İntizar Ayetullah İbrahim emiNİ Çeviri: Kadri Çelik


NİÇİN VASİYETTE ZİKREDİLMEDİ?



Yüklə 1,16 Mb.
səhifə21/47
tarix02.08.2018
ölçüsü1,16 Mb.
#65903
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   47

NİÇİN VASİYETTE ZİKREDİLMEDİ?


"Nakledildiği üzere İmam Hasan Askeri (a.s) ölüm döşeğinde ölüm sonrası işlerini yapması için annesini kendisine vasi karar kıldı ve bu konu dönemin kadıları nezdinde de isbat edildi, ama asla çocuğunu zikretmedi. Ölümünden sonra da malları annesi ve kardeşleri arasında taksim edildi.[20] Halbuki eğer çocuğu olsaydı mirastan mahrum olmaması için vasiyette zikrederdi." diyenlere şunu hatırlatmak gerekir: İmam Hasan (a.s) zalim hükümdarın baskı ve şerrinden kurtulmak için bilerek oğlunu vesiyetinde gizlemiştir. İmam (a.s) bu çocuğu gizlemeye çok önem veriyor ve onun bilinmesinden endişe duyuyordu. Hatta bazen en yakın ashabına karşı bile takiyye etmek ve olayı ondan gizlemek zorunda kalıyorlardı.
İbrahim b. İdris şöyle diyor: "İmam Hasan Askeri (a.s) bana bir koyun gönderdi ve "Bu koyunu çocuğum için akika olarak kes ve aile fertlerine yedir." dedi. Ben de emrine itaat ettim. Ama huzuruna varınca bana "Oğlum dünyadan göçtü" buyurdu. Ancak başka bir defasında iki koyunu bir mektupla birlikte bana gönderdi, bu mektupda şöyle yazıyordu: "Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu koyunu İmam’ın için akika olarak kes ve akrabalarına yedir." Ben de emrine itaat ettim, yanına varınca bana birşey demedi.[21]
Hz. Sadık (a.s) da kendi vasiyyetinde bu ihtiyat ile amel etti ve beş kişiyi kendine vasi kıldı: Abbasi halifesi Mansur’u, Medine valisi Muhammed b. Süleyman’ı, Abdullah ve Musa adlı iki oğlu ile Musa’nın annesi Hamide’yi.
İmam (a.s) bu hareketiyle oğlu Musa’yı (a.s) muhtemel tehlikelerden kurtarmıştır. Çünkü O biliyordu ki halife, vasi ve imamın kim olduğunu anlarsa onu öldürmeye kalkışacaktır. Gerçekten de İmam’ın tahmini doğru çıkmış ve halife, imamın vasisinin belirlendiği taktirde öldürülmesini emretmişti.
NİÇİN BAŞKALARİ HABERDAR OLMADİLAR?

"Birinin bir çocuğu olursa yakınları akrabaları, komşuları ve dostları bundan haberdar olur. Hele tanınmış ve muhterem biri ise çocuğu hakkında asla ihtilafa düşülmez. İmam Hasan Askeri gibi şiiler nezdinde büyük bir makamı olan bir insanın çocuğu olur da insanlar bundan habersiz kalırlar mı? "şeklindeki bir soruya şu cevabı vermek gerekir:


