İsim ve Sıfatlar Tevhidinde Ehl-i Sünnet’in Muhaliflere Cevabı


Şeyhu’l-İslâm İbn-i Teymiyye’nin el-Fetvâ el-Hameviyye el-Kübrâ Adındaki Bu Eseri Nedeniyle Dımaşk’ta (Şam’da) Maruz Kaldığı Mihnet



Yüklə 1,69 Mb.
səhifə9/92
tarix07.01.2022
ölçüsü1,69 Mb.
#83151
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   92
Şeyhu’l-İslâm İbn-i Teymiyye’nin el-Fetvâ el-Hameviyye el-Kübrâ Adındaki Bu Eseri Nedeniyle Dımaşk’ta (Şam’da) Maruz Kaldığı Mihnet1

Şeyhu’l-İslâm İbn-i Teymiyye hayatı boyunca inancından ötürü birtakım fitne ve musîbetlere maruz kalmış, gerek ölümünden önce gerekse ölümünden sonra hakkında birçok topluluk ileri geri konuşmuş ve O’nun tecsîm fikri başta olmak üzere daha başka sapık bid’at görüşlere sahip olduğunu iddia etmişlerdir. Oysa ki O, bütün bu iddia ve görüşlerden uzaktır.2 İşte O’nun inancı uğrunda maruz kaldığı mihnetlerden biri de bu kitapta özeti verilen el-Fetvâ el-Hameviyye el-Kübrâ adlı eseri nedeniyle Dımaşk’ta maruz kaldığı mihnettir Bu mihnet, Şeyhu’l-İslâm’ın iki has öğrencisi olan İbn-i Abdilhâdî (öl.744h.) ve İbn-i Kesîr’in (öl.774 h.) aktardıklarına göre aynen şöyle gerçekleşmiştir:

İbn-i Abdilhâdî (öl.744h.) şöyle demiştir:

“698 yılı Rebîu’l-Evvel ayında Şeyh İmam Takıyyuddîn b. Teymiyye Dımaşk’ta bir mihnete uğradı. Bu mihnet, Rebîu’l-Evvel ayının başında; bu ayın 5. günü başlamış ve sonuna kadar sürmüştür.

Bu mihnetin özeti şudur: Şeyh İbn-i Teymiyye (bu kitabı) Hama’da sıfatlar hakkında kendisine sorulan bir soruya cevap olarak yazmış ve bu kitapta hem selefin görüşünü anlatmış hem de onu kelâmcıların görüşüne tercih etmişti. Zaten bundan az bir süre önce de, müneccimlerin yaptıkları işi inkar etmişti. Daha sonra Dımaşk’ta Seyfuddîn Câğân (Kağan) ile sultanlığa vekalet ettiği ve yönetim işlerini yürüttüğü bir sırada bir araya gelmiş Seyfuddîn Kağan’da O’ndan taraf olarak O’na uymuş, söylediklerini kabul etmiş ve kendisiyle daha çok bir araya gelmeyi talep etmişti.

Böylece toplumun bir kesiminde, şeyhe karşı zaten daha önceden var olan hoşnutsuzluk, ortaya çıkışından ve hakkında söylenen güzel sözlerden dolayı duydukları rahatsızlık yanında ayrıca bir sıkıntı baş gösterdi.

Böylelikle zaten daha önceden var olan şeylere yeni bir tanesi daha eklenmiş oldu. Ancak İbn-i Teymiyye’nin zühdünden, dünyaya tamah etmeyişinden, makam ve mevkiye olan isteksizliğinden, ilminin çokluğu, cevap ve fetvâlarının doğruluğundan (kalitesinden) ve bu cevap ve fetvâlarda kendini gösteren ilim bolluğu ve anlayış kalitesinden dolayı hakkında olumsuz konuşmaya bir türlü yol bulamıyorlardı. Onlar da bunun üzerine, sıfatlar ve Kur’ân hususunda kelâmcıların görüşünü selefin görüşüne tercih ettiklerinden ve doğru olanın da bu olduğuna inandıklarından dolayı, akîde hakkında (inandıkları ve söyledikleri şeylerin doğruluğunu göstermek) için kelâm ilmine dayandılar. Yazdığı cevabı (kitabı) alıp ona sayfalarca reddiyeler düzdüler. Sonra da çok fazla bir çaba göstererek kadıları ve fıkıhçıları teker teker dolaştılar, onların akıllarını karıştırdılar ve Şeyh’in sözlerini tahrîf ettiler. Bununla da yetinmeyerek alçakça yalan söylemek sûretiyle, O’nun tecsîm görüşünü savunduğunu -ki hâşâ o bundan uzaktır- ve arkadaşlarına da bu görüşü savunmalarını emrettiğini, böylece halkın akîdesinin bozulduğunu aslında hiç de öyle olmadığı halde iddia ettiller. Böyle görüş ve iddialardan Allah’a sığınırız.

