- «Düzenlenen senedin ‘hata’ nedeniyle iptali» istemiyle ilgili olarak;
√√ «Dava konusu bononun hata ve hile ile imzalatıldığının deliller ve tanık beyanları ile ispatlanması gerekeceği, icra takibi durdurulmadığından, tazminata hükmedilemeyeceğini»[744]
√√ «HUMK.’nun 290. (HMK.’nun 201.) maddesi uyarınca, senede bağlı olan her çeşit iddiayı karşı def’i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler yasada öngörülen miktardan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz ise de; aynı yasanın 293. (şimdi; HMK.’nun 203.) maddesinde bu kuralın istisnaları hükme bağlanmıştır. HMK.’nun 293/5. (şimdi; HMK.’nun 203/ç.) maddesine göre akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuunda şahit ikame olunabilir. BK.’nun 30. maddesinde ise, ikrahın koşulları düzenlenmiştir. Mahkemece anılan yasa hükümleri ve davacının ileri sürdüğü vakıaların niteliği gözetilip tartışılarak, somut olay bakımından tanık dinlenip dinlenmeyeceği üzerinde durulup irdelenerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken bu yönler üzerinde yeterince tartışılıp durulmadan yazılı şekilde hüküm kurulmasının hükmün bozulmasına neden olacağını»[745]
√ «İİK. 72. maddeye dayalı olarak açılan davalarda alacaklı veya borçlunun takip hukukuna ilişkin itirazlarının değil, borcun varlığına yönelik itirazlarının incelenerek değerlendirilmesi gerektiğini»[746]
√ «BK’nun 114. (şimdi; TBK.’nun 133.) maddesi uyarınca tecdit önceki borcu ortadan kaldırır. Taraflar arasındaki ticari ilişki nedeniyle dört adet bononun verildiği ve bunların ödenmemesi üzerine tarafların 03.03.2005 tarihli sözleşme ile BK.’nun 114. (şimdi; TBK.’nun 133.) maddesinde gösterildiği şekilde borcu tecdit ettiklerinin sabit olduğu halde, bu hükme uyulan bozma ilamında da hususun açıkça belirtildiği, bu durumda anılan dört bonodan doğan alacağın sukut ettiği bir diğer ifade ile sona erdiğinin tartışmasız olup, tarafların bu anlaşma ile 11.500,00 TL tutarlı yeni bir bono düzenlendiği ve bu bononun da ödemede suretiyle davacının eline geçtiği ne var ki, tecdit suretiyle ortadan kaldırılan borca ilişkin bonoların, bedelsiz kalmasına rağmen üçüncü kişi tarafından davacı aleyhine takip konusu edilmesi üzerine, bu bonolardan dolayı davacının borçlu olmadığının belirlenmesine ve fakat bu durumun takip alacaklısı üçüncü kişi konumundaki şirkete karşı ileri sürülmesinin mümkün bulunmamasına göre, mahkemece icra takiplerinin sonucunun araştırılmasının ve eğer takiplerde yapılmış bir tahsilat varsa, bunun mükerrer tahsilat olduğunun kabulü ile bu miktarın davacıya ödetilmesine karar verilmesinin gerekeceğini»[747]
√ «Kambiyo senedinin güven ilişkisine dayalı olarak verildiğini’ iddia eden davacının, iddiasını ispat yükü kendisinde olduğundan, yazılı bir belge ile bu iddiasını ispatlaması gerekeceğini»[748]
√ «Takipten sonraki işlemlerin kötüniyet tazminatına etkili olmaması sebebiyle, menfi tespit davasının kabulüne karar verilmesi halinde ayrıca davalı aleyhine tazminata hükmedilemeyeceğini»[749]
√ «Senet bedelini 3. kişiden tahsil edip alacağını, senet bedelini tahsil ettiği kişiye temsil eden davalının ‘bu sebeple davacıdan alacağı kalmadığını’ beyan etmişse de, bu beyanın diğer davalı tarafından bilinip bilinmediğinin araştırılmasının gerekeceğini»[750]
