Ince memed 1



Yüklə 2,05 Mb.
səhifə23/28
tarix26.10.2017
ölçüsü2,05 Mb.
#14156
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28
Durmuş Ali geldi, karşısına oturdu.
Merhaba bakalım, diyerek kocaman, paslı tabakasını Koca Osmanın önüne attı.
Koca Osman eğilerek:
Beri gel! Beri gel hele. Kulağını bana ver, diye Durmuş Aliye doğru uzandı. İnce Memedden haberin var mı? Nerelerde olur o?
diye yavaşça korkarak sordu.
Durmuş Ali gürültüyle güldü:
Ne diye korkarak sorarsın İnce Memedi? Yok bir şey.
Koca Osman:
İnce Memed, dedi, benim şahinim. Ben ne bileyim. Ben onu aramaya geldim.
Sonra, onu niçin aradığını, ne istediğini uzun uzun anlattı. Bu arada konuşmaya Durmuş Alinin karısı da kulak misafiri oluyordu.
Koca Osman sözünü:
İnce Memed, şahinim, diye bitirdi gene. Diline pelesenk etmişti bunu.
Kadın:
İnce Memed, şahinimiz, dedi. Görürsünüz, yakında o kel Abdiyi öldürür.
Gelir tarlasını da dağıtır. Bu namussuz köylü ne etti yavruma? Neler etti
İnce Memedime kardaş! O günler gelsin, çıkacağım meydan yerine, ağzımı açıp, umacağım gözümü. O namussuz köylüye, o yavrumu tedirgin eden eyilik bilmezlere ben bilirim söyleyeceğimi. Ben bilirim o zaman. Sen de git kardaş, it söyle İnce Memedime. Benden de selam söyle. Öldürsün o Ali Safa Beyi de.
Öldürsün o gavuru da. Kalaycının da kellesini kessin, göndersin Çukurovaya.
Teyzen böyle böyle söyledi de. Duydun mu kardaş?
Durmuş Ali:
Allasen avrat, dedi. Dur azıcık, nolursun. Şu kardaşın işini görelim.
Kadın sertçe:
Sen de!... dedi.
Durmuş Ali:
Ne sen de?... diye sordu.
Kadın:
Topal Ali zaten Memedin yanına gidecek. Çiçekli deresindeymiş
Memed. Kardaşı da yanına katarız.
Koca Osman:
Uzak mı ora? diye korkuyla sordu.
Kadın:
Uzakça, dedi.
Koca Osman:
Ben öyleyse, bu gece burada kalayım da, öyle gideyim.
Kadın:
Bu gece kal kardaş. dedi. Ben de Topalı bulduruyum. O, Abdinin kahyası oldu ya... Topal gene bizim. Olsun varsın.
Durmuş Ali, gözlerini belerterek karısına baktı. Kadın sustu.
Bir de baktılar ki, Koca Osman sırtını duvara iyice dayanmış, başı da bir yana sarkmış uyuyup durur.
Durmuş Ali gülümsedi. Kadın da gülümsedi:
Fıkara ne kadar da yaşlı, dedi kadın. Kim bilir kaç gündür at üstünde!
Durmuş Ali:
Kim bilir! dedi.
21
Çiçeklideresinin tepesine doğru incecik bir çiğirden çıkıyorlardı.
Sabahtan beridir ki Koca Osman boyuna Topal Aliye soruyordu:
Şahinim nasıl bir adam?
Her soruşunda da Topal Ali anlatıyordu:
Kocaman ala gözleri var. Saçları diken diken. Yüzü acı. Çenesi ince, rengi yanık, boyu orta, kurşunu iğnenin deliğinden geçirir, tik, yiğit. Korkmaz. Öleceğini bile bile yürür.
Koca Osman:
Yaa? diyor, sonra da düşüncelere dalıyordu.
Peki, dedi, Koca Osman, şahinim bu dağın tepesinde mi saklanır her zaman?
Topal Ali:
Yok, dedi. Bu yıl burada kalacak herhalde. Kasabaya yakındır
Çiçeklideresi...
Koca Osman:
Yaaa?
Topal Ali:
Hani Hatçe hapiste. Şahitler döndüler ya, hükümet gene bırakmadı
Hatçeyi.
Koca Osman:
Vay şahinim!
Topal Ali:
Öyle oldu işte.
Sonra yemyeşil bir alana geldiler. Alanı kırpılmış gibi kısacık otlar sarmıştı. Gökte güz bulutları kaynıyordu. Aklı karalı bulutlar.
Koca Osman:
Şahinime daha ne kadar var?
Topal Ali, bir yamacı gösterdi. Yamaç kayalık, ormanlıktı.
İşte, orada:
Koca Osman:
Dünya gözüyle şahinimi görüyüm de...
Topal Ali:
Gör, dedi.
Akşama doğruydu ki, ormanı yararak, bir yer damına geldiler.
Topal Ali ay ıslığını çaldı. Cabbar, damın üstünde göründü.
Topal Ali:
Cabbar! diye bağırdı.
Cabbar içeriye seslendi:
Memed kardaş, bak kim geliyor!
Memed de damın üstüne çıktı.
Ohhooo!... Ali Ağa! Hoş geldin!
Kucaklaştılar.
Ali:
Kusuruma kalma Memedim, dedi. Seni çok aradım. Verecek haberlerim vardı. Yetiştiremedim. Kalaycının pususundan iyi ki kurtuldunuz.
Demek o kahpe dölü Horali!.. Hiç ummazdım ondan. Onu bostan bekçiliğinden bilirdim.
Bunlar böyle konuşurlarken Koca Osman arkada öyle dikilmiş, üzünde bir gülümseme, duruyordu. Atı arkasındaydı. Her zamanki gibi sağ ayağını karnına çekmişti. Atın tüyleri domur domur olmuştu.
Islanmıştı.
Memed usuldan Topala sordu:
Bu da kim?
Topal:
Ta aşağıdan, Vayvay köyünden olurmuş... Sana şahinim deyip durur.
İnce Memed, ona doğru ağır ağır yürüdü, yanına vardı, elini uzattı:
Hoş geldin emmi!
Koca Osman:
Hoş bulduk yavru. Yoksa şahinim sen misin?
İnce Memed.
Memed hafiften utanarak gülümsedi:
Benim.
Koca Osman hızla, kendinden beklenilmeyecek bir çeviklikle Memedin boynuna sarılıp öpmeye başladı. İnce Memed, şahinim! Hem öpüyor, hem ağlıyordu.
Cabbar geldi, ihtiyarı Memedden ayırdı. İhtiyar oracığa bir taşın üstüne oturdu, yüzünü elleri arasına aldı. İnce Memed, benim şahinim!
Cabbar yeniden geldi, onu oradan kaldırdı, içeri götürdü. İçeriye boydan boya ayı postları serilmişti. Duvarlarda fişeklikler, bombalar, mavzerler asılıydı.
Oturduktan sonra yaşlı kişi duruyor duruyor:
İnanamıyorum yavrum. Gözlerime inanamıyorum. Gerçekten şahinim sen misin?
Memed her söyleyişinde kızarıyor, bozarıyordu:
Gerçekten sen misin?
Memed:
Kusura bakma emmi. Dağbaşı: Kahve yok, dedi.
Koca Osman:
Şahinimin canı sağ olsun.
Memed, biraz dolmuş, yanaklarına hafif bir kızıllık gelmişti. Kara bıyıkları uzamıştı. İncecikti. Yüzü daha sertleşmiş, her dakika dövüşe hazır, atıldı atılacak bir hal almıştı. Daha yanmış, kararmış, kavrulmuştu.
Boyu da eskisinden daha uzun görünüyordu.
Topal Ali:
Ben görmeyeli... dedi.
Cabbar:
Allah Çiçeklideresi köyünün yokluğunu vermesin. Besleyip duruyorlar bizi.
Memed, Çiçeklideresinin hem ağası, hem hakimi, hem hükümeti. Çiçeklidereliler hükümete gitmiyorlar gayri. Her işi Memed görüyor. Memed de bir adil ki...
Sen görmeyeli işler böyle işte.