Onlar bunun için, yağmur, çamur ve soğuğun çok şiddetli olduğu günlerde çok fazla çaba harcadılar. Öyle ki bu konudaki çabalarını en üst seviyeye çıkardılar.

O günlerde Hanefîler’in (Şam’daki) kadısı olan Celâluddîn el-Hanefî onlara bu hususta muvafakat ederek, onlarla beraber Dâru’l-Hadîs el-Eşrefiyye’ye gitti ve İbn-i Teymiyye’nin de oraya gelmesini istedi. Hatta oraya gelmesi için O’na haber bile yolladı. Ancak O (İbn-i Teymiyye) gelmedi. Bunun yerine kendisine bir cevap (mektup) yazarak onda: “Akideyle ilgili meseleler, sana sorulacak, seni doğrudan ilgilendirecek meselelerden değildir. Zaten sultan da seni bu göreve insanlar arasında hüküm vermen için getirmiştir. Yoksa kötülükleri inkar etmek kadıyı ilgilendiren şeylerden değildir” dedi.

Bu mektup kendisine ulaştığında etrafındakiler “işte bak gelmedi!” diyerek aklını karıştırdılar ve kalbini bozdular. O da İbn-i Teymiyye’ye cevap yazarak söylediklerini reddetti.

Daha sonra Celâluddîn el-Hanefî’den, İbn-i Teymiyye’nin akîdesinin bâtıl olduğu hususunda, şehirlerde duyuru yapılması için izin istendi, O da buna izin verdi. Bunun üzerine bazı şehirlerde bu duyuru hemen yapıldı. Ancak Seyfuddîn Kağan süratle harekete geçti ve adamlarından bir grubu (onların üzerine) göndererek, ilan edeni ve etrafında bulunanları dövdürterek korkutup sindirdi. Böylece hakir ve küçülmüş bir halde dayak yemiş olarak geri dönmek zorunda kaldılar.

Daha sonra Seyfuddîn Kağan bu işe kalkışanların ve bunun için çalışanların bulunmasını istedi. Elçiler ve yardımcılar (askerler) da bunun üzerine bu işi yapanları aramaya koyuldular. Ancak onlar saklandılar. Reisleri de Bedruddîn el-Atabekî’nin evine giderek O’na sığındı ve kendisini Seyfuddîn Kağan ve ordusundan korumasını istedi. O da onun bu durumu karşısında O’na acıdı ve Seyfuddîn Kağan’ın kızgınlığı geçinceye kadar evinde kalmasına izin verdi.

Sonra Şeyh adeti olduğu üzere, ayın 13. gününe rastlayan Cuma günü camide vaaz vererek “Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem, 4) ayetini tefsir etmiş, yumuşak huyluluktan ve bunun gereklerinden bahsetmişti. Öyle ki bu parlak bir dönüş olmuştu. Daha sonra Kadı ‘İmâduddîn eş-Şâfiî ile bir araya gelerek, kendi cevaplarını içeren ve el-Hameviyye olarak bilinen kitabını birlikte okumaya sözleştiler.

Ayın 14’ü -Cumartesi günü- günün erken satlerinden başlayan ve Pazar gecesinin yaklaşık son üçte birlik kesimine kadar devam eden bir birliktelik gerçekleştirdiler. Öyle ki bu uzun ve sürekli bir buluşma olmuştu. Bu sırada akîdenin tamamı okundu. Şeyh problem olan yerlerdeki murâdını açıkladı. Söylediklerine ne hakimden ne de mecliste hazır bulunanlardan hiçbirinden bir itiraz gelmedi. Hatta kadı: “Kim şeyhin aleyhinde konuşursa ta’zîr edilir” dedi. Böylece Şeyh orada bulunanlardan hoşnutlukla ayrıldı.

İnsanlar da O’nun hakkında işittikleri güzel haberleri bizzat müşâhede ederek (oradan) çıktılar. Şeyh kendinden dolayı sevinç ve mutluluk duyan büyük bir toplulukla beraber evine vardı. O bütün bu olaylar esnasında, yüreği sâbit, kalbi güçlü ve yaratılmışların yardımına iltifat etmeden ve ona ihtiyaç duymadan sadece ilahî yardıma güvenen bir haldeydi (yapıdaydı).

Muhaliflerinin Şeyh hakkındaki gayret ve çabaları, gayret ve çabaların en üst noktasında idi. Nitekim Şeyh’in aleyhine kendilerinden en ufacık bir yardımı esirgemeyeceklerine inandıkları kişilerin bile onunla bir araya gelmesine imkan bırakmadılar. Onun hakkında ellerinden gelen bütün eziyet çeşitleriyle ve insanın, onları uydurup düzmesi ve bâtılla karıştırıp süsleyip püslemesi bir yana, onları söylemekten dahi Allah’tan utanacağı birtakım işlerle konuştular. Güç ve Kuvvet ancak Allah’ındır.

Bu şekilde onun aleyhinde çalışanlar bizim ve bizim dışımızdaki herkes nezdinde bilinmektedirler. Bu çirkin ve iğrenç hareket onlardan şöhret bulmuştur. Yine bunun gibi, aleyhde söz söyleme veya yaygara çıkarmayla veya tahrik etme veya mektup ya da fetvâ gönderimiyle veya şahitlik ederek veya Şeyh’in bazı arkadaşlarına ve Şeyh’e sığınanlara eziyet ederek veya sövmeyle veya gıybetle veya da içten bozgunculuk yapmak sûretiyle onlara yardım eden de böyledir. Bu kötü meziyetlerden pek çok şey, birçok topluluktan sâdır olmuştur.

Salihlerden ve hayırlı seçkin kimselerden bir topluluk, bu olay sırasında ve sonrasında Şeyh hakkında çok güzel ve muhteşem rüyalar görmüşlerdir. Eğer bunların hepsini toplayıp yazmaya kalksaydım tam bir cilt (kitap) olurdu.”1

İbn-i Kesîr (öl.774 h.) ise bu olayı el-Bidaye ve’n-Nihâye adlı muhteşem eserinde hicrî 698 yılında meydana gelen olayları anlatırken, Melik Mansûr Laçin’in öldürülmesi ve yerine Muhammed b. Kalavun’un tahta geçmesi hadisesini zikrettikten sonra şöyle anlatır:

“Kıpçak’ın, Dımaşk’tan çıkmasından sonra Laçin’in iktidarının son zamanlarında Şeyh Takıyyuddîn b. Teymiyye bir mihnete maruz kaldı. Fıkıhçılardan bir topluluk ona karşı harekete geçerek O’nu Kadı Celâluddîn el-Hanefî’nin meclisine getirmek istediler. Ancak O, bu meclise gitmedi. Bunun üzerine Hamalıların kendisinden (yazmasını) istedikleri ve el-Hameviyye olarak isimlendirilen akîde kitabının aleyhinde şehirde duyuru yapıldı. Ancak Emir Seyfuddîn Câğân (Kâğân) ondan taraf olunca, aleyhinde bulunanları aratmaya başladı. Çoğu gizlendi. O’nun akîde kitabının aleyhinde bulunanlardan bir kısmı dövüldü, geri kalanlar da sustular. Cuma günü olunca Şeyh Takıyyuddîn adeti olduğu üzere camide vaaz vermeye başladı ve Allah Teâlâ'nın “Şüphesiz sen büyük bir ahlak üzeresin” (Kalem 4) buyruğunu tefsir etti. Sonra Cumartesi günü Kadı ‘İmâduddîn (eş-Şâfiî) ile bir araya geldi. Faziletli kimselerden oluşan bir toplulukta orada hazır bulundular. el-Akîdetü’l-Hameviyye adlı kitabı incelemeye başladılar. Bazı noktalarını tartıştılar. İbn-i Teymiyye de geniş açıklamalar yaparak onları susturucu cevaplar verdi. Sonra Dımaşk’tan ayrılıp gitti. İşler yoluna girdi ve durumlar sakinleşti. Kadı ‘İmâduddîn’in i’tikâdı güzel (düzgün), niyeti sâlihti.”1




Yüklə 1,69 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   5   6   7   8   9   10   11   12   ...   92




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin