İnziva:
Toplumdan ayrılıp bir köşeye çekilmek, tek basına yaşamak, dünyadan el etek çekmek. Tasavufta inziva kavramı, kendisini Allah yoluna adamak niyetiyle dünyadan ve içindekilerden uzaklaşmak, sade biı-hayat yaşamak. Tasavvuf ehline göre.
insanın manevi bir olgunluğa erişebilmesi, maddi dünyadan sıyrılıp yükselebilmesi için inzivaya çekilerek ruh ve kalp terbiyesiyle uğraşması gerekir. Bu konuda Hz, Peygamber'in Hıra dağına çekilmiş olması da önemli bir delildir. 137
İpek Giymek:
İslam dini halis ipek veya malzemesinin çoğu ipekten olan kumaşların giyilmesini erkeğe haram kılmıştır. Bu konuda kadınlara izin vardır. Sahih hadis kitapları Re-sulullah'ın altın ve gümüş kaptan yiyip içmeyi ipek elbise giymeyi yasakladığını bildirmektedir. 138
İrade:
Dileme, isteme, bir şeyi yapma, yapmama konusundaki kurar verme ve uygulama gücü. Kelam ilminde irade terimi, bir şeyi yapmaya da, yapmamaya da gücü yeten canlının bunlardan birini seçmesi ve olmasına ya da olmamasına kendi isteğiyle karar vermesi şeklinde tarif edilir. Tasavvufta İse nefsi İstek ve arzulardan alıkoymak, anlamında kullanılır. İrade-i ilahiyye veya Külli irade, herşeye hakim olan herşeye kudreti yeten yüce Allah'ın iradesi demektir ve daha çok yaratma fiili ile birlikte kullardır. Gerçek irade her şeyin yaratıcısı Allah'a mahsustur. Çünkü hiç bir şey Allah'ın isteği olmaksızın gerekleşemez. İrade-i cüziy-ye ise, insanda bulunan sınırlı İrade demektir. İnsanın yaptığı ya da yapmadığı şeylerde bu irade söz konusu olduğu için, bunun karşılığı olarak insan ceza veya ödülü hak eder. Kelam bilginleri kula ait eylemler için kesb (kazanmak), Allah'a ait eylemler için ise halk (yaratmak) kavramını kullanırlar. 139
İrem:
Ad kavmi zamanında, Şecklad tarafından cennete karşılık olarak yapıldığına inanılan sütünlanyla, bağ ve bahçeleriyle ünlü şehir. Kur'an-ı Ke-rim'de; "Görmez misin Rabbin ne yaptı Ad'a, o sütunlar sahibi İrem'e?.. Kİ o, beldelerde bir benzeri yaratılmayandı.140 Bu ayetteki "İrem zatü'l-imad" ifadesinin anlamı müfessirler tarafından değişik şekillerde yorumlanmıştır, Buna göre irem'in, Ad kavminin bir kolu. Ad kavminin atası, bir kabile veya bir şehir ismi olmalıdır. Seyyid Kutub'a göre İrem, Ad kavminin yaşadığı, Arap yarımadasını güneyindeki Had-ramut veya Yemen civarında bulunan bir yerin ismidir. 141
İrfan:
İşin İç yüzünü bilme, derinliğine kavrama, iç sezgi demektir. Daha çok kulun, ilahi gerçeklere, ilahi sırlara ?ezgi yoluyla ulaşması anlamında tasavvufta kullanılan.142
İrhas:
Hayırlı işlerle uğraşmak demektir. İslam inancında peygamber olarak kişide, peygamber olmadan evvel görülen olağanüstü durumlar ve eylemler bakında kullanılır. İrhas da mucize gibi yalnızca peygamberlere
Irşad:
İrşad sözü, riişd kökünden gelmektedir. Riişd; doğru olan yolda gitmek, doğru olan yolu bulmak, doğru düşünmek, doğruyu yanlıştan ayırabilecek erginlik yaşına gelmek anlamına gelir. 143
Buna göre irşad: iliın ve irfan sahibi birisinin bir kimseyi uyarması ona doğru yolu göstermesidir Bu işi yapana da Miirşİd denir. Meselâ; aile içinde baba, mürşittir. Okulda öğretmen, mürşittir. Din görevlisi, mürşittir. Liderler birer mürşittir. İnsanlığa hidayeti gösteren Peygamberler, en büyük mürşitlerdir. Fakat en mükemmel mürşit, şüphesiz ki; insanlığı ve her şeyi yoktan yaratan Yüce Alİah (C.C.)tır. Bu en mükemmel mürşidin irşad usulü, Kur'an-ı Kerim ve Peygamberler vasıtasıyla bizlere kadar ulaşmıştır.