Normal bir olay söz konusu olursa bu iddia doğrudur. Ama İmam baştan beri oğlunun doğumunu gizli tutmak istiyordu. Hatta Peygamber ve diğer Ehl-i Beyt İmanları da onun hakkında böyle davranıyorlardı. Öyle ki, doğumunun gizliliğini onun alametlerinden saymışlardır. Örneğin: Hz. Seccad (a.s) şöyle buyuruyor: "Bizim Kâim’imizin doğumu insanlara gizli kalacaktır, onun için "Hiç doğmamış" diyeceklerdir. Çünkü kıyam ettiğinde hiç kimsenin biatı boynunda olmasın diye."[22]
Abdullah b. Eta şöyle rivayet ediyor: İmam Bâkır (a.s)’a "Sizin şiileriniz lrak’ta çoktur" dedim, "Allah’a andolsun akrabalarınızdan hiç birisinin böyle bir gücü yoktur. O halde niçin kıyam etmiyorsunuz?" İmam şöyle buyurdu: Boş sözlere kulak asma Allah'a and olsun ben Sâh-ibul Emr (Emir sahibi Mehdi) değilim.” “O halde Sahib-ul Emr kimdir?" diye sordum, İmam şöyle buyurdular: "Doğumu insanlara gizli kalan birini gözle; sahibiniz odur."[23]
İmam Hasan Askeri (a.s) niçin oğlunun doğumunu insanlardan gizlemiş ve böylece insanlar şüpheye düşmüşlerdir? Sorusunun cevabı da şudur:
Önceden de değindiğimiz gibi va’dedilmiş Mehdi olayı asr-ı saadetten beri müslümanların teveccüh ettiği bir meseleydi. Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) bu hususta buyurdukları ve Ehl-i Beyt imamlarının teyidleri, halk arasında oldukça yaygındı. Zamanın halifeleri de bu olaydan haberdar idiler. Va’dedilmiş Mehdi’nin Hz. Fatıma’nın (a.s) neslinden ve Hz. Hüseyin’in (a.s) soyundan geleceğini biliyorlardı. Zalimlerin hükümetinin onun eliyle yıkılacağını, alemin doğu ve batısına hakim olacağını ve zalimleri ortadan kaldıracağını duymuşlardı. Bu yüzden Hz. Mehdi’nin zuhur etmesinden korkuyor, dolayısıyla iktidarlarını muhtemel tehlikelerden uzak tutmaya çalışıyorlardı. Bu yüzden Haşimoğullarının, özellikle de İmam Hasan Askeri’nin evi hükümetin gizli ve açık adamları tarafından sıkıca kontrol altına alınmıştı.
Abbasî halifesi Mu’temed, bazı ebe kadınları Hz. Mehdi’nin doğumundan haberdar olmaları için gizlice görevlendirmişti. Bunlar arada bir Haşimoğulları’nın özellikle de İmam Hasan Askeri’nin evine gidiyor, durumu halifeye bildiriyorlardı. İmam Hasan Askeri’nin hastalandığını duyunca yakınlarından bazılarını İmam’ın evini gözaltına almakla görevlendirdi. Vefatını duyunca da bazılarını İmam’ın evini arayıp çocuğu bulmalarını istedi. Bununla da yetinmeyip, bazı uzman kadınları İmam’ın evine gönderek bütün cariyeleri muayene ettirdi ve içlerinde hamile olanları tutuklamalarını emretti.
Ebe kadınlar cariyelerden birinden şüphelenmiş ve bunu Halife’ye bildirmişlerdi. Halife o cariyeyi bir hücreye kapattı. Hizmetçi Nahriri’yi onu göz altında tutmakla görevlendirdi, ne var ki bir süre sonra, onun hamile olmadığı anlaşılınca serbest bıraktılar. İmam Hasan’ın (a.s) eviyle yetinmeyen Halife, şehirdeki bütün evleri aratmıştır.[24]
Görüldüğü gibi İmam Hasan’ın (a.s) o tehlikeli durumda çocuğunun doğumunu gizlemekten başka çaresi yoktu. Yüce İslam Peygamberi (s.a.a) ve Ehl-i Beyt İmanları da bu olayın vuku bulacağını önceden bildirmiş ve Hz. Mehdi’nin (a.s) doğumunun gizli tutulması mevzusunu haber vermişlerdi.
Tarihte bu olayın başka bir benzeri de vardır. Örneğin Firavun İsrailoğulların’dan bir çocuğun saltanatını yok edeceğini duymuştu. O da bu tehlikeyi önlemek için bir sürü insanı hamile kadınları sıkı bir kontrol altında tutmakla görevlendirdi. Doğan çocuk erkek ise öldürüyor kız ise esir ediyorlardı. Bu şekilde yüzlerce masum çocuğu öldürdüler. Ama bütün bu cinayetlere rağmen amaçlarına ulaşamadıkları gibi Allah Tealâ Hz. Musa’nın (a.s) annesinin hamilelik ve doğumunu gizli tuttu, böylece ilahî irade gerçekleşmiş oldu.
İmam Hasan Askeri (a.s) o zor şartlarda dahi insanları hidayete ulaştırmak için güvendiği insanlara çocuğunu göstermiş ve onun dünyaya geldiğini haber vermiş, ama aynı zamanda bu olayı gizli tutmalarını ve adını zikretmemelerini de emretmişti.

SAHİB-UL EMR’İN (A.S) ANNESİ


Hazret-i Mehdi’nin (a.s) annesini çeşitli isimlerle tanıtmışlardır. Örneğin Nercis (veya Nergis), Saykal, Reyhane, Susen, Hekime, Meryem… Aşağıda ki noktalar bu ihtilafın nedenlerini ortaya koymaktadır:
1- İmam Hasan Askeri’nin (a.s) farklı isimlerde olan bazı cariyeleri vardı. Hekime Hatun, cariyelerin sayısı hususunda iki açıklamada bulunmuştur. Hekime Hatun bir yerde şöyle diyor. "Bir gün İmam Hasan’ın huzuruna vardım bahçede oturduğunu ve cariyelerin etrafında toplandığını gördüm "Feda olayım sana, vasin hangi cariyenden doğacaktır?" dedim. İmam (a.s) "Susen’den" buyurdular.[25]
Bir başka yerde ise şöyle demektedir: "Bir gün İmam’ın evine gitmiştim. Dönmek isterken "İftara bizimle kal, çünkü Allah bu gece bana bir evlat nasip edecektir" diye buyurdu. "Hangi cariyenden" diye sordum. "Nercis’ten" buyurdu. Ben de, "Efendim ben de Nercis Hatun’u diğer cariyelerinden daha çok seviyorum" dedim."[26]
Bu iki hadisten de anlaşılmaktadır ki İmam Hasan’ın birden fazla cariyesi vardı.
2- Önceden de dediğimiz gibi İmam Hasan’ın (a.s) çocuğu, baskı ve zulmün yoğun olduğu bir dönemde doğdu. Abbasî halifeleri, hatta Haşimoğulları’ndan bazıları dünyayı adaletle dolduracak olan Mehdi’nin, yani zalim hükümetlere karşı kıyam edecek olan imamın doğum zamanının yaklaştığını sezdikleri için tedirgin idiler. Bu sebeple açık ve gizli görevlileri İmam Hasan’ın (a.s) evini ve hatta bütün alevilerin (Hz. Ali’nin soyundan olanların) evlerini kontrol altında tutuyorlardı. Abbasi casusları o evlerde bir çocuk bulup bunu halifeye teslim etmeye çalışıyorlardı.
Bu iki mukaddemenin hatırlatılmasından sonra şunu söylemek gerekir ki, Allah Teala böyle korkunç şartlarda ve herkesin kontrol altına alındığı bir evde İmam Hasan Askeri’nin oğlunun dünyaya gelmesini ve onun her türlü tehlikelerden korunmasını takdir etmişti. Bu yüzden gerekli bütün şartlar temin edildi. Evvela, rivayette de yeraldığı üzere annesinde hamilelik eserleri görülmedi. İkincisi, İmam Hasan (a.s) ihtiyat ederek Hz. Mehdi’nin annesinin adını kimseye söylemedi. Üçüncüsü, doğum anında İmam Hasan Askeri’nin halası Hekime Hatun ve belkide cariyelerden bazısı dışında hiçkimse yoktu Halbuki normal şartlarda doğum için bir ebe ve birkaç yardımcıya ihtiyaç duyulurdu. Aslında hiçkimse İmam Hasan Askeri’nin evlenip evlenmediğini ve evlenmişse de eşinin hangisi olduğunu bilmiyordu.
Şaban ayının 15. gecesi her yere karanlık bastırdığı bir anda büyük bir gizlilik ve korku ortamında İmam Hasan’ın (a.s) bir çocuğu dünyaya geldi. O evde birçok cariye vardı, hiçbirinde hamile alametleri görülmüyordu, üstelik doğum yaparken de Hekime Hatun’un dışında hiçkimse yoktu ve hiçkimse bu olayı açıklamaya cesaret edemezdi.
Bu şartlar altında hadise bir süre tamamiyle gizli kaldı. Sonradan İmam Hasan’ın yakın ashabı arasında birtakım tartışmalar ortaya çıktı. Bazıları Allah’ın İmam Hasan’a bir çocuk ihsan ettiğini söylüyor, bazıları ise inkar ediyordu. Çünkü cariyelerin hiçbirinde hamilelik alameti görülmüyordu. Dolayısıyla annesinin kim olduğu hususunda ihtilaf oldu. Bazıları Saykal, bazıları Susen, bazıları Reyhane… vb. şeyler söylüyordu; ama olayı bilen ve gizli tutmaları emredilen bir avuç insan dışında hiçkimse hakikati bilmiyordu. Hatta Hz. Mehdi’nin (a.s) doğumuna şahit olan Hekime Hatun bile ihtiyat ederek annesinin bazen Nercis, bazen de Susen olduğunu söylüyor, hatta bazen de birtakım maslahatlar yüzünden, bu haberi İmam Hasan’ın (a.s) annesine isnat ediyordu.
Ahmed b. İbrahim şöyle der: "H. 262. yılında İmam Cevad’ın (a.s) kızı Hekime Hatun’un yanına vardım. Perde arkasından onunla sohbet ettim, bazı hususlarda inançlarını sordum. O da imamlarını teker teker saydı ve son olarak Muhammed b. Hasan’ı söyledi. "Sen olaya bizzat şahit oldun mu? Yoksa rivayetler vasıtasıyla mı naklediyorsun?" diye sordum. "Olayı İmam Hasan Askeri (a.s) kendi annesine yazmıştır" diye cevap verdi. "O halde şiiler kime müracaat etmelidir?" diye sorunca "İmam Hasan Askeri’nin annesine" diye cevab verdi. "Bu vasiyette bir kadına mı uymak gerekir? "şeklindeki soruyu da "Evet İmam Hasan Askeri bu vasiyetinde ceddi Hüseyin b. Ali’ye uydu. Çünkü İmam Hüseyin (a.s) da Kerbela’da bacısı Zeyneb’i vasi kıldı ve Ali b. Hüseyin’in (a.s) ilimleri Zeyneb’e isnat edilmektedir. İmam Hüseyin (a.s) bunu sadece Ali b. Hüseyin’in imamlık konusu gizli kalsın diye yaptı" şeklinde cevaplayarak "Siz hadis ve rivayet ehlisiniz, Hüseyin’in (a.s) dokuzuncu evladı hayatta olduğu zaman mirasının taksim edileceği sizlere rivayet edilmedi mi? demiştir."[27]
Görüldüğü gibi, Hekime Hatun bu hadiste sarih bir şekilde cevap vermekten çekinmiş ve çocuk olayını İmam Hasan’ın annesine isnat etmiştir. Bunu ya muhatabından korktuğu ve takiyye ettiği için yapmıştır, ya da olayın belirsiz kalmasını ve duyulmamasını istemiştir. Ama yine Hekime Hatun bir başka yerde İmam Hasan Askeri’nin Nercis ile evliliğini detaylı bir şekilde beyan ederek şöyle der: "Ben şu anda sürekli olarak İmam'ı görüyor ve onunla sohbet ediyorum."[28]
Velhasıl Sahib-ul Emr’in (a.s) annesinin adı hakkındaki ihtilaf garipsenecek bir olay değildir. Aksine, bu ihtilaf o zamanın korkunç durumu, baskı yönetimi ve İmam Hasan’ın -maslahat gereği- bir çok cariyesinin olmasından kaynaklanmıştır. Kim bilir belki de İmam Hasan’ın mirası hususunda Hz. Mehdi'nin annesi ve kardeşi "Cafer-i Kezzab" arasındaki ihtilaf zamanın halifesi tarafından düzenlenmiş bir komploydu. Bu vesileyle İmam Hasan (a.s)’ın çocuğu hakkında bir bilgi edinmek istiyordu.
Şeyh Saduk, "Kemal-ud Din" kitabında şöyle diyor: "İmam’ın annesi ile Cafer arasında miras üzerinde ortaya çıkan ihtilaf muhakeme için Halifeye iletilince, İmam Hasan’ın (a.s) "Saykal" adındaki bir cariyesi hamile olduğunu iddia etti. O cariyeyi zamanın halifesi Mutemed’e götürdüler. Halifenin ve Muvaffak’ın eşleri, hizmetçileri o cariyeyi sürekli kontrol altında tutuyor ve onun hamile olup olmadığını öğrenmeye çalışıyorlardı. İşte o günlerde Saffar ile Sahib-i Zenc’in kıyamı ve Abdullah b. Yahya’nın ölümü gibi bir takım korkunç olaylar oldu. Bu olaylar Samerra’dan çıkmalarına, netice olarak da kendileriyle meşgul olup Saykal olayının sonucunu öğrenme fırsatı bulamamalarına sebep oldu."[29]
İsimlerin ihtilaf ve çeşitliliği hususunda başka bir takım ihtimaller de vardır. Bazıları şöyle de diyebilirler: Bütün bu isimler gerçekte bir cariyenin isimleriydi. Yani Sahib-ul Emr’in annesi olan cariyenin çeşitli isimleri vardı. Bu da uzak bir ihtimal değildir. Çünkü araplarda ilgi duyulan birinin çeşitli isimlerle çağrılması eski bir gelenekti.
Bu ihtimalin delili de Kemal-ud Din kitabında yer alan bir rivayettir. Saduk kendi senediyle Ğıyas’ın şöyle dediğini rivayet eder: "İmam Hasan’ın (a.s) vasisi cuma günü dünyaya geldi. Annesinin adı Reyhane idi Nercis, Saykal ve Susen diye de anılırdı. Hamileliği zamanında özel bir nuraniyeti olduğu için ona Saykal diyorlardı."[30]
Son olarak şu noktayı da hatırlatmakta fayda var: Her ne kadar Sahib-ul Emr’in (a.s) annesinin adını belirleme hususunda çeşitli şıklar varsa da bu Hz. Mehdi (a.s)'ın varlığı hakkındaki kesin delillere gölge düşürmez. Çünkü hem Ehl-i Beyt İmamları, hem de İmam Hasan Askeri (a.s), oğlunun varlığını haber vermişlerdir. Ayrıca Hz. Cevad’ın (a.s) kızı ve güvenilir bir mümine olan Hekime Hatun da onun doğumunu açıklamıştır. Üstelik İmam Hasan’ın bazı hizmetçileri ve güvenilir ashabı da o çocuğu görmüş ve varlığına şehadet etmişlerdir. Annesi için şu veya bu adın kullanılmış olması sonucu değiştirmez.

--------------------------------------------------------------------------------


[1]- Gaybet-i Şeyh, s.141-142.
[2]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.292; Isbat-ul Vasiyye, s.197.
[3]- Isbat-ul Hudat, c.6, s.431.
[4]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.433.
[5]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.20.
[6]- Isbat-ul Hudat, c.6, s.432.
[7]- Bihar-ul Envar, c.52, s.23.
[8]- Bihar-ul Envar, c.52, s.25.
[9]- Isbat-ul Hudat, c.6, s.311.
[10]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.20.
[11]- Isbat-ul Hudat, c.6, s.425.
[12]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.16.
[13]- Yenabi-ul Mevedde, 82. bab.
[14]- -Isbat-ul Hudat, c.7, s.244; Isbat-ul Vasiyye, s.198.
[15]- Yenabi-ul Mevedde, 82. bab.
[16]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.323; Yenabi-ul Mevedde, 82. bab.
[17]- Bihar-ul Envar, c.52, s.78-86.
[18]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.18; Isbat-ul Vasiyye, s.197.
[19]- Isbat-ul Hudat, c.7, s.356. Daha fazla bilgi için şu kitaplara başvurunuz: Tebsıret-ul Veli fimen R El-Kim'el Mehdi, yazar: Seyyit Haşim-i Behrani; Bihar-ul Envar, c.51, 1. bab, c.52, 17 ve 19. bablar.
[20]- Usul-i Kafi, bab-u Mevlid-i Ebi Muhammed-il Hasan b. Ali.
[21]- Bihar-ul Envar, c.51, s.22; Isbat-ul Hudat, c.7, s.78; Isbat-ul Vasiyye, s.198.
[22]- Bihar-ul Envar, c.51, s.135.
[23]- Bihar-ul Envar, c.51, s.34.
[24]- -Usul-u Kafi, Mevlid-u Ebi Muhammed el Hasan b. Ali; Irşad-i Müfid; Tabersi'nin A'lam-ul Vera kitabı ve Keşf-ul Ğumme, onbirinci Imam bölümü.
[25]- Bihar, c.51, s.17.
[26]- Bihar, c.51, s.25.
[27]- Kemal-ud Din, c.2, s.178.
[28]- Kemal-ud Din, c.2, s.99-103.
[29]- Kemal-ud Din, c.2, s.149
[30]- Kemal-ud Din, c.2, s.106.

--------------------------------------------------------------------------------




Yüklə 1,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   17   18   19   20   21   22   23   24   ...   47




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin