İslam Öncesi Türk Sanatı
Arkeozoik (İlkel Zaman):
Bir kaç devreye ayrılan bu zamanın son iki devresi Arkeen ve Algonkien’dir. Bu devirde henüz gelişmiş canlılar söz konusu değildir. Kıtalar ve sıra dağlar gibi coğrafi şekillerin oluşumu sürer.
Paleozoik (Birinci Zaman):
Altı devreye ayrılır. Bu devirde çeşitli dağ sıralarının yükselmesi gerçekleşir. Kuzey yarım kürede Avrasya kıtası ortaya çıkmıştır. Bu devirde omurgasız canlılar yaşar. Karbon devresinde maden kömürü yatakları meydana gelir. Permiyan devresinde kuraklık sonucunda jip yatakları meydana gelmiştir.
Kambrian
Ordovikian
Şilurian
Devonian
Carbon
Permian
Mezozoik (İkinci Zaman):
Üç devreye ayrılır. Bazı dağ sıralarının oluşmaya devam ettiği devir, sürüngenlerin de ortaya çıktığı devirdir. Dinozorların en büyüklerinin otobur, daha küçüklerinin ise etobur olduğu ortaya çıkmıştır.
Triasik
Jurassik
Tebeşir
Neozoik (Üçüncü Zaman):
Dört devreye ayrılır. Üçüncü zamanın önemi, bu devirde insanın da içinde yer aldığı memeliler (Kenozoik) devrinin başlamasıdır. Alp-Himalaya dağlarının ortaya çıktığı bu dönemde, okyanus ve deniz çökeltileri devam etmiştir. Pannonia, Karadeniz, Aral-Hazar havzalarında sığ bir içdeniz oluşmuştur. At, gergedan, suaygırı, geyik gibi hayvanların gelişimi tamamlanmıştır.
Bazı araştırmacılara göre insan türünün ön örnekleri Pliyosen devrinde görülür. Ancak insanın ortaya çıktığı zammanın genellikle 4. Zaman olduğu kabul edilir.
Eosen
Oligosen
Miosen Son 2 evreye birden Neozen denir.
Pliosen
Antropozoik (Dördüncü Zaman):
Bu devir hâlâ sürmektedir. İki devreye ayrılır. Biz hâlâ Halosen devri içinde yaşamaktayız. Dördüncü zamanın en önemli özelliği insanın yaratılışıdır. İlk insan ırkları bu dönemde ortaya çıkmış ve buzul çağları da bu dönemde gerçekleşmiştir. Buzul çağı insanın kültürel gelişimini etkileyen çok önemli bir olaydır. 3. zamanda ortaya çıkan fauna bu dönemde de devam eder.
Pleistosen (Dilivium)
Holosen (Alluvium)
Kuzey Yarım Kürede Buz Devri:
Günz İlk Buzul 40000 yıl Alt Paleotik
Günz-Mindel Buzullararası 60000 yıl
Mindel 30000 yıl
Mindel-Riss Buzullararası 24000 yıl
Riss 30000 yıl
Riss-Würm Buzullararası 60000 yıl
Würm Son Buzul 40000 yıl Orta Paleotik
Postglasial Buzul Sonrası Üst Paleotik
Buz Devrinde Asya
4. Zamanda Kuzey İskandinavya buzulları, Rusya içlerine ilerlemişti. Buzulların erimesiyle ortaya çıkan sular Volga’ya, oradan da Aral-Hazar havzasına akıyordu. Dolayısıyla Hazar Denizi’nin seviyesi bugünkünden 100 m daha fazlaydı. Bu devrede Hazar ile Karadeniz arasında ilişkiler meydana gelmişti.
Buz devrinin en üst aşamasında buzullar, Ural dağlarının bir kısmını, Sibiryanın kuzey batısını kaplıyordu. Bir başka buzul Kuzey Sibirya’yı kaplıyordu.
Aral-Hazar havzasının güneyindeki Doğu Anadolu, Kafkasya, Elbrug, Hindikuş dağları da buzullarla kaplıydı.
Orta Asya’da Himalaya, Tibet, Tanrı dağları (ve muhtemelen Altay Dağları) da zaman zaman buzullarla kaplıydı.
Bu devirdeki yaşam alanlarının Sibirya’nın bir bölümü, Altaylar bölgesi ve Çin olduğu sanılmaktadır. Bu bölgenin bazı yollarla Doğu ve Güney Asya ile bağlantıları vardı. Asya’nın kuzeydoğusundaki Bering Boğazı, kuzeybatı Amerika ile bağlantı sağlayan doğal bir geçitti.
Tarih Öncesi Devirler ve Tarih Çağları
Paleolitik MÖ.600000-12000, 10000 Eski-Yontma Taş
Alt Paleotik Chellen (cloktonian)
Achelleen
Tayacian-Alt Paleotik sonu
Orta Paleotik Tayacian-Orta Paleotik başı
Salutreen
Magdalenian
Mezolittik MÖ 12000-10000, 8500 Orta Taş
Neolitik MÖ 8500-5400 Cilalı Taş
A Keramik Neolitik
Erken Neolitik
Geç Neolitik
Kalkolitik MÖ 5400-3200, 300 Taş-Bakır
Erken Kalkolitik
Geç Kalkolitik
Maden MÖ 3200-3000
Tunç İlk Tunç
MÖ3200-1200 Orta Tunç-MÖ.2000-1500’de yazının icadı ve Tarih Çağları’nın başlangıcı
Geç Tunç
Demir İlk Demir
MÖ.1200-MS.300 Orta Demir
Son-Geç Demir
Türk Sanatının Coğrafi, Toplumsal, Kronolojik Boyutları
Coğrafi açıdan bakıldığında Türk sanatının, başlangıcından günümüze kadar, eski dünyanın üç kıtasına yayıldığı görülür. Türk sanat ve arkeolojisinin doğduğu ve geliştiği yer Orta ve İç Asya’dır. Türk sanatının kurum, ilke ve teknikleri bu bölgelerde oluşmuş ve islamiyetten önceki ve sonraki devirlerde Suriye, Irak, Mısır, Kafkasya, Kırım, Doğu Avrupa ve Balkanlara uzanmıştır.
Fizikî coğrafya açısından Asya’nın yüksek sıradağlar, bu dağların arasında yer alan havzalar, ovalar, platolar ve çöllerden meydana geldiği görülür. Anadolu-İran Platosu’nda batıdan başlayan sıradağlar Hint yarımadasının kuzeybatısında iki kola ayrılır. Güneyde, Kuen Lun dağları Çin hindine doğru uzanırken, kuzeyde Tanrı Dağlar, Altay Dağları ve Sayan Dağları Asya’nın Kuzeydoğusundaki Bening Boğazı’na kadar uzanır. Asya’nın en önemli plato ve ovaları Anadolu ve İran Platosu, Tibet, Urdas, Mançurya, Sibirya, İndus, Ganj, tarım havzası ve büyük Çin ovalarıdır. Asya’nın önemli akarsuları, Kızılırmak, Dicle, Fırat, Seyhun, Ceyhun, Ob ve onun kolu olan İrtiş, Yenisey, Lena, İndus, Ganj ve Sarıırmak nehirleridir.
Akarsu, çöl ve denizlerin iklimi yumuşattığı yerler dışında, iç bölgelerde kuraklık ve gece gündüz arasındaki ısı farkları artar. Kıtanın güney bölgeleri ile kuzey bölgeleri arasında, Akdeniz iklimi ve bunun flora ve faunasından soğuk Sibirya ikliminin meydana getirdiği doğa şartları, çok çeşitli coğrafi özellekler gösterir. Türk sanatı bu iklim şartları içinde doğmuş, iklimin yumuşak doğa şartlarının elverişli olduğu yerlerde sanat alanında önemli gelişmeler olmuş, elverişsiz bölgelerde kısır ürünler oluşmuştur.
