2. Fasıl
ALENÎ DAVET VE MUHALEFETLERİN BAŞLAMASI Alenî Davet Başlıyor
Yüce İslam peygamberi (s.a.a) halkı bir süre İslam’a gizlice davet ettikten sonra, Allah’ın emriyle bu daveti alenî ve açık şekilde yapmakla görevlendirildi ve müşriklerden çekinmemesi buyruldu:
“Görevlendirilmiş olduğun şeyi açıkça söyle ve -artık- müşriklere aldırış etme, biz alay edenlerin şerrinden seni koruruz”463
Hz. Resulullah (s.a.a) bu emir üzerine bir gün Ebteh’de464 durarak halka şöyle seslendi:
“Ben Allah’ın elçisiyim. Sizi Allah’a tapınmaya ve size ne bir yararı, ne bir zararı dokunabilen, ne yaratabilen, ne rızık veren, ne diriltebilen, ne öldürebilen putlardan vazgeçmeye davet ediyorum!”465
O günden itibaren Hz. Resulullah’ın (s.a.a) çağrısı yeni bir merhaleye girmiş oldu; artık toplu yerlerde, hac mevsiminde, Mina’da ve Mekke’nin etrafındaki kabilelerde insanlara açıkça tebliğde bulunuyor, onları İslam’a davet ediyordu.
Kureyşin Tepkileri
Hz. Resulullah’ın (s.a.a) alenî davetinin ilk günlerinde Kureyşliler pek fazla tepki göstermediler; ama Hz. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) onların putlarını açık ve kesin bir dille reddedip, bu putların, ellerinden hiçbir şey gelmeyen bilinçten yoksun taş parçaları olduğunu söyleyince pek öfkelendiler ve o günden sonra Hz. Muhammed’e (s.a.a) karşı cephe alarak ona muhalefet göstermeye başladılar466. Ancak, Mekke’ye egemen olan kabile düzeninde Hz. Muhammed (s.a.a) gibi birine saldırmak, bütün Haşimoğullarının hışmına ve intikam saldırılarına uğrama tehlikesi taşıdığından, Kureyşliler konu üzerinde gerekli değerlendirmelerde bulunduktan sonra Hz. Muhammed’i (s.a.a) davetinden vazgeçirmenin yegane yolunun, onun pek sevip saydığı ve sözünü dinlediği sevgili amcası Ebu Talib’e gitmek olduğuna karar verdiler. Ebu Talib’den, Hz. Muhammed (s.a.a) üzerindeki nüfuzunu kullanmasını ve onu bu yaptıklarından vazgeçirmesini isteyeceklerdi. Bu amaçla birkaç kez Ebu Talib’le görüştüler; yaş, soy ve şeref açısından kendisinin seçkin bir sosyal konumu olduğunu hatırlatarak yeğenini onların tanrılarının aleyhine konuşmaktan, dinlerini çirkin göstermekten, kendilerini akılsız ve atalarını da sapmış kimseler olarak tanımlamaktan vazgeçirmesini istediler. Bu görüşmelerde bazen tehdit yoluna başvuruyor, bazen de mal, servet ve makam vaad ediyorlardı. Bunlardan bir sonuç alamayınca Ebu Talib’e onu Kureyş’in ünlü yakışıklı, güçlü ve genç şairi Umare bin Velid b. Muğiyre’yle değiş tokuş etmesi teklifinde bulundular, ama Ebu Talib bu çirkin teklifi reddedip derhal geri çevirdi. Bir defasında hem Ebu Talib’i hem Hz. Muhammed’i (s.a.a) ciddi şekilde ölüm ve savaşla tehdid ettiklerinde Hz. Muhammed (s.a.a) şöyle buyurdu:
“Sağ elime güneşi, sol elime ayı verecek olsanız; Rabbim bu davayı zaferle sonuçlandırıncaya veya bu uğurda canımı verinceye kadar bu işten vazgeçmeyeceğimi bilin!”467
Ebu Talib’in Açık Desteği
Kureyşin terör ve savaş tehdidi üzerine Ebu Talib akrabalık bağını öne sürerek Hz. Muhammed’in (s.a.a) kendi himayesinde olduğunu açıkça ilan edip Müslüman veya müşrik, bütün Haşimoğullarını bu doğrultuda seferber etti. Ardından Kureyşlilere ciddi bir uyarıda bulunarak kardeşinin oğlunun kılına dokunmaları halinde Haşimoğulları kabilesinin intikamına maruz kalacaklarını duyurdu468. Kabile savaşları çok tehlikeliydi ve sonunun nerelere varacağını kimse kestiremezdi; Kureyş büyükleri böyle bir tehlikeyi kabule hazırlıklı olmadıklarından Ebu Talib’in ciddi uyarısı üzerine geri adım atarak tehditlerini uygulamaya koymaktan vazgeçmek zorunda kaldılar.