Topal gülümsedi:
İyi ki Kalaycıdan kurtuldunuz. Ben her şeyi öğrendim Abdinin
Ali Safa Beye gidip ayağına düştüğünü, Ali Safa Beyin seni öldürtmek için Kalaycıyı kasabaya çağırışını, her şeyi öğrendim. Sana geldim ki, en ortalarda yoksun. Vay, dedim, kendi kendime, vaaay dedim,
Kalaycı yedi Memedimi. Düştüm yollara. Akkalede duydum ki, Kalaycıyla karşılaşmışsın, sen Kalaycıyı yaralamışsın. Daha iki kişilerini de vurmuşsun. Şapkamı havaya atıp döndüm geldim köye. Bekle babam bekle! Bir ay sonra Çiçeklideresinden aldım haberini. Göde Duran söyledi onu da...
Koca Osman:
Şahinim, dedi, ben Vayvay köylülerinin elçisiyim. Kalaycı, Ali
Safanın iti. Bizde adam koymadı vurmadık. Ali Safa tarlalarımızı alır.
Biz hakkımızı ararsak Kalaycıya vurdurur. Duyduk ki...
Memed, Topal Aliye:
Demek, bunlar hep Abdi Ağanın başının altından çıkıyor? Öyle ha? Bilmiştim böyle olduğunu zaten.
Koca Osman sabırsız:
Duyduk ki şahinim, sen o gavuru yaralamışsın. Keşke vuraydın, ldüreydin kafiri. Ah keşke...
Memed, son derece durgun, telaşsız:
Dün bir haber geldi. Aldığı yaradan iflah olmamış, birkaç gün önce cehennemi boylamış.
Koca Osman yerinden kalkıp, Memedin üstüne atıldı, ellerini öpmeye başladı:
Doğru mu bu? Doğru mu, şahinim! Tarlalarımız bizim olacak gayri. Tarlalar bizim... Doğru mu, şahinim?
Memed:
Doğru, dedi. Ben de nasıl oldu da Kalaycıyı öldürmedi, o kurşun diyordum. Nişan alıp da sıkmıştım.
Koca Osman:
Allah ne muradın varsa versin. Amin... dedi.
Sonra gitti, heybesini açtı. İçinden büyücek bir çıkın çıkardı. Memede verdi:
Bunu köylü gönderdi, şahinim. Çok şükür yarabbi! Bana müsaade. Ben yola düşeyim. Müjde vereyim köylüye... Düğün bayram yapsınlar.
O hızla çıktı, ağaçta bağlı atını çözdü. Üstüne bindi. Kapıya geldi.
Sağlıcakla kal, şahinim. Şu haberi bir an önce yetiştireyim de...
Seni arar Osman emmin sonra. Eyvallah, şahinim!
Atı üzengiledi.
Memed, azıcık şaşırdı Koca Osmana.
Acayip, dedi.
Cabbar:
Acayip.
Topal:
Bre çocuklar, merak ettim. Nerden buldunuz bu Çiçeklideresini
Allahaşkına?
Memed gülümsedi:
Buluruz.
Cabbar:
Buluruz.
Topal:
Bizim köy nere? Burası nere?
Cabbar:
Burası bura, dedi.
Topal:
Söyleyin, nasıl düştünüz buraya?
Memed duvarı gösterdi. Gösterdiği yerde bir saz asılıydı.
Topal:
Eeee? dedi, bundan ne çıkar?
Cabbar:
Türlü türlü ses çıkar.
Topal:
Adama öykünme Cabbar! diye çıkıştı.
Memed:
Ali Ağa, dedi. Bu sazın sahibi Sefil Alidir. Aşık Sefil Ali. Mazgaçta karşılaştık. Bir kayanın üstüne oturmuş saz çalıyordu. Tüfeğini de bir yanına yatırmış. Bize karıştı. Çoktan beri eşkıyaymış.
Topal:
Elde de neler var!
Cabbar:
Sefil Ali iyi aşık amma! Herifte bir ses var. Deme gitsin.
Topal:
Anladık. Sefil Ali eşkıya... İyi de aşık... Burası neden?
Memed:
Burası da Sefil Alinin köyü. Sefil Alinin dayıları da bu köyün en yiğit adamları. Anladın mı?
Topal:
Anladım, dedi.