√ «Davacıların takibe dayanak senet altındaki imzaya itirazlarının olmadığı, sadece senedin tanzim ve vade tarihlerinde tahrifat yapıldığı iddialarının bulunduğu, tahrifat hususu kabul edilse dahil tahrif edilmiş tanzim ve vade tarihleri ile senedin geçerli olduğu, davacıların ödeme iddialarını ispat etmelerinin gerekeceği, davacıların takipte zamanaşımı savunmasında bulunmadığı, diğer yandan senetteki vade tarihinin 2006 olmasının faiz başlangıcı yönünden davacıların lehine olacağını»[751]
√ «Bir cironun tahsil cirosu olabilmesi için “bedeli tahsil içindir”, “kabz içindir”, “vekaleten” gibi ibareleri ihtiva etmesi gerektiğinden bu ibareleri ihtiva etmeyen cironun temlik cirosu olduğunun kabulü gerekeceği...»[752]
√ «TTK hükümlerine göre çek mücerret borç ikrarını içeren kıymetli evrak niteliğinde olup, çekin keşide edilip lehtara verildikten ve lehtar tarafından da üçüncü kişilere ciro edildikten sonra birlikte hareket etme olgusu ispat edilmeden çekin veriliş sebebindeki eksiklikler ileri sürülerek iptal edilmesinin mümkün olamayacağı, çekin yasaya aykırı şekilde düzenlendiğinin iyi niyetli üçüncü şahıs durumundaki kişi tarafından bilinemeyeceğini»[753]
√ «Mahkemece, davacının satın aldığı konut üzerindeki ipoteği bilerek devraldığı, ipotek akit tablosunda dava dışı Uğur Gürpınar’ın tüm borçlarının ipotek kapsamında olduğunun belirtildiği, bu nedenlerle konut kredisi borcunun bitmesiyle ipoteğin fek edilemeyeceği, dava dışı Uğur Gürpınar’ın kredi kartı ve kefalet borçlarının mevcudiyetinin ihtilafsız olduğu belirtilerek davanın reddine karar verilmesinin gerekeceğini»[754]
√ «Yerel mahkemece belirtilen bozma kararına uyulmuş, ancak yargılama sırasında Behice Tavaslıoğlu ölmüş olduğundan, sadece Ümit Tavaslıoğlu’nun hacir altına alınması yolunda hüküm tesis edilmiş ve bu hüküm Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiş; ancak Behice Tavaslıoğlu ölmemiş olsaydı, bozma kararına uyularak hüküm kurulduğuna göre, onun hakkında da vesayet kararı verileceği kuşkusuzdur; zira bozma kararına uyulmakla bir taraf lehine usuli kazanılmış hak oluşmaktadır. Dolayısıyla sözü edilen vesayet davası 11.04.1997 tarihinde açılmış, dava konusu senet 14.04.1997 tarihinde tanzim edilmiş olduğundan mahkemece sözü edilen vesayet davasının bu dava yönünden güçlü delil niteliği üzerinde durulup tartışılarak, uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesinin gerekeceğini»[755]
√ «Mahkemece ‘araç satışı konusunda harici sözleşme yapıldığı, sözleşme gereğince dava konusu senedin davalıya verildiği, sözleşmenin 2918 sayılı Kanununun 20/d maddesi gereğince geçersiz olduğu, geçersiz sözleşme uyarınca verilen şeylerin Borçlar Kanununun ‘sebepsiz zenginleşme’ hükümlerine göre istenebileceği’ davalı tarafın ‘davacıya aracın teslim edilip edilmediği yönünde yemin teklifinde bulunmadığı’ gerekçesiyle verilen ‘davacının borçlu olmadığının tespitine’ ilişkin kararda isabetsizlik bulunmadığını»[756]
