İrtica:
Geriye dönmek istemek, geride kalan bir zaman dilimini ve onun değerlerini özlemek, gericilik şeklinde tanımlanan irtica ve gerici sıfatının karşılığı olan mürteci, batılılar ve onların yerli uzantıları tarafından müslümanlara atılan bir iftiradır. Bu tür iftiraların amacı müslümanları sürekli baskı altında tutmaktan başka bir şey değildir.
Oysa yaşama tarzı ve anlayış olarak İslam öncesi toplumlarda da var olan bir takım değerleri kendilerine dayanak yapan çağdaş uygarlık savunucuları, para, cinsel serbestlik, refah düzeyi» bilimsel ve teknik gelişme gibi unsurları dünyaya düzen verecek sahte tanrılar olarak sunmaktadırlar.
Buna karşılık bireysel ve toplumsal mutluluğu arzulayan müslümanlar, insanlığa yüce Allah'ın gönderdiği bütün şeriatlerin Özü olan ırz, mal, can, akıl ve soy güvenliğini sağlamaya yönelik ve her dönemde geçerliliğini koruyan temel ilkeleri Önermektedirler, Diğer tarafta ise insanın heva ve heveslerine göre biçimlendiği için temel niteliği değişmeyen, ama tarihin her döneminde değişik isimler altında temsilci bulan beşeri sistem savunucuları kendilerini ilerici olarak vasıflan-dınnaktadır.
Gerçek bir değerlendirme için yapılması gereken geri ve ileri kavramlarının yaptığı bütün çağrışımları bir yana bırakarak insanlığı hangi yöntemin daha mutlu edeceğine karar vermektir. 166
İrtidat:
Müslüman olduktan sonra, islam dinini terk ederek başka bir dine ya da eski dinine dönmek, trtîdat
eden kişiye mürted denilir. İslam'dan çıktığını açıkça gösteren söz ve davranışlarda bulunan müıtecl kimse, tevbe etmediği taktirde İslam idaresi tarafından İdam ile cezalandırılır. 167
Hz. İsa:
İsrailoğullanna gönderildiği Kur'an'da bildirilen hak peygamberlerden biri. Kendisine kitap olarak İncil verilmiştir. Hz. Meryem'in oğlu olan İsa Peygamber'in doğumu bile bir mucizedir. Kur'an'ı Kerim'in anlattığına göre, Hz. Meryem Beyt-i Makdis'de bulunduğu bir sırada Cebrail (a.s) insan kılığında gelip Allah tarafından kendisine bir çocuk verileceğini müjdelemiştir. Böylece Hz. Meryem kendisine insan eli değmeden, bir mucize olarak, Allah'ın ol emri ile hamile kalmıştır. 168 Aynı surede anlatıldığına göre, Hz. İsa, annesini kınayanlara, daha beşikte iken konuşarak, kendisinin Alah'ın kulu olduğunu ve peygamber olarak gönderildiğini açıkladı. İsrailoğuUannı Allah'a iman ve kulluk etmeye, İncil'e inanmaya, ve kendisini peygamber olarak kabule davet etti. Fakat havariler hariç kendisine kimse inanmadı. 169 Yahudiler onu öldürmeyi planladılar. Ancak Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı. İsa zannederek başka birini astılar, sonra da 'Meryemoğlu İsa Mesih'i biz öldürdük' dediler. Oysa Kur'an-ı Kerim'in kesinlikle ifade ettiği gibi, onu öklüremediler. "Allah onu kendi katına yükseltti.170 Yine Kur'an-1 Kerim, Hz. İsa'nın peygamberimiz Hz. Muhammed'in geleceğini müjdelediğini de bildirmektedir 171 Miraç gecesi Hz. İsa ile görüşmüş olan peygamber etenelimiz şöyle buyuruyor: "Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki, adaletli bir hakem olarak Meryemoğlu İsa size gelecek, haçı kaldıracak, domuzu öldürecek, cizye vergisini kaldıracak ve mal o kadar çoğalacak ki. zekat alacak kimse bulunamayacak." Hz. İsa İslam şeriatına göre hükmedecektir. (Konuyla ilgili olarak lîkz. llristiyaıılık, İncil, Havariler, İman, Hz. Meryem maddeleri) 172
İsabeti Ayn:
Göz değmesi 173
Îsâr:
Başkasını kendi nefsine tercih etme duygusu, diğergamlık. Elindeki bir şeyi kendisinin ihtiyacı da olduğu halde başka bir ihtiyaç sahibine vermek.