Cabbar:
Neredeyse gelir Sefil Ali. Şimdi tepenin sivrisindedir. Türkü yakıyor.
Kim bilir ne üstüne? Dağdan gelir gelmez, soluk soluğa sazı çeker kucağına yumulur üstüne. İşte böyle bizimkisi. Düğün şenlik.
Memede döndü:
Bre Memed, dedi, şu aksakalın getirdiği çıkını aç da, ne kadar para göndermiş bize Vayvaylar görelim.
Memed:
Görelim.
Ağır ağır çıkını açtı. Paralar deste desteydi.
Cabbar:
Hepsi para mı?
Memed:
Hepsi...
Cabbar:
Zengin olduk, dedi.
Memed:
Öyle.
Cabbar:
Yaşa bre ihtiyar!
Topal:
Bununla kalsa iyi, dedi. Bak göreceksin. O ihtiyar sizin yakanızı bırakmaz. İki aya bir, köylüden toplar toplar getirir size. Yaman bir adam o.
Memed:
Bağrı yanmış adamın. Kim bilir ne kadar zulmetti onlara Ali
Safa, Kalaycı.
Topal:
Siz paradan yana korkmayın. Arkanızda dağ gibi bir Vayvay köyü var.
Cabbar:
Dağ gibi, dedi.
Topal:
Sen Koca Osmanın hoşuna gittin. Kalaycı o kadar zulüm bile yapmasaydı, gene getirirdi parayı... Bunlar böyledir. Sana şahinim dedi bir kere. Git evine çocuğunu al, kes, öldür gözünün önünde, ana hiçbir şey söylemez. Bunlar böyledir.
Cabbar:
Bu gidişle kıyamete dek eşkıyalık yap. Burnun kanamaz.
Topal:
Öyle deme Cabbar, dedi. Ali Safa Bey boş durur mu? Kalaycı onun canıydı. Siz canını elinden aldınız. Bunu size koymaz.
Memed:
Koymamaya çalışır.
Cabbar:
Elinden gelirse...
Memed:
Siktiret bre Cabbar kardaş, dedi. Sefil Alinin dediği gibi...
Hangi günü gördük akşam olmamış.
Bu sırada tüfeğini çaprazlama boynuna takmış, sallanarak Sefil
Ali içeri girdi. Doğru saza gitti. Duvardan aldı. Olduğu yere oturup saza düzen vermeye başladı. Birden bir türkü tutturdu. Kalın gür bir sesi vardı. Ses, Sefil Aliden çıkmıyor gibiydi. Türkü bin yıl öteden geliyor...
Uzaktan dağlardan, Çukurovadan, denizden geliyor. Denizin tuzu, çamın sakızı, arpuzun kokusu bulaşmış. Öyle bir türkü. Gel benim derdime, diyor, bir derman eyle. Alemler derdine derman olansın.
Bir an duruyor, bu sefer saz büyüyor. Saz tekrar ediyor: Derman olansın.
Sonra gene başlıyor Sefil Ali:
Her nere baktıysam yarimi gördüm.
Elleri duruyor. Sazın üstüne yumulmuştur. Uyumuş kalmış gibi.
Birden başını kaldırıyor. Eli sazın üstünde uçuyor.
Dağlar taşlar uçan kuşlar.
Bir fırtına gibi çalıyor, söylüyor.
Adımı dersen de Sefil Aliyim
Bir gün akıllıysam yüz gün deliyim
Üstü köpüklenmiş bahar seliyim
Başı pare karlı dağdan gelirim
diyor, susuyor.
Sefil Ali olduğu yerde küçülmüş, tükenmiştir. Olduğu yerde, öylecene bir taş gibi kalakalmıştır. Donmuştur.
Sazını usuldan, bir yana koydu.
Memed de donmuş kalmıştı. Bir ara gözüne o çelik pırıltı gene geldi kondu. Sonra kafasında bir top sarı ışık gene söndü, kıvılcımlandı.
Bol ışıklı Çukurova düzü dalgalandı. Topal Aliye usuldan sokuldu:
Ali ağam!... dedi.
Ali:
Ne? diye sordu.
Memed ona dışarı çık diye bir işaret yaptı. Topal ayağa kalkıp kapıya yürüdü. Arkasından Memed de kalktı. Onlar dışarı çıktıktan sonra, Cabbar Sefil Aliye yaklaştı, dürttü. Sefil Ali kendine geldi:
Bak, Ali, dedi Cabbar. Bana bak...
Ali:
Noldu?
Cabbar:
Topalı dışarı götürdü Memed. Anladın mı?
Ali güldü:
Anladım.
Cabbar:
Bu adam delirmiş. Aklı başından gitmiş bunun. Şimdi Topala ne söylüyordur biliyor musun? Ondan kasabaya gitmelerini istiyordur.
Başka ne olacak? Her önüne gelene söylüyor. Bütün Çiçeklideresi köyüne yayılmış. Köylünün ağzında: Memed, Hatçemi dünya gözüyle bir daha görüyüm diyormuş. Allah o zaman canımı alsın, gidip mapusanede göreceğim, kasaba ateş olsa gene içine gireceğim, diyormuş. Köylünün dilinde hep bu!
Cabbar:
Bu adam kanına susamış. Ben önüne geçmeye çalışıyorum, bana da kötü kötü, sanki düşmanıymışım gibi bakıyor.
Sefil Ali:
Bırak sarhoşu yıkılana kadar gitsin.
Cabbar:
Bırak sarhoşu ama, Memed yiğit adam, iyi adam. Bu dağlar
Memed gibisini görmemiştir. Bir daha göremez de. Nur parçası adam. Evliya...
Poyraz savuruyordu dışarda. Deli Poyraz... Neredeyse kar yağacak.
Dağların üstünden bir turna katarı geçti az önce. Kış geldi demektir. Havada kış kokusu...
Çamın dalları poyrazda dökülüyordu. Memed, Topalı çamın yanında tutup dibine doğru çekti.
Otur şuraya.
Topal, Memedin yüzüne bakınca hayretler içinde kaldı. Dudakları titriyordu. Merakla bekledi.
Memed geldi yanına çöktü.
Ali Ağam, diye başladı, sen akıllı bir adamsın. Bütün bu başımıza gelenler senin yüzünden. Sen de biliyorsun bunları. Ama anladımki bunda senin suçun yok. Sen iyi adamsın.
Topal Ali:
Aman Memedim... dedi.
Memed:
Amanı mamanı yok Ali Ağa.
Topal Ali:
De bakalım öyleyse...
Memed, bir an durdu düşündü. Yüzü gerildi. Büyük bir acı içinde kıvranır gibiydi:
Ben, dedi. Hatçeyi görmeye gideceğim yarın.
Topal şaşkına döndü:
Nasıl, nasıl? diye söylendi.
Memed, tok, sert bir sesle:
Ben yarın Hatçeyi görmeye gideceğim.
Topal:
Eeee?
Memed:
Eeeesi mesi yok. Gideceğim.
Topal elini çenesine verip duraksadı. Epeyi düşündükten sonradır ki:
Zor, dedi içini çekerek. Çok zor. Düpedüz ölüm demektir.
Ölümü alnıma aldım, dedi Memed, yüzü kırışarak, yüzü büyük bir acıyla gerilerek. Ölümü alnıma aldım! Şurada tam yüreğimin ortasında bir yangın var. Oyuyorlar gibi yüreğimi. Gitmeliyim. Dayanamam gayri. Yarın şafaktan kalkıp yollara düşeceğim. Ben kasabaya...
Topal sözünü kesti:
Ya seni yakalarlarsa? Bütün umudum, bir köyün umudu sende.
Memed, köy lafını duyunca kapkara kesildi.
Bir köyün bütün umudu mu? Bir köyün... Hangi köyün?
Toprağa hışımla kocaman bir tükrük attı.
Topal Ali çok dingin:
Celallenme kardaşım. İçi beni, dışı eli yakar. Sen köylüye gücenme.
Korkularından ağayı tutar görünüyorlar. Yoksa yürekleri seninle bile... Bütün köyün, beş köyün umudu sende...
Memed:
Ben gideceğim, dedi, kestirdi attı. Topalın yanından kalktı.