√ «Uyuşmazlık; ihdas nedeni hanesi açık bırakılmış olan bonodan kaynaklanmaktadır. Davalı bononun davacıya verdiği borç para karşılığında düzenlendiğini savunmuş, davacı ise dosyaya sunulan ve dava dışı şirketle davacı arasında imzalanan sözleşme ile ilişkili olduğunu iddia ettiği bononun sözleşmede bahsi geçen makinenin iade edilmesi nedeniyle karşılıksız kaldığını iddia etmiştir. Davalı anılan sözleşmenin tarafı olmadığı gibi sözleşmede dava konusu senede ilişkin bir açıklamada bulunmamaktadır. Bu durumda mahkemece davacının senede karşı ileri sürdüğü iddialarını HUMK.’nun 290. (şimdi; HMK.’nun 201.) maddesi uyarınca yazılı delille kanıtlaması gerektiği, yazılı delil sunamaması halinde ise delilleri arasında ‘vs. delil’ demek suretiyle yemin deliline de dayanıldığından, yemin hakkı hatırlatılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde karar verilmesinin hükmün bozulmasına neden olacağını»[757]
√ «Kredi sözleşmesine müteselsil kefil olarak imza atılması ve kredi borcunun teminatı olarak ipotek verilmesi durumunda borçtan iki türlü sorumluluğun bulunduğu ve ipotek veren sıfatıyla BK’nun 496. maddesi (şimdi 596. maddesi) kapsamında borcu ödeyen borçlunun ödediği tutar nispetinde alacaklı tarafın haklarına halef olacağını»[758]
√ «Basiretli bir tacirin ciro edilip imzalanmış vaziyette bir müşteri çekinin araç içinde bırakılmasının hayatın olağan akışına uygun olup olmadığının, olayın inandırıcılığının üzerinde durulmaksızın, davalının çeke ciro yoluyla hamil olup TK’nun 599. (şimdi; TTK.’nun 687.) maddesi uyarınca kötüniyetli halin olup olmadığının, diğer bir anlatımla çekin çalıntı olduğunu bilerek eline geçirdiği hususunda da araştırma ve inceleme yapılmaksızın verilen kararın bozmayı gerektireceğini»[759]
√ «Miras bırakan adına kayıtlı elektrik aboneliğinden kaynaklı borçtan, miras bırakan ve onun mirasçılarının sorumlu olacağını»[760]
√ «Menfi tespit davasının dayanağı alacak ilamının kesinleşmesi sebebiyle, bu mahkeme kararına karşı menfi tespit davası açılamayacağını; ayrıca icra kefilinin menfi tespit davası açamayacağını»[761]
√ «Adli Tıp Kurumu raporunda ‘davaya konu senet üzerindeki imzaların davacı borçlunun eli ürünü olmadığı’ belirtilmiş ise de, davacı pul üzerindeki imzanın kendisine ait olduğunu, kabul ettiğinden ve senet üzerindeki pulun senede sonradan nakledilmediğinin de anlaşılması sebebiyle ‘davanın reddi’ gerekeceğini»[762]
√ «Taraflar arasındaki gecelik faiz işlemlerine ilişkin sözleşmenin gabin nedeniyle iptal edilebilir olduğunu»[763]
√ «Niteliği itibariyle BK 61 (şimdi; TBK. 77) ve devamı maddelerine göre açılmış olan sebepsiz zenginleşmeye dayalı alacak davasında, davalılara yapılan ödemelerin icra dosyasına değil, haricen ödendiği halde, olaya İİK’nun 72. maddesinin çözümlenmesi gereken sorunun davalıların mal varlığında meydana gelen zenginleşmenin dolayısıyla iadesinin kapsamının ne olduğu noktasında toplanacağını»[764]
√ «Dava konusu bonoda ‘bedeli malen ahzolunmuştur’ ibarelerinin yer aldığı, bononun satılan mal karşılığında düzenlediğinin tarafların da kabulünde bulunduğu, ancak davacının bonoda rakamla yazılı miktar kadar borçlu olduklarını, bunun dışında borçlu bulunmadıklarını, bononun yazı ile olan bedel kısmının davalı tarafça sonradan doldurulduğunu iddia ettiği, bu durumda HUMK’nun 290. maddesi uyarınca davacının bu yöndeki iddialarını yazılı delille kanıtlamasının gerektiği, öte yandan TK’nun 690. (şimdi; TTK.’nun 778.) maddesi yollamasıyla bonolarda da uygulanması gereken 588/1. (şimdi; TTK.’nun 676.) maddesi uyarınca poliçe bedelinin hem yazılı hem de rakamla gösterilip de iki bedel arasında fark bulunursa yazıyla gösterilen bedele itibar edileceği, dava konusu senette tahrifat iddiası bulunmadığına göre, TTK’nun anılan hükümlerinin gözetilerek mahkemece bir karar verilmesi gerekeceğini»[765]