Haşimoğulları’ndan sadece Ebu Leheb bu olayda Hz. Muhammed’i (s.a.a) desteklememiş ve düşman saflarında yer almıştı.
Kureyşlilerin Muhalefetlerinin Nedenleri
Burada akla şu soru gelmektedir: Henüz İslam hükümleri ve Kur’an ayetlerinden çok azı nazil olduğu halde Kureyşliler Hz. Resulullah’ın (s.a.a) açık davete başlamasıyla birlikte neden derhal ona karşı cephe alıp muhalefete girişmişlerdir? Peygamber-i Ekrem’in (s.a.a) risaletinin ilk yıllarında inen ayetlerde, Kureyşlileri bunca korkutan ne vardı sahi? Bu karşı tavırlarının nedeni gerçekten puta ve putperestliğe bağlılıklarından mı kaynaklanıyordu, yoksa bunun ardında gizlenen başka sebepler mi vardı? Bu hassasiyeti Kureyşin eşraf ve ileri gelenlerinin göstermesi ilginçtir. Çünkü avam kesimi kabile başkanlarıyla aşiret reislerine uyar, onların izinden giderdi, bu nedenle de avam kesimin istenilen yönde şartlandırılıp yeni dinin aleyhine tahrik edilmesi Kureyşliler için işten bile değildi. Çünkü bu kesim kendi örf ve törelerine körü körüne bir taassupla bağlıydı ve çıkacak her yeni inanç ve dine mutlaka tepki gösterirdi469.
Kureyş eşrafının Mekke’deki güç, otorite ve sosyal nüfuzu dikkate alınacak olursa İslam’a gösterdikleri sert tepkinin nedeni kolayca anlaşılacaktır. Kureyşin Ka’be’nin anahtarlarını taşıdığı ve ticaretin nabzını ellerinde tuttuğunu daha önce belirtmiştik; Mekke’nin sosyal ve ekonomik gücü Kureyş kabilesinin tekelindeydi ve hiçbir rakibe tahammülleri yoktu. Başkalarının bu kabileye danışmadan ve onun müsaadesi dışında Mekke’de herhangi bir harekette bulunma hakkı yoktu. Kureyşliler diğer kabilelerden açıkça haraç alıyor, onlara ayırımcı davranıyor, Allah’ın evini ziyarete gelen hacıları kendi belirledikleri kurallara uymaya zorluyorlardı.
Binaenaleyh bu şartlar altında Kureyş eşrafının Hz. Muhammed’in (s.a.a) dinine karşı çıkması aslında gayet doğaldı. Çünkü onun ilk adımdaki genel sözlerinden, getirdiği yeni dinin, onların halka kabul ettirdiği dine muhalif olduğunu anlamışlardı. Dahası, sonuçta bazıları onun dinine uyacak ve Muhammed (s.a.a) halk arasında şöhret kazanacak, insanlar ona yöneleceklerdi ki bu da mağrur Kureyşlilerin kabul edebileceği bir şey değildi.
