.723’e yükselmiştir. YYE ile Ekonomik-Sosyal Endeks trendi karşılaştırıldığında, yıllar itibariyle ortaya çıkan değişimler paralellik göstermektedir.
17. Sonuç olarak, Ekonomik, Sosyal ve Politik Endeksler incelendiğinde, Türkiye’nin sosyal ve politik alanda henüz yetersiz olduğu göze çarpmaktadır. Ayrıca, ekonomik istikrarsızlıklar özellikle Sosyal Endeksi olumsuz yönde etkilemektedir. Sosyal Endeksin değeri, kriz dönemlerinde (1989, 1994, 1999) azalmıştır. Buna karşılık, 1985-1999 trendi göz önüne alındığında, sosyal ve politik göstergelerde hızlı bir iyileşme ortaya çıktığı görülmektedir. Bu durum, gelecekle ilgili beklentileri iyi yönde etkilemektedir.
18. 1999 yılı itibariyle yapılan Ekonomik Endeks sıralamasında Singapur ilk, Sierra Leone ise son sırada yer almıştır. Singapur’un bu başarısı büyük ölçüde yatırım oranının ve ihracat gelirlerinin yüksekliğinden kaynaklanmaktadır. HDI sıralamasında orta düzeyde ülkeler arasında yer alan Çin, Ekonomik Endeks sıralamasında dördüncü olmuştur. Çin yatırım, istihdam ve ihracat göstergelerinde iyi değerlere sahiptir. Çin, son yıllarda hızlı yatırım artışı, ucuz işgücü kullanımı ve maliyet düşüklüğü nedeniyle, uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü artırmıştır. HDI ve Ekonomik Endeks sıralaması karşılaştırıldığında en büyük farklılık Çin’de görülmektedir. Singapur ise, HDI’de 13. iken, Ekonomik Endekste birinci ülkedir. Türkiye, HDI’de 24. sırada iken, Ekonomik Endekste 19. ülke olmuştur. Türkiye gösterdiği başarı ile, HDI sıralamasında daha üst sıralarda yer alan Rusya, Venezuella, Arjantin, Sri Lanka gibi ülkeleri geride bırakmıştır. Ancak, 1999 ekonomik krizi sonrasında bu başarının devam edemeyeceği düşünülmektedir.
19. Sosyal Endeks sıralamasında, Ekonomik Endekse göre farklı sonuçlar elde edilmiştir. Ekonomik Endekste birinci sırada yer alan Singapur, Sosyal Endeks sıralamasında 23. ülke olmuştur. HDI ile karşılaştırıldığında, Sosyal Endeks sıralamasında Japonya 8 puan düşerken, Kazakistan 7 puan yükselmiştir. Singapur sağlık göstergelerinde kötü iken, Kazakistan eğitim konusunda iyi bir performans sergilemiştir. Türkiye’nin Sosyal Endeks değeri HDI’ne göre 1 puan gerilemiş ve Türkiye sıralamada 25. ülke olmuştur.
20. Politik Endeks değerlerine bakıldığında, Norveç’in ilk, Singapur’un son sırada yer aldığı görülmektedir. HDI ile karşılaştırıldığında Politik Endeks sıralamasında en büyük değişim ABD’de yaşanmıştır. HDI’de dördüncü sırada yer alan ABD, Politik Endekste 27 sıra gerileyerek 31. ülke olmuştur. Ekonomik özgürlükler konusunda 123 ülke arasında ikinci sırada yer alan Singapur (Fraser, 2001)’un, Politik Endeks sıralamasında sonuncu olması çarpıcı bir durumdur. Diğer taraftan dünyanın en özgür ülkesi olduğu söylenen ABD, Politik Endeks sıralamasında 32 ülke arasında 31.’dir. Politik Endeks sıralamasında Türkiye, Kazakistan ve ABD son sıralarda yer almaktadır. Buna karşılık Güney Afrika ise Politik Endeks sıralamasında beşinci ülkedir. Türkiye ile birlikte düşük performans gösteren diğer ülkeler, BM ve ILO sözleşmelerine taraf olmamıştır. Ayrıca, Türkiye’de kadınların parlementodaki temsil hakkı oldukça düşüktür.
21. YYE sıralamasında, HDI’ye benzer şekilde Norveç birinci, Sierra Leone son sırada yer almıştır. Norveç özellikle sosyal ve politik kalkınma yönünden yüksek başarı göstermiştir. Sıralamada en büyük farklılık 21. sırada yer alan ABD ile 28. sırada yer alan Singapur’da yaşanmıştır. Buna karşılık, Politik Endeksteki başarıya bağlı olarak Güney Afrika 12 sıra yükselerek YYE’nde 14. ülke olmuştur. Türkiye’nin durumu pek değişmemiştir. Türkiye, HDI sıralamasında 24. ülke iken, YYE’nde 26. sırada yer almıştır.
Türkiye’de uygulanan insani kalkınma politikalarının başarı düzeyinin artırılabilmesi için şu önerilerde bulunmak mümkündür:
1. Dünya ülkeleri ile karşılaştırıldığında, Türkiye’nin ekonomik kalkınma alanında nispeten başarılı olduğu, ancak, insani kalkınma açısından büyük önemi olan sosyal ve politik kalkınma alanında benzer başarıyı gösteremediği ortaya çıkmaktadır. Bununla birlikte, Sosyal ve Politik Endeks değerinin 1985-1999 döneminde önemli oranda arttığı görülmüştür. Türkiye’de 1985-1999 yılları itibariyle Ekonomik Endeks oldukça istikrarsız bir yapıda iken, Sosyal ve Politik Endekslerde sürekli bir artış ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda, endeks trendleri göz önüne alındığında, Türkiye’nin YYE değerinin önümüzdeki yıllarda artacağı ve Türkiye’nin daha büyük başarılar elde edebileceği tahmin edilmektedir.
2. Türkiye’de ekonomik istikrarsızlık, baskıcı örf ve adetler ve anayasal sorunlardan kaynaklanan nedenlerle, insan hakları ihlalleri kişinin doğumundan ölümüne kadar onu yalnız bırakmamaktadır. Hukuk sistemine ve politikaya duyulan güven giderek azalmaktadır. Bu nedenle, insan hakları ve temel özgürlüklerin tanındığı, daha demokratik ve uluslararası standartlara uygun bir yönetim sistemi geliştirilmelidir. Bu bağlamda, AB’ne giriş için yapılan iyileştirme çabaları olumlu bir değişimdir.
3. Kişilere birtakım hakların tanınmasının tek başına fazla bir önemi yoktur. Öncelikle bireylerin bu haklarla ilgili olarak bilgilendirilmesi gerekmektedir. Bunun da ötesinde bireyler kendilerine tanınmış hakların uygulanması aşamasında aktif olmalıdır. Haklarını arama konusunda yeterli performansı göstermelidir. Bireylerin bu konuda bilinçlenmesini sağlamak öncelikle politikacıların, sivil toplum kuruluşlarının ve üniversitelerin görevidir. Genel eğitim sistemi içinde hak arama bilinci oluşturulabilir.
4. Kamunun sağlık harcamaları diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Bu bağlamda, nitelikli eleman yetiştirmek, kaliteli hizmet sunmak zorlaşmaktadır. Diğer taraftan, Türkiye’de verilen sağlık hizmetleri açısından kırsal-kentsel kesimler arasında büyük farklılıklar söz konusudur. Böyle bir ortamda GSMH’dan sağlık sektörüne ayrılan pay artırılmalı, yatırımlar verimli alanlara yönlendirilmeli ve öncelikle koruyucu sağlık hizmetleri desteklenmelidir.
5. Türkiye’de eğitim alanında büyük yetersizlikler söz konusudur. Eğitim sisteminin niteliği halen tartışmalıdır. Bunun yanında nitelikli eleman, bina, araç, gereç yetersizliği, bölgeler arasında önemli farklılıklar yaşanması ve eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanamaması önemli sorunlardan birkaçıdır. Eğitim hizmetleri kişilerin yaşam standardını, kapasitelerini ve verimliliğini artıran en önemli etkendir.
6. Türkiye’deki ekonomik ve sosyal istikrarsızlıklar büyük ölçüde politik sorunlardan kaynaklanmaktadır. Politik yapılanmanın iyileştirilmesi, yolsuzlukların önüne geçilmesi halkın politikacılara olan güvenini artırabilecektir. Bu bağlamda şeffaf ve denetlenebilir bir yönetimin sağlanması ve kurumlar arasındaki işbirliğinin artırılması gerekmektedir.
7. Kalkınma ile ilgili strateji belirleme ve uygulama aşamasında, toplumdaki tüm bireylerin söz hakkının olması gerekmektedir. Bu tür politikaların belirlenmesinde geniş halk kitlelerinin ve kurumların bilinçlendirilmesi ve katılımının sağlanması gerekmektedir.
8. Günümüzde gerek gelişmiş gerekse gelişmekte olan ülkelerde savunmasız kesimin (yoksullar, kadınlar, çocuklar, yaşlılar vb) korunması ve bu kesimlere yönelik yatırım projelerinin desteklenmesi gerekmektedir.
9. Son yıllarda artan insani kalkınma çabaları IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası ekonomiye yön veren kuruluşları da etkilemiştir. Özellikle, Dünya Bankası yoksulluk, insani kalkınma, sosyal cinsiyet ve yönetişim konularında projelere destek olmaktadır. Bu projelerden Türkiye’nin de yararlanması söz konusudur.
10. Küreselleşme ve kamunun görev alanlarının kısıtlanması konusundaki politik ve ideolojik yaklaşımlar kalkınmanın yaygınlaştırılması karşısında bir kalkan olarak kullanılmaktadır. Ancak, kalkınmayı genişletme ve tabana yayma politikalarından vazgeçilmemelidir.
Bundan sonraki çalışmalarda, kullanılan veri ve değişken sayısı yönünden daha kapsamlı bir analiz gerçekleştirilebilir. Bu bağlamda, öncelikle kalkınma ile ilgili tüm göstergelerde düzenli ve güvenilir veri toplanması gerekmektedir. Diğer taraftan, Türkiye’nin insani kalkınma boyutunda en önemli sorunu eğitimdir. Uluslararası karşılaştırmalarda Türkiye’nin eğitim göstergelerinin kötü olduğu görülmektedir. Kaldı ki insani kalkınma çerçevesinde eğitim başarısı için, okuryazar ve bileşik okullaşma oranının çok daha üzerinde bir performans gerekmektedir. Türkiye’de bu alandaki uygulamalı çalışmalar artırılmalıdır.
Dostları ilə paylaş: |