Türk sanatının, Orta ve İç Asya’da, Türk topluluklarının ortaya çıktığı bölgede doğmuş olmasından söz edilebilir. Türk topluluklarının ortaya çıktığı yer olarak genellikle bozkır kültür çevresi kabul edilmekle birlikte orta ve iç asya coğrafyasının genişliği karşısında bu görüş çok genel bir ifade olarak kalır. Türklerin ilk yurdu olarak altaylar bölgesi, Baykal gölünün doğusu, Mançurya, Güney Moğolistan, kuzey batı asya, aral gölü bölgesi, tanrıdağları (tien şan) gibi çok çeşitli bölgeler önerilmiştir. Türk bilim adamları daha çok, tanrı dağları, altaylardan baykal gölü kesimine kadar olan bölgeleri türklerin ilk yerleşim yeri olarak kabul etme eğilimindedir. Prof.dr. Bahaeddin Ögel’e göre, türk ırkı prototipini, MÖ 1700’den itibaren altay ve tanrı dağlarını kaplayan Andronovo insanı olarak adlandırılan tip oluşturmatadır. Fakat türklerde kuzey(ren) geyiği kültü gibi bazı hayvan kültlerinin oluşu ve bazı arkeolojik bulgular onların daha kuzeydeki bölgelerle (güney sibirya) ilişkili olması gerektiğini ortaya koyuyor.
Tüm bunlara göre, tarih öncesi devirlerde sibirya, mançurya ve daha batı ve güneydeki birliktelik bbilincine varamamış insan grupları, altay bölgesindeki esas çekirdeği oluşturan gruplarla kaynaşarak türk ırkı prototipini meydana getirmiştir denebilir. Dolayısıyla, türk sanatının doğduğu bölgelerin merkezine alabileceğimiz altaylar ve bu bölgenin kuzey, güney ve batısında kalan bölgeleri, türk sanat ve arkeolojisinin geliştiği alanlar olarak kabul edebiliriz.
Tarih öncesi devirlerden, uygurların devlet kurdukları zamana kadar, Türklerin ve çevrelerindeki diğer kavimlerin yaşam tarzı dikkate alındığında, Asya’yı enlemesine ikiye ayırmamız ve bu kuşaklardan yalak kışlak hayatının geçerli olduğu kuzeydekine bozkır kültür bölgesi, tarıma dayalı ekonomisi olan güneydekini yerleşik kültür bölgesi olarak adlandırmamız uygun olur. Son zamanlarda yapılan araştırmaların önemini arttırdğı bozkır kuşağının kuzeyinde kalem tundralar ve tayça ormanları, büyük ovalar ve doğusundaki dağlık alanlarrdan ibaret sibirya ve batısındaki kültür alanlarını da bir ikinci derece kuşak olarak kabul edebiliriz. Bu bölgeler bazı yerlerde içiçe girdiğinden homojen bir yapıdan söz edilemez. Bozkır bölgeleri de kendi içinde farklı niteliklere sahiptir. Hunlardan itibaren hayvan yetiştiriciliği (bozkır ekkonomisi) yanında güney bbölgelerinde tarımla, deniz, göl ve akarsu kıyılarında balıkçılıkla geçimlerini sağlamışlardır. Avcılık da önemli bir geçim kaynağıydı. Kazanılan savaşlar ve yapılan siyaî antlaşmalar sonucu elde edilen mal-mülk, ticaret yoluyla kazanılan sarvet de insanların ve devletin gelir sağladığı kaynaklar arasındaydı. Bu çeşitlilik türk sanat tarihi açısından önemlidir. Böylece türklerin bozkır sanatında olduğu gibi yerleşik yerleşik sanatta da en erken devirlerden beri payları olduğu ortaya çıkmaktadır.
Orta ve İç Asya’da, türklerin de içinde yer aldığı bir kaç insan tipi vardır. Türk sanat tarihinde ve çevre toplulukların sanatlarında karşımıza çıkan bu insan tipleri, coğrafi şartlar ve kurulan evlilik ilişkileri ile ortaya çıkmıştır. Bunlardan ilki Mongoloid tiptir. Kısa boylu geniş ya da dar ve ya yassı yüzlü (brakisetal), basık burunlu, az tüylü, çekik gözlü bu tipe özellikle doğu ve kuzey bölgelerde yaşayan türk toplulukları girmektedir. İkinci tip olarak bugünkü Avrupalılara benzeyen, uzun başlı (delikosetal) beyaz tenli, geniş yüzlü insan tipi yeralır. Ayrıca bugünkü İranlılar’ı hatırlatan kısa boylu, badem gözlü, iri gaga burunlu, tüylü vücutlu, kıvırcık sakallı ve siyah saçlı insanlarla karşılaşırız. Türk tipi, bulunduğu coğrafyadan etkilenen, karışarak değişik özellikler kazanan bir ırktır. Sonuç olarak beyaza yakın ve ya beyaz ırk, köse olmayan az kıllı vücut, yasssı olmayan çıkıntılı yüz orta boylu güçlü bir beden çekik olmayan, çekik izlenimi veren gözlere sahip insanlar türk tipini oluşturur. türk tipi özelliklle göktürkler ve uygurlardan itibaren belli bir ikonografik şema meydana getirmiştir. Osmanlı devri sonuna kadar, güzellik anlayışının sonucu olarak, ay yüzlü denilen şematik çehre tasvirine rastlamaktayız.
Türklerin tarih içindeki yürüyüşü Türk Sanat Tarihi’nin kronolojik yönünü oluşturmuştur. Türk Sanat Tarihi’nin devirleri (Prototürkler dahil) MÖ 2000’lerden, İslamiyet’ten sonra, Osmanlı devrinin sonuna kadar uzanır. Ancak ilginç olan nokta kronolojinin devamını ve sanattaki gelişmeyi sağlayan tek bir Türk topluluğu olmamıştır. Türk Sanat Tarihi’ne katkıda bulunan her devlet, tarihten silindikçe yerini aynı gövdeden ayrılan başka bir Türk topluluğuna bırakmıştır.
Sonuçta Orta ve İç Asya’da Prototürk Dönem’de ortaya çıkan sanat unsurları Hun Devri’nde siyasî yapıya bağlı olarak ortak özellikler kazanmış, Göktürkler Devri’nde evrensel bir kimlik kazanmaya başlamış, Uygurlar Devri’nde bu evrenselliği yakalamıştı. Ancak Türk Sanatı’nın zenginliği Türkler’in İslamiyete geçmesiyle ortaya çıkmış, gerçekleştirilen yeni sentezle islamiyetten sonraki asya ve anadolu türk sanatınığn ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Paleolitik Devir
Orta ve İç asyanın paleolitik devrine sinan hiropus pekinensis denilen türk öncesi inssan tippinin kalıntılarıyla başlayabiliriz. İlk defa isveçli jeolog s g andersenin 1918 ve 1921de yaptığı çalışmalar ssırasında keşfedilen ve 1923 yılında doktor otto zadanskinin peiping yakınlarındaki şu-ku-tiyen (choukoutien) mağaralarındca yaptığı kazılarda ortaya çıkarılan memelilere ait kalıntılarla bu konuda önemli ölçüde yol alındı. Prof weidenreich zamanındaki kazıda pekin adamının kalıntıları ele geçirildi. Java’da bulunan kalıntılara benzediği için pitekanthropus adı verildi. Sonraki araştırmacılar bu tipe pitekanthropus pekinensis adını verdiler ve kalıntıları orta pileistosene ait kabul ettiler.
Araştırmacılara göre kafatası sığarı küçük, allın bölgesi geriye doğru basık ve yassı, kaş kemerleri ve alt çene kemiği iri olan pekkin adamının dünya kültürü için önemi ateşi ilk kez düzenli biçimde kullanması. Aile içinde ensest yasağı ortaya çıkmış, taş aletlere şekil verebildiği anlaşılmıştır.
Bu arada üst pleistosene ait homosapiens kalıntıları ele geçirilmiştir. konuyla ilgili insan tiplerinden biri de orta paleolitik devirde ordosta ortaya çıkan insan kalıntılarına dayanır. üst pleistosenin sonlarına ait olarak kabul edilen ilk ordos kültürü MÖ 2000lerde bu bölgede Prototürk insan tipinin aranması nedeniyle önemlidir.
Özellikle orta paleolitik çağda yeni avlanma yöntemleri gelişti. soğuğa karşı korunmak üzere barınaklar inşia edildi. böylece ortaya çıkan ilk çadır şekilleri sonraları ortaya çıkacak olan bozkır kkültürünün en önemli özellliklmerinden yurt tipi çadırın ön örneklerini ortaya koydu. bu arada insanlar kendi elbiselirini üretmeye başladı. elbiselerin av sırasında kolay hardeket edebilecek tarzda ve soğuğa dayanıklı yapılmaları önemlidir. böylece üst paleolitik dönemde çok sonraları geliştirilecek olan giyim tarzıın ilk örnekleri de ortaya çıkmış oldu.
Avrupa ile ilk kültür köprüsü aurignasien devrinde kuzey bozkırları yoluyla kkuruldu. orta ve iç asya dini inançlarında ve sanatında önemli yer tutan arktik tilki, misk sığırı, mamut, tüylü gergedan gibi hayvanlar yanında özellikle würm buzulu zamanında ortaya çıkan kuzey(ren) geyiği bizim için daha önemlidir.
sibiryyada magddalenien devrin başlarında geniş nehir vadilerinde ortaya çıkan yüzelli civarındaki paleolitik sitede bulunan tezyini motifler, av sahneleri ve ya hayvan tasvirleri, heykeller, bir tarih öncesi sanatının ortaya çıkmasını sağlamıştır. türk sanatı açısından önemli noktalardan biri yukkarı lenada şişkin kayası üzerinde geç magdalenien devre ait vahşi at tasvirleridir. bu sitelerde yukarıda sayılan hayvanlar dışında at, antilop, geyik, ayı, tavşan gibi hayvan kalıntıları ele geçirilmiştir. türk kültüründe önemli yeri olan devenin de sibirya, orta iç asyada (kazakistan ve moğolistan) paleolitik kaya resimlerinde vahşi olarak gösterilmesi önemlidir.
Ağırılıklı olarak iç asyada bütün bunlar söz konusuyken daha batıda (bugünkü bağımsız türk cumhuriyetleri) alt, orta, üst paleolitik devirler tümüyle görülür. batı orta asyadaki en önemli yerleşimlerden biri zengin paleolitik materyaller içeren ve bir neanderthal çocuğa ait iskelenin ortaya çıktığı teşiktaş mağarasıdır. bu mağarada dağ keçisi, geyik, at, leopar ayı yabani tavşan küçük kemirgen ve kuşlara ait kemikler ele geçirilmiştir. buluntuların avcılar arasında kemik falının yaygın olduğunu göstermesi sonraki bozkır ve türk toplulukları açısından önemlidir. benzer materyallerin bulunduğu önemli merkezler çamırtemir hocakent 1-2 obi rakmat amankutan mağaralarıdır. öte yandan üç paleolitik devre ait batı orta asyadadaki önemli buluntular fergana vadisi zeravşan nnehrinin orta kesiminde ve semerkant yakınındaki bir konaklama yerinde ortaya çıkarılmıştır.
Mezolitik Devir :
Orta ve içasyada bir çok mezolitik merkez de saptanmıştır. Moğolistandaki arsaan chad bunlaradan biridir. buradaki kaya resimlerinde çeşitli şematik hayvan ve insan resimleri yanında daire çizimleri ve damgalara benzer sembolik işaretler de mevcuttur.
Bu devirde orta iç asyanın bir çok yerinde avrupadaki akarsu göl kenarlarına yerleşen insanların meydana getirdiği magölemos kültürü çakılı boyayarak kullanan inasanların yarattığı oluşumlar ortaya çıkmıştır. bu dönem mikrolitlerin ortaya çıktığı ok ve yayın kullanıldığı dönemdir. önemli merkezler hazar denizi grubu yerleşimler, batı tacikistan siteleri, fergana ve pamir havzası yerleşmeleridir. hazar denizi grubu yerleşmeleri arrasında özellikle cebel damdam kazma 1-2 hoca-su mağaralarında döneme ait karakteristik bulgular ele geçmiştir.
Bu dönemde avcılık ve balıkçılığın önemli olduğu, su tavuğu, tilki, yaban kedisi, gazel, keçi, koyun, yaban eşeği gibi hayvanların görüldüğü, bazılarının evcilleştirildiği anlaşılmaktadır. Geç mezolittik döneme ait Shaktha mağarasındaki av sahnesini tasvir eden, toprak boyayla yapılmış duvar resimleriyle (yaban domuzu, yak ve uçan oklar.) Özbbekistan’ın güneyinde bir kaya barınağı olan Zaraut Kamanın duvarlarında yeralan av sahnesi önemlidir.
Bu arada Zarzi (Bu yer iç asya bozkırlarıyla van gölü çevresindeki kültürleri birbirine bağlar.), Kafkas doağlarındaki Belt ve Holu mağaraları da dönemin önemli merkezleridir.
Neolitik Devir:
Türk Sanatı’nın doğuşunu hazırlayan en önemli kültür devreleri neoletik devirden itibaren başlar. Bu dönemde insanlar toplayıcılık evresinden üretim dönemine geçmiştir. Türk sanat tarihi açısından önemli nokta ise neoletik devirde Orta Asya’da kırsal ekonominin başlamasıdır.
Sibirya’da neolitik kültürlerin en erken tarihli olanlarından biri M.Ö. 4000’e tarihlenen İsakova Kültür Devresi’dir. Angara vadisindeki mezarlardan çıkan materyaller bu kültürün esasını oluşturur. Ayrıca Ponomarevo ve Baykal Gölü bölgesi mezarlarında önemli neolitik bulgular elegeçirilmiştir. Bu mezarlarda çeşitli aletler yanında önemli miktarda keramik elgeçirilmiştir. Yine Angara ve Lena’da birtakım materyallere dayanan Serovo devrinden sonra Kitoi devri başlar. M.Ö. 2500-1800’e tarihlenen Kitoi kültürü balıkçılıkla geçinen Baykal gölü çevresi topluluklarının kültürüdür. Bu dönem bu bölgelere yayılan Türk kültür ve santı için önemlidir. Zaten Altaylar’daki Barnoul buluntuları ve diyer merkezler(kuyum kurganı) Kitoi kültürü ile benzerlik gösterir. Neolitik devrin geç uzantılarında Selanga ve Amur nehri vadilerinde de öenmli buluntularada raslanmıştır.
Batı Orta Asyas’da Neolitik Çağ’ın en önemli devresini Ceytun kültürü oluşturur. Çopan Tepe, Togolog Tepe, Moncuklu Tepe, Çakılı Tepe gibi merkezlerde yerleşik kültürün görüldüğü balçık tuğladan evlerin inşaa edildiği ve gelişmiş bir keramik sanatının bulunduğu anlaşılır.
Bu çağda görülen, Türk kültür ve sanat tarihi için önemli bir kültürde Kelteminar kültürüdür. Bu kültüre ait ilk siteler 1939’da Horezm’de keşfedilmiştir. 1939-1965 yıllarında aralıklarla yapılan kazılarda Akçaderya’nın güneyinde Canbas 4 ve çevre istasyonlarda pek çok malzeme ele geçirilnmiştir. 1951 ve 1954 tarihlerinde Uzboi’de saptanan istasyonlarda bu kültürün iki kültürel ve coğrafi kuşağa ayrıldığı görülür.
Bu kültüre ait yerleşmeler daha çok göl kıyıları, nehir ve çay ağızlarında yer almaktadır. Bu nedenle balıkçılık önemlidir. Ayrıca evcilleşitirlmiş hayvanların yanında alageyik, yaban domuzu, karaca, yaban eşeği ve vahşi at kalıntılarına rastlanır.
Bu kültürün önemi Hunlar’dan önce ilk kez geniş bir bölgede kültür ve sanat birliğine ulaşmış olamsıdır. Bu kültür M.Ö. 5000’den geç 3000’e kadar yaygın olarak sürmüştür. Bu devir araştırmalarında bulunan bakır nesnelerden anlaşılabileciği gibi kısmen kalkolitik çağa girer.
Bu çağda Moğolistan bölgesinde sanat tarihi açısından önemli merkezler keşfedilmiştir. Candaman Petroglifler’i, Norovliyn Uul, Bayan Kongon ve Aimaks Arşangay buluntuları önemlidir ilk ikisi hariç diyer merkezlerdeki materyeller Afanasyeva kültürü bulgularına benzemektedir.
Kalkolitik Çağ :
Türk sanat tarihinin temel unsurları yanında, gök, yer-su inançları(eski türk dini) ve kozmolojisini temlleri bu dönemde ortaya çıkmıştır. Kurganlar, dikili taşlar, mezar taşları, mesken olarak çadır, kaya resimleri, madeni eserler, dokumalar ve Türk hayvan üslubunu kaynakları bu dönemden Hunlar’a kadar ulaşır.
Bazı araştırmacıların M.Ö. 3000 sonu ile M.Ö.2000 başı, bazılarının ise dah erken döneme tarihledikleri Afanasyeva kültürü dönemin en önemli kültürlerindendir. Bataney kasabası yakınında Yenisey ırmağının sol kıyısında Afanesyeva adlı tepedeki mezarda ilk kez ortaya çıkarılan kültür aslında neolitik devirden kalkolitik devire geçişi temsil eder. Bu mezar taş yığını( kurgan) ile örtülüdür. Mezardan “hocker” durumunda bir iskelet, sivri dipli kalitesiz keramik kaplar, temren, bakır, kemik eşya, Aral Gölüne özgü midye kabuğundan gerdanlık ve halllar çıkarılmıştır. Ayrıca at, yaban öküzü, balık, karaca, koyun kemikleri elegeçirilmiştir. Minusinsk bölgesideki mezarların dikdörtgen ve oval biçimde olduğu, üzerlerinin taş parçaları ile örtüldüğü görülür. Bazı mezarlar gurp, bazıları tek bir çeset içerir.
Afanasyeva kültürünün Altaylar bölgesinde yayılması her iki bölgeyi kültür ve sanat tarihi açısından birleştirmiştir. Bu devrin Altaylar’daki önemli merkezleri Kurot ve Kuyum kurganlarıdır. Bu mezarlarda keramik yanında kartal pençesi bulunması Türk kültür ve sanatı açısından önemlidir. Altaylar bölgesi mezarları bazen taş parçaları bazen ise başka küçük mezarlar ile kapatılıyordu. Ayrıca Dinyeper bölgesindeki uzun başlı (dolikosefal) insan tipinin Altay bölgesinde Cro-Magnon’da denilen uzun başlı kısa geniş yüzlü bir tipe uyduğu iddia edilmiştir.
Afanasyeva kültürünü Andronovo kültürü (M.Ö. 1500- 1200) izler. Adını yukarı Yenisey’deki Andronovo sitesinden alır. Bu kültür Minusinsk, Altaylar, Kazakistan ve Urallar’a kadar yayılmıştır. Bu devir metalurjinin ilerleme kaydetmesi sebebi ile Türk sanat tarihi için önemlidir. Bakır, demir, altın, kalay çeşitli eşyalarda özellikle sanat eserlerinde kullanılmıştır. Özellikle Göktürkler döneminde “altayın demircileri” olarak tanınan Türkler için önemlidir. Orta ve İç Asyanın en önemli sanat üslubu hayvan üslubunun Minusinsk’te bronz çağında başlamış ve Hun Türkler’ince geliştirilmiş olması önemlidir. Fantastik bir imaj (mask) olan Tao-tie şeklide bu devirde ortaya çıkar.
Koyun, sığır, at yetiştiriciliğinin yaygın olduğu bu kültürde mezarlar kurgan şeklindedir. Mezarların taş parçaları ile kapatılıp kuşatıldığı veya taş daireler ile kuşatılmış küçük mezarlar ile çevrildiği görülür. Cesetlerin bazen kıvrılmış şekilde yatırıldığı bazende yakılmış olduğu anlaşılır. Bazı araştırmacıların bu mezarlar la Orta Rusya’nın Srubnaya kültürü ile ilişkilendirilmesi bozkır kültürünün yayıldığı alanı belirlemek açısından önemlidir. Beyaz ırka yakın insanların yaşadığı bu devirde düz dikli geometrik motiflerle süslü kahverengi perdahlı keramikler yapılmıştır. Kemik ok uçlu uçları baltalar, bıçaklar bakırla kaplı olarak ele geçirilmiş ayrıca altın, bakır veya tunç levhalar kaplama amacıyla kullanılmıştır.
Andronova kültüründen sonra İç Asya’nın bronz Çağı’na ait Karasuk Kültürü önemlidir. Minusinsk, Altaylar ve Yenisey Havzasında ortaya çıkan bu kültür M.Ö. 1300-800’e tarihlenir. Altaylar ve Yenisey Havzası en eski Türk yerleşme bölgesi olması, bu kültürün Türk Sanat Tarihi’nin hazırlık aşamalarından biri olduğunu gösterir. Yukarı Yenisey kıyısında Karasuk kültürü ile ilgili kazılarda Türk ırkının bağlı olduğu brakisefal kafataslarında artış görülür. Bu durum Tagar devrinde de söz konusu olup Güney Sibirya ve Altayların güneyinde prototürk nüfusun arttığını gösterir. Böylece prototürkler Kuzey’den Güney’e ve Batı’ya doğru yayılmıştır.
Minusinsk merkez olmak üzere İrtiş Nehri’nin orta havzasından Hwang-ho Nehri’ne (Sarı Nehir) kadar olan bölgede yayılan bu kültür An-Yang’ın Shang devresi ve Chou devrinin bir ve ikinci dönemiyle çağdaştır. Andronovo devrinde Çin’de Yhang Shao ve Lung Shan kültürleri yaşanmıştır. Bu bölgede yaşayan Türk topluluklarıyla Çin kültürleri arasında Bronz işçiliği ve hayvan tasvirlerinde karşılıklı etkileşim vardır. Karasuk kültüründe metal işçiliği önemli olup oldukça gelişmiştir. Bu kültürün önemli yanı hayvan üslubunun doğmuş olabileceği yerler arasında Altay ve Tanrı Dağları’nın da anılmasıdır.
Prototürk döneminin önemli kültürlerinden biri Güney Sibirya’da M.Ö.6-2,1 yy. arasında üç devreye ayrılan Tagar Kültürüdür. Bu kültüre bağlı ilk merkezler Krasnoyarsk da Minusinsk yakınında ve Yenisey Nehri’ndeki Tagar Adası’nda saptanmıştır. Prototürk Tinglingler bu kültüre mensuptur. Tagar Kültürü’nde kurganların yakınına büyük mezar taşları dikilir. Hayvan üslubunun gelişmiş bir şekilde kullanıldığı bu devirde mezarlardan çeşitli aletler, at koşun takımları ve keramikler çıkarılmıştır. Bu kültürdekine benzer eserlere Çin’den Karadeniz’e kadar olan bir bölgede rastlanır.
M.Ö. 300’den M.S. 400’e kadar süren Taştık Külktürü araştırmacıların bir bölümüne göre prototürklerden Ting Lingler tarafından geliştirilmiştir. Bu kültür bu dönemde Türkçe konuşan tüm topluluklarda yayılmıştır. Bazı araştırmacılar Ting Linglerin, Çinlilerin Ti ya da Tik dediği boylara dayandığı ve Çinlilerin Tiele, Kao-che dediği Kağnılı Boyların Ting Ling’lerden oluştuğunu ifade eder.
Andronovo kültüründen itibaren prototürk sanatının başlatılabileceği ve bu dönem sanat ve arkeolojisinin özellikle Tagar ve Taşlık devirlerinde gelişme kaydettiği düşünülür. Hunların ataları da prototürk sanatına dahildir.
Orta Asya’da Aşkaabat’a yakın küçük bir şehir olan Anav’dan (Anau) adını alan kültürün en erken çağları erken kalkolitik devre kadar uzanır. Bu kültür özellikle prototürk kültürüyle ilişkilendirilir. Bu bölgelerde yaşayan Türk topluluklarının sanatında bu kültürün izlerinin görülmesi önemlidir.
Anav’da iki ayrı mezarda 4 kültür katı saptanmıştır. Statigrafi kerkamik grubunun gösterdiği değişikliklere uygun olarak düzenlenmiştir. 1. tabakada buğday, arpa yetiştirildiğine dair izler; öküz, domuz, at, koyun gibi hayvan kalıntıları, boyalı çanak çömlek bulunmuştur. 2. tabakada çok renkli keramik, bu hayvanlara ek olarak keçi, köpek, deve, boynuzsuz koyun kalıntılarına rastlanır. 3. tabakada çanak çömleğin çölekçi çarkında yapıldığı anlaşılır. 4. tabakada diğer tabakalar da bakır ve kurşun görülürken bu tabakada demire rastlanır. Hayvanlarla ilgili kalıntılar yerleşik hayat yanında avcılıkla hayvancılığın da söz konusu olduğunu gösterir.
Batı Orta Asya’da kalkolitik devrin ardından M.Ö. 2500 – 2000 tarihlerinde Bronz (Tunç) Çağı başlar. Eski Türk yerleşmeleri yanında protoşehir yerleşmeleri de ortaya çıkar. Namazgah 4 evresinin önem kazandığı bu dönemde M.Ö. 2000- 1600 tarihlerinde Türkmenistan’da şehir medeniyeti başlar. Bronz Çağı’nın önemli bir merkezi Altın Tepe’dir. Geç Bronz Çağı’ndan itibaren bozkır kültürü mensuplarının yerleşim yerleri ve mezarları çoğalmaya başlar.
Batı Orta Asya’nın erken demir çağı geç 2000 ve erken 1000’de başlar. Dakistan kültürü merkezleri, Yastepe Kompleksi, Amirabat kültürü siteleri önemli bulguların toplandığı yerlerdir.
Hun Sanatı
Hun sanatı deyimi M.Ö. 244 M.S. 216 arasında bu devletin sınırları içinde yaratılan sanat eserlerini ve daha sonra Doğu Avr.’da kurulan Batı Hun Sanatı’nı kapsar. Bu bölümde Asya Hunları (Hiung-Nu) ele alınır.
Hun Türkleri hakkında Türkçe yazılı bir kaynak yoktur. Hunlar’dan söz eden ilk yazılı kaynak Çin’in han sülalesi tarihi olan Shih-Chi’dir. Çin kaynaklarında Hiung-Nu olarak anılan Hunların atalarından söz edilir. Prototürk sayılan Hunların ataları kabul edilen en erken topluluk Kuei-Fang’lardır. Bu topluluklara Çin kaynaklarında Hu da denir. Aynı kaynaklarda Ti ve Jung adıyla anılan topluluklar da Hunlarla ilişkilendirilir. Böylece Hunların ataları diğer prototürk topluluklarla birlikte erken devirden beri Türk Sanat Tarihi ve Arkeolojisi’nin temelini oluşturan eserleri ve uslupları meydana getirmiş ya da benzer şekilde yaşayan toplulukların sanatlarını kullanarak sentez oluşturmuştur.
Hun Sanatı denildiğinde muhteşem madeni eserler, dokumalar ve kazılarda ortaya çıkarılmış çeşitli arkeolojik malzeme akla gelir. Fakat Türk Mimarisi’nin ilk gelişmiş örnekleri bu deverede görülür. Bu örnekler yerleşik Güney kavimlerinde olduğu gibi büyük boyutlu mimari yapılar değildir. Hunlara ait ordu kent tarzı şehirlerin varlığı Çin kaynaklarına dayanılarak biliniyorsa da bu yapılar hakkında fazla bilgi yoktur. Bu dönem Türk Mimarisi’nde söz edilen unsurlar Kurgan ve Çadırlardır.
Türk topluluklarında mezar mimarisi buna bağlı Sanat Tarihi kapsamına giren unsurlar bu kavimlerdeki ölüme dair dini inanışlar sonucu ortaya çıkmıştır. Bu inanışlara göre asil soydan biri öldüğünde cesedi bir süre çadırda bekletilir. Cesedin komaması için iç organları çıkarılır. Bir çeşit mumyalama işlemi yapılır. Cesedin gömüleceği bir kurgan yapılır. Cenaze töreninde yapılan işlemlerden ölen kişinin öteki dünyada yaşayacağına inanıldığı anlaşılır. Çünkü kurgan’a ölenin kullanacağı çeşitli eşyalar ve mezar hediyeleri konur. Ölenin atları bu amaçla ölenle beraber gömülür. Atların kuyrukları matem işareti olarak kesilir ya da değişik şekilllerde örülür veya bağlanır. Bu arada yoğ töreninde çeşitli hayvanlar (daha çok at) kurban edilir. Bunların büyük bölümü törene katılanlar tarafından yenilir. Arzhan Kurganı’nda ana mezarın çevresindeki odalarda binlerce at kalıntısı saptanmıştır. Ukok Platosu’nda kazılan bir kurgandan sadece soylu bir kadının dövmeli cesedinin kadınlara da erkekler kadar önem verildiğini gösterir. Çin kaynaklarında Hunların cenaze merasimi hakkında tabut kullanıldığı, tabutların altın ve gümüş işlemeli kumaşlarla veya kürklerle örtüldüğü belirtilir. Ayrıca ölüyle birlikte öldürülüp gömülenderden söz edilir.
Kurgan
Hun ölüm ve mezar geleneklerinin en somut örneğini kurganlar oluşturur. Kökü Türkçe korumak fiilinden gelen kurgan aslında kale veya şehir anlamına gelir. Bunun yanında toprak altındaki mezar yapısının üstündeki koruyucu taş ve toprak yığınına da bu anlamda kurgan denilmiş daha sonra Tümülüs görünümlü mezarlara ad olmuştur (toprak altında kalan düzenleme bozkır kültürüne özgüdür).
Asıl mezar odası dikdörtgen, kare veya oval olabilir. Cesedin bulunduğu yere bazen yukarıdan doğrudan ulaşılabiliniyor, bazen asıl mezar odası daha altta olabiliyor, bazen de tahnit edilmiş cesedin bulunduğu odaya bi delhizden giriliyordu. Çoğu kez başı Doğu’ya cesedin kullandığı silah ve eşyaları yanında bulunur, zinnet eşyaları ise üzerinde yer alır. Bu arada mezar hediyeleri ve yiyecekler ele geçirilmiş, çoğu kez başka bölümlere kuyruğu keşilmiş veya düğümlenmiş at kadavlarına rastlanmıştır. Kurganda hükümdar ya da yönetici dışında kadın ve hizmetkar cesetlerine rastlanmıştır. Sadece kadınlara ait kurganlar da vardır. Kaynaklar kurgan içerisindeki halıların asılı olarak muhfaza edildiğinden söz eder.
Bir kısım kurganlarda farklı zamanlarda üst üste ve yanyana odalar oluşturan gömülmeler olmuştur. Bu şekilde farklı bir görünüm kazanan bu tip kurgan topluluklarına Arzhan Kurganı örnek verilebilir. Tuva’da Sayan Dağları’nda bulunan muhtemelen Hun Türkleri’nin ataları tarafından yapılan (M.Ö. 8 – 7 yy.) bu mezar yapısı merkezdeki bir kurgan etrafında düzenlenmiş 70 odadan oluşur. Planın genel görünümü daire şeklindedir.
Hun devrinin önemli kurganları arasında Pazırık (M.Ö. 3 – 1 yy.), Noin-Ula (M.Ö. 1 yy.) ve Kazakistan’daki Esik (M.Ö. 5 – 4 yy.) kurganlarıdır. Bu kurganlardan Noin-Ula hariç diğerlerinin Hunlar dışında prototürk topluluklara ait olabileceği ifade edilir. Bazı bilimadamları pazırık kurganlarını Altaylı İskitler’e, Esik Kurganı’nı Türk sayılan Sakalar’a ait olduğunu kabul eder.
Hun Devri’nde gelişme gösteren kurgan yapıları İslam sonrası Türk Sanatı’nda anıtsal özellikler gösteren türbe ve kümbetlerin kaynaklarından sayılır. Taş ve toprakla oluşturulan suni tepeler, çadır formu ve Budist Kubbelerin yardımıyla kubbe ve piramit çatının oluşmasını sağlamıştır. Bazı kurganlarda giriş odasıyla mezar odasının ayrı oluşu kümbetlerdeki ziyaret ve mumyalık kısmının ayrı oluşu arasında bağlantı kurulabilir.