√ «TK’nun 702. (şimdi; TTK.’nun 790.) maddesinde ‘cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kimse, son ciro beyaz ciro olsa bile kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde selahiyetli hamil sayılır. Çizilmiş bu cirolar bu hususta yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro takip ederse, bu son ciroyu imzalayan kimse, çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır’ düzenlemesinin getirildiği, davaya konu çekin incelenmesinde ve davacının dava dilekçesindeki beyanında sözkonusu çeki beyaz ciro ile S.P.’ye gönderdiğini beyan ettiği ve beyaz cironun ardından sadece davalı A.Ç.’nin imzasının bulunduğu, böylece çeki elinde bulunduran davalının yetkili hamil olarak kabulünün gerektiği, çekin ödeme vasıtası olup ileten mücerret olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini»[766]
√ «Lehtar davalı tarafından senet arkasına imza atılmak suretiyle senedin ciro edilmediği durumda, senede yalnızca davalının ismi yazıldığında dosya içindeki vekaletnameye göre bu yazının imza olarak kabul edilemeyeceğini»[767]
√ «Borçlunun, itirazın iptali davasının açılmasını beklemeden menfi tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu, zira, itiraz üzerine takibin durması sadece takip hukuku ile ilgili olup, borçlunun maddi hukuk anlamında borcun kesin olarak ortadan kaldırılmasını isteme hakkının olduğunu»[768]
√ «Kefilin, kredi sözleşmesinde belirtilen kefalet limiti veya sözleşmedeki limit ile ve kendi temerrüdünün sonuçlarından sorumlu olduğunu, kefaletin geçerlilik koşullarından birinin de, kefalet edilen miktarın sözleşmede gösterilmesi zorunluluğu olduğunu, eldeki davada, 2004 yılında düzenlenen ve imzalanan kredi sözleşmesine 2005 yılında yürürlüğü giren YTL cinsinden bedel yazıldığını, bu durumun, kredi sözleşmesinin düzenlendiği sırada kefilin sorumlu olacağı miktarın belli olmadığının açık göstergesi olduğunu»[769]
√ «Sözleşmede kefilin sorumlu olduğu miktar belirtilmemiş ise, kefaletin geçerli kabul edilemeyeceğini»[770]
√ «Ekim/2006 ayına ait kira parasının, sözleşmedeki açık hükme aykırı olarak 05.10.2006 tarihinde ödenmesi nedeniyle, kira döneminin sonu olan 2007 yılı Temmuz ayına kadarki kira paralarının muaccel hale gelmiş olduğunun kabulü gerekeceğini, davalı kiralayanın muaccel bu kira paralarının tahsili istemiyle icra takibi yapmasının hakkın kötüye kullanılması niteliği taşımayacağını»[771]
√ «’Vekaleten imza atıldığının bonoda gösterilmesi gerektiğine’ ilişkin yasal bir düzenleme bulunmadığını»[772]
√ «ATM cihazlarındaki kart yuvalarını kötüniyetli 3. kişilerin müdahalelerine açık bırakan ve bu cihazlara telefon düzeneği yerleştirilmesini engelleyecek tedbirleri almayan bankanın asli kusurlu olduğu, kart sahibinin ise, banka kartı ve bilgilerini özenli ve güvenli bir şekilde korumak ve kaybolmasını ya da çalınması durumunda bankayı derhal haberdar etmek zorunda olduğu için müterafik kusurlu olduğunu»[773]
√ «Kişinin ad ve soyadını kitap harfleri ile yazmakla yetinmiş olmasının imza yerine geçmeyeceğini»[774]