İrşad görevini yüklenen kişi, İlâhi irşad usûlünü en mükemmel şekilde bizlere aktaran Kur'an-ı Kerim'i ve Hz. Peygamber (S.A.S)in hayatını öncelikle iyi bilmek ve yaşamak durumundadır. Çünkü irşadın başlıca kaynaklan olan Kitap ve Sünııet'e, yani Kur'an-ı Kerim'e ve Hz. Peygamber'in yaşayışına uymayan irşâd, başarısız kalmaya mahkum olur. Sünnet 'in de kaynağı Kur'an-ı Kerim olduğuna göre irşadın teme! ve en Önemli kaynağı Kur'an-ı Kerim'dir. O hakle mürşit, irşad sistemini, temelde Kur'an-ı Kerim'e göre ayarlamalı ve O'na uymayan her türlü hareketten, sözden ve fikirden sakınmalıdır.
Kur'an-ı Keriın'de İrşad'ın bir çok şeklini görmek mümkündür. Bilgi vermek, müjdelemek, azarlamak, korkutmak, tedricen ve hemen yasaklamak gibi şekillerde görülen İlâhi İrşad usullerini başlıca ve kısaca şu bölümlerde toplanmış görüyoruz:
Birincisi; Belirli bir muhatap olmadan her bilgiyi veya konuyu açıklamak.
Kur'an-ı Kerim'in bir çok yerinde belirgin bir muhatap olmadan bazı konuların açıklandığını ve o konular hakkında bütün insanlara bilgi verildiğini görüyoruz. Meselâ;
a- Kıır'an-ı Kerim hakkında: "Şüphesiz ki bu Kıır'an en doğru yola götürür ve yararlı iş yapan müzminlere büyük ecir olduğunu müjdeler." 144
b- Ramazan orucu hakkında: "Ramazan ayı, hakkı batıktan ayıran ve insanları hidayete ulaştıran Kur'an'ın, içinde nazil olduğu aydır.145
c- Namaz hakkında: "Muhakkak ki namaz, hayasızlıktan ve fenalıktan ahkor.146 gibi her hangi bir konuyu mükâfat veya ceza mefhumu söz edilmeden ve aynı zamanda bir muhatap da belirlenmeden izah eden bir çok âyet-i kerime vardır. Bu geniş kapsamlı bir irşad şeklidir.
İkincisi: Hz. Peygamber (S.A.S.) e hitab edilerek üçüncü şahıslan îrşad etmek. Meselâ;
a- Kendilerine hangi şeylerin helâl kılındığını sana soruyorlar. De ki; bütün temiz nimetler size helâl kılınmıştır.147
b- Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü'minlerin kadınlara söyle: Elbiselerini giyip örtünsünler. Tanınıp eziyet edilmemeleri için böyle giyinmeleri daha uygundur." 148Ayetlerinde olduğu gibi yüce Allah (C.C.), üçüncü şahısların, muhatap kabul edilen İkinci şahıslar vasıtasıyla irşad edilebileceğini beyan buyurmuş ve usûlünü göstermiştir. Buna göre yalnız hatâsı görülen kişiler değil, aynı zamanda onlara tesir edebilecek kimseler de ikaz edilmeli ve böylece hatalı olanların İrşad edilmesi temin edilmelidir.
Üçüncüsü: Misaller ve târihî kıssalar anlatılmak suretiyle ibret alınmasını sağlamak, Ashâbü'1-Kehf, Fil vakası, Bbû Leheb hadisesi, tsrâ, Hicret ve bazı önemli savaşların hikayeleriyle Âd, Semfıd, İsrail Oğulları gibi eski kavim-lerle Hz. Âdem, Hz. Nuh, Hz. Yusuf, Hz. Musa, Hz. İsâ gibi peygamberlerin ve onlara karşı çıkan Firavn ve benzeri kişilerin başlarından geçen olayların anlatılması gibi... Bu misallerin ve tarihi kıssaların Kur'an-ı Kerİm'de anlatılışının bir gâyeside; bugün yaşayan müslümanlarm bu geçmiş hâdiselerden İbret alarak aynı duruma düşmemek için uyarılmalarını sağlamaktır.