Dağa yukarı sarhoş gibi sallanarak yürüdü. Poyraz kokuyordu, kuru çam kokuyordu dağlar.
Topal, serseme dönmüş yerinden kalktı ve içeriye geldi.
Cabbar merakla heyecanla Topala sordu:
Ne dedi sana Memed? Söyle Ali kardaş!
Ali:
Yarın şafaktan önce kasabaya gidiyor.
Cabbar:
Bu adam delirmiş, diye bağırdı. Bağlamalı onu. Tutacaklar öldürecekler onu. Bağlamalı. Şimdi nereye gitti o?
Topal Ali:
Dağa doğru yürüdü gitti. Sallanıyordu...
Cabbar arkasından dağa doğru koştu. Poyraz, ormanın ağaçlarının dallarını kırıyordu. Kar yağacak gibi bir koku vardı havada. Bulutlar kararmış, aynaşıyordu gökte. Birden ortalık karardı. İri taneli;
sıcak damlalar düşmeye başladı.
Memedi ulu dalları yolunmuş bir çamın altında, çürümüş bir kütüğe oturmuş buldu. Yanına sokuldu. Dalgındı. Onun yanına geldiğinin farkında bile olmadı.
Usuldan yanına oturdu:
Kardaş, dedi, etme! Herkese de söyledin. Çiçeklideresi köyünde duymayan kalmamış. Kasabada da duyulmuştur. Yakalarlar seni.
Etme bunu!
Memed başını kaldırdı, dik dik yüzüne baktı:
Doğrusun. Haklısın Cabbar. Ama gel bana sor. İçerime sor. Yüreğimi iki el tutmuş sık babam sık ediyor. Edemem. Hatçeyi görmeden edemem.
Görmezsem ölürüm. Öyle öleceğime, böyle ölüyüm...
Sen bana son bir kardaşlık yapar mısın?
Cabbar:
Senin için yapmayacağım iş yok Memed! Birbirimize kardaş dedik. Can dedik.
Öyleyse bana eski püskü bir elbise... Senden istediğim bu.
Cabbar sustu, başı önüne düştü.
22
Koca Osman bir kuşluk vakti kasabaya doludizgin girdi. Atının kantarması köpük içindeydi. Çarşının ortasında attan indi. Atının dizginini koluna doladı. Çarşının bir başından öteki başına kadar çekti. Önüne kim gelirse gülümseyerek, merhaba! diyordu yüksek sesle. Merhaba!
Kasaba Kalaycının ölümünü duymuştu. Koca Osmanın böyle kubara kubara dolaşmasının sebebini anlıyorlardı.
Sonra çarşıyı bir uçtan öteki uca birkaç sefer gitti geldi. Gözleri birini arıyordu. Bulamadı. Çarşıyı bırakıp aşağı çaya doğru döndü.
Tevfiğin kahvesi önüne geldi. Atının önünde kızarmış yüzüyle, titreyen elleriyle öylecene, bir heykel gibi dimdik durdu. Sonra kahvenin camlarına alnını dayayıp içeri uzun uzun baktı. Köşede gözüne Abdi
Ağa ilişti. Buna sevindi. Atı meydandaki akasya ağacına bağladı içeri girdi. Vardı Ahdi Ağanın başında durdu. Abdi Ağa başını kaldırınca
Osmanı, kızarmış yüzüyle, titreyen elleriyle gördü. Göz göze gelince
Koca Osman gülümsedi. Abdi Ağanın rengi attı. Koca Osman yüksek sesle bir, merhaba, dedi.
Abdi Ağa merhaba demeye kalmadan, arkasını döndü yürüdü.
Abdi Ağa ağzı açık arkasından bakakaldı.
Koca Osman, atını akasyadan çözdü, üstüne atladı. Vayvay köyüne doğru doludizgin sürdü. Vayvay köyü kasabaya iki saat çekerdi.
Koca Osman kahveden çıkınca, Abdi Ağayı bir telaştır aldı. Korkuyordu.
Korkusundan hiçbir yerde duramıyordu. Beyaz saplı nagant tabancası, sağ yanında kuşağının içine sokuluydu. Sağ eli her zaman üstünde dururdu. Tavla oynar, para sayar, yemek yerken her zaman üstünde, görünmez bir düşmanla her an karşılaşmak üzereydi. Öyle sayıyordu.