İlk Mekkî surelerle ayetler ve diğer belgeler incelendiğinde Kureyşlilerin davetin daha ilk yıllarında Hz. Resulullah’a (s.a.a) neden onca karşı çıktıkları kolayca anlaşılabilmektedir, bu neden ve faktörlerin en önemlileri şunlardı:
1- Sosyal Düzenin Yıkılacağı Endişesi
Mekk’ye egemen olan sosyal düzenin tam bir kabile düzeni olması ve Kureyşlilerin çok önemli mevki ve imtiyazları ellerinde bulundurması Mekke’de bir nevi “Kureyş eşrafının iktidarı”nı egemen kılmıştı. Kureyşin önde gelen zenginleri bu ayrıcalık ve refaha alışmıştı, bu nedenle de mevcut statükonun bozulmasını kesinlikle istemiyorlardı. Oysa Hz. Muhammed’e (s.a.a) ilk iman edenler hep gençler, zayıflar, yoksullar ve kölelerdi. Onun kendisi de eşraftan veya soylular takımından değildi; bilakis, çocukluğundan beri yetim kalmış, gençliği de yoksullukla geçmişti; kabile içindeki statüsü Haşimoğullarının 2. dereceden bir üyeliğiydi, amcası Ebu Talib olanca soyluluk ve şerefliliğine rağmen fakirdi. Bütün bunlar Muhammed’in (s.a.a) dininin Kureyşlilerin sosyal düzeni için bir tehdit olduğunu gösteren uyarı işaretleriydi. Nitekim daha ilk günlerden gençlerin, yoksulların ve kölelerin İslam’a eğilim göstermesinden yakınmaya başlamışlardı. Muhacirleri geri çevirmek için Habeşistan’a giden Kureyş temsilcileri, Necaşi’nin sarayında kendilerini “Mekke eşrafının elçileri” olarak tanıtmadaydı!470
Kureyşliler tamamen aristokratik ve eşrafçı bir zihniyetle neden Mekke veya Taif eşrafından birinin peygamber olmadığını sormaktadır; Kur’an buna da değiniyor:
“Ve dediler ki “Neden bu Kur’an, şu iki şehir (Mekke ve Taif)deki büyük -ve zengin-bir adama inmedi?”471
Bir tefsire göre bu ayetteki büyük adamdan maksat Mekke’de Mahzumoğulları boyunun reisi Velid bin Muğiyre ve Taif’te de şehrin ünlü zengini Urve bin Mesud Sakafi’ydi472. Bu ayetin iniş sebebi hakkında şöyle yazmışlardır: Velid bir gün “Kur’an nasıl olur da bana ineceği yerde Muhammed’e iner?! Ben Kureyşin büyüğü ve reisi değil miyim?”473 deyince bu ayet indi.
Binaenaleyh Kureyşliler Hz. Muhammed’e (s.a.a) onların dini yerine yeni bir din getirdiği için değil, öncelikle onların sosyal düzenini tehdit eden bir tehlike olduğu için karşı çıkmışlardı.
2- Ekonomik Huzursuzluklar
Bazı çağdaş araştırmacılar Kureyşlilerin gösterdiği muhalefetlerin bir nedeninin de ekonomik faktörler olduğunu söylemektedir. Zira Mekke’de nazil olan bazı ayetler servet biriktirmeyi ve mal üstüne mal yığmayı şiddetle kınıyordu. Kureyşlilerin Ka’be’nin anahtarlarını taşıdığı ve bu şehrin ekonomik boğazlarını elinde tuttuğunu belirttiğimiz önceki bahislerimizde bazı Kureyş eşrafının astronomik rakamlara varan servetlerinden örnekler aktarmıştık; bu zengin Kureyşliler sözkonusu ayetlerden dehşete kapılmış ve Muhammed’in (s.a.a) dininin gelişip yayılması halinde maddi çıkarlarının tehlikeye düşeceği huzursuzluğuna kapılmışlardı. Bu ayetlerden birkaçında şöyle buyruluyordu:
“Kendisini yapayalnız olarak yarattığım o adamı bana bırak.
Hani şu; kendisine bol servet verdiğim adam…
Ve daima yanında, hizmetinde olan evlatlar…
Ve rahat yaşaması için gerekli bütün imkanları önüne serdim,
Yine de malını, servetini ve evlatlarını artırmam için hırslanıyor…
Asla! Çünkü o, bizim ayetlerimize düşmanlık etmektedir!”474
-*-
“Pek yakında “sakar”a -cehenneme-atacağım onu.
“Sakar”nedir, sen bilir misin?
Öyle bir ateştir ki ne bir şeyi bırakır, ne de ondan bir şey geri kalır
Vücudun derisini hepten değiştiriverir…”475
-*-
“Ebu Leheb’in eli kurusun!Ve bizzat kendisi kahrolsun!
Malı ve elde ettiği şey ona hiçbir yarar sağlayamadı.
Çok yakında alev alev bir ateşe girecek”476
-*-
“Arkadan çekiştirip duran, kaş-göz hareketleriyle aley eden her kişinin vay haline!
Ki o, mal biriktiren ve malını saydıkça sayandır.
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını sanmaktadır.
Hayır, sandığı gibi değil.
O Hutame’ye (kırıp döken ateşe)atılacaktır.
Hutame’nin ne olduğunu sen ne bilirsin?..
Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir
Yüreklerden alevlenen bir ateş…”477
-*-
“…Ama kim Allah yolunda malını bağışlar, Allah’tan korkar ve Allah’ın iyi ödül verdiğini tasdiklerse
Biz onu kolay bir yöne yöneltiriz.
Ama cimrilikte bulunup da kendini müstağni gören.
Ve Allah’ın iyi ödülünü inkar eden yok mu,
O kimseyi pek yakında zor bir yöne yönelteceğiz.
Cehenneme yuvarlandığında malının ona hiçbir faydası dokunmayacaktır!”478
-*-
Bu ayetlerin metni ve iniş sebepleri incelendiğinde, Kureyşlilerin muhalefetlerini dile getirmelerinden sonra inmiş oldukları tahmin edilebilir(yani onların ilk adımda muhalefetine yol açan ayetler bunlar değildir).Ancak, bu ayetler onların muhalefet ve düşmanlıklarını arttırmış, muhaliflerin çoğalmasını sağlamış olabilir.
Kısacası Mekke’nin büyük tüccarları ve zenginleri Hz. Muhammed’e (s.a.a) muhalefette bulunanların başını çekmedeydi. Tarihi bir belgeyi okuyalım:
“Hz. Resulullah (s.a.a) kavmini doğru yola ve kendisine inmiş olan nura davet ettiğinde önce ondan kaçmadılar; neredeyse onun sözlerini kabul edeceklerdi. Ama hazret (s.a.a) onların tağutlarını kötüleyince iş değişti. Taif’ten gelen bir grup zengin Kureyşli479 onun sözlerini reddederek eleştirdiler, onunla sert bir mücadeleye giriştiler, adamlarını ona karşı şartlandırıp tahrik ettiler, işte o zaman halk ondan uzak durup onu terk etti…”480
Komşu Devletlerden Korkma
Kur’an; Kureyşlilerin Müslümanlığı kabul etmeleri halinde komşu devletlerin hışmına uğrayıp onların saldırılarına maruz kalacakları korkusundan sözetmekte ve bunun yersiz bir endişe olduğunu belirtmektedir:
“…Ve dediler ki eğer biz de seninle birlikte olur ve doğru yola girersek topraklarımızdan sürülüp çıkarılırız. Oysa biz onları kendi katımızdan bir rızık olarak her deniz ve her şehrin ürününün aktarılıp toplandığı güvenli bir Harem’de yerleşik kılmadık mı? Bütün bunlar bizim tarafımızdan onlara ulaşan rızıklardır, ama çoğu bunu bilmez…”481