Bu davranış cömertlikten daha üstün bir fazilet olarak kabul edilmiştir. Bu tutumun ideal sembolü, Kur'an-ı Kerim'de de övülmüş bulunan En-sar'ın tavrıdır: "Kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, başkalarını kendi öz canlarına tercih ederler.174 İslamiyet, gereksiz yere saçıp savurmayı, israfı kınadığı, yasakladığı gibi, cömertliği ve isân övmüş, teşvik etmiştir. 175
İshak:
Kur'an'da ismi geçen peygamberlerden birisidir. Babası Hz. İbrahim peygamber, annesi ise Hz. Sâre'dir. Kur'an-ı Kerim'de de bildirildiğine göre melekler, daha doğmadan önce Hz. İshak'ı Hz. İbrahim ve Hz. Sare'ye müjdelemişlerdir. Bu sırada Hz. Sare oldukça yaşlı bulunduğu için, bu habere şaşırmıştı. Ancak yüce Allah'ın her şeye gücü yeteceğini biliyordu. Nitekim müjde gerekleşmiştir. Kur'an-ı Kerim'de onyedi yerde ismi geçen Hz. İshak Şam ve Filistin halkına peygamber olarak gönderilmiştir. 176
İslâm:
Hz. Muhammed aleyhisse-lam'ın getirmiş olduğu dinin adi"dır. Bu kelime aranarak bulunmuş ve seçilmiş değil, Allahu Tealâ tarafından ihsan bu-yurulan bir isimdir; bunun için; "Size din olarak İslâm'ı kabul ettim. 177buyrulmuştur.
Dilciler, müfessirler ve müsteşrikler "İslâm" kelimesinin manasını dildeki asıl manasına irca ediyorlar. Bu mevzu etrafında araştırma birçok münakaşaya yol açmıştır. Biz burada yalnız ekseriyet tarafından kabul edilen fikri ele alacağız. Dilde (arapça) (s 1 m) maddesini gözden geçirirsek şu mânalara geldiğini görürüz:
1- Zahirî ve batım noksanlıklardan kurtulmak, felah ve necat bulmak: Lügatlerde, selem, selm, es-selâm, "zahiri ve batınî âfetlerden kurtulmak ve berî olmak" mânalarına geliyor.
2- Sulh ve emniyet: Dilciler, es-silm, es-selem ikisi de sulh ve selamet manasınadır, diyorlar.
3- İtaat ve İnkıyat! etmek: Es-selem, es-selm, es-silm teslim olma ve itaat etmek ve inkıyad etmek mânalarına gelir.
Şer'î (dinî) mânası: İslâm, Allah'ı birlemek (tevhid), O'na boyun eğmek inkıyad etmek ve kalben bağlanmak ve nezd-i ilahiden gelen din esaslarına iman etmektir.
Kur'an-ı Kerim, İslaıiH, şirkin zıddı olarak kullanıyor ve şöyle buyuruyor: "De ki: lîen, gökleri ve yeri yaratan Allah'tan gayrisini nasıl yâr edinebilirim ki kimseye ihtiyacı olmayan ve her muhtacın rızkını veren O'dur. de ki: Bana Allah'a teslim olanların (müslüinan olanların) birincisi olmak emredildi. Allah'a sakın şerik koşanlardan olma. (denildi)" 178Diğer bir yerinde de küfrün zıddı olarak kullanıyor ve şöyle buyuruyor: "O size melekleri ve peygamberleri Rab ittihaz edin, diye emretmez. Siz müslü-man olduktan sonra size hiç küfrü (imansızlığı) emreder mi?" 179
Yine Ailahu Teulâ, İslâm'ı, ihlâs mânasına alıyor: "Kendisini büsbütün Allah'a teslim etmiş olan, iyilik eden ve dosdoğru yolda olup Allah'ın dost edindiği ibrahim'in dinine uyan kimsenin dininden daha güzel din olabilir mi?" 180 Bu âyet-i kerimede, Cenab-ı Hak, kendini Rab tanıyan kimseleri methediyor.
İslâm, Kur'an-ı Kerim'de, Allah'a boyun eğmek ve O'na teslim olmak mânasına da gelmektedir. "Rabbınıza sığının ve O'na teslim olun" 181 Kur'an-ı Kerîm, (Esleme) kelimesini, bu mânada, bazan mü'min ve kâfirlerin hepsine ıtlak etmiştir. Zira, onlar, yaratılışları hasebiyle istesinler, istemesinler, bizzarure, Allah'a boyun eğmiş, inkıyad etmiş ve O'nun yarattığı âlemin kanunlarına uymuşlardır. Bunun için, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulııyor: "Onlar Allah'ın dininden gayri bir din mi arıyorlar? Halbuki bütün gök-tekiler ve yerdekiler ister istemez O'na (bütün varlıkları ile) teslim olmuşlardır. Hepsi de O'na döneceklerdir". 182
Burada (esleme), Ailahu Tealâ'nm emrine boyun eğmek, O'nun âlemde koyduğu nizama itaat etmek manasınadır. Sonra, "isteyerek kendini büsbütün Allah'a teslim etmiş" mânâsına kullanıldı. Bu durumda müslüman, Allah'a itaati kabul edendir. Böylece o kimsede tabiî ve iradî itaat içtima' etmiş oluyor. Bunun için müsliın (ınüslüman) kelimesi Allah'a ve herhangi bir peygambere boyun eğen kimseye ıtlak edildi. Kur'an-ı Kerim'de, Nuh aleyhisselamın şu sözü haber veriliyor: "Bana emrolunan, müsl umanlar dan (hakka teslim olanlardan) olmaktır". 183 Yine, Ailahu Tealâ Peygamberi İbrahim'in şu sözünü irat buyuruyor: "Biz onu dünyada (nübüvvet ve hak din ile müşerref kılarak) seçmiş bulunuyoruz. O ahirette de salihlerden-dîr. Ona Rabbi: kendini (can ve yürekten) Hakka teslim et demiş, o da: kendimi Âlemlerin Rabbına teslim ettim, demişti".184 Kur'an-ı Kerim'in bize hikaye ettiğine göre, Yusuf peygamber Rabbına hitap ederek, diyor ki: "Dünyada da, ahirette de, yârım, yardımcım sensin! Teslimiyet içinde olduğum halde canımı al ve beni doğrular zümresine kat. 185 Keza Musa Peygamber kavmine şöyle diyor: "Ey kavmim! Allah'a iman etmiş iseniz, muslini iseniz yalnız O'na mütevekkil olun186 Yine İsa aleyhisselâm'dan da şunlar anlatılıyor: "Vakta ki İsa onların küfürlerinde (İsrar ettiklerini) hissetti, bana yardım edecek olanlar kimlerdir? dedi. Havariler: Allah için sana yardım edenler bizleriz, dediler. Allah'a inandık, sen de bizim müslüman (Allah'a teslim) olduğumuza şahit ol". 187
Sonra, Cenab-ı Hak, son Resulünü tamamlamış şeriatıyla gönderdi. Ailahu Teâlâ, Hz. Muhammede hitaben söyle buyuruyor.
"Nuh ile ondan sonraki peygamberlere valıy gönderdiğimiz gibi sana da valıy gönderdik, ibrahim'e, İsmail'e, Ishak ve Yakub'a, Yakub'un evlâtlarına, İsa'ya, Eyyüb ve Yıınıısa, Harun ve Süleyman'a da vahiy gönderdik. Davud'a Zebur'u verdik. Sana evvelce kıssalarını beyan ettiğimiz peygamberler (gönderdiğimiz gibi) kıssalarını beyan etmediğimiz peygamberler de gönderdik. Allah, Musa'ya hitap ederek onunla sözleşti. Biz peygamberi müjdeleyin ve korkutucu olarak gönderdik. Tâ ki peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı ileri .sürecek bir bahaneleri olmaya, Allah, azizdir, hâkimdir". 188
Allah'ın vahdaniyetine Davet eden Dinler: Allahu Tealâ'nın gönderdiği her peygamberin ancak Allah'ı belirlemeğe (Tevhid) davet etiğini Kur'an-ı Kerim haber veriyor. Bunun için, Cenabı Hak, Rasulü Muhammedi aleyhisselâin'a şu kavl-i şerifi ile hitap ediyor: "Senden evvel hiç bir peygamber göndermedik ki ona: Renden başka tapacak yoktur, yalnız bana tapın, diye vahyetmiş olmayalım".189 Keza, Cenab-ı Hak, Resulü Muhammetl aleyhisse-lâm'a, yahudi ve hristiyanları bu esasa göre davet etmesini emretti: "De ki, Ey ehl-i kitap, Geliniz aramızda birleşeceğimiz bir kelime etrafında toplanalım; o da, Allah'tan başkasına kulluk etmemek, O'na hiç bir şerik koşmamak, Allah'tan gayri içimizden bazılarını Rab ittihaz İtmemektir. Onlar yüz çevirirlerse, deyiniz ki, şahit olun biz müslimiz".190 Kur'an-ı Kerim bu âyetlerde, Cenab-ı Hakkın gönderdiği her peygamberi kendi vahdaniyetine davet için vazifelendirdiğini haber vermektedir. O halde dinlerde tevhide uymayan akideler sonradan girme inançlardır.
Azgınlık ve Taşkınlık Sebebiyle Dindeki İhtilaf: Din birdir, onda ihtilâfa düşmek gerekmez. Yalnız asırların bize bıraktığı ihtilâfa sebep, dinî emirlere karşı taşkınlık ve azgınlıklara, bazı insanların baş olmak hevesine, dünyevî menfaatlere erişebilmek için din adamları tarafından yapılan tahrifler olmuş-
tur. İşte Hz. Muhammedin risaleti bu hakikati meydana koymak ve bütün insanları islâm dini etrafında toplamağa dâvetden başka ibadet edilecek bir mabud bulunmadığına şahittir, melekler de şahit, ilim sahipleri de hakkaniyeti teyit ederek buna şahittirler. O'ndan başka ibadet edecek mabud yoktur. Aziz O, Hâkim O. Allah nezdinde din, yalnız İslâmdır. Kitap verilenler, ancak onlara ilim geldikten sonra, aralarındaki hasetten dolayı, ayrılıklara düştüler. Kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse, Allah da onların hesabım çarçabuk görücüdür. Onlar seninle çekişecek olursa, de ki: Ben, bana tâbi olanlarla beraber, kendimi kamilen Allaha teslim ettim. Kendilerine kitap verilenlerle (verilmeyen) ümmilere de ki: Siz de teslim oldunuz mu? Teslim olurlarsa doğru yolu bulmuş olurlar. Yüz çevirirlerse sana düşen yalnız (Allah'ın gönderdiğini) bildirmektir. Allah kullarını görücüdür.191 Üzerinde ihtilaf edilmeyen yalnız bir din okluğuna göre, hristiyan, yahudi ve müslümanlar arasındaki ihtilâf, ayrıca her taifenin fırkalara ayrılması ve aralarında düşmanlığın meydana gelmesi, taınamiyle, yeryüzüne yalnız sulh ve sükûn temin edecek fertler ve milletler arasında muhabbet doğuracak ilâhi talimlere muhaliftir. Yine bunun için risalet-i Muhammedi onların ayrıldıkları hakikati apaçık ortaya koyarak, muhalifleri uzlaştıran bir ri-salettir. Kur'an-ı Kerim, mü si umanları bu ihtilaftan tahzir etmiştir. Bunun için, Cenab-ı Hak, Hz. Muhammed'e tâbi olanlara şöyle hitab buyuruyor: "O size dinden Nuh'a emrettiğini, sana vahyettiğimi İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya emrettiğimizi, apaçık beyan etti. "Dini doğru tutun, onda ayrılığa düşmeyin". Müşrikleri (dine) davet dilediğini kendine seçer, (Her zaman) ona dönenleri, kendine iletir. Onlar ancak kendilerine ilim geldikten sonra, birbirlerine olan hasetlerinden dolayı ayrılığa düştüler, Rab-bin tarafından muay-yen bir zamana kadar, bir söz geçmeseydi, onların arasında hüküm verilecek iş olur biterdi. Onlardan sonra kitaba vâris edilenler ona dair, kuvvetli bir şüphe İçindedirler, Kundan dolayı insanları davete devam et. Sana emrolduğıı gibi doğrul, onların heva ve heveslerine (süfli arzularına) uyma. De ki: Allalıın kitapta vahyettiğine inandım. Aramızda adaleti icra ile em rol undum. Allah bizim de Rabbimizdir. Sizin de Rabbinizdİr. Bizim işlediğimiz bize, sizin İşledikleriniz size ait. Artık sizinle aramızda nizaa sebep kalmadı. Hak Tealâ bizi birlikte toplayacak. Dönüş de ancak O1 nadir". 192
O halde Risalet-i Muhammedi'nin gayesi, dinlerde sonradan meydana gelen bid'atleri atarak temizleyip, onları asıllarına icra ile, daha önceki dini kanunları ncshedea tam noksansız bir kanım (şeriat) getirmek olmuştur. Bu şeriat (sonra ilerde isbat edeceğimiz gibi) İnsanın aklî gelişmesine uygundur, her zaman ve mekân için sahihtir. Kendinden gayrinin hükmünü ortadan kaldıran (nesheden), Allah indinde, ondan başkasının makbul olmadığı yegane kanun (şeriat) işte budur. Nitekim Kur'an-ı Kerim bunu şöyle açıklıyor:
"Kim İslâmdan başka din ararsa ondan kabul olunmaz. (Ârirette de ziyan edenlerden olur.193
Dostları ilə paylaş: |