Bu da, geniş kitlelere tesir eden önemli bir irşad şeklidir. Bu sebeple irşad görevlilerinin, aşırılığa gitmemek kaydıyle ibret verici ve gerçek olan bu hadiseleri dinleyenlerin anlayabileceği dille nakletmeleri; neticeye doğru yol almak bakımından önemli bir husustur.
Dördüncüsü: Bizzat insanlar muhatap kabul edilerek yaptıkları işlerin mükâfatı veya cezası da belirtilerek îkaz veya irşad edilmeleridir.
Ey İman edenler", "Ey İnsanlar" diye başlayan bütün âyet-i kerîmeler bu cinstendir. Ayrıca bu hitaplarla başlamadığı halde, fakat ikinci şahsa ifade edilir gibi zamir kullanılarak buyrulan âyetler de aynı cinsten sayılır. Meselâ Yüce Allah'ın;
"İçki, kumar, putlar ve fal okları, şüphesiz şeytanı amelinden birer pisliktir. Ondan sakınınız.149 âyet-İ kerimesi bu türdendir.
Yüce Allah (C.C.), bu âyette olduğu gibi, irşada yönelik bütün âyet-i kerimelerinde bir emri verirken veya bir şeyi nehyederken, Önce emredilen şeyin insan için faydalarını, nehyedilen şeyin de zararlarını belirtmiş, öncelikle akla ve mantığa hitab eden hikmetle ikna yolunu, inadırarak bir şeyi yaptırma usûlünü seçmiştir. Bu ise, irşad görevini yürüten kişilerin başta düşünmesi ve uygulaması gereken önemli bir husustur. Unutulmamalıdır ki, emredilen bir konunun faydalan veya nelıyedilen bir hususun zararları açık seçik anlatılmadan verilen emirler, yapılan nirşad çalışmaları aydın kişilerde gerekli etkiyi gerçekleştiremez.
Şüphesiz ki, insanlık alemi içinde ilâhî irşada uygun hareket eden en mükemmel mürşid; Kainatın efendisi Peygamberimiz efedimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)dir. Çünkü O'nuıı her hareketi, her sözü İlâhî bir vahye dayalıdır. 150Peygamberlikten önceki hayatında da yaşayışıyla, sözleriyle ve sosyal münasebetleriyle mükemmel bir mürşid okluğunu ortaya koymuştur.
Geçliğinden İtibaren gösterdiği ve her mürşitte bulunması gereken doğruluk, vekaar, güvenirlilik özellikleri; "El-Emin" lakabının kendisine haklı olarak takılmasına sebep olmuştur. 151
devrinde Hacerü'l-E.sved'in Kâ'bedeki yerine yerleştirilmesi hususunda kabileler arasında çıkan vahîm İhtilâfı gidermesi, 152 çok fakir olmasına rağıne çok zengin ve İtibarlı Hz. Hatice'nin kendisiyle evlenmeyi kabul ve teklif edişi, 153 adaletli, yaşlı ve itibarlı kişilerin katıldığı Hilfu'I-FudÛI gibi çok önemli bir komiteye daha gençliğinde almışı 154 Hep O'nuıı, daha başlangıcından itibaren olağanüstü meziyetlere sahib olucudandır. Zira O, gençliğinin ilk günlerinden itibaren ahlâk güzelliği bakımından insanların
en seçkini, kötülüklerden en çok sakınanı idi. Kimse İle çekişmez, bağırıp çağırmazdı. Kötü söz söylemez, kimseyi ayıplamazdi. Hoşlanmadığı şeye göz yumar, çok konuşmazdı. Konuşulanı sonuna kadar dikkatle dinler, kimsenin sözünü kestİrmezdi. 155
Alİah Resûlü'ün bu ve benzeri bütün sıfatları, irşad görevini üstlenen her insanda bulunması gereken sıfatlardır, O'nuıı, takrîrî, kavli ve fiili olarak bilinen sünneti de İncelendiği zaman, irşadın bu temel kurallarına tamamen uyduğu görülür.
Allah Rasûlü (S.A.S.) irşada başladığı zaman önce kendi nefsinden ve yakınlardın başlamıştı. Allah'ın emri de
bu istikamette İtli. 156
Çünkü insan, başkalarından önce kendini irşad edebilmeli, ondan sonra başka insanlara öğüt vermelidir. Kendini ıslâh etmeyenin başkasını islâh etmesi düşünülemez.157 " Önce kendine öğüt ver, Şayet nefsin öğüt alırsa başkalarına oğiit vermeye başla. Aksi halde benden utan-" (Ilıyan Ulûmi'd-Din, İmam Gazali, Tere. Ahmet SERDAROĞLU; C.2, S.776/İst. 1975.i şeklinde Hz. İsa'ya hitap edilen hadîs-i kudsi de bu konuyu açık bir dille ifade etmiştir. Son devirlerde irşad görevini üstlenen kişilerin sözlerinin tesirsiz gibi görünmesinin de başlıca sebebi; başkalarına söylediklerini öncelikle kendi nefislerine kabul etti-remeyişleri olsa gerektir.
Şu halde bir mürşide düşen başlıca görev; önce kendi nefsine söz geçirmesi, halkın ve Hâlik'in huzurunda kendisini utandıracak hallerden kaçınmasıdır.
Meselâ; bir baba. evlâdında görmek istemediği huylardan ve fiillerden, önce kendisi arınmalıdır. Bir eğitimci, bir mürşid, başkasından istediğini, önce kendisi tatbik etmelidir. Aksi halde, kalitesiz bir neslin yetişmekte olduğu
öğütlerin fayda vermediği şikayetleri sonsuza doğru sürüp gidecektir.
İrşad Şekilleri; İrşadı, fiilî ve sözlü irşat olmak üzere başlıca iki ana bölümde incelemek mümkündür.
1- Fiilî İrşad: (Emr-i bil-marun, nehy ani'l-münker) Görülen her hangi bir kötülüğün ve haramın fiilen önlenmesi ona engel olunmasıdtr. Peygamberimiz (S.A.S.) şöyle buyurur: "Sizden herhangi biriniz bir kötülük görürse; onu eliyle değiştirsin engellesin-, gücü yetmezse; diHyle-engellesin-, buna da gücü yetmezse; kalbiyle buğz etsin. Hu da imânın en zayıf şeklidir.158
Peygamberimizin bu irşadından da anlıyoruz ki; emr-i emr-i bil-marûf Önce
elle, güçle yapılmalı, buna muvaffak olunmazsa; emr-i bi'1-marufun diğer şekillerine geçilmelidir.
2- Sözlü İrşad: Hakkın, doğru ve güzel olanın dille ve Öğütle Öğretilmeye çalışılmalıdır. "Sen öğüt ver. Çünkü öğüt, müminlere fayda verir.159 âyet-i kerîmesi de bu tür sözlü irşadın faydalı olacağını ifade etmektedir. Yüce Allah (C.C.), sapıtmış olan kavimleri bu yolla irşad etmeyi bütün peygamberlerine emir buyurmuş Tâhii Sûresi: 44, 90, Isnt Sûremi; 28, Muide Sûresi: 20, A'raf Suresi; 59, 61, 65, 73, 79. 85. Ilud Sûresi; 50, 52, 61, Mü'minıııı Sûresi; 23, Ankebut Sûresi; 36, Yâsîn Sûresi; 20, Oâfır Sûres; 32, 39, Nfıh Sûresi ve günümüz müritlerine irşad yolunu aydınlatmıştır. Bu irşad şeklinin ayrılmaz bir parçası olarak düşünülmesi gereken bir hususu da; yukarıda zikrettiğimiz iyiliği tavsiye etmek ve kötülükten sakııulırmaktır. Buna "El-emru bi'1-Ma'ruf ven-Nelıyu Ani'l-Münker" diyoruz. Kıır'ân-ı Kerim, İslâm cemiyeti İçinde bu görevi yürütecek kişilerin bulunmasını şu ifade ile emir buyurmuştur:
"İçinizden, insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir." 160
Diğer âyet-i kerimelerde de bu görevi yürütenlerin salih kişiler olduğu belirtilmiştir. 161
Allah Resulü (S.A.S.). O'nun ashabı ve onların yolundan yürüyen sayısız mürşitler kafilesi, hayatları boyunca bu İrşad görevini samimiyetle yürütmüşler ve bu samimiyete paralel olarak başarmışlardır. Aynı samimiyetle bu görevin sürdürülmesi halinde aynı başarıya ulaşmamak için hiç bir sebep yoktur.
İrşatta arzu edilen hedefe ulaşabilmek için Hz. Peygamber'in prensiplerini bilmek ve onlara uymak zaruridir. Allah Rasûlü (S.A.S.), hayatı boyunca uyguladığı prensiplerini bir tek hadis-i şerifte âdeta özetlemiş ve şöyle buyurmuştur: "Kolaylaştırmız, zorlaştır-maymız, Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!..162
İrşadın genel prensipleri şunlardır:
1- İslâm'ı ve emirlerinin kolaylığını, fitri ligini göstermek.
2- Zor ve korkunç göstermemek.
3- Müjdelemek,
4- Sevindirmek ve nefret ettirmemektir. Çünkü insan, yaratılışı icabı daima kolayı sever, zor ve korkunç şeylerden nefret eder. O halde bir mürşide düşen görev; bu konuda da Hz. Peygamber"e benzemek ve birer emir halindeki bu prensiplerini tatbike çalışmaktır.
İrşad Görevlileri: İslam'ın kaynağı Kur'an-ı Kerim1 e göre İslâm'da irşad görevlileri diye özel bir sınıf yoktur. Doğruyu, hakkı, hakikati bilen herkes bildiğini öğretmekle yükümlüdür. Ancak ilim derecesine göre irşad görevini yürütecek müslümanları gruplara ayırmak mümkündür:
1- Fukahâ: İslam hukuku yönünden ilmi ve araştırması ileri derecede bulunan din bilginleridir.
2- Din Görevlileri: Dini hizmetleri yürütmekle görevli bulunan cami ve müftülük görevlileri ile bu sahada eğitim ve öğretim görmüş tahsil sahipleri, İlahiyat Fakülteleri, İmam Hatip Liseleri ile ehliyetli Kur'an Kursları mezunları da bu grupta mütâlâa edilebilir.
3- Kütün Müslümanlar: Her müslü-man, bildiği hakikatleri bilmeyenlere bildirmekle mükelleftir. Meselâ; aile reisi, başka bir mürşidi beklemeden bildiği kadarıyla aile fertlerini irşad etmelidir. Bunun için; "Ey imân edenler! Kendi nefsinizi ve aile fertlerinizi, yakacağı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz" 163buyurulmuştur. Buradaki hitap, bütün mü'minleredir. Yine mahallesinde veya bulunduğu mecliste hatalı bir davranış gören miislüman, "bana ne, görevli gelsin, irşad etsin" fikrine kapılmadan bildiği kadarıyla ve fakat usûlüne uygun olarak İrşadını yapmalıdır. Aksi halde, herkes irşad görevinden kaçar ve görevli mürşidin her tarafa yetişmesini beklerse; bütün bir ümmet, hurafe ve ce-hâlet sancılarını çekmeye devam eder.
İrşat Yerleri: İrşadın yapılabileceği yerler bakımından Kur'an-ı Kerim'de her hangi bir sınırlama yoktur. Meselâ; camiler birer irşad yeridir. Okullar birer irşad yeridir. Konferans, seminer, kurs yeri olarak bilinen salonlar birer irşad yeridir. İnsanların doğup büyüdüğü ve yaşadığı evler birer irşad yeridir. Basın ve yayın organları aslında birer irşad yeri ve aracıdır. Kısaca konuşulabilecek, oturulabilecek, yaşanabilecek her
yer birer irşad yeri olarak kullanılabilir. Hal böyle olunca; miislüman, irşad görevini yapmak için resmî görev almayı, camiye, okula veya çarşıya gitmeyi beklememeli, gördüğü hatâyı ânında ve yerinde, fakat yukarıda da belirtilen usûlüne uygun olarak hatırlatıp ikaz etmeli ve böylece irşad görevini yapmalıdır.
Mürşid, görevini yalnız Allah rızası için, etrafım islâh için yapar. Karşılığını da Allah'tan bekler. Bunun için irşad etmeye çalıştığı kişilerin sayısı ve keyfiyeti önemli değildir. Zira kimin veya kaç kişinin hidayete ereceğini Allah'tan başkası bilemez. Yüce Allah (C.C.)ın "Sen dilediğini hidayete erdiremezsin. Fakat Allah, dilediğini hidayete erdirir." 164âyet-i kerîmesi de bu hakikati İfade etmektedir.
Mürşid, bu görevini yaparken; Allah Resulü (S.A.S.)in şu hadis-i şerifini düşünüp gönül huzuru ile bu hayırlı yolda devam etmelidir:
"İrşadın sayesinde bir kişinin hidayete ermesi; senin için dünyadan ve dünyada bulunan her şeyden daha hayırlıdır.165
Dostları ilə paylaş: |