4.2. Kadınların Mağduriyeti
Şimdi İslam’ın kadınların mağduriyeti ile ilgili ihtimamını ele alacağız. İslamî ayetler ve rivayetlerde kadınların mağduriyetinin küçük sayıldığı bir tek örnek bulunmadığı gibi, birçok örnek İslam’ın bu konuya ciddi ihtimam gösterdiğini yansıtır ki buna örnek olarak ırza geçme suçunun cezasını göstermek mümkündür.
Zina suçunun cezasında muhsin ve muhsine olmayan zina durumları ile ilgili genel kaidenin aksine, ırza geçme suçunda herhangi bir detay söz konusu değildir ve bu suçu işleyen her erkeğin cezası, ölümdür.[1] Bu çerçevede namusunu korumak üzere mütecaviz erkeği öldüren her kadın, İslam ceza sisteminde her türlü cezadan beraat eder.[2] Bunun dışında İslam dininde Müslüman kadının hürmeti ve şerefi üzerine vurgu, ölen Müslüman kadının naaşına cinsel tecavüzde bulunmak için canlı kadına tecavüzle aynı cezayı belirleyecek kadar ilerlemiştir.[3]
İslam’ın ceza sisteminde, Batılı ülkelerde hâkim olan ceza sistemlerinin aksine, zina suçu insanların hakkı sayılan “hakkunas (kul hakkı)” değil, Allah’ın hakkı olan “hakkullah”ın misdakıdır. Bu yüzden İslam zinanın suç sayılmasını kadının rızasının olmamasına bağlamıyor ve zina işleyen kişinin her hâlükârda cezayı hakettiğini belirtiyor. Böylece ne tecavüze uğramış kadınla daha sonra evlenmek mütecaviz erkeğin cezasının düşmesine sebebiyet verir, ne de cinsel tecavüzün kadının kendi şerefine veya ailesinin şerefine yönelik bir suç olduğu meselesi, yargı kararını etkileyebilir.
Bu iddianın ispatı için bir başka delil de şudur: İslam dini sadece zina ve cinsel tecavüz suçu ile değil, aynı zamanda zina iftirası ve töhmeti ile de şiddetle mücadele eder. İslam dininde zina iftirasını atan kimse iddiasının ispatı için dört adil şahit bulamazsa suçlu sayılır ve 80 darbe kırbaçla cezalandırılır.[4] İslam’da hatta koca bile eşine zina iftirası atma hakkına sahip değildir ve eğer bir koca eşine böyle bir iftirada bulunursa, şu üç durumdan biri ile karşı karşıya gelir:
Birincisi, dört adil şahit onun iddiasını onaylaması gerekir ki, bu durumda kadına zina haddi uygulanır.
İkincisi, “lian” olarak anılan (eşine isnat ettiği zina iddiasının doğruluğu yönünde beş kez yemin etmek) özel uygulamayı yerine getirmesi gerekir ki, bu durumda eğer kadın da lian (kocanın iddiasının yalan olduğuna dair beş kez yemin) uygulamasını yerine getirirse, zina suçu ispat olmaz; ama bu karı-koca ebediyen birbirinden ayrılır ve eğer kadın lian uygulamasını reddederse, bu kez zina haddi uygulanır.
Üçüncü durumda da, koca ne zina iddiasına şahit bulabilir, ne de lian uygulamasını yerine getirir; bu durumda kocaya iftira haddi (80 darbe kırbaç) uygulanır.[5]
Bunun dışında zina işlemiş ve ilahî had uygulanmış kadın, başkalarının sahip olduğu haysiyet ve saygınlığa sahiptir. Dolayısıyla eğer herhangi bir kimse böyle bir kadına zina iftirasında bulunursa, iftira haddi, yani 80 darbe kırbaç cezası ile karşı karşıya gelir.[6] Öte yandan ırzına geçilen kadının hürmeti de korunmalıdır ve eğer herhangi bir kimse böyle bir kadına yönelik zina suçlamasında bulunursa, 80 darbe kırbaçla cezalandırılır.[7] Bu durum lean uygulaması yüzünden kocasından boşanmış kadın için de geçerlidir.[8]
Kadınlara karşı evde şiddet uygulamasına gelince, bu konuda İbn Şehraşub’un “Menakib” adlı eserinde İmam Muhammad Bâkır’dan (a.s) naklettiği ve İslam ceza sisteminin bu meseleye karşı nasıl bir tavır sergilediğini anlatan bir rivayete değinebiliriz. Rivayette şöyle okumaktayız:
Çok sıcak bir yaz günü evine dönerken İmam Ali (a.s), evinin yanında duran bir kadına rastladı. Kadın şöyle arz etti: “Kocam bana zulmetti, beni korkuttu, bana saldırdı ve bana dayak atmaya yemin etti.”
İmam Ali (a.s) şöyle buyurdu: “Biraz bekle, hava serinlesin, daha sonra seninle birlikte evinize geleceğim.”
Kadın arz etti: “Bu durumda onun bana karşı öfkesi daha da artır.”
İmam Ali (a.s) kısa bir süreliğine başını eğdi, ardından başını kaldırdı ve şöyle buyurdu: “Allah’a yemin ederim ki, mazlumun hakkı, herhangi zarar ve eziyete uğratılmaksızın alınması en uygunudur.”
Daha sonra İmam Ali (a.s) kadından evini sordu ve ardından birlikte yola koyuldular ve kadının evine vardılar. İmam Ali (a.s) kapının ardından selam verdi, genç bir erkek kapıya çıktı. İmam şöyle buyurdu: “Ey Allah’ın kulu! Allah’tan kork. Sen bu kadını korkutmuş ve evden kovmuşsun.” (İmam’ı tanımayan) genç şöyle karşılık verdi: “Bu seni ilgilendirmez. Allah’a yemin ederim ki, senin bu sözün yüzünden onu yakacağım.”
Emirü’l-Müminin (a.s) şöyle buyurdu: “Ben sana iyiliği emrediyor ve kötülükten de sakındırıyorum; ama sen bana kötülükle karşılık veriyor ve iyiliğe yüz mü çeviriyorsun?” [İmam bu sözleri söylerken kılıcını da tehdit işareti olarak kınından çekti.] O sırada bazı insanlar oraya toplanıyor ve İmam’a Emirü’l-Müminin diye hitap ederek selam veriyordu. Genç (İmam Ali’yi (a.s) tanıdıktan sonra) hemen ayaklarına kapandı ve şöyle arz etti: “Ey Emirü’l-Müminin! Benim hatamı affet. Allah’a yemin ederim, onun (kadının) ayaklarının altında toprak olurum.”
Bu sözlerin ardından İmam Ali (a.s) kılıcını kınına koydu ve kadına şöyle buyurdu: “Evine gir ve kocanı sana böyle davranmaya zorlayacak işler yapma.”[9]
Dayandırıldığı belgenin zayıflığı, içindeki istidlali zedeleyebilecek bu rivayetin dışında, kadınlara karşı evde şiddet uygulamasına karşı ceza sisteminin kesin tavır koymasının zaruretini, zararı reddetme kaidesi gibi başka delillere de dayandırabiliriz ve bu yüzden bazen fakihler fetvalarında bu konuya vurgu yapmıştır. Örneğin, İmam Humeyni’nin (k.s) görüşü şöyle idi: Eğer bir koca eşine kötü davranırsa, İslam devletinde böyle bir koca bu işten men edilir. Eğer kabul etmezse, kınanır ve eğer yine kabul etmezse, müçtehit boşanma hükmü verir.[10]
Evet, bazı müfessirlere göre, “Erkekler kadınlara yönetici ve koruyucudurlar.”[11] ayetinin nüzul sebebi şöyledir: Ensar’dan bir erkek, karısına tokat attı ve o kadın babası ile birlikte şikâyet etmek üzere Hz. Peygamber’in (s.a.a) huzuruna çıktı. O hazret kısasa hükmetti. O sırada Hz. Cebrail (a.s) bu ayeti yüce Allah tarafından Resulullah Efendimize (s.a.a) nazil etti. Bu yüzden Allah Resulü (s.a.a) kısas hükmünü feshetti.[12]
Dolayısıyla bazıları için İslam ceza sisteminde de kocanın eşine karşı şiddet uygulaması, kadının daha aşağı konumda görüldüğü zannıyla önemsiz telakki edildiği kuruntusu oluşabilir.
Fakat bu naklin belge açısından zayıf olmasının dışında, aynı müfessirlerin söz konusu kadının kocası ile uyuşmazlığına vurgu yapması, bu kuruntuya mahal bırakmıyor. Zira geçimsiz kadına kocası tarafından dayak atılması, bir nevi meşru ve yasal tepki ve özel şartlara ve kurallara tabidir ve bu yüzden geçimsiz veya iyi huylu kadına belirlenen kurallara uymadan dayak atmak, diğer benzer şiddet uygulamaları için belirlenen cezaların uygulanmasını gerektirir.[13]
İslam’ın ceza sistemi kadınların mağduriyet durumları için de bazı özel destekleri öngörmüştür ki, bunun da temellerini kadın ve erkek arasındaki doğal farklılıklarda bulmak mümkündür. Örneğin, İslam fıkhında “ikrah (zorlama)” kuralı gereği, bir başkasının tehdit ve baskısı altında zorunlu olarak suç işleyen her kimseden şer’i ve yasal sorumluluğun bertaraf edilmesidir.[14] Bu kural hem kadın hem de erkek için geçerlidir. Dolayısıyla ikrahla (baskı ve zorlama altında) zina işleyen erkek veya kadına herhangi bir zina cezası gerekmez. Fakat bu durumda kadınlara tanınan özel bir imtiyaz vardır ve o da şudur: Kadının zinaya zorlandığı, bizzat kendisinin iddia etmesi ile ispat olunur ve bunun için şahit getirmeye ihtiyaç yoktur.[15] Oysa erkeğin böyle bir iddiada bulunması, şahit olmaksızın kabul edilmez.
Görünen o ki, cinsel tecavüzün sürekli erkeklerce kadınlara dayatılan bir suç olduğu gerçeği, bu farklı tutumun belirlenmesinde etkili olmuştur.
Kadınların mağduriyeti tartışmasında onlara karşı cinsel ayrımcılığı çağrıştıran belki de tek mesele, bir kadını öldüren erkeğin kısas meselesidir.
Biraz sonra tartışacağımız kadının diyetinin erkek diyetinin yarısı kadar olması dikkate alındığında, sahih senetlere dayanan birçok rivayet, öldürülen kadının yakınları, erkeğin diyetinin yarısını varislerine ödemek sureti ile kısas hükmünü uygulayabilir; aksi takdirde öldürülen kadının diyetini alıp kısastan vaz geçmeleri gerekir. Oysa öldürülen erkek olursa katilin, ister kadın olsun ister erkek, kısas edilmesi sözü edilen şarta tabi değildir.[16]
Cinsiyet ve hukuk konusunda kadın diyetinin erkek diyetinin yarısı olması kadar tartışılan şey yoktur. Zira kadının diyeti erkek diyetinin yarısı kadar olduğu varsayıldığı takdirde, katil erkeğin kısas edilmesi için öldürülen kadının yakınları tarafından erkek diyetinin yarısını ödeme zorunluluğu, kaideye gayet uygundur ve görünen o ki bu hükmün hedefi, öldürülen kadının yakınları tarafından kısas edilmesi durumunda istemeyerek de olsa ailenin aktif bir iktisadi temelini kaybeden erkek katilin yakınlarını desteklemektir, yoksa bu hükümde erkeklerin lehine ve kadınların aleyhine herhangi bir cinsiyet ayrımcılığı söz konusu değildir.