O hızla kalktı, doğru arzuhalci Siyasetçi Ahmede gitti. Siyasetçi
Ahmet bir tuhaf adamdı. Bir hoş sanki ağzına bir çuval cevizi doldurmuşlar da çalkalıyorlar gibi konuşuyordu. Siyasetçi, Deli Fahrinin can düşmanıydı. Ali Safa Beyin de has adamıydı. O da kasabada Kalaycının yüzü suyu hürmetine icrai sanat ediyordu. Kalaycı namına türlü türlü dolaplar çeviriyordu. Habere, o da çok yanmıştı.
Abdi Ağa o hızla dükkana girdi:
Yaz, dedi, Ahmet efendi. Eğer hükümet hükümetse, hükümetliğini göstersin. Tam böyle yaz. Dağları belleri eşkıya almış. Her çalının dibi bir hükümet. İşte böyle yaz. On beş yaşında çocuklar bile dağda. Böyle yaz!
Yaz! Köyleri yakıyorlar. Kasabayı bile basıyorlar. Malımızdan canımızdan emin değiliz. Böyle yaz! Karılar bile silahlandı. İsyan var. Kasaba hükümetliğini ilan etti. Kanun kağıtlarda kaldı. Böyle yaz. İşte böyle yaz!
Gelsin de kara asker, köklerini kazısın bunların.
Siyasetçi Ahmet efendinin karanlık yüzü bir daha karanlıklaştı.
Başındaki siyah tüylü fötrünü çıkarıp masanın üstüne koydu. Cebinden çıkardığı mendiliyle alnını kurulamaya başladı.
Bu dediklerini mi yazacağım? diye sordu.
Abdi Ağa:
Tamı tamına, harfi harfine yaz dediklerimi. Bu candarmalar baş edemezler bunlarla. Baş edemezler. Anladın mı? Baş edemezler. Bu candarmaların bir alayı İnce Memedle başa çıkamaz. Ya gerisi!... Yaz.
Yaz da kara asker göndersin hükümet. Yaz ki isyan var. Bir eşkıya, irmisinde bir çocuk. Benim kapımın yanaşması... İnce Memed adında...
İşte böyle, söylediğim gibi yaz... İnce Memed tarlalarımı köylüye dağıtır. Beni köyden kovar, tarlalarımı köylüye, benim yanaşmalarıma dağıtır. Beş köyümü... Ben korkumdan kasabada bile gezemem. Candarma dairesinin önünde ev tuttum. Pencerelerine kum torbaları koydum. Kurşundan dolayı. Bacasını ördürdüm. Bombadan dolayı. Beni candarma dairesinin önündeki evimin içinde vurmaya gelmiş geçen gün. Haberlenmeseydik, nöbetçi olmasaydı, evi dinamitle uçuruyormuş. Kasabayı, diyormuş İnce Memed, tüm dinamitleyeceğim. Tüm. İşte, böyle tam yaz!
Siyasetçi:
Ben, dedi ağlar gibi, ben nasıl yazarım bunları? Elini keserler adamın. Haydi yazdık diyelim, şerefi var kasabanın. Gül adını pis etmeyelim kasabanın. Sonra da Kalaycı gittiyse, canı sağ olsun Ali Safa Beyin. Bir çete daha kurar. Ali Safa Bey, hükümete böyle yazdığına razı gelmez.
Abdi Ağa köpürdü:
Sen dediğimi yaz, dedi.
Siyasetçi:
Yazamam.
Sana yaz diyorum kardaş, yaz!
Yazamam.
Hışımla ayağa kalktı:
Ben de Fahri Efendiye yazdırırım, dedi.
Siyasetçi:
Nereye istersen yazdır ya, hakkında hayırlı olmaz.
Abdi Ağa doğru Deli Fahriye gitti. Deli Fahri onun ayak sesini çok uzaktan duydu, masadan başını ağır ağır kaldırdı.
23
Çiçeklideresinin beri yanı Şahinin kayası... Şahinin kayası sarp, üce, dümdüz, göğe ağmış yosunlu bir kayadır. Şahinin kayası efsanelere karışmıştır. Destanlarda söylenir. Kayanın yüzünden aşağılara doğru bir pınar kaynar. Şahinkaya pınarı... Dört bir yanını yeşil, üçük ağaçlar, kokulu yarpuzlar sarmıştır. Üç kavak boyu yukardan, arptan, kokular gelir. Köpüklü su iner, kayanın duvar dibi yüzünden.
Şahin meraklısı bir genç varmış eskiden. Kayanın yüzündeki delikler, ahin yuvası. Şahinlerin civciv çıkarma zamanı bir şahin yavrusu almak ister. Şahin yuvası duvar gibi düz kayalığın orta yerinde. Ne alttan çıkılır, ne üstten inilir. Delikanlı uzun, kalın bir ip bulur, epedeki en kalın ağaca bağlar. Şahin yuvasına doğru sarkar. Yavruyu alır koynuna koyar. Bu sırada ana şahin işten haberdar olur. Hışımla gelir, kanadıyla ipe çarpar, ipi kılıç gibi keser. Delikanlı, koynunda şahin yavrusu, aşağı düşer, parça parça olur.
Kaya bu yüzden Şahinin kayası olmuştur.
Geceden yola çıkan Memed, Şahinin kayasının dibinde durup dinlenirken, arkasından bir çıtırtı duyup baktı ki, ne baksın, Cabbar, endisine bakıp durur. Göğsünün kılları arasından oluk misali ter sızıyor.
Uzun zaman Cabbar olduğu yerde durdu. Memed de önüne, toprağa baktı kaldı.
Sonra Cabbar geldi Memedin yanına oturdu. Elini usul usul uzatıp elini tuttu. Birkaç kere sıktı. Memed aldırmadı. Önüne bakmayı sürdürdü.
Cabbar, sesi karıncalanarak, titreyerek:
Kardaş! dedi.
Öyle candan, öyle dostça söyledi ki Memed başını ondan yana döndürmek zorunda kaldı.
Cabbar, ellerini elleri arasına aldı:
Kardaş etme!
Sen de anlamazsan derdimi Cabbar kardaş, dedi, ben ölsem daha iyi.
Cabbar:
Memedim, diye inledi. Ben senin derdini anlıyorum. Ama sırası değil bu işin. Dert ikimizin.
Memed:
Öyleyse Cabbar kardaş, durma yoluma. Ben Hatçeye gideyim.
Yakalanırsam kadere. Yakalanmazsam...
Kızdı. Yüzü başkalaştı:
Kimse beni yakalayamaz, dedi.
Cabbar:
Bu senin yaptığın düpedüz ellerini kelepçeye uzatmaktır. Ya seni biri görür de tanırsa? Ya Abdi Ağa? Kasabanın içinde ne yaparsın?
Memed:
Kadere, dedi. Gözlerindeki pırıltı büyüdü. Yakalanmam.
Cabbar:
Var git git kardaş. Yolun açık olsun öyleyse.
Memed:
Sağol.
Cabbar:
Seni burada üç gün beklerim. Kürt Temirin evinde. Üç gün içinde dönmezsen bilelim ki yakalandın.
Memed:
Bilin ki yakalandım.
Kalktı yürüdü.
Cabbar arkasından, kendi kendine, gözden kayboluncaya kadar:
Seni de yitirdik İnce Memed, seni de, dedi. Bu dağlar bir İnce
Memed daha göremez. Vay!
İnce Memed Çiçeklideresi köyünden yırtık bir çarık, bir de on beş yaşında bir çocuk elbisesi buldurmuştu. Elbise el dokumasıydı.
Pamuktan, tırtıktı. Ceketi nar kabuğuna boyanmıştı. Şalvar beyazdı, irliydi. Yırtıktı da. Elbise çok dar geliyordu. Olduğundan bir misli küçülmüştü. Eline de kalın bir çoban değneği almıştı. Başına siperliği yırtılmış, yağlı bir kasket geçirmişti. Tabancasını, tabancasının fişeklerini, çerden bacağına bağlamış, ipleri beline sarmıştı.

Yüklə 2,05 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   20   21   22   23   24   25   26   27   28




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin