Ebu’n-Nûr:
“Ya havaya ne dersin Hayran? Bütün bitkiler, hayvanlar ve biz insanlar onunla yaşıyoruz. Havanın terkip ve tekevvününde tesadüfün rolü nedir? Hayatın devamını sağlayan, yerkürede hayat kaldığı müddetçe faydası bitmeyen, daimî bir şekilde durmadan çalışarak bir fabrika gibi işleyen havanın oluşunda tesadüfün şansı var mıdır?” Hayran:
“Sayın hocam! Biraz önce koca “imbik”tan bahsettiniz. Onun acayip bir süzgeç ve aynı zamanda bir su fabrikası olduğunu anladım. Fakat havanın da böyle olduğunu bilmiyordum. Hatta hava, kolay elde edilen, daima mevcut ve yerküremizin her tarafını kapsayan bir hayat deposu şeklinde ancak şimdi karşıma çıktı. Hocam faydaları bitmeyen, daimî şekilde, hiç durmadan, çalışan bir fabrika derken neyi kastediyorsunuz?” Ebu’n-Nûr:
“Bildiğin gibi hava yaklaşık olarak % 21 oksijen, % 79 azottan meydana gelmiştir. Bu arada % 1 argon, 100.000'de 1 neon, 100.000'de 1 kripton, 1.000.000'de 1 helyum, 20.000.000/da 1 ksenon, 10,000'de 1 de hidrojen bulunur. Bu rakamlar çeşitli şartlara göre değişebilir.
Oksijen, çok çabuk uçan, elle tutulmayan bir gazdır. Hatta onu yer bile emebilir. Peki, neden bu gaz havadan çıkıp gitmiyor? Öteki gezegenler neden böyle değil? Niçin yerküremizin atmosferinde yüzde yirmi bir nispetini (bundan ne aşağı ne de yukarı) muhafaza ediyor? Diğer gezegenlerde niçin oksijen yok?
Eğer atmosferimizdeki oksijen gazı, bu orandan biraz fazla olsaydı, küçük bir kıvılcımla hava tabakası tutuşur, bitki ve ormanlarımız yanar, her şey kül olurdu. Eğer oksijen, bu normal orandan yani % 21'den daha az bir miktarda hava karışımına girse, o zaman da hayat kaynağı olan bu gaz, canlılara kafi gelmezdi. Bunaltıcı bir durum meydana gelir, canlılar yaşayamazdı. Çünkü canlı, ancak bu oranda yaşayabilmektedir. Oksijen nispetinin havadaki bu ölçülü durumu ve canlıların yaşamasına uygun tarzı bir tesadüf eseri midir Hayran?
Havanın bir fabrika oluşuna gelince... Onun oluşunda, bileşiminde, tertip ve tanzimindeki sır daha ince ve daha muazzamdır. Bununla beraber, onun meydana gelmesindeki hikmet, bu hususlardan çok daha hayret vericidir. Şimdi bunun izahına geçelim. Havanın hususiyetini, hikmetini, yararlarını ve her şeyden evvel oluşunu inceleyelim.
Vücudumuzun daimî bir ısıya ihtiyacı vardır. Bu ısıyı temin etmek için, önce onun yakacak maddesini bulmak gerekir. İşte bu yakıt, havadan elde ettiğimiz ve teneffüs boruları vasıtasıyla ciğerlerimize giden, orada yanan veya besin maddelerinin vücudumuzda yanmasına sebep olan oksijendir...
Fakat havadaki oksijen miktarı çok mahduttur. Zamanla bu oksijenin biteceği muhakkaktır. Çünkü teneffüs yoluyla elde ettiğimiz oksijeni, yine teneffüs yoluyla karbondioksit olarak yani zehirli gaz halinde havaya vermekteyiz. Bu hal böyle devam ettiği takdirde durum ne olacaktır? Muhakkak ki hava, tamamiyle zehirli gaz halini alacaktır! Bu durum karşısında ne yapmamız gerekir?
Bitkilerin yaşaması için ilahî hikmet icabı havadan elde edilen karbon gazına ihtiyaç vardır. Fakat bu gazı, doğrudan doğruya havadan elde etmeleri mümkün değildir. Çünkü havada bulunan karbondioksit pek azdır. O halde ne yapmak lazımdır.
İşte burada, ilahî hikmetin tecellisini, kudret ve azametini idrak etmeden geçemiyoruz. Bu durum karşısında hayvan, insan ve bitkiler arasında karşılıklı alışveriş başlamaktadır. Hayvan ve insanlar, havadan elde ettikleri oksijeni, teneffüs yoluyla tekrar havaya karbondioksit şeklinde vermektedir. Bunu da bitkiler, yaprakları vasıtasıyla havadan almaktadırlar. Güneşin ışığı ve ısısı altında, karbondioksit, kimyevî bir tahlile uğrar. Karbonu alıp çiçeklerin, meyve ve köklerine iletir. O zehirli maddeyle bize meyve, sebze ve faydalı gıda maddeleri yapar. Geriye kalan oksijeni de, yine yaprakları vasıtasıyla havaya verir. Böylece hava yoluyla, bize gerekli olan oksijeni hazırlamış olur. Demek oluyor ki, karbondioksit, bizim için zehir, bitkiler içinse bir besin, bir yaşama maddesidir.