Pazırık Kurganları
1929’da S. I. Rudenko ve M. P. Gryaznov tarafından Altaylarda deniz seviyesinin 1600 m. üstünde Büyük Ulagan Vadisi’nde Çulışman Nehri ile Başkaus Nehri arasında bulunmuştur. İlk dönem kazılarında 1. kurgan ortaya çıkarıldı. Mezarın içinde iklimin soğuk oluşu nedeniyle donma (merzloka) gerçekleşmiş eşyaların çoğu çürümeden günümüze gelmiştir. Rudenko’nun 1947 – 1949 yıllarında yaptığı kazılarda 4 kurgan daha ortaya çıkarıldı. Büyüklü küçüklü toplam 40 kurgan keşfedildi. Mezarların 5 tanesi büyük kurganlar olup içlerinden paha biçilmez materyaller çıkarıldı.
Pazırık 1 5 metre çapında 1,5x2 m yüksekliğinde bir taş yığını altında bulunmaktaydı. Asıl mezar çukuru 7,2x7,2x4 m ölçülerindeydi. Genel özelliklere göre inşa edilmiş yapıda tomruk duvarlar ve çatıdan ibaret odada ceset ağaç oyma tabutta yer alır. Duvarlara keçe dokuamalar asılmış, ölünün kişisel eşyaları, çeşitli aletler yiyecek ve içecekler buraya yerleştirilmiştir. Mezar odasının dışında kurban edilen atlar koşun takımlarıyla birlikte mezara konmuştur. Burada mezarın yapımında kullanılan aletler de ele geçirilmiştir. Bunlar arasında ahşap bir araba da vardır. Ele geçirilien materyaller arasında atların başına konan geyik başı şeklinde maskeler ilgi çekicidir. Diğer Pazırık Kurganları da benzer yapıdadır. 2. kurgandaki tahnit edilmiş erkek ve kadın cesetlerinden erkek olanın vücudunda dövme oluşu, 5. kurganda ise dünyanın en eski düğümlü halısının ele geçirilmesi önemlidir.
Noin-Ula Kurganları
Hun devrine ait odluğu kesin olarak kanıtlanmış Noin-Ula Kurganları Kozlov başkanlığındaki heyet tarafından ortaya çıkarılmıştır. Çoğu araştırmacı tarafından milattan önce 2 – 1. yy.’a tarihlenen mezarları M.S. 1. yy.’a tarihleyenler de vardır. Kurganlar birçok benzer mezar gibi soyguncuların yağmasına uğramıştır. Bu nedenle bir-iki küçük parça dışında altın eşyaya rastlanmamıştır.
Kazılan kurganlardan birinin taş yığını 16x14 m ölçülerindedir. Bunun altındaki çukurun derinliği 9m kadardır. Duvarlar ağaçtan yapılmış olup tabut ve diğer malzelemelerin indirildiği duvar dik değil dışarıdan içeriye doğru meğillidir. Asıl tabutun bulunduğu oda daha alt seviyededir. Ceset odası 3x1,70x1,20 ölçülerindedir. Bu odada 216x77x78 cm ölçülerinde ağaç oyma tabut yer alır.
Esik Kurganları
Kazak arkeolog K. Akişev tarafından 1960-1970 yılarında Alma-Ata şehrinin 50 km yakınında Isıg Gölü civarında yapılan kazılarda ortaya çıkarıldı. Mezardan çıkarılan bir çanağın üzerine Orhun harfleriyle yazılmış yazılar, genç prens cesedinin üzerine bulunan altın zırh ve çok sayıda altın sanat eseri nedeniyle önemlidir.
Diğer kurganlardaki 7 m. derinliğindeki mezar odası toprak taş yığını ile kapatılmıştır. Kalın çam kütüklerinden yapılmış mezar odasının ölçüleri 3x2x1,2 m’dir. Araştırmacıların açıklamalarına göre mezar odasının ahşap strüktürü dışarıda hazırlanmış ve daha sonra kazılan mezara indirilmiştir.
Diğerleri
N.V. Pobosmak’ın Rusya Federasyonu’nun Altay otonom bölgesinde, Ukok Platosu’nda, yaptığı kazılarda ortaya çıkarılan kurganlar önemlidir. İçlerinden zengin buluntuların çıktığı ve Pazırık kültürüyle ilişkilendirilebilinecek bu kurganların en önemlileri Ak-Alaha 1,2 ve Kuturguntas kurganlarıdır. Aynı bölgede içinden bedeni dövmeli bir kadın cesedinin çıkarıldığı kurgan da son derece önemlidir.
Çadır
Hun döneminin ve yerleşik döneme kadar tüm Türk topluluklarının en önemli mimari öğelerini biri çadırdır. Aslında Prototürk ve Hun devirleirnde( sonraki dönemdelerde görüldüğü gibi) özellikle ormanlık bölgelerde( örneğin Güney Sibirya) ve daha günede kalan yerleşik bölgelerde insanlar ahşap evlerde yaşıyordu. Arkeologların Horezm’de M.Ö: 300’e (kelteminar kült) tarihledikleri bir ev buna örnektir. Önemli olan nokta bu ahşap evinde çadır biçimini andırmasıdır.
Çadır özellikle bozkır bölgelrinde hayvancılıkla geçinen, yaylak-kışlak arasında gidip gelen, belli yerlerde ibadet ve törenlerini yapan yarı-yerleşik Türk toplulukları ve diğer bozkır topluluklarında günümüze kadar kullanılmıştır.
Çadırların ilk örneklerine ait kalıntılara paleotik dönemde Sibirya’nın Buret bölgesinde rastlanır. Üç tanesinin kalıntıları bulunan bu çadırlardan başka birde dikdörtgen bir çadır vardır. Bu ovada Orta Yenisey(Kem havzası) bölgesinde Prototürk yada Protohun kabul edilen Tagar kültür devresine ait Boyar kaya resimlerinde bozkır yaşantısı ile ilgili tasvirlerde kubbe-çatılı çadır tasvirlerine rastlanmaktadır.
Eskiden beri kullanılan bir kaç çadır tipi vardır. Bunların en basiti sırıkların tepede birleştiği konik görünümlü çadırlardır. En öenmli çadır tipi araştırmacıların yurt adını verdikleri barınaklardır. Yurt tipi çadırlara Öy (üy) dendiği de olur, bazen aköy veya karaöy olarak adlandırıldıklarıda olur.
Yurt tipi çadırlar Kerege denilen ve birbirlerine çapraz olarak birleştirilmiş parçaların yanyana getirilmesi ile oluşan bir gövdeye sahiptir. Bu gövdenin üzerine şekilleri sabitleştirilmiş eğik çubuklardan oluşan UK(uğ) veya Oklar, Tünlük(düğümlük), Şarak veya Çangarak adıverilen tepedeki çembere tutturulur. Bu çember üzerindeki deliklerden karşıya geçen, gerilmiş yay şeklindeki çubuklara Küldireviş denir. Bu kısmı genellikle örtülmez ocak dumanı için açık bırakılır. Çadırın kubbesi tamamlandıkdan sonra çadır keçe ile kapatılır. Bunlar kolonlara bağlanır. Kapı kısmı ahşap şöve ve lentodan meydana gelir ve keçe yada halıyla kapatılır. Yazın yan duvarları kapatan keçe kaldırıldığında kamış veya sazdan yapılmış çok ince bir aksam(Çiy) çadırın gövdesine tuturulur. Çadırın içi sanat bakımından değerli halı, kilim, keçe, yaygı, işlemesi gibi malzemelerle zengin bir görünüm kazanır. Çadırlar nakledilirken sökülür ve bununla birlikte çadırın tekerlekli arabalarla nakledildiğini gösteren örneklerde vardır.
Çadır mimarisinin İslam sonrası Türk mezar mimarisini etkilediği anlaşılmaktadır. Bu etki bazı bölgelerde yeni yapılan mezarların metal aksamla çadır şeklinde oluşu ve zaman zaman bu aksamın beton ve çamurla sıvanışında görülür.
Kaya Resmi :
Kaya resimleri(petroglif) kaya ve mağara yüzeylerine yapılmıştır. Bazıları boyaile bazıları kazıma ve çizme yoluyla yapılmıştır. Kaya resimleriin en erken örneklerinde belirli bir üslup yoktur. Sonraki dönemlere ait örneklerde Türk sanatının en öenmli üslubu olan Hayvan Üslubu’a uygun olan kopozisyonlar görülür.
Kaya reimleri Hunlar’dan Göktürk devrinin sonrasına kadar teknik ve estetik açıdan pek fazla bir deiğişiklik göstermez. Bazı merkezlerde kaliteli örnekler olmasına karşın, çoğunlukla(tarihi ne olursa olsun) arkaiktir. Bu nedenle kaya resimleri sanatsal değerden çok, sonraki devirlerin temelini oluşturan ikonografik ve ikonolojik nitelikleriyle önemlidir.
Kaya resimlerinin erken örneklerinde av kültürü ve sembolizmi yansıtan reesimler egemendir. Bu resimlerin bazılarında sembolik anlamlar içeren hayvan mücadele sahnelerinin prototipleri bazılarıda birbirleriyle mücadele eden hayvan figürlerine rastlıyoruz. Zıt kavramların mücadelesini sembolize eden, mücadele sahneleri, insan hayvan mücadeleleriyle birlikte tarih öncesi devirlerden itibaren etkili olan Hayvan Ata inancı ve hayvan biçimine girme temasıyla ilişkilidir.
Kaya resimlerinde süvari tasvirleri, savaşan insan figürleri, arabalı çadır tasfirleri, başları maskeli ve kuyruğu düğümlü, moncuk denilen püskül süslemeli at tasfirleri, kurt, dağ keçisi, geyik gibi hayvanlar dini inançlar ve günlük hayat ile ilgili sahneler, damgalar veya yazıya benzer işaretler daire veya dikdörtgen şekiller, dört ana yön işaretleri gibi unsurlar yer alır.
Kaya resimlerinin en erken örnekleri Orta Asya’da mezolitik veya erken neolitik devirlere aittir. Bunlar arasında Doğu Özbekistan’da Zaraut Kaman Mağrası’nda ve Doğu Pamirler’deki Sakta Mağrası’nda yer alan tasfirler önemlidir. Bunlar batıda Azerbaycan’daki Gobustan kaya resimlerine ve daha kuzey ve doğudaki örneklere bağlanır. M.Ö. 1700- 1200 yıllarına ait. Karasug kültürünün yayıldığı Yenisey kaya resimlerinde ve Kem vadisnin batısı, Sibirya, Çungarya, Kögmen gibi bölgelerde görülen Tagar ve Taştık kaya resimlerinde Türklerin atalarına ait izler bulunur.
Heykel :
Prototürk ve Hun devrinde heykel sanatı çeşitli kurganlardan çıkarılan ahşap veya madenden yapılmış heykellerden ibarettir. Nadiren çeşitli taşlardan yapılmış ve Prototürk ve Hun devrine mal edile bilecek heykellerde vardır bunlar sembolik yada dini anlamlar içeren sanat eserleridir.
Halı:
Türk halı sanatının ve dünya halılarının bilinen en erken tarihli örneği Altaylar’daki Pazırık 5 kurganından çıkarılan Hun veya Prototürklere ait halıdır. Bu halı (M.Ö. 3-2 yy.) 1.89m x 2m boyutun da Gördes(türk) düğümüyle dokunmuştur. Rudenko tarafından çıkarılan bu halının günümüze gelebilmiş olması mezarın buzlar altında kalmış olamsıyla mümkün olmuştur.
Pazırık Halısı: Halının üçü dar ikisi geniş beş bordürü vardır. Orta kısım 24 kareye bölünmüştür. Bu kareler 4 yapraklı bitkisel karakterli(bazılarına göre stilize kartal, bazılarına göre nilüfer “lotus” veya dört yön figürü) motiflerle doldurulmuştur en iç ve endış dar bordürlerinde aslan, grifon figürleri, içteki geniş bordürde sığınlar, dıştaki geniş bordürde süvari figürleri, iki bordür arasında orta zemindeki figürlerden oluşan bir bordür(su) vardır. Kök boya ile renklendirilmiş halıda motifler kırmızı, sarı, mavi renklerdedir. Halının bulunduğu bölgeye özgü sıhınlar, türk ikonogrofisine uygun suvariler, dokuma tekniği ve Pazırık kurganından çıkarılması Türk halısı olduğunun kanıtıdır.
Pazırık halısından başka 4. kurgandan ve Noin-Ula kurganlarından fazla anlamlı olmayan halı parçaları çıkarılmıştır. Orta Asya’da olması gerekli düğümlü halılardan erken tarihli hiç bir örnek günümüze ulaşmamıştır. Öteki parçalar M.S. 3-4 yy.’a ait Lou-Lan ve Lop-Norda, M.S. 5-6 yy’a ait Kızıl’da bulunmuştur. Pazırık ve diyer Hun kurganlarından çıkarılan başka türde dokuma, desen, renk ve kompozisyon bakımından eksik görünen sahneyi tamlayabilir.
İşleme Sanatı:
Prototürk ve Türk işleme sanatının en eski örnekleri kurganlardan çıkarılan eserler arasında yer alır genellikle M.Ö. 3-2 yy’a tarihlenen Pazırık kurganlarından çıkarılan keçeden yapılmış üzeri aplike olarak işlenmiş eyer örtüleri önemlidir. Bu eserlerde türk hayvan üslubunun en öenmli temalerından hayvan mücadele sahnelri veya hayvan figürleri görülür.
Hun prenslerine ait 1, 6, 12, 23, 25, numaralı Noin-Ula kurganlarından kumaşlar, Pazırık’takine benzer eyer örtüleri, keçe yaygılar çıkarılmıştır. Ayrıca bu kurganlardan birinden çıkarılan ve batı türk tipini gösteren yün işleme örtü dikkati çeker.
Bu arada kurganlardan deri, kumaş, yün veya keçeden giyislerde bulunmuştur. İçe giyilen gömlekler, bir hun asilzadesine ait kaftan, keçe veya deriden bot ve çizmeler yün çoraplar, kulakları kapatan başlıklar. Giyim kuşamın bozkır kültürüne uygun geliştiğini göterir.
Maden Sanatı:
Türk maden santının en erken örneklri altın, gümüş, demir, tunç ve bu madenlerin alaşımlarından meydana gelen objelerden oluşur. Çeşitli maden yapım ve süsleme teknilerinin kullanıldığı bu eserler, plakalar, günlük kullanım eşyaları, silahlar, at koşum taımlarının madeni kısımları, takılar, tören kazanları, sancak alemleri veya çadır tepelikleri gibi çeşitli tip ve boyutlardaki ve çeşitli fonksiyonları karşılayacak şekilde yapılmıştır.
Prototürk ve hun devrinin en güzel örnekleri Leningrad Hermitage Müzesi’nde bulunan Orta ve İç asyanın çeşitli kurganlarından çıkarılmış 1. Petro’nun emri ile toplanan eserlerdir. Bu eserler mücevher, kemer tokaları, altın plakalar olup çeşitli sembolik anlamlara sahip aslan, kaplan, geyik, at gibi hayvanları veya hayvan mücadellerini içerir.
Erken devir türk sanatında madeni eserlerin önemli bir bölümü Minusinsk eserleri ve iç Moholistan’da Ordos Bronz eserleri olşuşturur. Ordos eserleri prototürk dönemde Karasuk kültüründe sözü geçen Türk sanatı ile Çin sanatı arasındaki ilişkileri ortaya koyması bakımından önemlidir.
İslam Öncesi Türk Sanatı
Kurganlardan çıkarılan çeşitli dini ve sembolik manalar içeren Türklere ve bozkır kavimlerine özgü eğri kesim tekniğiyle işlenmiş ağaçtan yontulmuş hayvan heykelcikleri veya at koşum takımlarındaki ahşap hayvan figürleri, kumaş ve keçe örtülen üzerindeki hayvanlı sahnelerde hayvan üslubu içinde değerlendirilir. Radloff’un Katamda kurganlarından çıkardığı ağaçtan oyma tırnakları altınla kaplı at heykelleri, dibinde birbirine sarılarak uzanmış olup kuyrukları kuş başı biçiminde biten iki kaplanın yer aldığı tabak önemli örneklerdir.
Keramik Sanatı
Türklerde Keramik Sanatının başlangıcı Prototürk ve Hun devirlerine dayanır. Çok erken (M.Ö. 3000-2000) devirlerde Anav, Karatepe, Namazgahtepe merkezlerinde gelişmiş bir keramik sanatı uygulanıyordu. Çin’in sınır bölgesinde, Kamsu’da, neolitik devirden beri astar üstüne süslemeli keramik yapılıyordu. Hangay Dağları, Togla, Selenga ve Baykal Gölü çevresinde Prototürkler (Ting-Lingler) sgraffito (kazıma) tekniği ve kalıpla basma tekniğinin uygulandığı keramikler yapıyordu. Radloff, Sibirya ve Altaylarda Prototürk olarak kabul edilen mezarlarda (tunç devri) koyu kurşuni renkli, iri taneli, çok pişmiş kilden, dipleri küçük ve yuvarlak, büyük olasılıkla elle yapılmış keramiklere rastlanmıştır. Bunların üst tarafında sgrafitto tekniğiyle yapılmış üçgen, diş, paralel hat, nokta gibi şekillerde süsleme vardı. Ancak ölülerin başucuna konan keramikler sivri dipliydi. Radloff’un kazdığı demir devrine ait kurganlardan daha kaliteli kil kaplar elde edilmiştir. Güney Altaylar ve Buhtarma civarında demir devri mezarlarında ve Abakan Boyu’ndaki mezarlarda bulunan keramikler ileri bir gelişmeye işaret eder. Burada bulunan kaplar maviye çalan kül rengi kilden yapılmıştır.
Afanisiyeva ve Andronovo kültürü devreleriyle Tagar ve Taştık kültürü devrelerinde Orta ve İç Asya’da gelişen keramik sanatı özellikle Çin’in Shang sülalesi zamanında yön değiştirmiş ilk kez çok renkli keramik ve su sızdırmayan örnekler elde edilmiştir.
Hun Devri’nde keramik sanatı ana hatlarıyla uygulanmıştır. Bozkır kültürünün yarı yerleşik yapısı nedeniyle keramik daha çok Kuzey Çin bölgesinde gelişmiş ve özellikle Doğu hun Devleti yıkıldıktan sonra Çin Keramik teknikleri Orta ve İç Asya’ya yayılmıştır.
Hayvan Üslubu
Prototürk, Hun ve Göktürk Devirlerinde gelişen İslam sonrası Türk Sanatı’nda da etkisini gösteren hayvan üslubu erken devir Türk sanatı’nın en önemli üslubudur. Daha sonraları bir bitkisel üslub gelişmişse de İslam sonrası döneme kadar hayvan üslubu gibi yaygınlık kazanamamıştır.
Hayvan üslubu Orta ve İç Asya’nın yaşayan bozkır kültürüne mensup toplulukların belli başlı tek sanat üslubudur. Türk hayvan üslubu Hun Türklerinin egemen olduğu ve yaşadığı bölgelerde yapılan eserlerde görülmesi ve diğer toplulukların örneklerinden daha gelişmiş olmasıyla ayırılır. Batı’da Karadeniz’in kuzeyinde İskitlerin uyguladığı hayvan üslubu Doğu’da Prototürk devirleriyle çakışmakta fakat Hun Devleti’nden önceki döneme tarihlenmektedir. Bozkır kültürüne karşılık Güney’de yerleşik kavimlerde görünen hayvan üslubu karateristik olarak bozkır sanatından ayrı olup Sümer, Mezopotamy, İran devletlerinin eski sanatlarının ürünüdür. Hayvan üslubu konusunda en fazla karşılıklı etkileşim Türk ve Çin sanatları arasında olmuştur.
Orta ve İç Asya’da hayvan üslubunun doğduğuna inanılan çeşitli yerler önerilir. Kaynak ve delliler biraraya getirildiğinde hayvan üslubu ya Prototürk (veya Türk) kökenlidir ya da Türklerin içinde bulunduğu toplulukların uyguladığı sanat tarzıdır. Hayvan üslubunun kaynağı en erken devirlerden itibaren özellikle kayalar üzerine tasvir edilen hayvanlarla ilgili sahnelerde yatar. Avla ilgili tasvirler, birbiriyle mücadele eden hayvanlar veya insan- hayvan mücadelerinin görüldüğü sahneler ve hatta hayvanların çiftleşmesini anlatan tasvirler hayvan üslubunun ön örneklerini oluşturur. Ayrıca diğer sanat dallarındaki eserlerin de katkısı büyüktür. Bununla birlite bu üslup birdenbire ortaya çıkmamıştır.
Hayvan üslubunun ortaya çıkışı dini inanış ve anlayışlarda saklıdır. Bütün bunlar Gök-Yer-Su ve Atalarla ilgili oluşturulan dini sisteme dayanır. Zamanla Şamanizm de önemli bir kaynak olmuştur. Bunlara bağlı gelişen mitoloji ve kozmoloji hayvan tasvirleri yapılmasına etkendir. Böylece hayvanlar, insanların türediği hayvan-ata veya hayvan-ana olarak kabul edilmesi, koruyucu ruh olduklarına inanılması, kalıntılarına saygı gösterilmesi gibi hususlar, hayvan tasvirleri yapılmasına ve zamanla bu yöne ağırlık veren bir sanatın doğmasını sağlamıştır.
Bu üslubun bozkır kültürünün başlangıcı olarak kabul edilen M.Ö 3000’den itibaren oluşmaya başladığı kabul edilir. Graousset’e göre hayvan üslubu hunlar tarafından en olgun seviyesine ulaştırılmıştır.
Hayvan Üslübunun Genel Özellikleri :
1-) Hayvanlar tek yada gurp halinde ele alnmışlardır. Tek olarak alınan hayvanların bir bölümü daire içinde kıvrılmış olarak tasfir edilmiştir.
2-) Bir kısım örneklerde figürler antitetik yada simetrik olarak verilmiştir.
3-) Hayvanlar sakin yada haraketli gruplar halinde ele alınmışlardır.
4-) Zaman zaman objeler yada objelerin bir bölümü hayvan yada hayvan başı şeklindedir.
5-) Çoğu kez eserlerin üstü hayvan motifleri ile süslenmiştir.
6-) Bazı durumlarda hayvan tasfirlerinin yüzleri başka figürlerle doldurulmaktadır. Ayrıca bir hayvan başka bir hayvana ait uzuvlarla birleştirilir veya hayvan kuyrukları başka hayvan başlarıyla yada bitkisel bir unsur ile sonuçlandırılır.
7-) Geyik boynuzu, kartal gagası, pençesi veya gözü gibi bazı hayvanların bazı uzuvları abartılarak ele alınmıştır. Aynı üslub içinde doğacı anlayış ve doğa dışı tutumlar görülebilmektedir.
8-) Tasfirlerde doğa üstü veya mitolojik hayvanlarada yer verilmiştir.
9-) Hayvan mücadele sahnelrinde genellikle vahşi hayvanın hücumuna uğrayan çift tırnaklı hayvan, korku, acı ve birazda saldırganın ağırlığı nedeniyle tamamen veya ön ayakları üzerine çokmüş durumda gösterilmiştir. Bazen yenilen hayvan ön ayakları üzerine düştüğü halde arka taraftan sırtı yere gelmiş olarak ele alınmıştır. Alta kalan hayvan çoğu kez başını saldırının geldiği yöne çevirmiştir. Mücadele eden hayvanların gövdeleri üzerinde, nokta, virgül, nal biçimlerine benzer şekiller yer almaktadır.
10-) Kompozisyonlarda insan figürleri nadiren yer almakta, bitkisel süsleme ise az görülmektedir.
Dostları ilə paylaş: |