Iskat-i salat: 7 Iskat-i savm: 7



Yüklə 0,86 Mb.
səhifə23/32
tarix12.01.2019
ölçüsü0,86 Mb.
#95071
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   32

Kabir Hayatı:

Yaratılmışların eh şereflisi olan insanın varlığı çeşitli dö­nemlerden geçer. Bunların ilki, ruh­ların yaratılıp beden yaratılıncaya kadar bekletilmesi ve bedene üflen­mesi aşamasıdır. Araf suresinin 172. ayeti bu konuyla ilgili bilgi vermekte­dir. İnsanın varlığının ikinci dönemi ise dünya hayatıdır. Burada kişi, ken­disi için belirlenen bir süre yaşar; tam bir imtihan dönemi olan dünya haya­tında kendisine emredilenleri yapan, yasaklananlardan kaçından kul göre­vini yerine getirmiş ve buna karşılık olarak ödüllendirilmeyi hak etmiştir. Bunun aksi durumundaki insanları ise ceza beklemektedir.

İşte ölümle sonuçlanan bu dünya hayatının ardından bir kabir hayatı gelir. Kabir, ahirete geçiş noktasıdır. Dünya hayatı ile kıyametin kop-masıyla başlayıp sonsuza kadar süre­cek olan ahiret hayatı arasındaki bir geçiş devresidir. Ehl-i sünnet alimleri­ne göre ölümü ne şekilde olursa olsun, ister paramparça olsun, ister kül gibi unufak olsun her kul için bir kabir hayatı vardır. Bu hayat Münker ve Nekir isimli melekler in sorgu-lamasıyla başlar; kafirlere ve günah­karlara azab, müminlere ise cennet bahçelerinden bir bahçe gibi mutluluk verilir ve bu kıyamete kadar sürer. Kabir azabının ruha mı, bedene mi, yoksa her ikisine birden mi uygulana­cağı konusunda alimler arasında görüş farklılıkları bulunmakla birlikti kabirde azab ve nimetin bulunduğu gerçeği inkar edilemez. Kaldı ki yüce Allah, "Firavun ve adamları sabah-akşam ateşe atılırlar. Kıyametin kopa­cağı gün de denilir ki. Firavun taraf­tarlarını ateşin en şiddetlisine sokun.262 ayetiyle kıyamet­ten Önce de azabın olduğunu belirt­mektedir.

Kabir Ziyareti :

Kabir ziyareti­ne niyet edildiğinde önce abdest alıp evde iki rekât nafile namaz kılınır. Bu nafile namazın her rekâtında Fati-ha'dan sonra bir Âyete'I-Kürsî ve üç ihlas Sûresi okunur. Namazı bitirip selam verdikten sonra, kılınan bu iki rekât nafile namazın sevabı, ziyaret edilecek olan Ölünün ruhuna bağışla­nır.

Bunun karşılığında Cenab-ı Hak o zatın kabrini nurlandırır. Aynı zaman­da, kişinin amel defterine de sevap kaydeder.

Sonra, boş söz söylemeden, boş ve faydasız işlerle meşgul olmadan, me­zarlığa, gidilir. Ziyaret edilecek kabrin başına'gelindiğinde; Sırt kıbleye, yüz de ziyaret edilecek kabre doğru gele­cek şekilde durulur ve: "Ey mezar ehli! Allah'ın selamı üzerinize ol­sun. Allah bizi de sizi de bağışlasın. Siz, bizden önce gelip geçtiniz. Biz de sizin izini/deyiz. (Yani, biz de sizin gibi ölecek ve mezarlara gire­ceğiz)" diyerek mezardaki mevta (ölü) selamlanır.

Dua etmek istendiğinde de, ayağa kalkılır ve kıbleye dönülerek dua edi­lir. Şayet, ziyaret edilen türbe veya mezarda bulunan zât şehit ise, o zaman şöyle diyerek selamlanır:

"Sabrınız sebebiyle, Allah'ın sela­mı üzerinize olsun. Son yurt (ahiret yurdu) ne güzeldir!"

Eğer ziyarete gidilen mezarlıkta, müslümanların ve müslüman olma­yanların mezarları karışık ise, o za­man şöyle selamlanır:

Allah'ın selamı, hidâyete uyan­ların (müslüman olanların) üzerine olsun!"

Daha sonra, Fatiha Sûresi, Ayete'l-Kürsî, Zilzâl ve Tekâsür Sûreleri oku­nur. Vakit varsa. Yâsîn ve Tebâreke Sûreleri ile İhlas, Felâk ve Nâs Sûre­leri de okunur.

Haftanın dört gününde (Pazartesi, perşembe, cuma ve cumartesi günleri) kabirleri ziyaret etmenin efdal (daha faziletli) olduğu, fıkıh kitaplarında be­lirtilmiştir. Ayrıca cuma gecesi, Berat gecesi ve bayram günleri yapılan kabir ziyaretlerininde büyük anlam ve önemi vardır. Ancak mezarlara el sür­mek Hristiyan adetidir. Türbe ve me­zarlarda mum yakmanın, adak için bez bağlamanın, türbe veya kabirde yatan zâtın ismini anarak kurban kes­menin, tavuk ve horoz kesmenin, ka­birlere mum sürüp fal bakmanın İslâm Dini ile yakından ve uzaktan hiç bir ilgisi yoktur. Bunlar İslâm dışı batıl ve hurafe davranışlardır. 263


Kabz:

Kapanma, yakalama, kavra­ma, tutma anlamlarına gelen bu keli­me insan ruhunun Azrail tarafından alınması şeklinde de kullanılır. Tasav­vufta ise "Bast" ile birlikte Bast-Kabz şeklinde, kalbin açılıp kapanması, ve­rimli ve ferah bir hale gelip kısırlaşması, darahp genişlemesi anlamında havf (korku) mertebesine karşılık ge­len ve daha çok ariflere mahsus olarak kullanılan bir terimdir. Kur'an-ı Ker-im'de bu terim şöyle geçmektedir: "Rızkı daraltan (kabz eden) da Allah'­tır, bollaştıran (bast eden) da. Yine O'na döndürüleceksiniz." 264

Öte yandan kabz terimi fıkıhta bir şeyi almak, el koymak, teslim almak anlamlarında kullanılmıştır. 265

Ka'de:

Oturma, oturuş, demektir. Fıkıhta, namazın ikinci ve dördüncü rekatlanndaki oturmaya ka'de denir. Buna göre üç veya dört rekattı bir namazın ikinci rekatındaki oturuş (ka'de-i üla (ilk oturuş)", son rekattaki oturuş ise "ka'de-i ahire (son oturuş)" şeklinde isimlendirilir. Bu oturmaların süresi teşehhüt miktarı (yani ettehiy-yatüyü okumak) kadardır. Ka'de-i ahire yapılmazsa namaz geçerli ol­maz. Bu oturuş farz ve nafile namaz­lar için farzdır. Ka'de-i üla'nın terk edilmesi halinde ise sehiv secdesi yap­mak vaciptir. (Bkz. Sehiv secdesi) 266



Kader:

Yüce Allah'ın sonsuz ilmi ile evrende olan ve olacak olan bütün varlık ve gelişmelerin, öncesini ve son­rasını bilip, ona göre takdir ve tayin et­mesi. Olmuş ve olacak herşeyin Al­lah'ın bilgisi ve istiğiyle olduğunu kabul etmek imanın şattlarındandır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: "Şüphe­siz Biz herşeyi bir kadere (bir ölçüye) göre yaratmışızdır." 267



Kaderiyye:

Kader inancını red­deden, insanın bütün fiillerinde özgür olduğunu, Allah'ın iradesinin bu ko­nuda bir etkisi olmadığını ileri süren inanç akımı.

Kaderiyye akımı, başlangıçta daha çok siyasi bir nitelikte ortaya çık­mıştır. Şöyle ki, insanların yaptıkları işlerde hiç bir etkisi ve sorumluluğu olmadığını, her şeyin Allah'ın takdi­riyle meydana geldiğini ileri süren Cebriye akımının bu görüşleri, Eme-viler tarafından muhaliflerine karşı sorumlululktan kurtulmak için savu­nulmaya başlanmıştı. İşte Kaderiyye düşüncesi bir ölçüde Emevilere yöne­lik bir siyasi tepki niteliği de taşıdığı için başlangıçta belli bir yaygınlık ka­zandı. Bu görüşleri ilk olarak ortaya atan kişinin Hasan Basri'nin dersleri­ne de katılan Ma'bed ibn Halid el-Cüheni (Ö.80/699) olduğu belirtil­mektedir. Cüheni, Emevi valisi Hac-cac tarafından öldürülmüştür.

Tek başına bir düşünce sistemi oluşturamayacak kadar dur kapsamlı olan Kaderiyye düşünceleri daha sonra Mutezile tarafından kabul edil­miş ve onların temel görüşleri arasına girmiştir. Bu yüzden zaman içinde Kaderiyye, Muzetile ismiyle anılmış­tır. 268




Yüklə 0,86 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   19   20   21   22   23   24   25   26   ...   32




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©muhaz.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

gir | qeydiyyatdan keç
    Ana səhifə


yükləyin