Kuşkusuz İslam’da kadının diyetinin erkeğin yarısı şeklinde belirlenmesi ayrı bir tartışma konusudur ki onu da ayrıca ele alacağız.
Aynı tartışma; diyeti, tam diyetin üçte birinden fazla olan vücuttaki uzuvlar için de söz konusudur ve eğer mağdur olan kadın, diyet bedeli gerektiren uzvu için kısas talebinde bulunursa, erkeğin uzvunun diyetinin yarısını ödemek zorundadır, ama diyeti tam diyetin üçte birinden daha az olan uzuvlar için kısas hükmü kadın ve erkek için eşittir.[17]
[1] Muteber bir rivayette şöyle geçer: “İmam Muhammed Bâkır’a (a.s), zorla bir kadına tecavüz eden bir kişi hakkında sorulduğunda şöyle buyurdu: İster muhsin olsun ister olmasın öldürülür.” age. Haddu’z-Zina babları, 17. bab, s.381; aynı şekilde bk. Hoî, Mebanî-i Tekmileti’l-Minhac, c.1, s.194
[2] Vesailu’ş-Şia, c.19, Kısasu’n-Nefs babları, 23. bab, s.44-45
[3] age. c.18, Haddu’s-Sırka babları, 19. bab, s.510-511; Hoî, Mebanî-i Tekmileti’l-Minhac, c.1, s.228
[4] Nûr, 4
[5] Nur, 6-9; Vesailu’ş-Şia, c.15, Lian babları, 1. bab, s.586-589
[6] age. c.18, Haddu’l-Kazf babları, 7. bab, s.441
[7] age. Haddu’l-Kazf babları, 8. bab, s.442-443
[8] age. s.442 ve 447
[9] Nurî, Müstedreku’l-Vesail, c.12, s.337
[10] İmam Humeyni, Caygah-i Zen Der Endişe-i İmam Humeyni -r.a-; s.104; yine bk. Sistanî, Minhacu’s-Salihin, c.3, s.109
[11] Nisa, 34
[12] Tabersî, Mecmau’l-Beyan, c.3, s.79
[13] Genel olarak erkeğin karısına vurmasının hükmü hakkında bk. Sekizinci ek ve itaatsizlik durumunda bunun hükmü ile ilgili olarak da bk. üçüncü bölüm, “İtaatsizlik” konusu
[14] Elbette suçsuz insanların öldürülmesi ve insanların saptırılması gibi Allah Teâla’nın hiçbir şekilde işlenmesine razı olmayacağı çok büyük bazı suçlar ikrah kuralının kapsamına girmezler
[15] Muteber bir rivayette şöyle geçer: Bir kadını onunla zina yapan bir erkekle birlikte Ali’nin (a.s) huzuruna getirdiler. Kadın, “Ey Emirü’l-Müminin, Allah’a andolsun ki adam beni bu işe zorladı.” dedi. Bunun üzerine İmam (a.s) ondan had uygulamasını kaldırdı. Fakat bu hüküm onlara (muhaliflere) sorulacak olsaydı derlerdi ki: “Onu doğrulama! Allah’a andolsun ey Emirü’l-Müminin, o bu işi yapmıştır.” Vesailu’ş-Şia, c.18, Haddu’z-Zina babları, 18. bab, s.382-383; yine bk. Koî, Mebanî-i Tekmileti’l-Minhac, c.1, s.171
[16] Vesailu’ş-Şia, c.19, el-Kısas-u Fi’n-Nefs babları, 33. bab, s.59-63
[17] age. Kısasu’t-Tarf babları, 1 ve 2. bab, s.122-124
Dostları ilə paylaş: |