√ «Şirketin prim borcundan müteselsilen sorumlu olan üst düzeydeki yönetici ve yetkililerinin borcun haklı nedenle ödenemediği savunmasında bulunabileceklerini ve haklı nedenin varlığı halinde prim borcundan dolayı Kuruma karşı işverenle birlikte müteselsilen sorumlu tutulamayacaklarını»[775]
√ «Kişinin ad ve soyadını kitap harfleri ile yazmakla yetinmiş olmasının imza yerine geçmeyeceğini»[776]
√ «İmza taşımayan senet bono sayılamayacağı gibi adi senet de sayılmayacağından, dava konusu senette keşidecinin imzasının olmayıp, parmak izinin bulunması halinde menfi tespit davasının kabulüne karar verilmesi gerektiğini»[777]
√ «Tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmadığı, davalı bankanın buranın aile konutu olup olmadığı hususunu araştırma ile yükümlü olmadığı, bu nedenle iyi niyetli olmadığından bahsedilemeyeceği, ‘aile konutunun tapuya şerh verilmemiş olsa dahi her türlü delille ispat edileceği’ yasa yorumundan anlaşılıyor ise de, bunun ancak kötüniyetli eşin tasarrufları karşısında değerlendirilmesi gerektiği, dava konusu olayda böyle bir husus bulunmadığı, diğer davalı 3. kişinin kredi borcuna belki de krediyi ödeyeceğine itimat ederek kendi iradesiyle de borçtan (ipotekten) dolayı sorumlu olduğu, bu surette davacının davasının hukuki dayanağı olmadığı gerekçesiyle mahkemece ‘davanın reddine’ karar verilmiş olmasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığını»[778]
√ «Davacının talebi ‘borçlu olmadığı halde ödemek zorunda kaldığı bedellerin ödendiği tarihten itibaren en yüksek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline’ ilişkindir. Menfi tespit davasında ‘davacının borçlu olmadığının tespiti’ yönünde bir karar verilmiş olduğu halde, dava sırasında ödemek zorunda kalınan borcun istirdadı yönünden hüküm oluşturulmuş, ödenen anaparalar bakımından istirdat hükmü kurulmamıştır. Davacının talebi eksiksiz olarak incelenip değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmasının, hükmün bozulmasına neden olacağını»[779]
√ «Taraflar arasında aksine bir sözleşme olmadığı hallerde, çeklere dayanan takiplerde, alacaklının 3095 sayılı Kanunun 2. maddesi uyarınca faiz olarak avans oranını talep edebileceğini»[780]
√ «Davalı Kooperatifin 25.6.2000 günlü Genel Kurulunda, şerefiye bedellerinin 2000 yılı Ocak ayından başlayarak 10 eşit taksitte ödenmesi, gecikme halinde aylık %10 oranında gecikme cezası (faiz) alınması kararlaştırılmışsa da, anılan Genel Kurul kararı uyarınca taksitlerin ödenmesinde gecikilmesi halinde, borcun tümü için değil, sadece ödenmesi geciken taksit tutarıyla sınırlı bir faiz uygulanacağını»[781]
√ «İcra takibine süresi içinde itiraz edilmemesi takip hukukuna ilişkin bir takım sonuçlar doğurur ise de, icra takibinde talep edilen faiz miktarı ile faiz oranının maddi hukuk kuralları çerçevesinde menfi tespit davasına konu edilmesine engel teşkil etmeyeceğini»[782]
