- Kamu Denetçi̇li̇ği̇ Dönemi̇ Başlıyor: Paketin 8. mad- desiyle, anayasanın 74. maddesine eklenen düzenle- meye göre, herkes bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahip olacak. TBMM Başkanlığı’na bağlı olarak kurulan Kamu Denetçiliği Kurumu idarenin işleyişiyle ilgili şikayetleri inceleyecek. Kamu başdenetçisi, TBMM tarafından gizli oyla 4 yıl için
seçilecek. İlk iki oylamada 367 oy aranacak. Bu oyu alan aday olmazsa, üçüncü turda salt çoğunlukla başdenetçi seçilecek. Kamu Başdenetçiliği’nin çalışmaları kanunla düzenlenecek.
- Artık Veki̇lli̇k Düşmeyecek: Paketin 9. maddesiyle, Anayasanın 84. maddesinin son fıkrası yürürlükten kalktı. Buna göre, partilerinin kapatılmasına neden olan milletvekillerinin vekilliği bundan sonra düşmeyecek.
- Yaş Kararlarına Yargı Yolu: Paketin 11. maddesiyle, anayasanın 125. maddesine eklenen düzenlemeye göre, Yüksek Askeri Şura kararlarına yargı yolu açıldı. Buna göre, YAŞ’ın terfi işlemleri ile kadrosuzluk nedeniyle emekliye ayırma hariç, her türlü ilişik kesme kararlarına karşı yargı yolu açık olacak. Böylece, daha önce YAŞ kararıyla ihraç edilenler de kararların iptali için dava açabilecek. Başbakan ve Milli Savunma Bakanı’nın YAŞ kararlarına daha önce koyduğu şerhler de açılacak bu davalarda önem arz edecek.
- Di̇si̇pli̇n Cezalarına Yargı Yolu:Paketin 13. maddesiyle, anayasanın 129. maddesinde yapılan değişikliğe göre, sadece uyarma ve kınama cezaları değil, memurlara ver- ilen tüm disiplin cezaları yargı denetimine tabi tutulacak.
- İç Denetçi̇ler: Paketin 14. maddesiyle, anayasanın
144. maddesine eklenen düzenlemeye göre, adalet
hizmetleri ve savcıların idari görevleri, Adalet Bakanlığı
müfettişleri ile yargı mensuplarından belirlenecek iç
denetçiler tarafından denetlenecek.
13
10
- Askeri̇ Yargıya Yetki̇ Tırpanı: Paketin, anayasanın askeri yargıya ilişkin 145. maddesini değiştiren 15. maddesiyle, daha önce kanunla yapılan ancak Anayasa Mahkemesi’nden dönen düzenleme, anayasaya girdi. Buna göre, askeri mahkemeler, asker kişilerin sadece askerlik hizmet ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri askeri suçlara ait davalara bakacak. Devletin güvenliğine, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlara ait davalar her halde adliye (sivil) mahkemelerinde görülecek. Buna göre, askeri yargıdaki, darbe iddialarını içeren tüm dava ve soruşturmalar sivil yargıya nakledilmek zo- runda kalınacak.
- Askeri̇ Yargıya Kanun Rötuşu: Paketin 20. maddesiyle, anayasanın 156. mad- desine, Askeri Yargıtay’ın işleyişinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceği hükmü eklendi. Paketin 21. maddesiyle de Askeri Yüksek İdare Mahkemesi’nin işleyişi konusunda da
kanun çıkartılacağı belirtildi. Çıkartılacak kanunlar, askeri yargının çalışma biçimini önemli ölçüde değiştirebilecek.
- Danıştay’a Fren: Paketteki düzenlemeyle, anayasanın 125. maddesine, yargı yetkisinin, yerindelik denetimi şeklinde kullanılamayacağı hükmü eklendi. Bu hükümle Danıştay’ın yerindelik denetimi yaparak bazı özelleştirme ihaleler-
ini iptal etmesinin önüne geçiliyor. Düzenleme, Danıştay’ın bir atama ya da özelleştirmeye yönelik vereceği olası iptal kararlarına hükümetin anayasayı işaret ederek sert tepki göstermesine yol açacak.
- Darbeci̇lere Yargı Yolu: 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını engelleyen, anayasanın geçici 15. maddesi, paketin 25. maddesiyle kaldırıldı. Yargının darbecilerin yargılanması yolunu açması halinde, şu anda hükümette bulunan Vecdi Gönül gibi isimlerin bile yargılanması söz konusu olacak.
14
|
|
10
|
|
- Vergi̇ Borçluları Korunuyor mu: Paketin 3. maddesi- yle, anayasanın 23. maddesinin 5. fıkrasında değişiklik yapıldı. Buna göre, fıkranın yeni hali, “Vatandaşın yurtdışına çıkma hürriyeti, ancak suç soruşturması veya kovuşturması sebebiyle hakim kararına bağlı olarak sınırlanabilir” düzenlemesinden olaşacak. Bu fıkra, hakim kararı olmaksızın, vergi borcu ve benzeri nedenlerle, kişilerin yurtdışına çıkışına engel olunmasının önüne geçecek. Yurtdışına çıkış ancak mahkeme kararıyla engellenebilecek. Ancak bu düzenleme, “vergi borcu olanlar korunuyor” eleştirilerine yol açtı. Bazı hukukçu- lar, yurtdışı yasağının sadece suç soruşturması sırasında hakim kararı verilmesine bağlanmasının, vergi borçlarını ödemeyen ancak herhangi bir soruşturmaya da hedef olmayan isimlere yaptırım uygulanmaması sonucunu doğuracağını savunuyor. Hukukçular, düzenlemeye dayanak alınan AİHM kararlarının yanlış yorumlanması sonucu bu sonucun doğduğunu da iddia ediyor.
15
10
- Bi̇rden Fazla Sendi̇kaya Üyelik: Paketin 5. maddesiyle, anayasanın 51. maddesinde yer alan, “aynı zamanda ve aynı işkolunda birden fazla sendikaya üye olunamaz” hükmü kaldırıldı. Böylece, aynı anda birden fazla sendikaya üye olma hakkı doğdu. Ancak bu düzenleme özellikle, hükümete muhalif sendikalarca eleştirildi. Bu sendikalar, hükümetin muhalif sendikaları etkisiz hale getirmek için, kendisine yakın sendikalar kurdurarak çalışanların buraya üye kaydedileceğini ve masaya oturma hakkının bu sendikalara geçeceğini savunuyor.
- Göstermeli̇k Hak mı?: Paketin 6. maddesiyle, anayasanın 53. maddesi değiştirildi ve memurlara toplu sözleşme hakkı verildi. Düzenlemeye göre,
toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması halinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na başvurabilecek. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesin nitelik taşıyacak ve toplu sözleşme hükmünde olacak. Bu konudaki ayrıntılar kanunla belirlenecek. Sendikalar, toplu sözleşme konusundaki son sözün hakem kuruluna bırakılmasının, düzenlemeyi ve verilen hakkı göstermelik kıldığını savunuyor.
- Si̇yasi̇ Greve Yeşi̇l Işık: Paketin 7. maddesiyle, anayasanın grev hakkı başlıklı 54. maddesindeki bazı düzenlemeler kaldırıldı. Buna göre, greve katılan işçilerin ve sendikanın işyerinde sebep oldukları maddi zarardan sendika sorumlu tutulamayacak. Siyasi amaçlı grev ve lokavt, dayanışma grev ve lokavtı, genel grev ve lokavt, işyeri işgali, işi yavaşlatma, verim düşürme ve diğer direnişler yapılabilecek.
- Eski̇ Anayasal Kurum: Paketin 23. maddesiyle, anayasanın “planlama” başlıklı 166. maddesi, başlığı ile birlikte değiştirildi. Başlık, “Planlama: Ekonomik ve Sosyal Konsey” şeklinde değiştirildi. Maddeye ise şu düzenleme eklendi: “Ekonomik ve sosyal politikaların oluşturulmasında, hükümete istişari nitelikte görüş
bildirmek amacıyla Ekonomik ve Sosyal Konsey kurulur. Ekonomik ve Sosyal Konseyin kuruluş ve işleyişi kanunla düzenlenir.”
16
|
|
10
|
|
İşte O Yılların Bilançosu
İZLEM
1993-1997 yılları arasında işlenen faili meçhul cinayetleri “devlet politikası” olarak niteleyerek, o dönem yüzbaşı ya da üsteğmen
olan kişilerin cinayetleri emir üzerine işlediklerini söyleyen emekli Koramiral Atilla Kıyat’ın iddiasının, faili meçhul cinayet ve eylemlere
ilişkin bilançolarla da örtüştüğü ortaya çıktı.
Faili meçhul eylemler konusunda Türkiye’nin en karanlık yılları olarak gösterilen 1990’lı yıllardan bu yana insan hakları bilançoları yayınlayan İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre, Kıyat’ın özellikle işaret ettiği
1994, 1995, 1996, 1997 yıllarında yüzlerce faili meçhul cinayet ve saldırı gerçekleştirildi. İHD’nin başvuru ve adli olaylardan derlediği verilere göre, 1994’te, 292 cinayet ve saldırı, 298 yargısız infaz, işkence ve gözaltında ölüm olayı yaşandı. Bu olayların büyük bölümü bugüne kadar aydınlatılamadı. 1995’te faili meçhul cinayet ve saldırı
sayısı 321, yargısız infaz, işkence ve gözaltında ölüm olayı
122 olarak gerçekleşti. 1996’da cinayet ve saldırı sayısı
124, yargısız infaz, işkence ve gözaltında ölüm olayı 190
oldu. 1997’de cinayet ve saldırı sayısı 109, yargısız infaz,
işkence ve gözaltında ölüm 114 olarak gerçekleşti.
İHD verilerine göre, Kıyat’ın işaret ettiği gibi, 1990’ların
sonuna kadar bu tablo devam etti. 1999’da 212 cinayet
ve saldırı, 205 yargısız infaz olayı gerçekleşti. 2000’li
yılların başından itibaren sayılarda düşüş yaşanmaya
başlandı.
17
10
Adli Sicil de Doğruladı
Adalet Bakanlığı Adli Sicil ve İstatistik Genel
Müdürlüğü’nün “faili meçhul” verileri de İHD verile-
rine paralel gelişti. 1994-1997 yıllarının, siyasi amaçla
işlenildiğinden kuşkulanılan faili meçhul olayları
soruşturmakla görevli DGM’lerin istatistikleri tabloyu
ortaya koydu. 1990-1993 yılları ile 1997’den sonraki
yıllarda, faili meçhul dosya sayısı 500 ila 1500 dolayında
gerçekleşirken, 1994’te 4145, 1995’te 2401, 1996’da
1945, 1997’de 5036 DGM kapsamında faili meçhul olay
yaşandı. 1994’te faili meçhul dosya sayısı, DGM’lerdeki
toplam dosyaların yüzde 47,6’sını, 1995’te yüzde
56,4’ünü, 1996’da yüzde 60,9’unu, 1997’de yüzde 65,5’ini
oluşturdu. 1997 yılında, DGM’lerdeki dosyaların sadece
yüzde 35’i diğer konulardan oluştu.
Kıyat Ne Demişti?
Diyarbakır’daki faili meçhul cinayetler davasında tanıklık
yapması söz konusu olan Kıyat, katıldığı bir televizyon
programında, faili meçhul cinayetler konusunda şunları
söylemişti: “1990’la 2000 yılları arasında yapılanlar bir
devlet politikası olmasına rağmen bölgede ülkesine karşı
kin kusan bir neslin yetişmesine sebep olmuştur. Hukuk
dışı uygulamalar yapılmıştır. Bugün Ergenekon’da faili
meçhul cinayetlerden dolayı suçlanan ve içeride olan kim-
seler vardır. Ama ben devamlı söylüyorum. Bu arkadaşlar
o zaman üsteğmendi, yüzbaşıydı. Şimdi diyorlar ki ‘Sen
Cizre’deyken muhtarı öldürdün’ ya da ‘Muhtarla beraber
oldun filancayı öldürdün’. Sene kaç? 1994, 1995. Şimdi
ben de diyorum ki, lütfen 94’ün, 95’in, 93’ün, 96’nın,
97’nin başbakanları, cumhurbaşkanları, genelkurmay
başkanları, OHAL valileri. Yatağınızda nasıl rahat uyur-
sunuz! Lütfen çıkıp açıklayın, bu yıllarda işlenen faili
meçhuller terörle mücadele için devlet politikası mıydı
ve bu çocuklar devlet politikası mı uyguladılar? ‘Hayır
böyle bir devlet politikası yok’ diyorsanız, söyleyin. Hayır
söylemiyorlar. Ben o zaman devlet politikası olduğunu
düşünüyorum. O zaman maalesef ülkeyi idare edenler,
faili meçhullerin de terörizme önlem olarak gördükler-
ini düşünüyorum. Çünkü bir üsteğmen, ‘Ben Hasan’la
Mehmet’i bir halledeyim de bu terörizmi bitireyim’
diyemez. Birileri emir verdi.”
18
|
|
10
|
|
Yargıtay, Vatandaşlık İçin
Evliliğe Yeşil Işık Yaktı
İZLEM
Yargıtay 11. Ceza Dairesi, evliliğin vatandaşlık hakkını alabilmek için yapılmasını evliliğin iptalini gerektirmediğine ve bu tür
evliliklerin nikah memuru önünde usulüne uygun yapıldığı takdirde evrakta sahtecilik suçundan ceza verilemeyeceğine hükmetti. Karar kesinleşirse, özellikle Doğu bloku ülkelerinden çalışmak için gelen ve Türkiye’de kalabilmek için sahte evlilikler yapanlar, usule uygun nikah kıymaları halinde sahtecilikle suçlanmayacak.
Kocaeli’de vatandaşlık almak için yapılan bazı ev- liliklerin tespit edilmesi üzerine evlenen çiftlere, evliliğe arabulucu olan sanıklara ve evliliğin vatandaşlık alabilmek için yapıldığını bildikleri halde resmi işlem yapan memurlara “resmi evrakta sahteci- lik” suçundan dava açıldı.
19
10
Tamamı Mahkum Oldu
Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi, dava sonunda
sanıkları söz konusu suçtan mahkum etti. Vatandaşlık
alabilmek için yapılan evlilikler ise iptal edildi. Kararı
hem cumhuriyet savcısı hem de sanık avukatları
Yargıtay’da temyiz etti.
Yargıtay Bozdu
Temyiz başvurusunu görüşen 11. Ceza Dairesi ise
sanıklara ceza verilmesinin kanuna aykırı olduğu
gerekçesiyle mahkeme kararını bozdu. Dairenin
kararında tarafların gerekli belgeleri hazırlayarak
görevli memur önünde usulüne uygun şekilde
evlenme iradelerini açıklamalarının yeterli olduğu,
bu evliliğin vatandaşlık hakkını alabilmek için
yapılmasının evliliğin iptalini gerektiren sebeplerden
olmadığı belirtildi.
Sahte Değil
Kararda, “Dosya içeriğinden anlaşıldığı üzere
görevli memurların huzurunda ve usulüne uygun
yapılan işlemler sonucunda meydana gelen suça
konu evlenme akitlerinin sahteliklerinden söz
edilemeyeceği” belirtildi. Kararda, sanıkların
üzerlerine kayıtlı resmi evrakta sahtekarlık suçlarının
unsurlarının oluşmayacağı, bu yüzden tüm sanıkların
iddia edilen suçlardan ayrı ayrı beraatleri yerine, “şekil
şartlarına uyulmadan evlilik işlemlerini yaptıkları”
gerekçesiyle mahkumiyetlerine karar verilmesinin
kanuna aykırı olduğu belirtildi.
Emsal Olacak
Dava, Kocaeli 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden
görülecek. Mahkeme, Daire’nin bozma kararına
uyarsa beraat kararı kesinleşecek. Ancak önceki
kararında direnmesi halinde nihai kararı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu verecek. Davada kesin
kararın 11. Ceza Dairesi’nin görüşü
doğrultusunda kesinleşmesi halinde vatandaşlık
almak için yapılan evlilikler iptal edilmemesi
konusunda önemli bir emsal olacak.
Bir Garip Kan Davası Kararı
İZLEM
Daha önce haksız tahrik indirimi yaptığı töre cinayeti kararlarından yasalarda yapılan değişikliklerden sonra vazgeçen Yargıtay’ın şimdi de kan davasıyla ilgili verdiği kararlar tartışma yaratıyor.
Yargıtay 1. Ceza Dairesi, dedesini öldüren ve cezasını çeken kişiyi, olayın üzerinden 8 yıl geçtikten sonra öldüren sanığa “kan gütme saiki ile öldürme” suçundan verilen cezayı bozdu. Trabzon’da meydana gelen olayda dedesini öldüren ve cezaevinde cezasını çeken kişiyi öldüren sanığı Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesi “kan gütme saikiyle taammüden öldürmekten” mahkum
20
|
|
10
|
|
etti. Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesi, maktülün 1998’de sanığın dedesini öldürdüğü ve uzun süre tutuklu kalıp tahliye olduktan ve olayın üzerinden yaklaşık 8 yıl geçtikten sonra öldürüldüğüne dikkati çekti. Daire, buna rağmen “sanığın intikam
almak görev bilinciyle hareket etmediği” görüşünü savunarak, “Yerleşik Yargıtay içtihadına göre öldürenin öldürülmesinin kan gütme saikini oluşturmayacağı düşünülmeden, tasarlayarak insan öldürme yerine yazılı şekilde hüküm kurulması ve dedesinin maktul
tarafından öldürülmesinin sanık açısından haksız tahrik oluşturacağının düşünülmemesi” gerekçesiyle mahkeme kararını bozdu.
Kan Gütme Sayılmaz
Aynı dairenin diğer bir kararında abisini öldüren kişiyle
aynı cezaevinde kalan sanığın, arkadaşlarıyla birlikte
şişleyerek öldürmesi olayında da kan gütme saikinden
ceza verilmesine gerek olmadığı kararı çıktı. Daire bu
kararında da “Önceki olayın öldüreninin öldürülmesinin
kan gütme saikini oluşturmayacağı ve eylemin, sanığın
abisini öldüreni tahrik altında öldürmeye teşebbüs
suçunu oluşturduğu” ileri sürüldü.
Planlayarak Öldürdü
Dairenin benzer bir başka kararı da Ceyhan M Tipi
21
10
Cezaevi’nde işlenen bir cinayetle ilgili açılan davada ve-
rildi. Abisini öldüren kişiyle aynı cezaevinde kalan sanık,
arkadaşlarıyla plan yaparak buzdolabı raf tellerinden şiş
hazırladı. Gardiyanlara hasta numarası yaparak koğuş
kapısını açtıran sanıklar, maktulü şişledi. Ancak büyük
bir tesadüf eseri şişlenen mahkum ölmedi. Mahkeme,
“kan gütme saikiyle öldürmeye teşebbüs” suçundan
mahkumiyet verdi. Ancak Yargıtay 1. Ceza Dairesi, temyiz
incelemesi sonunda bu kararı bozdu. Bozma kararında
“Önceki olayın öldüreninin öldürülmesinin kangütme
saikini oluşturmayacağı ve eylemin, sanığın abisini
öldüreni tahrik altında öldürmeye teşebbüs suçunu
oluşturduğu” savunuldu.
Büyük Fark Var
Türk Ceza Kanunu’na göre kan gütme saiki ile işlenen ci-
nayetlerde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası veriliyor.
Yargıtay, her iki olayda da kan gütme saiki olmadığına
hükmettiği için sanıklara “haksız tahrik altında kasten
21
|
|
|
|
adam öldürme” suçundan 12 yıldan 18 yıla kadar hapis
cezası verilebilecek.
CHP, Muğlalı Kışlası’nı
Erdoğan’a Sordu
İZLEM
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun, Van’daki Mustafa Muğlalı kışlasının isminin değiştirilmesini istemesinin ardından
CHP konuyu, soru önergesiyle TBMM’ye taşıdı.
CHP Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelttiği soru önerge- sinde, 30 Temmuz 1943’te, Van’ın Özalp ilçesinde,
33 köylünün İran sınırında hayvan kaçakçılığı iddiasıyla yakalandıktan sonra 3. Ordu Komutanı Org. Mustafa Muğlalı’nın emriyle mahkeme-
22
|
|
10
|
|
ye çıkarılmadan kurşuna dizildiğini anımsattı. Muğlalı’nın bu olay sonucunda sorumlu olduğu gerekçesiyle 2 Mart 1950’de ölüm, ardından da ileri yaşı ve hafifletici nedenlerden ötürü 20 yıl hapis cezasına çarptırıldığını aktaran Öztürk,
23
10
Askeri Yargıtay’ın kararı bozmasına karşın, yeni yargılama başlamadan Muğlalı’nın 11 Aralık 1951’de,
71 yaşındayken hapishanede öldüğünü ifade etti.
16 Mart 2004’te Genelkurmay tarafından Van ilinin Özalp ilçesinde bulunan Jandarma Sınır Taburu’nun adının Mustafa Muğlalı Kışlası olarak değiştirildiğini, ancak bu durumun bölge halkının tepkisine neden olduğunu belirten Öztürk’ün önergesindeki sorular şöyle:
- İnsanları yargılamadan kurşuna dizen bir kişinin adını, kendi iktidarınız döneminde olan 16 Mart
2004’te bir kışlaya verilmesinin nedeni nedir? Bu kişinin adının bir kışlaya verilmesinde bu zamana kadar herhangi bir itirazınız oldu mu?
- Herhangi bir demokratik hukuk devletinde görül-
meyen böyle bir uygulama neden yapılmıştır?
16 Mart 2004’ten bu zamana kadar bölge
halkının tepkisine rağmen kışlanın adını neden
değiştirmediniz?
- Van’ın Özalp ilçesinde bulunan Mustafa Muğlalı Kışlası’nın adını değiştirmeyi düşünüyor musunuz? Düşünüyor iseniz isim değişikliğini ne zaman gerçekleştireceksiniz?
24
|
|
10
|
|
KPSS İdari Yargıda
İZLEM
2010 KPSS’de soruların çalındığı ve kopya çekildiği iddiaları adli yargıda başlatılan soruşturmanın ardından idari
yargıda da dava konusu oldu.
2010 KPSS’de 74.927 puan alan bir aday, sınavın iptal edilmesi istemiyle Ankara 1. İdare Mahkemesi’nde dava açtı. ÖSYM Başkanı Prof. Dr. Ünal Yarımağan’ın, sınavda usulsüzlük yapıldığına dair bir bulgu tespit edemediklerini açıklamasına rağmen soruların çalındığı ve kopya çekildiği iddialarının ciddi bulunması halinde sınav tümüylü
iptal edilebilecek. ÖSYM’nin, Genel Yetenek bölümündeki bir sorunun iki cevaplı olduğunu açıkladığının anımsatıldığı dava dilekçesinde, “Konuyu iyi bilen aday hiçbir zaman birden fazla cevabı olan soruyu cevaplamaz. Bu itibarla Genel Yetenek sorularının tamamına doğru yanıt veren süper öğrenciler ya cevabı birden fazla olan seçeneği dahi doğru tahmin edecek kadar hidayete ermişler ya da soruların cevabını önceden bildiklerinden seçeneği işaretlemişlerdir. Başka seçenek bulunmamaktadır” denildi.
Ankara 1. İdare Mahkemesi’nde açılan davanın dilekçesinde, 2010
KPSS sonuçlarının iptal edilmesi talep edildi. Dilekçede mağdur Burcu
Yeşilyurt’un 2003’te Osmangazi Üniversitesi Tarih bölümünden mezun
olduktan sonra girdiği 2010 KPSS’den 10 puan türünden 74.927 puan
aldığı kaydedildi. Yeşilyurt’un, Genel Yetenek’te 40 doğru 3 yanlış,
Genel Kültür’de 51 doğru 9 yanlış, Eğitim Bilimleri’nde ise 87 doğru 33
yanlış yaptığı ifade edilen dilekçede, en fazla Eğitim Bilimleri dalında
yanlış cevap verdiği, ancak sınav sonuçları açıklandığında ise bu bölüm
sorularının tamamının yüzlerce aday tarafından yanlışsız yapıldığının
görüldüğü kaydedildi.
Dostları ilə paylaş: |