Biraz önce anlatmak istediğim tükenmeyen, bitmeyen ve daimî olarak bize oksijen hazırlayan fabrika, işte budur. Bu acayip nizamdır. Akılları hayret ve dehşet içinde bırakan bir düzendir. Eğer bu alışveriş olmasa, bu fabrika bu şekilde çalışmasa, elbette yerküremizde hayat yok olurdu. Acaba bunların bir araya gelmesi ve bu fabrikanın kuruluşu bir tesadüf müdür?” Hayran:
“Allah'ı bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Gerçekten bu fabrika çok müthiş ve büyük bir tahlil laboratuarıdır. Hatta yağmur fabrikasından daha muazzamdır.” Ebu’n-Nûr:
“Kur'an-ı Kerim'in bundan tam on üç asır önce insanlara: “O, gökten su indirendir. Her bitkiyi onunla bitirdik, ondan bitirdiğimiz yeşilden -birbirine benzeyen ve benzemeyen- yığın yığın taneler, hurmaların tomurcuklarından sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar çıkardık...” buyurması da mı tesadüf eseridir Hayran?289 Hayran:
“Bundan bir şey anlayamadım? Neyi kastettiniz hocam?” Ebu’n-Nûr:
“Evet, anlayamadınız! Çünkü okuduğum ayeti kerimenin mealini düşünmediniz. Bu ayeti kerimede Cenabı Hak şöyle buyuruyor:
“Her çeşit bitkiyi o suyla çıkardık.” Sonra devam ediyor: “Bitkiden bir yeşillik meydana getirdik.” “Ondan da
birbiri üstüne binmiş taneler yaptık.” Bu taneleri “ondan” çıkarması ne demektir? Yani neden çıkartmıştır?
“Ondan” kelimesi bize neyi anlatıyor? Su'dan mı? Bitki'den mi? Yoksa yeşillik'den mi?” Hayran:
“Zahirî manada yeşillikten çıkartmıştır. Fakat tanelerin yeşillikten çıkarılması ne demektir? Bunu ne şekilde anlamamız icap eder?” Ebu’n-Nûr:
“İşte Kur'an-ı Kerim'in mucize olması, bu gibi ayeti kerimelerledir. Bu ayetteki sırrı bugüne kadar, bilginler çözememiştir. “Yeşillik”ten nasıl olur da sıralı taneler çıkar? Bilginleri bugüne kadar meşgul eden hikmetlerden birisi de budur.” Hayran!
“Şimdi ilmin bu husustaki son görüşünü dinle:
Biraz önce de işaret ettiğim gibi, bitkinin yaşaması ve beslenmesi karbonla mümkün olmaktadır. Bitkiler bu karbonu karbondioksitten alır. Bu ise zehirli bir gazdır. Modern ilmin bildirdiğine göre bitkiler karbondioksiti iki elemente ayırırlar: Karbon, oksijen. Bitkiler karbonu alarak köklerinden ve dallarından emdikleri su ile eritirler. Ve böylece hem varlıklarını devam ettirirler, hem da meyve verirler. Fakat bitkiler karbondioksiti nasıl iki element haline getirebiliyorlar? İşte esas nokta budur. Biyoloji bilginleri, bitkiler üzerinde yaptıkları uzun araştırmalar neticesinde şu hükme varmışlardır:
Bitki havadan aldığı, karbondioksiti, karbon ve oksijene ayırmaktadır. Bu ayrılma, “chlorophylle” adı verilen yaprak hücrelerindeki yeşil maddeyle güneş ışınlan arasında meydana gelen girift bir kimyevî ameliye neticesinde husule gelmektedir. Aslı Yunanca olan bu “chlorophylle” kelimesi, yeşil manasına gelen “khloros” ile yaprak anlamına gelen “phullon” kelimelerinden meydana gelmiştir. Yani yeşil yaprak demektir.
Fakat akıllara durgunluk veren bu kimyevî ameliye güneş çınları ile yeşil madde arasında nasıl olmaktadır? Bu, modern ilmin çözemediği hayretengiz bir sırdır. İlmin bildiği bir şey varsa, o da şudur: Yeşil madde olmasaydı bu ameliye meydana gelmezdi. Bitki karbondioksidi iki elemente ayıramazdı. Bu yönden de bitkiler gıdasını elde edemez, bizlere de ne meyve, ne de sebze hazırlayabilirlerdi. Çünkü karbonu ve içindeki kimyevî terkibi elde etmek için elbette yeşil maddeye ihtiyaç vardır. Bu da güneş ışığıyla meydana gelmektedir. Ama nasıl? Şimdiye kadar ilim bunu tespit edememiştir. Bir sır olarak kalmıştı. İşte ayeti kerimede izah edilmek istenen budur: “Yeşil maddeden taneler meydana getirdik, ondan meyveler çıkardık.”
Hayran! Şimdi söyle bakalım! Bu hava fabrikası ve yeşil maddenin meydana gelmesi, “zehirli gaz” olarak bildiğimiz, gerçekten de insan ve hayvanlar için öldürücü nitelikte olan karbondioksitim çok faydalı bir bitki gıdasına çevirmesi. Bunu, komşumuz olan bitkilere hediye olarak vermemiz, zikri geçen olayın daima devir yapması ve bu eşsiz düzen bir tesadüf eseri olabilir mi?”290
Dostları ilə paylaş: |