√ «İlamsız tahliye talebinden sonra borçlu kiracının menfi tespit davası açmış olması halinde, menfi tespit davasına bakan mahkemenin, ihtiyati tedbir yoluyla ilamsız tahliye takibinin durdurulmasına karar veremeyeceği, ancak teminat karşılığında ihtiyati tedbir kararı verebileceği, fakat bu halde borçlu kiracı icra dairesine ödemiş olduğu paranın kiralayana ödenmesine muvafakat etmediğinden ve böylece temerrüde düşmüş olacağından icra mahkemesinin itirazın kaldırılmasına ve tahliyeye karar verebileceği, borçlu kiracının ilamsız tahliye talebinden sonra menfi tespit davası açmasına icra mahkemesinin İİK. 269/c maddesi hükmüne göre alacaklı kiralayanın tahliye talebinin incelemesine ve tahliye kararı vermesine engel olmayacağı, ancak menfi tespit davasına bakan mahkemenin borçlu kiracının talebi üzerine ve teminat karşılığında tahliye kararının icrasının durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verebileceği, kaldı ki borçlu kiracı için icra mahkemesinin tahliye kararının kesinleşmesinden sonra da menfi tespit davası açılabileceği zira icra mahkemesi kararlarının maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmeyeceğini»[783]
√ «Menfi tespit talebine konu edilen senette davacıların murisinin aval veren durumunda göründüğü ve senetteki aval veren imzasının murise ait olmadığı iddiasında bulunulduğu uyuşmazlıkta, terekedeki haklar ve borçlar iştirak halinde mülkiyet hükümlerine tabi olduğundan davaya tüm mirasçıların iştirakinin sağlanması ya da terekeye temsilci tayin ettirilerek onun huzuruyla devam edilmesi ve bu konuda mehil verilmesi gerektiği, taraf teşkilinin bu şekilde tamamlanmadan bir kısım mirasçıların açtığı davaya devam edilmesinin diğer mirasçıları da ilzam edecek şekilde karar verilmesinin bozmayı gerektireceğini»[784]
√ «Menfi tespit davasında hükmedilen ihtiyati tedbirden sonra talep edilen ihtiyati haciz yargılamasında, ilk geçici hukuki koruma kararı olan ihtiyati tedbirin dikkate alınmasının gerekeceğini»[785]
√ «Temyiz incelemesi sonucu kesinleşen göreve ilişkin kararların, davaya ondan sonra bakacak mahkemeleri olduğu gibi, Yargıtay Dairelerini de bağlayacağını»[786]
√ «Elektrik tüketim bedelinden, abonman ile birlikte elektriği kullananın da müteselsilen sorumlu olduğunu»[787]
√ «İİK.’nun 72/5. maddesinde menfi tespit davası borçlu lehine hükme bağlanırsa derhal takip durur. İlamın kesinleşmesi üzerine münderecatına göre ve ayrıca hükme hacet kalmadan icra kısmen veya tamamen eski hale iade olunacağı hükme bağlanmıştır. Somut olayda şikâyete konu takip için asliye ticaret mahkemesine açılan menfi tespit davası... tarihinde borçlu lehine sonuçlanmış, karar... tarihinde kesinleşmiştir. Bu durumda mahkemece ‘şikâyetin kabulüne’ karar verilmesi gerekirken olayda uygulama yeri bulunmayan İİK.’nun 40. maddesi gerekçe gösterilerek ‘istemin reddi’nin hükmün bozulmasına neden olacağını»[788]
√ «Görevinden mecburi hizmet süresi dolmadan istifa ederek ayrılan araştırma görevlisinin taahhüt ettiği yüklenme senedinde harcama kalemleri arasında açıkça yer verilmeyen giderlerden sorumlu tutulmalarına olanak bulunmadığını»[789]
√ «Davanın, menfi tespit talebine ilişkin olduğu, dosya kapsamından ipotek verilen taşınmazın ipotekle yükümlü olarak davacıya devredildiğinin anlaşıldığı, kural olarak ipotek veren üçüncü kişinin borçtan şahsen sorumlu olmadığı, yerel mahkemece, açıklanan bu husus dikkate alınmadan, ipotek veren üçüncü kişinin borçtan şahsen sorumlu tutulması sonucunu doğuracak şekilde yazılı şekilde karar verilmesinin isabetsiz olduğunu»[790]