Bir gün Haris bin Nevfel bin Abdumenaf, Hz. Resulullah’a (s.a.a) “Biz, senin söylediklerinin doğru olduğunu biliyoruz” dedi, “Ama sana inanacak ve sana katılacak olursak arap kavminin bizi topraklarımızdan çıkarmasından korkuyoruz, bizim koca arap milletiyle savaşacak gücümüz yoktur”482
Bu konuşmalar yer yer İran ve Roma imparatorlarının duyduğu tedirginliği de483 dile getiriyordu (bu da o günkü Arapların komşu devletlerden ne kadar korktuklarını gösteriyor). Nitekim bir gün Hz. Resulullah (s.a.a) arap büyüklerinden birkaçını İslam’a davet edip fıtrat ve ahlakla ilgili bazı ayetler okuduğunda hepsi duydukları ayetlerden hayli etkilenmiş ve bu ayetleri takdirle karşılamıştı, ama büyükleri olan Musanni b. Harise “Biz” dedi, “İki su arasında yaşıyoruz. Bir tarafımızda arap denizleri ve sahilleri, diğer tarafımızda İran toprakları ve Kesra’nın nehirleri var. Hiçbir hadise çıkarmayacağımız ve hiçbir suçluya yataklıkta bulunmayacağımıza dair Kesra’yla antlaşmamız var. Senin dinini kabul etmemiz şahların hoşuna gitmeyebilir. Arap topraklarında bizlerden biri bir hata yapacak olursa bu görmezden gelinebilir; ama böyle bir hata İran tarafından bağışlanmaz!”484
4- Kabile kıskançlığı ve rekabet duygusu
O günün dünyasında kabileler arasında pek yaygın ve kökleşmiş olan kabile düzeninin çok kötü hastalıklarından biri de değerler konusunda yersiz övünme ve rekabetlerdi. Hz. Resulullah (s.a.a) Haşimoğulları boyuna mensup olduğundan, diğer kabilelerin reisleri sırf kabile taassubu ve rekabeti yüzünden kıskançlık gösteriyor ve Haşimoğullarının övünüp onur bulmasına meydan bırakmamak için Hz. Muhammed’e (s.a.a) uymayı kabul etmiyorlardı! Kureyşin en nüfuzlu ve en zengin boylarından “Mahzumoğulları”na mensup bulunan Ebu Cehil bir konuşmasında bunu açık bir dille beyan edip şöyle diyecekti:
“…Biz Abdumenafoğullarıyla ötedenberi onur ve şeref yarışındayızdır!..Onlar halka yiyecek verdi, biz de verdik; binek verdiler, biz de verdik; para verdiler, biz de verdik! Böylece tıpkı yarış atları gibi diz dize berabere kalmış olduk. Ama onlar bir gün kalkıp “bizden bir peygamber çıktı, gökten vahiy alıyor!” dediler… Şimdi biz bu konuda nasıl yetişiriz onlara? Yemin ederim ki biz ona asla iman etmeyecek, asla onun doğru söylediğini kabul etmeyeceğiz!”485
Daha önce hanif dinine mensup bulunan Taif’in ünlü eşraf ve şairlerinden Ümeyye bin Ebu’sselt486 de aynı nedenden dolayı Müslüman olmamıştır. Bu adam ahir zaman peygamberinin geleceğini biliyor, yıllardır bu olayı bekliyordu; ancak bu göreve kendisinin seçileceğini ummaktaydı. Hz. Muhammed’in (s.a.a) peygamberlikle görevlendirildiğini duyunca ona uymaya yanaşmadı. Bunun nedenini soranlara da “Sakiyf kadınlarından utanıyorum” diyor ve şöyle ekliyordu: “Niceden beridir onlara, bir peygamber gelecek, o ben olacağım, diyordum. Şimdi onların beni Abdumenafoğullarından bir gencin peşinden giderken görmesine nasıl tahammül ederim?!”487
-*-
Dostları ilə paylaş: |