√ «Keşidecinin bilinçli olarak doldurma yetkisini diğer bir şahsa bıraktığı senedi bu şekliyle alan kişinin, lehtar hanesine kendi adını yazabileceği gibi, isterse senedi yine lehtar hanesi açık olarak diğer bir kişiye vererek açık kısmın o kişi tarafından doldurulmasına imkan sağlayabileceğini»[791]
√ «Her ne kadar Özel Dairesinin bozma ilamında davalı bankanın talep ettiği bedel bir cezai şart olarak nitelendirilmişse de, gerek yanlar arasında düzenlenen sözleşmeler, gerek davacı tarafından imzalanan yüklenme ve kefalet senetleri, gerekse davalı banka tarafından çıkarılan yönetmelikler incelendiğinde, talep edilen bedelin davacıya bir yıl boyunca verilen eğitim ve yapılan masrafların karşılığı olduğu, dolayısıyla Borçlar Kanununda düzenlenen cezai şart niteliğinde olmayıp, kendine özgü bir alacak talebi olduğunu, bir an cezai şart olarak düşünülse bile verilen eğitim gideri karşılığı olduğundan karşılıksız sayılamayacağını»[792]
√ «Senette lehdarın cirosunun bulunmaması halinde ciro silsilesinde kopukluk olacağı ve çizilen ciroların yok hükmünde olacağı...»[793]
√ «Dava konusu senet üzerinde TK’nun 621. (şimdi; TTK.’nun 709.) maddesine uygun bir ibra şerhi bulunmadığı halde, senedin müteselsil borçlu bölümündeki ‘iptal’ yazısının senette müteselsil borçlu olmadığının belirtilmesi amacıyla yazılacağı, senedin çapraz çizgilerle iptali, imza yerinin yırtılması, makbuz verilmesi gibi işlemler olmaksızın iptal edilmiş şekilde yorumlanmasının hatalı olacağını»[794]
√ «Davacının medeni hakları kullanma ehliyetinin, borç doğurucu işlem senedin düzenlenmesiyle gerçekleşeceğinden, senedin tanzim tarihi itibariyle araştırılması gerektiğini»[795]
√ «Müteselsil kefiller hakkında BK’nun 487. (şimdi; TBK. 586.) maddesi uyarınca önce rehne müracaat etmeden takip yapma imkanı bulunmadığı, ancak kefillerin kefalet limiti ve kendi temerrütlerinin sonuçlarından sorumlu olduğu, mahkemece bu durumda kefalet limiti 256.000.000.000 TL’nin kefillerin temerrüde düştüğü tarihten takip tarihine kadar sorumlu olduğu faiz borcunun saptanarak toplamı yönünden menfi tespit isteminin reddi ile fazlası yönünden menfi tespit isteminin kabulüne karar verilmesi gerekeceğini»[796]
√ «Çekin TK.’nun 708. (şimdi; TTK.’nun 796.) maddesinde öngörülen sürede bankaya ibraz edilmemiş olması, hamilin çeke dayalı müracaat hakkını kaybettirse de, bu durumun ‘çekin rızası hilafına elden çıkma iddiasına dayalı olarak istirdat talebine’ engel teşkil etmeyeceğini»[797]
√ «Belediyelerin alacakları vergi, resim, harç ve benzerlerinin Anayasa’nın 73. maddesinde öngörülen esaslar dairesinde kanunla konulması zorunlu olduğu; belediyelere, mücavir alan sınırları içerisinde yer altı sularından elde edilen kullanma ve sanayi sularından ücret alma yetkisi veren Kanun hükmü iptal edilmiş ve onun yerine, aynı yetkiyi içeren herhangi bir kanun hükmü konulmamış bulunduğuna; mevzuatımızda bu yönde başkaca bir kanuni düzenleme de mevcut olmadığına göre; davadaki menfi tespit isteminin konusunu oluşturan bedeli tahakkuk ettirilmesinin, hukuki dayanaktan yoksun bulunduğunu»[798]
√ «İcra kefilliğinin geçersizliğinin tespiti isteminin münhasıran takip hukukuna yönelik icra takibi sırasında ileri sürülecek bir husus olduğunu ve menfi tespit davasının konusunu teşkil edemeyeceğini»
Dostları ilə paylaş: |